Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bir Teknik Servis Hikayesi: Mad Catz


Senelerden beri Mad Catz firmasının R.A.T. serisi farelerini kullanıyorum. İlk  R.A.T. 7 faremi sağolsun bir arkadaşım Amerikalardan valizinde getirmişti. Sonrasında o fare firmanın ilk jenerasyon ürünlerindeki üretim hatası sebebi ile Amerika'ya gitti geldi. Elim  R.A.T. 7'ye çok alışınca birkaç tane daha satın aldım. Hala ilk aldığım fare çalışıyordu ancak altındaki ayaklar zaman içerisinde aşınınca performans düşüklüğü yaşamaya başladım. 

Malum memlekette Paypal kullanılamayınca eBay gibi sitelerden bu tarz ıvır zıvırları satın almakta zorluk çekiyoruz. Dolayısıyla elim kolum bağlandı. Bende bir umut üretici Mad Catz firmasına mail atıp durumu izah ettim. Eğer imkan varsa ayakları sizden satın alayım dedim. 

Aynı gün içerisinde geri dönüş yapıldı. Mouse'u nereden aldığımı sordular Amerikan Amazon'u şeklinde cevap verdim. Bu cevabın arkasından bir mesaj daha geldi, ürünü Amerika'dan aldığım için yedek ayakların yarın sabah Amerika'dan yola çıkacağını söylediler. Sonrasında bir mesaj daha geldi. Amerika'dan yedek parçaların gelmesi uzun sürebilir mağdur olmayın diyerek İngiltere'den yola çıkartıyoruz dediler. Ben tabii şoklardayım. Bizim memleketin servislerine alışınca insan yerine konulduğunuzda afallıyorsunuz. 

Bu arada ecnebi memleketlerde garanti süresi 1 yıl. Benim mouse ise herhalde 6-7 senelik. Garanti filan hak getire! Neyse yaklaşık 1 hafta sonra yedek ayaklar elime ulaştı... 


Tek yapmak gereken eski ayakları yerinden çıkartmak.  R.A.T. 7 komple metal şasiye sahip olunca bu çok zor bir operasyon değil. Ayak yuvalarını da isopropil alkol ile sildim. Tertemiz oldu. 


Arkasından üreticinin gönderdiği ayakları yerine taktım. Tıpkı ilk aldığım günkü performansına geri geldi  R.A.T. 7. Belki bir fareye 100 Dolar vermek mantıklı değil gibi gözüküyor ama 6-7 sene kullanıp üzerinde çizik bile yapamamışım, bir de üzerine üreticisi bu denli eski bir ürüne hala destek veriyor. 

Allah'tan  R.A.T. mouse'ların üreticisi Mad Catz Türkiye'de yok. Üç kuruşluk ayaklar için muhtemelen kavga gürültü olur sonunda mouse'u bir kenara atardım herhalde.... 

Yeni Macbook Pro ve Düşündükleri


Dün Apple firmasının etkinliği vardı. Yeni Macbook'lar duyuruldu. Kalkıp bu etkinlikten bahsedip canınızı sıkmayacağım merak etmeyin. Tüm dünyadaki teknoloji sitelerinden ana akım medyaya kadar her tarafta etkinlik ile alakalı bilgileri bulabilirsiniz. Benim amacım PC üreticilerine ve Microsoft'a sövmek bu yazıda. "N'oluyor" önce derseniz aşağıdaki videoyu seyredin. Sonra yazıya devam edin...



Kaç senedir dizüstü bilgisayar kullanıyorum inanın hatırlamıyorum. Bir de üzerine kullandığım hemen her bilgisayar iddialı modeller idi. Güçlü işlemciler, iyi ekran kartları ve saymakla bitmeyecek bir sürü özellik. Örneğin en eski IBM dizüstü bilgisayarlarım hariç hepsinde parmak izi okuyucu vardı. Ne işe yarıyordu derseniz, koca bir hiç.

Kullanmak için bir sürü ayar yapıp, bir güncelleme ile ayarladığım tüm fonksiyonların iptal olması ile saçımı başımı az yolmadım. Apple senelerdir bu özelliği dizüstü bilgisayarlarına getirmedi getirmedi ama sonunda öyle bir getirdi ki, diğer bilgisayar üreticilerine ve Microsoft'a sövmekten başka bir şey gelmiyor aklıma. Ulan senelerdir şunu biriniz akıl edemediniz mi diye başlıyorum, devamı ne yazık ki iyi gelmiyor.... Bir albüm mü aldınız basın parmak izini ödesin. Biz hala bilgisayarımızı açmak için parmağımızı şekilde şekle sokalım.

Kullanıcılar arasında geçiş yapmanın da harika bir yolunu bulmuşlar. Basın parmak izini kişisel masaüstünüz gelsin. Müthiş!

Touch Bar olayına da bakınca sövme şiddetim artıyor. PC üreticileri senelerdir dizüstü bilgisayarlarda dokunmatik ekran konusunu ön plana çıkartıp duruyor. Sonuç parmak izimizle leş gibi olan ekranlar ve Windows'un canı isterse düzgün çalışan özellikler. Özellik derken tablet gibi kullanmaktan bahsediyorum ekstra bir şey yok.

Apple etkinliğinde adamlar "Touch Bar" özelliğini tanıttıklarında insanın ağzının suyu akıyor. Yahu senelerdir olması gereken özelliği adamlar minik bir dokunuş ile çözmüşler. Benim bilgisayarımda touch pad yüzeyi istendiğinde ek özelliklerle donatılmış bir ekrana dönebiliyor hatta üzerinde jiroskop bile var ama yapabildiklerim ses açma kapama gibi son derece kısıtlı işler. Bir ara almaya iştahlandığım bir Razer bilgisayarda da bu tarz bir ekran vardı ama onda da çok temel işleri yapabiliyordunuz. Apple dün duyurduğu bilgisayarın yazılım altyapısını çoktan hazırlamış, "Final Cut"tan "Photoshop"a kadar küçücük ekranda özellik üzerine özellik idare edilebiliyor.

Biz Windows dünyasında aman efendim açılıştaki minik kutucukları tartışırken gidilen yöne uzaktan bakıyoruz sadece. Ulan Microsoft...

Bir Teknoloji Faciası Vesikası: Samsung Note 7


Teknoloji dünyasında son yıllarda yaşanan en büyük skandal, Samsung firmasının en üst modeli olan Note 7 modelinde yaşandı. Senelerce bilişim sektöründe çalışan bir insan olarak hala teknoloji dünyasını takip ediyorum ve Note 7 faciasını da yakından izlemeye çalıştım.

Bu tarz haberler ve olaylar, ana akım basın dahil yazılı ve internet üzerinden yayın yapan herkesin üzerine balıklama atladığı cinsten. Yalan yanlış bir sürü yazı ve komplo teorisi paylaşıldı. Hatta benim Türkiye'de takip ettiğim tek düzgün yayın bile Note 7 skandalını konu alan bir program yapıp, editörlerden bir tanesinin bu olayların arkasında "Ameriga" olabilir teorisini ciddi ciddi tartıştılar.

Şimdi oturup uzun uzadıya bu konuyu yazmayacağım ancak bazı önemli noktaları ele almaya çalışacağım.

Öncelikle teknoloji biraz şans işidir derler. Benim deneyimlerime göre bu görüş bir miktar doğrudur. Geçmişten bugüne teknolojik alet edevatta bir çok sorun ile denk geldik. Dell dizüstü bilgisayarların pil sorunu, Apple iPhone'larda anten sıkıntısı derken liste uzar gider. Tüm bu sorunlarda firmalar, bir şekilde problemleri çözmek için uğraştılar. Servise geri çağırmalar, ürünü iade almalar derken bunun kullanabilecek bir çok enstrüman var.

Peki firmalar neden böyle davranıyorlar. Sizce hepsi tüketiciyi mi düşünüyorlar. Tabii ki hayır, bir ticari işletmenin birinci hedefi kar elde etmektir. Bunu yaparken tüketicilerin mutluluğuna önem veren ve bunun ilerleyen alışverişlerde kendilerine avantaj yaratacağını bilen firmaların yanında, bunu bir kültür haline getiren firmalarda var. Ancak gün sonunda asıl amaç, marka imajı denen şeye zarar gelmemesi...

Bir de tabii ki devletlerin tüketici haklarına yaklaşımları var. Türkiye'de de her ne kadar son yıllarda tüketici hakları konusunda müspet adımlar atıldıysa da, sistemimiz hala firmaları koruyor. LG telefonlardaki kronik hatalarda veya geçmişte çok satılmış General Mobile Discovery telefonların soket arızalarında tüketicilerin tek tek tüketici mahkemeleri ile uğraşıp tamirat için ödedikleri bedelleri geri almaya çalışması gibi örnekler çok eskide kalmış değil. Bu markaları yazdığıma bakmayın, hemen her markada sıkıntı yaşanıyor. Servisler ise çoğunlukla aynı rezillikte!

Yaklaşım genelde, nasip kısmet hikayesinden, geleneksel "kullanıcı hatası" demek ile sınırlı. Kavga dövüş ile haklı olduğunuzu kabul ettirmeniz gereken bir süreç ne yazık ki servis süreci. Aksi örnekler mutlaka vardır ama pek az!

Amerika ve Avrupa Birliği bu tarz konularda çok sert düzenlemelere sahip. Ancak Amerika bu konuda bir adım ileride. Öncelikle şunu söylemek doğru olacaktır, Amerika'da tüm bu firmalar, bizdeki kadar tüketici düşmanı şekilde davransalar, çok affedersiniz yetkili kurumlar bir taraflarından kan alır! Bunun akabinde toplu davalar ile her türlü zararınızı tazmin edersiniz. Buna bozulan psikolojinizden, moral bozukluğunuzdan ve kaybettiğiniz iş saatlerine kadar herşeyi ekleyebilirsiniz.  Ayrıca bir sıkıntı tespit edildiğinde kullanıcıların tek tek başvurmasına gerek kalmadan yetkili kurumların verdiği hüküm herkese uygulanıyor. Diyelim ki şarj soketinde üretim hatası var ve siz bunun için tüketiciden para talep ediyorsunuz. Bu iddianın gerçekliği tespit edildiği an para iadesi yapmalı, gerekirse ürünleri iade almalısınız. Yok ben yapmıyorum dediğinizde, sağlam bir cezanın yanında Amerika pazarı bir anda size kapanıveriyor.

Firmaların Türkiye pazarında yaptığı gibi kulağınızın üzerine yatıp, herşeye kullanıcı hatası demek, Avrupa, gelişmiş Uzakdoğu ve Amerika pazarlarında yemiyor. Umarım ülkemizdeki tüketici memnuniyeti anlayışı bir gün bu seviyeye gelir.

Samsung Note 7, hikayesinde aslında işler büyük bir coşku ile başlamıştı. Yazılan çizilenlere göre Samsung en üst seviye telefonunu Apple'ın yeni telefonların önce tüketicilere sunabilmek için çok çalıştı. Ortaya çıkan telefon, bir çok teknoloji editörü tarafından daha ellerine alınır alınmaz yılın en iyi telefonu seçiliverdi. Olay verilen bu gazlar ile iyiden iyiye  "hype" veya benim deyimim ile coşkuya döndü ve telefonlar havalarda uçuşmaya başladı.

Kısa bir süre sonra sıkıntılar baş göstermeye başladı. Bazı basın kuruluşları olayı Samsung'un Apple karşısındaki yükselişini çekemeyen "hain Ameriga"nın oyunu olarak gördüler. Kısa bir süre bilinmeyen bir sebepten dolayı pilin yanma olayı global bir sorun haline gelmeye başladı. Bir bölüm basın ve fanboy tabir edilen marka savunucuları oranların satılan telefonlara göre oldukça düşük olduğunu yazmaya başladılar. Ortalık karışmışken Samsung muhtemelen problemin başlarına ciddi iş açabileceğini anlayıp telefonlarda bir değişim programı başlatmaya karar verdi. Buraya kadar herşey çok güzel...

Tabii ki böyle bir operasyonun büyüklüğü ve tüm dünyada yapılması gerektiğinden işler araç saçına dönmeye başladı. Bizdeki operatörler Turkcell, Avea ve Vodafone kulaklarının üzerine yatarken, Amerika'daki operatörler değişim sürecini hızlandırabilmek için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı. Çünkü dönüp dolaşıp bu yanma sorunları onları da vuracaktı. Benzer şekilde Almanya'daki operatörlerde hızla iade sürecine giriştiler.

Tüm bu hengame ortasında bazı Note 7 sahipleri, telefondan çok memnun olduklarından mıdır yoksa bu kadar para verdikleri için mi bilinmez telefonlarını iade etmeye yanaşmıyorlardı. Samsung pil konusunda bazı ayarlamalar yapıp herkesin telefonlarını servis sürecine sokması için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Olayların büyümesi sebebi ile Samsung Türkiye bile kulağının üzerine yatamadı. Benzer bir süreç ülkemizde de başladı. Tabii ki farklı ülkelerdeki örneklere göre daha Allah'lık şekilde. Telefon sahiplerine verilecek yedek telefonlar konusunda yine nasip kısmet muhabbetleri başladı. Arkasından yeni Note 7'ler "ha geldi, gelecek" muhabbetleri falan filan. Klasik Türk tüketici hakları geyikleri!

Neyse yeni telefonlar Amerika piyasasına ulaştı ve hızla değişim süreci işlemeye başladı. Bu arada çeşitli havayolları firmaları Note 7'lerin uçuşlar sırasında kapatılmasını istiyor, her gün patlayan Samsung haberleri çıkıyordu.

Arkasından yenilenen telefonlarda patlamaya başladı. Tabii ki "hain Ameriga"nın oyunları muhabbeti başladı. Amerikalı servis sağlayıcılar kendi insiyatifleri ile değişim programını kaldırıp telefonları iade almaya başladılar. İlgili kurumların daha ortalıkta bir kararı yokken alınan bu karar bomba etkisi yaptı.

Ciddi teknoloji basınının yazdığına göre Samsung suçun pillerde olduğunu tespit etmiş ve yeni telefonlarda sorunlu pilleri kullanmamıştı. Ancak anlaşıldı ki, yenilenen telefonların patlaması ile birlikte Samsung bile sorunun nerede olduğunu bilmiyordu. Zaten olayın vehameti burada yatıyor.

Çok doğru bir hareket ile değişim sürecini başlatmışlardı ancak değiştirilen telefonlar da aynı soruna sahipti. Yazılan çizilenlere göre Samsung gibi dev bir üretici bile bu kadar kısa zamanda satılan milyonlarca telefonun yenisini üretebilme kapasitesine sahip değildi ve depolardaki sorunsuz olduğu düşünülen piller ile donatılmış telefonları cepheye sürdüler.

Sonunda Samsung güzelim telefonu tarih sahnesinden kaldırmaya karar verdi. İsteyenlere parası iade edilmesi, isteyenlere de arzu ettikleri Samsung telefonu bir miktar indirim ile alma imkanı tanındı. İade edenlere bile bir miktar fazladan para ödenmesi kararı alındı. Çünkü insanlar aksesuarlar satın alabilmiş olabilirlerdi ve Amerika gibi ülkelerde kimse aman uğraşamam deyip bu aksesuarlara ödedikleri paralar için yasal girişimden vazgeçmezdi. Samsung hisseleri yaşanan olayların etkisiyle yokuş aşağı inmeye başladı. Bunun yanında Samsung'un parça aldığı üreticilerden, lisanslı aksesuar üreticilerine kadar herkesin zararının firma tarafından tazmin edileceği garantisi de verildi. Uzun lafın kısası Milyarlarca Dolar zarar sözkonusu...

Ancak asıl zarar parasal değil. Hemen yaşadığım bir örnekle açıklayayım.

80 küsür yaşındaki babam akşamın bir vakti haberlerde Samsung telefonlar patlıyor haberini görünce alelacele beni aradı ve fırça süreci başladı;  oğlum bak Samsung telefonlar patlıyormuş annene niye "dandik" telefon aldın. Yakın zamanda anneme farklı bir Samsung telefon almıştık ancak modeli farklıydı. Şu patlayan alet yerine düzgün bir şey al kadına.

Konuşma devam etti. Baba Samsung'a dandik diyorsun da, haberlere baktığın televizyon ne marka diye sorduğumda, "Samsung" deyip sakın onlarda mı patlıyormuş diye devam etti fırçasına..  Bu noktadan sonra Samsung eşittir patlayan telefon hatta daha vahimi patlayan marka imajını temizlemek çok zor olacaktır.

Tabii ki hatalı üretilen veya sorunlu ilk telefon Note 7 değil ve sonuncusu da olmayacak. Ancak sürecin ele alınması ve sözüm ona çözüm noktasında Samsung'un yaptıkları yarın öbür gün ekonomi kitaplarına girebilecek, üzerinde onlarca araştırma ve makale okuyacağımız bir konu olacak. Bakalım üretici tarihin en büyük teknoloji skandalının etkisini hafızalardan nasıl silecek...

iDiots Kısa Film



Aslında iDiots, 2013 yılında hazırlanmış bir kısa film veya animasyon. Ancak ben yeni gördüm. Aslında değişen hiçbir şey yok. Cep telefonlarının hayatımıza nasıl etki ettiği ve değiştirme motivasyonlarını çok güzel hicvetmişler. 4 dakikalık filmi seyretmenizi şiddetle tavsiye ederim...

Elektronik Ürünlerde ve Bilgisayarda Taksitler Düşüyor!!


Bilişim sektöründe işler uzun zamandır iyi gitmiyor. Türkiye'den çıkan büyük yabancı perakendeciler, satılan firmalar, batan teknoloji firmaları derken son zamanların hikayesi ise mağaza kapatan ve eleman azaltmasına giden perakende devleri...

Geçtiğimiz günlerde gelen elektronik ürünlerde ve bilgisayarda taksit 6 aya düşüyor haberleri bu erime ve geriye gitme sürecini daha da arttıracak korkusundayım. Belki biliyorsunuzdur eski bir perakendeci olarak sektörle bir şekilde organik bağlarım devam ediyor ve duyduklarım hiç umut verici değil.

Hifi tarafında ise 2016 yılında yaşanan daralma konusunda bu taksit düşürme olayının nasıl bir etkisi olur bilemiyorum şimdilik. Ancak olumlu yansımayacağı kesin.

Cep Telefonlarına Taksit Yok Yerli Telefon Üreticileri İçin Belki...


Bilişim sektöründe uzun zamandır merak edilen cep telefonlarına taksit yeniden gelecek mi sorusu bu hafta yapılan açıklamalar ile yanıtlanmış oldu. Hayır cep telefonlarına taksit yok!

Türkiye'nin ithalat kalemlerinde önemli bir yer tutan cep telefonları, hepimizin günlük hayatında önemli bir yer tutuyor. Ancak bir de gerçek var ki, insanlar gelirleri ile orantısız harcamalar yaparak en üst modelleri kullanmaya çalışarak kendilerini zora sokuyorlar. Bir restorana veya bir kafeye gittiğimde çevremdeki insanların cep telefonlarını görünce bazen ben bile şüpheye düşüyorum. Gencecik çocukların elinde benim kullandığım cep telefonunun 3-4 katı tutarlardaki cep telefonları. Bu durum normal değil!

Foobar Mobile Geliyor


Foobar mobil platformlara çıkış yapabilmek için gerçekleştirdiği finansman arayışında önemli bir dönemeci atlattı. Yaklaşık 100.000 Euro'luk bağış toplayan hepimizin sevdiği müzik çalar şu an itibarı ile iPhone, iPad, Android ve Windows Phone platformları için geliştirilme süreci için gerekli finansmanı sağladı. NASes, Dropbox, Google Drive gibi bulut servislerine destek için finansman arayışı devam ediyor. 5 Euro ile sizinde katılabileceğiniz kampanya için ayrıntılar http://mobile.foobar2000.com/ adresinde....

Internet Üzerinde Anonim Olduğunu Zannedenlere!



Geçmişte yazmış olduğum minik bir yazı. Facebook'ta yayınlamıştım. Memleketin hali ortada olunca kendi bloğumda paylaşmak isterim...

Facebook bilgileri paylaştı paylaşmadı tartışması malum. Bakanlık Facebook bilgileri paylaştı diyor, Facebook ben bizzat paylaşmadım diyor. Bilinmeyen konu her 2 tarafın doğru söylediği. Facebook bilgileri kendisi vermediği konusunda doğru söylüyor olabilir. Ancak bir gerçek var; PRISM.

Bizim basına pek yansımadı. Edward Snowden isimli bir NSA ajanı PRISM verilen ve neredeyse tüm önemli işletim sistemleri, Facebook, Twitter gibi sosyal ağlar ve diğer bir çok yazılım içerisinde Amerika Güvenlik Dairesin (NSA) girip çıkabildiği "Arka kapılar" olduğu konusunu ispatladı. Amerika'da ortalık birbirine girdi. Tartışmalar hala devam ediyor...

Apple, Microsoft, Google, Facebook gibi dev şirketler iddiaları ret ederken NSA olayı doğruladı. NSA'nın yaptığı açıklamada özet olarak Amerikan vatandaşlarının incelenmediğini ancak Amerika'ya yönelebilecek tehditlerden dolayı neredeyse tüm dünyayı dinlediklerini/incelediklerini resmi ağızdan açıkladı. Bu çok karıştırmadan şu demek; en azından bize yansıması şu; bütün yazışmalarınızın IP'si Türk Telekom çıkışlı. NSA veya herhangi bir kurum/kuruluş bizlerin yazışmalarında kullandığı IP numarasını Türk hükümeti ile paylaştığı an "kabak" gibi kim olduğunuz ortaya çıkar.

Sonuçta Türk hükümeti ile Amerikan hükümetinin herhangi bir olayda bakış açısı ortak ise resmi veya resmi olmayan herhangi bir kurum gerekli altyapı bilgilerini paylaştığı zaman zaten tablo tüm açıklığı ile ortaya çıkıyor.

Zaten son zamanlarda VPN sistemcilerin veya TOR gibi anonimleştirme araçlarının popülerleşmesinin sebebi bu...

Çok ayrıntısına girmek istemedim ama konuya ilgilenenler ilk önce Wiki maddesini...

Arkasından NSA'nın kendi sitesinde SIGINT adını verdikleri bizim PRISM diye bildiğimiz konuyla ilgili bir önizlemeyi okuyun...  (alliances kısmına dikkat)

 Bunları okuduktan sonra Wired dergisinde yayınlanan yazılar...

 Bonus olarak ise benim şasi favorim olan bu sektörün en baba oluşumu Ars Technica'nın yazılarına bakılarak kafayı yiyebilirsiniz;

 Adam gibi Türkçe kaynak var mı yok mu bilmiyorum ama İngilizcesi yeterli olanlar yukarıdaki linkleri inceleyerek konuyla ilgili kapsamlı bilgi sahibi olabilirler... Hakan çok uzun yazmışsın deyip çemkirenler için özet;

INTERNET ASLA GÜVENLİ DEĞİLDİR ve KENDINI ASLA TAM OLARAK GIZLEYEMEZSIN.

World Community Grid


Bu aralar fazla yükle çalışmayan bilgisayarlarımı World Community Grid için kullanıyorum. Örneğin şu an yazı yazarken bir yandan World Community Grid programcılığı çalışıyor. Nedir bu olay derseniz IBM sayfalarında ne yazılmış bir bakalım...

 Milyonlarca kişisel bilgisayar, dünyanın dört bir yanında masaların üzerinde atıl bir şekilde duruyor. Dünyada bulunduğu tahmin edilen milyarlarca bilgisayar ve akıllı cihazların boşta geçirdiği süre insanlığın en önemli sorunlarına odaklanmak için birleştirilse ne olurdu? IBM tarafından Kasım 2004'te uygulamaya konulan World Community Grid, insani araştırmaların desteklenmesi için dünyanın her yanında tam kapasiteyle kullanılmayan bilgisayar ve akıllı cihazların gücünden yararlanmak için grid teknolojisini kullanmaktadır. Grid teknolojisi, çok sayıda bilgisayarı birleştirerek çok büyük bir sistem oluşturur ve birkaç süper bilgisayardan çok daha yüksek bilgi işlem gücüne imkan verir. World Community Grid, bu güçten yararlanarak gelecek vaat eden insani araştırma projeleri için dünyanın her yanından yüz binlerce gönüllü, bilgisayar ve akıllı cihazın açık ancak kullanımda olmadığı süre zarfında sahip olduğu bilgi işlem gücünü bağışlar. İşin küçük parçalara ayrılması ve aynı anda işlenebilmesi nedeniyle araştırma süresi yıllardan aylara kadar kısaltır ve araştırma süresini azaltarak araştırma bütçesinin daha iyi kullanılmasına da olanak sağlar.

Çok özetle bilgisayarınıza kurduğunuz bir program vasıtası ile bilgisayarınız atıl olarak durduğu zaman çeşitli projeler için hesaplama yapıyor. Ben bu aralar Kanser Araştırmaları konusunda destek olamaya çalışıyorum. Hani olur da destek verip programa dahil olmak isterseniz www.worldcommunitygrid.org adresine bir bakış atın.

Dizüstü Bilgisayar Termal Macun Değişikliği


Yaz aylarında bilgisayarlarımızın en büyük sıkıntısı malum ısınma problemleri. Aslında bakarsanız masaüstü bilgisayar kullanan meraklıların hayatları çok kolay. Bilgisayar kasasını açıp temizlik yapmak veya en kötü ihtimal tozları temizlemek bile sıcaklığı bir miktar düşürebiliyor.

Dizüstü bilgisayar kullananların ise seçenekleri oldukça kısıtlı. Alınabilecek en güzel önlemlerden bir tanesi özel soğutuculardan kullanmak. Piyasada dizüstü bilgisayar soğutucularının binbir türlüsünü bulmak mümkün. Geçmişte ben Coolermaster firmasının bazı çözümlerini kullanmıştım, arkasından IKEA Brada  modifikasyonu ile soğutma olayına çözüm aramıştım. 

Zaman içerisinde ise daha ciddi bir çözüme yöneldim. Xigmatek firmasının ürettiği Shield modeli bir soğutucu kullanmaya başladım. Tabii son yıllarda 18.4" boyutunda dizüstü bilgisayarları tercih ettiğimden soğutucu konusunda seçenek çok fazla değil ama bahsettiğim üründen çok mutluyum. Bu arada daha önce yayınladığım Dizüstü Soğutmasında Doğrular Yanlışlar makalesine de bir göz atabilirsiniz.

Geçenlerde bilgisayarımın tepesimde bayağı vakit geçirmişken "küt" deyip kapanınca uzun süredir ertelediğim bir işi yapmamın vaktinin geldiğini hatırladım. Dizüstü bilgisayarın iç temizliği ve soğutma sistemine ufacık müdahale :)

Öncelikle dizüstü bilgisayarlarda en azından bir çoğunda soğutma sistemine ulaşmak pek kolay değil. Bu yüzden işlemlere başlamadan önce kullandığınız bilgisayarın servis kitapçığını bulmaya çalışın. Hangi parçanın nasıl söküleceği veya sökülme sırası konusunda bilgi sahibi olmak mühim, aksi takdirde makinenize zarar verebilirsiniz. ManualsLib diye harika bir site var. Kullandığınız bilgisayarınızın servis kitapçığı için göz atmanızı öneririm.

Dizüstü bilgisayarlarda en kolay ulaşılabilen bölüm genelde hard disk ve RAM'lerin olduğu bölümdür. Buralarda ne var ne yok sökmeye başlayalım. Benim bilgisayarımda boş arazi bol olduğu için fazladan HDD yuvaları vardı. Bende her yeri doldurdum tabii ki:)
Bu bölümdeki tüm bileşenleri söktüğümüzde devam etmemiz için açmamız gereken yeni vidalar ortaya çıkacaktır... 

Servis kitaçığını  ManualsLib sitesinden edindikten sonra söküm işlemine başladım. Benim kullandığım Acer dizüstünde soğutma sistemine ulaşmak için bütün makineyi dağıtmam gerekiyordu.

Eğer soğutma bloğunuz anakartın üzerine takılı ise ve ulaşımı zorsa kasanın açtığınız bölümlerinde denk geldiğiniz kabloları da sökün ki, sonra yeniden uğraşmanız gerekmesin... 
Flat bağlantı ve data kablolarını sökerken dikkatli olmak şart, bu kabloları kıvırdığınız anda içerisinde kırıklıklar oluşabilir. Dertsiz başa dert almamak için uygun ekipman kullanın ve dikkatli olun... 
En önemli adımlardan bir tanesi klavyenin sökülmesi olayı. Klavyenin arkasında muhtemelen anakartınıza doğru uzanan incecik kablolar olması lazım. Sökerken çok dikkatli olmakta fayda var. Bu arada bu işlemler sırasında ekranınızı mutlaka güzel bir örtü ile koruma altına alın... 
Tabii ki hızlı bir şekilde işe koyuldum. Önce arka kapak arkasından klavye, onların arkasından üst koruma kapağı derken bilgisayarı resmen paramparça ettim :)

Tabii ki dışarıdan durum facia imiş gibi gözükürken yaptığınız işin bilincindeyseniz aslında çok karışık bir olayın içerisine girmiş değilsiniz aslında. Burada dikkat edilecek konu, tüm çıkardığınız ekipman, parça ve vidaları özenli şekilde saklamak ve her adımın bir fotoğrafını çekmek. Fotoğraf konusu özellikle acemiler için çok önemli bu sayede gerektiğinde geri dönüş için elinizde bir kaynak olacak.
Artık klavye yerinden çıktığına göre hemen altında bulunan kapak ve korumaları sökmeye başlayabilirim. Bu bölümde de sökülmesi gereken bir çok kablo olacaktır. 
Söke söke sonunda anakarta ulaşmayı başardım ancak anakart ters şekilde konumlandığından soğutma sistemine ulaşmak için sökme işlemlerine devam etmek lazım... 
Dikkatli dikkatli sökme işlemlerine devam edelim. Aman tornavidanıza hakim olun en ufak bir kaydırma da anakartınızın üzerindeki bileşenlere zarar verebilirsiniz. 
Dizüstünü tamamen dağıttıktan sonra soğutma istemine ulaştım. İlk önce temizlik ile başladım. Ben özel bir kompresör kullandım ancak bir elektrik süpürgesi bile kullanabilirsiniz. Ayrıca saç kurutma makinesi de. Ancak saç kurutma makinesi kullanacaksanız soğuk hava veren bir model olmasına dikkat edin. Aksi takdirde bir şeyleri çok kolaylıkla eritebilirsiniz. 

Sonunda soğutma bloğuna ulaştım. Ben yeni bir soğutma bloğu takıp yoluma devam edeceğim. eBay gibi sitelerde harika çıkma parçalar bulabilmek mümkün. 
Temizliğin arkasından soğutma bloklarını söktüm. Bu blokları sökme sebebim işlemci, ekran kartı ve diğer elektronik bileşenler ile soğutma blokları arasında kullanılan macunun -ki buna thermal paste veya termal macun deniyor- durumunu görmek idi. Tabii ki 2 sene içerisinde macun neredeyse taşlaşmış durumdaydı. Bu arada HP ve Acer dizüstü bilgisayar kullananlar için bir uyarı bu iki firmanın ürünlerinde bu termal macun olması gerektiği gibi uygulanmadığından mutlaka ısınma problemleri yaşarsınız. Tercihan garanti süreniz bittiğinde hemen müdahale edin veya düzgün bir servise başvurun.

Hazır her bir haltı kurcalarken daha kuvvetli bir fan bile takabilmek mümkün. Ancak ölçülerin birebir tutması lazım. Genelde OEM üreticilerinden makinenize uygun fanlar bulabilmek mümkün. 
Termal macun konusunda çok seçenek var pazarda ancak bunların pek azı ülkemizde bulunuyor. Eskiden "Artic Silver" çok popüler bir üründü sonrasında bir çok marka ve model piyasaya çıktı. 

Bu işlere eskiden meraklı birisi olarak çoğu orta seviye termal macun 2-3 derecelik farklardan ötesini sunmuyor ancak çok üst sınıf ürünlerde bu aralık biraz daha açılıyor ama 10 derece fark olmuyor. Uzun lafın kısası çarşıdan pazardan ortalama bir termal macun alırsanız işiniz hayli hayli görülür.

Uzun bir çalışmanın ardından soğutma bloğuna ulaşmayı başardık yeni soğutma bloğu yerinde ve termal macun uygulanmış durumda. 
Tabii uygulanması kolay olan bir modeli seçmenizi tavsiye ederim. Dizüstü bilgisayarlarda çalışma alanı ve parçalar küçük olduğu için rahat sürülebilen ve kıvamı iyi bir termal macun kullanmakta fayda var. Ben tercihimi 12TL civarında fiyat etiketi olan Coolermaster E2 IC Essentisal ürününden yana kullandım. Daha önce de kullandığım bir üründü. Genel olarak memnun kaldığım bir termal macundur. 


Hazır söküm işlerine devam ederken bari bilgisayarı tamamen dağıtayım dedim. Böylelikle en ücra köşelerdeki tozları bile temizleyebilirim. 
Benim bilgisayarımı üreten Acer mühendisleri buldukları her yere bir kablo bir parça eklemişler. Katmanları söktükçe arkadaşlara daha fazla sövmeye başladım. 
Bunun yanında arzu ederseniz bazı bilgisayarlarda kullanılan "thermal pad" bloklara da girişebilirsiniz. Genelde Acer, Apple ve Sony marka dizüstü bilgisayarlarda bu padleri bol bol görmek mümkün. Bunları çıkardığınızda yerine kullanacağınız en iyi alternatif, komşu Yunanistan'da geliştirilmiş PRO K5 isimli macun. Fiyatı çok makul aynı zamanda performansı da gayet iyi. 

Dikkatli şekilde tüm bu macunları kullanarak elektronik bileşenlerin soğutucu blok ile daha iyi temas etmesini sağlamak mümkün. Bu işlemlerin arkasından söktüğümüz tüm parçaları geri takarak dizüstümüzü eski haline getirmek var.

En sonunda bilgisayarımızın ciğerine kadar sökmüş olduk. Şimdi temizliğini yapıp herşeyi geri toplama zamanı.... 
Hazır olayın tadını kaçırdık bari yeni bir WIFI adaptörünü de bilgisayara ekleyeyim dedim. Elimde bol bol dizüstü bilgisayar olduğu için bu makineyi emekliye ayırınca başka bir tanesine takarım. Böylelikle hiçbir şey yabana gitmiyor :)

Tüm bu işlemlerin sonucunda temizlik ve termal macun uygulamasının ardından soğutma konusunda ne kadar yol aldığımıza bakmanın zamanı geldi. CPUID Hardware monitör veya benzeri bir program vasıtası ile ölçümleri yaptığımda yaklaşık 7 ila 8 derecelik bir kazanç sağladığımı gördüm ki, bu bence uğraşmamıza değecek bir kazanç... 

Meraklılar deneyebilirler....

Rehber: Android Cihazınızı DAC Uyumlu Hale Getirmek (OTG)


Stereo Mecmuası'nda OTG USB kablosu kullanarak Android Cihazınızı DAC Uyumlu Hale Getirmek için güzel bir rehber yayınladık. Bir göz atmanızı tavsiye ederim... 

Bu yazımızda cep telefonumuzu veya tabletimizi elimizdeki bir DAC ile nasıl kullanılabilir hale getireceğimizi ele alacağız. İlk bakışta bu saçma bir fikir gibi görülebilir ancak bir kaç senaryoda gerçekten işe yarayan bir konu olduğunu söylemem lazım.
Birinci senaryo, telefonunuzu taşınabilir bir DAC ile kullanarak sabit olmadığınız durumlarda yüksek kalitede müzik dinlemek. Bu senaryoda MP3 gibi daha yaygın müzik formatları yerine 32-bit/384kHz çözünürlüğe kadar DSD, FLAC vesaire gibi daha üst sınıf medyayı kullanabilme şansınız oluyor.

İkinci senaryo ise daha yaygın bir kullanıma uygun olabilir. Bildiğiniz üzere günümüzde cep telefonları ve tabletlerin donanımsal olarak son derece kuvvetli hale gelmesiyle yüksek çözünürlüklü dosyaları işleyebilir hale geldiler. Devasa RAM oranları, güçlü işlemciler, neredeyse sonsuz bağlantı seçenekleri, DLNA gibi network uyumlulukları ile cep telefonları bir kaynak cihaz olarak kullanılabilir hale gelmiş durumdalar. Müzik sistemlerinde bilgisayar kullanmak istemeyenler için cep telefonları ve tabletler birer seçenek olabilirler.

Yazının tamamını okumak için buraya tıklayabilirsiniz. 

Windows 10: Windows Guncelleme Ayarları


Windows 10 hayatımıza girdi girmesine ama bazı sıkıntıları da yok değil. Aslında bu konuyla alakalı bir önizlemeyi burada yayınlamıştım. Ha diyeceksiniz ki, binbir tane teknoloji sitesi var, sen niye bunları yazıyorsun. Haklısnız ancak bizim teknoloji siteleri şu sıralar Windows 10''a övgüler yağdırma konusunda pek meşguller. Ecnebi sitelerde de durum farklı değil ama oralarda farklı sesler daha fazla.

Windows 10'un güncelleme ayarlarında zaten sınırlı olan bandwidth'lerimizi, kullanım kotalarımızı sömürmesi olasılık dahilinde bir durum var. Bir an önce kapatmanızda fayda olabilir. Buradaki ayarlarda Windows update yani güncellemeler için sizin bilgisayarınızı bir nevi torrent mantığında kullanması gibi bir sorun söz konusu. Peki bunu nasıl kapatırız.

Yeni başlat menüsündeki ayarlara gidin, "Güncelleştirme ve Güvenlik" seçeneğini seçin. Karşınıza aşağıdaki ekran gelecek.


Gayet masum görünen bu ekranda "Gelişmiş Seçenekler"e tıklayın. Karşınıza aşağıdaki ekran gelecek. 


Şimdi "Güncelleştirmelerin Nasıl Teslim Edileceğini Seç" seçeneğini işaretleyelim. Aşağıdaki menü gelecek.

İşte enayilik tam burada bulunuyor. En aşağıda "Yerel ağındaki bilgisayarlar ve Internet'teki bilgisayarlar" seçeneğinin ikinci bölümü farklı bilgisayarların sizin bilgisayarınızdan gönderilecek dosyalar veya dosya parçaları ile güncelleştirilmesi gibi saçma sapan bir olaya ev sahipliği yapıyor. Bu durumda sizin upload kotanız Microsoft yüzünden harcanırken bir anda internetinizde yavaşlamalar ile karşılaşabiliyorsunuz. İsterseniz "Açık" seçeneğini "Yerel ağdaki bilgisayarlar" ile kullanabilirsiniz ancak bana sorarsanız tamamen kapatın gitsin. 

Tebrikler, upload kotanızı Microsoft'a yedirmemiş oldunuz... 

Windows 10 Hayatımıza Girdi!


Windows 10 sonunda hayatımıza girdi. Bu süreç biraz sıkıntılı oldu bazılarımız için. Ben bayağı bir makineyi Windows 7 , 8 veya 8.1'den 10'a yükselttiğim için hem sorunsuz hemde bayağı sorunlu kurulumlar yaptım. Bazı firmalar Windows 10 yükseltme işine bayağı iyi hazırlanmışlar.

Örneğin Dell marka bilgisayarlarda neredeyse sıfır sıkıntı yaşadım ki, bu bahsettiğim cihazlardan bir tanesi daha düşük bir seri olan Insprion idi. XPS gibi serilerde hiçbir sıkıntı yaşamadım. HP tarafında ise biraz eski bir bilgisayar ile haşır neşir olduğumdan biraz sıkıntı yaşadım. Zaten bir daha printer haricinde HP alanı özellikle de bilgisayar alanı ayrıca öpsünler :) Acer ise biraz daha ortada bir durum sundu. Aspire Ethos'ta güncellemenin gecikmesi haricinde sıkıntısız bir yükseltme gerçekleşti. Daha alt seri bir Aspire ile ise bayağı cebelleştim.

Daha yükseltme yapmayan varsa özellikle de yükseltme mesajı almayanlar için bir zorlama yöntemi var. Kullandığınız sürüme göre Windows Update ayarını 'Otomatik olarak yükle olarak ayarlamak gerekiyor. Arkasından Windows\ SoftwareDistribution\ Download klasörünün içerisinde ne var ne yok silin atın. Arkasından ise "komut satırını" yönetici olarak açın ve 
wuauclt.exe /updatenow 
yazın. Bu yöntem ile en azından bir kaç deneme sonrasında Windows 10 yükseltmesini başlatmak mümkün. Arkasından internet hızınız ve bilgisayarınızın konfigürasyonuna göre yeni işletim sisteminize kavuşuyorsunuz. 


Ha, Windows 10'a geçiyoruz da ne fark ediyor derseniz işte orası muallak. Öncelikle notebook sahipleri için bir haber vereyim benim tespitlerime göre yaklaşık 5 derece civarında bir sıcaklık artışına hazırlıklı olun. Bilgisayarınızın özelliklerine göre bu durum size fan gürültüsü olarak geri dönebiliyor. Yurtdışı forumlardaki bir çok meraklı aynı durumdan muzdarip. Muhtemelen kısa zamanda bir yama gelir. 

Zaten hızlı bir bilgisayarınız varsa açılış kapanış sürelerinde pek bir fark olmuyor. Windows 10'u ilk kurduğunuz zaman aşırı bir yavaşlık hissedebilirsiniz, bir kaç açma kapamadan sonra kendisini toparlıyor ama en iyisi sıfırdan kurulum yapmak sanırım. Açıkçası benim Windows 7 ile hiçbir sorunum yoktu hız anlamında Windows 10'nun ek bir getirisi olmadı. Tabii normal hard disk kullanan meraklılarda bir hız artışı olacaktır eminim ki ama ben neredeyse tüm bilgisayarlarımda SSD kullanıyorum. Bana bir hızlanma etkisi olmuş gibi gelmedi... 

Oyunlar tarafında ise yeni sürücülerden kaynaklanan ufak tefek FPS yükselmeleri var ancak  çok kayda değer değil. İlerleyen dönemlerde DX12 destekli oyunlarda ne olacağını göreceğiz. Bu arada eski oyunların ekran boyutları konusunda da bazı sıkıntılar oluyor. Ben şahsen Windows 7'de daha mutluydum. X oyununda 50 FPS yerine 53 FPS almak bana bir şey ifade etmiyor. 

Yeni başlangıç menüsünü seven vardır sevmeyen vardır ama bence makul olmuş. Windows 7 ile 8'i bir şekilde harmanlamışlar. Ancak bir çok ekran ve ayar menüsü sanki telefon arayüzü gibi. Dev gibi monitörde bembeyaz üzerinde 2 satır yazan saçma sapan ekranlar ile denk gelmek sıkıcı bu zamanda. Bildirim ekranı falan güzel olmuş. Yeni Edge tarayıcı ise şu haliyle bir halta yaramaz. Cortana ise binbir yoldan dolambaçlı olarak kullanılabiliyor. Ancak on saat derdimi anlatana kadar iki kere tıklayıp aynı işi bende yapabiliyorum. Ha İngilizceniz daha doğrusu telaffuzunuz mükemmeldir ona bir şey diyemem.  Windows mağazası filan bana sorarsanız coluk çocuk işi. Zaten kayda değer pek bir uygulama yok bence. Windows Phone uygulamalarını dev gibi ekranda kullanmak isteyenler için muhtemelen güzel gelecektir. 


Bu arada bazı sıkıntıları da var Windows 10'un. Bunlardan bir kısmı insanın midesini hafiften bulandırıyor. Örneğin Wi-Fi sharing yani paylaşım aracında varsayılan olarak gelen ayarlar pek hayırlı özellikler değil. Ayrıca yine varsayılan ayarlarda Windows güncellemelerinde bilgisayarınızın bir nevi seed olarak olarak kullanılabileceği bölüm gibi bazı endişe verici özellikleri var. Şu sıralar yeni işletim sisteminin gizlilik knusunda bazı karanlık noktaları olduğu ciddi yayınlarda tartışılıyor. İddialar tatsız. 

Ben özellikle ses konusunu merak ediyorum. Yeni müzik servisi, Grrove isimli müzik çalar ve FLAC desteği gibi bazı yeni özellikleri test edeceğim vakit buldukça. 

Windows 10'u kurcalamaya devam... 

R-Kaid-R


The R-Kaid-R taşınabilir arcade oyun makinesi harika bir alet ya. Internette ilk gördüğümde hemen alasım geldi sonra fiyatını görünce "oha" deyip vazgeçtim. Ben fiyatı baştan yazayım boşuna heves etmeyin diyerek; sadece 3.400 Dolar(cık)

Cihaz bir nevi emülatör gibi çalışıyor ve Neo Geo, PC Engine / Turbo Grafx 16, Playstation 1, Atari 2600, Game Boy, Game Boy Advance, Nintendo, Super Nintendo, Sega Master System, Sega Genesis ve Scummvm platformlarını destekliyor. Müessesenin hediyesi olarak "Doom" ve "Duke Nukem 3D" üzerinde kurulu geliyor.

Her şey iyi hoşta o fiyat ne be abicim!

Razer Ferox


Yazın oyun oynadığımız arkadaşlarımdan bir tanesi beynimin etini yedi abi Ferox diye bir hoparlör var harika diyerek. Razer firmasından gelmesi onu ilginç kılıyordu gözümde. Bu firma bilgisayar oyuncularına yönelik fare, klavye vesaire özel ekipman üretiyor. Neyse Ferox elime geldi. Küçük yapılı bir hoparlör ama patlama efekti dışında hiçbir işe yaramaz. Tabii ben AudioEngine A5'lere alıştığım için bilgisayar sistemime ne gelse burun büküyorum. Küçük falan diyerek aman bulaşmayın...

Foobar’ı Farklı Görünümde Kullanmak Rehberi Yayında!



Geçen gün yayınladığım "Foobar’ını Göster Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim" yazısı biraz fazla ilgi çekti ve okuyucularımız yoğun şekilde bu modifikasyon ile alakalı bir rehber istediklerine ilişkin elektronik postalar gönderdiler. Söz verdiğim üzere bir rehber hazırladım ve adım adım ayrıntılı ve aslında oldukça basit bir şekilde anlatmaya çalıştım. Adım adım anlatmaya başlayınca biraz uzadı rehber haliyle. Bende bu yazıyı kendi bloğum yerine konseptin daha uygun olması sebebi ile Stereo Mecmuası ana web sitesinden yayınladım. Buraya tıklayarak ayrıntılı rehbere ulaşabilirsiniz. Umarım faydalı olur...

Ucuz Etin Yahnisi: Gamepad Alışverişi



Geçen haftalarda Steam platformunun Big Picture modunda oyun oynamak için gamepad yani oyun kontrolcüsü almak üzere çarşıya çıktım. Uzun yıllardır elime gamepad almadığım için fazla para veresim yoktu. Çarşıda pazarda çok fazla gamepad var. Aslında fiyatlarda ucuz 15-20TL seviyelerinde bayağı hoş görünen ürünler var. Aslında kafamda düzgün bir marka al fikri vardı ama cimriliğim tutup "Snoppy" marka bir ürün aldım. Eve geldim ve kuruluma başlayayım dedim. Ürünün içinden çıkan CD muhtemelen başka bir donanıma ait olduğundan internette yazılım peşine düştüm ve bir şey bulamadım. Önümde gamepad boşu boşuna yatıyordu.

Aslında bilgisayarımın çevresinde bulunan ekipman ve yardımcı donanım genelde ortalamanın bayağı üstündedir. Mousepad'ime bile bir sürü para vermiştim ama senelerdir mutlulukla kullanıyorum. Gamepad konusunda ucuza kaçayım deyince elime patladı tabii. Ertesi gün, alışveriş yaptığım yere gittim saçma sapan "Snoppy" gamepad'i iade edip Logitech F310 gamepad'i satın aldım. Fiyatı 3 kat fazla idi. Ancak ürünü takar takamaz en güncel yazılımı indirdim ve huzur içerisinde oyunlarımı oynamaya başladım. Bir gamepad alacak olursanız siz siz olun düzgün bir ürün alın; Logitech F310'i tavsiye ederim...

Akıllı Telefon Satın Alma Macerası



Biliyorsunuz arada sırada aldığım bazı hifi dışı cihazlarla alakalı bir şeyler yazıp çiziyorum günlüklerimde. Tabii ki bu yazılar bir inceleme kıvamında olmuyor sadece kullanıcı deneyimlerimden bahsetmeye çalışıyorum. Tüketici elektroniği konusunda inceleyebileceğiniz bir çok site var ancak ben hepsinin tarafsız ve düzgün olduğuna inanmıyorum. Özellikle bilgisayar alanında incelemeler ve kendi deneyimlerimi üst üste koyduğumda örtüşmeyen incelemeler yayınlayan siteleri kâle almamaya çalışıyorum. En beğendiğim oluşum Teknoseyir.  Dürüstlüklerine yürekten inanıyorum. Tüm bunları neden yazdığımı ilerleyen satırlarda anlayabileceksiniz...

Bir önceki telefonumu satın alırken şunları yazmıştım;
"Cep telefonunda tek yaptığım şey konuşmak. Ekranı büyük olsun. Daha doğrusu ekranı küçük olsa da, yazıları büyük olsun. Telefona bir giriş yaptığımda “Z” harfini yazabilmek için 5 kere aynı tuşa basmayayım. Dokunmatik ekran istemiyorum. Kamera kalitesi umurumda değil. Wi-fi’si olursa iyi olur. Üzerinde Opera tarayıcı olsun yeter. Olmaz ise sağlık olsun. Şarjı bir günde bitmesin"

Bu sürecin sonunda Nokia C3-00 modeli bir telefon almıştım. Uzun seneler bu telefonu kullandım. Pek sıkıntım olmadı ama bazı şeyler eksik kalıp duruyordu. Özellikle işlere hızlı müdahale etmem gereken zamanlarda ve müşterilerin acil istekleri söz konusu olduğunda, yanımda bu senaryolara uygun ekipman olması gerekiyordu. Bir iPad veya küçük ekranlı bir notebook (şimdi gereksiz yere ultrabook deniyor) ek olarak mobil internet için modem derken neredeyse bakkala sigara almaya giderken bile yanımda çanta taşımam gerekmeye başladı. Tüm bu eziyetleri çekmek yerine akıllı bir telefon almak mantıklı gelmeye başladı ve çarşıya çıktım... 

Hemen bir ekleme: Bir önceki telefonumu alırken önceliklerim buradaki yazıda mevcut. Aradan geçen seneler içerisinde ihtiyaçların nasıl değiştiğini gösteriyor. Bir nevi ibret vesikası...

Çarşıya pazara çıkınca ortaya çıkan tablo karmakarışık. O kadar çok marka ve model var ki, aralarından bir tanesini seçmek çok çok zor. Bu duruma hazırlıklı olduğumdan hızlı bir şekilde kısa alışveriş listesi yaptım ve ihtiyaçlarımı belirledim.

İlk amaç fazla para vermemek. Bunun çeşitli sebepleri var. Hemen açıklayayım. Çarşıya çıktığım gün 2 adet hemen arkasından gelen hafta artı 2 telefon daha almam gerekiyordu. Toplamda 4 adet telefon için ödenecek paranın makul seviyede olmasını istiyordum. Bu 4 telefonun en az 2 tanesinin aynı marka/model olması gerekiyordu. Bu sayede bir yere giderken farklı şarj cihazları almamıza gerek kalmayacağı gibi örneğin yazlıkta tek bir şarj cihazı bırakınca herkes işini halledebilecekti. Dediğim gibi olayın maddi yönü benim için daha önemliydi ve hesap yapınca cebimden çıkacak  para deli bir hal alabiliyordu.



Geçmişten bugüne yazdığım bir şey var, eğer bir telefona ciddi bir para verecekseniz en azından ben vereceksem iPhone birinci tercih olur. Ancak güncel modellerden bir tanesi satın almak için yapmam gereken harcama 2 adet telefon için 4.000TL'nin üzerine çıkıyor. Hemen bir hafta sonra alınacak ikinci tur telefonlarda işin içerisine girince ortaya 8.000TL'lik bir fatura çıkıyor. Ne alıyorum telefon! Peki daha düşük modellerden bir tanesini seçersem ne oluyor. Maliyetimi tam yarıya indirebiliyorum yani 4.000TL'lik bir fatura ile karşılaşıyorum. Ancak satın aldığım donanım/yazılım üzerinden bayağı zaman geçmiş ve her an yazılım desteğinin çekilmesi durumu var. Göze alınabilir bir risk ama tutar mantıklı değil...

Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. İşlerimi halledeceğim ve elim kolum olacak bir bilgisayar satın alacağım zaman fiyat etiketine pek bakmam. İhtiyacımı ne görüyor ise onu satın alırım. Çıkan fatura 10.000TL'de olabilir hatta iki katıda, ancak bilirim ki, yenisini alacağım zaman o bilgisayar çoktan maliyetini çıkartmış olur. Müzik sistemi söz konusu olduğunda bu tutarlarında üzerine çıkmam mümkün. Neticede tüm gecelerimiz başında geçiyor. Hakkını veriyorum hifi harcamalarımın. Laf aramızda zaten 5 senede bir cihaz ya alıyorum ya almıyorum. Fazla koymuyor harcanan paralar...

Ancak iş telefona gelince benim hayatımda maliyetini çıkaran çok az telefon oldu. Ya düşürdüm, ya kendiliğinden kırıldı, ya bir şekilde öldü veya gözlerim bozuldukça ekranları küçük geldi. Geçmişten bugüne benim deneyimim kendi adıma ne kadar az para verirsem o kadar mutlu oluyorum oldu. Çünkü çok para verince bozulduğunda insan kendini aldatılmış hissediyor. Ancak düşük maliyetlerde bu aldatılmış hissini üzerinden atmak daha kolay oluyor...



Çarşıdaki seçeneklere hemen göz atmaya başladım. Neredeyse tek tek her telefonu inceledim. Uzun senelerdir istemeden de olsa Nokia kullanıyorum. Nokia artık Microsoft'un. Akıllı telefonlarını Lumia serisinde çıkartıyorlar ve maşallah öyle çok model var ki insanın kafası karışıyor. Aslında belirli bir fiyat aralığına kadar telefonlar aynı, ama zorlama bir çok model yapalım zihniyeti ile model sayısında enflasyon yaşanıyor. Birinde ekran güzel SD kart desteği yok, diğerinin ekranı büyük ama berbat görünüyor efendim bilmem nesi eksik. Valla telefonlarla alakası olan bir insan değilim ancak para verecek olsam Nokia Lumia 925 gerçekten güzel bir telefon, onu alırdım. Daha ucuz modellerden ise Nokia Lumia 520 mantıklı gibi. Ancak bu Windows platformunda ihtiyaç duyduğum bazı yazılımlar olmadığı gibi benim için elzem Google entegrasyonu sıkıntılı. Anladığım kadarı ile Microsoft'çular ile Google'cılar itişip kakışıyor olanda tüketiciye oluyor. Sonunda tüm Nokia ailesinin üzerini çizip attım. Aslında Lumia 520, 500 küsür liralık fiyatıyla güzel bir seçenek. Telefona fazla para kaptırmamak isteyenler gözatabilirler.

Eh Apple ve Windows cephesinin üzerini çizince kaldık Android ile başbaşa...



Benim en sevdiğim telefon markası Ericsson olmuştur. Ancak Ericsson'cular Sony ile birleşince doğan ortaklık sonucu saçmalamaya başlamışlardı. Akıllı telefon döneminin ilk zamanı telefonları ellerine gözlerine bulaştırdılar bana sorarsanız. Neyse dolaşırken bir tane Sony telefonu beğendim. Çok şık bir telefon. Xperia modeli imiş adı, efendim sudan etkilenmiyormuş, kum sıkıntı yaratmıyormuş. Eh dedim pek güzel, ver bakalım. 2.000 küsür fiyat etiketini duyunca zor attım kendimi dükkandan. Hawai'de yaşasam düşünürüm, öğle arasında ben bir denize girip geleyim ama şehrin ortasında sudan etkilense ne olur etkilenmese ne olur... Sony cephesinin düşük modelleri de pek yanarlı dönerli. Özellik olarak anlatacak şey olmayınca telefonun altı bilmem ne renk yanıyor sönüyor diye bir şeyler anlatmaya başlayınca reyon görevlileri, Sony markasının da üzerini çizdik.



Sonra HTC reyonuna gittim. One diye bir model var gerçekten çok güzel. Yapım kalitesi çok başarılı. Herhalde iPhone'lar ile beraber en yüzü gözü düzgün tasarım çarşıdaki. Fiyatı yine  2.000 küsür lira. Peki daha ucuz ne var diye sorduğumda One Mini diye bir şey çıkarttılar. O da sempatik bir telefon, tasarım filan diğer markaların miniklerinden başarılı ancak fiyat 1.000 küsür TL. İlk adımda maliyetim 2.000 hemen ertesi hafta 4.000 TL civarında... Olmaz... Başka ne var Desire var, o var bu var... Ama verdiğim paranın karşılığı gibi durmuyorlar ne yazık ki. Ama ne olur ne olmaz diyerek Desire modelini kısa alışveriş listeme yazdım. Başka reyona geçelim...



LG'den oldum olası haz etmem. Bir LG telefon deneyimim olmuştu hiç memnun kalmadım diye hatırlıyorum daha doğrusu hatırlamak bile istemiyorum. Ancak yeni Google Nexus'ları ülkemize LG getirecekmiş. Ama Amerika'daki fiyatın yanına gelmeyecekmiş. Malum bizdeki vergiler, bir de Google kendi memleketinde fiyatları sübvanse ediyormuş falan filan... Bunlarda yeni bir telefon üretmiş, aslında gayet şık ve özelliklerine göre fiyatı çarşıdaki pazardaki en mantıklı telefon gibi. Ama telefonun tuşlarını ne akla hizmet ise arkaya koymuşlar, bence olmamış. Fiyat mantıklı dedim ama yine maliyet telefon başına 1.500 küsür TL dolayısıyla toplam maliyetim 6.000TL'nin üzerinde... Başka tarafa kaçalım...



Samsung maşallah telefon modeli çıkartma olayının dibini vurmuş. Her mağazada diğer üreticilerin iki katı Samsung telefon var bir de üzerine tüm markaların telefonları reyonda kuzu gibi yatarken Samsung'lar demoda. Şık stand'larında her modeli denemek mümkün. Büyüğünden küçüğüne o kadar çok telefon var ki karar vermek güç. Samsung'un bendeki imajı pek iyi değil. Aldığım bir kaç ürününden memnun kalmadım ve en önemlisi servis sıkıntısı çektim. Ancak ilerleyen yıllarda Samsung Türkiye'ye kendisi geldi herhalde bazı şeyler değişmiştir. Neyse hemen telefonlara bakmaya başladım. Ekranlar muhteşem. Galaxy Mega diye bir model vardı çok etkileyiciydi. Ancak asıl Note 3 ilgimi çekti. Aslında işimi görebilecek bir çok özelliği var telefonun. Fiyatı tabii ki 2.000 küsür lira. Aklım bir süre gitti geldi. Özellikleri diğerlerinden uzak ara daha iyi ve Samsung'un eklediği programlar verimlilik açısından yararlı olacak gibi. Ama fiyata bakıyorum hemen vazgeçiyorum. Eski modeline bakınca benzer özellikler var fiyat biraz daha uygun 1.000TL'nin az üzeri. Daha uygun fiyatlara da S3 diye bir model var. Baktım fena değil özellikleri işimi görebilecek gibi. Meğer bu geçen senenin en iddialı modeliymiş bu sene S4 modeli çıkmış yerine. Samsung hızını alamayıp S4'ün de yeni modelini yapmış. Bunlar yetmezmiş gibi her telefonun mini modelleri de var. Fiyatlar daha makul gibi alışveriş listesine yazalım bakalım. Birde Ace gibi başka telefonlar var. Bunlarda da mantık orasından burasından özellikleri budayıp, fiyatları ucuzlatmak gördüğüm kadarı ile. Listeye bir kaç model yazıyorum Samsung cephesinden.



Sonrasında rafta General Mobile Discovery diye bir telefon gördüm. Bu ne dedim, reyondaki çocuk "abi bu fiyat/performans canavarı" dedi. Fiyat yaklaşık 700TL. 2 telefona ödenecek para diğerlerinin bir tanesinden ucuz. Ama General Mobile kimdir nedir bilmiyorum. Telefonu elime alıp kurcalayınca hoşuma da gitti. İnce bir cihaz, diğer birçok marka gibi bu da leğen plastiği. Belki bu biraz daha kötüsü. Ancak telefonu açınca ekran gayet güzel. Onu soruyorum, reyon görevlisi var diyor, bunu soruyorum görevli o da var diyor. Ulan ne yok bu alette de fiyat bu şekilde. Bir türlü anlayamadım bu noktayı. Tamam dedim gidip şunu bir araştırayım.

Eve döndüğümde açtım bilgisayarımı. Google'dan hemen bir arama. Nedir bu General Mobile Discovery. Yazılanlar tam kafa karışıklığı yaratacak şekilde. Bir kısım tıpkı reyon görevlisi arkadaşın söylediği gibi fiyat/performans canavarı deyip yere göğe sığdıramıyor, bir diğer kısım yeni çöpçüler kralı gibi başlıklar altında yerden yere vuruyor telefonu. Beğenmeyenlerin neden beğenmediğini anlamaya çalıştım. Bir kısım site, bunlara telefon göndermedi veya reklam vermedi diyerek markayı yerden yere vurmuş. Diğerlerinde de belli ki tam aksi olmuş yere göğe koyamıyorlar. Her iki uca da güvenilmeyeceği belli.

Kullanıcı deneyimleri bakmak için forumlara doğru yola koyuldum hemen. Kullanıcıların şikayet ettikleri konular yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Ekranda ölü piksel sıkıntısı, şarj girişinin kırılması en çok şikayet edilen konular. Ölü piksel için satın alma sırasında kontrol etmek yeterli olur. Sonra çıkarsa o tabii bilinmez. Şarj girişi ise fazla zorlamadan dolayı kırılıyor anlaşılan, dikkatli olunacak... Ama hala asıl sorunun cevabı yok. General Mobile aslında kağıt üzerinde kurulan bir firma anlaşılan. Telefonları Blu Products diye bir Amerikan firması tasarlıyor ve Çin'de ürettiriyor. Amerika'da, Çin'de ve farklı ülkelerde farklı markalarda satılıyor. Türkiye'de de General Mobile markası altında satıyorlar telefonu. Arkasında Telpa isimli firma var. Bundan on yıl veya daha önceden tanıdığım bir firma. Servis konusunda sıkıntı yaşanabilir belki, sonuçta aradan yıllar geçmiş. Ancak telefonun fiyatı öyle cazip ki, daha doğrusu aldığınız özelliklere rağmen ödenen para mantıklı demek daha doğru. Tüm bunları düşünürken yazının başlarında yazdığım gibi güvendiğim bir site olan Teknoseyir'in bu telefonu incelediğini gördüm. Buradaki videoda enine boyuna tartışmışlar ve benim araştırmalarımda çıkan sonuca yakın yorumlar yapmışlar.

O akşam yatarken ertesi gün riske girmeye karar verdim. Telefon işimi görecek, fiyat uygun, eh Levent Pekcan kullanmış yorumlamış, belirli koşullarda alınır diyor. İlk adımda 2 adet telefon bir hafta sonra artı 2 adet telefonu alırken tercihimi General Mobile Discovery'den yana kullandım. Telefonun her tarafta incelemesi var. Hatta verdiğim Teknoseyir linkini inceleyin bayağı bir fikir sahibi olursunuz. Burada asıl konu beklentiler ve kendi kendinizle kalınca düşündükleriniz... Son bir haftadır 2 adeti yoğun kullanımda, iki gündür ise diğer ikisi kullanıma girdi. Sorun yok ama biraz daha kullanıp deneyimlerimi sizlere aktarmaya çalışacağım.. 

Ama telefon alacaksanız çarşıda pazarda durum karışık. Dersinize çalışmadan harekete geçmeyin...

Devamı gelecek....

Tarihi Yazılım Koleksiyonu



Bu yazı benim gibi eski yazılımlara meraklı okuyucularımızın çok hoşuna gidecek. Biliyorsunuzdur ben hala Commodore 64 gibi eski cihazlarla uğraşmayı pek seviyorum. Hatta yeterli yerim, param ve imkanım olsa eski tüm bilgisayarları toparlarım eve. Yer zaten dert, ancak parada dert. Eski püskü denilen bu bilgisayarların fiyatları öylesine yüksek ki şaşırırsınız. Bu noktada hayatımıza emülatörler giriyor. En sevdiğim sitelerin başında gelen archive.org harika bir tarihi yazılım koleksiyonu yayınlamaya başladı. İşin güzel tarafı emülatörler ile internet tarayıcı üzerinden çalışabiliyor yazılımlar. Mesela yukarıda 1980 yapımı olan Mystery House oyunu var. Apple II platformunda çalışan oyunun emülatörü de harika çalışıyor. Haydi ben "GO TO DOOR" yazıp enter'a basıyorum. Unutmadan şuraya tıklayarak tarihi yazılım koleksiyonuna ulaşabilirsiniz...

GarageBand ile Saçmalamak



Bu sıralar GarageBand ile saçmalayarak harika vakit geçiriyorum. GarageBand çok acayip bir yazılım. Müzik ile alakalı aklınıza gelebilecek her türlü düzenleme, kayıt ve operasyonu gerçekleştirebilmek mümkün. Yazılım Apple platformunda çalışıyor olsa da, IOS üzerinde yani iPad ve iPhone ile de kullanılabiliyor. Ben iPad versiyonunu edinip kullanmaya başladım. Bende müzik kabiliyeti çok sınırlı olduğu için GarageBand ile bazı hileleri kolaylıkla yapabilmek mümkün. Mesela tam hızında çalamadığınız bir parçayı yavaş çalıp hızlandırmak gibi. Tabii bunu yapabilen bir çok yazılım var ama GarageBand kadar kolaylıkla yapabileni yok. Eğer iPad üzerinden bir enstrüman kayıt etmek istiyorsanız araya bir küçük parça almanız lazım ki fiyatları 30-200 Dolar arasında değişiyor. Bunun haricinde varolan sample'ları birleştirerek saçmaladıkça saçmalayabilirsiniz. İyi vakit geçirip ev halkına kabus geçirtmek isteyenler için harika bir yazılım....

Yakında önemli eserlerimi sizlerle paylaşırım...