Plak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Plak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

konstruKt - Bulut LP


konstruKt- Bulut
Sagittarius A-Star #40 LP, black vinyl, ltd ed.

Turkish Free Music başlığı altında yayınlanan 3 plaktan sonuncusunu sizlere anlatacağım yazıya hoş geldiniz. Sayfanın en altındaki linkleri kullanarak diğer yazılara göz gezdirebilirsiniz. Son plağımız, hem bloğumun hemde Stereo Mecmuası'nda zaman zaman bahsettiğim konstruKt topluluğundan. Bulut ismi verilen albüm konstruKt diskografisinde plağa basılan ilk albüm olarak bir ilke de vesile oluyor. İnşallah devamı gelir. Albümde dinleyeceğimiz müzisyenleri zaten tanıyorsunuz ama listemizi geleneksel olduğu üzere yine ekleyelim. Korhan Futacı tenor ve alto saksafon, flüt. Umut Cağlar moog, vermona organ, elektrik gitar. Özun Usta- djembe, elektrik bas, flüt ve cura. Korhan Argüden davul.

Naçizhane, konstruKt topluluğunu uzaklardan da olsa yakından izlemeye çalışan bir kişi olarak albüm haberleri ilk ortaya çıkmaya başladığında beni heyecanlandırdı. Topluluğun hem bireysel kayıtları hemde farklı kişisel projelerinde müzikal manada ve enstrümanlara hakimiyet alanında büyük gelişmeler oluyor. Tıpkı bir çoğumuzun uğraştığı alanlar gibi bir konu üzerinde vakit geçirdikçe o konu üzerinde adım adım uzmanlaşıyorsunuz. Yeni konstruKt albümünde bu durum gözler önüne seriliyor. Albüm "A" yüzünde 3, "B" yüzünde ise tek bir parçadan oluşuyor. Şarkı listesi şu şekilde;
A Yüzü
Bulut
Ates
El Gato (for Gato Barbieri)
B Yüzü
Toprak

İlk şarkı olan ve albüme ismini veren "Bulut", konstruKt albümlerinde görmeye pek alışagelmediğimiz bir giriş ile başlıyor. Yer yer etnik öğeler barındıran şarkıda oldukça düşük ses seviyelerinde enstrümanların minimal tınılarına odaklanmış iken başlayan davul bölümleri ile şarkı kısa bir süre içerisinde aynı anda bir kaç yöne gitmeye başlıyor ve şarkı sona eriyor. "Ateş" ise flüt ile saksofon atışmaları ile başlayan son derece keyifli bir şarkı. "El Gato" (for Gato Barbieri) için önce bir nefes alayım ve parantez açayım.

Meraklılar zaten biliyordur, Leandro Barbieri veya bilinen ismiyle Gato Barbieri, Arjantin asıllı tenor saksofoncu. 1960'lı yıllarda free jazz akımına verdiği katkıdan tanınan müzisyen müzik hayatındaki yükselişine yine vatandaşı olan Lalo Schifrin ile birlikte çalıştığı dönemde başlıyor. 1960'ların başında İtalya'da çalarken Don Cherry ile tanışınca müziğinin yönü adım adım değişmeye başlıyor. Albert Ayler ve Pharoah Sanders gibi efsanevi isimlerle çalışan Barbieri'nin 1960'larda yaptığı kayıtları mutlaka edinmeye çalışın. 1970'lerde Impulse! plak şirketi için yaptığı üçleme de ayrıca mercek altına alınmalıdır. Chapter One: Latin America, Chapter Two: Hasta Siempre ve Chapter Three: Viva Emiliano Zapata. Müzisyen bu kayıtlarda hem dünya görüşünü müziğine aktarmış hemde G.Amerika'nın melodilerini çok yoğun olarak kullanmıştır.

El Gato (for Gato Barbieri) şarkısı tek kelime ile muhteşem olmuş. Hatta benim son yıllarda dinlediğim en heyecan verici dönüşümlerden bir tanesi ile bu şarkıda karşılaştım diyebilirim. konstruKt, benim gözümde bu şarkı ile Türk cazına bir klasik hediye etmiştir. Bu kadar açık ve net. Plağın B yüzünü baştan aşağı kaplayan "Toprak" ise zaman zaman rock dünyasının belirli bir çağına gidip gelen melodiler ile damağımda çok keyifli bir tat bıraktı.

konstruKt bu albümüyle özellikle de El Gato (for Gato Barbieri) şarkısıyla beni benden aldı. Albüme bayıldım. Dönüşüm ve gelişim muhteşem. Ancak yazar yani bendeniz açısından bir sıkıntı var. Bu müzisyenler zaman içerisinde çıtayı daha da yükselttikleri zaman albümlere ne yazacağım bilemiyorum. Albüm tam anlamı ile helal olsun dedirtti bana.

Albümün plağı da çok keyifli. Ucundan köşesinden sembolizme (ben sembolizm diyeyim yanlış anlaşılmamak için ama meraklılar ne kastettiğimi zaten biliyorlardır) meraklı bir insan olarak albüm kapağındaki Türk halılarında kullanılan motiflere atladım hemen. Bir dönem kendi "sigil"imde iki üçgenin biraraya geçmesi ile oluşturulmuş "tılsım" motifini kullanmıştım. Bu motiflerin plak kutu seti için bir de ek özelliği var. İlk yazıda anlatmıştım ayrıntılarını..

Plağın baskı kalitesi başarılı. Standart plaktan daha kalın (kuvvet ile muhtemel 180gr) basılan plak sistemimde gayet güzel performans gösterdi. Kapakta anlattığım gibi son derece keyifli bir fikre sahip. Hem kapak hemde iç kılıf gayet özenli. Hoş öyle olmasa bile albümü dinledikten sonra bunlar teferruat işte...

konstruKt'teki sevgili dostlarıma helal olsun diyorum tek kelime ile. Türkiye gibi bir memlekette müzik adına son yıllarda beni en mutlu eden şeylerden bir işe imza attılar. Hem de layıkı ile belki de fazlası ile...


Turkish Free Music içeriği hakkındaki yazılar şu bölümlerden oluşmaktadır. Giriş: Turkish Free Music kutu seti hakkında. / Plak İncelemesi 1: Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP / Plak İncelemesi 2 Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP /  Plak İncelemesi 3: konstruKt - Bulut Linklere tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. / Albümü satın almak için tıklayınız...

Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP

Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul
Sagittarius A-Star #42 LP, black vinyl, ltd ed; with insert

Bir önceki yazımda Okay Temiz, Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel üçlüsünün Trio kaydını sizlere anlatmaya çalışmıştım. Şimdi ikinci plak ile yazılarıma devam ediyorum. Plak, Okay Temiz ve Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra'dan Live in Istanbul ismini taşıyor. Oldukça kalabalık bir kadro hemen gözümüze çarpıyor. İsterseniz ilk önce müzisyenlerle başlayalım. Bir önceki yazıda uzun uzun bahsettiğim Okay Temiz'i kalimba, perküsyon, flüt, soprano saksofon ve horn ile dinleyeceğiz. Hüseyin Ertunç'tan Stereo Mecmuası'nda daha önce bahsetmiştik. Ertunç müzisyenliğinin yanında resimleri ile de tanınan bir isim. Hemen sizlere "Musiki" adlı albümünü de hatırlatayım . Son dönemlerde KonstruKt kayıtları ile kendisini dinleyebilme şansınız var. Bu plakta Ertunç'u küstüfon ve flütte dinleyeceğiz. Doğan Doğusel yine oldukça fazla enstrüman çalabilen bir müzisyen ve bildiğim kadarı kendisi aynı zamanda neyzen. Doğusel'i kayıtta küstüfon ve flütte dinleyeceğiz.

Musa Dede, perküsyon, düdük (whistles) el davulu. Sarp Keskiner'i bir çok okuyucumuz İstanbul Blues Kumpanyası'ndan tanıyordur. Son dönemlerde bildiğim kadarı ile İzmir'e geri dönerek sakin bir hayat yaşamaya başlamış. İzmirli müzisyeni bu kayıtta el davulu, perküsyon ve flütte dinleyeceğiz. Özun Usta cura, el davulu, overtone flüt. Korhan Futacıyı ise hem KonstruKt hemde son dönemlerde Korhan Futacı ve Kara Orkestra'daki performanslarından (meraklılar daha önceden Dandadadan ve Tamburada'yı da hatırlayacaklardır) tanıyoruz. Bu plakta Futacı'yı flüt, alto saksofon'da dinleyeceğiz. Umut Cağlar'ı yine konstruKt'ten hatırlıyoruz. Oldukça aktif şekilde re:konstruKt kayıtlarında da denk gelebileceğiniz Çağlar'ı keman flüt ve bendirde dinleyeceğiz. Hemen bir parantez açayım ilerleyen dönemlerde elden geldiğince  re:konstruKt kayıtlarında da bahsetmeye çalışacağım sizlere.

Murat Taner zurna. Genç yaşında isminden oldukça söz ettiren Barlas Tan Özemek Kara Orkestra, Yasemin Mori ve Bülent Ortaçgil ile performanslarından tanınacaktır. Bu albümde kendisini akustik gitarda dinleyeceğiz. Selim Saraçoğlu ismini meraklılar ilk önce Kujo arkasında da Kara Orkestra'da duymuşlardır. Bu plakta akustik gitar çalıyor. Daniel Spicer bambu safsafon trompet ve bendir. Yasemin Mori ve son dönemlerde 123 topluluğundan tanıdığımız Berke Can Özcan ise davul ve perküsyon. Tabii her zaman olduğu gibi bazı müzisyenler hakkında biyografya bulamadığım için ayrıntılara çok giremedim. Zaman içerisinde bilgiler tamamlandıkça eklemeler yaparım :)

Plak üzerinde koskocaman iki bölüm var. Liste şu şekilde;
A Yüzü
part I
B Yüzü
part II

Babylon'da canlı çalınan performansın kaydı son derece başarılı. Bazı bünyelere gürültülü, karmaşık ve kaotik gelebilecek ve hatta dokunabilecek performans bende dahil meraklı dinleyiciler için gerçekten bir hazine değerinde. Bir nota sonrasını tahmin etmenin güç olduğu bu tarz müzik, nasıl dinleyeceğini bilen kulaklar için hiç bitmesin istenen bir hal alıyor. Hele "B yüzünü" dinleyip o coşkuya ortak olabiliyorsanız müzik dünyasında önünüze tarifi mümkün olmayan yeni kapılar açılmış demektir. Sahnedeki insanların çok çok iyi müzisyenler olmalarının yanında, meraklıların, müziğin hem dikey hemde yatay katmanlarda ne denli zengin olduğunu fark etmesi ve bunun nasıl bir ortaya çıktığı konusunda empati yapması, müzik setinin başında veya kulaklıkları ile bu albümü dinlerken büyük coşkunun (temaşanın) bir parçası olmasını sağlayacaktır.

Canlı kayıt İstanbul Babylon'da Ozan Murat tarafından yapılmış. Plağın  baskı kalitesi gayet güzel. Standart plaktan daha kalın (kuvvet ile muhtemel 180gr) basılan plaklar ambalajdan çıkar çıkmaz sistemimde çok keyifli çaldı. Kapakta gayet özenli ve kalın aynı şekilde iç koruma kılıfı da özenle seçilmiş. Muhteşem bir performans....



Turkish Free Music içeriği hakkındaki yazılar şu bölümlerden oluşmaktadır. Giriş: Turkish Free Music kutu seti hakkında. / Plak İncelemesi 1: Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP / Plak İncelemesi 2 Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP /  Plak İncelemesi 3: konstruKt - Bulut Linklere tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. / Albümü satın almak için tıklayınız...

Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP


Okay Temiz/ Hüseyin Ertunç /Doğan Doğusel - The Trio
Sagittarius A-Star #41 LP, Black Vinyl, Ltd Ed.

Turkish Free Music koleksiyonundan ele alacağım ilk plak Okay Temiz, Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel üçlüsünün kaydı. Bu kaydın ilk yüzü stüdyo kayıtlarına, ikinci yüzü ise konser performansına ayrılmış. Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel isimlerine Stereo Mecmuası'nda daha önce de denk gelmiştiniz. konstruKt topluluğunun Eklisia Sunday albümünde konuk müzisyenler olarak keyifle dinlemiştik. Bu ikiliye bu kez büyük usta Okay Temiz katılmış kayıtlarda.

Albümdeki müzisyenler ve enstrüman bilgileri şu şekilde listelenmiş. Okay Temiz, davul, flüt, triangle, arp, kalimba ve waterphone Hüseyin Ertunç, piyano, flüt, kalimba ve küstüfon. Doğan Doğusel ise bas, küstüfon ve flüt. Küstüfon nedir derseniz hemen “Eklisia Sunday” albüm incelemesindeki satırları buraya kopyalayacağım.
Ömer Küstü tarafından icat edilip geliştirilmiş, kargıdan yapılan bir tür nefesli saz. Bazı Okay Temiz kayıtlarında da rastlamak mümkün.

İşte bu kayıtta yine Okay Temiz, küstüfonlarla karşılaşıyor. Şimdi bir ara verip sizlere Okay Temiz'den bahsetmek istiyorum. Günümüzde ülkemizde  caz yayınlarında ve hatta referans kabul edilen caz kitaplarında Okay Temiz'den bahsedildiğini pek duymazsınız. Buna her zaman çok şaşırmışımdır ve temelinde kıskançlık olduğunu düşünmüşümdür. Bugün ben dahil bir çok insan caz müziği konusunda atıp tutarken, Okay Temiz o yolları defalarca gidip gelmişti....

Allah uzun ömürler versin İkinci Dünya harbinin başladığı yıl olan 1939 yılında İstanbul’da doğan Okay Temiz, Ankara Klasik Müzik Devlet Konservatuarında vurmalı çalgılar ve timpani eğitimi almış. Okulun bitmesinin ardından profesyonel müzik kariyerine adım atan müzisyen bu yıllarda özgün sesler arayışındaki maceralarına kendi davullarını yaparak yepyeni bir boyuta getirir. 1960'ların sonunda büyük orkestralar ile tanışır. Bu tanışma onu Avrupa'ya götürür. Maffy Falay ile tanışır ve birlikte Türk halk ezgilerini yorumlarlar. Tüm bunlar olurken yine büyük usta Don Cherry ile tanışma fırsatı olur. Bu tanışma uzun seneler boyunca devam edecek bir maceranın başlangıcı olur. Birlikte konserler verirler ve plaklar yaparlar. Bu plakların her biri altın değerindedir. Bu plakları çok nadiren yurtdışında ve ülkemizdeki önemli koleksiyonlarda görebilirsiniz. Meraklılar bonus olarak Fransız BYG Actuel plak şirketinin 1971 yılında yayınladığı "Orient" ve "Blue Lake" albümlerine bir göz atsınlar. Bakalım tanıdık bir isim var mı?

Okay Temiz, İskandinavya maceralarında Dexter Gordon, George Russell, Clark Terry gibi caz müziğinin önemli isimleri ile çalma fırsatı bulur. Nasıl hayal gibi değil mi? Akabinde Xaba topluluğu kurulur. Xaba grubu Temiz'in en önemli çalışmalarının başında gelir. Johnny Dyani, Mongezi Feza ve Okay Temiz üçlüsünün Music For Xaba ‎ ve Music For Xaba Vol. 2 ‎ plaklarına eğer denk gelirler ise mutlaka göz atın... Bunları bulabilmek çok çok zor. Acaba bir gün yeniden basılır mı acaba diye sormadan kendime edemiyorum. Plakları basan İsveçli Sonet Records firması bildiğim kadarı ile günümüzde Universal Music İsveç'in bir parçası.... Temiz'in İskandinavya maceraları farklı ülkelerde devam eder. 90'larda Finlandiya'da görüyoruz Temiz'i. Yine ilginç çalışmalar, yine ilgi çekici albümler. Okay Temiz'i büyük yapan şey, bu albümlerde hemen göze çarpar. O her zaman içerisinde doğduğu melodileri de müziğinin içerisine katmıştır. Lafı uzatmayayım, üstadın hikayesi bu şekilde devam eder.

Albüme gelirsek içerik şu şekilde;
A Yüzü
Studio part I + Studio part II
B Yüzü
Concert part I + Concert part II

Bu kaydın ilk yüzü stüdyo kayıtlarına, ikinci yüzü ise konser performansına ayrılmış. Stüdyo bölümünün ikinci bölümünde Okay Temiz, Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel üçlüsüne perküsyonda Daniel Spicer ve kalimbada Umut Cağlar eşlik etmiş. Stüdyo kayıtları Okay Temiz Atolyesi atölyesinde Daniel Spicer, canlı kayıt ise İstanbul Babylon'da Ozan Murat tarafından yapılmış. Herkesin emeğine sağlık pek güzel olmuş. Albümle ilgili yazılabilecek tek şey, alın dinleyin olur. Böyle bir plak basılmışken ilgisiz kalmanın pek mümkün olabileceğini düşünmüyorum. Plağın baskı kalitesi gayet güzel. Standart plaktan daha kalın (kuvvet ile muhtemel 180gr) basılan plaklar ambalajdan çıkar çıkmaz gayet iyi tınladı sistemimde. Kapakta gayet özenli ve kalın, aynı şekilde iç koruma kılıfı da özenle seçilmiş. Bir müziksever daha ne ister ki? Baskı başarılı, müzik mükemmel...



Turkish Free Music içeriği hakkındaki yazılar şu bölümlerden oluşmaktadır. Giriş: Turkish Free Music kutu seti hakkında. / Plak İncelemesi 1: Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP / Plak İncelemesi 2 Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP /  Plak İncelemesi 3: konstruKt - Bulut Linklere tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. / Albümü satın almak için tıklayınız...

Turkish Free Music Box Set


Sevgili dostlar, ülkemizde son yıllarda yayınlanmış plaklardan benim için en heyecan verici olanlardan bir tanesini mercek altına alacağım yazıma hoş geldiniz. Bu yazının nasıl şekilleneceği konusunda hiçbir fikrim yok. Albümleri dinlemeyi yeni bitirdim ve keyfimi size kelimelerle anlatabilmem mümkün değil. Yazılar oldukça "emprovize" olacak. Haydi hayırlısı...

Turkish Free Music üç plaktan oluşan bir proje. İster üç plak halinde isterseniz özel kutu seti şeklinde alabileceğiniz bir set. Bu albümlerin plak formatında basılacağı haberi kulağıma çok önceden gelmişti ancak bu denli özenli olmasını daha önemlisi içeriğinin neredeyse muhteşem olacağını pek tahmin etmiyordum.

Plakların ortaya çıkış hikayesi kısaca şu şekilde; konstruKt topluluğundan Umut Cağlar'ın Sagittarius A-Star tarafından basılan Phill Musra Group topluluğunun "At Huseyin's" albümünü satın alması ile başlıyor. Kendi deyimi ile bu gizemli İtalyan plak şirketinin patronu Emaneuele Pinotti'ye bir mesaj atıyor. Yazışmalarda söz konstruKt topluluğunun müziğine geliyor ve topluluk yazıma konu olan plak setinde kendi albümlerine ismini verecek "Bulut" şarkısını plak şirketine gönderiyor. Sonrasında albümden albümlere doğru yolculuk başlıyor ve Turkish Free Music Box Set böylelikle ortaya çıkıyor. Her albümü tek tek ayrıntılı şekilde ele almayı planlıyorum ancak daha baştan albümler konstruKt, Okay Temiz, Hüseyin Ertunç ve daha fazla müzisyeni içerince insanın içini bir heyecanla sarıyor...

Albümleri ister tek tek isterseniz kutu setiyle alabilmeniz mümkün. Plaklar tek tek makul fiyatlara satılıyor. Kutu seti ise sadece ve sadece 26 adet basılmış ve 250 Euro civarında bir fiyat etiketi ile satılıyor. Bazı okuyucularımız çok pahalı diyebilirler ancak siz bu satırları okurken kutu setinin bitmek üzerine olacağına dair bahse girerim.

Koleksiyonerler açısından ek bilgi olması için ayrıntılar şöyle. Kutu setinin içerisindeki konstruKt Bulut albümü, standart tek plak olarak alabileceğiniz albümün kapağını süsleyen halı motiflerinden bir tanesini içeriyor. Tabii şimdilik neden sadece 26 adet basıldığı konusunda fikrim yok. Bir de "Bulut" albümünün kapağında toplam 32 adet sembol var. 6 adet sembolün niye özel baskısı yok gibi bazı sorularda hemen aklıma geldi. Hakan Bey, deli misin nelerle uğraşıyorsun demek kesinlikle haklısınız. Ama hangimiz normaliz ki değil mi? Bulut albümünün içeriği kutu seti ile aynı. İşler karışmadan albüm kodlarını da yazayım....
konstruKt- Bulut Sagittarius A-Star #40
Okay Temiz/ Hüseyin Ertunç /Doğan Doğusel - The Trio Sagittarius A-Star #41
Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul Sagittarius A-Star #42

Kutu setinde Okay Temiz/ Hüseyin Ertunç /Doğan Doğusel - The Trio albümünün ön kapağı farklı basılmış. Hüseyin Ertunç tarafından yapılmış kapağın yanında renkli kart, plağın içerdiği konserde çekilmiş 12 adet fotoğrafı içeren bir kitapçık bulunuyor.

Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul albümünde ise yine farklı bir kapak kullanılmış. Yine konserden fotoğraflar içeren bir mini kitapçık dahil edilmiş.

Kutu setinde ayrıca 1 adet tek yüze basılmış ek plak geliyor. Seti almayıp plakları tek tek alınca bu plağa sahip olamıyoruz. Sanırım kafanız karışmıştır. Aşağıdaki şemada durum daha güzel anlaşılabilir. Tüm tek tek alabileceğiniz plakları ve kutu seti içerisindeki farklı kapakları listelemeye çalıştım. Umarım olmuştur...



Şimdi albümlerin ayrıntılarına girmek istiyorum yavaş yavaş. Gönlümden ilk önce Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP  plağını yazmak geldi. Diğerlerini de yavaş yavaş kaleme alacağım...  

not: Karışıklık olmaması için tüm yazıları aşağıdaki linklerle toparlamaya çalıştım. Bu mini menüyü kullanarak istediğiniz albüme ulaşabilirsiniz... 



Turkish Free Music içeriği hakkındaki yazılar şu bölümlerden oluşmaktadır. Giriş: Turkish Free Music kutu seti hakkında. / Plak İncelemesi 1: Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP / Plak İncelemesi 2 Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP /  Plak İncelemesi 3: konstruKt - Bulut Linklere tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. / Albümü satın almak için tıklayınız...

Serdar Kuzuloğlu İle Ortak Noktamız: Plaklar



Serdar Kuzuloğlu'nu bizim okuyucu kitlemizden genç olanlar mutlaka tanırlar ancak yaşları biraz daha büyük olan okuyucularımız büyük ihtimal tanımayabilirler. Sn Kuzuloğlu bloğunda yazdığı üzere Çarşamba günleri Radikal gazetesindeki köşesinde trendleri takip ediyor, Cumartesi geceleri TRT Haber’de Sosyal Medya adlı TV programını hazırlayıp sunuyor, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde (Sosyal Medyada İletişim / Pazarlama ve Yeni Tüketici ve Değişen Tüketici Davranışları başlıklı) yüksek lisans dersleri veriyor. Ancak geçmişi internet üzerinden başarılı projelerle dolu aslına bakarsanız internet üzerinde erken dönemlerde kendisine haklı bir yer edinmiş bir insan. Bunlar tabii ki bizim okuyucularımızı pek ilgilendiren şeyler değil.

Sn Kuzuloğlu, geçtiğimiz haftalarda plaklar ve pikaplar konusunda yazmaya başladı. Meraklı bir insan olarak kendi deneyimlerini ve görüşlerini yazdığı blog yazılarında gayet geniş kitlelere ulaşmayı başardı. Zaten geniş bir okuyucu kitlesi olan bir kişi Sn Kuzuloğlu. Yazılarının bir tanesinde kendi dilimizde fazla kaynak olmadığını yazınca bizim okuyuculardan bir kaç kişi kendisine sitemizin linklerini göndermişler. Bende ufak bir yazı yazdım ve bir sonraki yazısında sağolsun benden ve sitemizden övgü dolu cümlelerle bahsetmiş. Tekrar selam edelim buradan kendisine...

Hakan Bey, bunu neden yazdın dediğinizi duyar gibiyim. Evet bugün yerli ve yabancı bir çok sitede Stereo Mecmuası incelemelerini, fotoğraflarını hatta bizlerin farklı dillerdeki makalelerini okuyabiliyor meraklılar. Ancak hifi dünyası dışından insanların plaklar ve pikaplar konusunda kendi deneyimlerini paylaşmalarını çok önemsiyorum. Evet teknik açıdan Sn Kuzuloğlu'nun yazılarında ufak tefek hatalar olabilir ancak önemli olan tutku.  Yazdığı yazılar genç kitleleri müziğin fiziksel medya tarafına dikkatini çekmesi açısından önemli. Bu hobiye hatta yaşam biçimine merak duyanlar arttıkça daha iyi cihazlar, daha fazla plak görebiliriz ülkemizde. Bu çok önemli bir konu.

Sn Kuzuloğlu'na yazıları için teşekkür ediyorum ve yazılarının devamını merakla bekliyorum...

Zamanının En Büyük Plak Koleksiyonu



Yukarıdaki haberde söylendiğine göre Jacop Schneider isimli amca 450.000 adet plağa sahipmiş ve bu plakları eski bir otelin kullanılmayan balo salonunda tutuyormuş Amcanın iddiasına göre  -o zamanlar tabii- dünyanın en büyük plak koleksiyonu kendisininmiş. Gazete haberine göre tüm bu plakları dinleyebilmek için 10 yıl 3 ay boyunca her gün 12 saat mzüik dinlemek gerekiyormuş.

Plak Duvarı



Hollanda'da eski bir duvar üzerine yapılan reklam çalışması. Aslında bu reklamın Music On Vinyl (MOV) firmasının işi olabileceğini düşündüm ilk bakışta. Biliyorsunuz firmanın buna çok benzeyen bir duvar kağıdı vardır web sitesinde. Neyse kimin ise, kimin! Sonuçta harika bir fikir. Hoş böyle bir çalışmayı ülkemizde yapsanız neler olabileceğini hepimiz tahmin edebiliyoruz. İlla ki futbol taraftarlarının karşı takıma yazdığı bol küfürlü sloganlar, saçma sapan bir sürü afiş ve her türden absürtlüğü en geç bir hafta içerisinde görürdük bu çalışmanın üzerinde. Nasıl bir memlekette yaşıyoruz yahu...

Miles Davis - Sketches of Spain



“Sketches of Spain” müzik eleştirmenleri tarafından daha ilk yayınlandığı dönemlerden bugüne hep ayrı bir yere konulmuştur. Bir çok kişi için bir caz albümünden daha fazlasıdır. Özellikle caz dünyasında pek rastlamadığımız müzik enstrümanlarının neredeyse dahiyane kullanımı albümü müzik tarihi açısından bambaşka yerlere götürmüştür. Bu albüm sadece bu kadarı ile bile arşivlerimizde yer almayı hak ediyor.

Mutlaka alın demek bile yeterli ama biliyorsunuz Stereo Mecmuası'nda bizler asla kısa yazılar ile yetinmiyoruz :)

Benim Miles Davis'in “In A Silent Way” ile başlayan bambaşka dönemini sevdiğimi biliyorsunuzdur. Bunu her zaman yazarım. Ancak müziği anlayabilmek için mümkün olan en erken dönemlere gitmek ve dikkatle dinlemek gerekir. Sonuçta hiçbir şey bir anda kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Neden sonuç ilişkisi aramak gerekir. Geçmişte her türden uç müziği dinlerken (örneğin sadece yüzlü adetlerde basılmış underground İskandinav Black Metal gruplarını) bu müziğin nasıl ortaya çıktığını merak etmeye başlamış ve internetin olmadığı bir çağda Black Sabbath'lar, Led Zeppelin'ler ile tanışmıştım. Onların bir önceki adımında Jimi Hendrix'i keşfetmiş daha uzak geçmişe doğru yol aldıkça blues ve caz müziğin varlığından haberim olmuştu. Zaten bir noktadan sonra bu sonu gelmez dünyada yol almaya başladım... Internetin hayatımıza girmesiyle araştırma yapmak, bilgi edinmek kolaylaşınca tabii ki her şey kolaylaşmıştı. Eh bir de çevrenizde sizin müzik merakınızı farklı yönlere çekebilme kabiliyeti ve en önemlisi bilgisi olan insanlar olunca hayat gerçekten çok kolay hale geliyor. Durun bunu bir kez daha düşüneyim.

Evet bir açıdan kolay hale geliyor ama bir yandan da hayat boyu bulamayacağınız, önemli müzik veritabanlarında bile yer almayan plakları dinleyip onları asla bulamayacak olmak hayatı biraz zorlaştırıyor. Düşünsenize hayatınızın söndürme potansiyeline sahip bir albümü dinliyorsunuz ve zaman içerisinde yolculuk yapamıyorsanız onu edinebilmeniz asla mümkün değil. Allah'tan illaki o albümü dinlemek istediğinizde kapısını çalınabilecek insanlar var. Hatta daha ilerisinde bu albümden bende iki tane var birisini sana vereyim diyenler de var. En azından benim çevremde var. Şanslı bir insanım yani...



Bugün cazın en uç örneklerini dinlemekten keyif alıyorum. Uzun seneler boyunca aradığım şeyi Peter Brötzmann'ın “Machine Gun” albümünü dinleyince bulmuştum. O albümün bana açtığı kapılar uzun seneler sürecek bir maceranın ilk adımlarıydı. Ancak cazın bu uç örneklerinin bir anda ortaya çıkmadığını düşünerek araştırmaya başladıkça Anthony Braxton, Ornette Coleman, Cecil Taylor, Sun Ra ve yazmaya devam edersem yazının sonunun gelmeyeceği diğer isimlere denk gelirsiniz. Liste uzadıkça uzar... Örneğin okuyucularım arasında da çok sevildiğini bildiğim Bill Evans üçlülerinde çalan Paul Motian'a 1970'lerde öylesine albümlerde denk gelirsiniz ki, ne olduğunuza şaşırırsınız. John Coltrane'nin sadece "Blue Train" albümünün olmadığını bilenler albümlerinde sık sık şaşkınlığa uğrayabilirler... Tıpkı müzik dinleyicilerinde olduğu gibi müzisyenlerde sonu gelmeyen yolculuklara çıkarlar. Bir müzisyenin mümkün olan en erken dönemine ulaşmadan onun müziğini anlamak mümkün değildir.

Tabii ki, ben bu albümü sevdim dinledim, ilerisi gerisi beni ilgilendirmez diye düşünenler de vardır. Ancak şu satırları okuduğunuza göre sizde benimle hemen hemen aynı düşünüyorsunuz demektir. Yoksa bu yazıyı burasına kadar okumazdınız değil mi?

Konumuz Miles Davis'in “Sketches of Spain” albümüydü galiba. Yazı yine bambaşka yönlere gitmeden yönümüzü Davis'e doğru çevirelim...

“Sketches of Spain” albümü öyle bir döneme denk geliyor ki, hemen bir sene önce “Kind of Blue” albümü yayınlanmış. Albüm yayınlanır yayınlanmaz olay haline gelmiş. Bir çok müzik eleştirmeni daha çıktığı yıl albümü efsane olarak nitelendirmişti. Şunu düşünün “Kind of Blue” albümünü ilk edinip dinlediğiniz zaman ne hissetmiştiniz, neler düşünmüştünüz. Zamanı geri sarın ve 1959 yılına dönün aynı albümü çıktığı yıl dinlediğinizi düşünün. Aynı zamanda bu plaktaki müzisyenleri canlı canlı dinleyebilme şansınız da var. Nasıl bir heyecan olurdu. Bugün bile bu albümleri dinlerken benzer heyecanları yaşıyor ve tüm bunları düşünüyoruz, hayal ediyoruz..

Neyse... “Kind Of Blue”nun ne denli büyük bir albüm olduğunun Davis'te farkındaydı tabii ki. Bir müzisyen için müzik kariyerinin ortalarında böyle bir albüm yayınlamak çok kötüdür. Sonraki albümlerinizde herkes sizden daha iyisini bekleyecektir. O yıllarda caz dinleyicileri her yeni albümde Miles Davis'ten yeni bir “Kind Of Blue” bekliyor olmalıydılar. Ancak bunun imkansız olduğunu Miles Davis'te biliyordu...

Kind Blue'nun ortaya çıkmasında önemli pay sahibi müzisyenler Cannonball Adderley ve özellikle de John Coltrane'nin kendi yollarına gitmek istemeleri Davis'in önünde çözülmesi gereken ilk sorundu. Belki Adderley'in alternatiflerini bulabilmek mümkündü ancak söz konusu olan Coltrane olunca ortada koskoca bir sorun var demekti..

Tüm bu dilemma'nın çözümü oldukça ilginçtir. Kendi kendine bas çalmayı öğrenmiş ilginç bir isim olan Joe Mondragon'ın evinde Rodrigo'nun Concierto de Aranjuez'ini dinleyince bir sonraki albümde ne yapmak istediğini anlamıştır. Bazı müzik tarihçileri ise bunun sonradan yaratılmış bir mit olduğunu söylerler. Onlara göre Davis, “Sketches of Spain” albümünün konseptini daha “Kind Of Blue” yayınlanırken biliyordu. Bunu anlamak için plağın B yüzüne bakmak yeterli derler. Tabii ki Davis kendi ağzından ilk yazdığımı anlattığından onu doğru kabul etmek daha doğru olacaktır. Peki Gil Evans albüme nasıl müdahil oluyor.

1950'lerin sonunda Miles Davis, neredeyse dört dörtlük bir müzik insanı olan Gil Evans ile başarılı işlere imza atmıştı. Gil Evans etkileyici bir insandı. Besteciliğinin yanında çok başarılı bir aranjör idi. Ayrıca çok iyi bir piyanistti ve geniş müzik topluluklarını yönetmeyi biliyordu. Davis bu albümde geniş bir kadroyla çalışmak istiyordu. Geniş bir topluluğun çalacağı eserler her zaman farklı şekilde hazırlanır ve bunu Gil Evans çok iyi biliyordu. Kind Of Blue'nun kazandığı inanılmaz başarı plak şirketinin de sunduğu imkanların önündeki engelleri kaldırmıştı. Davis'in devasa bir kadroyla çalışacak bütçesi de vardı. Albümün ortaya çıkması için gerekli lojistik imkanlar vardı ancak burada Gil Evans'ın hakkını yememek gerekir. "Concierto de Aranjuez"in ilk bölümü olan Adagio'ya müthiş bir düzenleme yapmıştı hatta hızını alamayıp eserin ikinci bölümünü de düzenlemişti. 1990'larda yayınlanan albümün genişletilmiş versiyonunda bu bölümü de dinlemek mümkündür. Evans ayrıca Falla'nın “El amor brujo” eserinden “Cancion del fuego fatuo” bölümüne de müthiş bir düzenleme yapmıştı. Albümde bu parça A yüzünün ikinci parçası "Will o' the Wisp"tir. İsterseniz bu arada şarkı listesini ekleyeyim;



A Yüzü"Concierto de Aranjuez" (Adagio) (Joaquín Rodrigo) – 16:19"Will o' the Wisp" (Manuel de Falla) – 3:47
B Yüzü"The Pan Piper" (Gil Evans) – 3:52"Saeta" (Evans) – 5:06"Solea" (Evans) – 12:15

Albümde toplamda 27 müzisyenin adı geçiyor. Bu kadar yazmışken tam listeyi de verelim. Danny Bank, bas klarnet. Bill Barber ve Jimmy McAllister tuba. John Barrows, James Buffington, Earl Chapin, Tony Miranda ve Joe Singer korno veya orijinal ismiyle French horn. Albert Block, flüt. Eddie Caine, flüt ve flugelhorn. Paul Chambers, bas. Jimmy Cobb davul. Johnny Coles, Bernie Glow, Taft Jordan, Louis Mucci, Ernie Royal trompet. Dick Hixon, Frank Rehaktrombon. Harold Feldman, klarnet, flüt ve obua. Elvin Jones, Jose Mangual vurmalılar. Romeo Penque obua. Jack Knitzer, fagot. Janet Putnam, arp. Tabii ki listeye Miles Davis'i ve aranjör ve yönetici olarak Gil Evans'ı ekliyoruz.
Burada önemli bir not vereyim. Bir çok sitede veya blog'ta albümdeki şarkıları 26-27 kişinin birlikte çaldığı yazılmış. Albümün notlarına bakarsanız bir şarkıda çalan en fazla müzisyen sayısı 19'dur. Albümün kayıtları 1959 Kasım'ında başlamış ve 1960'ın Mart'ında bitmiş. Albümün yayınlanması ise 1960'ın yaz aylarını bulmuş...

Albümle ilgili söylenebilecek tek şey her caz müzik dinleyicisinin arşivinde bulunması gerektiği. Bunu yürekten yazıyorum. Hangi formatta olursa olsun albüm arşivinizde mutlaka olmalı ve birkaç kez ayrıntılı şekilde dinlenmeli. Zaten tadını aldığınızda birkaç kereden fazla dinleyeceğinize eminim.

Albümün plak versiyonunu almak isterseniz ülkemize AK Müzik tarafından ithal edilen Intermusic'in yaptığı DMM baskı fiyat performans oranı yüksek bir seçenek. Bende albümün farklı baskıları olmasına rağmen bir adet edindim ve sonuç gayet iyi. Hemen bir küçük bonus'tan bahsedeyim albümün B yüzünde normal koşullarda uzatılmış versiyonda bulunan "Song of Our Country" şarkısı da eklenmiş. Son olarak albümün kapağı görmeye alıştığınız “Sketches of Spain”in kapağından farklı gibi görülse de, albüm yayınlandığı dönemlerde de farklı kapaklarla farklı ülkelerde satışa çıkmış. Hatta yanılmıyorsam ilk Hollanda baskısında Miles Davis'in bir fotoğrafı vardı, İngiltere'de yapılan bir baskıda ise kapaktaki Davis figürü ile boğanın daha büyük birer çizimleri vardı. Plağın resimleri yukarıda var. Aklınızda bulunsun...

Sex Pistols - Never Mind the Bollocks, Here's the Sex Pistols LP



Never Mind the Bollocks, Here's the Sex Pistols (veya kısaca Never Mind the Bollocks) ilginç bir şekilde Sex Pistols'ın ilk ve tek stüdyo albümüdür. Hem müzikseveler, hem eleştirmenler hemde müzik tarihçileri açısından albümün müziğe etkisi hatta müzik tarihini değiştiren albümlerden bir tanesi olduğu genel olarak kabul görür. Bende bir müziksever olarak albümün müzik tarihine etkisini önemseyenlerdenim. Sonuçta dünya müziğinde yepyeni bir akımın başlamasına vesile olmuştur. Bu arada bu albüm kesinlikle ilk punk albümü değildir ancak en büyük etkiyi yapan albüm olduğu muhakkaktır.Zaten albüm en taraflısından en tarafsızına kadar arşivinizde olması gereken listelerinin en üstlerinde kendisine yer edinir. Tabii ki rock müzik ile ilgilenenler için söylüyorum :)

Albüm 1977 yılında Virgin Records tarafından yayınlandı. Albümde kullanılan dil geniş kitleleri şoke edecek türdendi. Albümdeki bir çok şarkı 1976 yılında resmi olmayan ancak elden ele dolaşan bootleg bir albümde görülmüştür. Meraklılar için bahsettiğim albümün ismi "Spunk". Albüm daha doğrusu albüm öncesi yayın aslında demo kayıtlarından oluşuyor ve 1976-1977 arasında yapılan kayıtları içeriyordu. Albümün elden ele dolaşmaya başlaması "Never Mind the Bollocks"tan hemen önce başlamıştı. İlginç...

"Never Mind the Bollocks, Here's the Sex Pistols" yazdığım gibi Sex Pistols'ın vokalist Johnny Rotten ile yayınladığı tek albüm. Bu albümdeki şarkıları zaman içerisinde bir çok toplama albümde görebilmek mümkün. Hatta bu toplama albümlerin bir kısmı yeni bir albüm gibi bile yayınlanmıştır korsan olarak. Aslında albümün oluşturulması da biraz karmaşık bir durum idi. Albümdeki dört şarkı topluluğun daha önceki 45'liklerinden alınmıştı. Geriye kalan bir çok şarkı ise B-side'lar, deneysel şarkılar ve sorunlu şarkıların yeniden ele alınmasıyla oluşturulmuştu. Tahmin edebileceğiniz gibi Sex Pistols'ın dönemin İngiliz mahkemeleri bol bol problemi oluyordu. Özellikle "God Save the Queen" ve "Anarchy in the UK" daha önce 45'lik olarak yayınlanmış ve ortalık birbirine girmişti. Bu iki şarkının İngiltere'ye ve Kraliçe'ye direkt olarak saldırdığı -ki saldırıyordu- söyleniyor ve topluluğun başı dertten kurtulmuyordu. Aslında bu albüm toplumdan dışlananların haykırışı idi. Son derece sinirli ve kızgın bir albümde... Hatta bugün için dahi bayağı sinirli bir albümdür...

Topluluğun albümü tamamlarken iyi müzik yapmak gibi bir sıkıntısı yoktur. Vokaller bambaşka bir kafa ile -ayrıntısına giremiyorum- yapılmış, gitardan davula kadar hatalarla doludur. Zaten albümün geniş kitlelere ulaşmasının sebebi budur. Albüm samimidir...

Albümün şarkı listesini vermeden önce bir küçük ayrıntıdan bahsedeyim. Albümün 11 şarkılık ve 12 şarkılık 2 ayrı versiyonu var. Farklılık "Bodies" isimli şarkı. Albümün farklı ülkelerde farklı versiyonları yayınlanmıştı hatta kapakta da bazı farklılıklar vardır. Liste şu şekilde;

A Yüzü
"Holidays in the Sun" – 3:22 *
"Liar" – 2:41
"No Feelings" – 2:56
"God Save the Queen" – 3:20
"Problems" – 4:11


B Yüzü
"Seventeen" – 2:02
"Anarchy in the U.K." – 3:32
"Bodies" – 3:03 *
"Pretty Vacant" – 3:18
"New York" – 3:07
"EMI" – 3:10

Albüm 2007 yılında yani albümün 30. yılı dolayısıyla Virgin Records tarafından tekrar yayınlandı. 180 gram basılan plak içerisinde ek olarak 45'lik olarak "Submission" eklenmişti. Aynı yıl günümzde orijinal baskıları inanılmaz fiyatlara satılan "Anarchy in the UK", "God Save the Queen", "Pretty Vacant" ve "Holidays in the Sun", 7" 45'lik plak formatında basıldı. Ancak günümüzde bu 45'likleri bulmak mümkün değil. Tıpkı orijinal baskılar gibi yeni baskılarda tükenmiş ve büyük tutarlara el değiştiriyor.

Bu arada albümün 180gram plak baskısından da, farklı bir şey beklemeyin. Son derece içten, kızgın bir albüm ve son derece kötü bir kayıt.

Milyonlarca Plak



Yukarıdaki videoda konu kısaca şu, bir plak meraklısı aynı zamanda istifçi, bir depo binasında yüzbinlerce aslında milyona varan absürd bir sayıda plak biriktirmiş. Plakları toplayan kişi, depoyu aynı zamanda evi olarak kullanıyormuş. Buraya kadar her şey iyi hoş ancak konuya belediye el atmış. Depo binasının yangın sistemi olmadığından olmadığından boşaltılmasını istemiş ve tutuklama ile inceden korkutmuş. Amerika'da yerel bir haber kanalı konuyu ekrana taşımış. İlginç bir video...

Breakfast at Tiffany's Plak



Breakfast at Tiffany's veya Türkçesiyle “Tifani'de Kahvaltı”, Seçil'in en sevdiği filmler arasında yer alır. Sadece Seçil'İn değil valide sultan Sehzanecez'de sever bu filmi... Hakancez'in ise listesinde “Pink Panther” yani “Pembe Panter” var. Bir anda ne oluyoruz diyor olabilirsiniz. Tüm bu filmlerin ortak noktası Henry Mancini. Alman Speakers Corner firması yavaş yavaş Mancini soundtrack'lerini basıyor. Bizde edinebildiklerimizi ediniyoruz.

Enrico Nicola "Henry" Mancini 1924 doğumlu Amerikalı bir müzik adamı. Besteci, aranjör, orkestra şefliği gibi müziğin bir çok alanında çalışmış. Ona asıl ünü getiren şey ilk başta film müzikleri ve arkasından da televizyon çağında yaptığı besteler. En bilindik müzikleri ise sanırım hepimizin kafasında yer etmiş Pembe Panter melodisi ve duyar duymaz hatırladığımız meşhur "Moon River" şarkısı ki, şarkıyı Breakfast at Tiffany filminden hatırlarsınız.

Filmi hepiniz duymuşsunuzdur ancak filmin afişi zaman içerisinde bir pop art ikonu haline gelmiş ve günümüzde de bir çok markanın duvar kağıtlarından, perdelerine kadar farklı bir çok üründe kendisine yer bulmuştur. Aslında filmin bile önüne geçmiştir diyebiliriz. Nasıl geçmesin Audrey Hepburn'ün kariyeri boyunca verdiği belki de en güzel pozdur.



Filmin tüm müzikleri neredeyse Mancini tarafından bestelenmiştir. Ancak en akılda kalıcı şarkı olan "Moon River Cha Cha" ve "Moon River" Henry Mancini ve Johnny Mercer ortak çalışmasıdır. Bu çalışma ile bir çok ödül kazanmıştır ikili...

Film yönetmenlerinin, müziğin önemini keşfetmesi muhtemelen sinema tarihinin yazılmaya başladığı zamana denk geliyor. Filmin yönetmeni Blake Edwards, filminin müziklerine özel önem vermek ister ve araştırmaya başlar. 1950'lerin sonunda bir televizyon fenomeni haline gelen Peter Gunn şovunun müziklerini yapan Mancini ilk aklına gelen isimdir. Mancini işi kabul eder. 1960'ların Amerikasında rock müzik çılgınlığı devam ederken filmin müziğini senaryoya da uygun şekilde caz ağırlıklı yapmaya karar verir. Caz müziğin popüler ismi Glenn Miller'in bir nevi öğrencisi olan Mancini, onun müziğine bol bol atıf yapar ve şarkılar birer birer ortaya çıkmaya başlar. Meşhur “Moon River” şarkısınında dahil olduğu besteler filmi çeken Paramount yetkilerinini beğenisine sunulur. Yöneticilerin bir çoğu “Moon River” beğenmez ve şarkının listeden çıkarılmasını isterler. Tam bu esnada Audrey Hepburn devreye girer ve şarkıyı filmde ister. Bazı yazılan çizilenlere göre şarkının atılmasını öğrendiğinde cesedimi çiğnerlerse yapabilirler demiştir. Bu durumu bazı yazarlar Mancini ile Hepburn'ün arkadaş olmasına bazıları da şarkının potansiyeline bağlarlar. Tek bildiğim şey şarkının filme bir çok şey kattığıdır. Bu arada hep Mancini'den bahsediyorum ama Johnny Mercer'i de unutmamak lazım. Şarkının sözleri Mercer tarafından yazılmıştır.

Albümdeki şarkılar Mancini tarafından senaryoya uygun şekilde özgün eserler olarak bestelenmiştir. Moon River filmin hem başında hemde sonunda çalınır. Fakat filmin ilerlemesine göre farklı şekilde aranje edilmiştir. Ayrıca filmde şarkıyı Hepburn'ün zorlanmadan söyleyebilmesi için bir çok düzenleme yapılmıştır. Filmdeki şarkıların listesi şu şekilde;

"Moon River" (Henry Mancini, Johnny Mercer)
"Something for Cat"
"Sally's Tomato"
"Mr. Yunioshi"
"The Big Blow Out"
"Hub Caps and Tail Lights"
"Breakfast at Tiffany's"
"Latin Golightly"
"Holly"
"Loose Caboose"
"The Big Heist"
"Moon River Cha Cha" (Mancini, Mercer)



Filmin müziklerinin filme yaptığı olumlu etkinin yanında plak olarak önemli başarı kazanmıştır. Hem listebaşı olmuş, çok büyük miktarlarda satılmış hemde senenin tüm prestijli film müziği ödüllerini kazanmıştır. Muhtemelen eşiniz, (kız arkadaş veya nişanlınız) bu filmi seyretmiştir. Tüm aile hep birlikte müzik dinlemek isteyenler için ilginç bir plak seçeneği olabilir. Bizde bu yazıyı ailecek yazdık. Yazının büyük bölümü Seçil'e ait. Plak baskısı gayet başarılı. Aklınızda bir yerlerde bulunsun...

Nico - Femme Fatale



Ülkemizde punk müzik üzerine bol bol yazılır çizilir. Sex Pistols'dan bol bol bahsedilir. Bazen Ramones bazende The Clash telaffuz edilir. Ancak punk ortaya bir anda çıkmamıştır. Suicide, Death (rahmetli Chuck Schuldiner'in Death'i değil tabii ki) Deviants, Pink Fairies, The Stooges dolayısıyla tabii ki Iggy Pop ve Pere Ubu gibi isimleri de mercek altına almak gerekir.

Bu noktada meraklılar bu konularda harika yazılar yayınlanan Mojo gibi bağımsız dergileri takip edebilirler. İnternet üzerinden eski sayıları çok ucuza alınabilir. Neyse efendim. Konumuz Nico.

Nico ismi bir şey ifade etmediyse okumaya devam... Nico (asıl adı Christa Päffgen, 1938 - 1988) Alman müzisyen. Sadece müzisyen değil, moda mankeni, sinema oyuncusudur. 1960'lı yıllarda Nico'nun dahil olduğu bir olay daha var. Warhol'un Superstar'larından bir tanesi. Malum pop-art dünyasının içerisinde de oldukça önemli bir figür haline gelmiş. Ancak en önemli vukuatı The Velvet Underground'ın efsanevi (veya çılgın) başlangıç albümü The Velvet Underground and Nico'dur. Buradaki Nico tabii ki yazımıza konu olan Nico'dur.



Nico'nun ilerleyen yıllarda solo kariyeri başlıyor. 1960'lar ve 70'lerde fırtına gibi esen yılların ardından 1980'lerde bile müziğe devam etmiştir. Film oyuncusu olarak Andy Warhol'un son derece acayip Chelsea Girls (1966) filminin yanında bir sinema klasiği olan Federico Fellini'nin La Dolce Vita'sında (1960) da görünür. Yaşamı boyunca er**in gibi kötü alışkanlıkları (ki bırakmak girişimi olup olmadığını bilinmiyor) olmasına rağmen overdose'dan değil bisiklet kazasında ölmüştür. Meraklılar mutlaka The Velvet Underground and Nico'yu edinsinler.

Bunun yanında, Chelsea Girl, The Marble Index, Desertshore, The End albümlerinin yanında 1981 albümü Drama of Exile ve 1985 Camera Obscura albümüne göz atabilirler. Bu son iki albüm yapı olarak oldukça farklı. Lafı çok uzattım sanırım. Femme Fatale veya 2003 yılında çıkan ismiyle The Aura Anthology oldukça ilginç bir albüm. Bir nevi best-of... Dylan, Browne, Bowie ve Lou Reed bestelerinin yanında 9 adet Nico şarkısı var. Albüm 180gr'lık plak olarak basılmış. İki plaklık set, gatefold yapıda. Albümün notları Nina Antonia tarafından yazılmıştır ki, dayanamayıp bir kaç satırda Nina Antonia için yazacağım.

1. All Tomorrow Parties
2. Procession
3. Frozen Warnings
4. Saeta
5. Purple Lips
6. These Days
7. I'll Keep It With Mine
8. The Sphinx
9. Procession
10. Heroes
11. Sixty/Forty
12. Femme Fatale
13. I'm Waiting For The Man
14. König 15. Orly Flight
16. Secret Side
17. Femme

Fatale Nina Antonia ismi ilginç bir isim. Kendisi bir İngiliz müzik yazarıdır. Punk-rock döneminde çok sayıda makale yazmıştır. Bu yazıların bir çoğu benim severek takip ettiğim Mojo (dostlar sağolsun) ve Spiral Scratch dergilerinde yayınlanmış ve yayınlanmaya devam ediyor. Mojo takip edenler The Stooges yazılarının bir çoğunun altında Nina Antonia ismini göreceklerdir. Uzun oldu, kusura bakmayın..

Jimi Hendrix - First Rays of the New Rising Sun



Şu hayatta albümlerini almaya doyamadığım pek az müzisyen vardır. Seneler geçip müzik zevkim değişse de, bu isimler pek değişmedi. Şu sıralar radyoda boş bir kanal ayarlayıp onu dinleyecek kıvama -bir nevi noise olarak hayal edin, bakınız John Cage- gelmişken bile bu isimler beni hep heyecanlandırmıştır. Bu isimlerden bir tanesi Jimi Hendrix.

Aslında evirip çevirip diskografisine baktığınızda Jimi Hendrix hayatta iken basılmış çok fazla albümü yok. Şöyle bir bakarsak Jimi Hendrix Experience ile birlikte kaydettiği 3 albüm (Are You Experienced 1967, Axis: Bold as Love 1967 ve Electric Ladyland 1968) ve Band of Gypsys ile 1970 yılında kaydettiği konser albümü. Ancak Hendrix 1970 yılında öldükten sonra bir çok kayıt yayınlanıyor. Aslında bazı kayıtlar albüm olarak yayınlanmaya çok hazır haldeyken tamamlanmamış, bazıları ise konser kayıtları. Bunların yanında müzik yaşamının erken dönemlerinde soul, R&B ve blues toplulukları ile çalıştığı yıllardan bazı kayıtlar yayınlanıyor. 2000'lerde bile daha önceden resmi olarak yayınlanmamış -ancak meraklıların bir şekilde arşivlerinde yer alan- Valleys of Neptune gibi kayıtlar ortaya çıkabiliyor. Hatta ben kendi adıma daha da çıkmaya devam edeceğini düşünüyorum. Son dönemlerde “In The West” veya “Winterland” gibi canlı performanslar hala müzik meraklılarından büyük talep gördüğüne göre, benim gibi Hendrix delisi çok var demektir.

Bu yazımda size 1997 yılında yayınlanmış bir Hendrix albümünden bahsedeyim; “First Rays of the New Rising Sun”

Şimdi gelin kısa bir tarih yolculuğuna çıkalım. Albüm aslında 1970 sonlarında veya 1971 başlarında basılması planlanan çift plaktan oluşan bir albüm. Hendrix, 1970 yazında İngiltere'de “Isle of Wight” festivalinde çalmak üzere yola çıkıyor ve bu festivalin ardından Avrupa turnesi başlıyor. Bu turnenin bitiminde Hendrix'in Amerika'ya dönüp stüdyoda albümüne son halini verip piyasaya çıkması düşünülürken Hendrix, Avrupa'da fazla doz uyuşturucu tarafından ölüyor. Böylelikle albüm ortada kalıyor.



Hendrix aslında albüme çok özenmiş. Defalarca şarkıları değiştirdiğinden albümün stüdyo süreci uzadıkça uzamış. Hatta albümün iki değil üç plak olarak yayınlanması gündeme gelmiş. Albümün ismi de defalarca değişmiş, ilk düşünülen isim “People, Hell And Angels” imiş. Hendrix vakit bulup stüdyoya girdiğinde ve normal durumdayken albümün iskeletini ortaya çıkartmış. Bu konuda bir çok şehir efsanesi var. Bazı bantlarda konsept şarkı listesi bulunmuş ancak bu kapaklarda yazılmış yazıların daha doğrusu şarkı listelerinin Hendrix'in el yazısı olmadığı söyleniyor. Ayrıca albümle ilgili Hendrix'in tuttuğu bir çok not var. Aslında albümün ilk plağının şarkı listesi tam olarak hazır, ikinci plakta ise olmasını istediği şarkıların bir listesini yazmış. Bazı kaynaklarda bu listenin 20 şarkıyı geçtiği söylenir. Belki de Hendrix bu kadar şarkı arasında karar veremediği için albüm 3 plak olarak yayınlanacaktı. Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz...

Karmaşa burada bitmiyor. Hendrix öldükten sonra 1971 yılında yayınlanan The Cry of Love ve Rainbow Bridge albümlerinde de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Ancak yukarıda bahsettiğim listedeki şarkıların bir kısmı 1971'de yayınlanan albümlerde bulunuyor. Sanırım 3 veya 4 şarkı yayınlanmamış durumda. Bunların hemen ardından üçüncü bir plak ortaya çıkıyor; War Heroes. Bu plakla beraber bu listenin neredeyse tamamı yayınlanmış oluyor.



Liste bir şekilde yayınlanıyor ancak ortada bambaşka bir durum var. Bahsi geçen şarkıların bir kısmının birden fazla kaydı var. Bazıları stüdyo session'larında ortaya çıkmış, bazıları özel olarak kaydedilmiş bazıları da konserlerde çalınmış. Sonunda bir prodüktör ortaya çıkıyor; Alan Douglas. Aslında Douglas uzun seneler Hendrix ile çalışmış bir isim. Douglas yayınlanmamış kayıtları alıyor, bunların kayıtlarında oynamalar yapıyor hatta Hendrix ile hiç çalmamış müzisyenler eksik bölümleri yeniden kaydediyor. Bazı bölümlerde arka vokaller ekleniyor. Böylesine bir çalışma sonrasında “Voodoo Soup” albümü 1995 senesinde ortaya çıkıyor. Aslında “First Rays of the New Rising Sun” projesinin önemli şarkıları bu albümde var ancak şarkılara o kadar çok ekleme var ki, sonunda iş mahkemelik oluyor. Hendrix vakfı konuya el atıyor ve bu rezilliğe bir son vermeye karar veriyor. Yine Hendrix ile çalışmış Eddie Kramer görev başına geliyor ve yazının başlarında bahsettiğim liste yeniden ele alıyor. Tartışmaya açık tüm şarkılar kayıttan ayrılıyor. Çeşitli dönemlerde çalınan farklı bölümler teker teker incelenerek orijinaline en yakın hale getiriliyor. Tabii ki orijinal hale getiriliyor demek mümkün değil; bunun için Hendrix'in yaşamda olması gerekir!

Albümün isminin hikayesi de son derece ilginçtir. Bunu da paylaşayım. Albümdeki iki parçadan hareketle isim bulunuyor. Bir bölümü “Hey Baby” (New Rising Sun) şarkısından ve diğer bölümü “Izabella”nın konser yorumlarında şarkı sunumunda söylenen cümleden; First Rays!

Albümün orijinali Hendrix yaşasaydı nasıl olurdu asla bilemeyeceğiz ama Hendrix Vakfı ve Eddie Kramer'e güvenmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Kendi adıma konuşayım “First Rays of the New Rising Sun” albümünde benim yadırgadığım pek bir şey yok. Bağrıma uzun zaman önce bastım bu albümü...



Albüme “Music On Vinyl” (MOV) şirketi geçtiğimiz senelerde yeniden bir baskı yapmıştı. Baskı gayet başarılı ve içerisinden çıkan kitapçıktaki notlar ve fotoğraflar ile baskının değeri biraz daha yükseliyor. Yazının başlarında bazı el yazısı notlardan bahsetmiştim ya, kitapçıkta bu notların bir kısmını görebiliyorsunuz. Ayrıntılı bir kaç fotoğrafı yazıya serpiştirdim zaten :)

Hendrix diskografisi plak formatında MOV plak firması tarafından basıldıkça Equinox Music tarafından ülkemize getiriliyor. Son dönemlerde neredeyse tüm Hendrix arşivimi yeniledim bu sayede. Equinox Music çok hayır dua alıyor benden bu sayede:) Şaka bir yana özellikle Are You Experienced 1967, Axis: Bold as Love 1967 ve Electric Ladyland 1968 baskıları çok keyifli mutlaka edinin. Hazır ülkemizde de bulunabiliyor iken bu şansı değerlendirmek lazım. Evet biraz pahalılar ama hayatınız boyunca dinleyeceğinize emin olabilirsiniz. Hendrix'in müziği gerçekten öyle en azından benim için....

Kenny Burrell - Guitar Forms



Kenneth Earl "Kenny" Burrell veya bizim tanıdığımız ismiyle Kenny Burrell, 1931 doğumlu Amerikalı bir caz gitaristi. Ülkemizde de çok sevilen bir müzisyen olan Burell'in müzikal kökleri bebebop ve blues'a dayanıyor olsa da, gitar çalma tekniğinin gelişmişliği sayesinde hemen her caz akımında yaptığı icralar neredeyse hiç sırıtmaz.

Burrell'in gitarla tanışması çok erken yaşlarda olmuş. Ailesi de müzikle ilgilendiği için Burell'İn müzik bilgisi genç yaşlarda gelişmeye başlamış. Başta genç yaşta ölen ve caz müziğinde gitarın kullanımını kökten değiştiren Charlie Christian olmak üzere, Django Reinhardt gibi gitaristleri kendisine örnek alan Burell öğrencilik yıllarında hem çok iyi bir müzisyen hemde çok iyi bir öğretmen olan Dizzy Gillespie ile çalışmış ve arkasından Oscar Peterson'la tanışmış ve New York'a taşınmış. Bildiğiniz gibi Amerika'da sanat anlamında New York sahnesinin bambaşka bir yeri vardır ve bir yerlere ulaşmak veya gelebilmenin yolu bu şehirden geçer.

1950'lerde başlayan müzik kariyerinde kendi topluluklarını da kuran müzisyen, bir eğitimci olarak 1970'lerde caz müziği hakkında seminerlere konuk olmuş ve tüm dünyayı dolaşmış. Ancak ne olursa olsun müzik çalma isteği bitmeyen müzisyenin 2000'lerde yayınladığı albümleri bile hala insanın içini ısıtan melodilerle dolu.

Burell'in muhtemelen 100'den fazla albümü var ancak ülkemizde hatta tüm dünyada Burell deyince akla gelen bir albüm var “Midnight Blue” 1963 yılında Blue Note plak şirketi için yayınlanan plak caz tarihinin en sevilen albümlerinden bir tanesidir herhalde.

Midnight Blue albümünü yeterince dinlemişizdir şimdi yeni bir albümü sizlerle paylaşmak istiyorum. “Guitar Forms” “Midnight Blue” albümünden hemen bir yıl sonra1964 yılında yayınlanıyor. Albümde aranjmanlarda caz tarihine mal olmuş bir isim dikkat çekiyor Gil Evans. Ancak Gil Evans ve kayıt için oluşturulan orkestra her şarkıda karşımıza çıkmıyor ve Burell'a solo gitarla bol bol dinleme fırsatımız var. Albümde beş şarkı tam anlamıyla orkestrayı dinleyebileceğimiz şekilde düzenlenmiş Üç şarkı daha küçük formasyonlara göre düzenlenmiş. Ancak orkestrasyon öyle bir ayarlanmış ki, Burell'in gitarı hemen her an tüm ayrıntısıyla duyuluyor. Bu konuya gelmeden önce şarkı listesini vereyim;



"Downstairs" (Elvin Jones) – 2:53
"Lotus Land" (Cyril Scott) – 9:38
"Terrace Theme" (Joe Benjamin) – 4:02
"Prelude No. 2" (George Gershwin) – 2:17
"Moon and Sand" (William Engvick, Morty Palitz, Alec Wilder) – 4:16
"Loie" (Kenny Burrell) – 3:19
"Greensleeves" (Traditional) – 4:12
"Last Night When We Were Young" (Harold Arlen, Yip Harburg) – 4:34
"Breadwinner" (Burrell) – 3:00

Orkestra da çok ilginç isimler var. Davulda Elvin Jones'tan saksafonlarda Steve Lacy ve Lee Konitz'e kadar. Tam listeyi paylaşmayayım, isimlere merak edip baktığınızda gözlerinizin yuvalarından fırlayacağına eminim..

Albümün kaydı neredeyse mükemmele yarın. Derinlik ve ayrıntı en basit pikapta bile dikkat çekiyor ki, iyi pikapları ve müzik setleri olan okuyucularımız bu plağa bayılacaklardır. Tam anlamıyla birinci sınıf olarak nitelendirebilirim. Müzik için söylenebilecek bir şey zaten yok, bir yanıyla blues'a oradan flamenko'ya ve büyük orkestra caz müziğine kadar büyük bir yolculuk bekliyor müzikseverleri. Bu arada bilindik bir melodi olan "Greensleeves"in aranjmanına ve çalınan müziğe çok dikkat.



Bana sorarsanız son dönem Speakers Corner baskıları arasında gerçekten en başarılı olanlardan bir tanesi bu albüm ve verdiğiniz parayı son kuruşuna kadar gerçekten hak ediyor. Kapak açılır (gatefold) yapıda ve kapakta notlar yer alıyor. Dinlerken bir yandan da keyifle ayrıntılara göz atabilirsiniz.

Gecenin ilerleyen saatlerinde en sevdiğiniz içeceği alıp, ışıkları loş hale getirip, ruhunuzu dinlendirmek için ısrarla tavsiye ederim....

Billie Holiday - Solitude LP


Evet Alman Speakers Corner firmasının listesine yeni eklediği plaklar sonunda A.K. Müzik tarafından ülkemize ithal edildi ve kendi alışveriş listemdeki plaklar pikabımda dönmeye başladılar bile. Alışveriş listemin en başındaki plak, Billie Holiday'in Solitude isimli albümüydü. Aslında bu albüm Holiday'in müzik kariyerinde büyük öneme sahip. Nedeni ilk uzun çaları olması. Daha öncesinde çeşitli 7 ve 10” plaklar yayınlayan Holiday'in ilk albümünün ismi “Billie Holiday Sings“ Albüm Clef Records tarafından 1952 yılında yayınlanıyor. Albüm yayınlandığında Clef plak şirketinin başında ismini uzun bir dönem bol bol duyacağımız Norman Granz var. Granz şirketini 1946 yılında kuruyor ve sonrasında Verve plak şirketine satıyor. Kendisi de bu şirketin başına geçiyor. 1956 yılında Granz “Billie Holiday Sings“ albümünü tekrar ele alıyor, 4 yeni şarkı ekliyor ve “Solitude” ismiyle tekrar yayınlıyor.

Albümde erken dönem Billie Holiday'i dinlemek gerçekten keyif. Ancak bir diğer dikkat çeken husus Holiday'e eşlik eden müzisyenler. Charlie Shavers, trompet. Flip Phillips, tenor saksafon. BasRay Brown . Gitar, Barney Kessel. Davul Alvin Stoller. Piyano da ise caz piyanosunun en önemli isimlerinden bir tanesi var; Oscar Peterson



Albüm için seçilen şarkı listesi ise çok keyifli. İsterseniz ayrıntılarına bir bakalım,

"East of the Sun (and West of the Moon)" (Brooks Bowman) – 2:54
"East of the Sun (and West of the Moon)" hikayesi son derece ilginç bir parça. Bir üniversite kulubü için Brooks Bowman tarafından bestelenen şarkı ilk kez 1934 yılında kaydedilmiş. Daha sonra 1930'ların sonlarında şarkı fark edilip popüler olunca çok icra edilen şarkılarından bir tanesi haline gelmiştir. En iyi yorumlardan bir tanesi Sarah Vaughan'ın 1949 yılında Columbia plak şirketi için kaydettiği “Sarah Vaughan in Hi-Fi” albümünde de bulunabilir. Şarkıyı Diana Krall sevenler 1999 tarihli “ When I Look in Your Eyes” albümünde de bulabilirler. Ayrıca Frank Sinatra'nın ilginç bir yorumu için 1961 tarihli “I Remember Tommy” albümüne göz atılabilir. Şarkının bu denli popüler olmasının bir diğer sebebi Charlie Parker tarafından bir çok kereler çalınmasıdır.

"Blue Moon" (Richard Rodgers, Lorenz Hart) – 3:31
"Blue Moon" tam anlamıyla bir klasik. 1934 yılında Richard Rodgers ve Lorenz Hart işbirliğinin bir eseri olan şarkı tam anlamı ile standart bir balad'tır. Bu albümde dinleyeceğiniz yorum caz tarihinde en öne çıkan yorumlardan bir tanesi. Bu arada meraklılar şarkıyı Mel Torme'den de bir dinlemeliler. Bu arada şarkının meşhur “Grease” filminde de çaldığını ek bilgi olarak yazayım. Şarkının günümüzdeki popülerliğinin sebebi ise Elvis Presley'in ilk albümünde -ki kendi adını taşır- şarkıya yaptığı sıra dışı yorumdur.

"You Go to My Head" (J. Fred Coots, Haven Gillespie) – 2:56
1938 yılında ortaya çıkan bu popüler şarkının bestesi J. Fred Coots'a sözleri ise Haven Gillespie'ye ait. Dönemine göre oldukça yenilikçi bir yapıya sahip olan şarkı caz müzisyenleri arasında bayağı popüler olmuştur. Aslında bu şarkının bu denli popüler olmasında Billie Holiday'in müthiş yorumu çok etkili olmuştur.

"You Turned the Tables on Me" (Louis Alter, Sidney D. Mitchell) – 3:29
1936 yılında Louis Alter tarafından bestelenen ve sözleri Sidney D. Mitchell tarafından yazılan şarkı ilk olarak bir müzikalde ortaya çıkıyor. Döneminde Benny Goodman'ın orkestrasının da şarkı listesine giren şarkı hemen hemen tüm önemli caz vokalistleri tarafından yorumlanmıştır.

"Easy to Love" (Cole Porter) – 3:01
Aslında şarkının tam adı "(You'd Be So) Easy to Love" olup 1936 yılında Born to Dance filmi için Cole Porter tarafından bestelenmiştir.

"These Foolish Things" (Harry Link, Holt Marvell, Jack Strachey) – 3:38
Tam adıyla "These Foolish Things (Remind Me Of You) yine önemli bir caz standartı. Sözleri Eric Maschwitz ve bestesi Jack Strachey - Harry Link ikilisi tarafından yapılan şarkı 1930'ların ortalarında bir çok telif sorunu yüzünden çok fazla seslendirlememiş ancak 1940'lardan sonra popüler hale gelmiştir.

"I Only Have Eyes for You" (Al Dubin, Harry Warren) – 2:57
Besteci Harry Warren ve söz yazarı Al Dubin'in ortak çalışması 1934 tarihli “Dames” filmi için yapılmıştır. Şarkının en dikkat çekici kullanım yerlerinden bir tanesi Star Wars filmlerinin yönetmeni George Lucas'In gerçekten çok çok başarılı 1973 tarihli “American Graffiti” filmdir. Bu film seyretmeyenlerin bir göz atmasında büyük fayda var diye düşünüyorum. Konu dağıtmakta üzerime yok gördüğünüz gibi...



"Solitude" (Eddie DeLange, Duke Ellington, Irving Mills) – 3:31
Tam ismiyle (In My) Solitude 1934 yılında Duke Ellington tarafından bestelenmiş ve sözleri Eddie DeLange ve Irving Mills tarafından yazılmıştır. Tahmin edebileceğiniz gibi şarkı her dönemin Ellington orkestralarında çalınmış ve önemli tüm bayan caz şarkıcılarının repertuvarına girmiştir.

"Moonglow" (Eddie DeLange, Will Hudson, Irving Mills) – 2:58
"Moonglow", veya tam ismiyle "Moonglow and Love" 1933 yılında Will Hudson - Irving Mills ikilisi tarafından bestelenmiş ve sözleri Eddie DeLange tarafından yazılmıştır. 1934 yılında Benny Goodman orkestrasının repertuvarına girdikten sonra caz dünyasında önemli şarkılardan bir tanesi haline gelmiştir.

"Everything I Have Is Yours" (Harold Adamson, Burton Lane) – 3:43
Şarkının bestesi Burton Lane sözleri ise Harold Adamson tarafından yazılmış. Bu şarkı ilk kez 1933 yılında Dancing Lady filminde duyulmuş.

"Love for Sale" (Porter) – 2:56
Yine önemli bir balad ve caz standartı. "Love for Sale" Cole Porter tarafından yazılmış Broadway müzikali olan “The New Yorkers” için bestelenmiş. Şarkı ilerleyen yıllarda popüler hale gelmiş. Bu popülerliğin en önemli sebebi Billie Holiday'in yorumudur..

"Tenderly" (Walter Gross, Jack Lawrence) – 3:23
Tenderly" sanırım herkesin tanıdığı bir caz baladıdır. 1946 yılında Walter Gross tarafından bestelenen şarkının sözleri Jack Lawrence imzalı. Şarkı ilerleyen yıllarda farklı şekillerde yorumlanmış bunda Rosemary Clooney yorumunun ön plana çıkmasının da önemli bir payı vardır diyebiliriz.

Albüm müzikal açıdan çok ilginç bir noktada yer alıyor. Billie Holiday'in sesi gerçekten bambaşka. Albüm öncesinde yayınlanan 7 ve 10” plaklarda ayrıca caz kulüplerinde söylediği bazı şarkılara yaptığı yorumlar daha o dönemden tarihe geçmiş ve müthiş bir müzisyen topluluğu ile çıkış albümünü yayınlıyor. Caz severlerin müthiş keyifle dinleyecekleri son derece önemli bir albüm. Ben sizin yerinizde olsam plaklar tükenmeden bir tane alırdım. Bu arada Holiday diskografisini takip edenler veya plaklarını toplayanlar 1950'lerin başından itibaren yoğun bir yayın trafiği göreceklerdir. LP formatında yani 12” plak olarak olayın başlangıcı bu.... Speakers Corner güzel ve özenli baskı yapmış.

Meraklısına not: Albümün kapağını Amerikalı illüstratör David Stone Martin çizmiş. Martin'in 400 ile 500 civarında albüm kapağı çizdiği söyleniyor. Billie Holiday'in "All or Nothing at All" albümünün kapağı da Martin imzalıdır...

Burzum - Fallen LP


Burzum topluluğunun 2011 albümü Fallen, türü sevenlerde büyük bir sevinç yaratmıştı. Albüm ilk yayınlandığında Stereo Mecmuası Müzik Özel sayısında Tolga bayağı kapsamlı bir eleştiri kaleme almıştı. Buradan bir göz atabilirsiniz. O dönemde albüm elimde yoktu sonrasında CD'si elime geçti. Evet gerçekten albüm çok farklı ve güzeldi. Doğumgünü hediyelerimden bir tanesi Fallen plağı oldu. Mutlu mesut hemen plağı halde albümü dinledim. İlk olarak CD ile plak arasında muazzam bir fark var. Plak baskısı gerçekten çok başarılı. Albüm Avrupa'da Byelobog Productions, Amerika'da ise Candlelight Records tarafından CD formatında basılmıştı. Plak baskısını ise Back On Black yapmış. Şimdiye kadar toplam 3 adet farklı baskı yapıldı;

Fallen (LP, Album) Back On Black BOBV293LP UK 2011
Fallen (LP, Album, Ltd, Cle) Back On Black BOBV292LPLTD UK 2011
Fallen (LP, Album, Ltd, Fle) Back On Black BOBV291LPSE UK 2011


Bunlar şu an bulunabilir baskılar. Albüm çıktığında plağın özel bir kırmızı baskısı yapılmıştı. Aslında yukarıdakiler ile beraber yapılan tüm baskılar aynı sadece baskı adetleri farklı. Standart albüm için bir limit konulmamış. Şeffaf olan 3.000 adet, yukarıda bahsettiğim kırmızı olan ise toplam 1.000 adet basılmış durumda. Baskıların herhangi bir farkı yok, aynı bantlar kullanılarak hazırlanmış ve hepsi 180gr formatında.



Albümde biri girizgah birisi sonuç olmak üzere 7 adet şarkı var. Albüm Tolga'nın yazdığı üzere 1960′lardan kalma VOX AC50 amplifikatör, 1970′lerden kalma davul seti, Neumann M149 mikrofonlar gibi tür için son derece alışılmışın dışında bir ekipman kullanılarak yapılmış. Albümde Varg Vikernes'in normal sesini duymak ayrıca ilginç oldu. Senelerdir biz onun bağrış çağrışlarına (kısaca witch vokal deniyor) alışmıştık. Bünyemize ilaç gibi geldi. Şarkı listesi şu şekilde;

Fra Verdenstreet 1:03
Jeg Faller 7:51
Valen 9:22
Vanvidd 7:06
Enhver Til Sitt 6:16
Budstikken 10:10
Til Hel Og Tilbake Igjen

Tüm enstrümanları kendisi çalan Vikernes'ten çok yüksek virtüözite beklemek pek mümkün olmasa da, üst üste bindirilmiş gitarlar, çok aksamayan davul ile enteresan bir albüm Fallen. Plak kaydı şimdiye kadar yapılan tüm Burzum plaklarının bir adım ötesinde, sound ise müthiş.

Albüm benim açımdan tam anlamıyla bir nostalji oldu. Sanırım şimdiden en çok dinleyeceğim Burzum albümü olacak gibi...

Erkin Koray - Mechul / Rarities LP



Erkin Koray, Türk müzik tarihinin önemli isimlerinden bir tanesi. Ancak diskografisi ülkemizde tam olarak toplanmış değil. Sağolsun sevgili arkadaşımız Münir Tireli gibi bu konulara meraklı bir elin parmaklarından az sayıdaki insan senelerdir ellerindeki her türlü imkanı kullanarak Türk müziğinin özellikle Anadolu pop/rock döneminin kapılarını bizler için açıyorlar. Bir an gözlerinizi kapatıp Erkin Koray'ın yurtdışında doğmuş bir müzisyen olduğunu ve öncülük yaptığı konuları yine o yabancı diyarlarda da yaptığını düşünün, bugün hakkında yazılmış onlarca kitabı, diskografisinin yirminci otuzuncu (veya her neyse) yılı için yapılan özel baskıları konuşuyor olurduk.

1980'lerin ortalarından itibaren başlayan ancak 2000'lerde yoğunlaşan yabancıların Türk rock müziğine artan ilgisi sonucunda bugün Erkin Koray müziği ülkemizde görmediği ilgiyi yurt dışında görüyor. Hangi büyük prog/rock sitesine bakarsanız Erkin Koray plakları için makaleler okuyabiliyorsunuz. En azından müziğin evrensel olması böylesine isimlerin değerlerinin asla azalmamasını sağlıyor.

Erkin Koray müziği konusunda geniş kapsamlı yazılar yazacak kadar bilgili olduğumu zannetmiyorum. Ancak kendimi bildim bileli kasetlerini veya 45'liklerini buldukça satın alır zaman zaman keyifle dinlerim. Ancak geniş kapsamlı diskografisini elime geçirdiğimde bendeki Koray arşivinin buz dağının görünen yüzü olduğunu anlamıştım ne yazık ki. Tabii burada karmakarışık durumlarda söz konusu. Zamanında İzmir'de bir retail zincirinde (bu havalı ismi aslında bildiğiniz süpermarket işte) çalışırken Erkin Koray ile defalarca karşılaşmış ve plakları konusunda konuşmuştum. O dönemde müzik reyonundaki bazı albümlerin aslında kendisinden izinsiz basıldığını yani korsan olduğunu söylemişti ve o dönemlerde bu işlerin arkasında koşmaktan iyice sıkılmıştı. Bahsettiğim yıllar bence çok iyi bir geri dönüş albümü olan 1996 tarihli “Gün Ola Harman Ola” albümünün üzerinden 3-4 yıl sonrasıydı.



Bugün orijinal Koray LP'lerini ve 45'liklerini bulabilmek çok kolay değil, bulduğunuzda satın almak ise ayrı bir dert. LP'leri satın alıp çok iyi fiyatlarla yurtdışına satabileceğiniz konusunun anlaşılmasından sonra büyük miktarda plak göçü yaşandığını da söyleyebilirim. Yurtdışındaki ilginin artması çeşitli plak şirketlerinin özellikle de prog rock'a odaklanmış şirketlerin plak basma çalışmalarını ortaya çıkarttı. İspanya'da basılan “Tutkusu” “Erkin Koray 2” ve “Elektronik Türküler” basıldıktan çok kısa bir süre tükendi. Hatta 30-35 Euro fiyat etiketine sahip plaklar ülkemizde 200-250TL'ye kadar yükselen fiyatlarla satıldı. Garip :)

2011 yılında Amerikalı Sublime Frequencies firması Erkin Koray'ın 1970-77 yılında yaptığı çalışmaların orijinal Koray arşivindeki örneklerini kullanarak Mechul/Rarities adında bir plak bastı. Elimizde çok kapsamlı bilgiler olmamasına rağmen bildiğim kadarı ile şarkı listesi Koray'ın kişisel seçimleri doğrultusunda oluşturulmuş. Plağın satışını Forced Exposure adlı bir firma üstlenmişti. Tabii bu firma ile iletişim sorunları yüzünden ben dahil bir çok meraklı plağın başka yollarla peşine düşmüştük.



Sonunda çok az adetteki plak Equinox Music tarafından ülkemize ithal edildi, ithal edildiği gibi de bitti sanıyorum. En azından ben kendi kopyamı satın almayı başardım. Plak baskısı pek tanımadığım bir firma olan Sublime Frequencies tarafından yaptırılmış. Açık konuşayım gatefold (açılır kapak) şimdiye kadar gördüğümüz tüm Koray yeniden baskıları arasında en kalitelisi. Koray arşivinde yer alan iki adet fotoğraflar ve kendi yorumları ile çok keyifli hale gelmiş. Albümün adını veren şarkı 1968 yılındaki Altın Mikrofon'da ortaya çıkmıştı ancak 1970'de yayınlanan 45'lik çok daha farklı bir versiyon ile dinleyicinin karşısına çıkmıştı. Albümün en önemli şarkılarından bir tanesi 1974 yılında 45'lik olarak yayınlanan Krallar ise başlı başına bir olay. Albümün ön kapağı bu 45'liğin kapağı aynı zamanda. Şarkı listesi şu şekilde;

A Yüzü
Meçhul – 1970
Ve… - 1970
Kendim Ettim Kendim Buldum – 1970
Gün Doğmuyor – 1970
Goca Dünya – 1974
Krallar – 1974

B Yüzü
Cümbür Cemaat – 1976
Hadi Hadi Ordan - 1977
Düşünüş – 1977
Olmayınca Olmuyor – 1977
Sevdiğim – 1976



Baskı için gayet yeterli demek mümkün. Kapak kalitesi için mükemmel diyebiliriz. Zamanında basılan Türk plaklarında her zaman sorun olan yüksek frekanslar yine biraz eksik olarak karşımıza çıkıyor olsa da, bir miktar düzeltme yapılmış. Daha doğrusu abartmadan yapılmaya çalışılmış. İçerik bence çok çok iyi. Meçhul zaten başlı başına kült bir şarkı. "Krallar" ve "Olmayınca Olmuyor" aynı şekilde Koray severlerin çok nadiren denk gelebileceği 45'liklerde bulabileceği şarkılar. Bu plağı bir nevi az bulunur şarkıların toplandığı bir compilation olarak düşünmek lazım. Kaçırmayın alın.

Bu arada bu plağı ülkemize getirmeyi nasıl karar verdiğini bilmediğim ancak bir şekilde getirmeyi başaran Equinox Music'e de ayrıca teşekkür etmek lazım.

Plakları Karıştırmak Bölüm I. İzmir - 45lik Plak Evi

Özellikle Amerika'daki bir çok web sitesinde gördüğüm ve çok hoşuma giden yazı dizileri vardır; bir şehirdeki (hatta koskoca ülkedeki) farklı ikinci el plak mağazalarını gezip bunları okuyuculara anlatan yazı dizileri. Geçenlerde aldığım bir mesaj üzerine böyle bir şey yapmalıyım diye düşündüm. İşte ilk adım;

---------------------------------------------------------------------------------------------------------



45'lik Plak Evi, İzmir Hisarönü'nde küçük ve sevimli bir plak mağazası. Yerini bulmak çok kolay. Hemen tarif edeyim. Hisarönü Camii'ne giden meşhur yola giriyorsunuz. İlk sola dönen sokağın başında geçmişin meşhur tatlıcısı Mennan vardır. Bu sokağa kıvrılıyorsunuz, sokağın bitiminde bu kez sağa doğru devam ediyoruz. Hemen karşınızda balık adam kıyafetleri satan büyük bir mağaza göreceksiniz. Konak ve Kemeraltı bölgesindeki sayısız hanlardan bir tanesini bulmuş olduk; Mirkelam Han. Hemen hanın içerisine girin ve birkaç adım sonra 45'lik Plak Evi'ndesiniz.

Küçük ve sevimli bir dükkanda sizi Birol Üzmez karşılıyor. Dükkan benim sevdiğim tarzda yani plaklar üzerinize üzerinize gelmiyor. Karmaşanın içerisine girmeden plakları rahatlıkla inceleyebiliyorsunuz. Raflarda farklı müzik tarzlarında plaklar ayrı ayrı gruplanmış. Özellikle rock müzik dinleyicilerinin hoşuna gidebilecek ilgi çekici plaklar ilk bakışta göze çarpıyor. Pek zor bulunan Who'nun efsanevi Quadrophenia albümden Led Zeppelin plaklarına, ELP plaklarından Jethro Tull plaklarına kadar hiç fena olmayan seçenekler dikkat çekiyor. Caz plaklarında da ilginç seçenekler bulabilirsiniz. Ancak şunu unutmayın ikinci el plak mağazalarının ürün yelpazesi son derece dinamiktir. Benim gördüğüm plaklar bir bakarsınız siz gittiğinizde satılmıştır. Yani gittiğinizde kısmetinize ne çıkarsa onu alacaksınız:)



Türkçe plaklar konusunda bayağı bir plak vardı. Aynı şekilde 45'liklerde de çok ilginç seçeneklere denk gelebilirsiniz. 45'likler ülkemizde bayağı seviliyor ve talep görüyor. 45'lik Plak Evi'nin koleksiyonunda hiç fena olmayan 45'likler var ve fiyatları gayet makul görünüyor. 45'lik avcıları ziyaretlerinde 33'lük arayanlara göre daha fazla vakit ayırmalılar. Mağazayı ziyaretim sırasında Tanju Okan'ın çok iyi durumdaki “Öyle Sarhoş Olsam Ki” 45'liği çok makul bir fiyata satıldı örneğin. 45'lik avcılarının dikkatine :)

Birol Üzmez plak konusuna çok meraklı bir insan. Geçmişte ilginç işlere imza atmış. Örneğin Zonguldak'ta plak kapaklarından oluşan bir sergi açmış ve işin güzel tarafı merak ettiğiniz plakları dinleyebileceğiniz bir ortamda yaratmış. Şu sıralar kendisi Betül Atlı'nın çizdiği plak kapaklarını toplamakla meşgul. Plak dünyasında kendi koleksiyonunuzu oluşturmanın sınırsız şekli olduğundan hep bahsederim, alın işte farklı bir örnek.



Benim açımdan bir plak mağazasının olmaz ise olmazı alacağınız plağı dinlemektir. 45'lik Plak Evi'nde almayı düşündüğünüz plakları dinleyebilmeniz mümkün. Bu konuda hiçbir sıkıntı yok. Bu sayede plağın durumunu inceledikten sonra kendi kulağınızla dinleyebiliyorsunuz.



45'lik Plak Evi'ndeki tur sırasında plak raflarını incelerken bende kendime bir şeyler baktım tabii ki. Joni Mitchell'in 1972 yılı albümü “For the Roses”ın güzel bir kopyasını buldum. Biliyorsunuz bu albüm Mitchell'in müthiş eleştiriler alan Blue ve Court and Spark albümlerinin tam ortasında yer alıyor. Önemli bir geçiş albümüdür. Görüyorsunuz ya, nereden ne zaman ne bulacağınız belli olmuyor!

Plak meraklıları için keyifle ziyaret edebilecekleri, plaklara göz atarken sıcak müzik muhabbetleri edebilecekleri bir mekan 45'lik Plak Evi.

Facebook sayfası için buraya tıklayabilirsiniz.

Magma Coşkusu



Sanırım geçen sene arkadaşım Deniz Karaşahin, Fransa'ya gittiğinde bir FNAC mağazasında yeniden basılmış Magma plaklarını gördüğünü söylemişti. Hadi canım öyle şey mi olur dediğimi hatırlıyorum. O kadar yakından takip ettiğim bir topluluğun plakları basılacak ve benim haberim yok olacak iş değildi. Sonra FNAC web sitesine bakınca bir anda hayatım söndü. Gerçekten de basılmıştı. Hemen araştırmaya başladım. FNAC haricinde Amazon Fransa'da bu plaklar vardı ancak yol parası öyle böyle tutmuyordu. Nedense Fransa'dan gelen paketlerde posta ücretleri bir acayip oluyor. Birde bunun üzerine plakların tutarı bizim gümrük üst limitlerini geçiyor. Bu sayede iki kez posta ödeyeceğim. Olacak iş değil..

Bir yandan plakları almam lazım bir yandan bu posta ücretini ödemek istemiyorum derken aradan bir sene geçti. En son Magma'nın 1976 yılı albümü Üdü-Wüdü'yü almak için çektiğim eziyetleri düşündükçe bir yandan da korkuyorum. Plaklar kesin kısıtlı limitlerle üretilmiştir kesin satılır diyerek. Bu süre zarfında plaklar daha bilindik (ve normal postalama ücretleri uygulayan) alışveriş sitelerine de düşmedi. Hatta Universal'in Back To Black kataloglarında ismi yok. Anlayacağınız karman çorman bir durum söz konusu.

Allah'tan Fransızlar bize çok benziyorlar. Magma gibi bir sürü altın değerindeki topluluğun albümlerini daha doğrusu plaklarını elden çıkartmışlar. Benim gibi meraklılar alışverişlerini İngiltere, Amerika veya Uzakdoğu'dan yapmak zorunda. Yeni jenerasyon Fransızların da bu tür müzikle anlaşılan pek alakası yok. Bu durumu neye benzetiyorum biliyor musunuz?

Erkin Koray'ın "Elektronik Türküler"ine. Bu albüm neresinden bakarsanız bakın Türk müzik tarihinin en önemli albümlerinden bir tanesidir. Zamanında ülkemiz şartlarında çok satılmış bir albümdür. Ancak ne olduysa bu plakların çoğu yurtdışına çıkmıştır. Albüm bir çok yerde "Turkish rock gem" olarak geçer. Ülkemizde satın almak için küçük bir servet ödemelisiniz. Nedeni basit, yok gerçekten de yok!

Hatta yurtdışındaki talebi karşılamak için elin İspanyol plak firması albümü yeniden basmış, ülkemizdeki bir avuç meraklı albüm çıkar çıkmaz edinme şansına kavuşmuştur. Magma plaklarının da durumu çok farklı değil.

Geçtiğimiz ay sevgili Aydın Eroğlu, Paris'e gidiyorum bir şey lazım mı deyince "kalacağın otel nerede" diye sordum. Neden dedi. FNAC'a yakın mı ona göre siparişim var dedim. Forum des Halles'e yakın bir otelde kalıyormuş. Orada FNAC var diyerek hemen atladık konuya zaten. Neyse siparişleri verdim. Magma'nın plaklarını istiyorum dedim :)

Sağolsun operasyonu gerçekleştiriverdi sevgili Aydın. Hatta "Mekanïk Destruktïw Kommandöh"ün picture disk baskısını gözü tutmayınca Champs Elysées'deki meşhur FNAC'tan albümün gatefold baskısını alıvermiş. Memlekete dönüşte hemen plaklarımı aldım. Universal Music France şimdilik ilk üç albümün baskısını yaptı. Bu arada not olarak sen beni sevindirdin Allah'ta seni sevindirsin diyorum :)

Basılan plaklar şunlar. İlk albüm 1970 tarihli Magma/Kobaia, 1971 tarihli 1001° Centigrades ve 1973 tarihli alamet-i farika Mekanïk Destruktïw Kommandöh albümü. Bu albüme bir Fransız/Amerikan firması olup genelde İngiltere'de plak basan Celluloid yukarıda bahsettiğim picture disc versiyonunu basmış.

Bu albümlerin muhtelif yıllarda basılan CD'lerini dinledim ancak kendime referans olarak "Seventh Records"un baskılarını alıyorum. Zaten ilk albüm olan Kobaia'da baskının kalitesi, hemen belli oluyordu. Albüme adını veren şarkı insanı alıp başka evrenlere götürüyordu. Bu aslında çok basmakalıp bir deyimdir ancak söz konusu olan Magma olunca deyim gerçek oluyor...



Plaklardaki özen müthiş. Kobaia'yanın gatefold (açılabilir) kapağı her kuruşa helal olsun dedirtiyor. 1001° Centigrades'ta ise metalik gri kapağa alışan bünyelere orijinal 1971 Philips baskısının kapağı ilaç gibi geliyor. Magma'nın müziğinden bahsetmeye sanırım gerek yok hem blog içerisinde hemde ana web sitesi üzerinde bir çok yazı bulabilirsiniz.

Zaten bu yazıda bir albüm incelemesinden çok, Magma plaklarını edinme hikayesi gibi bir yazı oldu. Şimdi Universal France'ın daha sonraki albümleri basmasını beklemek ve ben dahil bu baskılar yapıldığında Fransa'ya gidecek birilerini bulmak gerekiyor. Özellikle 1975 tarihli "Live" albümü ile hemen ardından yayınlanan Üdü-Wüdü'yü basarlar ise çok iyi olur...