Hunt Emerson Çizimi



Hunt Emerson. 1952 yılında doğmuş önemli bir çizer. İngiliz çizer, ülkesindeki çizgi roman sahnesinde 1970'lerden sonra çok önemli bir figür haline geliyor. Yazdığı romanlar ise bir çok dile çevrildi. Bunun yanında yukarıdaki gibi illüstrasyonları da var. En bilindik romanları ise Lady Chatterley's Lover, The Rime of the Ancient Mariner, Casanova's Last Stand. Yukarıdaki çizimi kaç yılında yaptığına dair bir bilgim yok. Ancak çizim tarzına bakılırsa 1970'ler diye tahmin edebilirim.

Eve Online: Koşun Millet Kavga Var...



Online oyunlar günümüzde oldukça popüler. EVE Online bu tarz oyunlar arasında çok popüler değil ancak çok fanatik bir oyuncu kitlesi var. Benim bu evrende oyun oynayan tek bir arkadaşım var. Belki okuyucularımızdan oynayanlar vardır. Aslında EVE Online biraz benim de hayranı olduğum Warhammer 40K dünyasına benziyor. Konu açısından değil; kaos ve hengame açısından... Oyuncular bu evrende madencilik, üretim, ticaret, keşif ve savaş yaparlarken korsanlık gibi pek alışkın olmadığımız olaylara girebiliyorlar. Neyse konuyu uzatmayalım...

Oyunda iki büyük ittifak oyuna özgü bir sebep dolayısıyla savaşa tutuşuyor. Bu büyük ittifakın müttefikleri de bu savaşın içerisine girince olayın boyutu tüm dünyanın ilgisini çeker bir hal alıyor. Sonunda sayıları 3.000 ila 4.000 arasında tahmin edilen oyuncu kitlesi birbirine giriyor. Böylesine büyük bir olayı oyunu oynamayan benim gibi meraklılar da takip etti. Reddit platformunda hemen her dakika ayrıntılar açıklandı. Raporlar, fotoğraflar ve yorumlar ile bayağı eğlenceli bir süreç oldu.

Yazılan çizilenlere göre oyun içi ekonomi bakış açısıyla yarım milyon Dolar seviyesinde ekipman yok olmuş bu savaşta. Ayrıca yazılan çizilenlere göre çatışma bir günden daha uzun sürünce insanlar işlerine gidememiş, bir kısmı okulu ekmiş.  Bazı oyuncular ise 24 saat uykusuz bilgisayar başında oturmuş. Tam anlamı ile delilik... Bakalım daha ne hikayeler çıkacak bu savaşın içinden...

Bilgisayar dünyası nereden nereye geldi. Keşke üniversite zamanında olsam, baba parası yesem ve bugünün hiçbir sorumluluğu olmasa üzerimde oturup bende böyle online oyunları oynayabilsem diyorum... Muhtemelen bu çatışmanın içinde olmak çok eğlenceli olacaktır...

Full Aksesuar Beatles Keyfi

Kenwood Spectrum Series



Kenwood Spectrum Series ülkemizde de bir dönemler çok sevilirdi. Yanlış anımsamıyorsam 1980'ler döneminde o kat kat müzik setlerinin popüler olduğu yıllarda pazarın ihtiyaçlarına Kenwood firmasının yanıtı işte bu Spectrum serileri idi. Hatırlarsanız o yıllarda böyle müzik setleri kendi kabinleri ile satılır ve ne kadar bol kat olursa o kadar makbul idiler. Pikap, kasetçalar, radyo olmaz ise olmazdı ve tercihen bol ışıklı ekolayzırları olmasını isterdik. Bugünlerde sadece güzel bir anı olarak kaldı bu sistemler. Bu arada hazırlanan reklam afişi de evlere şenlikmiş :)

Süt Satıcısı



1930'lardan bir seyyar süt satıcısı. İngiltere'de çekilen bu fotoğrafta seyyar süt satan bir amca, tezgahında plak çalarak reklamını yapıyor. Ülkemizde de uzun seneler seyyar süt satıcıları vardı, hatta muhtemelen bu satıcılardan alınan sütlerin tadı hala damağımızdadır ama ben hiç pikaplısına denk gelmedim. Muhtemelen hiç bir Türk denk gelmemiştir. Artık kültür farkı mı diyelim, onlardaki imkanlar bizde yoktu diyelim de konuyu kapatalım bilemedim.

Yok buldum bugün marketlerden aldığımız sütler hiçbir b*ka benzemiyor diyelim...  Nimete böyle söylenmez ama gerçek bu...

Foobar’ı Farklı Görünümde Kullanmak Rehberi Yayında!



Geçen gün yayınladığım "Foobar’ını Göster Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim" yazısı biraz fazla ilgi çekti ve okuyucularımız yoğun şekilde bu modifikasyon ile alakalı bir rehber istediklerine ilişkin elektronik postalar gönderdiler. Söz verdiğim üzere bir rehber hazırladım ve adım adım ayrıntılı ve aslında oldukça basit bir şekilde anlatmaya çalıştım. Adım adım anlatmaya başlayınca biraz uzadı rehber haliyle. Bende bu yazıyı kendi bloğum yerine konseptin daha uygun olması sebebi ile Stereo Mecmuası ana web sitesinden yayınladım. Buraya tıklayarak ayrıntılı rehbere ulaşabilirsiniz. Umarım faydalı olur...

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar: Almost Famous



Almost Famous, 2000 yapımı bir komedi/dram filmi. Cameron Crowe tarafından yazılıp yönetilen film Rolling Stone dergisi için muhabirlik yapan genç bir kızın Stillwater isimli film için uydurulmuş bir rock topluluğu ile maceralarını anlatıyor. Aslında film yarı otobiyografik bir film denilebilir çünkü yazar ve yönetme Crowe gençliğinde gerçekten de Rolling Stone dergisi için yazarlık yapmış. Film gişe başarısı göstermemesine rağmen bayağı ödül almış. Aslında kadrosu da kötü değil; Patrick Fugit, Billy Crudup, Kate Hudson, Frances McDormand, Jason Lee, Philip Seymour Hoffman, Fairuza Balk, Anna Paquin, Noah Taylor ve Zooey Deschanel gibi önemli isimler rol almış filmde. Tabii ki Zooey Deschanel ve Kate Hudson ilk baştan dikkat çekiyorlar ve fena da oynamamışlar filmde. Bizim okuyucu kitlemize hitap edecek bol bol müzik muhabbeti olan bir film. Denk gelirse göz atın...





Ucuz Etin Yahnisi: Gamepad Alışverişi



Geçen haftalarda Steam platformunun Big Picture modunda oyun oynamak için gamepad yani oyun kontrolcüsü almak üzere çarşıya çıktım. Uzun yıllardır elime gamepad almadığım için fazla para veresim yoktu. Çarşıda pazarda çok fazla gamepad var. Aslında fiyatlarda ucuz 15-20TL seviyelerinde bayağı hoş görünen ürünler var. Aslında kafamda düzgün bir marka al fikri vardı ama cimriliğim tutup "Snoppy" marka bir ürün aldım. Eve geldim ve kuruluma başlayayım dedim. Ürünün içinden çıkan CD muhtemelen başka bir donanıma ait olduğundan internette yazılım peşine düştüm ve bir şey bulamadım. Önümde gamepad boşu boşuna yatıyordu.

Aslında bilgisayarımın çevresinde bulunan ekipman ve yardımcı donanım genelde ortalamanın bayağı üstündedir. Mousepad'ime bile bir sürü para vermiştim ama senelerdir mutlulukla kullanıyorum. Gamepad konusunda ucuza kaçayım deyince elime patladı tabii. Ertesi gün, alışveriş yaptığım yere gittim saçma sapan "Snoppy" gamepad'i iade edip Logitech F310 gamepad'i satın aldım. Fiyatı 3 kat fazla idi. Ancak ürünü takar takamaz en güncel yazılımı indirdim ve huzur içerisinde oyunlarımı oynamaya başladım. Bir gamepad alacak olursanız siz siz olun düzgün bir ürün alın; Logitech F310'i tavsiye ederim...

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; The Frogmen


The Frogmen, 1951 yapımı siyah-beyaz b,r savaş filmi. Amerikan bahriyesinde denizaltı savaş timlerinin konu alındığı filmin adının "frogmen" olmasının sebebi bu özel patlayıcı uzmanı denizcilere bu ismin verilmesi. Filmi seyredenler varsa acımasız Japonlara karşı haklı mücadelemiz havası bol bol hissediliyor. Japon deniz komandoları ile absürd su altı çatışma sahneleri, ufak tefek abartılı tarafları ile seyredilemeyecek kadar kötü olmasa da, bayağı kötü bir filmdir bu. En azından konusu pek alışılageldk değil. Filmin kadrosunda Richard Widmark, Dana Andrews ve Gary Merrill gibi oyuncular dikkat çekiyor. Yönetmeni ise Lloyd Bacon. Filmi seyrederken farkına varmayıp sonradan denk geldiğim üzere denizcilerin odasında gramofon olunca, film bloğuma geliverdi bir anda!

Foobaını Göster Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim



Foobar çok acayip bir yazılım. İstediğiniz gibi evirip çevirebildiğiniz, bir sürü ekleme yapabildiğiniz ve özelleştirebildiğiniz bir yazılım. Stereo Mecmuası'nda özellikle konfigürasyonu konusunda bayağı yazıp çiziyoruz. Ben değişiklik olsun diye kendi kullandığım arayüzü size göstermek istedim. Aslında benim iki farklı tasarımım var bir tanesi standart arayüzün modifiye edilmiş versiyonu, diğeri ise Columns UI üzerinde yaptığım değişiklikler.

Yukarıda standart arayüzün modifiye edilmiş hali var. Kısaca bir bakmak gerekirse, Sol tarafı tamamen albüm kapaklarına ayırdım. Ayrıca gelişmiş filtreleri de buraya koydum. Ben albümleri genelde kapaklarından hatırlarım. Sanrım görsel hafızamın daha iyi olması böyle bir durum ortaya çıkartıyor. Orta kolunu ise ikiye ayırdım. Üst kısım şarkı listesi ve alt kısımda bilgisayarımdaki klasörler arasında gezinebileceğim menü duruyor. Sol kolunu ise üçe ayırdım. Üstte albüm kapağı hemen altında ise albümle alakalı bilgiler bulunuyor. Albümle alakalı bilgiler Wikipedia'nın İngilizce edisyonundan çekiliyor. Aslında bu bölüm ilk önce müzisyen veya topluluğun bilgilerini getiriyor. Bu kısma tıklayınca albüm bilgileri geliyor. Belki tablara bölünmüş farklı bir edisyon da yapabilirdim ama böylesi daha kolay. En altta ise dosya verileri bulunuyor..

Laf aramızda meraklılar Foobar'ı en basit şekilde kullanmanın en iyisi olduğunu söylüyorlar ama biraz renkte fena olmuyor yahu! Belki önümüzdeki haftalarda Foobar'ı nasıl kişiselleştiririz konusuna gireriz.

Jessie J - Mamma Knows Best



Jessie J ismini ben ilk kez Londra Olimpiyat'larında Queen ile sahneye çıkınca duymuştum. İngiliz şarkıcı kariyerine başlamadan önce Chris Brown ve Miley Cyrus gibi isimlere yazdığı şarkılar ile tanınmış. 2011 yılında Who You Are albümünü yayınlayınca geniş kitlelerin ilgisini çekmiş. Aslında Who You Are albümü fena bir albüm değil bugünün pop dünyası için. İçerisinde bol bol R&B ve Soul etkisi var ama Jessie J asıl performansını konserlerde gösteriyor. Hatunun sesinin maşallahı var. Albümleri piyasada tutulsun diyerek herhalde, biraz fazla "cıstaklı" ritmlerle dolu. Ancak konserlerde böyle bir setup kullanmak yerine daha akustik performanslara yer veriyor. Yukarıda ilk albümünden Mamma Knows Best şarkısının küçük bir kulüpte seslendirilmiş edisyonu var. Hiç fena değil! Neyse bu albümün ardından yayınlanan Alive albümünde hepten elektronik etkiler artmış olduğundan uzak durmakta fayda var. Belki ilerleyen senelerde biraz daha R&B ve Soul etkisiyle çok ilginç işler duyacağız gibi geliyor bu hatundan... Şimdilik bir köşeye not edelim bulunsun!

Otomatik Portakal Kitap



Benim Otomatik Portakala takıntımı bilenler bilir. Bilinmeyecek gibi değil zaten bloğumun banner'ına bakarsanız fark etmemeniz mümkün değil! Bundan seneler önce Amazon'dan İngilizce bir Anthony Burgess, Otomatik Portakal baskısı satın almış ve okumuştum. Ancak kitaptaki absürd argo yapısından dolayı İngilizcemin kitabın derinine inmeye yeterli gelmediğini söylemem doğru olur. Bu noktada o zaman heves edip bir de Fransızca çeviri edinmiştim. Olay, daha da karışmıştı. Neyse bir şekilde tekrar okunacaklar listeme kitabı not ettim ve aradan seneler geçti sonunda.

Hepimizin alışveriş listeleri vardır herhalde. En azından benim var. Bu hafta hazır grip olmuş yatıyor iken yeniden okuma projeme başlamak üzere harekete geçtim. Dost Körpe'nin İş Bankası Yayınları için yaptığı çeviriyi görünce hemen sipariş ettim. Dost Körpe'nin çeşitli çevirilerini okudum özellikle Lovecraft ve diğer Gotik öykü çevirileri benim kendi adıma hoşuma gitmişti. "Kıyı" ve "Günah Yiyen" kitaplarını okudum yeni kitabı da sırada bekliyor. Çeviri işi çok zordur ama bence "Dost Körpe" bu alanda benim nazar-ı itibarımda başarılı. Çeviri tarzını ben beğeniyorum. Beğenmeyenler de vardır mutlaka.  Neyse okumaya geçtim hemen. Bu sırada forumlarımızdan Burak Bey, "Aziz Üstel" çevirisinin de altını çizdi hemen onu da tedarik ettim. İlk önce Aziz Üstel çevirisini hemen ardından Dost Körpe çevirilerini okudum. Karşılaştırmayı ise İngilizce metin üzerinden kendimce yaptım.

Bu karşılaştırmalı okuma benim hoşuma gidiyor. Biraz uzun sürüyor (neredeyse bir hafta) ama sonunda kafanızda fena fikirler oluşuyor. Kitap için gidin okuyun harika diyemem, aynı durum tabii ki film içinde geçerli. Ancak kitap bana sorarsanız daha zorlu bir deneyim. Örneğin Melodia mağazası ve sonrasındaki 2 kız hikayesini kitaptaki örnekte gözünüzü kapatıp canlandırmak insanın içini çok fena ediyor. Tabii buradaki atıflara bir göz atabilmek için internet üzerinde harika makaleler var. Bir yandan da onlara göz atmakta fayda var. Yatakta elimde bir yandan iPad diğer yanda kitaplar derken bir şekilde haftayı bitirdik....

Sylvania Electric



1940'lı yıllardan meşhur Sylvania Electric firmasının reklamı. Evet bugün o peşinde koştuğumuz NOS tüpleri üreten firma. Firma bu reklamında yeni geliştirdiği özel tüplerin reklamını yapıyor. Bu tüpleri özellikle FM bandından çalışan radyolar ve o dönem yavaş yavaş ortalığa çıkmaya başlayan televizyonlar için özel olarak üretmişler. Tabii ki savaş döneminden çıkılmış ve tüpler aslında radar sistemlerinde kullanılıyormuş.

College Drinking Songs



Alan Fontaine, College Drinking Songs plağının tanıtım broşürü. Yıl muhtemelen 1957. Alan Fontaine ismini ilk kez duyduğum bir müzisyen. Kendisi gitarist. Amerikalı müzisyen erken yaşlarda trombon öğrenmiş. Kariyerindeki en önemli çıkışı 1959 yılında Ben E. King ile yapmış. İlerleyen yıllarda Chuck Jackson, King Curtis gibi isimlerle çalışmış. Ancak asıl ünü Flamingos topluluğu ile yaptığı "Buffalo Soldiers" şarkısı ile kazanmış. Bu broşürü buraya taşımam sebebi hoşuma gitmesi. Saçma sapan bir atmosferi olması.

iRecorder Retro Cassette



A ne güzel eski tarz bir kasetçalar dediğinizi duyar gibiyim ama işin aslı o değil. Yukarıdaki ürün iRecorder Retro Cassette Player Styled Portable iPhone Speaker isimli bir ürün. Aslında kendisi iPhone'Lar için üretilmiş bir hoparlör sistemi. iPhone 4/4S ve 5/5S modeleri ile uyumlu. 3.5mm konektör ile telefonunuza bağlanıyo ve pil ile çalışıyor. Öndeki tuşlar müessesenin size hediyesi ve hiçbir işe yaramıyorlar. Pardon sadece ses tuşları çalışıyormuş. Bu güzide ürünün 40 Dolarlık fiyatı ile dosta güven düşmana korku veriyor.  Allah akıl fikir versin...

Kulaklık Dünyası: Bir Sen Eksiktin Hulk!



Bu haftanın ürünü alsında pek saçma değil. Günümüzün moda rüzgarı renkli kulaklıklara bir örnek. Marvel firması bizim neyimiz eksik diyerek kahramanlarının lisanslarını olmayacak kulaklık üreticilerine satmaya karar vermiş. Tabii ki sadece Hulk değil Captain America ve Iron Man kulaklıklarda piyasa da boy gösteriyor. Fiyatlarına gelince sanırım 30 Dolar'dan aşağıda fiyat etiketleri var. Tüm bu ürünlerin ortak özelliği olduğu gibi muhteşem bir ses kalitesi, detay ve sahne var. Yok lan yalan söylüyorum, bu paraya göre aslında berbat bir ses performansı elde edebileceğiniz ancak harika gözüken kulaklıklar edinebiliyorsunuz. SM de incelesek mi acaba böyle bir ürün...

Tokyo Horns



Bir dönem dünyanın en büyük hoparlörü olarak lanse edilen bu hoparlör daha doğrusu horn hoparlör sistemi Tokyo'da yapılan bir teknoloji fuarı için özel olarak üretilmiş. Devasa yapıyı önünde duran amcaya bakarak anlayabilmek mümkün. Hifi meraklılarının yazıp çizdiklerine göre 1940'ların sonlarında bu tarz tiz ve mid ünitelerinin kullanılması anlamında bu hoparlör sistemi bir nevi öncülerden sayılıyormuş. Bahsedilen sürücüler hoparlörün en üst bölümünde görülen sürücüler. Günümüzde de büyük hoparlör üreticilerinden bir bölümü bu tarz horn'lar kullanarak pazara ürünlerini sunuyorlar.

Sanat ve Müzik: Ali Güleç



Bir yabancı sitede dolanırken yukarıdaki illüstrasyona denk geldim. Altında yazan izim ilgimi çekti ve hemen bakınmaya başladım. Tasarımcısı Ali Güleç. Fartklı firmalar için çalışmalar yapmış ve internette kendisi ile alakalı güzel yorumlar var. Buraya tıklarsanız kendisinin Facebook sayfasına giderek çalışmalarına göz atabilirsiniz. Daha bir çok ilginç çalışması olan Güleç'i sayfama konuk etmekten mutlu oldum. Bu arada ülkemizde daha ne yetenekli insanlar vardır bizlerin bilmediği.

The Aristocats



The Aristocats aslında meşhur bir Amerikan çizgi filmi. 1970 yılında Walt Disney tarafından yayınlanan filmde Eva Gabor, Hermione Baddeley, Phil Harris, Dean Clark, Sterling Holloway, Scatman Crothers ve Roddy Maude-Roxby gibi önemli isimlerin yaptığı seslendirmeler dikkat çekiyor. Filmin konusu biraz saçmadır aslında aristokrat bir aile ve onların aristokrat kedilerinin maceraları şekilde özetlenebilir. Film için yaşımız geçmiş olsa da, yukarıdaki animasyon pek hoşuma gitti ve bloğumdaki yerini aldı.

Decker Record Shop



Hımm bu çizime nerede denk geldim bilemiyorum. Yaptığım araştırmaya göre konsept bir çizim olması lazım. Ancak 1960'larda yapılan bu konsept çizim bana sorarsanız günümüze bile ulaşabilen güzel fikirlere sahip. Nedense ben böyle sade mağaza konseptlerini çok seviyorum ama ne biçim saçmalık ise hayatım boyu hep hengame yerlerde çalıştım. Tabii bu uzun zaman önceydi. Bu sene milli piyangodan para çıksaydı İzmir'de bu tarz bir mağaza açma hayallerim vardı ama gelecek seneki çekilişe kaldı proje...

Danseden Robot Hoparlör



Dancing Robot Speaker aklı evvel bir tasarımcının işi ve görünüşe göre bayağı bayağı satılıyor. Yaklaşık 40 Dolar fiyat etiketi olan ürün 3,5mm'lik bir konektör ile bilgisayarınıza, telefonunuza veya taşınabilir müzik çalarınıza bağlanıyor. Çalışmaya başlayınca gözlerinde kırmızı led ışıklar yanıyor ve dans etmeye başlıyormuş. Yahu böyle ürünlerin nasıl bir pazarı oluyor anlamak mümkün değil. Pazar büyüdükçe tasarımcılarda saçmalamaya devam ediyorlar. Aman laf aramızda ben bu durumdan mutluyum bloğa malzeme çıkıyor en azından :)

1950'lerden Plak Saklama Çözümü



1950'lerden kendi pikap saklama dolabınızı yapmak için ölçüler. O dönemlerin hafif eğimli yapılarını pek seviyorum. Ayrıca ayaklarda o yılların kendine özgü imzalarından. Yukarıdaki çizim 1957 yılından tahmin ediyorum. Bugünlerde yine aynı tarz işler moda olmuş durumda. Neredeyse tüm büyük mağazalarda buna benzer sehpalar, konsollar yer alıyor. Moda tabii ki tekrardan ibaret. Ama masif ağaçtan söyle bir saklama çözümüne de kimse hayır demez herhalde...

Ham Tips from RCA



Yukarıdaki ilan 1941 yılında. Bu yıllarda meraklıların hifi dünyasına adım atmasını sağlayacak tek şey dergilerdi. Bu dergilerde bir çok proje bulunuyor ve meraklılar bunları yaparak bir müzik setine sahip olabiliyorlardı. Bu dergilerde yazan çizen amatör veya profesyonel yazarların yanında firmalarında makaleleri yayınlanıyordu. Herhalde bunlara günümüzde "advertoriyal" deniyor. Yukarıdaki makalede RCA firması yeni pazara sunduğu tüplerde filaman sisteminde yaptığı değişiklik ve gelişmelerle amplifikatörlerimizdeki "hum" seslerini azaltabileceğimizi anlatmış. Aslında böyle bir arşiv bugün bile oldukça zihin açısı olabiliyor. Aradan geçen senelere daha doğrusu yarım asıra rağmen tüp dünyasında yeni bir şey yok aslında...

Jack Daniels ve Pikap

Jane - Fire, Water, Earth and Air LP



Jane, bir Alman progressive rock, aslında müzik tarihine geçen adıyla Krautrock topluluğudur. 1970'lerde Almanya'da müzik sahnesinin çok hareketli olduğu Hanover kentinde kuruldular. Haydi gelin ayrıntılara bakalım. Ama işler karışacak...

Jane bir açıdan senfonik hard rock topluluğu olarak tanınır ve Almanlar tarafından İngiliz muadilleri ile sıkça karşılaştırılır. Topluluğun temelleri 60'ların sonlarında ortaya çıkan psychedelic topluluk Justice of Peace'e (J.P.) dayandırılır. 1968 tarihli "Save Me"/"War" single'ında Jane topluluğu üyesi Peter Panka vokallerde, Klaus Hess baslarda ve Werner Nadolny saksafonlarda görülmektedir. 1970'lerde J.P. topluluğu dağılır.

Bu dağılma sonucunda Jane topluluğu kurulur. Peter Panka davul ve vokalleri üstlenir, Klaus Hess bastan gitara geçer ve Werner Nadolny saksafon yerine klavye çalmaya başlar. Charly Maucher topluluğa basçı olarak katılır. Bernd Pulst ise ağırlıklı olarak vokalleri üstlenir ve 1971 yılında Jane müzik yaşamına başlar.

Topluluk oluşturulur oluşturulmaz hemen "Together" plağı basılır. Bilinmedik bir Alman plak şirketinden yayınlanan albüm oldukça kötü İngilizce sözlere, asap bozucu davullara, arka planda garip Hammond organ bölümlerine ve oradan buradan kopup gelen gitar sololarına sahiptir ve bu ilginç kombinasyon bir şekilde 40 yıllık Jane tarihinin müzik taslağını oluşturur. Tabii siz benim böyle yazdığıma bakmayın; bu savruk müzik tarzı kendi içerisinde bazı doğrulara sahiptir ve Almanlar bu tarzda gerçekten çok ileri gitmeyi başarmışlardır. Benzer absürdlükleri tarih boyunca bir çok Krautrock topluluklarında, hemen arkasından gelen Kraftwerk gibi toplulukların dahil olduğu endüstriyel akımlarda hatta günümüzün Rammstein gibi örneklerinde de görebilirsiniz. Bu kağıt üzerinde anlamlandırmanın mümkün olmadığı ancak dinlediğinizde "tamam buymuş" diyeceğiniz bir tasvir tarzıdır sadece....

İlk albümün yayınlanmasından sonra hemen her toplulukta olduğu gibi Jane'de de kadro karışmaya başlar. Bernd Pulst vokallerden ayrılır, Charly Maucher basçılıktan istifa eder. Hemen Justice Of Peace topluluğunun gitaristi Wolfgang Krantz transfer edilir ve topluluk içerisinde yeni bir görev dağılımı olur. Jane topluluğunun bir önemli özelliği, yıllar içerisinde kadro sabit kalmaz hatta müzisyenlerin çaldığı enstrümanlar bile sabit değildir. Gitarist, basçı, davulcu vokalist olur, müzik kaldığı yerden devam eder. Bu değişiklikler topluluğun müzik yaşamında olumlu etkiler yapar ve 1973 yılında yayınlanan "Here We Are" sunduğu atmosfer ile meraklıların ilgisine çeker. Müzik tarihçileri bu albümde "Out in the Rain" şarkısını Krautrock tarihinin önemli rock ballad'larından bir tanesi olarak tanımlarlar.

Hemen bir yıl sonra 1974 yılında yayınlanan "Jane III" albümünde kadro yine toz duman olmuştur. Bu kez albüm iki gitaristin düellosu haline gelmiş sert vokallerin desteği ile albüm hard rock ekseninden de öteye doğru gider. Tahmin edeceğiniz üzere albüm sonrası kadro yine karışır gelenler gidenler derken 1975 yılında "Lady" albümü yayınlanır. Bu hengame arasında klavyeci Werner Nadolny geri döner. Kadro oturur.



1976 yılına gelmiş durumdayız şu an. Hemen kadronun son haline bir bakalım. Bass ve geri vokaller Martin Hesse. Davul Peter Panka. Vokal ve gitar Klaus Hess ve her türlü klavye, organ Werner Nadolny. Bu kadro elimizin altında bulunan "Fire, Water, Earth and Air" albümünü 1976 yılında yayınlar. Werner Nadolny'nin dönüşü topluluk açısından çok olumlu olmuştur. Albümdeki etkisi inanılmaz önemlidir. Albümdeki şarkılar,
A1 Fire, Water, Earth & Air 16:57
A2 Fire (You Give Me Some Sweet Lovin')
A3 Water (Keep On Rollin')
B1 Earth (Angel) 5:20
B2 Air (Superman) 10:53
B3 Air (Let The Sunshine In)
B4 The End

Albüm konusunda çok tartışma vardır. Bir çok müzik eleştirmeni albümü tam anlamı ile bir symphonic progressive rock şaheseri olarak tanımlarken, bir kısım meraklı ise albümün bir Pink Floyd replikası hatta kötü bir Pink Floyd kopyası olduğunu ileri sürerler. Ancak ben bu kısımlara pek katılmıyorum. Jane "Together" albümü ile tarzının bir şekilde ne olacağının sinyallerini vermiş bir topluluktur. Önceki albümlerde yaşanan değişiklikler sonucunda bu albümde kadro bir şekilde oturmuş hatta kanı uyuşmuştur. Bu durum ortaya "Fire, Water, Earth and Air" gibi bence çok güzel bir albüm ortaya çıkartmıştır. Şaheser midir pek zannetmiyorum ama çok önemli bir albüm olduğu muhakkak...



Albümün geneline bakarsak Werner Nadolny'nin şarkıların arka planına kazandırdığı derinliğin yanında Klaus Hess'in kendi gitar sound'unu geliştirmesi ve şarkıya göre özel kombinasyonlar kullanması şarkıların ve özellikle soloların etkisini arttırmıştır. Klaus Hess, bazı şarkılarda Les Paul De Luxe bazı şarkılarda Gibson Firebird kullanarak oldukça değişik etkiler elde etmeyi başarmıştır. Bunun yanında davul ve özellikle basların etkin şekilde kombine edilmesi ve bas solo bölümlerinin kullanılan ekipman sayesinde ön plana çıkması albümü özel yapan şeylerden bir tanesidir. Vokallerde hırçınlık büyük ölçüde azaltılmış ve bu sayede müzik daha ön plana çıkartılmıştır.

Gelelim Pink Floyd ile kıyaslanma meselesine. Müzik dünyasında ön önemli hatta tek symphonic, psychedelic, progressive rock topluluğu olarak nitelendirilir ve hemen her topluluk illa ki Pink Floyd ile karşılaştırılır. Bu durum ülkemizde daha da vahim durumdadır. Her müzik tartışmasında Pink Floyd aşağı Pink Floyd yukarı. Kimse Pink Floyd'un müzik tarihi açısından önemini inkar edemez ancak 1960'lardan itibaren muhteşem albümlerin varlığını görmemezlikten gelmek ve yok saymak kendisini müzikseverler olarak adlandıran insanların yapmaması gereken bir şeydir. Çünkü bu yıllarda öyle albümlere denk gelirsiniz, öyle bir etkilenirsiniz ki, Pink Floyd plaklarınız raflarda tozlanırken yeni yepyeni topluluklar keşfetmeye başlarsınız...

İşte, Jane, "Fire, Water, Earth and Air" albümü böyle bir albüm. Universal Music tarafından yeniden basıldı ve ülkemize geldi. Bana da Universal Müzik Türkiye tarafından gönderildi. Metin Beye buradan bir selam göndermiş olayım... Böylesine önemli bir albümün yeniden baskısını kaçırmak zaten hata olacaktır hem de fiyatı gayet makul iken. Alınası ve doya doya dinlenesi bir albüm. Umarım ilerleyen dönemlerde Amon Düül II, Ash Ra Tempel, Popol Vuh gibi toplulukların albümleri de yeniden basılır. Bu arada türü sevenler "Faust" yeniden baskılarını da kaçırmasınlar... Faust yeniden baskılarını da Universal Müzik Türkiye ülkemize getirdi.



Albümle alakalı son bilgi ise albüm kaydında Kunstkopf denilen ve bizim Dummy-Head Recording diye bildiğimiz tekniğin kullanılmış olması. Bu teknikte, kayıt sırasında bir maket kafa (Dummy-Head buradan geliyor) kullanılarak kulakların olduğu yere toplam 2 mikrofon konularak kayıt yapılıyor. Bu sayede daha odaklanmış bir kayıt elde edilmesinin yanında frekans bandında distorsiyon tabir edilen ancak müziğin bir parçası olan bölümlerin daha sağlıklı olarak kaydedilebilmesi sağlanıyor.