Fazıl Say ve Arabesk Tartışması



Ben tatildeyken müzik piyasası yine bir tartışmanın içerisine girmiş. Tatildeyken konudan haberim oldu ve konuşulanları izledim ve dinledim. Yeni tartışmanın temelinde yine Fazıl Say var ve yaptığı açıklamanın satır başları şu şekilde;

“Arabesk müzik, arabesk yaşam tarzının betimlemesidir. Aydınlığın, çağdaşlığın ve öncülüğün, sanatçılığın sırtına külfettir. Emek karşıtıdır, duyarsızlıktır ve yaratamamaktır! Etik dışı “yalan dolanla” doludur. Ortadoğu işi, 3. sınıf, acındırmaca, tembellik, yeteneksizlik, rant, çamur, muallaklıklar üzerinden yaşar. Arabesk müziği yapan yapsın! Bu sayfaya tek gık diyeni yukarıdaki sebeplerden hemen atacağım! Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum, utanıyorum, utanıyorum”

Ben kendi adıma farklı fikirlerin paylaşılmasını ve tartışmaya açılmasını önemli buluyorum. Ancak beğenmediğim, hoşuma gitmeyen şeylerle ilgili bir şeyler yazacağım zaman, özellikle, mümkün olan en fazla dikkati göstermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Dikkat edilmediğinde olanlar oluyor. Fazıl Say, fikirlerini keşke daha sakin bir şekilde ifade etseymiş. Bu açıklamalardan sonra olanlar oldu.
O müziktir, bu müzik değildir tartışması, yeni bir konu değil. Sadece bize özgü bir konu değil. Tüm dünyada aynı tartışmalar mevcut. Dozaj çoğu zaman bizdeki kadar yoğun oluyor. Ancak gazete manşetleri yerine müzik dergilerinden/sitelerinden takip edebiliyorsunuz. Bizim medyamız tartışma sevdiğinden, bazen böylesine tartışmalar gündemin en üst sırasına oturuyor.

Bu tarz tartışmalar yerini daha sert davranış tarzlarına da bırakabiliyor. Örnek mi istiyorsunuz, hemen vereyim. Ben ortaokul çağlarındayken Acid diye bir müzik tarzı çıkmıştı. Oraya buraya sarı gülen yüzler çizen dinleyiciler, bana o zaman garip gelen son derece hızlı elektronik ritmler eşliğinde dans ederlerdi. Bunun tam aksi yönünde ise Heavy Metal vardı. O dönemin batıya dönük underground müzik arenasının 2 dominant müziğini dinleyenler arasında savaş koptu. Acid-Metal savaşları denilen şey başladı. Aslına bakarsanız birbirimize yumruk sallarken bunun kökenlerini hiçbirimiz bilmiyorduk ama tartışmanın (veya kavganın) kökeninde aslında müzikten fazlası vardı. Konuyu toplumsal, sosyal ve ekonomik açıdan incelediğinizde kitaplar yazacak kadar derin olduğunu fark edebiliyorsunuz.
Arabesk konusunda da, benzer bir durum söz konusu. Arabesk, ülkemizde bir vakadır ve bir kalemde silinecek, yok sayılabilecek bir şey değildir. Konuyu kültürel, toplumsal, sosyal ve ekonomik açıdan incelediğimizde ortaya çıkış hikayesini, gelişmesini daha iyi anlayabilmemiz mümkün. Hatta 1980'lerin Türkiye'sine dikkatlice bakmak gerekir.

İzmir I. Sanayi Sitesinde çalıştığım dönemler, Arabesk denilen müzik tarzının müzik piyasasını domine ettiği dönemlerdi. Seyyar arabalardan süzülen birbirine benzeyen melodiler, yanık sesler bana hitap etmiyordu ancak atölyelerde çalışan insanlar molalarında, derme çatma müzik setlerinden bu müziği dinleyip, uzaklara dalıp gidiyorlardı. Onların dünyevi sorunlarına, duygularına ve hayallerine hitap ediyordu belli ki bu müzik tarzı. Onlar, aşkı, sevgiyi benden farklı yaşıyorlardı belli ki. Aslında duygular aynıydı ama şehrin farklı yerlerinde yaşayanlar, farklı değer yargıları olanlar için yaşam dolayısıyla duygular her zaman aynı yaşanmaz. Arabesk müziğinde sessiz bir isyan vardı sahip olunamayan her şeye. O dönemlerde bende en uçlarda gezinen Heavy Metal gruplarını dinliyordum. İçimdeki şiddet duygusunu bastırmama yardımcı oluyordu. Sanırım müzik işte böyle bir şey, bazen müziğin tarzı, müzisyenler, teknik gibi konuların hiçbir önemi olmuyor. O melodileri duyduğunuzda sizi nereye götürdüğü ile önemli.

Müzik son derece kişisel bir şey. Ona yüklediğiniz anlam önemli. Hoşumuza gider ve gitmeyebilir ama onu yargısız infaz etmeye hiç gerek yok. Ha illaki bir şey yargılanacaksa, 1980'lerden günümüze ülkemizi yargılamayalıyız. Yapılanları, yapılamayanları... Bunlara sebep olanları.

Yüzlerce web sitesinin sansürlendiği, ifade özgürlüğünün 2 ileri 5 geri gittiği bir ülkede müzik tarzlarına sıra gelene kadar üzülecek çok yavşaklık (çok affedersiniz) var. Gerçekten garip bir ülkede yaşıyoruz...

not:
Adam haklı Beyler demeden önce Fazıl Say'ın twitter sayfasına bir göz atın.

Hiç yorum yok :