Hakancez Kulaklıkların Büyülü Dünyasında: Stax Coşkusu



Stax, Japonların kulaklık dünyasındaki en egzotik temsilcisi. 1960'lardan itibaren ürettikleri ilginç kulaklıklar ile tüm dünya tarafından tanınan firma, kulaklıklarını, kulak hoparlörü olarak nitelendiriyor. Firma geleneksel olarak ürettiği kulaklıklarda ilginç teknolojiler kullandığı için, kulaklılarını çalışmak için gereksinim duyduğu voltaj ve empedans değerlerini karşılayabilecek özel ampliler üretiyor.



Firmanın bir çok kulaklığını kendi ürettiği özel amplilerle kullanmaktan farklı bir seçeneğinizin olmaması belki ilk adımda düşündürücü olabilir ama Japon firma, amplilerinde her türden ayrıntıyı düşündüğünden ve oldukça üst sınıf bileşenler kullandığından endişelenmenin gereksiz olduğunu anlıyorsunuz. Zaten kulaklıları kulağınıza taktığınızda tüm endişeler yerini keyfe bırakıyor.



Stax kulaklık amplisinde hibrid bir yapı kullanıyor. Genel olarak giriş katında 2 adet 6FQ7/6CG7 tüp kullanılıyor, çıkış katı ise solid state yapıda. 6FQ7 tüplerle oynamak büyük keyif. Ancak standart üretimler yerine General Electric'in 1960 sonralarında ürettiği tüpleri denk getirirseniz tüm arayışlarınızın sona ereceğini söyleyebilirim. Bu güzel tüpler, çok düşük mikrofoniğe ve dip gürültüye sahip. Eğer denk gelirse benimki gibi eşlenmiş bir çift tüp ile hayat boyu bir daha tube-rolling yapmanıza gerek yok. Bu tüpler zamanında bol bol üretildiğinden çok pahalı değiller. Mükemmel bir çiftini 100 Dolara satın alabilirsiniz. Tabii ki daha özel bazı tüpler de mevcut ancak bunlar zaman içerisinde şansınız var ise denk gelebilecek türden.



Stax SRM-T1, 1980'lerin sonlarında üretimine başlanan bir ampli. Ampli ufak farklılıklarla 90'ların sonuna kadar üretilmiş. Benim kullandığım modelde 2 adet RCA girişine yer verilmiş. Daha sonraki versiyonlarda 1 adet RCA bir adet XLR giriş kullanılmış. Her iki giriş birbirine paralel yapıda. Girişler arasında geçiş yapmak için herhangi bir selektör konmamış.


Preamplinin en hoşuma giden özelliklerinden bir tanesi ses kontrolü. Stax mühendisleri, çok ilginç bir tasarım yaparak eğer istenirse sağ ve sol kanalın ayrı ayrı ayarlanmasını sağlamış. Biraz irice kontrolöre ilk bakışta bu ayrıntıyı göremiyorsunuz. Ancak zaman içerisinde cihazı kurcaladıkça fark etmemeniz mümkün değil.



Preamplinin ön bölümünde 2 adet Pro, 1 adet Normal kulaklık girişi var. Bu girişler Stax'ın 5 veya 6 pin'li girişleri. Stax SRM-T1 aynı anda iki adet kulaklılığı kullanmanıza izin veriyor. Bir adet kulaklığı zar zor bulmuşken ikincisi benim için biraz lüks olacaktır açıkçası :)



Kulaklık ise bambaşka bir alem. Stax, elektrostatik yapıyı kulaklıklarına uygulamakta başarılı olmak için neredeyse 20 sene boyunca araştırma geliştirme yapmış. Yazılan çizilenlere göre 1980 ve sonrasındaki ürünlerde bambaşka bir yere gelmiş tasarımcılar. Tüm bu gelişim süreci sırasında Stax'ın ürettiği bir de hoparlör var. Elektrostatik yapıdaki bu hoparlör neredeyse tüm Uzakdoğulu odyofillerin kutsal kasesi. Bu ilginç hoparlörleri dinleyen hemen herkes çok etkilenmiş.

Yazılan çizilenlere göre QUAD'ın meşhur ESL-57'si ve Author Janszen'in 1960'larda yaptığı tasarımla beraber elektrostatik hoparlör dünyasının en önemli tasarımlarından bir tanesi olan bu hoparlör hakkında çok az bilgi bulabiliyorsunuz. ESS-3A, ESS-4A, ESS-6A , ESS-12 modelleri için ise daha fazla bilgi bulabilmek mümkün.

Tüm bu süreç boyunca Stax mühendisleri elektrostatik panelleri iyice küçültmeyi ve mükemmelleştirmeyi başarmışlar. SR-Lambda Signature bu sürecin 1980'lerin sonlarındaki temsilcisi. Çok başarılı olan model ufak tefek geliştirmelerle 90'ların sonlarına kadar üretimde kalmış.



Kulaklık son derece büyük yapıda. Klasik bir kulaklıktan daha büyük olmasına rağmen oldukça hafif. Bunda kullanılan plastik parçaların büyük etkisi var. Fotoğraflarda gördüğünüz kulaklıkların 30 yaşından büyük olduğunu göz önüne alırsanız malzeme kalitesini birazcık hayal edebilmeniz mümkün. Stax günümüzde bile eskiden ürettiği tüm modellere desteğini sürdürüyor. Kulaklık pad'leri EP-234BR başta olmak üzere hemen her yedek parçayı bulabilmek mümkün. Kulaklığın belirli bölümleri deri ve süet kullanılarak üretilmiş. Bunun en önemli sebebi insan derisinin hassasiyetine uygun malzemeler kullanmak. Bu arada deri ve süet kısımlardaki hastalık derecesindeki ayrıntılar insanın hayranlığını artıran cinsten. Her kulaklığın sağ ve sol bölümlerindeki dikiş sayısı ve dikiş noktaları aynı. Nasıl malzemeler kullanıldıysa aradan geçen yıllarda en ufak bir sorun oluşmamış.

Kulaklık kullanıcılarının en önemli sorunları ergonomidir. Bunun yanında benim gibi gözlük kullananlar açısından kulaklığın gözlük çerçevesine yeterli boş alanı yaratması mühimdir. Sanırım Japonya'da gözlük kullanımının oldukça yoğun olması sebebi ile bu noktaya özel önem verilmiş. Ancak ne olursa olsun benim gibi kulaklıkla çok rahat edemeyen insanların 40-45 dakikada bir küçük bir ara vermesi iyi oluyor. Benim gibi plak dinliyorsanız kulaklığı çıkartıp plak değiştirmek iyi bir fikir olabilir.



Ben biraz şans eseri Stax'ın orijinal uzatma kablosunu da kullanıyorum. Buna rağmen arada sırada ara vermek iyi oluyor :)

Gelelim ses performansına.

Ben Stax SRM-T1 ve SR-Lambda Signature kombinasyonunu sistemime bağlı şekilde kullanıyorum. Audio Analogue Bellini preamplifikatörün pre-out çıkışı Stax'ın girişlerinden bir tanesine bağlı durumda. CD çalarım ise ikinci pre-out ile SRM-T1'e doğrudan bağlı. Bellini'nin pre-out'unu kullanma sebebim pikap katı olarak bu cihazı kullanmam. Pikap ise Gyrodeck Mk III üzerinde SME Series V kol ve Goldenote Boboli Signature iğne.

Şimdi açık konuşmak gerekirse benim önceliğim her zaman müzik setim. Bunun en önemli sebebi müziğin bizim evimizde önemli bir yeri olması. Ailecek müzik dinlemeyi sevdiğimizden kulaklığın asosyal tarafı benim için pek uygun değil. Ancak gecenin ilerleyen vakitlerinde etrafı rahatsız etmeden müzik dinlemek için kulaklık benim için olmaz ise olmaz. Aslında bir Grado SR 80i almak için yola çıkmışken denk geldik Stax kombinasyonu ile. Beklentim oldukça iyi performans alacağım yönünde idi ancak böyle bir şey beklemiyordum doğrusu. Kulaklıklığın detay performansı neredeyse çok üst sınıf hoparlörler düzeyinde. 30 senelik bir kulaklık bu performansta ise yenileri nasıldır diye düşünmeden edemiyorum. En şaşırtıcı şey ise bas performansı. Kağıt gibi bir panelden böyle bir bas nasıl elde edilir hiçbir fikrim yok. Kulaklığı ne kadar iyi bir kaynak ile dinlerseniz performansı o derece artıyor.

Stax geçmişten bugüne her zaman ilginç kulaklıkları ile bu dünyanın farklı bir yerinde olmuş olabilir. Evet pahalılar ancak imkanı olanlar bu dünyaya hiç korkmadan girebilirler.



Kulaklık dünyası müzik dinleme alanında oldukça kendisine özgü bir yere sahip. Günümüzde düşen fiyatlar ve artan performanslar ile iyi bir ampli fiyatına çok iyi bir kulaklık sistemi kurabilmeniz mümkün. Uzun süre kulaklık kullanmaktan rahatsızlık duymuyorsanız bambaşka bir dünya ile mutlaka tanışın.

Benim içim ise geç saatlerde müzik dinlememe olanak sağlayan ve müzik sistemimin bir parçası kulaklık sistemim. Ancak bazı günler akşam olsun da kulaklıklarımın takıp müzik dinlemeyeyim dediğim de olmuyor değil.

Psvane WE300B



300B tüp kullanan ampli sahiplerinin hepsinin hayali birgün bir set Western Electric 300B'ye sahip olmaktır. Hele ki 1940′ların Western Electric 300B’lerin bir çiftine sahip olabilmek hiç kolay değil. Aslında bundan 6-7 yıl önce Amerika'daki Western Electric üretim hatlarından bir parti 300B meraklılara sunulmuştu. Bu dönemlerde ortalık birbirine girdi tabii ki. Üretilen ürünler bir anda bitince hemen herkes bu üretimin devam edeceğini zannederken işler hiç öyle yürümedi ve 2012 itibarı ile herkes Western Electric'in yeni üretimlerini bekliyor. Benim aldığım duyumlara göre 2012 senesinde de WE 300B görmeme olasılığımız çok yüksek durumda. Aslında bu sene üretim planlanıyor dedikoduları vardı ancak anlaşılan bir sorun var ortada.

Bekleyiş uzadıkça meraklılara yeni ürünler sunuluyor. Bunların herbiri orijinal 300B'lerin birebir kopyası olduğu iddiasında. Sizlere daha önce Japon Takatsuki firmasının ürettiği WE 300B kopyaları TA-300B'den burada bahsetmiştim.

Şimdilerde yeni bir seçenek daha beliyor ufukta. Çinli Psvane firması orijinal tüplerin birebir kopyası olduğunu iddia ettiği 300B'leri pazara sürmeye hazırlanıyor. Yazılan çizilenlere göre kullanılan malzeme, işçilik, iç ve dış boyutlar hatta vidalara kadar her ayrıntı orijinal Western Electric üretimleri ile aynı(ymış)

Şu sıralar ön siparişlerin alınmaya başlanmış. İki lambadan oluşan ve özel kutularda satışa sunulacak 300B tüplerin fiyatı bir çift için 1.000 Dolar seviyesinde...

Meraklılara duyurulur :)

Stereo Mecmuasına Yeni Duvar Kağıdı



Stereo Mecmuası'nın eski arka planındaki Williamson amplifikatör devre şemasından artık gına gelmişti ve değiştirmeye karar vermiştik. İnternette boş boş gezinirken yukarıdaki duvar kağıdına rastladım ve pek hoşuma gitti. Hemen sitemize ekledim tabii ki. Şu an bu illüstrasyonla ilgili bilgileri arıyorum. Son derece keyifli bir çalışma yapılmış. Belki daha fazla bilgi bulabilirim...

Ofis Sistemimizi Geliştirelim.



Bir çoğumuzun ikinci sistemleri vardır sanırım. Ofis sistemi veya farklı odalarda bulunan sistemler. Evde ofis olarak kullandığım odadaki sistemi biraz elden geçireyim diyerek evler arası ekipman taşıma işlemlerine başladım. ProAc Tablette'ler bu sistemin hoparlörleri haline geldiler. Her ne kadar yerleşim anti-hifi zihniyetinde olsa da, hem Tablette'ler hemde ben halimizden bayağı memnunuz. Seçil'de memnun...



Sistemdeki pikabın iğnesi fi tarihinden beri Ortofon OM-5E idi. Sanırım sekizinci yılını tamamlayan iğneyi de değiştireyim artık dedim. Bu iğne hem çok ucuzdur hemde basit pikaplarda muhteşem sonuçlar verir. Ben sanırım sonuncusunu 30 Dolara edindim. Aslında bir yerlerde bir Audio Technica AT-95'imde var ama onunla ilgili başka planlarım var.



Sistem son derece anti-hifi bir yerleşime sahip. Aslında bu duruma da el atasım var ama kitaplıklarımdan yer kaybetmek istemiyorum. Zaten kütüphanemin tamamını bir türlü bir yerlere yerleştiremiyorum en azından zar zor oluşturduğum düzen bozulmasın.

Bakalım yaza doğru, küçük bir tüplü ampli yapayım istiyorum. Belki bilirsiniz Antique Sound Lab'ın AV serisi amplileri gibi minicik bir şey... Güzel ve keyifli bir DIY projesi olabilir...

The Joy of Books



Son yıllarda e-kitapların yükselişi kitapseverleri ikiye böldü. Benzer bir olayı bizler müzik dünyasında senelerdir yaşıyoruz. Basılı kitaplara olan ilgiyi arttırmak için meraklılar dört bir yandan mücadeleye devam ediyorlar. Yukarıdaki video birer kitap sever olan Sean Ohlenkamp ve eşi tarafından hazırlanmış. Ohlenkamp'ın söylediğine göre Kanada Toronto'daki bir kitapevinde sayısız uykusuz geceye malolan bu video, kitap sevgisini aşılamaya yönelik bir çalışma. Ben çok beğendim...

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm VI: Büyük Yağlama



Geçen yazımda Advent üzerinde yaptığım son rötuşlardan bahsetmiştim. Bu işlemin ardından hoparlör kabini üzerinde yaptığımız büyük çaplı işlemler bitmiş oldu. Bu sürecin bitiminden sonra hoparlörün yağlanması işlemine başladım. Bir ahşap yüzeyi parlak ve hoş göstermek için cila yapmak mümkün. Ancak ev ortamında atılacak cila pek sağlıklı olmayacağından yağlama yapmak daha mantıklı. Yağlama işlemi cila gibi uzun süre ahşap yüzeyi parlak göstermediğinden yaklaşık 6 ayda bir tekrarlamak lazım.

İşleme başlamadan önce çok çok ince kum bir zımpara ile tüm yüzeyleri zımparalıyoruz. Bu işi abartmadan yapmak çok önemli. Eğer eliniz fazla kaçarsa bir önceki adımda yaptığınız tüm işlemler berbat olacaktır. Güzel pamuklu bir kumaş ile hoparlörü adım adım yağlıyoruz.



Bu noktada tek dikkat edilecek konu hoparlörün sürücülerine yağ damlatmamak ve aşırı derecede yoğun bir tabaka oluşturmamak. Hoparlörün ön bölümünü maskeleme bandı ve gazete ile koruyabilirsiniz. Yavaş yavaş yapacağınız yağlama işleminden bir kaç gün sonra yukarıdaki gibi bir yüzey elde etmiş olacaksınız. Bu parlaklık duruma göre aylarca kalacaktır. Harika görünüyor değil mi?

Bir sonraki yazımda sürücülere bir bakış atacağız.

Evelyn Glennie Nasıl Dinlenir Gösteriyor



12 yaşından bu yana sağır olan İskoç perküsyoncu Evelyn Glennie'nin yaklaşık 30 dakikalık oldukça etkili bir videosu. Video belki uzun gelebilir ama dinlemenin sadece kulaklarla yapılmadığını ispat ediyor. Videonun orta bölümlerinde müzisyenin Kraliyet Müzik Akademisine sağır olduğu için kabul edilmemesinin ardından yaşadığı mücadele var ki, bu mücadelenin sonunda Akademi'nin bazı kuralları değişmiş. Videonun Türkçe altyazıları da var. Çeviri Deniz İlkbasaran tarafından yapılmış. Kendisine de buradan selam etmiş olalım, emeğine sağlık... Videoyu seyrederken bir sorun yaşarsanız orijinal link ise burada

SYZYGY: 2011 Internetin En Önemli Olayları



İngiliz dijital ajansı SYZYGY hemen her sene internetin en önemli 20 olayını içeren bir illüstrasyon yayınlıyor. Bu illüstrasyonda o senenin en önemli internet olayları resmediliyor. Bu seneki çizimi Peter Jaworowski yapmış. İllüstrasyonun tam boyutlusunu burada görebilirsiniz. Meraklılar twitter üzerinden buldukları 20 adet olayı sıralıyorlar. Anladığım kadarı ile İngiliz firma ilk bulanlara illüstrasyonun basılı halini gönderiyor. Ben daha tamamını bulamadım ama bulduklarım şunlar;

1- Bence senenin en önemli olayı olan ve benim de uzun süre incelediğim  Wikileaks belgeleri cezaevinden çıkan el ile betimlenmiş.

2- Onun hemen altında Playstation oynayan meşhur "V for Vendetta" maskesi takan 3 arkadaş Anonymous topluluğunu simgeliyor. Bu sene bayağı bir vukuatları olmuştu ancak Playstation'a açtıkları savaş en çok ses getiren vukuatlarıydı.. Eğlenceli tipler, seviyorum ben bunları :)

3- PlayStation oynanan Anonymous ekibinin oturduğu kanepenin arkasındaki gözlük ve ısırılmış elma bu sene vefa eden Steve Jobs’ı simgeliyor olmalı. Biliyorsunuz bir yönüyle Jobs'ta bir odyodil idi.

4- Ekranın sağ alt köşesinde benim gençliğim meşhur oyun karakterlerinden Duke Nukem görünüyor. İlk çıktığı dönemden 10 yıl hatta daha sonrasında yeni oyunu sonunda yapılan daha doğrusu yapılabilen Duke Nukem'e saygı duruşu yapılmış.

5- Ekranın ortasında iç içe geçmiş daireler Google Plus'ı simgeliyor sanırım. Bu senenin önemli sosyal paylaşım ataklarından bir tanesiydi malumunuz... Ben daha aktif olarak kullanmıyorum sanırım kullanmam da :)

6- Favori Star Wars karakterim Darth Vader neden burada pek anlamadım ama muhtemelen Volkswagen için çekilen o meşhur reklam ile alakalı olabilir. İzlemek için buraya tıklayabilirsiniz. Benim de çok hoşuma gitmişti ve bloğuma eklemiştim :)

7- Sfenks sanki Arap Baharını simgeliyor gibi. Ne alaka derseniz, malum karmaşa sırasında Twitter ve Facebook gibi internet araçları sıklıkla kullanılmıştı...

8- İllüstrayonun ortasından geçen şey tahminen Facebook'un yeni uygulaması Timeline diye düşünüyorum. Ben geçtim eğlenceli bir şey...

Şimdilik 12 tane eksik var. Sizlerin bulduğu ek şeyler olursa aşağıdaki yorum kutusuna ekleyebilirsiniz.

ION IT27



Hakan, pikap resmini ters koymuşsun diye mesaj atmadan önce okuyun derim :) Bu pikap duvara asılarak kullanılmak üzere ucuz pikapları ile popüler olan ION firması tarafından tasarlanmış. Modelin kodu ION IT27. Ürün pille çalışıyor ve kendi hoparlörüne sahip. Hem 33 hemde 45'likleri çalabilen bu pikap aslında 70 ve 80'lerde bazı Japon üreticilerin ürettiği pikaplardaki iyi fikirlerin berbat bir uyarlanması olarak görülebilir. Tahminen pikap çok iyi tepkiler almadığından zaman içerisinde üretimden kaldırılmış.

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm V: Büyük Rötuşlar



Bir önceki yazımda hoparlörde bulunan boya sorunlarına ilk rötuşları yapmıştım. Şimdi daha büyük sorunları gidermek için çalışmaya başlayacağım. Bu işlem için pek yaratıcı olmayan ama genelde çözüm garantisi olan bir şeyler yapmayı planladım. İlk önce farklı renklerde ayakkabı boyaları edinmek gerekli. Genelde Çin malı ürünler satan mağazalarda 1 ila 1,5TL arası hemen her renkte ayakkabı boyası bulabilmek mümkün. Ayakkabı boyasını istediğiniz şekilde inceltmek mümkün ve farklı içeriklerin içerisine girebiliyor. Sanırım kimyasal yapısından dolayı. Şimdi biraz simyacılık oynamanın zamanı.



Ham bir tahta kullanarak çeşitli renklerdeki ayakkabı boyalarını karıştırıp hoparlörümüzün rötuş yapacağımız bölümüne uygun rengi bulmakla işe başlıyoruz. Bu süreç biraz uzun sürebilir ama ben zamanında resim hobisiyle birazcık uğraştığım için doğru renk kombinasyonunu çok kolaylıkla bulabiliyorum. Bir spatula veya esnek bir bıçak ile ahşap yüzeyde denemeler yapabilirsiniz. Amacımız ince bir katman boyayı hoparlör yüzeyine sürmek. Uğraşılarımın sonucunda istediğim rengi tutturdum. Dikkat ettiğiniz gibi boya ile uğraştıkça akıcılık oranı düşüyor.



Ortaya çıkan bu karışımı sanki bir astar gibi ahşabın üzerine sürüyoruz ve daha derine işlemesi için biraz yağ ile üzerini kaplıyoruz. Bugünlük ara vermenin zamanı geldi. Yaptığımız astar bir gün içerisinde ahşabın farklı damarları tarafından farklı miktarda çekilecek ve ortaya doğal bir görüntü çıkacak...

Devam edecek...

Fi X 2A3


Don Garber'ın Fi firmasının X şekilli 2A3 amplifikatörü belki tüpler açısından bir fetişizm objesi olmayabilir ama amplinin kendisi kesinlikle bir fetiş objesi. Amplifikatör aslında RCA mono veya single plate tüpler için tasarlanmış ancak bu tüplerin fiyatları son yıllarda uçuk hale geldiğinden amplinin üzerine daha güncel tüpler konularak satılıyor. Ampli 2000'lerin başlarında standart transformatörlerle 1.000 Dolar'ın altına satılıyordu ancak bugün fiyat biraz daha pahalı. Don Garber, amplileri tek başına ürettiğinden bekleme süresi son derece uzun ve eziyetli... Muhtemelen beklemeye değecektir...

Haydi Gelin Darth Maul Olalım :)



Star Wars meraklısı için başlı başına bir hobi. İster oyuncaklarını toplayın, ister daha fazla para harcayıp özel heykelleri satın alın, ister filmleri seyredin, oyun oynayın vesaire. Liste yaz yaz bitmez. Sağolsun Lucas Film, bu ilgi alakayı üst düzeyde tutmayı çok iyi beceriyor. Bugün Star Wars web sitesinde neler oluyor diye baktığımda yepyeni bir olay keşfettim. Darth Maul Me, adlı uygulama ile kendinizi Darth Maul'a benzetebilmeniz mümkün. Bilgisayarınızın kamerasından bir fotoğraf çekilip, evire çevire kendinizi Darth Maul'a çevirebiliyorsunuz. Denemek isterseniz sizi suraya alalım.

Yukarıda Darth Hakan görülüyor :)

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm IV: Boya Rötuşları



Bir önceki yazımızda hoparlör kasasındaki vurukları onarmıştık ve arkasından hoparlörümüzü biraz parlatmıştık.  Bu işlemin hemen arkasından içerisinde cila veya parlatıcı olmayan bir temizleyici ile hoparlör kasasını yeniden temizliyoruz. Bu sayede geldiğimiz durumu daha iyi görebilmemiz mümkün. Şimdi çok eğlenceli bir bölüme geçmenin zamanı geldi, boya kalemleri ile oynayacağız.

Hoparlörün orijinalinde bulunan veya belki ilerleyen yıllarda oluşan bir sorun vardı. Ön bölümde renk sorunu ortaya çıkmış. Ama ciddi bir renk geçişinden bahsediyorum. Sanki bu bölümler hiç boyanmamış gibi açık renkte. Aşağıdaki fotoğrafta ön çerçeve ile hoparlörün şasisinin birleştiği yerde bu ton farklılığını kolaylıkla görebilirsiniz. Ayrıca bir önceki yazımdaki fotoğraflarda da bu renk değişikliği dikkat çekiyor. Hoparlörün vuruk bölümünü hallettikten sonra en çok gözüme takılan kısım bu olduğundan, sırada bu bölümü adam etmek var...



Yine her  zaman olduğu gibi alışverişe çıktım. Çeşitli yapı marketlerde Edding gibi dünyaca ünlü markaların ahşap rötuş kalemleri satılıyor. Ancak geçmiş deneyimlerden bu ürünlere bu kadar para vermenin gereksiz olduğunu çok iyi biliyorum. Bu yüzden çeşitli nalburiyelerde satılan markası olmayan kalem setlerinden almaya karar verdim. Küçük sorunları bu sayede halletmek mümkün oluyor. Ödeyeceğiniz tutar ise 10TL veya daha azı.

Bu işleme girişmeden önce tüm hoparlörün ön çerçevesini güzelce zımparaladım. Bu işlem için ince kum bir zımpara kullanmakta fayda var. Önemli olan üst tabakayı müdahale edilebilir hale getirmek. Zaten hoparlörü bir kaç kez zımpara işleminden geçirdiğimiz için çok kalın kum zımpara kullanmaya gerek yok.



Zımpara işleminin arkasından ham ağaç üzerine aldığım rötuş kalemlerinin en açık rengi ile bir astar çektim. Bu kalemleri kullanırken en dikkat edilecek konu şu, bu kalemleri üst üste kullandığınızda renk gitgide koyuluyor. Bu yüzden ağaç damarlarına yatay şekilde hatlar çizip, bunların renk yoğunluğunu farklı yapmak daha gerçekçi bir görüntü çıkartıyor ortaya. Arada daha koyu renkleri de kullanarak yavaş yavaş işleme devam edin. Arada sırada pamuklu bir bez ile boya katmanlarını birbirine yedirirseniz daha da doğal bir görüntü elde edebilirsiniz.

Bu işlemler bittiğinde kuruma sürecinin hemen ardından tüm ön çerçeveyi güzelce yağladım. Bu işlemi yaparken bezinizi çok bastırmayın ki, boya yaptığınız yerler zarar görmesin. Yağlama amacım boyanın ahşabın derinliklerine daha hızlı şekilde çekilmesini sağlamak. Yukarıdaki fotoğrafta işlemin sonucu var. Bir önceki fotoğrafta görülen yüzeyler artık hoparlörün renginde. Bu işlemin ardından ön panelin bir kaç gün kuruması için hiçbir işlem yapmadım.

Devam edecek...

Coffin Case'i Severim:)



Sanırım size geçen hafta Coffin Case'ten bahsetmiştim. Bunlar aslında özel taşıma çantaları ve içleri sizin gitarınıza göre özel şekilde yapılabiliyor. Örneğin benim ki gibi garip şekilli bir gitarınız var ve taşımak tam anlamı ile dert. İşte bu noktada Coffin Case olaya giriyor. Gitarınıza özel kesilen iç bölümü ile sorunsuz bir şekilde taşıyabiliyorsunuz. Bu tarz gitarların en büyük sorunu kenar kısımlarının keskine yakın olması ve en küçük çarpmada boyasının atmasıdır. Bu arada manken kızımızın ismi Amie Nicole.

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm III - Ön Yağlama



Bir önceki yazımda hoparlörün kasasındaki vurukları düzeltmiştim. Şimdi ise hoparlörün kasasına çok çok ince bir kat yağ sürerek durumumuzu kontrol edelim. Bunun yanında yaptığımız işlemlerin sonuçlarını görmek moralimizi daha yüksek bir noktaya götürür ve çalışma şevkimiz artar. Yapacağımız işlem aslında çok basit. İhtiyacımız olan şey, pamuklu bir kumaş ve yağ. Yağ olarak limon yağı, tik yağı veya benzer bir ürün kullanabilirsiniz. Ben, sevgili Deniz Karaşahin tarafından tedarik edilen ve yatlarda kullanılan bir yağ kullandım.



Yapacağımız şey, pamuklu kumaş üzerine çok çok az miktar yağ sürüp hoparlörün ahşabına yedirmek. Burada çok az miktar kullanmamızın sebebi, ilerleyen günlerde yapacağımız işlemlerde ağacın aşırı yağlı olmasını önlemek. Eğer çok yağlı olursa rötuş işlemlerinde sıkıntı yaşarız.

Yukarıdaki fotoğraflarda hoparlörlerin çok ince bir tabaka yağ ile kaplanmış hali var. En üst fotoğraftaki ön çerçeve ile kabinin birleştiği noktaya dikkat edin. İlerleyen adımlarda o bölgeyi normale döndürmek birinci hedefim olacak...

Jetlife Ocak Sayındaymışız :)



Geçtiğimiz aylarda E-Swissper dergisinde boy göstermiştik. Bu ay ise Jeflife dergisinde 4 sayfa boyunca plaklardan bahsetmişiz. Jetlife, Atlas havayollarının her ay yayınlanan dergisi. Belki uçak seyahatlerinizde denk geliyorsunuzdur. Bu durumdan haberim yoktu, okuyucularımızdan Sn Hakan Erbaş'a denk gelmiş, sağolsun haber verdi. Jetlife'ın web sitesine bakınca gördüm bende. Hayata dair bir tat bir doku....

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm II: Ezik ve Vuruklar



Geçtiğimiz yazıda hoparlörün kasasına girişmiş ve ilk tur zımpara işlemini yapmıştım. Bu işlem sonucunda kasa üzerindeki hatalar ortaya çıkmıştı. Bu hataların benim için en önemlisi bir hoparlörün sağ köşesinde bulunan vuruk kısımdı. Bu bölümü onarmanın benim ruh sağlığım için önemli olduğuna karar verdim. Nedense gözüm hep hoparlörün orasına takılıyordu. Ne yapacağıma karar verince hemen malzeme almaya çıktım.



İşlemde kullanılacak şey, ağaç macunu adı verilen bir tür yarı akışkan malzeme. Çeşitli yapı marketlerden 3-4 Liraya, nalburiyelerden ise 2 Lira civarına satın alabilirsiniz. Bu macunu kullanmadan önce yüzeyi biraz zımparalıyorsunuz. Arkasından macunu ezik veya vuruk olan bölüme dolduruyorsunuz. Macun yaklaşık 1 saat içerisinde kuruyor. Macunun üzerini tekrar zımparalayıp yaptığınız  hataları düzeltmeniz mümkün..



Bu macunların farklı renkleri satılıyor. Mümkün olduğunca açık rengini almak mantıklı. Çünkü açık rengi koyultmak mümkün iken, koyu rengi açmak mümkün değil. Son kat macunu çektiğinizde spatula gibi bir araç ile düzgün olmasını sağlayabilirsiniz. Bu işlem sırasında ortalık biraz batacağı için yanınızda bir elektrik süpürgesi bulundurun. Çünkü macunu ıslak şekilde değil kuru halde zımparalamak gerekiyor. Bu da bol bol toz yani pislik demek...

Devam edecek....

Gibson - Onkyo İşbirliği



Gibson denince aklınıza mutlaka bir gitar modeli geliyordur, ne bileyim Flying V, SG veya Les Paul... Stereophile'den gelen bir haber beni bayağı şaşırttı. Gibson ile Onkyo stratejik işbirliği anlaşması yapmış. Bu anlaşma ile Onkyo, Gibson'un yeni kurduğu Pro Audio bölümüne bazı teknolojiler konusunda destek verecekmiş. Bunun karşılığında Gibson dünya çapındaki pazarlama ağında Onkyo'ya destek vereceğini duyurmuş. Dedikodulara göre Gibson kendi müşterilerine özel bir müzik sistemi de sunmayı planlıyor. Pazarlamanın mantığı ise Gibson ile çalıyorsunuz, Gibson ile dinleyin temeli üzerine kurulacak herhalde. İlginç haberler bakalım neler olacak...

Bir Restorasyon Projesi: Kasaya Girişelim Bölüm I: İlk Tur Zımpara



Advent Hoparlör restorasyon projemize başlayalım artık. Bu restorasyondaki tüm önemli etapları adım adım sizlere anlatmaya çalışacağım. Bu süreç sonunda yukarıdaki fotoğrafta görünen hoparlörleri buradaki başlıkta görülen hoparlörler haline getirmiş olacağız. Umarım çok kısıtlı imkanlarla gerçekleştireceğim bu yenileme çalışması elinde bu tarz hoparlörleri olup yenileme yapmak isteyenlere cesaret verir. Haydi başlayalım...

1970'lerde üretilen Large Advent restorasyonuna ilk önce hoparlör kasasını (1) daha iyi hale getirmek ile başlamaya karar verdim. 40 yaşındaki bir hoparlörün zamanın etkilerine karşı durması pek kolay bir şey değil. Aslında hoparlörün sahibi sevgili Hakan Ağustos bu konularda çok titiz bir insandır. Ancak evindeki yer sıkıntısı dolayısıyla uzunca bir süre hoparlörlerini bir başka kişiye vermek zorunda kalmış. Hoparlörleri kullanan kişi pek özen göstermemiş ne yazık ki.



Hoparlörün durumunu inceleyince boya izleri, köşelerde ezilmeler, ufak tefek vuruklar kolaylıkla fark ediliyordu. Kloss, hoparlörü tasarlarken ön bölümü masif ağaçtan, diğer kısımları ise ağaç kaplama şeklinde tasarlamış. Dikkatli bir çalışma ile hoparlörün kasasını eski güzel günlerine getirebilmek mümkün olacak gibi görülüyordu.

Bu noktada karar vermek gereken bir durum var. Hoparlörü tıpkı eski günlerinde olduğu gibi mi görmek istiyoruz, yoksa zamana meydan okuyan herhangi bir hoparlörde olabileceği gibi ufak tefek kusurları gözardı mı edeceğiz?



Ben ikinci seçeneği tercih ediyorum. Bu durumda daha yüzeysel bir çalışma yapmam gerekiyordu. Bu durumda ilk yapmam gereken hoparlörü iyice temizlemek. Çeşitli mağazalarda bulabileceğiniz cila içermeyen ahşap temizleyicilerden bir tanesini kullanmanız mümkün. Benim aklıma parke silmek için kullanılan temizleyiciler geldi ve hoparlörü iyice temizledim. Tüm vuruklar, çizikler ve hatalar ortaya çıktı. Şimdi sırada hoparlörün üstünde kalan eski cila veya vernik kaplamalarını çıkartmak var.

Bunun için biraz kalın kumlu bir zımparaya ihtiyacımız var. Hemen bir bilene danışayım dedim ve Sevgili Deniz Karaşahin ile Sanayi Sitesi yollarına düştük. 3M firmasının ürettiği yeni nesil zımparalar bu işler için biçilmiş kaftan. Arkası süngerli bu tasarımlar elden kaymadığı için amatör zımpara işlemlerinde rahat kullanım sunuyor fiyatları da gayet uygun. Ben 5 farklı zımparaya yaklaşık 5TL ödedim.



Evde çalışacağımdan dolayı toz çıkartmamam gerekiyordu. Bunun için zımpara yapacağım yerleri ıslattım aslında nemlendirdim daha doğru bir terim olur. İsterseniz su ile isterseniz limon yağı veya bu işler için üretilmiş özel yağları kullanarak zımpara işlemlerini yapabilirsiniz. Bu sayede son derece az toz çıkıyor.

Devamı gelecek...

(1) Aslında kabinde diyebiliriz ama bu yazı dizi boyunca ben kasa şeklinde yazmaya karar verdim... 

Animasyonlu Albüm Kapakları: Pink Floyd – Dark Side Of The Moon



Pink Floyd'un Pink Floyd – Dark Side Of The Moon albümü için bir şey yazmaya gerek var mı bilemiyorum. 2 Mart 1973 yılında yayınlanan albüm 50 milyona yakın satmış haftalar boyunca Billboard listelerinde kalmıştır. Storm Thorgerson tarafından hazırlanan kapağı herhalde rock tarihinin en çok hatırda kalan imgelerinden bir tanesidir. Bu aralar EMI tarafından yeniden yayınlanan Pink Floyd albümleri ortalığı kasıp kavururken Dark Side Of The Moon'un animasyonlu albüm kapağını bloğumuza ekleyelim... Yukarıda hareketli görüntüyü aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz…

B.C.Rich Gitar Model Uyumu :)


Ne zamandır gitar kızlarını unutmuştum.. B.C.Rich’in en sevdiğim gitar formlarından birisinin Bich olduğunu hep söylüyorum. Nedense reklamları için gitarın ismine uygun temalar seçiyorlar. Fotoğraftaki kızımın Coffin Case mankenlerinden Masuimi. Coffin Case, belki bilmeyenler vardır farklı gitar markaları için kutular üretiyor. Kutular tabii ki tabut şeklinde. Şunlardan bir tane almak farz.. Bu arada benim için tüm zamanların en favori Bich gitar için buraya tıklayabilirsiniz.

Sistemim 2012 nin İlk Ayı



2012'nin ilk günlerinde sistemdeki ufak devinimim sonlanmaya yaklaştı. Bloğu takip edenler bir Advent hoparlör edindiğimi biliyorlardır. Bu hoparlörün restorasyon projesinde sona yaklaştım. Aslında bitti ama toz koruması üzerinde birazcık daha çalışmam gerekiyor. Zaten bütün bu süreci adım adım yazacağım. Daha önce yayınladığım Henry Kloss biyografisinde akustik süspansiyon teknolojisinin bazı faydalarından bahsetmiştim. 3W gibi düşük bir güçle bu tarz bir hoparlörü sürmek normal koşullarda pek mümkün değil iken, Kloss'un bu olgunluk dönemi hoparlörünü sürmek çocuk oyuncağı.



Uzun seneler aynı hoparlörü kullandığım için her iki hoparlörün birbirinden önemli farklılıkları olduğunu söyleyebilmem mümkün. Triangle Comete'lerin benim sistemimde bambaşka bir tadı olduğunu söyleyebilirim. Arada onu arada Advent'leri dinleyerek hayatıma devam edeceğim sanırım. Bu arada bir üçüncü hoparlörün gelişi şimdiden belli. Onunda yeri hazır.



Bu sene ilginç geçecek gibi...

Kore'den Bir Kafe


Yahu şu uzakdoğuluları çok seviyorum. Yukarıdaki mekan Kore'de Camerata isimli bir müzik dinleme salonu. Aynı zamanda bir nevi cafe-bar ve restoran. Sahibi Young-Hwang, ülkenin önemli klasik müzik isimlerinden bir tanesi. Bir çok salonun yöneticiliğini yapmış. Sistem içerisinde meşhur Western Electric horn hoparlörler ve onun Avrupalı rakibi efsanevi Klangfilm horn'lar görülüyor. Tabii ki, 1940'ların elektronikleri ve EMT pikaplar da ağız sulandırıyor. Müzik arşivine ise hayran hayran bakmaktan başka yapacak bir şey yok...

The Acoustable


Yukarıdaki masa size güzel bir beyaz masa gibi gözükebilir ancak bu özel plastikten yapılmış bir müzik sistemi daha doğrusu hoparlör. Masanın içerisinde bir elektronik firmasının dock sistemi ve hoparlörleri var. The Acoustable ismi verilen ürün özel bir polimerden üretilmiş. 70cm çapındaki masa/hoparlörü satın alan var mıdır derseniz; evet var. Örneğin Belçika'daki Le Chateau De La Poste oteli bu masa hoparlörler ile donatılmış. Fiyat bilgisi yok ama tahminimce çok ucuz değildir...


Konser: Tamer Temel 11 Ocak 2012



Ocak ayı benim için güzel başladı. Ayın daha ikinci haftası ve iki güzel konser seyrettim. Bu akşam Tamer Temel konserindeydim. Her zaman olduğu gibi konseri kısaca yorumlayacağım. Konsere geldiyseniz bir sonraki paragrafı pas geçip okumaya devam edin...

Yaşadığım şehirde her hafta ülkenin ve dünyanın en önemli caz müzisyenlerini canlı canlı dinleme şansım olsa bazı konserlerin boş olmasını anlayabilirim. Seyirci konser konusunda çok seçici deme şansım olur. Veyahut konser biletleri söz gelimi 50TL olsa, genel ekonomik yaşamın ortalamasına bakıp insanların konserlere gelmemesi gayet doğal diyebilirim. Ancak bilet fiyatlarının neredeyse bir paket sigara fiyatı olduğu bir konserin boş olmasını anlayabilmem mümkün değil. Evet bugün İzmir için son derece soğuk bir gündü. Sabahtan itibaren çok koşuşturdum ve soğuk içime iyice işlemişti. Akşam sokaklar gerçekten boştu, bende sevmiyorum soğuğu. Ne kadar üşümüş olsam da, güzel bir konser seyretmekten alıkoyamadı beni. Konser salonuna girdiğimde salonun boş olduğunu görünce şaşırdım. İzmir Sanat'ın Fuar'daki salonunun en fazla 1/4'ü doluydu. Belki de daha azı. Konsere gelenlerin neredeyse üçte birinin tanıdık isimler olduğunu düşünürsek ortaya çok çok vahim bir tablo çıkıyor.


Tamer Temel. Konser boyunca saksafonundan harika tonlar duyduk. Ben büyük keyif aldım...

Vehameti arttıran bir diğer faktör Tamel Temel ve Ferit Odman'ı beraber dinleyecek olma şansıydı. Bildiğiniz üzere Tamel Temel 2010 yılının sonlarında harika bir albüm yayınlamıştı. Barcelona adını verdiği albüm bence çok başarılıydı ve kendi bloğumda geniş yer vermeye çalışmıştım. Şimdi o yazıya geri dönüp baktığımda kafamda en ufak bir şüphe yok. Albümün hakkını veren bir yazı olmuş. Ferit Odman ise geçtiğimiz ay içerisinde merakla beklediğimiz Autumn In New York albümünü yayınlamıştı. Davul konusunda genç yaşına rağmen her iki albümünde de kendisini ispatlayan Odman ile Temel'i aynı sahnede görmek ilginç bir deneyim olacaktı. Beklediğim gibi de oldu.


Ferit Odman. Genç yaşında çok iyi bir davulcu ve ilginç bir sahne ışığı var. Şaşırtıcı....

Konserde Tamer Temel'e kontrbasta Volkan Topakoğlu ve piyanoda Serkan Özyılmaz eşlik etti. Volkan Topakoğlu görebildiğim kadarı ile çok çok genç bir müzisyen. Yalnız bu akşam ki performansını çok beğendim. Daha önce canlı performansını seyrettiğimi hatırlamıyorum ancak çalma şeklini çok çok beğendim. Gecenin bir yarısında elimdeki albümleri kurcalamaya gitmeye pek niyetim yok ama elimde performansının olduğu bir kayıt olmadığını sanıyorum. İsmini bir kenara not edip takip etmekte fayda var.

Tamer Temel'in Barcelona'sını dinleyenler arasında müziğine gitarın çok yakıştığını düşünenler vardır. Bende o gruptayım. Konser kadrosunda piyanoyu görünce şaşırdım. Ancak olmuş diyebilirim. Serkan Özyılmaz'ı daha önceki yıllarda çeşitli caz performanslarında seyretmiştim. Fazla nota karmaşası yapmadan az ve öz çalmaya çalışan bir piyanist. Ancak konserin benim için ilginç yanı solist Çağıl Kaya'nın sahne almasıydı. Genç vokalistin özellikle İstanbul'da caz kulüplerinde iyi müzisyenlerle performanslarını uzaktan takip ediyorum ancak daha önce hiç dinlememiştim. Hal böyle olunca konseri genel olarak iki bölüme ayırabiliriz. Ağırlıklı olarak Temel'in bestelerinin çalındığı ilk bölüm ve Kaya'nın vokalleriyle süslenen ikinci kısım. Benim en sevdiğim şarkı ise “bis”te çalındı :)


Tamer Temel, Çağıl Kaya ve Volkan Topakoğlu;  Herbie Hancock - Butterfly dinliyoruz.

Daha ilk şarkıdan itibaren salonun boş olmasından kaynaklı yaşadıkları hayal kırıklıklarını bizlere hissettirmeden çalan tüm müzisyenlere teşekkürler. Tamer Temel'i bir daha İzmir'de ne zaman görürüz bilmiyorum ama İstanbul'da yaşayan okuyucularımın çeşitli kulüplerde canlı performansını izleme şansları var, mutlaka göz atsınlar.

Mühim Not: İzmir'de konser düzenleyenlere seslenmek istiyorum, şu blog'ta onlarca hatta yüzlerce kez yazdığım gibi lütfen konser programlarını duyurmak için daha fazla çaba sarf edin. Biz sitemize yazıyoruz isteyen oradan baksın tarzı bakış açılarının sonucunu bu akşam bir kez daha gördük. Seyirci için ise zaten yazacaklarımı yazdım. Bu durum böyle giderse zaten konser fakiri olan güzide şehrimizdeki dinleyicileri daha da vahim günler bekler. Bende söylemesi....