Eyyyy Netflix


Yaş ilerleyip belirli bir maddi imkana ulaşınca insan sevdiği şeyleri uğraşmadan yapmak istiyor. Gerekirse alacağınız hizmet için belirli bir miktar para ödemeyi de kabul edebiliyorsunuz. Amerika'dan çıkarak dünyayı değiştiren bir firma Netflix. Televizyon alışkanlıklarını kökten değiştirdiğini kabul etmek lazım. Yıllardır Netflix hizmetlerini ağzımızdan sular akar halde takip ediyorduk. Hatta birçok insan VPN kullanarak üye olmayı başarmıştı. Geçtiğimiz sene Netflix Türkiye'ye giriş yapınca birçok insan gibi bende heyecanlandım.

Televizyon ile alakası olan birisi değilimdir. Dizi filan seyretmekten pek hoşlanmam. Eğer imkanım varsa yayını sona eren dizileri seyretmeye çalışırım. Netflix benim için birkaç belgesel hariç zaten çok cazip değil idi. Örneğin Ken Burns belgesellerine özel ilgim var. Bazıları Netflix'te mevcuttu. Hoş belgesellerden en dikkat çekeni "Jazz" idi, o da Netflix'te yok zaten. Allah'tan DVD setini alıp arşivime koymuşum :)

Seyretmekten keyif aldığım filmlerin neredeyse tamamına yakınının DVD veya VHS'si var zaten elimde. Olmayanlarda telifleri ortadan kalkan 1940'lardan filmler. Birçok arşiv sitesinde mevcutlar. Evde Netflix kullanıcısı olan eşim...


Ben geçen akşam Blade Runner filmini seyretmek istedim. Yeni filmin fragmanını görünce gaza geldim biraz. DVD'yi bulamayınca eşim gel Netflix'te açayım sana dedi ve sonuç hüsran. Böyle bir klasik film arşivinde bulunmuyorsa o platform çöptür benim için.. Neyse DVD'yi buldum bir şekilde seyrettim..

Ertesi gün sohbet arasında, eşimde Netflix'ten memnun olmadığını takip ettiği dizilerin güncel bölümlerinin bir türlü gelmediğini ve hemen her platformda bulunduğunu ama adamların kendi dizilerini bile Türkiye'de geç yayınladığını söyleyince, iptal edelim dedik.

Yazılım çok güzel. Her türlü cihazdan kontrol etme şansınız var. Fiyat konusuna bir şey diyemeyeceğim ama bana makul gibi geliyor. Sorun şu ki, evde Netflix olmasına rağmen hala malum ortamlar ile işimiz oluyorsa, ben ne anladım bu işten...




Yazı Planlamak


Senelerdir bana en çok sorulan sorulardan bir tanesi, bu kadar siteyi nasıl idare ediyorsunuz nasıl vakit buluyorsunuz. Dışarıdan bakıldığında acayip olduğunu biliyorum. Ancak işlerin içine girince işler hiç zor değil. Örneğin kendi bloğumdan anlatayım sizlere durumu.

Arada sırada vakit bulduğumda -ki ihtiyaç duyduğum zaman yaklaşık 1 saat civarında- bloğuma yazıları ekliyorum. Fotoğraf düzenlemelerini genelde topluca yapılıp yüklendiğim için vakit almıyor. Yaklaşık bir yayın akışı da var kullandığım. Örneğin her Perşembe "Hifi Kızları" günü. Hızlı bir şekilde girişleri yapıyorum. 1 saat içerisinde bazen 2 aylık giriş yapılmış oluyor. Arkasından bunları kullandığım Wordpress veya Blogger yazılımlarına dahil olan planlama araçlarını kullanarak takvimime göre ayarlıyorum.

Böyle olunca 1 ay boyunca belirlediğim tarihte yazılar yayınlanmaya başlıyor. Daha güncel bir şeyler karalamak istediğimde ise onu direkt olarak yayınlıyorum. Böylelikle hemen her ay içerisinde iyi kötü bloğa bir şeyler eklenmiş oluyor...

Öbür türlü otur her gün uğraş iş değil, zaten vakitte yok!

Oyuncak Kale: Krooom King Artur Knights Castle

Ufaklıklar doğdu doğacak, arkasından büyüyecekler derken zaman su gibi akıp gidiyor. Bebek oyuncaklarından upgrade zamanı hızla geliyor. Ben çocukluğumda hatta ortaokul dönemine kadar oyuncaklarla çok haşır neşir olan bir adamdım. Aslına bakarsanız bugün bile önüme oyuncak koyarsanız sessiz sedasız bir köşede oynarım. Zaten hep yazıyorum, oyuncakları ufaklığıma alıyorum yoksa kendime mi alıyorum, burası soru işareti :)

Neyse son zamanlarda bir kale almak istiyordum. Ancak Lego için yaşımız daha ufak. Plastikten bir şey almakta tehlikeliydi. Çünkü arada sırada düşüyoruz ve kendisine zarar vermesini istemeyiz ufaklıkların. Ne alayım diye aranırken, yurtdışında Krooom diye bir markanın yukarıda görülen kale seti ile denk geldim. 49 Dolar fiyat etiketi vardı. Özel bir kartondan üretilmiş çevre ve bebek dostu bir ürün. Hem devasa boyutlarda hemde sevimli bir yandan...

Dur bakalım Türkiye'de mi satılıyor diye bakayım deyince, N11 ve Hepsiburada gibi alışveriş sitelerinde 50-60TL'lik fiyat etiketlerine satıldığını fark ettim ve hemen sipariş verdim. Yurtdışı fiyatına bakınca ortada bir soru işareti olduğunu söylemek lazım ama gelen ürün yurtdışındaki ürün ile birebir aynı. Belki de Türkiye'ye ithal edildi, ilgi görmeyince likide ediliyor bilemiyorum...



Ürün 73 X 48 X 56 cm boyutlarında devasa bir kale. Yapması gayet kolay hiçbir alet edevat gerektirmiyor. Karton ancak oldukça dayanıklı bir türevi. İçerisinden şövalyeler, ejderhalar gibi bir sürü ıvır zıvırda çıkıyor. Burada resimlerini gördüğünüz versiyon erkek çocuklar için olsa da, kız çocuklar için farklı bir pembe versiyonu da var.

Gerek kendi çocuklarınıza gerekse de çevrenizdeki ufaklıklara hediye olarak gönül rahatlığı ile alabilirsiniz. Şiddetle tavsiye ederim...

Atari: Game Over


2014 yılında yayınlanan bir belgeselden bahsedeceğim sizlere. Atari: Game Over. Belgeselin asıl konusu şu şekilde; Atari 2600 için üretilen "E.T. the Extra-Terrestrial" oyunun firmanın batmasına yakın bir döneme denk gelmesi ve oyun kartuşlarının Amerika'nın ücra köşesinde bir çöplük alanına gömülmesi. 2000'lerde birileri bu olaya takıp oyun kartuşlarını aramaya başlar ve eski resimlerden çöplükte gömülmüş olabileceği yeri belirlerler. Belgesel bu kazı hikayesini anlatıyor. Bunun yanında Atari'nin doğuşu ve batışı da anlatılmış.

Bu mevzuu aslında uzun yıllar şehir efsanesi olarak kulaktan kulağa yayıldı. Milyonlarca oyun kartuşunun gömüldüğüne inanılıyordu. Bu arada insanlar Atari'yi "E.T." oyunun kötü olması dolayısıyla battığını düşünüyor. Hatta çoğu zaman "E.T." tüm zamanların en kötü oyunu olarak gösterilir.

Bana sorarsanız "E.T." kötü bir oyun değildi Atari 2600 standartlarında. En azından daha kötüleri vardı. Bu belgeseli seyredince tüm bu şehir efsanelerinin gerçeklerini öğrenme şansınız var.  atari 2600 lafı bile içinizde bir kıpırdanma yaratıyorsa mutlaka seyredin derim...

80'ler: Kim Wilde - You Keep Me Hangin' On


1980'lerin garip müzik akımlarından videolara yer vereyim dedim bu ay. İlk aklıma gelen şarkılardan bir tanesi  Kim Wilde teyzenin "You Keep Me Hangin' On" şarkısı oldu nedense... Yoluk saçlarıyla moda haline gelip, o dönemde çok genç kızımızın güzelim saçlarını mahvetmişti bu teyze...

Bu arada teyze diyorum Kim Wilde 1960 doğumlu :)