70'lerden Bir Plak Mağazası


Amerika'dan 1970'lerden Bir Plak Mağazası.  45'likler muhteşem gözüküyor eminim ki, şu rafları incelemek büyük bir keyif olurdu. Mağaza için her şey iyi hoş, karmaşa ve dağınıklık dahil. Ancak düşündüm düşündüm yukarıdaki darağacı ipine bir anlam veremedim. Acaba buradan plak çalmaya kalkarsanız sonunuz bu mu olur demek istediler...

Duvar Rafı Severim!


Yukarıdaki sistem gördüğüm kadarı ile çok özel bileşenlerden oluşmuyor. Tabii ki Transcriptor pikap her zamanki gibi farklı tasarımı ile dikkat çekmeyecek gibi değil ama alınmayacak bir şey de değil. Amplifikatörde öyle. Bugünlerde 1000 Dolar gibi tutarlara harika ampliler almak mümkün. Buradaki asıl konu cihazları duvara monte edilmiş rafa koyduğumuzda kazandığımız yer. Aslında pikaplar için duvara montaj önerilen bir şey. Titreşimlerin absorbe edilmesi açısından duvarın yere daha doğrusu tabana göre bir çok avantajı var. Ancak dediğim gibi önemli olan yer kazanımı.

Okuyucularımızdan sistemini duvara -bir şekilde- monte edilmiş raflara koyan var mı?

Konser: KonstruKt ve Joe McPhee @ İstanbul Babylon


Geçen ay neredeyse günü birlik İstanbul'a kalkıp gitmek zorunda kalmıştım bir konser için. Yine canlı canlı Peter Brötzmann'ı seyretme şansı buldum ve kurtlarımı döktüm. KonstruKt ekibi son yıllarda öyle işler yapıyor ki, pılıyı pırtıyı toplayıp İstanbul'a gitmekten başka yapacak bir şey kalmıyor. Aman nasıl olsa bir süre rahat dururlar derken bu ay içerisinde Joe McPhee'nin ülkemize geleceği haberi kesinleşti ve bana yine İstanbul yolları gözüktü.

Yahu nasıl gözükmesin. Joe McPhee geliyor. Müzisyen 1939 doğumlu, seyretmek için kaç fırsatımız olacak diyerek işleri güçleri bırakmak şart oldu. Neredeyse hemen her tür üflemeli çalgıyı çalabilen McPhee, John Coltrane, Albert Ayler ve Ornette Coleman gibi isimlerle çalışma fırsatı bulmuş. Arkasından Avrupa dönemi başlıyor. Bu dönemde de Ken Vandermark, Peter Brötzmann, Evan Parker, Mats Gustafsson, Jeb Bishop, Clifton Hyde gibi isimlerle çalma fırsatı buluyor. Zaten şu kısa liste benim açımdan rüya gibi. Sevdiğim tüm isimler bir arada. McPhee'nin kendisi ayrı bir hikaye zaten...



Konser günü oldukça yoğun bir programla başladık. İlk önce Nişantaşı Reasürans Galerisinde "Hasan Deniz" fotoğraf sergisi arkasından akşamüstü rakısı ile devam eden program, Reha Arcan ile Babylon'da konser öncesi DJ'lik ile devam etti. Bu arada rakı sofrası için bir not, konserin sponsoru TSP firmasının genel sekreteri Sn. Rüştü Çelebioğlu ve Marmaris'ten konser için gelen arkadaşı Sn. Tunca Erdoğu ile eski İstanbul sohbetlerinden bugünlere harika bir muhabbet oldu. Keşke daha uzun sürseydi dedim içinden. Umarım bir yerlerde yine denk gelir ve yine keyifle sohbet ederiz...


Tabii Reha Arcan ile beraber, konser öncesi Ornette Coleman'dan Diamanda Gallas'a kadar uzanan geniş bir listeden şarkılar çaldık. Bu arada mekanlarda artık yeni teknoloji CD turntable veya ne deniyorsa onlar kullanılıyor. Eskisi gibi Technics 12xx pikapların başında DJ'lik yapılmıyor. Ancak buna rağmen rahat durmayıp devirle oynamaktan, şarkıları üst üste bindirmeye kadar her türden numarayı yapmaya devam ettik. Reha yukarı katta DJ'liğe devam ederken ben kulise doğru yola çıktım.



Kulis'te bayağı uzun kaldım galiba. McPhee'nin anıları ve keyifli sohbetinin yanında İstanbul'u komşu kapısı yapmak zorunda kalıp işlerimden uzaklaşmamın en büyük müsebbibi haline gelen (şaka tabii) Umut Çağlar, Özün Usta, Korhan Futacı ve Korhan Arguden'den oluşan KonstruKt ekibi ile uzun uzun sohbet ettik. Joe McPhee kadar önemli bir müzisyen olup, egolardan bu kadar uzak, sempatik bir adam daha tanıdığımı hatırlamıyorum. Havalimanında valizini kaybetmiş olmasına rağmen son derece neşeliydi. Ne muhabbetler, ne muhabbetler..

Avrupa ve Amerika'da konserlerde yaşanan eğlenceli sıkıntılar, özellikle Ornette Colemann ve Peter Brötzmann ile anılar derken bir ara aklımdan ya konseri boş versek, sohbet etsek diye düşünmedim değil. Konserin yaklaşmasına yakın bir delilik yapıp Reha, bendeniz, KonstruKt ve Joe McPhee bir kaç poz fotoğraf çekildik. Pek güzel bir anı oldu yahu!

Konser için Babylon'a geçince sevgili Murat Akduman gibi tanıdık yüzlerle karşılaştık, kısa bir sohbetin ardından konser başladı.



KonstruKt bu konserde yeni elektronik oyuncaklar ile donanmış şekilde çıktı sahneye. Bu yenilikçi sound'a McPhee'nin ne olursa olsun kendisine özgü tonu eklenince çok güzel bir performans seyrettik. McPhee müzikte özellikle elektroniklerin işin içerisine girmesinden hiç şikayetçi olmadığı gibi bunu destekliyormuş. Ayrıca sahnedeyken müziği can kulağı ile dinleyip, her notayı kendim basarım tarzının çok uzaklarında bir anlayış ile gerçekten az ve öz cümleler kuruyor. Zaten duyduklarınız yetiyor artıyor. Hoş duymasanız da olur yahu, karşınızda Joe McPhee var. Seyretmek bile yeter...

Konser nasıl geçti bilemedim gerçekten. Başladı ve bitti. Ancak programlar devam etti. Hafta içi Timpani'de sohbet ve muhabbet toplantısı oldu. McPhee bir tat bir doku kıvamında müziğinden örnekler verdi. Timpani'deki performans ve sohbetin videoları mevcut. Sevgili Adnan Arduman videolara alt yazıda eklemiş. Buraya tıklayarak büyük ustanın keyifli sohbetinden bazı bölümler dinleyebilirsiniz. Meraklısına bulunmaz nimet...


Konserin akabinde geleneksel olduğu üzere imzalar alındı, o cicilerimi de yakında eklerim bloğuma. Yazının sonunda ie teşekkürler. Tabii ki yine ilk teşekkür eşime. Yine bir konser yine ben İstanbul'da eşim İzmir'de. Ama bu defa bir kaç gün sonra kendi işlerini toparlayıp kısa bir İstanbul turu attık beraber. Diğer büyük teşekkür konserin sponsoru TSP firmasına. İçimizi bukan tek şey, konserin gerçekleşmesinde en önemli payı olan insanlardan olan Sevgili Savaş Arıhan ağabeyin çeşitli sebepler ile konsere gelememesiydi.

Her konser yazısında yaptığım gibi bitireceğim bu yazıyı; KonstruKt (Umut Çağlar, Özün Usta, Korhan Futacı ve Korhan Arguden) elinize, kolunuza, nefesinize ve yüreğinize sağlık! Joe McPhee’ye Allah uzun ömürler versin, daha nice performanslarını keyifle dinleyelim…

İzmir Semalarında Doğaçlama Gecesi: Konjo ve Noksan


İzmir'de yaşayıp çok fazla yenilikçi müzik dinleme fırsatımız yok. Caz festivalleri, konserler olmuyor değil ancak son yıllarda nedense daha ana akıma kayış var. Durum böyle olunca benim gibi biraz şanslı insanlar özellikle İstanbul'da kurtlarını dökebiliyorlar. Geçenlerde Facebook'a boş boş bakarken Şevket Akıncı'nın İzmir Fransız Kültür Merkezinde konser duyurusunu görünce irkildim. Konser 04 Nisan Cuma günüydü ve aynı gün öğle saatlerinde haberim olmuştu. Aslında bu da ayrı bir İzmir geleneği ortalıkta ne konser oluyor ne etkinlik var, pek belli değil. Şansa denk gelmek veya birilerinin (özellikle Aydın Eroğlu) haber vermesi gerekiyor. Öbür türlü bir şeyler kaçıyor devamlı. Neyse efendim, hızlı bir şekilde geleneksel akşam rakı-balık etkinliğini iptal edip Seçil Hanım ile Alsancak'a doğru yola çıktık.

Aslında içten içe, eşimden biraz korkuyordum, fazla deneysel işleri sevmiyor ve evde bu tarz müziği dinleyeceğim zaman kulaklık ile idare ediyorum. Ancak konserlerde daha rahat oluyoruz, aslına bakarsanız evde müzik setinde bu tarz müziği dinlemekten ziyade bende konser tercih ederim.Bakalım akşam ne olacak..

Konserin saatini yanlış öğrenince biraz önce gidip Şevket Akıncı ve diğer müzisyenlerle ile sohbet ettim. Konser saati geldiğinde ise ilk önce "Konjo" sahne aldı. Konjo ekibi şu şekilde; Şevket Akıncı: Gitar, dombra, vokal. Orçun Baştürk: Davul, gitar, vokal. Sumru Ağıryürüyen: Vokal, akustik vurmalı çalgılar.

Bu tarz müziği kategorize etmek çok zordur zaten buna gerek yoktur. Konjo ekibini bir çok farklı projelerden tanıyoruz ve her müzisyen birden fazla enstrüman çalabildiğinden sahnede doğaçlamaların havalarda uçuşacağı zaten çok belli. Elektronik altyapılar üzerine, caz, blues ve etnik öğelerin bir birleşimi olarak tanımlarsam yanlış olmaz. Örneğin benim zihnimde Moğol/Türk etkileri, şamanlar canlandı konser boyunca. Eşimin şamanlar ve Hint yarımadasından ezgiler akmış zihninden. Birazcık Albert Kuvezin'in Yat-Kha'sı, azıcık Huun-Huur-Tu... Bu tarz müziğin bence en büyük güzelliği müzisyenin ne düşündüğü değil sizin olayı nasıl anlamlandırdığınız... Aynı konseri seyreden çok sayıda insanın düşünceleri kimi zaman bambaşka olabiliyor.



Kısa bir aranın ardından sahneye "Noksan" çıkıyor...

Noksan bir nevi bir müzisyenler topluluğu. Anladığım kadarı ile her konserde farklı bir ekip sahneye çıkıyor ancak kendi tarzı açısından bir nevi "super band" tabir edilebilir. İzmir konserinde topluluk şu isimlerden oluştu. Sarp Keskiner: Gitar, orglar, oyuncaklar, kil flütler, melodika. Orçun Baştürk: Davul, ziller. Şevket Akıncı: Gitar, piyano. Cem Karal: Bas. Kemal Begtaş: Sampler, çeşitli enstrümanlar..

Yine müziğin kategorize edilmesi açısından kendimi hiç zorlamayacağım. Elektronik alt yapılar (ki bazen üst yapıda demek mümkün oluyor) ile deneysel rock, blues ve çok sayıda enstrümanın yardımı ile farklı coğrafyalara uzayan bir tarz..

Önümüzdeki günlerde Müzik Hayvan'ından bazı örnekler dinleme şansı bulacağız. Takip etmekte fayda var. Bu arada bloğu takip edenler açısından havadis olabilecek bilgi; Sarp Keskiner'in Müzik Hayvanı / Kronovox Archives ismiyle çok sayıda vukuatı yayınlanacak. Sevket Akıncı keza bazı vukuatlarla Müzik Hayvan'ından albüm yayınlıyor. Takibe devam...



Fransız Kültür Merkezinin konser salonunu çok özlemişim yahu. Neredeyse çocukluğum burada geçti! Valla eski bir salon, çok özelliği yok daha doğrusu AASM gibi iddialı değil ama bana sorarsanız bir çok salondan daha keyifle müzik dinleniyor.

Çok güzel oldu bu Cuma akşamı...

Not: Mutlaka soranlar olacak, konser sonunda Seçil Hanımın durumu ne oldu diye. Özellikle "Konjo" performansına bayıldı. "Noksan" performansını da beğendi. Eh körle yatan şaşı kalkarmış değil mi?

Inception Oldum


* Hanım kızımızın elindeki fotoğrafları görünce bu başlığı attım. Yönerge: bacaklarla meme arasına bakılacak :)