Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Rehber: Android Cihazınızı DAC Uyumlu Hale Getirmek (OTG)


Stereo Mecmuası'nda OTG USB kablosu kullanarak Android Cihazınızı DAC Uyumlu Hale Getirmek için güzel bir rehber yayınladık. Bir göz atmanızı tavsiye ederim... 

Bu yazımızda cep telefonumuzu veya tabletimizi elimizdeki bir DAC ile nasıl kullanılabilir hale getireceğimizi ele alacağız. İlk bakışta bu saçma bir fikir gibi görülebilir ancak bir kaç senaryoda gerçekten işe yarayan bir konu olduğunu söylemem lazım.
Birinci senaryo, telefonunuzu taşınabilir bir DAC ile kullanarak sabit olmadığınız durumlarda yüksek kalitede müzik dinlemek. Bu senaryoda MP3 gibi daha yaygın müzik formatları yerine 32-bit/384kHz çözünürlüğe kadar DSD, FLAC vesaire gibi daha üst sınıf medyayı kullanabilme şansınız oluyor.

İkinci senaryo ise daha yaygın bir kullanıma uygun olabilir. Bildiğiniz üzere günümüzde cep telefonları ve tabletlerin donanımsal olarak son derece kuvvetli hale gelmesiyle yüksek çözünürlüklü dosyaları işleyebilir hale geldiler. Devasa RAM oranları, güçlü işlemciler, neredeyse sonsuz bağlantı seçenekleri, DLNA gibi network uyumlulukları ile cep telefonları bir kaynak cihaz olarak kullanılabilir hale gelmiş durumdalar. Müzik sistemlerinde bilgisayar kullanmak istemeyenler için cep telefonları ve tabletler birer seçenek olabilirler.

Yazının tamamını okumak için buraya tıklayabilirsiniz. 

Windows 10: Windows Guncelleme Ayarları


Windows 10 hayatımıza girdi girmesine ama bazı sıkıntıları da yok değil. Aslında bu konuyla alakalı bir önizlemeyi burada yayınlamıştım. Ha diyeceksiniz ki, binbir tane teknoloji sitesi var, sen niye bunları yazıyorsun. Haklısnız ancak bizim teknoloji siteleri şu sıralar Windows 10''a övgüler yağdırma konusunda pek meşguller. Ecnebi sitelerde de durum farklı değil ama oralarda farklı sesler daha fazla.

Windows 10'un güncelleme ayarlarında zaten sınırlı olan bandwidth'lerimizi, kullanım kotalarımızı sömürmesi olasılık dahilinde bir durum var. Bir an önce kapatmanızda fayda olabilir. Buradaki ayarlarda Windows update yani güncellemeler için sizin bilgisayarınızı bir nevi torrent mantığında kullanması gibi bir sorun söz konusu. Peki bunu nasıl kapatırız.

Yeni başlat menüsündeki ayarlara gidin, "Güncelleştirme ve Güvenlik" seçeneğini seçin. Karşınıza aşağıdaki ekran gelecek.


Gayet masum görünen bu ekranda "Gelişmiş Seçenekler"e tıklayın. Karşınıza aşağıdaki ekran gelecek. 


Şimdi "Güncelleştirmelerin Nasıl Teslim Edileceğini Seç" seçeneğini işaretleyelim. Aşağıdaki menü gelecek.

İşte enayilik tam burada bulunuyor. En aşağıda "Yerel ağındaki bilgisayarlar ve Internet'teki bilgisayarlar" seçeneğinin ikinci bölümü farklı bilgisayarların sizin bilgisayarınızdan gönderilecek dosyalar veya dosya parçaları ile güncelleştirilmesi gibi saçma sapan bir olaya ev sahipliği yapıyor. Bu durumda sizin upload kotanız Microsoft yüzünden harcanırken bir anda internetinizde yavaşlamalar ile karşılaşabiliyorsunuz. İsterseniz "Açık" seçeneğini "Yerel ağdaki bilgisayarlar" ile kullanabilirsiniz ancak bana sorarsanız tamamen kapatın gitsin. 

Tebrikler, upload kotanızı Microsoft'a yedirmemiş oldunuz... 

Windows 10 Hayatımıza Girdi!


Windows 10 sonunda hayatımıza girdi. Bu süreç biraz sıkıntılı oldu bazılarımız için. Ben bayağı bir makineyi Windows 7 , 8 veya 8.1'den 10'a yükselttiğim için hem sorunsuz hemde bayağı sorunlu kurulumlar yaptım. Bazı firmalar Windows 10 yükseltme işine bayağı iyi hazırlanmışlar.

Örneğin Dell marka bilgisayarlarda neredeyse sıfır sıkıntı yaşadım ki, bu bahsettiğim cihazlardan bir tanesi daha düşük bir seri olan Insprion idi. XPS gibi serilerde hiçbir sıkıntı yaşamadım. HP tarafında ise biraz eski bir bilgisayar ile haşır neşir olduğumdan biraz sıkıntı yaşadım. Zaten bir daha printer haricinde HP alanı özellikle de bilgisayar alanı ayrıca öpsünler :) Acer ise biraz daha ortada bir durum sundu. Aspire Ethos'ta güncellemenin gecikmesi haricinde sıkıntısız bir yükseltme gerçekleşti. Daha alt seri bir Aspire ile ise bayağı cebelleştim.

Daha yükseltme yapmayan varsa özellikle de yükseltme mesajı almayanlar için bir zorlama yöntemi var. Kullandığınız sürüme göre Windows Update ayarını 'Otomatik olarak yükle olarak ayarlamak gerekiyor. Arkasından Windows\ SoftwareDistribution\ Download klasörünün içerisinde ne var ne yok silin atın. Arkasından ise "komut satırını" yönetici olarak açın ve 
wuauclt.exe /updatenow 
yazın. Bu yöntem ile en azından bir kaç deneme sonrasında Windows 10 yükseltmesini başlatmak mümkün. Arkasından internet hızınız ve bilgisayarınızın konfigürasyonuna göre yeni işletim sisteminize kavuşuyorsunuz. 


Ha, Windows 10'a geçiyoruz da ne fark ediyor derseniz işte orası muallak. Öncelikle notebook sahipleri için bir haber vereyim benim tespitlerime göre yaklaşık 5 derece civarında bir sıcaklık artışına hazırlıklı olun. Bilgisayarınızın özelliklerine göre bu durum size fan gürültüsü olarak geri dönebiliyor. Yurtdışı forumlardaki bir çok meraklı aynı durumdan muzdarip. Muhtemelen kısa zamanda bir yama gelir. 

Zaten hızlı bir bilgisayarınız varsa açılış kapanış sürelerinde pek bir fark olmuyor. Windows 10'u ilk kurduğunuz zaman aşırı bir yavaşlık hissedebilirsiniz, bir kaç açma kapamadan sonra kendisini toparlıyor ama en iyisi sıfırdan kurulum yapmak sanırım. Açıkçası benim Windows 7 ile hiçbir sorunum yoktu hız anlamında Windows 10'nun ek bir getirisi olmadı. Tabii normal hard disk kullanan meraklılarda bir hız artışı olacaktır eminim ki ama ben neredeyse tüm bilgisayarlarımda SSD kullanıyorum. Bana bir hızlanma etkisi olmuş gibi gelmedi... 

Oyunlar tarafında ise yeni sürücülerden kaynaklanan ufak tefek FPS yükselmeleri var ancak  çok kayda değer değil. İlerleyen dönemlerde DX12 destekli oyunlarda ne olacağını göreceğiz. Bu arada eski oyunların ekran boyutları konusunda da bazı sıkıntılar oluyor. Ben şahsen Windows 7'de daha mutluydum. X oyununda 50 FPS yerine 53 FPS almak bana bir şey ifade etmiyor. 

Yeni başlangıç menüsünü seven vardır sevmeyen vardır ama bence makul olmuş. Windows 7 ile 8'i bir şekilde harmanlamışlar. Ancak bir çok ekran ve ayar menüsü sanki telefon arayüzü gibi. Dev gibi monitörde bembeyaz üzerinde 2 satır yazan saçma sapan ekranlar ile denk gelmek sıkıcı bu zamanda. Bildirim ekranı falan güzel olmuş. Yeni Edge tarayıcı ise şu haliyle bir halta yaramaz. Cortana ise binbir yoldan dolambaçlı olarak kullanılabiliyor. Ancak on saat derdimi anlatana kadar iki kere tıklayıp aynı işi bende yapabiliyorum. Ha İngilizceniz daha doğrusu telaffuzunuz mükemmeldir ona bir şey diyemem.  Windows mağazası filan bana sorarsanız coluk çocuk işi. Zaten kayda değer pek bir uygulama yok bence. Windows Phone uygulamalarını dev gibi ekranda kullanmak isteyenler için muhtemelen güzel gelecektir. 


Bu arada bazı sıkıntıları da var Windows 10'un. Bunlardan bir kısmı insanın midesini hafiften bulandırıyor. Örneğin Wi-Fi sharing yani paylaşım aracında varsayılan olarak gelen ayarlar pek hayırlı özellikler değil. Ayrıca yine varsayılan ayarlarda Windows güncellemelerinde bilgisayarınızın bir nevi seed olarak olarak kullanılabileceği bölüm gibi bazı endişe verici özellikleri var. Şu sıralar yeni işletim sisteminin gizlilik knusunda bazı karanlık noktaları olduğu ciddi yayınlarda tartışılıyor. İddialar tatsız. 

Ben özellikle ses konusunu merak ediyorum. Yeni müzik servisi, Grrove isimli müzik çalar ve FLAC desteği gibi bazı yeni özellikleri test edeceğim vakit buldukça. 

Windows 10'u kurcalamaya devam... 

R-Kaid-R


The R-Kaid-R taşınabilir arcade oyun makinesi harika bir alet ya. Internette ilk gördüğümde hemen alasım geldi sonra fiyatını görünce "oha" deyip vazgeçtim. Ben fiyatı baştan yazayım boşuna heves etmeyin diyerek; sadece 3.400 Dolar(cık)

Cihaz bir nevi emülatör gibi çalışıyor ve Neo Geo, PC Engine / Turbo Grafx 16, Playstation 1, Atari 2600, Game Boy, Game Boy Advance, Nintendo, Super Nintendo, Sega Master System, Sega Genesis ve Scummvm platformlarını destekliyor. Müessesenin hediyesi olarak "Doom" ve "Duke Nukem 3D" üzerinde kurulu geliyor.

Her şey iyi hoşta o fiyat ne be abicim!

Razer Ferox


Yazın oyun oynadığımız arkadaşlarımdan bir tanesi beynimin etini yedi abi Ferox diye bir hoparlör var harika diyerek. Razer firmasından gelmesi onu ilginç kılıyordu gözümde. Bu firma bilgisayar oyuncularına yönelik fare, klavye vesaire özel ekipman üretiyor. Neyse Ferox elime geldi. Küçük yapılı bir hoparlör ama patlama efekti dışında hiçbir işe yaramaz. Tabii ben AudioEngine A5'lere alıştığım için bilgisayar sistemime ne gelse burun büküyorum. Küçük falan diyerek aman bulaşmayın...

Foobar’ı Farklı Görünümde Kullanmak Rehberi Yayında!



Geçen gün yayınladığım "Foobar’ını Göster Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim" yazısı biraz fazla ilgi çekti ve okuyucularımız yoğun şekilde bu modifikasyon ile alakalı bir rehber istediklerine ilişkin elektronik postalar gönderdiler. Söz verdiğim üzere bir rehber hazırladım ve adım adım ayrıntılı ve aslında oldukça basit bir şekilde anlatmaya çalıştım. Adım adım anlatmaya başlayınca biraz uzadı rehber haliyle. Bende bu yazıyı kendi bloğum yerine konseptin daha uygun olması sebebi ile Stereo Mecmuası ana web sitesinden yayınladım. Buraya tıklayarak ayrıntılı rehbere ulaşabilirsiniz. Umarım faydalı olur...

Ucuz Etin Yahnisi: Gamepad Alışverişi



Geçen haftalarda Steam platformunun Big Picture modunda oyun oynamak için gamepad yani oyun kontrolcüsü almak üzere çarşıya çıktım. Uzun yıllardır elime gamepad almadığım için fazla para veresim yoktu. Çarşıda pazarda çok fazla gamepad var. Aslında fiyatlarda ucuz 15-20TL seviyelerinde bayağı hoş görünen ürünler var. Aslında kafamda düzgün bir marka al fikri vardı ama cimriliğim tutup "Snoppy" marka bir ürün aldım. Eve geldim ve kuruluma başlayayım dedim. Ürünün içinden çıkan CD muhtemelen başka bir donanıma ait olduğundan internette yazılım peşine düştüm ve bir şey bulamadım. Önümde gamepad boşu boşuna yatıyordu.

Aslında bilgisayarımın çevresinde bulunan ekipman ve yardımcı donanım genelde ortalamanın bayağı üstündedir. Mousepad'ime bile bir sürü para vermiştim ama senelerdir mutlulukla kullanıyorum. Gamepad konusunda ucuza kaçayım deyince elime patladı tabii. Ertesi gün, alışveriş yaptığım yere gittim saçma sapan "Snoppy" gamepad'i iade edip Logitech F310 gamepad'i satın aldım. Fiyatı 3 kat fazla idi. Ancak ürünü takar takamaz en güncel yazılımı indirdim ve huzur içerisinde oyunlarımı oynamaya başladım. Bir gamepad alacak olursanız siz siz olun düzgün bir ürün alın; Logitech F310'i tavsiye ederim...

Akıllı Telefon Satın Alma Macerası



Biliyorsunuz arada sırada aldığım bazı hifi dışı cihazlarla alakalı bir şeyler yazıp çiziyorum günlüklerimde. Tabii ki bu yazılar bir inceleme kıvamında olmuyor sadece kullanıcı deneyimlerimden bahsetmeye çalışıyorum. Tüketici elektroniği konusunda inceleyebileceğiniz bir çok site var ancak ben hepsinin tarafsız ve düzgün olduğuna inanmıyorum. Özellikle bilgisayar alanında incelemeler ve kendi deneyimlerimi üst üste koyduğumda örtüşmeyen incelemeler yayınlayan siteleri kâle almamaya çalışıyorum. En beğendiğim oluşum Teknoseyir.  Dürüstlüklerine yürekten inanıyorum. Tüm bunları neden yazdığımı ilerleyen satırlarda anlayabileceksiniz...

Bir önceki telefonumu satın alırken şunları yazmıştım;
"Cep telefonunda tek yaptığım şey konuşmak. Ekranı büyük olsun. Daha doğrusu ekranı küçük olsa da, yazıları büyük olsun. Telefona bir giriş yaptığımda “Z” harfini yazabilmek için 5 kere aynı tuşa basmayayım. Dokunmatik ekran istemiyorum. Kamera kalitesi umurumda değil. Wi-fi’si olursa iyi olur. Üzerinde Opera tarayıcı olsun yeter. Olmaz ise sağlık olsun. Şarjı bir günde bitmesin"

Bu sürecin sonunda Nokia C3-00 modeli bir telefon almıştım. Uzun seneler bu telefonu kullandım. Pek sıkıntım olmadı ama bazı şeyler eksik kalıp duruyordu. Özellikle işlere hızlı müdahale etmem gereken zamanlarda ve müşterilerin acil istekleri söz konusu olduğunda, yanımda bu senaryolara uygun ekipman olması gerekiyordu. Bir iPad veya küçük ekranlı bir notebook (şimdi gereksiz yere ultrabook deniyor) ek olarak mobil internet için modem derken neredeyse bakkala sigara almaya giderken bile yanımda çanta taşımam gerekmeye başladı. Tüm bu eziyetleri çekmek yerine akıllı bir telefon almak mantıklı gelmeye başladı ve çarşıya çıktım... 

Hemen bir ekleme: Bir önceki telefonumu alırken önceliklerim buradaki yazıda mevcut. Aradan geçen seneler içerisinde ihtiyaçların nasıl değiştiğini gösteriyor. Bir nevi ibret vesikası...

Çarşıya pazara çıkınca ortaya çıkan tablo karmakarışık. O kadar çok marka ve model var ki, aralarından bir tanesini seçmek çok çok zor. Bu duruma hazırlıklı olduğumdan hızlı bir şekilde kısa alışveriş listesi yaptım ve ihtiyaçlarımı belirledim.

İlk amaç fazla para vermemek. Bunun çeşitli sebepleri var. Hemen açıklayayım. Çarşıya çıktığım gün 2 adet hemen arkasından gelen hafta artı 2 telefon daha almam gerekiyordu. Toplamda 4 adet telefon için ödenecek paranın makul seviyede olmasını istiyordum. Bu 4 telefonun en az 2 tanesinin aynı marka/model olması gerekiyordu. Bu sayede bir yere giderken farklı şarj cihazları almamıza gerek kalmayacağı gibi örneğin yazlıkta tek bir şarj cihazı bırakınca herkes işini halledebilecekti. Dediğim gibi olayın maddi yönü benim için daha önemliydi ve hesap yapınca cebimden çıkacak  para deli bir hal alabiliyordu.



Geçmişten bugüne yazdığım bir şey var, eğer bir telefona ciddi bir para verecekseniz en azından ben vereceksem iPhone birinci tercih olur. Ancak güncel modellerden bir tanesi satın almak için yapmam gereken harcama 2 adet telefon için 4.000TL'nin üzerine çıkıyor. Hemen bir hafta sonra alınacak ikinci tur telefonlarda işin içerisine girince ortaya 8.000TL'lik bir fatura çıkıyor. Ne alıyorum telefon! Peki daha düşük modellerden bir tanesini seçersem ne oluyor. Maliyetimi tam yarıya indirebiliyorum yani 4.000TL'lik bir fatura ile karşılaşıyorum. Ancak satın aldığım donanım/yazılım üzerinden bayağı zaman geçmiş ve her an yazılım desteğinin çekilmesi durumu var. Göze alınabilir bir risk ama tutar mantıklı değil...

Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. İşlerimi halledeceğim ve elim kolum olacak bir bilgisayar satın alacağım zaman fiyat etiketine pek bakmam. İhtiyacımı ne görüyor ise onu satın alırım. Çıkan fatura 10.000TL'de olabilir hatta iki katıda, ancak bilirim ki, yenisini alacağım zaman o bilgisayar çoktan maliyetini çıkartmış olur. Müzik sistemi söz konusu olduğunda bu tutarlarında üzerine çıkmam mümkün. Neticede tüm gecelerimiz başında geçiyor. Hakkını veriyorum hifi harcamalarımın. Laf aramızda zaten 5 senede bir cihaz ya alıyorum ya almıyorum. Fazla koymuyor harcanan paralar...

Ancak iş telefona gelince benim hayatımda maliyetini çıkaran çok az telefon oldu. Ya düşürdüm, ya kendiliğinden kırıldı, ya bir şekilde öldü veya gözlerim bozuldukça ekranları küçük geldi. Geçmişten bugüne benim deneyimim kendi adıma ne kadar az para verirsem o kadar mutlu oluyorum oldu. Çünkü çok para verince bozulduğunda insan kendini aldatılmış hissediyor. Ancak düşük maliyetlerde bu aldatılmış hissini üzerinden atmak daha kolay oluyor...



Çarşıdaki seçeneklere hemen göz atmaya başladım. Neredeyse tek tek her telefonu inceledim. Uzun senelerdir istemeden de olsa Nokia kullanıyorum. Nokia artık Microsoft'un. Akıllı telefonlarını Lumia serisinde çıkartıyorlar ve maşallah öyle çok model var ki insanın kafası karışıyor. Aslında belirli bir fiyat aralığına kadar telefonlar aynı, ama zorlama bir çok model yapalım zihniyeti ile model sayısında enflasyon yaşanıyor. Birinde ekran güzel SD kart desteği yok, diğerinin ekranı büyük ama berbat görünüyor efendim bilmem nesi eksik. Valla telefonlarla alakası olan bir insan değilim ancak para verecek olsam Nokia Lumia 925 gerçekten güzel bir telefon, onu alırdım. Daha ucuz modellerden ise Nokia Lumia 520 mantıklı gibi. Ancak bu Windows platformunda ihtiyaç duyduğum bazı yazılımlar olmadığı gibi benim için elzem Google entegrasyonu sıkıntılı. Anladığım kadarı ile Microsoft'çular ile Google'cılar itişip kakışıyor olanda tüketiciye oluyor. Sonunda tüm Nokia ailesinin üzerini çizip attım. Aslında Lumia 520, 500 küsür liralık fiyatıyla güzel bir seçenek. Telefona fazla para kaptırmamak isteyenler gözatabilirler.

Eh Apple ve Windows cephesinin üzerini çizince kaldık Android ile başbaşa...



Benim en sevdiğim telefon markası Ericsson olmuştur. Ancak Ericsson'cular Sony ile birleşince doğan ortaklık sonucu saçmalamaya başlamışlardı. Akıllı telefon döneminin ilk zamanı telefonları ellerine gözlerine bulaştırdılar bana sorarsanız. Neyse dolaşırken bir tane Sony telefonu beğendim. Çok şık bir telefon. Xperia modeli imiş adı, efendim sudan etkilenmiyormuş, kum sıkıntı yaratmıyormuş. Eh dedim pek güzel, ver bakalım. 2.000 küsür fiyat etiketini duyunca zor attım kendimi dükkandan. Hawai'de yaşasam düşünürüm, öğle arasında ben bir denize girip geleyim ama şehrin ortasında sudan etkilense ne olur etkilenmese ne olur... Sony cephesinin düşük modelleri de pek yanarlı dönerli. Özellik olarak anlatacak şey olmayınca telefonun altı bilmem ne renk yanıyor sönüyor diye bir şeyler anlatmaya başlayınca reyon görevlileri, Sony markasının da üzerini çizdik.



Sonra HTC reyonuna gittim. One diye bir model var gerçekten çok güzel. Yapım kalitesi çok başarılı. Herhalde iPhone'lar ile beraber en yüzü gözü düzgün tasarım çarşıdaki. Fiyatı yine  2.000 küsür lira. Peki daha ucuz ne var diye sorduğumda One Mini diye bir şey çıkarttılar. O da sempatik bir telefon, tasarım filan diğer markaların miniklerinden başarılı ancak fiyat 1.000 küsür TL. İlk adımda maliyetim 2.000 hemen ertesi hafta 4.000 TL civarında... Olmaz... Başka ne var Desire var, o var bu var... Ama verdiğim paranın karşılığı gibi durmuyorlar ne yazık ki. Ama ne olur ne olmaz diyerek Desire modelini kısa alışveriş listeme yazdım. Başka reyona geçelim...



LG'den oldum olası haz etmem. Bir LG telefon deneyimim olmuştu hiç memnun kalmadım diye hatırlıyorum daha doğrusu hatırlamak bile istemiyorum. Ancak yeni Google Nexus'ları ülkemize LG getirecekmiş. Ama Amerika'daki fiyatın yanına gelmeyecekmiş. Malum bizdeki vergiler, bir de Google kendi memleketinde fiyatları sübvanse ediyormuş falan filan... Bunlarda yeni bir telefon üretmiş, aslında gayet şık ve özelliklerine göre fiyatı çarşıdaki pazardaki en mantıklı telefon gibi. Ama telefonun tuşlarını ne akla hizmet ise arkaya koymuşlar, bence olmamış. Fiyat mantıklı dedim ama yine maliyet telefon başına 1.500 küsür TL dolayısıyla toplam maliyetim 6.000TL'nin üzerinde... Başka tarafa kaçalım...



Samsung maşallah telefon modeli çıkartma olayının dibini vurmuş. Her mağazada diğer üreticilerin iki katı Samsung telefon var bir de üzerine tüm markaların telefonları reyonda kuzu gibi yatarken Samsung'lar demoda. Şık stand'larında her modeli denemek mümkün. Büyüğünden küçüğüne o kadar çok telefon var ki karar vermek güç. Samsung'un bendeki imajı pek iyi değil. Aldığım bir kaç ürününden memnun kalmadım ve en önemlisi servis sıkıntısı çektim. Ancak ilerleyen yıllarda Samsung Türkiye'ye kendisi geldi herhalde bazı şeyler değişmiştir. Neyse hemen telefonlara bakmaya başladım. Ekranlar muhteşem. Galaxy Mega diye bir model vardı çok etkileyiciydi. Ancak asıl Note 3 ilgimi çekti. Aslında işimi görebilecek bir çok özelliği var telefonun. Fiyatı tabii ki 2.000 küsür lira. Aklım bir süre gitti geldi. Özellikleri diğerlerinden uzak ara daha iyi ve Samsung'un eklediği programlar verimlilik açısından yararlı olacak gibi. Ama fiyata bakıyorum hemen vazgeçiyorum. Eski modeline bakınca benzer özellikler var fiyat biraz daha uygun 1.000TL'nin az üzeri. Daha uygun fiyatlara da S3 diye bir model var. Baktım fena değil özellikleri işimi görebilecek gibi. Meğer bu geçen senenin en iddialı modeliymiş bu sene S4 modeli çıkmış yerine. Samsung hızını alamayıp S4'ün de yeni modelini yapmış. Bunlar yetmezmiş gibi her telefonun mini modelleri de var. Fiyatlar daha makul gibi alışveriş listesine yazalım bakalım. Birde Ace gibi başka telefonlar var. Bunlarda da mantık orasından burasından özellikleri budayıp, fiyatları ucuzlatmak gördüğüm kadarı ile. Listeye bir kaç model yazıyorum Samsung cephesinden.



Sonrasında rafta General Mobile Discovery diye bir telefon gördüm. Bu ne dedim, reyondaki çocuk "abi bu fiyat/performans canavarı" dedi. Fiyat yaklaşık 700TL. 2 telefona ödenecek para diğerlerinin bir tanesinden ucuz. Ama General Mobile kimdir nedir bilmiyorum. Telefonu elime alıp kurcalayınca hoşuma da gitti. İnce bir cihaz, diğer birçok marka gibi bu da leğen plastiği. Belki bu biraz daha kötüsü. Ancak telefonu açınca ekran gayet güzel. Onu soruyorum, reyon görevlisi var diyor, bunu soruyorum görevli o da var diyor. Ulan ne yok bu alette de fiyat bu şekilde. Bir türlü anlayamadım bu noktayı. Tamam dedim gidip şunu bir araştırayım.

Eve döndüğümde açtım bilgisayarımı. Google'dan hemen bir arama. Nedir bu General Mobile Discovery. Yazılanlar tam kafa karışıklığı yaratacak şekilde. Bir kısım tıpkı reyon görevlisi arkadaşın söylediği gibi fiyat/performans canavarı deyip yere göğe sığdıramıyor, bir diğer kısım yeni çöpçüler kralı gibi başlıklar altında yerden yere vuruyor telefonu. Beğenmeyenlerin neden beğenmediğini anlamaya çalıştım. Bir kısım site, bunlara telefon göndermedi veya reklam vermedi diyerek markayı yerden yere vurmuş. Diğerlerinde de belli ki tam aksi olmuş yere göğe koyamıyorlar. Her iki uca da güvenilmeyeceği belli.

Kullanıcı deneyimleri bakmak için forumlara doğru yola koyuldum hemen. Kullanıcıların şikayet ettikleri konular yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Ekranda ölü piksel sıkıntısı, şarj girişinin kırılması en çok şikayet edilen konular. Ölü piksel için satın alma sırasında kontrol etmek yeterli olur. Sonra çıkarsa o tabii bilinmez. Şarj girişi ise fazla zorlamadan dolayı kırılıyor anlaşılan, dikkatli olunacak... Ama hala asıl sorunun cevabı yok. General Mobile aslında kağıt üzerinde kurulan bir firma anlaşılan. Telefonları Blu Products diye bir Amerikan firması tasarlıyor ve Çin'de ürettiriyor. Amerika'da, Çin'de ve farklı ülkelerde farklı markalarda satılıyor. Türkiye'de de General Mobile markası altında satıyorlar telefonu. Arkasında Telpa isimli firma var. Bundan on yıl veya daha önceden tanıdığım bir firma. Servis konusunda sıkıntı yaşanabilir belki, sonuçta aradan yıllar geçmiş. Ancak telefonun fiyatı öyle cazip ki, daha doğrusu aldığınız özelliklere rağmen ödenen para mantıklı demek daha doğru. Tüm bunları düşünürken yazının başlarında yazdığım gibi güvendiğim bir site olan Teknoseyir'in bu telefonu incelediğini gördüm. Buradaki videoda enine boyuna tartışmışlar ve benim araştırmalarımda çıkan sonuca yakın yorumlar yapmışlar.

O akşam yatarken ertesi gün riske girmeye karar verdim. Telefon işimi görecek, fiyat uygun, eh Levent Pekcan kullanmış yorumlamış, belirli koşullarda alınır diyor. İlk adımda 2 adet telefon bir hafta sonra artı 2 adet telefonu alırken tercihimi General Mobile Discovery'den yana kullandım. Telefonun her tarafta incelemesi var. Hatta verdiğim Teknoseyir linkini inceleyin bayağı bir fikir sahibi olursunuz. Burada asıl konu beklentiler ve kendi kendinizle kalınca düşündükleriniz... Son bir haftadır 2 adeti yoğun kullanımda, iki gündür ise diğer ikisi kullanıma girdi. Sorun yok ama biraz daha kullanıp deneyimlerimi sizlere aktarmaya çalışacağım.. 

Ama telefon alacaksanız çarşıda pazarda durum karışık. Dersinize çalışmadan harekete geçmeyin...

Devamı gelecek....

Tarihi Yazılım Koleksiyonu



Bu yazı benim gibi eski yazılımlara meraklı okuyucularımızın çok hoşuna gidecek. Biliyorsunuzdur ben hala Commodore 64 gibi eski cihazlarla uğraşmayı pek seviyorum. Hatta yeterli yerim, param ve imkanım olsa eski tüm bilgisayarları toparlarım eve. Yer zaten dert, ancak parada dert. Eski püskü denilen bu bilgisayarların fiyatları öylesine yüksek ki şaşırırsınız. Bu noktada hayatımıza emülatörler giriyor. En sevdiğim sitelerin başında gelen archive.org harika bir tarihi yazılım koleksiyonu yayınlamaya başladı. İşin güzel tarafı emülatörler ile internet tarayıcı üzerinden çalışabiliyor yazılımlar. Mesela yukarıda 1980 yapımı olan Mystery House oyunu var. Apple II platformunda çalışan oyunun emülatörü de harika çalışıyor. Haydi ben "GO TO DOOR" yazıp enter'a basıyorum. Unutmadan şuraya tıklayarak tarihi yazılım koleksiyonuna ulaşabilirsiniz...

GarageBand ile Saçmalamak



Bu sıralar GarageBand ile saçmalayarak harika vakit geçiriyorum. GarageBand çok acayip bir yazılım. Müzik ile alakalı aklınıza gelebilecek her türlü düzenleme, kayıt ve operasyonu gerçekleştirebilmek mümkün. Yazılım Apple platformunda çalışıyor olsa da, IOS üzerinde yani iPad ve iPhone ile de kullanılabiliyor. Ben iPad versiyonunu edinip kullanmaya başladım. Bende müzik kabiliyeti çok sınırlı olduğu için GarageBand ile bazı hileleri kolaylıkla yapabilmek mümkün. Mesela tam hızında çalamadığınız bir parçayı yavaş çalıp hızlandırmak gibi. Tabii bunu yapabilen bir çok yazılım var ama GarageBand kadar kolaylıkla yapabileni yok. Eğer iPad üzerinden bir enstrüman kayıt etmek istiyorsanız araya bir küçük parça almanız lazım ki fiyatları 30-200 Dolar arasında değişiyor. Bunun haricinde varolan sample'ları birleştirerek saçmaladıkça saçmalayabilirsiniz. İyi vakit geçirip ev halkına kabus geçirtmek isteyenler için harika bir yazılım....

Yakında önemli eserlerimi sizlerle paylaşırım...

Hakancez Oyun Dünyasında: Dell U2412M



Yazın evdeki masaüstü bilgisayar sistemime küçük bir ekleme yaptım. Pivot monitör arayışımı sonlandırıp 24" boyutunda bir Dell UltraSharp U2412M aldım. Pivot monitörü yerel bir firma fırdöndü monitör olarak Türkçeleştirmiş. Olay basit şekilde şu monitörü özel ayağında 90 derece veya daha fazla döndürebiliyorsunuz. Özellikle yazılımcılar, tasarımcılar ve fotoğrafçılar için çok güzel bir özellik. Ayrıca bu tarz monitörler genelde öne yukarı ve sağa sola da hareket edebiliyorlar. Normal bir 24" monitöre göre fiyatları kesinlikle yüksek ama her kuruşun hakkını veriyor bana göre. Dell seçimimde benzer monitörlere göre daha iyi fiyata alabilmemin yanında daha yüksek çözünürlüğününde etkisi oldu. Bu sene desktop hifi denemelerimde bu monitörü sık sık göreceksiniz sanırım ;)

Güzel Bir Hediye Olabilir; Atari



Malum yine yılbaşı geldi, hediye al saçmalıkları başladı. Tahmin edebileceğiniz gibi sevmiyorum ben yılbaşını. Neyse.. Bir Çin firması 1974-1987 yılları arasında hepimizin hayatında bir şekilde yer etmiş Atari 2600'ün yeni versiyonunu üretmiş. Belki aramızda sahip olamayanlar vardır ama yıllarca hepimiz oyun konsollarını Atari dedik:) Bu yeni sürümde hemen her şey eskisi ile aynı. Kutu içerisinde retro Atari kontrol çubuklarından iki adet geliyor. Bir poster ve makinenin içerisine gömülü 60 adet oyun var. Televizyona bağlayıp hemen kullanmaya başlayabildiğiniz ürünün fiyatı 50 Dolar'dan ucuz. Acaba alsam mı kendime bir tane diye düşünmüyor değilim :)

Bambaşka Bir Açıdan Star Wars Seyretmek



Widnows XP’de gizli bir Star Wars filmi olduğunu biliyordum ancak Windows 7'de de aynı filmin var olduğundan haberim yoktu. Belki biliyor belki de bilmiyorsunuzdur Windows içerisinde eski serinini ilk filminin ASCII karakteriyle yapılmış bir uyarlaması var. Ecnebiler bu tarz şeyleri "easter egg" diyorlar Türkçesi nedir bilemedim. Bu filme ulaşmak için yapmanız gerekenler şöyle;

Önce Denetim Masası’na girin, oradan Programlar bölümüne tıklayın, açılan bölümde Programlar ve Özellikler kısmının altında yer alan Windows özelliklerini aç veya kapat yazısına tıklayın. Karşınıza bir menü çıkacak, menüde Telnet İstemcisi ve Telnet Sunucusu seçeneklerini tıklayın.

Bunları yaptıktan sonra Başlat tuşuna basın ve aramaya telnet yazıp açılan programı açın. Karşınıza komut satırı çıkacak. Burada ilk önce o yazıp Enter’a basın. Bir sonraki satıra “towel.blinkenlights.nl” yazıp Enter deyin.

Karşınıza gizli Star Wars filmi çıkacak. Bu arada işlem zor gibi gözüküyor ama değil ayrıca herhangi bir şeye zarar vermezsiniz korkmanıza gerek yok. Tabii film sessiz, ses çıkmayınca şaşırmayın. Önceden uyarayım...

Hakancez Oyun Dünyasında: Logitech G-105



Bu aralar oyun olayına kafayı taktığımı sanırım fark etmişsinizdir. Keyfim pek yerinde. Kendi zevkime göre “gaming gear” olayına da girdiğimi daha önce burada yazmıştım. Alışveriş listemde satın alma kararını vermekte en çok zorlandığım ürün klavye oldu. Klavye çok önemli bir cihaz. Bir cihaz diyorum çünkü benim gibi bütün bilgisayar başında olan insanlar için bilgisayarın kendisi kadar önemli bir bileşen. Klavye almadan önce bu konudaki külliyatı bir gözden geçirdim. Hemen herkes mekanik klavyelerden bahsetmiş yazılarında. Bende işin ayrıntılarını öğreneyim deyip hemen bir klavye edindim en mekaniğinden. Gerçekten hissiyatı çok iyiydi, Razer BlackWidow'un. Ancak İstanbul'dan sevgili Tolga'nın bana gönderdiği klavye İngilizce formundaydı. Yani Türkçe karakterleri yazmak gerçekten çok dertliydi. Bu klavyenin Türkçe tuş dizilimine sahip versiyonu bulunuyor ancak Amerika'da 90 Dolar civarında satılan bir ürüne bu tutarın 3 katını vermek bana çok saçma geldi.

Bunun üzerine eski dost Logitech'e bir göz atayım dedim. Faremi alırken olayı biraz abartmıştım aslında klavyeyi de abartmak geçiyordu içimden. Ama Logitech'in pahalı klavyelerinde LCD ekran gibi benim işime yaramayacak bir sürü özellik vardı. Ofiste sevgili Cüneyt Oral (Cücü) otururken kendime klavye alacağım muhabbeti yapınca bir anda G-105 modelini sipariş vermiş buldum kendimi.

Bu model Logitech'in oyun klavyelerinin en ucuzu. Saçma sapan fiyatlara bulunabilecek bir ürün. Siparişi bastım tabii. Birkaç gün sonra klavyem geldi. Kutusunu açtım ve tuş yapısının çok hoşuma gittiğini söylemeliyim. Tüm tuşlar olması gerektiği yerlerde ve aralarında gerekli mesafe var. Bu çok önemli bir şey, benim gibi hızlı yazı yazan insanların klavyesinin hep aynı olması hep aynı tuş diziliminde olması gerekli. Bu klavyenin en sevmediğim özelliği sol tarafında bulunan fonksiyon tuşları oldu. Her defasında CTRL veya SHIFT'e basacağım zaman bu tuşlara basınca sinirlenmeye başladım. Ancak kas hafızası denen şey çok garip, kısa sürede duruma alıştım hatta bu durumu avantaja dönüştürdüm.

Bahsettiğim fonksiyon tuşları. Tek tuşa basıp saçmaladıkça saçmalama özelliğine sahip makroları çalıştırabilirsiniz.

Logitech bu tuşları programlanabilir şekilde tasarlamış. 6 tane programlanabilir “G” tuşu var, ek olarak 3 tane de fonksiyon tuşu var. Yani toplamda 18 tane programlanabilir tuş var. Bunlara ek olarak faremdeki programlanabilir tuşları da listeye koyarsam yaklaşık 20-25 tane kadar ek özelliğe sahip olabiliyorum. Tabii isterseniz hem klavye hemde farelerde makro fonksiyonlarını kodlayabiliyorsunuz.

Örneğin bir fonksiyon tuşumda “internette gezinti” makrosu yazdım. Tek tuşa basınca iki ayrı monitöre iki ayrı internet tarayıcı açılıyor. Başlangıç için gerekli tüm siteler açılıyor, ekran parlaklığı ayarlanıyor ve tüm şifreler giriliyor. 10 kere bir yerlere tıklayıp 50 tuşa basmak yerine hem daha hızlı hemde daha eğlenceli. Gerekli mi kesinlikle hayır :)

G-105 kötü özelliklerinden bir tanesi “multimedya” tuşlarının olmaması. Yani ses açma kapama gibi tuşlar. Ama tuş programlamasını kullanarak bunun da çözümü var. Yani uğraşınca her şeyi becerebilmek mümkün.

Tuş dizilimini beğendiğimi söyledim ama tuşlar çok sesli. Benim gibi karşınızda düşman varmış gibi klavye kullananların yanındaki insanların tıkırtıdan sinir hastası olabilir. Evde böyle seslerden hoşlanmayan varsa daha sessiz bir şeylere bakarsanız iyi olabilir. Yoksa akşamın bir vakti klavye kafanızda kırılabilir. Uyarmadı demeyin sonra :)

Klavyenin boyutları çok büyük değil ama standart klavyeden birazcık uzun. Benim dizüstü bilgisayarım biraz acayip olduğundan ikisi iyi anlaştı. Ama masa üzerinde hareket edecek pek az kaldı :)

Klavyenin birden fazla tuşa basıldığında cevap verme süresi bence iyi. Aydınlatması hiç fena değil. Mavi renkte yapılan aydınlatmayı iki ışık düzeyinde kullanabiliyor veya kapatabiliyorsunuz. Ayrıca Windows tuşunu iptal edebilmek mümkün. Battlefield oynarken kazaran Windows tuşuna basıp kafanıza kurşun yeme riskinizi ortadan kaldırabiliyorsunuz. Diğer eksileri ise yazdığım gibi “multimedya” tuşlarının olmaması ve ek fonksiyon tuşlarının yeri. Her ikisinin de çözümü var merak etmeyin. Son olarak Logitech'in yazılımı muhteşem. Türkçe ve çok kolay kullanımlı. Tüm oyunlar için profiller yaratabiliyorsunuz ve tüm bunlar otomatik olarak oluyor. Örneğin Team Fortress 2 çalıştığında klavye kendisini o moda getiriyor. Aferin Logitech çok iyi iş çıkartmışsın...

Başarılı bir ürün, fiyatına göre performansı muhteşem diyebilirim. Klavye alacakların aklında bulunsun...

Hakancez Oyun Dünyasında: Cyborg R.A.T. 7



Oyuncu Cumhuriyeti'mi kurarken fare konusunda bayağı bir araştırma yaptığımdan bahsetmiştim. Altı üstü fare ne olacak ki demeyin, ergonomisi gerçekten çok önemli. İşlerinizi daha hızlı ve daha az yorularak yapabilmek için iyi bir fare şart. Ben uzun zaman çok bilindik markaların piyasada rahatlıkla bulabileceğiniz farelerini kullandım. En sevdiğim fare ise A4Tech firmasının X7 serisi olmuştu. Fiyat performans oranı bence harikaydı.

Sonrasında biraz araştırma yapınca bayağı gelişmiş fareler üretildiğini öğrendim. Razer markası bunlardan bir tanesiydi. Kaşınmaya başlayınca arkadaşlarım sağolsunlar İstanbul'dan deneme yapmak için bir DeathAdder gönderdiler. Fare her şeyiyle mükemmeldi. Ancak benim kaşınmama ilaç olamadı Razer. Daha garip bir şey istiyordum. Aradığımı Cyborg cephesinde buldum. Garip tasarımlı R.A.T. 7 tam aradığım şeydi...



Bu garip farenin her tarafını kurcalamanız mümkün. İçerisindeki ağırlıktan yan tuşlarının durduğu açıdan, konuma kadar her şeyi ayarlayabilirsiniz. Örneğin yukarıdaki fotoğrafta farenin ağırlıklarını değiştirilmesinin nasıl yapıldığını görebiliyorsunuz.



Ağırlıkları arttırıp azaltarak daha rahat kullanım için ayarlama yapabilmek mümkün. Cyborg firması (aslında Saitek'in bir parçası-ymış-) işin neredeyse b*konu çıkartmış ve farenin yanında bir sürü aksesuar veriyor.



Ağırlıkları ayarladıktan sonra farenin uzunluğuna ve yüksekliğine de müdahale edebilmek mümkün. Aksesuar kutusundan farklı 3 adet parça çıkıyor. Ayrıca farenin ana bloğu üzerinde kaydırma ile boyutu oynayabiliyorsunuz. Daha yüksek, kaydırmaz tipte ve standart olmak üzere üç farklı parça seçeneğiniz var.



Yukarıdaki fotoğrafta ise farenin yan tarafındaki tuşların açısının yapılması sırasında çektiğim bir fotoğraf var. Elinizin açısına göre bu kısmın her parametresi ile oynamak mümkün. Ayrıca tüm bunlar yetmezmiş gibi yazılımla tuşların özelliklerini değiştirmek mümkün. Anlayacağınız bu bir fare değil, fabrika neredeyse..

Şimdi eğri oturup doğru konuşma zamanı. Tüm bu karmaşa yerine standart bir fare kullanmanın ne götürüsü var derseniz, aslında buna vereceğim bir cevabım yok. Muhtemelen oyunlarda bir kaç milisaniye kazanmak için bu tarz bir yatırım yapacak kadar profesyonel bir oyuncu değiliz çoğumuz. Yani buradan gelecek avantajlar sadece kağıt üzerinde.

Belki ergonomi konusunda getiriler ve kazançlardan bahsetmek gerekebilir. Kaslar iyiye hemen alışıyor ve uzun saatler boyunca bilgisayar kullanan insanlar için iyi ergonomi daha az kol ağrısı demek. Tabii bunun için deli paralar harcamaya gerek yok. 50 Dolar seviyelerinde harika fareler var. Ben biraz fantazi yaptım ama halimden mutluyum çok...

Hakancez Oyun Dünyasında: Sudan Çıkmış Balık Olmak



Bu sene yaz ayları öncesinde hemen hemen bütün projelerimi bitirmenin vermiş olduğu rahatlıkla, tatil yapmaya karar verdiğimi yazmıştım. Yazın günlerinin bir çoğunu Çeşme'de geçirecek olsam da, şehir yaşamından çok fazla kopamıyoruz malum. Hemen hepimizin bir sürü işi var ve hayat devam ediyor.

Kış aylarında canım oyun oynamayı bayağı çekmişti doğrusu. The Big Bang Theory dizisinin bir bölümünde sabaha kadar süren oyun partisi bölümü bana geçmişi hatırlatmış, yaş her ne kadar 40'a dayanmış olsa da, içimdeki oyun canavarını gizlendiği yerden çıkarmaya karar vermiştim.

Benim sıkı daha doğrusu sıkıya yakın oyuncu olduğum günlerden bugünlere gelirken her şey değişmiş. Oyun sektörü başlı başına bir sektör haline gelip meşhur Hollywood sinemasının cirolarını geçer hale gelmiş. Bir yanda oyun konsolları bir yanda bilgisayarlar ile oyun çılgınlığı giderek artıyor. Endüstri de boş durmayıp bu yepyeni pazara yönelik bir çok ürün geliştirmiş. Ürünler gerçekten bambaşka dünyalardan gelmiş gibi gözüküyor. Standart donanımlara göre çok daha pahalılar ancak hifi dünyası ile karşılaştırdığımda durum vahim değil. Tabii bunu bugünkü imkanlarımla söylemek kolay. Genç bir okuyucumuzun özellikle de ailesinden harçlık alanlar için bahsi geçen tutarlar oldukça pahalı.

Ayrıca ebebeynlere bu dünyayı anlatabilmek pek kolay değildir sanırım. Düşünsenize “baba bana bir fare alır mısın” diye sorduğunuzda babanızın bu yeni nesil oyun farelerinden haberi olmadığı için fiyatı duyduğunda gözlerinin faltaşı gibi açılması gayet doğaldır. Çevremizi kuşatan teknoloji marketlerinde 10TL'ye bir fare alabilirken 50 Dolar'a bir fareyi almak ailelerimiz açısından anlaşılması pek kolay olmasa gerek. Eminim ki, alacağınız cevap “ikisi de aynı işi yapmıyor mu, ne gerek var bu kadar parayı vermeye” olacaktır. Eh hepimiz bu yollardan geçtiğimiz için genç dostlarıma tavsiyem kendi paralarını kazanana kadar bu duruma alışmaları.



Neyse uzun lafın kısası oyuncu ekipmanı açısından birim başına ortalama 50Dolar'dan hesaplarsak ortaya çıkan tablo, konuya meraklı bir insan için pek ulaşılamayacak rakamlar değil. Bu bahsettiğim fiyat aralıkları neredeyse türünün high-end sınıflamasına koyabileceğimiz ürünlerin fiyatları. Fare, klavye, mat ve hoparlör (veya kulaklık) için bu bahsettiğim tutarlara türünün en iyi örneklerinden bir set düzebilmek mümkün. Birim başına 100 Dolar ve yukarısını harcadığınızda ise muhtemelen en iyileri masaüstüne sıralayabilirsiniz.

Tabii buna oyun için üretilmiş bilgisayarlar ve artık başlı başına bir maliyet halime gelen oyunları eklersek tablo biraz iç karartıcı hale geliyor. Hemen her çağda olduğu gibi genç olmak zor...

Neyse bu dünyayı biraz anlamayı başlayınca bende içerisine şöyle ucundan bir bakış atmaya karar verdim. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım Asus'un oyunculara yönelik ürettiği ROG logolu ürünlerden bir tane aldı. Hoş başına gelmedik iş kalmadı ama ROG kısaltması çok hoşuma gitti. Açılımı; Republic Of Gamers yani Oyuncu Cumhuriyeti.



Geçtiğimiz günlerde zaten işgalim altındaki salonda Seçil ile sohbet ederken salonu Oyuncu Cumhuriyeti haline getiriyorum deyince kızcağız yine başıma ne gelecek diye düşünmüştür herhalde. Büyük bir korkuyla “nasıl yani” dediğinde yakında görürsün dedim. Tabii bu esna da, memleketin dört bir köşesinden kargolar eve doğru yola çıkmıştı. Hatta bir kısım ekipman Amerika'dan İzmir'e doğru yola çıkmıştı bile. Aradaki zamanı boş geçirmemek için Steam üzerinde de alışveriş tam gaz devam ediyordu...

Geçenlerde yazdığım gibi kısa bir süre içerisinde internet sitelerinde gördüğüm bir çok ürün elimden geçti. Razer, Steelhead, Logitech denemeleri derken kafamda sahip olmak istediğim ürünlerin bir kısa listesi vardı.

Kısa bir süre sonra Cumhuriyeti ilan edecek ekipman elime ulaşacaktı...

not: Yazıdaki fotoğraflardaki cihaz Razer firmasının Blade modeli dizüstü bilgisayarı. Tahmin edebileceğiniz gibi binlerce dolar değerinde...

Dizüstü Soğutmasında Doğrular Yanlışlar



Yaz aylarının gelmesiyle hepimizin başı ısınan dizüstü bilgisayarlarımız ile dertte. Dizüstü bilgisayarları soğutma konusunda dikkat edilecek bir kaç önemli noktayı sizlerle paylaşayım. Faydalanan bayağı insan olacaktır diye düşünüyorum;

1- Dizüstü soğutması konusu aslında bilimsel gerçeklere dayanan bir konu. Plastik, pleksi veya benzer bir malzemenin üzerine yüksek devirli fan taktım dizüstünü çok iyi soğutuyorum demek mümkün değildir. Aslında bir dizüstü soğutma sistemindeki birinci öncelik bilgisayarınızı koyacağınız yüzeydir. En iyi sonuç veren malzemeler metaldir. Aslında bu işlerde kullanılabilecek en iyi malzeme bakırdır. Ancak işlenme zorlukları, yüksek fiyatları, ağırlıkları yüzünden bakır pek tercih edilmiyor hazır çözümlerde. Tabii ki kendiniz yaptırabilirsiniz ama ciddi bir maliyeti göz önüne almak lazım.

Hal böyle olunca alüminyum ön plana çıkıyor. Basit bir şekilde hepimizin bildiği gibi metallerin çoğu çabuk sınır Ve çabuk soğur. Alüminyum bu konuda başarılı bir malzeme. Düzgün performans gösteren bir soğutucu için alüminyum olmaz ise olmaz.

2- Yüzey alanı. Aslında bu konu çok ilginçtir ve kimse üzerinde durmaz. Standart düz bir alüminyum panel ile üzerinde kanallar açılmış aynı ölçülerdeki bir alüminyum panelin yüzey ölçüleri birbirinden çok farklıdır. Kanal açılmış bir panelin yüzeyi daha geniştir. Bunu basitçe düşünürseniz dikdörtgen şeklinde açılan bir kanal sayesinde 4 farklı noktada alüminyumun kalınlığını da yüzeye eklemiş oluruz. Yüzey genişlediğinde ısınma daha geç olur. Ayrıca kanallardan hava geçişi alüminyum panelin daha etkin şekilde soğutulmasına yardımcı olur.

3- Kanal veya deliklerin yapısı. Bir dizüstü soğutucuda kullanılan pervane pallerinin havayı itmesini kontrol altında tutarak hem soğutucu panelinin daha iyi soğumasını sağlamak hemde kanal arasında havayı en uzun şekilde dolaştırarak havanın sıcaklığını düşürmek için kanal veya deliklerin şekli, eğimi çok önemlidir. Bu eğim sayesinde hava daha fazla alüminyum yüzey ile temas eder ve ısı düşer.

4- Mesh (delikli) yüzeyler. Delikli yüzeyler yüzey alanının arttırılması için en ekonomik çözümlerdir. Ancak havayı alüminyum panel içerisinde çok gezdirmediğinizden dolayı havanın sıcaklık değerleri kanallı sistemlerde olduğu kadar efektif düşürülemez. Bu tarz panelleri daha etkili kullanmak için daha fazla hava akımı sağlayan pal tasarımları veya hızları seçilir. Ancak bu çözümler ekonomik olarak daha ucuz olduğundan günümüzde çok rastlıyoruz..

5- Dizüstü bilgisayar ile soğutucu arasındaki mesafe konusu. Bu da aslında önemli bir konudur. Hava bir fan yardımıyla da itilse bilgisayarınızın soğutma kanallarından geçerken oluşan ters akımlar yüzünden soğutulan havanın büyük bölümü bilgisayarınızın içerisine ulaşmaz. Bazı dizüstü bilgisayar üreticileri daha yüksek kauçuk ayaklar kullanırlar. Ayrıca iyi tasarlanmış soğutucularda panelin içine doğru çukur olarak tabir edebileceğimiz yuvarlık hatlı özel bölgeler oluşturulmuştur. Bu bölümler havanın kontrollü bir şekilde yüzeye doğru yükselmesini sağlar.

6- Fan sistemleri. Bir fanın boyutu veya hızından önce pale yani pervanelerinin yapısı onun etkinliğini belirler. Evet teorik olarak büyük boyutlu fanlarda daha az devirle daha az gürültülü şekilde hava akımı sağlanabilir. Ancak iyi tasarlanmış bir fan optimal pervane yapısı ile hem daha az gürültülü, hemde çok efektif olarak çalışabilir. Ne yazık ki, bu fanlar genelde iyi markaların pahalı modellerinde bulunuyor.

Bu gün bir çok insan forumlarda görebildiğim kadarı ile sıcakların gelmesi ile iyi kötü birer soğutucu alabilme çabasında. Evet herkesin bütçesi aynı değil ve ucuz çözümlere de yönelmek zorunda kalabiliyoruz.

Bu noktada,

Isınma sorunu yaşayanlar eğer imkanlarını zorlayabiliyorlarsa alüminyum yüzeyi büyük veya en kötü ihtimalle delikli yapıda panelleri tercih etsinler. Eğer mümkün olmuyorsa bilgisayarınızın soğutma kanallarına denk gelen soğutucuları tercih etsinler. Bunu yaparken dizüstü bilgisayarınızı mutlaka panel üzerinden biraz yükseltin. Daha efektif bir hava akımı sağlarsınız.

Bir ipucu, eğer yakınlarınızda bir bilgisayar mağazası var ise çıkma olarak heatsink (kanallı alüminyum soğutucular) isteyin. Bunların özellikle kısa olanlarını fanlarınızın üzerine kanalları pervanelere tam dik olarak yerleştirebilirseniz soğutucunuzdan daha iyi verim alırsınız. Özellikle eski işlemcilerde kullanılan soğutma blokları gayet iyi iş görüyor.

Gördüğünüz üzere aslında dışarıdan basit gibi görünen bir soğutucu panel için bir çok başarı kriteri var. İyi malzeme, iyi tasarım ve iyi performans ne yazık ki her zaman ucuza satın alınamıyor. Bazen bir soğutucuya bu kadar para verilir mi noktasında kendinize göre haklı serzenişlerde bulunabilirsiniz ancak, ne yazık ki, efektif bir soğutma için para harcamak gerekiyor.

Deniz, Güneş ve Savaş



Bu yaz güzel başladı. Deniz sezonunu daha tam istediğim gibi açamamış olsam da, bundan neredeyse 5-6 yıl öncesine dönüp sanal savaş meydanlarına çıkmam benim için yaz mevsimi renklendiren bir hamle oldu. Aslında aylar önce bunu yapmayı içimden geçirmiştim...

Aslında hiç oyun oynamıyor değildim, son dönemlerde özellikle Company Of Heroes serisine kafayı takmıştım. Aral İthalat bu oyunları uygun fiyat etiketleri ile satıyordu. Bende ne var ne yok hepsini tamamlayıverdim. Eksiklerimi de sağ olsun sevgili Tolga İzgür, Bimeks'ten tamamlayıverdi. Aslında bu oyunlar Steam ismi verilen çevirimiçi bir elektronik oyun sitesinden daha da uygun fiyatlara alınabiliyor ama son yıllarda ülkemizde aradığımız her şeyi bulabildiğimizden -en azından ben bulabiliyorum- fiyatları da abartılı değilse ülkemizdeki firmalardan satın almayı tercih ediyorum. Doğru bir yaklaşımdır yanlış bir yaklaşımdır orasını tartışmak tabii ki mümkün ancak şahsım adına satın aldığım oyunları fiziksel olarak elimde tutmak benim önemli. Hemen bir not, Company Of Heroes'un ikincisi seneye çıkıyormuş. Sabırsızlıkla bekliyorum.


Team Fortress 2'de beklenmedik bir yere tuzağını kur, keyfine bak..

Steam demişken, arkadaşlarıma oyun dünyasına kısa bir dönüş yapıyorum deyince meşhur Half Life serisinin yapımcısı Valve'ın geliştirdiği “Team Fortress 2” oyununu indir, hep birlikte oynarız dediler. Zaten ücretsiz dağıtılan bu oyun eski versiyonuna göre son derece eğlenceli olmuş. Çizgi film grafiklerine benzer bir tasarım yapmışlar ve özelleştirmenin sınırı yok. Gördüğüm kadarı ile bayağı oynayan insan da var. Aslında herkes bir nebze modası geçmiş diyor ama oynaması zevkli olduğundan sunucular her zaman dolu oluyor. Ben mühendis olup rahat ve dertsiz bir şekilde oynuyorum. Tanıdıklarla oynayınca eski dostların seslerini kulaklıklardan “headshot'u nasıl koydum” şeklinde muhabbetler duymak bayağı eğlenceli oluyor. Millet birbirinin üzerine şarjör boşaltırken kulaklıklar zaman zaman da hoparlörlerden odayı dolduran sesler son derece eğlenceli. Eski günlerdeki konuşma tarzı tabii ki bir anda hortlamış durumda. Özlemişim bu kaosu...

Bu arada yazın başlarında eski HP dizüstü bilgisayarımı yenilenmeye karar verdim. Son birkaç senedir HP cihazlarının sağlamlığı konusunda kafamda ciddi şüpheler oluştu. Sıfır bir bilgisayar, alındıktan 15 gün içerisinde iki kez üstüste  servise gitti. Hoş serviste sorunlar çözüldü ama markadan soğudum artık. Cihazı zaten annem ve babam için almıştım ne dandik ürün almışsın diye bayağı laf attılar bana. Uzun zaman yazıcı ve tarayıcı hariç HP ürünü kullanacağımı pek düşünmüyorum. Bu yüzden alışveriş listemden HP'yi sildim.

Bu arada alışveriş listemdeki en önemli madde alacağım dizüstü bilgisayarın ekranının büyük olması. 15.6” ekran benim gibi bozuk insanlar için son derece kısıtlayıcı. Ancak büyük ekran deyince işlerin rengi değişiyor. Genelde oyun makinelerinin ekran boyutları 17” ve üzerinde. Aslında küçük ve kuvvetli bir dizüstü alıp onu monitörle kullanmak kesinlikle mantıklı ancak ben yanımda taşıyabileceğim bir bilgisayar istediğimden adı dizüstü olan ama taşınabilirlik anlamında pek dizüstü olmayan bir makine almak durumunda kaldım. Eh olmuşken donanımı da güzel olsun deyince işler biraz karıştı. Zaten oyun da oynarım deyince bambaşka bir dünyaya girdim...


Asus "G" serisi çok güzel ama şansıma alan herkes sorun yaşadı..

Hal böyle olunca liste aslında biraz kısıtlı. HP alışveriş listesi dışında kalınca güzelim Envy kodlu bilgisayarlar direkt olarak devre dışı kaldı. Aklımın bir köşesinde Asus'un “G” serisi oyun bilgisayarları vardı ancak son dönemlerde bu bilgisayarlardan kullanan iki arkadaşımın servis maceraları beni oldukça ürküttü. Aslında iyi olmuş, bir üçüncü arkadaşımın başı yine aynı seri ile ciddi dertte. Aslında bilgisayarlar son derece şık ve 17”ten büyük ekranları ile gerçekten ortalamanın çok üzerinde ürünler. Asus benim çok tercih ettiğim markalardan bir tanesiydi geçmişte. Hala devam ediyorlar mı bilemiyorum ama markanın ürünlerini geçmişte ithal eden Çizgi Elektronik, servis nasıl olmalıdır konusunda ders niteliğinde okutulması bir firmaydı. Sonrasında Asus ülkemize kendisi geldi galiba. Neyse olanı biteni bilmiyorum ama binlerce liralık makineler söz konusu olup servis konusunda yakın çevremde böylesine sorunlar yaşayanlar olunca Asus'u da listeden silmek durumunda kaldım istemeye istemeye. Dell'de ise XPS serilerinin büyük ekranları ülkemize gelmiyordu ben alışverişe çıktığım dönemlerde. Vostro serisinde 17 boyutunda bir ekran seçeneği vardı ama yine yakın bir arkadaşımın Dell ile yaşadığı servis problemi beni biraz ürküttü. Bir de bu Vostro'lar iş amaçlı makineler. Üstlerinde ortalama ekran kartları var ama fiyat performans oranı zayıf. Hele XPS serisi ile yanyana koyunca ekran hiç mi hiç başarılı değil. Tamam arada ciddi fiyat farkı var ama insan göz göre göre alamıyor işte. Bu arada Vostro'lar iş amaçlı ürün düşünenler için Thinkpad'lere ciddi bir alternatif bence. Aklınızda bulunsun...

Alienware, çok güzelsin ama çok pahalısın:)

Aslında gönlümün bir yerlerinde Alienware vardı. İki arkadaşım kullanıyor Alienware, bir tanesi halinde çok mutlu diğeri ise ufak tefek sorunlara rağmen memnun sayılır. Dell Türkiye'ye bir miktar ödeme yapınca ülkemizde de teknik destek alabiliyorsunuz Alienware için. Zaten bende alsam Amerika'dan getirtecektim. Ama çok pahalılar. Öyle böyle değil... Listede Toshiba'nın üst serileri de vardı aslında ama nedense bu markayı ben bir türlü sevemedim.

Ya neredeyse her markaya söyleyecek bir şeyin var dediğinizi duyar gibiyim. Evet haklısınız, ama tüm bu yaşananlar çok yakın çevremde olan bitenler. Öyle kulaktan dolma değil. İnsanı soğutuyor bu durumlar. Firmalar bence önümüzdeki yıllarda servis hizmetlerinde çıtayı yükseltmek zorundalar. Artık bir çok insan satış sonrası hizmet kalitesini alışveriş kriterlerinde ilk sıralara ekliyor...

Bu kadar sorun yaşanıyorsa gidip bir Apple al diyebilirsiniz. Zaten elimin altında bir MacBook Pro olduğundan, satın almama gerek olmadığı gibi yapılacaklar listesine oyun oynamak eklendiği zaman ülkemizde Apple almak pek mantıklı değil çünkü fiyatlar çok yüksek.


Acer tasarımcıları Ethos'ta bayağı garip işler yapmışlar. Bir kısmı son derece hayatı kolaylaştıran özellikte...


Sony -ki çok severim- olabilir, bak MSI varmış derken son dönemlerde hemen her gün en kötü muamelelerime mahsur kalan Acer cephesine baktığımda aklıma yatan bir ürün denk geldi. İstediğim bilgisayar Bimeks'te indirime denk gelince Öner Yumukoğlu ile sevgili Tolga İzgür'ün mağazasının yolunu tuttuk ve İzmir'deki tüm Acer Aspire Ethos stoğunu bir anda bitiriverdik. Son derece mutluyum şu an halimden. Allah bozmasın :)

Bu arada bu saydığım bilgisayarların bir çoğu özellikle indirim dönemlerinde günümüzün popüler akıllı telefonlarından sadece ve sadece birazcık pahalılar. Ben kendi adıma her zaman basit bir telefon kullanıp iyi bir bilgisayar kullanmayı tercih edenlerdenim...

 
Son dönemlerde içime oturan en önemli kazıklardan; Shogun 2. Oyun güzel o ayrı..

Eh yeni makine bayağı donanımlı olduğu için biraz oyun kurdum denemeler yaptım. Eski dizüstü bilgisayarımda zar zor çalışan Shogun Total War 2'yi en yüksek ayarlarla oynatabiliyor olması beni çok mutlu etti. Bu arada artık hiçbir Total War oyununu çıktığı andan satın almayacağım. Geçen gün bir teknoloji mağazasından bu oyunu 19TL'ye yani benim aldığım tutarın neredeyse 1/4'üne satın aldık. Bende aynı anda Empire Total War+Napoleon Total War ve tüm eklenti paketlerini içeren ve 4 DVD'lik bir seti 19TL'ye satın aldım. Bundan sonra Total War oyunu alacağım zaman bir sene bekleyeceğim. Değeri bu kadar hızlı düşen bir oyun serisi yok herhalde.

 
Diablo 3'te Demon Hunter oynamak biraz kolay tabii Inferno'ya gelene kadar...

Neyse bilgisayar ile alışma dönemlerini yaşarken Diablo III yayınlandı ve hemen ertesi gün bilgisayarıma kurulmuştu. Zaten o dönemde bloğuma da bir kısa ara vermiştim; malum Diablo 3 Molası... Deckard Cain'i, Tyrael'i hatta Tristam'ı görmek, eski dostlarla buluşmak beni ilk adımda çok mutlu etti. Hemen Demon Hunter karakteri açtım bir tane başladım oynamaya. Eski dostlarla çoklu oyuncu alemlerinde takılmak büyük keyif oldu. Ancak oyun bir noktadan sonra kendisini tekrar ediyor. Ama eşya ve ekipman çılgınlığı bilinçaltımıza işlediğinden oynamaya engel değil. Tuhaf uzak zamanlarda yaratık avlıyorum anlayacağınız. Okuyucularımızdan Diablo III oynayanlar varsa belki beraberde oynarız... Battletag'larınızı bekliyorum ;)

Modern Warfare serisi çok keyifli ama serinin 2. oyunu bence en güzeli. Hikaye anlatımı çok güzel...

Hazır makineyi yenilenmişken kendime bir sürü oyun aldım. Call Of Duty'nin Modern Warfare serisi bayağı hoşuma gitti. Tek oyunculu kısmını yavaş yavaş oynuyorum ama çok oyuncu aleminde işler bayağı kızışmış. Devamlı “headshot” yemekten oyundaki bir çok yeri görmem pek mümkün olmuyor. Yiyorum kafama mermiyi, oturuyorum aşağıya. Acaba şansımı Battlefield serisinde mi denesem diyeceğim de orada da sonuç pek farklı olmayacak gibi...

 
Razer, sıkı oyuncular cephesinde çok tutulan bir markaymış. DeathAdder gerçekten süper bir fare...

Bu arada ecnebilerin “gaming gear” dedikleri konu son yıllarda öylesine bir sektör olmuş ki, sizlere anlatamam. Gaming gear dediğimiz şey oyuncular için üretilmiş özel ekipmanlar. Ekipman derken günlük kullanılan hepimizin evlerinde bulunan ekipmandan bahsediyorum. Fareler, klavyeler hatta farelerin altına koyduğumuz mat'lar bile bambaşka bir hale gelmiş, çok özelleştirilmişler. Geçenlerde Darkhardware forumlarında bir başlık açtım bu konuda. Gerçekten bayağı bir şey öğrendim. Bu arada diğer donanım forumlarını filan gerçekten bir kenara bırakın. Stereo Mecmuası forumları nasıl ise Darkhardware forumları da öyle. Bir şey sorduğunuzda gerçekten doyurucu bilgi alabiliyorsunuz ve en önemlisi marka taraftarlığı pek hatta hiç yok. Neyse forumdan öğrendiklerimi arkadaşlarıma da soruyorum ve sonunda ev, bilgisayar ekipmanı pardon “gaming gear” mağazasına döndü.

Razer diye bir ekipman üreticisi varmış örneğin ne yalan söyleyeyim ben duymamıştım. Şu an Razer firmasının bayağı üst modellerinden bir fareyi kullanıyorum, deneyeyim diye Tolga İstanbul'dan gönderdi sağolsun. Bayağı farklıymış gerçekten. Gelecek haftada eşten dosttan bayağı ekipman gelecek denemem için. Odyofil camiasında nasıl alet istifleme mevzuu varsa sıkı oyuncularda da aynı durum var. Bir ürün soruyorum, abi bende var sana göndereyim dene diyorlar. Yahu niye zamanında satmıyorsunuz şunları deyince herkesin anlatacak bir mazareti var, şöyle anım var, böyle klasik bir ürün... Allah'tan bu cephede fiyatlar hifi dünyası gibi değil. Birim başına 100-150 Dolar aralığında (Amerika fiyatları bazında) çok iyi ürünler alabilmek mümkün gördüğüm kadarı ile. Hifi dünyasında istifçilik binlerce, onbinlerce hatta zaman zaman yüzbinlerce Dolar'lık bir mevzuu...

Anlayacağınız gelecek haftalarda ekipmanım tamamlanmış olur sanırım. O zamana kadar yeni şeylerde öğrenir, birkaç satır karalarım; "gaming gear" üzerine...

Şimdi gidip biraz savaşmam lazım. Deniz, güneş ve savaş. İlginç geçecek bu yaz :)

IKEA Brada Notebook Standı Modifikasyonu



Yeni aldığım bir notebook için bir stand'e ihtiyacım vardı. Aslında hazır bir ürün almak istiyordum daha doğrusu notebook soğutucu almak istiyordum ancak aldığım notebook biraz büyük olduğundan uygun bir soğutucu ne yazık ki bulamadım. Piyasadaki en büyük soğutucu bile ne yazık ki ihtiyacımı karşılamıyordu. Bu sıralar bol bol Diablo III oynadığımdan notebook'un biraz ısındığını fark edince kısa vadede bir çözüm üretmem gerekiyordu. Ne yazık ki daha önce modifiye ettiğim Coolermaster soğutucumu da kullanamıyorum.  15.6" notebook'lar için üretilen bu başarılı soğutucu yeni bilgisayarın yanında netbook gibi kalıyor.. Neyse soğutucu çözümünün ucuz olması da gerekliydi. Sanırım bu hafta en geç gelecek hafta içerisinde alüminyum bir soğutucuyu yapacağım. CNC tezgahı kullanarak sanırım bir kaç saatte tam istediğim gibi bir şey üretebilirim.

Bu fikirlerden hareketle IKEA'dan Brada Notebook standı satın aldım. Satış fiyatı 9.95TL olan ürünün yanında evde bulunan iki adet fanı da kullanarak geçici bir stand yapmaya karar verdim.

İlk adımda yukarıda görüldüğü gibi delik açma aparatı kullanarak Brada üzerinde iki adet fan deliği açtım...



IKEA'nın bu ucuz standı plastik olduğu için kesip biçmek çok kolay. Bir dakikadan daha az sürede iki adet deliği gayet düzgün şekilde açtım.. Yukarıda gördüğünüz gibi iki elimde iki tane yuvarlak parça kalıverdi bir anda..



Fan pervanelerinin deliklerini açtıktan sonra fanları yerlerine monte etmek için fan başına ikişer delik açmam gerekti. Vidalara uygun delikleri açmak yine bir dakikadan az sürdü. Deliklerin açılmış halini aşağıda görüyorsunuz...



Şimdi artık montaj bölümüne geçebiliriz. Yaklaşık 20TL tutan malzemelerle işimiz bitti. Şimdi birazcık el becerisi ile modifiye edilmiş Brada'mızı tamamlayalım...


Toplamda 2 büyük dört küçük deliği açtıktan sonra yapmam gereken tek şey fanları yerine monte etmekti. Gayet kolay bir şekilde vidaları takıp fanların montajını tamamladım.



Yaklaşık 10 dakika sonra fanları takılmış bir Brada Notebook stand'imiz var artık. Gönül rahatlığı ile Diablo III oynamaya devam edebilirim...