Bebek Odasının Hazırlanması: Domino Etkisi


Sevgili okuyucum! Hamilelik ve doğum sürecinin en zorlu ayaklarından bir tanesi olan bebek odasının hazırlanması konusuna hoş geldiniz. Bu yolda olan herkese Allah kolaylık versin diyorum. İnanın buna çok ihtiyacınız olacak. 

Eviniz ne kadar büyük olursa olsun hiçbir zaman yetmez. Fazladan 2 odanız da olsa 5 odanızda olsa o odalar zaman içerisinde dolar. Bu doğruluğu tartışılamaz bir tespittir. Bizim genelde yaşadığımız evde fazladan iki odamız var. Bu odalardan bir tanesi benim çalışma odam. Diğeri ise yüzeysel bir tabirle giyinme odası. Ancak bu oda içerisinde devasa bir dolap içerisinde benim yayıntılarım da duruyordu. Artık hamileliğin son düzlüğüne girdiğimize göre bir odanın bebek odası olarak hazırlanmaya başlaması gerekiyor. Bu da ev düzeninizi sonsuza kadar değiştirecek bir domino etkisinin başlamasına sebep oluyor. 

Öncelikle bu odadan çıkacak şeylerin yeni yerlerine yerleştirilmesi lazım. Bu da bazen içinde yapısal değişiklilere bazen de alışverişe çıkmanıza sebep oluyor. Biz yatak odamıza bir dolap yerleştirme kararı vererek ilk adımı attık. Dolap konusu çok mühim bir konu ve evdeki düzenin en önemli parçası. 

Ben normalde mobilya alışverişlerimde modüler mobilyaları tercih ediyorum. Mesela normalde bir dolap alacak olsam ilk önce IKEA'ya bakarım. 

Ancaaaak...

Elin ecnebisinin aksine bizim memlekette hemen her evin ölçüsü farklı olduğu için modüler mobilyalarda çok fazla yer kaybınız oluyor. Benim zihniyetimde dolap dediğiniz şey, santimler hassasiyetinde yapılmalı ve mümkün olduğunca fazla yük saklayabilmelidir. Dolayısıyla yolunuz bir marangoz ile kesişecek. 

Memleketin marangozlarının ortak özelliği hiçbir işi zamanında yapmamalarıdır malum. Bu yüzden evde yapacağınız çizim ile başlayan süreç, marangoz abinin gelip ölçü alması ile devam edecek ve meşhur üretim süreci başlayacaktır. Eğer marangoz size mobilyanızı 10 gün sonra teslim ederim dediyse en az bir hafta gecikme hesaplamanız gerekiyor. Bu arada sakın ödemeniz gereken tutarın tamamını vermeyin sadece bir miktar ön ödeme yapın. Paranız elinizdeki tek gücünüz. Eğer bebeğinizin odasına da bir dolap almayı planlıyorsanız onun da siparişini şimdiden verin. Ve beklemeye başlayın. Allah sabır versin. 

Bu süre içerisinde ben bebek odasındaki dolaptan çıkan ekipmanımı ne yapacağımı düşünüyordum. Üç-dört  ana başlıkta toplayabilirim yayıntılarımı. İlki elektronik ekipman. Seneler içerisinde elimde bolca elektronik toplanmış. Ampliler, pikaplar, kaset deckleri... Atsan atılmaz satsan satılmaz. Bunların haricinde bir kısmı da baba evinde ve depoda duruyor. Ancak buralardaki saklama kapasitesinin bile üzerine çıkmış durumdayım. Bu noktada bir kısım ekipmanı kayınpederin şehir içindeki ikinci evine göndermeye karar veriyorum. İkinci başlık kitaplar. Çalışma odamda bir kütüphane var zaten ama dolu halde. Babamın evindeki dolaplarda ve depoda da bir miktar kitap var ve yenileri için yer yok. Bu noktada eleme yapıp bir kısmını bağışlama yoluna gitmeye karar veriyorum. 

Üçüncü grup, fazlalık, dinlenmeyen veya nadiren dinlenen CD, kaset ve plakların bir yerlere depolanması. Salondaki ve odadaki depo alanları tamamen dolu halde depoya bir miktar daha tıkabilirim ama kasetlerin büyük bir kısmı ile vedalaşıyorum. Son grup ise el aletlerim. DIY projelerine meraklı bir insan olarak bunların mutlaka el altında bulunması gerekiyor. Dolayısıyla çalışma odamda yapısal bazı düzenlemeler yapmalıyım. 

Kendime ek bir plak dinleme ortamı hazırlamanın mantıklı olacağını düşündüm. Stereo Mecmuası'nda hep bahsettiğim aktif hoparlörler ve basit bir pikap. IKEA PS dolabın üzerinde duruyorlar. Dolabın içi ise bebek odasından çıkan el aletleri ile tıka basa dolu. Poster sevgili Nadir'in (Ionian) hediyesi... 
Hanımların işi ise daha kolay. Varolan dolap ve şifonyerlerdeki paylarınız bir anda değişmeye daha doğrusu azalmaya başlıyor. Kendinize ait bir şifonyerin yarısı göz açıp kapayıncaya kadar elinizden kayıp gidiyor. Tüm eşyalarınızın yeri değiştiğinden donunuzu bile bulmaz hale geliyorsunuz. Ama eşinize sorarsanız size o kadarı bile fazla aslında. 

Bu durumda ben çalışma odamda bazı düzenlemeler yapıp el altında olması gereken ekipmanlarım için yeni depolama alanları hazırladım. Yeni CD rafları, yeni depolama üniteleri gibi. 

CD'ler için rafları birden çok fonksiyon ile kullanabilirsiniz. Arka bölümler CD'lik ön taraflar ise oyuncaklar için sergileme alanı. Ister hazır alın isterseniz marangoza yaptırın. 
Bir şekilde domino etkisini atlatabilirsek, bebek odasından çıkan tüm eşyaları bir bölümünü bir yerlere yerleştirmiş oluyoruz. Ancak maceramız daha bitmedi. Sırada boya süreci var, tabii marangozu beklemeye devam diyoruz bir yandan. 




Hamilelik İkinci 3 Ayın Tablosu



Hamileliğin ikinci üç aylık dönemi ilk üç aylık döneme göre biraz(cık) daha sakin geçiyor. Bu dönemde en önemli konular bebeğinizin sağlığı ile alakalı tarama testi bana sorarsanız. İkili, Üçlü, Dörtlü ve Panaroma testlerinin bir zorluğu yok. Ancak eğer yaptırmaya karar verdiyseniz Amniosentez testi bir miktar stres kaynağı oluyor hayatınızda. Tüm bu testlerin ortak noktası sonuçları alana kadar ömrünüzü yiyip bitirmesi. 

Eşinizin mide bulantıları ve kusma halleri bir miktar azalmış oluyor. Ancak vücut eskisi gibi olmadığından faaliyetlerinizi yavaşlatmanız gerekiyor. 

Bu dönemde önemli bir diğer mevzuu ise bebeğinizin cinsiyetinin belli olması. Bu bir dizi yeni devinimi tetikliyor haliyle. Özellikle geniş ve geleneksel kafadaki bir Türk ailesine sahipseniz cinsiyetin belli olması önemli bir hareketliliği ve çoğu zaman sorun yumağını ortaya çıkartıyor. Bu dönemin en önemli faaliyeti, bebeğin isminin belirlenmesi. Umarım sizlerde bu süreci bizim gibi sıkıntısız atlatırsınız. Benim gözlemime göre bazı ailelerde iç savaşa yol açıyor bu durum. 

Karmaşa, devinim, endişe gibi onlarca ruh halinin beraber yaşandığı ikinci 3 aylık dönem bittiğine göre hamileliğin son periyoduna doğru yol alabiliriz. 





İsim Dilemması


Çocuğunuzun ismini belirleme konusu bizim memlekette baslı başına bir olay haline gelebilir. Bu durum ailenizin yapısı ile alakalı bir durum. Muhtemelen bir çok çift hamileliğin sıkıntılı dönemlerini atlattıktan sonra isim listelemeye başlıyorlardır. Bu noktaya bir lafım yok, tabii ki hakkınız. Ancak bizim ilk 3 aylık süreç biraz sıkıntılı geçtiğinden dolayı eşim bu konuyu açtığında ben hep kapattım. İkinci üç aylık dönemde ise yavaş yavaş bizde isim mevzuularını konuşmaya başladık.

Bildiğim daha doğrusu benim için önemli bazı noktalar vardı o süreçte. Unisex isimlerden hiç hoşlanmıyorum ve çocuğuma bu tarz bir isim vermek istemiyorum. Eşimde aynı düşüncedeydi. Sizlerin de başına defalarca gelmiştir. Mesela Deniz Stereo isimli bir kişiyi aramanız gerekiyor diyelim. Ulan sekreterine ne diyeceğim korkusu başlar. İsmi soyismi ile  Deniz Stereo ile görüşmek istiyorum deseniz çok ciddi kaçacak. Deniz Hanım deseniz bir türlü Deniz Bey bir türlü. O yüzden unisex isimleri direkt pas geçtik. Bu arada Deniz ismini de pek severim :)

Yine benim sevmediğim bir trend zorlama modern isimler uydurma süreci. Yabancı isimleri alıp Türkçe'ye uyarlanmasını sevmiyorum. Lisa ismi mesela bana çok saçma gelir. Eşimde bu şekilde düşündüğünden bu tarz isimleri de sildik.

Diğer bir trend ise ismin arkasına "Can" "Cem" gibi ekler getirmek. Örneğin Hilmicem gibi. Bunu sanırım iki ismin problem olabileceğini düşünüp keşfetmişler. İyi b*k yemişler. Bu da bize uymuyordu. Bu tarz isimleri de pas geçecektik.

Derin düşüncelere dalmışken, ne olsun lan bu çocuğun ismi?

Tabii biz bunlarla uğraşırken güzide memleketimizde işler böylesine kolay değildir. Sanki çok sakin insanlarmışız gibi hayatı daha da karmaşıklaştırmanın ne sebebi var hiç anlamam. Bazı ailelerde vefat eden büyüklerinin isminin çocuklara hafiften "zorla" verilmesi süreci var. Tamam bunu anlayabilirim. Ancak olayı zorlaştıran şey her iki tarafta vefat eden büyükler varsa hangisinin ismi konulacak kavgası. Bebek dediğin de seri üretilebilen bir şey değil ki, çoğu zaman. Sulh olsun diye yapalım bir tane daha ona da diğer büyüğümüzün ismini verelim. Eğer kontrolü elden kaçırırsanız bu iş başınıza dert açar, benden uyarması.

Sadece bununla da kalmıyor. Ailede yaşayan en bir büyüklerin "statement" yani yasa kıvamında bir isim ortaya atmaları. Ailenizde, Allah uzun ömür versin böyle bir büyüğünüz varsa b*ku yediniz demektir. Kaç yaşında insan üzmemek lazım diye düşünseniz bir türlü, ulan çocuk benim çocuğum sana ne demek daha doğrusu diyememek bir türlü. Böyle bir durumda iki isim verip nüfus müdürlüğünde yazdırmamak yükselen bir trend aklınızda olsun.

İki isim konusu ise ayrı bir sıkıntı. Mesela benim babam yani Sedatcez'in aslında iki ismi var. Hasan Sedat. Bazı çok eski arkadaşları babama Hasan diye hitap ettiğinde ne diyor lan bunlar derim hala. Ayrıca bazı kamusal sıkıntılarda yaşayabilmek mümkün.

Ama iş bununla kalmıyor. Bir de soyismi ile ahenk konusu var. Seçeceğiniz isim soyisminizle yakışmalı değil mi? Ayrıca çok uzun olmamalı. Bu kafayla giderseniz işiniz gerçekten iş. Mesela Tomambay Cezayirli yaz yaz bitmeyecek bir isim olduğu gibi bizim ailecek hep isimlerimizin sonunda "Cez" bitiştirilir. Çocuğun ismine örneğin Tomambay dersek okulda muhtemelen TomambayCez diye anılacak eh bu çocuk size bu yüzden saydırsa kusura bakmayın haksız değil.

Ayrıca bu çocuk büyüdüğünde dalga geçilmeyecek bir isim bulmak lazım. Kendi çocuğuma "Rahim" gibi bir isimi göz göre göre koyabilmem mümkün değil. Zaten erkek için "Rahim" isminin nasıl ortaya çıktığını hayatım boyunca anlamadım. Gelip bana aslında o değil başka anlamda düşünülmüş diyeceksiniz de, gel de çocuklara anlat.

Biliyorsunuz isim genelde ailenin politik veya dini duruşunu da gösterir. Milletçi arkadaşlar Alperen, Kürşat, Alparslan isimlerini pek severler. Daha dindar aileler çocuklarının isimlerini genelde Kuran-ı Kerim'den seçmeye çalışırlar vesaire. Anlayacağınız işin içinde binbir tane seçenek var.

Bizim ufaklığı ilk gördüğümüzde yani 3cm civarında iken pıtırcık demeye başlamıştık. Tamam saçma kabul ediyorum ama sizi de göreceğim. İlk zamanlarda isim verecek bir durumumuz olmadığından o dönemlerde "pıtırcık" derken erkek olduğunu öğrendiğimizde "pıtır" olarak değiştirdik. Tabii ki, olacak şey değildi.

Biz ne yaptık derseniz. Eşim bazı isimleri seçmişti. Ben bir gece bu isimlerden bir tanesini fısıldadım çocuğuma rüyamda. Ertesi gün ben kendi kafamda ufaklığın ismini belirlemiştim; Ali. Şöyle bakınca Ali Cezayirli güzel oldu, kısaltılmış versiyonu da kulağıma iyi geldi; yani Alicez.

Eşim ilk anda daha düşünelim dedi ancak bazı çocuklar adları ile geliyorlar diye bir efsane vardır ya. Bizim isim süreci bir noktada oraya bağlandı. Bir gece vakti kardeşimi aradım, ya bu çocuğun ismi ne olsun sence dedim, 3 isim saydı bunlardan bir tanesiydi Ali idi ve konuşmanın sonunda Ali olsun bence dedi. Eşimin gözleri açılmıştı. Ama daha tatmin olmadı. Ama kader ağlarını çoktan örmüştü. Eşimin Müge diye bir arkadaşı var, dünya iyisi bir insan. Saf bir insandır ve içi de temizdir. Bu isim mevzuularını konuşurken arkadaşı da Ali ismini zikredince, bizim ufaklığın ismini eşim de kabul etmek zorunda kaldı.

Arkasından bu kararımızı aile büyüklerimize de ilettik. Artık ufaklığın bir adı vardı. Umarım sizlerin isim verme süreci de kavgasız dövüşsüz biter." Çocuk benim çocuğum lan" çıkışı çoğu zaman işe yarar bonus olarak eşinizi kastedip "kızı üzmeyin" taktiğini kullanabilirsiniz.





Hamile Kıyafeti Alışverişi


İkinci 3 aylık periyod içerisinde eşiniz gözle görülür şekilde değişecek. Tabii ki kişiden kişiye değişiyor olsa da, artık pantolonlarının içine sığamaması normal bir durum. Hal böyle olunca gardroplar dolusu kıyafet atıl kalıyor. Eh bu kızcağız ne giyecek tabii ki alışveriş yapılması lazım.

Hanımlar ve alışveriş ayrılmaz bir ikilidir. Bizim hanım bu konuda çok takıntılı değildir çoğu zaman yani.. Her kadın gibi alışverişe gitmeyi sever ama abartmaz.

Hamile kıyafeti deyince bunun başlı başına bir sektör olduğunu öğrendim. Yaş 40 olunca her bir haltı öğrendim zannediyorsanız, kendinize gelin, emin olun bir halttan haberiniz yok daha. Son nefes verilinceye kadar öğrenme bitmiyor.

Bebek ve hamilelik konusunda tıpkı evlenirken öğrendiğim gibi çok ciddi bir sektör var ve amiyane tabiri ile mekanlar kaldırmış bekliyorlar sizi. Kaçarınız yok, sevseniz de sevmeseniz de hayatınızın bir döneminde yolunuz bu iki sektör ile kesişiyor ve neden kaldırmış bekliyor dendiğini anlıyorsunuz.

Şaka bir yana, bizim memleketin çocuğu ve hamilesi bol olduğundan seçenekler sonsuz. Her gelir seviyesi, her görüş ve beğeniye göre bir seçeneğiniz var. Eşim genelde alışverişlerinde 50 tane mağaza gezmediğinden ilk hamile alışverişine bende katılmak istedim. İki kişi İzmir'imizin güzide alışveriş mekanı "Agora"ya doğru yola çıktık. Hedefimiz oradaki "Gebe" isimli mağaza idi.

Ben kendi alışverişlerimde mümkün olduğunca hızlı şekilde karar verip mümkünse çok şey denemeden mekandan kendimi dışarı atmak isterim. Gereksiz sohbet, muhabbetten nefret ederim. Yolda giderken acaba hatamı yaptım diye düşünüyordum.

Hamilelik 2014-2015 yaz kreasyonu. Şaka lan :) 

Neyse mağazaya girdik. Güleryüzlü bir bayan karşıladı bizi. Eşim önce mağazayı şöyle bir kolaçan etti. Sonrasında ne istediğini söyledi. Bir kaç dakika içinde ürünler ve renklerine karar verildi denemeler yapıldı. İyi esnaflığın bir göstergesi olan, bakın şu da hoşunuza gidebilir şeklinde öneriler yapıldı.

Bir esnafın iyi olduğunu buradan anlarsınız işte. Kısa sürede sizin zevkinizi anlayıp, beğenme olasılığınız yüksek ürünleri size sunarsa ben o esnafa helal olsun derim.

Yaklaşık 10 dakika kadar sonra ilk hamile alışverişini tamamlamış ve paramızı ödemiş olduk. Tabii ki bu ilk ne de son alışveriş olacak.

Beyler size tavsiyem bu alışveriş işlerinin derinliklerine hiç girmeyin. Bırakın eşiniz gönlünce ne istiyorsa alsın. Siz almayın deseniz de nasıl olsa alacak ve yine siz kötü olacaksınız. Bir bütçe belirleyin ve bırakın gönlünce alışveriş yapsın. Hanımlar için özellikle de hamileler için o kadar çok şey var ki, alınabilecek. Kadınların gözü dönüyor.

Eğer şanslıysanız birisi de sizi düşünüp belki baba temalı bir t-shirt alır. Baktınız alan yok, siz kendinize alın. Bu günler sonrasında unutulamayacak günler. Mümkün olduğunca keyif almaya bakın.





Associated Press ve British Movitone Arşivi Adama Kafayı Yedirtir!



Associated Press ve British Movitone, 1900'ların başından itibaren çekilmiş bir çok görüntüyü  YouTube üzerinden meraklılara sunmaya başladı. Yapılan açıklamalarda 120 yıllık bir dönemi içeren 550.000 videodan bahsediliyor ve sayı artabilirmiş. Videolar içerisinde çok fazla tarihsel olay yer alıyor. Ben meraklı olduğum konularda birazcık kurcaladım ve enteresan şeyler bulabildim.

Bu arada bu uzun dönem içerisinde yer alan siyasi ve askeri videolar birazcık Anglo-sakson bakış açısından çokça propaganda amaçlı olduğu hemen fark edilebiliyor ancak bu durum gayet doğal.

Müzik tarafında da özellikle büyük turneler ve konserler ile alakalı çok ilginç videolar var. Tek sorun videoları taramak oldukça zor ve umarım ilerleyen dönemlerde ciddi bir düzenleme yapılır.

Associated Press arşivi için buraya,  British Movitone için ise buraya tıklayıp kafayı yemeye başlayabilirsiniz.


Devlet Baba İçerisinde: Aile Hekimliği



Sizlere bahsettiğim üzere ikinci 3 aylık dönem içerisinde testlerin ardı arkası kesilmiyor. Şimdi sıra tetanoz aşısına geldi. Bu noktada ister özle doktorunuz bu aşıyı yapabilir, isterseniz ise devlet kurumlarında yaptırabilirsiniz. Biz eşimin hamileliği döneminde özel doktoru tercih ettik. Ancak bu demek değil ki, Devlet Baba ile hiç görüşmeyeceksiniz.

Ben hastaneleri filan sevmem o yüzden Aile Hekimliği filan ile denk gelmedim. Ama söz konusu bebeğiniz olunca hep yazdığım gibi her şeye alışıyorsunuz. İster severek isterse de sevmeyerek :) Eşim, tetanoz aşısını Aile Hekimliği polikliniğinde yaptırmak istedi. Görevimiz lojistik olduğu için hemen yola koyulduk.

Bir çoğunuzun kafasında devlet hastanesi deyince nasıl bir tablo olduğunu biliyorum çünkü bundan seneler öncesine kadar benim kafamda da aynı tablo vardı. Ancak çevremizdeki insanların yaşları ilerledikçe daha fazla zaman geçiriyorsunuz sağlık kurumlarında ve düşünceleriniz değişmeye başlıyor.

Neyse bağlı bulunduğumuz Alsancak Aile Hekimliği imiş. Doktorumuz filan harika. Ancak beni asıl şaşırtan şey, devletin hamilelik konusuna bakış açısı. Bu bizim polikliniğe mi özel yoksa her tarafta mı öyle bilmiyorum ama ben bayağı şaşırdım. Tetanoz aşısı bir kaç etaptan oluşan bir aşı. Bir tane oluyorsunuz arkasından bir tane daha oluyorsunuz. Tamam bunu hatırlatmalarını bekleyebilirim ama, tüm test sonuçlarını istediler.

Dönem dönem eşimi arayıp güncel bilgileri istediler filan derken, bu durum ilgimi çekti. Bu süreçlerde mutlaka bir uğrayın bağlı olduğunuz Aile Hekimliğine. Sadece kayıt olmak için bile gidebilirsiniz hem bir göz atarsınız. Bir bakarsınız hiç beklemediğiniz bir konuda size yardımcı olabilirler. Acaba Devlet Baba mı değişti, yoksa ben safım şimdilik bilemiyorum tabii...





Amniosentez


Hamilelik sürecinin ikinci 3 ayında karşınıza gelecek ne riskli olay Amniosentez denilen bir test. Bu test dışarıdan bakıldığında pek kolaymış gibi gözükmüyor. İşin içerisine girince hiç kolay olmadığını anlıyorsunuz.

Olay şu, eşinizin karnından hamileliğin yaklaşık 16-20. haftaları civarında acayip bir iğne kullanarak örnek yani su alınması. Bu işlem yapılırken bebeğe zarar vermemek için en ufak hareket bile ultrason ile kontrol ediliyor ve uygun zamanlama ile anne karnından su alınıyor.

Amniosentez neden yapılıyor. Size daha önce bahsettiğim tarama testlerinde kesin sonuç alınamadığı için burada çok yüksek isabet ile sonuç alabilmeniz mümkün. İleri yaş hamileliklerinde de bu işlem öneriliyor. Bizim için yaş konusunun yanında ailelerimizin geçmişinde sorunlu bazı ufaklıkların olduğunu bildiğimiz için Amniosentez yaptırmaya karar verdik.

Bu testin sonunda bir kaç gün içinde size %95 üzerinde bir doğrulukla sonuç geliyor. Biraz daha beklediğinizde ise çok daha ayrıntılı bir rapor ile doğruluk oranı daha da yükseliyor. Anlayacağınız kafanızda hiçbir soru işareti kalmıyor.

Bu testin en kötü tarafı bazı risklerinin olması. İğne bebeğe isabet ederse zarar verebileceği gibi bazı komplikasyonlarda yaratabiliyor. Ancak önlem ve dikkat ile riskleri çok azaltabilmek mümkün.

Amniosentez için doktorunuz size bir gün verdiğinde korkak adımlarla evinizden çıkıp yola koyuluyorsunuz. Doktorunuz yanında genelde bu konuda deneyimli bir hemşire ile hazırlıklara başlıyor. Bu işlem öyle hemen yapılamıyor. Bebeğin hareketsiz durması lazım. Eğer çok hareketliyse bir mola veriliyor ve bekleniyor. Örneğin yarım saat sonra tekrar denemeler başlıyor. Bizim doktorumuz Semih Hızıroğlu bu konuda çok dikkatli bir doktordu ve süreç bildiğiniz saatler sürdü.

Bunun bir süresi yok. İşlem saniyelik bir işlem ama uygun konum ve hareketsizlik çok önemli olduğundan saatler sürebiliyor tıpkı bizde olduğu gibi. Anlayacağınız biz babaları yine uzun bir bekleme süreci bekliyor. Önce Allah'a sonra doktorunuza güvenip ilerlemekten başka yapabileceğiniz bir şey yok.

Bu testin sonucunda eğer hali hazırda belli değilse çocuğunuzun cinsiyeti de %100 oranında belirlenmiş oluyor.

Tabii ki bu testi yaptırmama şansınız da var. Bir zorunluluk değil. Karar sizin. Doktorunuzla konuyu enine boyuna tartışın. Dikkatle ve özenle yapıldığında korkmanız için bir sebep yok.

Operasyonun ardından eşiniz birkaç gün yatak istirahatine hak kazanıyor. Tüm lojistik size emanet. Eh zaten bunlara şimdiye kadar alışmış olmanız lazım.

Küçük bir ipucu: Eğer aynı şehirdeyseniz annelerinize veya kardeşlerinize olmadı akrabalarınıza veya arkadaşlarınıza başvurarak azıcık yemek stoğu yapmak, lojistik hizmetlerinizi büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Yemek seçimleriniz kolay yenilebilir, hafif ve eşinizin sevdiği yemeklerden olsun. Birkaç gün içerisinde en geç 5 güne normal hayatınıza tabii hamilelikteki normal hayatınıza döneceksiniz.

Hadi geçmiş olsun....




İyi Bayramlar



Tüm okuyucuların bayramını kutlarım. Herkese iyi tatiller ve/veya iyi dinlenmeler. :)

Testler: İkili, Üçlü, Dörtlü, Panaroma



Hamileliğin ikinci 3 aynın en önemli devinimi bebeğinizdeki olası sorunları belirlemeye yarayan testler olacak. Bu testlerin binbir türü var ve hiçbiri kesin yani %100'lük bir sonuç veremiyor. Siz benim yazdıklarımı sadece bir ön bilgi olarak düşünün, detayları doktorunuzdan öğrenin. Ben anladığım kadarı ile sizlere bu testler hakkında bilgi vereyim.

-İkili test, Tüm testler içerisinde en çok ismini duyacağınız şey bu. Bu bir nevi inceleme denilebilir. Ultrason cihazında çocuğunuzun bazı değerleri ölçülüyor ve annenin kanında alınan örnekte bazı maddelere bakıp özellikle "Down sendromu" riski belirleniyor. Sonuç genelde bilgi verici bir düzeyde yani kesin bir sonuç veremiyor. Bu testte bir anormali görülürse daha kapsamlı testler yapılması gerekiyor. Bu testte bakılan asıl konu zeka geriliği ve bazı organ anomalileri olan hastalıklar...

-Üçlü test: Yine zeka geriliği, kalp anomalileri ve diğer bir çok organ anomalilerine bakılan bir test. Ultrasonda yapılan ölçümler ile annenin kanındaki bazı maddelere bakılarak olasılıklar belirlenmeye çalışıyor. Aslında ikili test ile aynı prosedür ancak dönemler farklı ve araştırılan maddeler farklı oluyor. Bu testin yaklaşık %70'lik bir başarı oranı olduğu söyleniyor.

 -Dörtlü test: Bu üçlü testin bir gelişmiş versiyonu gibi düşünün. Bu test "Üçlü Test"in sonuçlarını yüzde 10-15 civarında geliştiriyor. Ancak yine keskin bir sonuç elde etmeniz mümkün değil.

Ben bu test işlerini ilk duyduğumda bir halt anlamadım. Olay aslında şu, özet geçeyim sizlere. Hamilelik aslında ay ile ölçülerin bir süreç değil. Asıl birim haftalar. Yukarıdaki testler belirli hafta aralıklarında yapılan testler. Yani ikili olan üçlüden daha iyi daha gelişmiş diye bir şey yok. Zamanı geldiğinde uygun testi yaptırıyorsunuz.

Birde Panorma testi var. Bu testte yine bazı ölçümler ve anne kanından alınan kan ile bebeğin kromozonlarındaki genetik verilerin okunmasına dayanan en yeni testlerden bir tanesi. Başarı oranının çok çok yüksek olduğu söyleniyor. Eğer Amniosentez testinin risklerinden korkuyorsanız doktorunuzla bu test hakkında görüşebilirsiniz.

Hakan siz ne yaptınız derseniz, hemen söyleyeyim. Biz ikili, üçlü ve dörtlü testleri direkt olarak pas geçtik. Direkt olarak Amniosentez testine odaklandık. Zaten 35 yaş üzerindeki hamileliklerde bu test öneriliyordu, diğerleri ile hiç uğraşmadık.

Burada karar sizin. Doktorunuz ile görüşüp sizin için en doğru seçeneği bulmanızda önemli katkı sağlayacaktır. Tabii ki hiçbir test yaptırmama seçeneğiniz de var. Buna da saygı duyarım. Ama kendi adıma o riske girmem ve girmedim...

not: Başlıktaki banner'daki tezahüratı pek beceremedim ama orijinali şu: 1..2..3 gol yetmez / 4..5..6. olsun / Metin, Ali Feyyaz koysun / Beşiktaş şampiyon olsun. Makbulü, her kıtanın ayrı tribün tarafından hömkürülmesidir... 






Bitip Tükenmeyen Tekmeledi mi, Tekmelemedi mi Mevzuuları


Eşinizle yalnız kaldığınızda ve hatta topluluk içindeyken en önemli sosyal faaliyetlerden bir tanesi tekmeledi mi, tekmelemedi mi mevzuu oluyor. Anne zaten bebeği içinde bir süredir büyüttüğü için en ufak hareketini bile fark eder hale geliyor. Ufaklık büyüdükçe tekmelemeleri daha bir hissedilir hale geliyor.

İlk başlarda, sizde elinizi karnına koyup bu tekmelemelerden nasibinizi almaya çalışıyorsunuz ama nafile pek hissedilmiyor. Seçil "bak vurdu hissettin mi" diye sorduğunda aval aval yüzüne bakıyordum sadece. Tabii ilk başlarda.

İlerleyen dönemlerde ufaklık büyüdükçe tekmelerin şiddeti artıyor ve sizde hissetmeye başlıyorsunuz. Tabii o anlarda garip hisleriniz oluyor. Sadece ben değil eve gelen tüm aile fertleri ellerini eşimin karnına koyup tekmelemelerden nasiplenmeye çalışıyor. Bizim milletin hamile karnı sevmesi garip bir olay.

Markette önünüzde sıra bekleyen Hatice teyzeyi bıraksanız o da hemen yumulacak eşimin karnına. İlerleyen dönemlerde bu bir nevi etkinlik haline geliyor. Aile geniş ise olayın b*ku çıkıyor.

Bu görüntüye alışın, tekmeledi mi tekmelemedi mi :)

Tekmeleme olayı evet ilginç ama benim açımdan bir doğrulama gibiydi her zaman. Bazen eşimin sancıları olduğu zaman veya zorlu geçen bir gecenin ardından sabah ilk sorduğum şey tekmeliyor mu oluyordu. Cevap evet olduğunda içim rahatlıyordu, bizimkini keyfi yerinde ve ben buradayım iyiyim diyordu bana sorarsanız.

İlerleyen aylarda özellikle de 6 aydan itibaren en zor hisseden insan bile olsanız artık karnın bir tarafa doğru şiştiğini içeridekinin bir o tarafa bir öbür tarafa yaslandığını gözünüzle görebilir hale geliyorsunuz. Ama o zamanlara daha vakit var...

Not. Zamanında Alien gibi filmleri seyrettiyseniz bu karnın içinden hissedilme olayı insanı bir yandan da ürkütmüyor değil. Acilen zihninizden o görüntüleri atmaya çalışın.





Hamilelik İlk 3 Ayın Tablosu


Evet hamileliğin ilk ayında bir baba adayı olarak neler neler yaşadık. Artık daha düzenli beslenen bir insan oldunuz. Eşinizin daha özenli beslenmesi gerektiğinden sizin alışveriş davranışlarınız değişmiş olmalı. Artık alışverişinizde daha özenlisiniz. Evinize mümkün olduğunca et, tavuk ve balık gibi çocuğunuzun gelişiminde önemli gıdalar alıyorsunuz. Mutfağa yabancı bir insansanız bile ufak tefek şeyler pişirmeyi öğrenmiş olmanız lazım. Eşinizin iştahının maşallahı var ve ağzına kadar dolu buzdolabı iki üç günde boşalıyor. Alışveriş yapmak artık bir kabusa dönmüş durumda.

Benim gibi hastane, laboratuvar ve doktorları sevmeyen bir insansanız bile en iyi arkadaşınız kadın doğum uzmanınız olmuş durumda. Artık güle oynaya doktora gidiyorsunuz muhtemelen. Hele ultrason görüntüsü en sevdiğiniz film haline gelmiş bile olabilir. Çocuğunuzu ilk gördüğünüzde 3cm civarında iken 3 ayın sonunda organları gelişmiş ve belgesellerde görmeye alıştığımız şekle bürünmüş durumda. Doppler ile kalp atışlarını duymak ise bambaşka bir duygu zaten.

Mide bulantısı ve kusma hayatınızın günlük birer parçası. Hayatta yapmam, tiksinirim dediğiniz hemen her şeyi yapıyor buldunuz kendinizi. Ancak bunlar daha başlangıç, uzun bir süreç var önünüzde.

Baba olarak lojistik konusunda bambaşka bir boyuta geçmiş olmalısınız. Aşerme, nefsinizi terbiye etmiş durumda ve yeni stratejiler geliştirdiniz. Kışın ortasında kavun bulmak gibi absürd görevleri başarı ile atlattınız.

Eşinize uzanmak veya eğilmek yasak. Gerekirse hayatı kolaylaştırmak için yapısal değişiklikler yapmanız gerekebilir. Mesela çok sık kullanılan tencereleri daha kolay ulaşabilir yerlere koymak. Aynı şekilde eşyaları da...

Eşinizle eskisi gibi sokaklara dökülüp saatlerce gezemiyorsunuz. Artık hızlı şekilde yoruluyor. Ayrıca dükkan kapandı kapanacak, malum konu fazla ayrıntıya girmeyeyim, anladınız siz durumu! Evdeki muhabbetler değişmiş, eksen tamamen kaymış durumda. Çocuğunuzun cinsiyeti belli oldu olacak. Bunun heyecanı var hafiften.

Duygu patlamalarını kendiniz ruh hastası olmadan atlattınız. Artık daha kuvvetli bir insansınız. Ancak macera daha yeni başlıyor. İkinci üç aylık periyod başlıyor. Hadi yolumuz açık olsun...





Eş, Dost, Akraba Arkadaşlar Duysun Baba Oluyorum.



Eş, Dost, Akraba Arkadaşlar Duysun Baba Oluyorum. Oluyorsun ama bu iş kolay değil. Bir baba olarak müjde sınavında  çekirdek ailelerimiz ile ilk badireyi atlatmıştık. Şimdi genişletilmiş aile, dost, hısım, akraba ile havadisi paylaşmanın zamanı geldi.

Bu da bir sorun olabilir. Geçmişte bir arkadaş grubumda bu bir sorun olup, bir tartışma ve küsüşme fırtınasını tetiklemişti. Tetiklemişti diyorum, çünkü bu tarz zamanlarda eski defterler açılıp, işler daha da kötüye götürülür el birliği ile. İster cahil, isterse de en okumuş insanlar olsun bu durumu yaşayabilirsiniz.

Açıkçası benim açımdan bu bir sorun olmadı. Benim çizgilerim çok bellidir. Annem, babam ve kardeşimden oluşan çekirdek ailem haricinde ailenin geri kalanı benim için -bir kaç istisna hariç- öneme sahip değildir. Arkadaşlarımla ise uzun senelere dayanan ilişkilerim vardır ve küsme gibi saçma sapan şeyleri sevmediğimi herkes bilir. Eşimin ailesi ise benimkinden daha geniş ve daha bağlı bir aile. Biz ailelere haber kısmını kolay atlattık. Zaten bu kısmı biliyorsunuz...

Cez familyası: müstakbel baba HakanCez, müstakbel dede SedatCez,  müstakbel baba yarısı OkanCez

3. ay içerisinde insanları haberdar etmek makbul bir hareket tarzı. Buradaki amacımız hızlı bir şekilde herkesin haberi bizzat sizden duymasını sağlamak. Dediğim gibi bazı insanlarda bir şekilde başka birinden duyduğunda sorun çıkartma gibi bir davranış tarzı oluyor. Şahsım adıma ben bu gibi durumları önemsemem ama yok ben önemserim diyorsanız yine bir planlama içerisine girmenizde fayda var.

Kilit olay, yine fırtına gibi hareket etmek yine. Aranacak kişileri belirleyip peşi sıra arayıp haberi vermek en güzeli. Eğer sosyal medya insanıysanız herkese haber edeyim diye bu ortamlara yazarsanız bu hoş karşılanmayacak bir durum olur. İlle telefon edeceksiniz.

Eşiniz kendi arkadaşlarına, sizde kendi arkadaşlarınıza telefon etmeye başlayın. Konuşmayı çok uzatmayın "ver yenge ile konuşayım" muhabbetlerini kibarca geri çevirin. En güzel mazeret eşim telefonla konuşuyor olacaktır.

Bir kaç gün ve gece boyunca tebrik telefonları vesaire derken telefonunuz suratınıza yapışacaktır. Bir kısım vatandaş tebrik için evinize koşmaya kalkacaktır. Artık kendi dünyanızda bu tarz durumları nasıl kutluyorsanız, bu tablo ile kendi bildiğiniz şekilde yüzleşmeniz gerekiyor.

Allah kolaylık versin...




Bir Kabus: Kanama


Hamileliğin ilk 3 ayı, sürecin en meşakkatli dönemi. Şimdiye kadar bazı sıkıntılardan bahsettim ancak bu defa biraz daha büyük bir sıkıntıdan bahsedeceğim. Her insanın fizyolojisi farklı olduğundan dolayı her hamilede kanama olacak diye bir şey yok. Hatta ben böyle bir şeyin olabileceğini çevremden hiç duymamıştım. Başımıza ilk kez geldiğinde ne olduğumuza şaştık.

Öncelikle sonradan öğrendiğimize göre bu kanama işi bazı hamilelerin fıtratında varmış. Eşinizin karnı büyümeye başladığında bu durum çeşitli organları etkilediğinden ve bol bol genleşme olduğundan bazen kılcal damarlar çatlayabiliyormuş. Tabii şimdi anlatıyorum da, başınıza geldiğinde ve benim gibi cahil olduğunuzda aklınızdan bambaşka şeyler geçiyor.

Her zamanki gibi bir gün geçiriyorduk. Yine hamileliğin fıtratında bulunan her dakika tuvalete gitmek olayı o gün had safhadaydı. Hamileler bol bol su içtiklerinden evde en çok kullandıkları yer tuvalet oluyor :) Eşim yine tuvalete gitti ve birkaç dakika sonra bir çığlık duydum. Seçil hüngür hüngür ağlıyordu.

Ulan ne oluyor deyip, tuvalete koştuğumda gördüğüm manzara korku filmlerinden çıkmış gibiydi. Pompalı bir tüfekle yakın mesafeden birine ateş edilmiş gibi tüm tuvalet kan içerisindeydi. Eşim olayın şokundaydı ve tek duyduğum şey, içimden "bir parça düştü" oldu.

Bazı günleriniz çok zorlu geçecek. Ayakta uyuduğunuz günler olacak. Ama her zaman güçlü olun :)

Bir parça düştü... Bunun anlamını tüm cehaletime rağmen biliyordum veya bildiğimi zannediyordum. Allah kimsenin başına vermesin, düşüklerde vücut embriyoyu atıyor. Ben o an baba olma maceramın sona geldiğini düşündüm. Ancak düşünmek için fazla zamanınız olmuyor. Bir an önce harekete geçmek lazım. Eşimi aldım yatağa yatırdım biraz sakinleştirmeye çalıştım. İki dakikada tuvalete dalıp ortalıktaki kanı temizledim. O an manyakça bir karar verip elimi klozetin içerisine soktum. Ne ile karşılaşacaksam kendim ile karşılaşayım dedim. Elime bir pıhtı geldi. Düşük olsa elime gelecek şey belliydi. Ancak düşen sadece bu değildi. Eşofmanının içerisinde de bazı parçalar vardı. Çamaşır odasına atmıştım eşofmanı. Orada da ortalık kan gölü gibiydi. Oradaki şeyde bir pıhtı gibiydi.

Tüm bunlar olurken elimde telefon doktorumuzu aradım. Panik yapmamızı istedi, bu tarz kanamalar olabilir dedi. Hemen kadın doğum servisi olan bir hastaneye gidin dedi. Günlerden pazardı. Şimdi hızlı şekilde bir hastane bulmam gerekiyordu. Önceki deneyimlerimden hareketle acilen yola çıkmak yerine hemen telefona sarıldım ve bir kaç özel hastaneyi aradım. Hiçbirinde kadın doğum uzmanı ve ultrasonu kullanabilecek bir operatör yoktu. Sonrasında hep gittiğim devlet hastanesini aradım. Artık nasıl bir heyecanla konuşuyorsam oradaki görevli arkadaş zihnimi açtı; "abi boşuna cebelleşme. Pazar günü bir çok hastanede kadım doğum uzmanı bulmazsın ya kadın doğum hastanesine gideceksin veya üniversite hastanesine dedi.

Böyle uzun uzun anlattığıma bakmayın tüm bunlar belki de beş dakika içerisinde yaşandı. Doktorla konuştuktan sonra eşim biraz sakinleşmişti ve hemen bir taksiye atlayıp üniversite hastanesine doğru yola çıktık.

Bir kaç dakika sonra hastanedeydik. Hemen eşimi acil servise aldılar. İlk önce annenin sağlığı arkasından bebeğin sağlığı kontrol edilecek. Benim için uzun bir bekleme süresi başlamıştı.

Böyle zamanlarda yalnız olmak pek iyi bir şey değil. Bu durumda yakın bir arkadaşınızı arayın ve yardımını isteyin. Eşiniz zaten doktorların gözetiminde ama siz bir hiçliğin ortasındasınız. Ben kardeşimi aradım. Kendisi İstanbul'da yaşıyor. Atlayıp geleyim mi dedi hemen yok dedim orada dur. Telefonda konuşalım.

Böyle zamanlarda konuşmak iyi geliyor. Bir yandan da artık neye inanıyorsanız ona sığınmak. Sanırım hayatımda en çok dua okuduğum zamandı bu, dilim döndüğünce Ayetel Kürsi'den girip Fatiha'dan çıktım defalarca. Yarım saat, bir saat derken vakit geçiyor ve hava kararıyordu.

Özel hastaneler ile devlet hastaneleri arasındaki en önemli fark hasta yakınları için bilgilendirme süreci. Özel hastanelerde dakika dakika bilgilendiriliyorken, devlet hastanelerinde belirli saatlerde size bilgi veriliyor. Hemen kızıp küfretmeyin, doktorlar açısından düşünün. Yüce halkımıza laf anlatmak pek kolay değil, adamlar hastaları bırakıp, hasta yakınları ile uğraşmamak için böyle bir uygulama yapmışlar ve sonuna kadar haklılar. İlk bilgilendirme saatinde eşimin sağlığının iyi olduğunu ve kadın doğum servisine yönlendirdiklerini söylediler. Anlaşılan annenin sağlığı iyiydi inşallah bebeğin de sağlığı iyidir diyerek yeni bir bekleme süreci başladı. Neyse saatler sonra tüm kontroller yapılmış, 3 kişi evimize döndük. Tabii hastane de, özellikle de bilgilendirme sırasında bazı komediler yaşandı ama önemli değil. Üç kişi evimize dönüyoruz ya, gerisini boş ver.

Şimdi işin komik tarafına. Beni normalde kendi kanım tutardı. Zaman içerisinde biraz zorlama ile bunu aşmayı başardım ama tam olarak bu durumdan kurtulup kurtulmadığımı da bilmiyorum. Tuvaletteki manzarada normal koşullarda benim düşüp bayılmam lazım iken, bir kuvvet geldi. Artık vücut adrenalin mi bastı dersiniz, Allah yardım etti mi dersiniz, ne derseniz deyin.

Bir şekilde hızlı hareket etmek önemli. Özellikle tatil günlerinde hastane hastane dolaşmanın bir mantığı yok, ya telefon edin veya en yakın kadın doğum veya üniversite hastanesine gidin. Baktınız panik oluyorsunuz "112 " acil servisi arayın. Ayrıca doktorunuzu arayın sizi rahatlatacak ve yapılacakları söyleyecektir.

Bir gün olur da eşiniz hamileliği sırasında bir kanama yaşarsa hemen moralinizi bozmayın. Her kanama, düşük olabilir göstergesi değil. Unutmayın tüm lojistik babaların omuzlarında, hızlı şekilde hastaneye ulaşmak birinci göreviniz.

Her sıkıntı bir şekilde aşılıyor. İlk 3 ay bu tarz sıkıntılara gebe olabiliyor. Hazırlıklı olmakta fayda var...






İlk Testler


Bir süre boyunca -ki bu genelde 9 ay kadar bir zaman- en iyi dostunuz olacak Kadın Doğum Uzmanı doktorunuz elinize bazı testler tutuşturmuş olmalı. Babalığın ilk aylarındaki en önemli fonksiyonumuz olan lojistik görevlerimiz daha da ciddiyete binmiş durumda artık.

Burada önemli bir konu var, bu lojistik görevleri nasıl üstleneceğiniz olayı, tamamen çalıştığınız işyeri ile alakalı bir durum. Bazı işyerlerinde bu tarz durumlar için kolaylık gösterilirken, bazılarında aynı şeyi söylemek mümkün değil. İşyeriniz eşinizle beraber bu tarz kontrollere gitmeniz konusunda sıkıntı yaşatıyor ise uygun bir kişiyi görevlendirmeniz lazım. Bu bazen eşinizin bir arkadaşı, bir akrabanız vesaire olabilir.

Bu durumda işyerinizden nefret edebilirsiniz. Muhtemelen aklınızdan "s***rim işini de seni de (patronunuza ithafen) gibilerinden düşünceler geçmeye başlamış olabilir. Derin bir nefes alın ve hamilelik denilen sürecin oldukça uzun bir süreç olduğunu hatırlayın. Artık iki kişi değil, üç kişinin sorumlulukları omuzlarınızda. Tüm bu süreçler bir şekilde çözülecektir ancak ülkemizin ekonomik koşullarında istediğiniz zaman iş bulabilmek gibi bir özgürlüğünüz ne yazık ki yok. Bazı şeyleri sineye çekin.

Size bir kıyak. Bazı laboratuvarlar oldukça erken saatlerde hasta kabul ediyorlar. Bu durumda uykunuzdan biraz fedakarlık edip erkenden yola çıkın. Patronunuzla papaz olma ihtimalinizi de azaltırsınız. Aynı şekilde devlet kurumlarını tercih ettiyseniz e-randevu uygulamasıyla erken saatlerden kontrol saatinizi kapın...

Önümüzde bir sürü test var, anca beraber kanca beraber.... 
Ben Allah'tan kendi işimle uğraşıyorum ve tüm bu süreçlerde oldukça rahattım. Ulan niye atıp tutuyorsun o zaman demeyin, bir çok arkadaşım yukarıda yazdığım şeyleri yaşarken hep yanlarındaydım. Yazdığımın tam tersini yapıp sorun yaşayan bazı arkadaşlarım oldu. Benden söylemesi...

Hamilelik sırasındaki testler genelde kan ve çiş (1) ile alakalı. Ve genelde aç karnına yapılması gerekiyor. Açlığa dayanmak kolay değil ve hamilelikteki bir çok şey kolay değil. Eşiniz biraz sıkıntı yaratabilir.

Bir ipucu, erkeklik yapıp bende aç gideyim demeyin, çaktırmadan bir kaç lokma bir şeyler yiyin. Evde birinizin sağlam olması lazım. Lojistikten sorumlu kişi olarak bu görev size ait. Tabii salak gibi mükellef kahvaltı sofrası kurmaya kalkarsanız, eşiniz o sofrayı kafanızdan aşağı geçirebilir. O yüzden ayak üstü bir şeyler atıştırın.

Herhangi bir laboratuvar veya hastanede bu testler çok kolaylıkla yapılabiliyor. Testlerin sonrasında güzel bir kahvaltı yapın.

Bir sonraki göreviniz, test sonuçları çıkınca doktorunuza bu sonuçları ulaştırmak ve yorumlarını dinlemek....

1. kibarca idrar deniyor ama  bu kelimeyi o kadar çok duydum ki sıkıldım direkt olarak çiş diyeceğim bundan sonra. kusura bakmayın





Eşinizi Tanıyamamak: Değişen Psikoloji!



Bir önceki yazımda aşerme olayınını anlatırken eşinizin psikolojisinin değiştiğinden de bahsetmiştim. Hamileliğin bir kabusu hormonal değişiklikler. Bu hormonlar durduk yere hayatınızı karartabilecek etkiye sahipler.

Hiç olmadık anda ağlamalar, garip garip sorular gibi alışılmışın dışındaki her türlü olaya hazırlıklı olun. Bir baba olarak sizde de duygusal değişikliler olması lazım. Tabii eğer taştan yaratılmadıysanız.

Bu senaryo içerisinde sizin göreviniz evdeki sükunet ortamını sağlamak. Gerektiği zamanda çenenizi tutmayı bilmek, gerektiği zaman uygun şekilde davranmak gibi bu olayın bazı püf noktaları var.

Öncelikle evde eşiniz ile birlikte olduğunuz zamanlarda eğer televizyon seyretmeyi seven insanlarsanız iç kapatıcı her türlü programdan uzak durun. Türkiye gibi bir memlekette yaşadığınızı unutmayın ve haberleri de mutlaka pas geçin. Memleketimizde her dakika ya bir kadın öldürülür, ya başka b*ktan bir olay olur. Yani iyi havadis bulamazsınız haber bültenlerinde. Normalde kuru bir vah vah ile geçiştirilen tepkiler, ağlama krizlerine dönüşebilir. Aman dikkat!

Bu noktada eğlenceli bir şeyler seyretmenizde fayda var. Komedi dizileri iyi bir başlangıç olabilir. Hele içerisinde bebek mevzusu olan bir şeyler bulursanız daha da rahat edersiniz. Seyrettiğiniz şeyin sonunda, kısa bir sorgu suale hazır olun. Ben sana böyle yaptım mı, böyle davrandım mı gibi sorular sorulunca cevabınız hiç şüphesiz "hayır" olmalıdır. Anlık duraksamalar bile başınıza iş açar benden söylemesi.

Eşinizi tanımakta zorlanacaksınız zaman ilerledikçe. Her türlü acayipliğe şimdiden hazır olun :)


Konuyu değiştirme veya başka yere odaklama yeteneklerinizi geliştirin.

Bir arkadaşım kurtuluşu Bak Şu Konuşana (Look Who's Talking) filmlerinde bulmuştu. John Travolta ve Kirstie Alley'in başrollerini paylaştığı bu film, sıkıntılı günlerde kurtarıcınız olabilir. IMDB'yi kurcalayarak bu tarz filmleri bulun ve sizin için hangi format uygunsa edinin. Filmi seyretmekle kurtulmuş olmayacağınızı da hatırlatayım. Filmin arkasından bizim bebeğimizde böyle  konuşuyor mudur gibi son derece saçma sapan bir muhabbetin içinde bulabilirsiniz kendinizi. Sakın böyle saçmalık mı olur gibi bir yorum yapmayın, konuyu amiyane tabiri ile uzatın ve  gerekirse azıcık cıvıtın. Bu tarz filmler sayesinde bir geceyi daha atlatmış olacaksınız. Allah bereket versin...

Hamileliğin başında bu yetenekleri geliştirir ve kendinize iyi bir yol planı oluşturursanız hamileliğin belki de en zor dönemlerini güle oynaya geçirirsiniz. Bulacağınız stratejiler güzel günlere giden yolda en önemli yoldaşınız olacaktır....





Lojistik Kabus: Aşerme


Bir önceki yazımda hamileliğin fıtratında olan mide bulantısı ve kusma konusunu işlemiştim. Bu yazıda aşerme konusuna bir bakış atalım.

Aşerme aslında imkansızı bulmak diye alt açılımı olan bir kelime. Bu durum kadın milletinin her bireyinde farklı şekilde vücut bulur. Mesela benim eşim tüm hamileliği boyunca bir elin parmaklarından daha az şeye aşermişti. En zorlu görevim "acıbadem kurabiyesi" bulmak idi. O da çok zor olmadı. Büyük herhangi bir pastaneden bulabilmek mümkündü.

Ancak her erkek bu kadar şanslı olamayabiliyor. Kışın ortasında bir arkadaşımla beraber kavunlu dondurma aramaya çıktığım geceleri bilirim. Buna göre eşinizin aşermesi durumunda ne isteyeceği tamamen hayal gücü ile sınırlıdır. Hayatında havyar görmemiş biri, havyara bile aşerebilir. Bu yüzden şaşırmayın ve görevinizi yapın.

Diyelim ki, eşiniz bulmanızın neredeyse imkansız olduğu bir şeye aşerdi. Mesela kış ortasında kavun istiyorum diye tutturdu. Aptal gibi karşısında oturup kışın ortasında kavunu nereden bulayım derseniz b*ku yediniz demektir. Şunu açıklıkla anlayın aşermenin bir mantığı yok. Mantığı olmayan bir şeye mantıkla yaklaşırsanız başınıza dert alırsınız.

Yapılacak şey çok basit, tamam deyip hemen kendinizi sokağa atın. Kışın ortasında belki büyük şehirlerde çok lüks manavlarda kavun bulmak mümkündür. Bu durum bütçenizi de ciddi halde sarsabilir. Ama her aramaya çıktığınız şeyi bulacaksınız diye bir kaide yok. Önemli olan iyi niyetinizi göstermek. Hemde bir nefes almış olursunuz.

Arzu ederseniz, sokağa çıkıp biraz dolaşıp geri dönüp bulamadım diyebilirsiniz. Veya gerçekten aşerilen malzemeyi arayıp bulamayabilirsiniz. Yöntem fark etmez. Ana fikir şu, sizin o an evden çıkıp aşerilen şeyin peşine düşmeniz lazım.

Merak etmeyin, bulamadım diye eve döndüğünüzde eşinizden fırça yemeyeceksiniz büyük ihtimal. Genelde tablo şu olacaktır, eşiniz duygusala bağlayıp "kıyamam ben sana" moduna girecektir. Bir kaç beylik laf edip durumu önünüzdeki günler için yatırım yapmak mantıksız bir hareket olmayacaktır. Öyle veya böyle, tebrikler büyük bir badireyi başarı ile atlatmış oldunuz.

Ancak hiçbir çaba sarfetmeyip bu mevsimde ben bunu nereden bulayım olayına girdiğinizde, eşinizin değişen psikolojisi ile "sen bana hiç değer vermiyorsun" ile başlayıp ağlamalı zırlamalı bir kabusun içerisine düşmüş olacaksınız. Bu dakikadan sonra harekete geçmenizin bir faydası yok. B*ku yediniz. Bu durum bir saatte sürebilir bir kaç günde.

Bu yüzden kafayı kullanıp şimşek hızıyla harekete geçin. Önemli olan niyet ve başarmaya çalışmak. Sonucu ne olursa olsun takdir görecek ancak bundan önemlisi büyük bir kaosun içerisine düşmekten kurtulmuş olacaksınız.