Magma - Mythes & Légendes DVD



Stereo Mecmuası'na bağlı bölümlerimizde sık sık Magma'dan bahsediyoruz. Fransız topluluk 1970'lere imzasını atmıştır. Geçen sene içerisinde Seventh yayınlanan ve diskografisinin sadece bir kısmını içeren Studio Zund albümünü sizlere burada tanıtmıştık. Christian Vander çoktan 60 yaşını geçmiş olmasına rağmen durmuyor. Bu sene içerisinde Ëmëhntëtt-Ré  albümünü yayınladı. Albümden bloğumda kısaca bahsetmiştim ama ayrıntılı incelemeyi yeni Müzik Özel sayımızda yayınlayacağım. Tüm bu hızlı trafik arasında Fransız Seventh Records plak şirketi  Mythes & Légendes adını verdiği 4 DVD'lik bir seri yayınladı. Güncel Magma performanslarını içeren seri göz kamaştırıcı. Serinin 2. DVD'sini edindim ve müzisyenlere hayran oldum. Fiyatlar pek ucuz değil ancak meraklısı kaçırmasın. Topluluğun Auraë isimli şarkısının bahsettiğim seriden alınmış videosunu yukarıda izleyebilirsiniz. Aman kaçırmayın!

Şeytan'ın Sözlüğü (Ambrose Bierce)


Bu nasıl bir kitap adı diye düşünebilirsiniz. Grand Grimoire veya benzeri bir okült/ ezoterik kitap değil. Bu son derece esprili bir dilde yazılmış bir sözlük. Ambrose Gwinnett Bierce yada kısaca Ambrose Bierce son derece ilginç bir yazar. Editör yazıları, kısa hikayeler, gazete yazıları ile tanınır. Satirist yaklaşımları dikkat çekicidir. Satirist yaklaşım dilimize nasıl çevrilir bilemiyorum. Belki yermek veya yergi demek doğru olur. En bilindik eserleri bir kısa hikaye olan "An Occurrence at Owl Creek Bridge" (Baykuş Deresi Köprüsünde Bir Oluşum diye çevirsem doğru olabilir. Bu hikaye dilimize çevrildiği konusunda bir bilgim maalesef yok) ve yazımıza konu olan meşhur "The Devil's Dictionary"dir (Şeytan'ın Sözlüğü) Sözlüğün ortaya çıkışı bendeki bilgilere göre San Francisco kökenli ekonomi dergisi News Letter'da olmuş. 1868 yılında bu dergide editör olarak çalışmaya başlayan Bierce 1969 yılından itibaren sözlük üzerinde çalışmaya başlamış. İlk bölümler ise 1881 yılında ortaya çıkmış. 1881 yılından 1904 yılına kadar aralıklı devam eden yazıların ilk bölümü 1906 yılında yayınlanmış. İkinci bölüm ise 1911 yılında yayınlanıyor.

Kitap ülkemizde Omega Yayınevi tarafından 2005 yılında Cemal Atila çevirisi ile yayınlanıyor. Burada kafa karıştırıcı bir konu da yok değil. Piyasada bu kitabın farklı kapakla yayınlanmış versiyonları da var. Omega'dan yayınlanan kitabın tam ismi Şeytan'ın Sözlüğü Toplumsal Değerlere Aykırı Düşenlerin Kitabı. Arka kapakta Giovanni Scognamillo yazısı var. Orijinal kapakta yukarıda mevcut. Kitabın fiyatı yaklaşık 7TL. Ama kitap evlerinde promosyon havuzlarında 5TL'ye bulabilirsiniz. Şanslıysanız tabii. Farklı kapaklı baskılar mevzuunu araştırıyorum, bir bilgi bulursam buraya eklerim.<

Sözlükte, çeşitli maddelere yazılmış çok keyifli, akıllıca ve bazen şaşırtıcı açıklamalar var. Bunların bir kısmı son derece spesifik ve anlamak zor. başarılı notlarla konu açıklanmaya çalışılmış. Kitabı anlatmak kolay değil. İsterseniz bir kaç örnek vereyim;

Reform: İyileştirmeye karşı olanları en çok memnun eden şey.
Samimiyet: Aptalların karşılıklı yıkımları için ihtiyatlı bir şekilde içine sürüklendikleri ilişki.
Talihsizlik: Asla ıskalanmayan bir talih türü.

Aslında Bierce'nin sözlüğü bir kitap okur gibi okunabilecek bir yapıt değil. Arada sırada aklınıza geldiğinde açıp okunacak ve gülümsetecek (ve düşündürecek)  bir yapıt.

İngilizcesi iyi olan dostlarımız orijinal metni Project Gutenberg içerisinde buradaki linkte bulabilirler. Project Gutenberg duymadıysanız mutlaka ziyaret edin. Dünyanın bence en önemli kitap projesi. Bildiğim kadarı ile Türkçe kaynaklar bulamıyor. Bu proje kapsamında çok sayıda kitap ücretsiz olarak sunuluyor. Çeşitli elektronik dergi formatlarında kitap indirebiliyorsunuz. Bu kitap veya belgelerin ortak özelliği tüm eserlerin lisans sözleşmeleri dışında kalması. Son kullandığımda 33bin civarın elektronik kitaptan bahsediliyordu. Özellikle tarih ve mitoloji meraklılarının uğramasını tavsiye ederim. Tabii bunlar benim ilgi alanlarım. Kimbilir daha neler vardır. O yüzden göz atmak şart!

Fazıl Say ve Arabesk Tartışması



Ben tatildeyken müzik piyasası yine bir tartışmanın içerisine girmiş. Tatildeyken konudan haberim oldu ve konuşulanları izledim ve dinledim. Yeni tartışmanın temelinde yine Fazıl Say var ve yaptığı açıklamanın satır başları şu şekilde;

“Arabesk müzik, arabesk yaşam tarzının betimlemesidir. Aydınlığın, çağdaşlığın ve öncülüğün, sanatçılığın sırtına külfettir. Emek karşıtıdır, duyarsızlıktır ve yaratamamaktır! Etik dışı “yalan dolanla” doludur. Ortadoğu işi, 3. sınıf, acındırmaca, tembellik, yeteneksizlik, rant, çamur, muallaklıklar üzerinden yaşar. Arabesk müziği yapan yapsın! Bu sayfaya tek gık diyeni yukarıdaki sebeplerden hemen atacağım! Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum, utanıyorum, utanıyorum”

Ben kendi adıma farklı fikirlerin paylaşılmasını ve tartışmaya açılmasını önemli buluyorum. Ancak beğenmediğim, hoşuma gitmeyen şeylerle ilgili bir şeyler yazacağım zaman, özellikle, mümkün olan en fazla dikkati göstermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Dikkat edilmediğinde olanlar oluyor. Fazıl Say, fikirlerini keşke daha sakin bir şekilde ifade etseymiş. Bu açıklamalardan sonra olanlar oldu.
O müziktir, bu müzik değildir tartışması, yeni bir konu değil. Sadece bize özgü bir konu değil. Tüm dünyada aynı tartışmalar mevcut. Dozaj çoğu zaman bizdeki kadar yoğun oluyor. Ancak gazete manşetleri yerine müzik dergilerinden/sitelerinden takip edebiliyorsunuz. Bizim medyamız tartışma sevdiğinden, bazen böylesine tartışmalar gündemin en üst sırasına oturuyor.

Bu tarz tartışmalar yerini daha sert davranış tarzlarına da bırakabiliyor. Örnek mi istiyorsunuz, hemen vereyim. Ben ortaokul çağlarındayken Acid diye bir müzik tarzı çıkmıştı. Oraya buraya sarı gülen yüzler çizen dinleyiciler, bana o zaman garip gelen son derece hızlı elektronik ritmler eşliğinde dans ederlerdi. Bunun tam aksi yönünde ise Heavy Metal vardı. O dönemin batıya dönük underground müzik arenasının 2 dominant müziğini dinleyenler arasında savaş koptu. Acid-Metal savaşları denilen şey başladı. Aslına bakarsanız birbirimize yumruk sallarken bunun kökenlerini hiçbirimiz bilmiyorduk ama tartışmanın (veya kavganın) kökeninde aslında müzikten fazlası vardı. Konuyu toplumsal, sosyal ve ekonomik açıdan incelediğinizde kitaplar yazacak kadar derin olduğunu fark edebiliyorsunuz.
Arabesk konusunda da, benzer bir durum söz konusu. Arabesk, ülkemizde bir vakadır ve bir kalemde silinecek, yok sayılabilecek bir şey değildir. Konuyu kültürel, toplumsal, sosyal ve ekonomik açıdan incelediğimizde ortaya çıkış hikayesini, gelişmesini daha iyi anlayabilmemiz mümkün. Hatta 1980'lerin Türkiye'sine dikkatlice bakmak gerekir.

İzmir I. Sanayi Sitesinde çalıştığım dönemler, Arabesk denilen müzik tarzının müzik piyasasını domine ettiği dönemlerdi. Seyyar arabalardan süzülen birbirine benzeyen melodiler, yanık sesler bana hitap etmiyordu ancak atölyelerde çalışan insanlar molalarında, derme çatma müzik setlerinden bu müziği dinleyip, uzaklara dalıp gidiyorlardı. Onların dünyevi sorunlarına, duygularına ve hayallerine hitap ediyordu belli ki bu müzik tarzı. Onlar, aşkı, sevgiyi benden farklı yaşıyorlardı belli ki. Aslında duygular aynıydı ama şehrin farklı yerlerinde yaşayanlar, farklı değer yargıları olanlar için yaşam dolayısıyla duygular her zaman aynı yaşanmaz. Arabesk müziğinde sessiz bir isyan vardı sahip olunamayan her şeye. O dönemlerde bende en uçlarda gezinen Heavy Metal gruplarını dinliyordum. İçimdeki şiddet duygusunu bastırmama yardımcı oluyordu. Sanırım müzik işte böyle bir şey, bazen müziğin tarzı, müzisyenler, teknik gibi konuların hiçbir önemi olmuyor. O melodileri duyduğunuzda sizi nereye götürdüğü ile önemli.

Müzik son derece kişisel bir şey. Ona yüklediğiniz anlam önemli. Hoşumuza gider ve gitmeyebilir ama onu yargısız infaz etmeye hiç gerek yok. Ha illaki bir şey yargılanacaksa, 1980'lerden günümüze ülkemizi yargılamayalıyız. Yapılanları, yapılamayanları... Bunlara sebep olanları.

Yüzlerce web sitesinin sansürlendiği, ifade özgürlüğünün 2 ileri 5 geri gittiği bir ülkede müzik tarzlarına sıra gelene kadar üzülecek çok yavşaklık (çok affedersiniz) var. Gerçekten garip bir ülkede yaşıyoruz...

not:
Adam haklı Beyler demeden önce Fazıl Say'ın twitter sayfasına bir göz atın.

Yaz Temizliği


Son zamanlarda bloğum biraz karmaşık bir hal almıştı. Bende üşenmeyip hemen her şeyi elden geçirmeye karar verdim. Özellikle sayfanın altındaki meta-tag'leri güncellemeye çalışıyorum. Umarım ben dahil okuyucuları aradıklarını daha rahat bulabilirler.

Mad Goes Hifi 1958





1958'lerden harika bir dergiden hifi sistemlerine dair harika bilgiler. Aradan geçen 50 yılı aşkın sene de pek bir şey değişmemiş galiba. Resimleri özellikle büyük eklemek istedim. Çünkü okudukça gülümsüyorsunuz. Resimleri büyütmek için üstlerine tıklayabilirsiniz. Bu güzel taramaları Hifi Literature sitesinden aldım. Orijinalleri işte burada... Bir ara bunları Retro sitemize de eklemeliyim...