Kişisel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kişisel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ekonomik Krizler ve Genç Olmak


Geçtiğimiz günlerde genç arkadaşlarımla ekonomik krizler konusunda yazıştık biraz. Türkiye'de yaşayan ben yaşlarda bir insanın ekonomik kriz deyince söyleyecek çok şeyi vardır. Hatta bana sorarsanız bizim ekonomik krizlerimiz hiç bitmedi. Muhtemelen bu krizler benim gibilerin DNA'sına işlendi :)

Benim ilk hatırladığım ve içerisinde bir şekilde bulunduğum kriz 1990 Körfez Savaşı ile başlamıştı. O dönem lise talebesiydim, askeri tarihe meraklı bir insan olarak canlı yayınlanan ilk savaş olması sebebi ile garip bir deneyim yaşamıştım. Bağdat'a ilerleyen zırhlı konvoylarından canlı yayınlar yapılıyor, savunucu taraf canlı yayında durum değerlendirmeleri yapıyordu. Yazları babamın dükkanında çalıştığım için krizin etkilerini ilk kez orada gördüm. 

1994 yılına gelindiğinde üniversite talebesiydim artık. İkinci öğretim veya doğru ismiyle gece üniversitesinde okuyordum. Gündüzleri babamın dükkanında çalışıyordum. Babam ile aramızda büyük bir jenerasyon farkı olmasına ve çoğu konuda anlaşamıyor olmamıza rağmen işlerin kontrolünü büyük ölçüde bana vermişti. İlginç bir şekilde ticari konularda bana güvenirdi. Bende Allah şahit bu güvenini hiç boşa çıkartmadım. Ancak o dönemde büyük bir kriz yaşamaya başladık. O dönem hayatımda ilk kez gecelik repo, İş Bankası fonları ile tanıştım. Bir de döviz alışverişi daha sonra adına arbitraj denilen şeyi keşfettim. Ticareti bırakıp paradan para kazanmayı öğrenmek zorunda kalmıştım. 

O yıllarda dükkanımıza gelip giden çok insan olurdu. Bir beyin söylediğini hiç unutmam. Oğlum para kazanınca ilk ne alacaksın diye sordu, ev alacağım demiştim. hayır dedi. İlk dükkanını alacaksın, o dükkan sana evini aldıracak parayı kazandıracak. Sonra arabanı alacaksın.. 

Dükkan zaten bizimdi, daha doğrusu babamın idi. Onunda yardımları ile ilk gayrimenkul satın almamı 19 yaşında yaptım. 94 yılında başlayan dükkan macerası krizler içerisinde de olsa iyi gitti ama hırdavatçılık denilen mesleğin pek geleceği olmadığını görebiliyordum. Belki büyümek belki de ithalat yapmak lazımdı. Hayatımı farklı şekilde yönlendirmek istedim, babamdan icazet alıp işi kapattım ve askere gittim. Dükkanı tasfiye etmek 2 sene sürdü. Tabii ki, konu komşu, Hasan Beyin oğlu işi batırdı, bayağı borçları varmış vesaire diye geleneksel dedikodularını yapıyordu. Onur kırıcı idi o yaşlarda. babamın umurumda olmadığı doğru yaptığını biliyorum derdi. Seneler sonra o dedikodu yapanların çoğu evlerini dükkanlarını kaybetmişlerdi maalesef. Çünkü hırdavatçılık yavaş yavaş bitiyordu. 

Askere gitmeden önce Aksan diye bir markette çalıştım. Reyon elemanı olarak oradan askere gittim. Askerden sonra Kipa diye yerel bir hipermarkete girdim. Aslında çalışmaya ihtiyacım vardı diyemem. Bir şekilde kendime güzel bir birikim yapmış, erken dönem para piyasalarını öğrenmiştim. Ancak çalışmayı seviyordum ve bu defa patron olmak yerine, çalışan olmaya karar verdim. Uzun seneler boyu da bu şekilde çalıştım. 

2000 yılında zaten Gölcük depreminin etkisi ile kırılgan olan ekonomi Rusya'da yaşananlardan sonra teklemeye başladı. O dönem bunu görebilen çok insan var mıydı bilemiyorum. Ama düzgün bir şirkette çalışınca gerçekten vizyonu olan insanlar bazı şeyleri görüp önlem almaya başlayabiliyorlarmış. O dönem yine çok şey öğrendim. 

2001 yılında ise bir anda cehennemin kapıları açıldı. Borsa bir anda çakıldı, faizler arttı. Döviz uçtu. O dönem ne yapılması gerektiğini çok iyi öğrenmiştim. Beni ve ailemi pek etkilemedi kriz. Olası bir kriz durumuna çok önceden hazırlık yapmıştım. O dönem hem kendi hemde ailemin yatırımlarını ben yönetiyordum. Bankacılık sistemi çökme aşamasına gelmişti. Bir şekilde yastık altı altın ve döviz hayat kurtarıcı hale gelmişti. 

1990'ların sonlarında İmar Bankası'nın batması lise çağındaki Hakancez'de ciddi bir travma yaratmıştı. O dönem okul arkadaşlarımdan biz iflas ettik diye okulda ağlayanları hatırlıyorum. Yazın işyerine gittiğimde yıkımın bayağı büyük olduğunu anlamıştım. 2001'de ise bunun kat ve kat fazlası yaşandı. Örneğin harika bir binası olan Osmanlı Bankası battı. Bu süreç ben yaşlardaki insanlarda ciddi bir travma yarattı. Hadi başkaları için konuşmayayım, ben ve çevrem için diyeyim. Ben krizi bir şekilde büyük bir fırsata çeviremedim belki ama ciddi bir şirkette çalışırken, kriz ile mücadele edilirken neler yapılabilir onları öğrendim. 

Düşen bir Borsada ne yapılmalı, ne yapılmamalı. Yatırımların değerlendirilmesi nasıl olmalıdır vesaire bir şeyler öğrendim. O jenerasyon çok şey öğrendi. Çünkü çok insan her şeyini kaybetti 2001 krizinde... 

Sonrasında 2008 krizi yaşandı. Bu kriz bir şekilde gelişmekte olan ülkeleri çok vurmadı belki ama dünyanın artık eskisi gibi olmadığını dünyanın bir ucunda olan krizin bizi etkileyebileceğini iyice anlamamızı sağladı. Tabii arada yaşanan Foreks faciaları, daha minör krizleri filan saymıyorum... Yaşadığımız son krizin 2008 olduğunu düşünelim. 

Ben kendi iş hayatımda 1994, 2001 gibi iki büyük krizi yaşadım. Bu arada insanlar bir şeyi anlamıyor, 1994 krizi o yıl yaşandı bitti şekilde değil, arkasından gelen yılları da etkiliyor. Benim hatırladığım kadarı ile 94 krizinin etkileri en az 3-4 yıl sürdü, deprem ve arkasından yaşanan 2001 krizi ise 2 senelik bir süreçti ve bana sorarsanız etkisi 5 yıl boyunca sürdü. 

Böyle olunca aslında yaşamlarımızı hep bir krizin gölgesinde yaşamışız...

2008 yılından 2018 yılına geçen 10 senelik dönem bazıları için krizin olmadığı bir dönem. Aslında bana sorarsanız öyle değil, kriz işaretleri olan sadece ne zaman tetikleneceğini bilmediğimiz bir süreçti. Bu yıllarda iş hayatına giren insanların bugünlerde böylesine umutsuz olmalarının sebebi bence majör bir kriz ve etkilerini yaşamamış olmalarından kaynaklanıyor. 

Ben Corona virüs salgını büyüyünce ve kriz haline gelince bunun tetikleyici olacağını düşünmüştüm ve hemen hazırlıklara başladım. Yanılmadım maalesef. Bana sorarsanız 2001 krizinden daha beterinin bizi beklediğini düşünüyorum. Ve bu kriz daha fazla can yakacak... 


Bunun sebebine gelince, ben yaşlardaki birçok insanın temel hedefi ev sahibi olmak idi. Benim büyüdüğüm dönemlerde hayat ve istekler daha basit idi galiba. Fena olmayan bir bilgisayar sahibi olmak, güzel bir müzik seti ve televizyon ve sonrasında bir ev sinema sistemi en arzu edilen elektronik cihazlar idi. İnsanlar ilk önce bir ev sahibi olur. Karı koca çalışılarak evin içerisi bir şekilde donatılır, sonrasında bir araba sahibi olmak üzere çalışmalar başlardı. Çocuklar devlet okullarında okur, onlara iyi bir gelecek sağlamak üzere birikim yapılmaya çalışılırdı. Krizlerde olsa, bir şekilde çarşı pazarda çocuklarınızı "sağlıklı" beslemeyebileceğiniz ihtiyaçlarınızı alabilirdiniz. Doğalgazımız yoktu belki ama bir şekilde ısınırdık. Evet kömür fiyatları da artardı. lüks mahallelerde mazotun fiyatından şikayet edilirdi ama daha az ısınılır ama hayat devam ederdi. En azından ortalama bir aile için. 

Şimdilerde evimin sabit masraflarına bakıyorum da, 2000'lerdeki faturalarımı hatırlayınca arada uçurum var. Cep telefonu faturaları, data paketleri, müzik, oyun ve video yayın servisleri, alışveriş siteleri premium üyelikleri say say bitmez. Bunlar gereksiz demiyorum tabii ki, ama eskiden bu masraf kalemlerimiz yoktu. Tıpkı 20 sene öncesinin sahip olunmak istenen ihtiyaçları gibi, bunlarda birer ihtiyaç bugün ama tek sıkıntı eskisinden çok daha mı zenginiz. Pek zannetmiyorum ama ihtiyaçlarımız çok çok fazla... 

Bu yeni kriz çok acayip bir kriz bana sorarsanız. Etkileri gene yıllar boyu sürecek bir kriz. Belki de sonuçları 2001'den bile ağır olacak. Belki de benim hüsnü kuruntumdur. Gelip geçecek ama 20'li yaşlarında benim iş hayatıma ayağımı attığım dönemden daha zor bir çağ olduğu kesin. Bizlerin beyninde ekonomik kriz otomatik kodlanmış bir şeydi, hayatta nasıl kalırız bir şekilde öğrenilmiş bir hareket tarzı idi. 

Herhalde birkaç jenerasyon sonrası bizim kafada yetişecek bu gidişle...

Bok Gibi!



Sevgili okurlarım, sevgili arkadaşlarım, sevgili dostlarım... 

Çok uzun zaman sonra bloğuma bir şeyler karalamak istedim. Aslında keyfin var mı diye sorarsanız, pek emin değilim. Aradan geçen yıllar hayatlarımızda bir çok şeyi değiştirdi maalesef. Hele bir de b*k varmış gibi 5 sene önceki dünyayı arar olduk neredeyse. 

Benim hayatımın dönüm noktası muhtemelen oğlumun rahatsızlığı sırasında aynı zamanda babamın rahatsızlığının tetiklenmesi ve her ikisinin birden gerçekten beni fena halde yorması oldu... Yormak mı, mahvetti desem yeridir. Maalesef alzheimer berbat bir hastalık. Daha önce anneannemi bu hastalıktan kaybetmiştim, babamı da bu yüzden kaybettim. Aslında geriye dönüp bakınca çok çekmediği için mutluyum. Vefatının üzerinden 4 sene geçti. Hala özlüyorum dönem dönem. Ama öyle bunalım halinde değilim. Son yıllarımızda özellikle evlilik ve oğlumun doğmasından sonra güzel vakit geçirmiştik, galiba zaman zaman o dönemleri özlüyorum. 

Oğlumun rahatsızlığı daha büyük bir yıkım oldu aslında. Uzun bir süreç yaşadık. İnsanın ömründen ömür gidiyor. Evlat gerçekten bambaşka bir şeymiş. Allah'tan  karakter olarak pek normal olmadığım için bir şekilde o günlerde geçti gitti, izleri tabii ki kaldı bende ama Ali şimdi çok çok iyi ve aslında baba ve oğul olarak anlatacak çok maceramız var. İlerleyen dönemlerde yazarım, okuyuculardan çok bekleyen olduğunu biliyorum. 

Bu hengamenin ortasında bir de "Corona Virus" manyaklığı da yaşadık tabii ki. Dünya alt-üst oldu maalesef. Resmen kaos dönemi yaşadık. Oğlumuzun ateş duyarlılığı birazcık fazla olduğundan acayip dikkat etmek durumunda kaldık. Ailerimizi daha az gördük, hayatlarımız etkilendi. 


Yok maske, yok N95 tartışmaları arasında ben kendi depomdan askeri NBC yani "nükleer, balistik ve kimyasal" savaş maskemi çıkarttım. Zaten tüm bakımları yapılmış halde duruyordu. Özel filtrelerini de "çoook" önceden tedarik etmiştim. Bunlar zaten askeri ekipman olduğu için filtre gibi yedek parçaların raf ömürleri çok uzun oluyor. NATO standardı olunca yedek parça sıkıntısı da yaşanmıyor. Yok su içme modülü, yok terleme önleme modülü derken işin tadının kaçtığını tahmin edebilirsiniz. Hakan Bey, manyak mısın, ne arıyor bu tarz ekipman derseniz, askeri tarih meraklısı bir adam olduğumu hatırlatayım. Biraz stok varmış 40 sene içerisinde yaptığım..... 


Yalnız işin komik tarafı, 50 yaşında bir adam olarak bu durumda acayip eğlendim. Bu yaşta sokaklarda cosplay (1)  yapıp hiç kimse de dönüp ne yapıyor bu herif demedi mesela. Bir sürü insan sokakta durdurup fotoğraf çekti özellikle "selfie" çektik efendim bol bol. Birkaç kez polis durdurdu, "hocam sen ne yapıyorsun" diyerek,  durumu anlatınca sonrasında yine fotoğraflar çekildi tabii beraber. Sadece bir kere insanlara kalp krizi geçirtiyordum. Bir arkadaşımın oğlu evleneceği için çeyrek altın almak üzere hep alışveriş yaptığım kuyumcuya girdim. Adamlar ne yapacaklarını şaşırdılar. Meğer beni soyguncu zannetmişler. Ben olduğumu anlatmak için maskeyi yüzümden çıkarttım tabii ki. Bir de üzerine "ulan hazırlığınız iyi değilmiş" "yok mu bir önleminiz" diyerek üste çıkmayı başardım.

Ha bir kaç kez de sokağa tam donanımlı Hazmat kıyafeti ile çıktım. Evet depomda o da var sebebini sormayın! Neyse o günler çok komikti.. Musa'nın Kızıldeniz'i ortadan ikiye yarması gibi kalabalıkların önümde ayrılmasına şahit oldum. Bu biraz fazla korkutucu olacağı için "Corona" dönemi boyunca fazla kullanmadım. Depoya geri gitti. Corona dönemi de bir şekilde geçti gitti... 

Yukarıda kuyumcu maceramı anlattım ya. Evlenirken çeyrek altın takmak ne güzel bir hayal oldu değil mi?  Hah tamam artık normale dönüyoruz derken bu defa dünya ekonomisi raydan çıktı. Yok FED, borsalar, pariteler, kriptolar derken b*k varmış gibi sıcak çatışmalarda başladı ve dünya daha da b*ktan bir yere evrilmeye başladı. Allahtan biz memleket olarak "epistemolojik kopuş" moduna girdiğimiz için artık krizlere, kaoslara vesaireye bakış açım "vur patlasın çal oynasın" şeklinde.... 

Umarım daha sık görüşürüz artık.... 

(1) -Cosplay, çeşitli aksesuarlar ve kostümler kullanılarak anime ve manga, film, oyun, kitap ve sanatçının yarattığı kurgusal karakterlere fanlarının eğlence amaçlı bürünmesidir. Daha geniş anlamıyla kişilerin sevdikleri anime, manga, çizgi film, bilgisayar oyunu gibi kurgusal karakterlerin kostümlerini giyerek, söz konusu karakterin rolüne bürünmüş halde eğlenmeleridir. kaynak wikipedia.. 

Karabağ Azerbaycandır

 


Azerbaycan'ın Karabağ topraklarında yeniden Azeri bayrağı dalgalanıyor. Karabağ Azerbaycandır!

Deprem

 




Ege'nin iki yanını sallayan 7 büyüklüğündeki depremde maalesef İzmir ve çevresi zarar gördü. İzmir'de ve çevresindeki hemşehrilerimin kederli ailelerine sabır, yaralılar için acil şifalar niyaz ediyorum. Bunu bu aralar bol bol duyacağız, beraberlik çağrıları, taziye mesajları havalarda uçuşacak arkasından Gölcük, Van, Erzincan ve onlarca hatta yüzlercesi gibi bir hafta sonra herşeyi unutacağız. Maalesef ateş düştüğü yeri yakıyor... 

COVID-19


Bu aralar dünyanın en önemli sorunu, gündem maddesi, problemi ve korkusu malum COVID-19 yani halk arasındaki tabir ile Vuhan virüsü. Tarihe not düşmek adına bloğuma da bir not düşmek istedim... Nedir derseniz Sağlık Bakanlığı web sitesinden alıntı yaptım;

Yeni Koronavirüs (2019-nCoV), ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’nde Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür. Salgın başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edilmiştir. Daha sonra insandan insana bulaşarak Vuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine yayılmıştır.

Arzu edenler için Sağlık Bakanlığı buradaki linkte rehberler, formlar, Sıkça Sorulan Sorular, afiş ve broşürler hazırlamış... Bir göz atabilirsiniz...

H.S.C. Hırdavat


Dün Makita markasından bahsederken hırdavatçılık konusuna da değinmiştim. Arşivimde rahmetli peder ile senelerimizin geçtiği, benim 1993 ile 1999 arasında bizzat idare ettiğim dükkanımızın kartı denk geldi. Buraya da ekleyeyim dedim.

Sanırım oldukça yaramaz bir çocuk olduğumdan benim 1. Sanayi Sitesi dolayısıyla hırdavatçılık maceram ortaokul talebesi iken başladı. Lise yıllarında da devam etti. Şöyle bir düşünüyorum da, o yıllarda çok şey öğrenmişim ve sonraki yıllarda da bayağı işime yaradı doğrusu. Bu kartın muhtemelen en az 20 senelik bir mazisi var. Belki daha da fazla...

H.S.C.


Babamı kaybetmemizin üzerinden neredeyse 1 ay geçti. Sıkıntılı günlerimizde ailemizin yanında olan ve  destek veren herkese çok teşekkür ediyorum. Uzun hastalık süreci benim için uzun bir sessizlik ile geçti. Bu dönemlerde arayan soran herkese teşekkür ediyorum, bir çoğunuz ulaşamadınız ama düşünmeniz yeter :)

Artık yavaş yavaş işlerimi yoluna koyma zamanı geldi. Arkasında da geriye kalan her şeyi toplamak gerekecek. Hayat bir şekilde devam ediyor, geriye kalan tek ise güzel anılar. Mekanı cennet olsun...

Asansörsüzlük


15 gün kadar önce oturduğum apartmanda asansörün değişimi işlemi başladı. Normalde 15 gün sürecek denilen çalışma bir Türkiye klasiği olarak uzadı haliyle. Allah'tan çok yüksek katlarda oturmuyorum ama çocukla merdiven inmek özellikle de bebek arabası taşımak ne büyük eziyetmiş arkadaş. Tabii bunda bizim seçtiğimiz tank gibi arabanın da olumsuz etkisi olmuyor değil. Birkaç arkadaşım anlatırdı asansörsüz apartmanda oturmanın zorluklarını. Arkadaş meğerse yaşanmadan anlaşılmıyormuş.

Çok zor asansörsüzlük...

Umut?


Bloğumu seneler önce internette denk geldiğim ilginç şeyleri bir kenara atmak, ufak tefek yazılarımı yayınlamak için açmıştım. Zaman içerisinde kendim için yazdıklarım insanların da ilgilerini çekmiş olacak ki, binlerce insan uğrar oldu.

2016 yılı öyle bir yıl oldu ki, yaşadığımız ülkemiz adına hemen her hafta hatta neredeyse her gün kötü bir haber alır olduk. Kazalar, patlayan bombalar, trafik, darbe teşebbüsü, burnumuzun ucunda savaş, terör, ağır ekonomik kriz ve daha bin türlü melanet...

Tam bir şeyler yazmaya veya bir fotoğraf eklemeye heves ediyorum, şehit haberi geliyor, güzel bir yazı yayınlayayım diyorum, bir yerlerde bombalar patlıyor, ilginç bir fotoğraf buluyorum sınır boylarında ana kuzuları toprağa düşüyor, iyi yıllar deyip yatağıma yatıyorum sabahına saldırı haberleri ile yıkılıyorum, yıkılıyoruz.

2017 geldi, hoşgeldi de, bir şeylerin iyiye gideceğine dair umut yok. Ne halt edeceğimi şaşırdım valla...


Mars Coşkusu


Gelişmiş ülke olmak bambaşka bir şey. Biz nelerle uğraşırken adamlar nelerle uğraşıyor. Yaşadığımız coğrafyanın tüm olumsuzluklarına rağmen gelen haberlerden etkilenmemek mümkün değil. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi  yani NASA bundan önce Mars gezegeninde buzulların varlığına dair kanıtla elde etmişti. Bu defa ise gezegende sulu tuz bulunduğunu ve akışkan halde olduğunu keşfettiklerini açıkladılar. Muhtemelen son yılların en büyük haberi.

Açık konuşayım bilim ile alakam sadece okuyucu düzeyinde ve bir çok şeyi anlamıyorum. Ancak Mars yüzeyinde devam eden keşif projeleri bu cehaletime rağmen beni çok heyecanlandırıyor. Şu sıralar Mars ve uydularında toplam 5 gözlem aracı ve gezegen yüzeyinde 2 adet araç var. Mars Odyssey, Mars Express, Mars Reconnaissance Orbiter, MAVEN, Mars Orbiter Mission uydu ve gözlem araçları. Gezegeni keşfeden araçlar ise  Opportunity ve Curiosity. Ayrıca bir sürü ülke Mars yüzeyine araştırma amaçlı araç veya uydu göndermiş durumda. Hadi Amerika tamam da, bizim millete sorsanız beğenmedikleri Hindistan, Mars Orbiter Mission (MOM) projesi ile çok kapsamlı bilimsel verileri paylaşıyor.

Merakla takibe devam. Meraklısına linkler;

-NASA Mars Programı

-NASA Mars fotoğraf galerisi 

Associated Press ve British Movitone Arşivi Adama Kafayı Yedirtir!



Associated Press ve British Movitone, 1900'ların başından itibaren çekilmiş bir çok görüntüyü  YouTube üzerinden meraklılara sunmaya başladı. Yapılan açıklamalarda 120 yıllık bir dönemi içeren 550.000 videodan bahsediliyor ve sayı artabilirmiş. Videolar içerisinde çok fazla tarihsel olay yer alıyor. Ben meraklı olduğum konularda birazcık kurcaladım ve enteresan şeyler bulabildim.

Bu arada bu uzun dönem içerisinde yer alan siyasi ve askeri videolar birazcık Anglo-sakson bakış açısından çokça propaganda amaçlı olduğu hemen fark edilebiliyor ancak bu durum gayet doğal.

Müzik tarafında da özellikle büyük turneler ve konserler ile alakalı çok ilginç videolar var. Tek sorun videoları taramak oldukça zor ve umarım ilerleyen dönemlerde ciddi bir düzenleme yapılır.

Associated Press arşivi için buraya,  British Movitone için ise buraya tıklayıp kafayı yemeye başlayabilirsiniz.


Baba Oldum :)


Sevgili dostlar, arkadaşlar ve okuyucular,

Geçtiğimiz günlerde Cezayirli familyasının 2.0 versiyonundan 2.1 versiyonuna geçişi başarılı ile tamamlandık.  Acemi bir baba olarak -ki yaşayan dostlar beni anlayacaklardır- yepyeni bir koşuşturmanın içerisine girmiş bulunuyorum.

Bir kaç günden beri telefon, mesaj ve bilimum teknolojiden faydalanarak tebrik mesajı atan dostlara çok teşekkür ederim. En son telefonuma baktığımda ekranda gördüğüm 600 kişiden 1.500 cevapsız çağrı tablosu üzerine hemen her türlü iletişimi sonlandırdım. Aksi takdirde gaz çıkartmak yerine telefonla konuşmam gerekecekti..

Tüm dostlarıma, arkadaşlarıma ve okuyucularıma iyi dilekleri için teşekkür ediyorum. Şu acemilik günlerini atlattıkça her şey normale dönecektir. O zaman uzun uzun konuşur sohbet ederiz...

Yaz Tatili Başlasın!


Evet bloğumu geleneksel olduğu üzere yaz tatiline sokmanın zamanı geldi. Her sene üç ay hatta daha fazla bir süre için kapatıp güneye ve özellikle Çeşme'ye iniyordum ancak bu sene tatilin farklı ama "hayırlı" bir sebebi var...

Haziran gibi ufak bir sürprizim olacak daha doğrusu hayatın bir sürprizi olacak ailemize....

Yılbaşı Ağacı Süsleme Fikri


Yılbaşı geçti ama ağaç süsleme fikri. Aslında fena fikir değil.Eski plaklardan oluşturulmuş bir ağaç ve üzerine yapılmış süsleme. Evimizde yılbaşı ağacı yok pek sevmeme ama seneye şunu deneyeceğim...

Saatler.....


Hemen her yaz sonu olduğu gibi koleksiyonumdaki eski saatleri bakımdan geçiriyorum. Aileme ait neredeyse yadigar saatler bende ayrıca bende bir miktar satın almıştım zamanında. Aile yadigarlarının neredeyse tamamı çok iyi durumda ancak bana ulaşan bazı saatlerin durumu pek iyi değildi. Aslında bunların kozmetikleri konusunda pek bir sıkıntım yok. Bir restorasyondan geçirmeyi planlamıyorum ancak mekanizmalar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. 


Yaz sonunda deli bir iş olan mekanizmalara giriştim. Zaten gözüm görmüyor bunlarla uğraşmak bir delilik. Ancak bol bol video ve yazı okuyarak bazı ipuçları buldum ve dikkatlice bazı örnekler üzerinde uyguladım... 


Sonuçta neredeyse tüm saatlerin mekanizmalarını çalıştırmayı başardım. Sanırım bir tane var tam istediğim gibi olmayan. İzmir'de iyi bir tamirci bilen?

Kalenderîyye Emaneti


Yazın en ilginç buluşlarından bir tanesi yukarıdaki hindistan cevizi kabuğu. SeçilCez'in babası bu kabuğun hikayesini anlatmıştı bize. Dedesinin dedesi Bulgaristan'da yaşarken 17-18 yaşında bir anda ortadan kayboluyor. Neredeyse 15-16 sene sonra doğduğu köye geri dönüyor. Tabii ki kimse onun olduğuna inanmıyor ama o tek tek eski bildiklerini sıralayınca işin rengi değişiyor. 15-16 senelik bu ortadan kayboluşun hikayesini hiç anlatmıyor sadece yukarıda gördüğünüz hindistan cevizi kabuğunu getiriyor yanında başka bir şeyi yok! 

Bizde bu nedir diyerek araştırmalarımıza başladık. Bulmacayı çözmemiz bir tesadüf sayesinde oldu. Bir Cumartesi akşamı Murat Bardakçı'nın Tarihin Arka Odası programında gördüğümüz aşağıdaki gibi bir fotoğraf beynimizde şimşekler çaktı. Meğer yukarıdaki hindistan cevizi kabuğu Kalenderi dervişlerin yaşamlarını idame ettirebilmesi için olmaz ise olmazmış. Bir asırı geçen bir yaşı olan bu nadide parçayı hemen koruma altına aldık tabii. Hoş zaten koruma altındaydı da, biz biraz daha teknik işlere girdik. Metal kısımlar korozyona karşı korumaya alındı, gövdeye özel yağlar uygulandı vesaire...

Ve arkasından bu gizemli tarikatın peşine düştük.... 


Merak edenler için başlangıç olması babında, Diyanet Vakfının İslam Ansiklopedisinde Kalenderiler için şöyle yazılmış;

Kalenderî bir hayat tarzını benimseyen çeşitli tasavvufî zümrelerin ortak adı. Dünyayı ve dünyevî değerleri umursamayan, içinde yaşadıkları toplumun, toplumsal düzenin inanç ve geleneklerine karşı çıkan, bunu kılık kıyafet, tutum ve davranışlarıyla gündelik hayatlarına da yansıtan sûfîlere kalender, bunların temsil ettiği tasavvufî zümrelere de genel olarak kalenderiyye veya kalenderîlik adı verilmiştir. Kalenderin Farsça’da “iri yarı, kaba” anlamındaki kalanter (Türkçe’de kalantor) veya Grekçe aynı anlamda kaletoz kelimesinden geldiği ileri sürülmüştür. Kelimenin Farsça kalan sözcüğüyle ender ekinden oluştuğu ve “ağır yük taşıyan, ağır yük altına girmiş bulunan” mânasına geldiği yahut Arapça ekall kelimesiyle Farsça ender ekinden teşekkül ettiği ve “az, önemsiz” anlamında kullanıldığı kaydedilmektedir. Farsça tarihî metinlerde genellikle “rind, ayyâr, derviş” mânasına gelen kelimenin kökeni üzerinde kesin bir görüşe varılamamıştır. Öte yandan kalenderin Sanskritçe “töreyi bozan” anlamındaki kâlândâradan Farsça’ya geçtiği, kendi kabilesinin dışında bir kızla evlenen eski Hint yogilerine kalender denildiği, zamanla bu kelimenin Hintli ve İranlı dervişler arasında nefsi terbiye etme bağlamında özel bir anlam kazandığı ve bu derviş topluluğuna kalenderiyye denildiği de ileri sürülmüştür. Kalenderîlik üzerinde yapılan çalışmalarda da akımın geniş ölçüde eski Hint ve İran mistik akımlarından etkilenmiş olabileceğine dikkat çekilmiştir.

Daha fazlasına buradan ulaşabilirsiniz ama asıl maden Farsi kaynaklarda ne yazık ki...

Yaz Odyofili Halleri!


Yazın bana en çok sorulan sorulardan bir tanesi yazın nasıl müzik dinliyorsunuz oluyor. Yanıt çok basit ancak pek kimsenin beklemeyeceği tarzda. Yazlıkta pek bir şey ile uğraşmak istemediğimden yanımda Creative Zen bir medya okuyucu ve çok kaliteli olmayan Sennheiser kulaklıklar ile. Evet CD yok plak yok, müzik sistemi yok. İstediğin zaman deniz kenarına in, istediğin zaman çimlerin üzerine uzan. Büyük rahatlık. 

Artık yaz bittiğine göre plaklarıma kavuştum ve laf aramızda pek özlemişim kendilerini.. 

NOS Yeni Rakı


NOS malum New Old Stock demek. Yani zamanında üretilmiş ancak hiç kullanılmamış ürünler için kullanılıyor daha çok. Sanırım Stereo Mecmuası'nda en çok vakum tüpler ve lambalar için kullanıyoruz bu kısaltmayı. Yazın Çeşme'deki evin bazı bölümlerini kurcalarken 90'ların sonundan kalmış birkaç şişe içki buldum. Tabii ki bir nostalji fırtınası esti. Eski etiketler, eski kapaklar... 


Ancak tüm bunlar iyi hoş ama Yeni Rakı özelinde konuşursam bugün içtiklerimizin rakı ile alakası yok. Bugünlerde başka bir şey içiyoruz. Hep atar tutarız nerede o eski tatlar diye. Zaman tüneline girip bulduğum şişeleri içince anladım bu söylenenlerin doğruluğunu... 

Notum sıfır, otur yerine!