Albüm İncelemeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Albüm İncelemeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KonstruKt & Joe McPhee - Babylon;The First Meeting Of Istanbul



KonstruKt & Joe McPhee - Babylon "The First Meeting Of Istanbul"
Roaratorio Records LP

 KonstruKt ve Joe McPhee'nin İstanbul Babylon'da verdiği konserin plak kaydı yayınlandı. Bizzat dinlediğim bir konserin kaydını bir de plaktan dinlemek bayağı değişik bir olay olacak benim için. Bu konser ile alakalı izlenimlerimi sizlerle ayrıntılı ama "à la Hakan tarzı" paylaşmaya çalışmıştım. Bu kez plak ile alakalı izlenimlerimi paylaşmaya çalışacağım.

 İlk önce Joe McPhee hakkında bir kaç satır yazalım.1939 doğumlu müzisyen, saksafon ailesinin tüm üyeleri ile beraber neredeyse hemen her üflemeliyi çalabilen bir müzisyen olarak tanınıyor. Kariyerindeki ilk albüm 1967 yılında Clifford Thornton'un "Freedom and Unity." Aslında 32 gibi geç bir yaşta müzik dünyasının içerisine giriyor McPhee. Burada bizzat kendisinden dinlediğim bir hikayeyi aktarmaya çalışayım. Bir gün daha müzik piyasasında ismi geçmez iken, otel odasında saksafon çalarken kapı çalınır ve kapıda Ornette Coleman belirir. Çok iyi çaldığını söyler ve herhangi bir toplulukta çalıp çalmadığını sorar ve hikaye başlar. Joe McPhee ile konser öncesinde kuliste uzun uzun sohbet ederken Ornette Coleman'dan hep büyük bir saygı ile bahsetti.

Zaten başta Ornette Coleman olmak üzere John Coltrane, Albert Ayler gibi isimler onun müziğe başlamasında önemli birer figür. 1970'lerde bir çok Amerikalı free-jazz müzisyeninin kariyerinde gördüğümüz üzere Avrupa macerasına başlar. Werner Uehlinger'in meşhur "hat Hut Records" firması McPhee'nin müziğine özel bir önem verir ve çok sayıda albümünü basar. McPhee'de İsviçre'li firmaya bir nevi danışmanlık yapar. Özellikle 90'lı yıllarda Ken Vandermark, Peter Brötzmann, Evan Parker, Mats Gustafsson, Jeb Bishop, The Thing, Clifton Hyde, Jérôme Bourdellon, Raymond Boni ve Joe Giardullo gibi Avrupalı isimlerle plaklar yapar.



Göreceli ilerlemiş yaşına rağmen konserlerde yine fırtına gibi esen müzisyenin örneğin Albert Ayler'i anmak için William Parker, Warren Smith ve Roy Campbell ile 2009 yılında çaldıkları "Live At The Dynamo" konser kaydına bakmak yeterlidir. "Music Is The Healing Force Of The Universe" şarkısındaki sololara bir kulak vermek yetip artacaktır. Tabii benim gibi şanslı kişilerden iseniz İstanbul Babylon'da bizzat bu durumu tespit etmiş olmak ayrıca bir mutluluk..

KonstruKt konserde hemen her zaman ki kadrosu ile çalmıştı. Bir farklılık olarak "Moog Theremin" kulaklarımıza bir yenilik olarak çarpıyor. Konserle ilgili yazımda "KonstruKt bu konserde yeni elektronik oyuncaklar ile donanmış şekilde çıktı sahneye" demiştim. McPhee müzikte özellikle elektroniklerin işin içerisine girmesinden hiç şikayetçi olmadığı gibi destekliyormuş diyerek bir de not düşmüştüm. Hal böyle olunca ortaya ilginç bir sound çıkmıştı. Bakalım plağa nasıl yansımış. Albümde Joe McPhee'yi tenor saksofon ve cep trompetinde, Korhan Futacı'yı tenor ve alto saksafon, zaman zaman vokal ve gitar ve Moog Theremin'de, Umut Çağlar'ı micromoog, elektrikli organ ve gitarda, Özün Usta'yı baslarda ve kurada, Korhan Argüden'i ise davullarda dinleyeceğiz.



Gelelim konserin plak baskına, ilk önce şarkı listesi;

Side A 
Flyswatter (10:32) 
Simple Questions / Complex Answers (11:10) 

Side B 
Involution (12:20)
Tek’e (10:27)

Albümün açılış parçasında yukarıda bahsettiğim yeni oyuncağım sesleri ile kozmik bir başlangıç yapıyoruz.Şarkılar ile ayrıntılı yorumlara girmeyeceğim ancak B yüzünün son şarkısı olan "Tek’e"yi mutlaka dinlemeniz lazım. Anadolu'dan esintiler ile evrensel müziğin çok güzel bir buluşması olan bu şarkı üzerindeki soloların yanında şarkının melodi yapısı ve gelişimi kendi müzik zevkim açısından harika bir şarkı diyebilirim. Konser sırasında bu kadar ayrıntılı şekilde yorumlama şansım olmamıştı haliyle ancak dikkatlice dinleyip şarkıyı irdeledikçe ayrı tatlar bulmak mümkün. Albüm boyunca Joe McPhee'nin az ve öz sololarını duyacaksınız, özellikle on iki dakikaya yaklaşan "Involution" şarkısına özellikle dikkat!

Roaratorio tarafından basılan plak içerisinden dijital kopyasına da erişim sağlanabiliyor. Son derece sade tasarlanan plağın baskı kalitesi ortalamanın azıcık üzerinde ancak müzik yine birinci sınıf! Şarkı sonlarındaki alkışlarda benimde katkımın olduğunu bilmek ve canlı seyrettiğim bir konserin kaydını plaktan dinlemek ayrıca bir keyif oldu.

Plağı nerelerden satın alabileceğinize dair not, en kısa zamanda aşağıdaki yorum kutucuğuna eklenecektir...

KonstruKt / Marshall Allen / Hüseyin Ertunç / Barlas Tan Özemek - Vibrations of the Day



Bundan seneler önce sanırım 2011 yılında ilk Peter Brötzmann ve KonstruKt konserine gittiğim zaman sevgili Reha Arcan bu albümün CD'sini de edinmişti ve bana hediye etmişti. Sanırım bu albüm ile bir şeyler karalamıştım bloğumda. Ancak asıl şenlik sevgili Umut Çağlar'ın gönderdiği bir kargonun elime ulaşması ile başladı. Albümün plağı "Holidays Record" tarafından basılmıştı ve elimde duruyordu. Vakit kaybetmeden plağı açtım ve dinlemeye koyuldum. Odyofil tarafım tabii ki rahat durmadı ve CD ile de kıyaslama yaptım.



Albüme ilgili yazmaya başlamadan önce Marshall Allen üzerinde biraz durmamız lazım. Tam ismiyle Marshall Belford Allen 1924 doğumlu bir müzisyen ve ilerleyen yaşına rağmen hala müziğe devam ediyor. Bence free jazz veya avant-garde jazz dünyasının yaşayan en önemli isimlerinden bir tanesi. Aklınıza gelebilecek hemen her tür üflemeliyi çalan Allen'ı ben alto saksafonda dinlemeyi çok seviyorum. Hiç beklenmedik anlarda hiç beklenmedik işlere imza atan müzisyenin kariyerindeki albümler saymak ile bitmez. Allen'ın yolları büyük üstat Sun Ra ile 1950'lerde kesişmiş ve uzun seneler beraber çalışmışlar. Üstadın vefatından sonra Marshall Allen, farklı topluluklarda çalmış ve 90'larda Sun Ra Arkestra"yı yönetmeye başlamış. İkinci Dünya Harbine katılan Allen, savaş sonrası Fransa'da kalmış ve farklı topluluklarda çalışmış. Bu dönemlerde kendisine özgü tekniğini geliştirerek caz müzik dünyasının en farklı saksofoncularından birisi haline gelmiş. Özellikle Sun Ra plaklarına bakarsanız bir anda ortaya çıkan fırtına gibi sololarını sıklıkla duyabilirsiniz.

Mecmua'da daha önce KonstruKt ve Marshall Allen birlikteliği ile Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival plağını mercek altına almıştık. Bu canlı performans plağında KonstruKt topluluğunun "Turkish Free Music" seti içerisindeki "Bulut" plağından şarkılar seslendirilmişti. Şimdi ise ilk ortak çalışmaları olan "Vibrations of the Day" albümüne bir bakış atıyoruz.

Albümde klasik KonstruKt ekibinin yanında iki önemli isim göze çarpıyor. Hüseyin Ertunç ve Barlas Tan Özemek.


Hüseyin Ertunç ile sonunda tanışmış bir insan olarak en sevindiğim şeylerden bir tanesi böylesine "önemli" bir  müzisyenin bir şekilde dinlenebilir olması. Dinlenebilir derken bu kayıtlar sayesinde elimizde performansını dinleyebileceğimiz medya oluyor mevzuunu kast belirtmeye çalışıyorum . Ertunç kayıtlarına özellikle de eskilere ulaşmanın pek kolay olmadığını araştırmaya başlayınca anlıyorsunuz. "Turkish Free Music" içerisindeki Okay Temiz/ Hüseyin Ertunç /Doğan Doğusel - The Trio ve Okay Temiz ve Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul plaklarına bir bakış atabileceğiniz gibi müzik sayfalarımızda yer verdiğimiz "Eklisia Sunday" CD'sine bir göz atabilirsiniz. Albümde Ertunç'u perküsyon, davul, vibrafon ve flütlerde dinliyoruz.



Gitarist Barlas Tan Özemek albümde yine gitarlarda.Özemek'i farklı projelerde dinlediğimiz gibi KonstruKt ile  "Eklisia Sunday" CD'sinde dinlemeniz mümkün. KonstruKt ekibinden de bahsedelim. tenor ve alto saksafon Korhan Futacı, gitar ve sintizayzır Umut Çağlar ve perküsyon, bas,davul ve perküsyon Özün Usta ve davulda Korhan Argüden.

Albümün kayıtları 2010 yılında İstanbul'da yapılmış ve CD'si Ares Müzik tarafından yayınlanmıştı. Aynı kayıtlar Holidays Records tarafından 2014 yılında plak formatında basıldı. Buradaki en ilgi çekici durum plak baskısının uzak ara çok iyi çalması. Plak basılmadan önce bir re-mastering çalışması yapılıp yapılmadığını bilemiyorum ancak CD'ye bakarak plak baskısının çok çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Bu konunun ayrıntılarını öğrenip aşağıdaki yorum kutularına eklerim!



İtalyan Holidays Records tarafından basılan plak 250 adet limitle basılmış. 250 kopyanın 50 adedi yukarıdaki fotoğraflarda gördüğünüz renkli dokunuşları olan plak iken geriye kalanlar ise standart plak şeklinde yayınlanmış. Albümün kapağı elden geçirilmiş ve "Canedicoda" tarafından hazırlanan kırmızı renk üzeri altın renkli yazılar oldukça şık gözüküyor. 2 plağa basılan albüm için hazırlanan açılır kapak son derece kaliteli. Aslında keşke dediğim bir durum oldu. Şöyle ki, gatefold (açılır) kapak içerisine fotoğraflar ve biyografilerden oluşan bilgiler serpiştirilebilseydi bana sorarsanız harika olurdu.

Albüme gelirsek içerik şu şekilde;

1 Through The Asteroids 6:31 
2 Space Jungle 8:47 
3 Milkyway 6:63 
4 March Of The Aliens 11:01
5 Supernova 7:01 
6 The Emperor 3:52 
7 Sunflower 8:58
8 Neptune 10:13 
9 Spirits 7:54




Albümde benim açımdan en dikkat çekici parçaların başında "Neptune" geliyor. Perküsyon ile başlayan parçanın gerek melodi hatları gerekse de yapısı gerçekten çok dikkat çekici. "March Of The Aliens" ve "Spirits"e özellikle dikkat diyorum. Albüm genelinde bazı sololarda aklınız uçabilir özellikle de Marshall Allen üstadın yaşına bakarak.

Albümün benim için diğer ilginç yönlerinden bir tanesini defalarca dinlediğim müzisyenlerin 4 yıl gibi kısa bir süre içerisinde nasıl geliştiklerini görmek. O günlerden bugünlere müzikal manadaki gelişim baş döndürücü olduğu gibi özellikle de enstrümanlara hakimiyet anlamında olan biten müzikseverler açısından ilgiyle izlenecek bir foto-roman gibi...

KonstruKt yakın zamanda ilginç albümler ile geleceğine dair bir bülten yayınladı. Benimde dinleme fırsatı bulduğum efsanevi müzisyen Joe McPhee ile bir plak şu an itibarı ile yolda! Daha kimbilir neler gelecek. Türk cazının uç noktalarında çok acayip işler oluyor ve keyifle takibe devam ediyoruz.

KonstruKt ve Marshall Allen - Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival LP


Sevgili okuyucum, bu bloğu takip ediyorsanız konstruKt ismine mutlaka denk gelmişsinizdir. Gerek konstruKt gerekse de ülkemizdeki bağımsız müzisyenleri ve oluşumları elimden geldiğince Stereo Mecmuası web sitelerine konuk etmeye çalışıyorum. Bu tarz işler öyle işler ki, ülkemizde az sayıda dinleyicisi olup ana akım medyada asla yer almayan işler. Ancak ülkemizdeki bir çok müzisyen, çok iyi albümler yapıyor ve bunları meraklılarla buluşturuyorlar. Bunun nasıl bir lüks olduğunu bu dünyanın içerisine girdikçe anlıyorsunuz...

Daha albümle alakalı bir şeyler yazmaya başlamadan önce açık açık konuşayım hatta sonda söyleyeceklerimi başta söyleyeyim. Elimde Türk müzisyenlerin İtalya'da verdiği bir konserin "Plak" kaydı var. Kaydın ikinci bölümüne efsanevi "Marshall Allen" konuk olmuş. Kayıt kötü olsa kötü deyip yerin dibine nasıl batırırsın, müzisyenler o gün doğru "mood"larında olmasa bu nasıl berbat deyip köşeye atarsın. İnsanın gönlü el vermez. Ülkenin dört bir tarafında bu tarz ilerici işlere imza atan müzisyenlerin konserlerinde beraber olduğumuz iki avuç insana yönelik bir yazı da olsa ne diyeceksiniz böyle işlere.



Açık konuşayım; Allah'tan böyle bir durum ortaya çıkmıyor. Bu tarz müzisyenlerin hepsine büyük saygı duyuyorum. Çünkü çok satan, çok sevilen müzisyenlerin kayıtlarına gösterdiği özenin daha fazlasını onlar belki dünya çapında 300-500 kişiye ulaşacak albümleri veya kayıtları için gösteriyorlar. Kapaklarından, şarkı içeriklerine kadar gösterilen özen, insanı mutlu ediyor ve duygulandırıyor. Sadece konstruKt için konuşmuyorum. Stereo Mecmuası sayfalarında yer verdiğimiz ve isimlerini bir çok meraklının duymadığı müzisyenlerin şarkılarını paylaştıkları sitelere gidip bir göz atın; kapağından içeriğine hatta imkanlar ölçüsünde kayıtlara nasıl bir özen var kendi gözlerinizle görün, kendi kulaklarınızla duyun.

Gelelim albüme!
A YÜZÜ
-Introduction
-Ateş
-Bulut
B YÜZÜ
- Anakara
- Toprak

Plağı pikabıma koyduğumda ilk anda volüm sanki biraz az gibi geldi. İlk bölüm "Introduction" yani takdim bölümü ancak hemen ardından ilk notalar hoparlörlerden süzülmeye başladığında her şey normale döndü. "A" yüzünün iki şarkısını da teorik olarak biliyoruz. Bulut plağının ilk yüzünde de bu şarkılara rastlayabilirsiniz. Ancak her iki şarkıyı da ilk anda çıkartabilmek kolay değil hatta mümkün değil. konstruKt ekibi canlı performanslarında zincirlerinden bir anda sıyrılıp çok acayip işlere imza atabiliyorlar. Bunun en uç örneğini Peter Brötzmann ve konstruKt'un 2014 sene içerisinde İstanbul Karga Bar'da çaldığı ve benim de bizzat şahit olduğum performansı için söyleyebilirim. Konseri kendi kulaklarımla dinledim ve sonrasında bazı kayıtları da gözden geçirdim, gerçekten canlı performanslarda işler tamamen kopuyor. Benzer bir durumu yine bizzat şahit olduğum konstruKt ve Joe McPhee İstanbul Babylon konseri içinde söyleyebilirim. Canlı performanslarda topluluk gerçekten tam anlamı ile parlıyor.



konstruKt'u ilk dinlediğim yıllardan daha doğrusu sevgili Reha Arcan sayesinde tanıdığım günlerden, bugünlere geldiğimizde en önemli gelişim, müzisyenlerin asıl enstrümanları dışında bazıları aynı aileden bazıları ise kendi asıl enstrümanlarından tamamen farklı ailelerden enstrümanlar konusunda kendilerini ne kadar geliştirdikleridir. Bu gelişimin yanında müzikal anlamda özellikle de şarkıların formunda da gelişim özellikle ülkemiz müzik tarihi açısından çok önemli olduğunu düşündüğüm Turkish Free Music kutu seti içerisindeki albümlerde özellikle de Bulut plağında kendisini gösteriyordu. Bazı müzik yorumcularının bile "aman canım free caz işte" deyip geçtiği bu müziğin kendi içerisinde meraklı kulakların duyabileceği son derece çalana özgü bir yapı olduğunu ve müzisyenler kendilerini geliştirdikçe bu yapının farklılaşıp, tonların ve notların dinleyiciyi daha fazla sarıp sarmaladığını söylemem gerekir. Özellikle ne dinleyeceğini bilen meraklılar için bu durum tadından yenmez bir durum haline gelir. Sözüm ona alakasız bir anda çıkılan solo, bazen bir nota dizisi, bir ton veya nefes , sizi bir yerlerden alır bir yerlere götürür ki, ne olduğunuza şaşarsınız. "Ateş" ve "Bulut" işte tam anlamı ile böylesine birer performans haline gelmiş... Her dakika bir sürpriz var. Ayrıntıya girmiyorum özellikle!



Plağın ikinci bölümünde ise konuk efsanevi Marshall Allen...

Marshall Allen denildiğinde benim için akan sular durur o kadar diyeyim size. Sun Ra Arkestra'nın önemli bir parçası olan ve 1990'larda bu orkestranın lideri haline gelmiş olması ayrı bir konu, bir çok müzik tarihçisinin benim de katıldığım görüşlerine göre savaş sonrası dönemin en kendisine özgü ve ayrık saksafoncusu olması ayrı bir konu. Marshall Allen çok sayıda enstrümanı çalabilen bir müzisyen ancak albümü dinlemeye başladığımda acaba çalmış mıdır dediğim bir enstrüman vardı özellikle; EVI.

Ve cevabı evet çalmış!

Plağın "B" yüzü dünyanın herhangi bir ülkesinden müzikseverler açısından ses çıkartılmadan dinlenilecek kıymettedir benim gözümde. Bulut plağının ikinci yüzünü kaplayan "Toprak" parçasına bir bakış atın arkasından konserde konstruKt'un zincirlerinden sıyrılmış halde Marshall Allen ile çaldığı versiyona bir bakış atın, neden ısrarla meraklılara konserlere gidin çağrıları yapmamızın sebebini anlayacaksınız.



konstruKt ve Marshall Allen "Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival" albümü plak kaydı olması açısından konstruKt çevresel diskografisinin dördüncü üyesi. konstruKt ve Marshall Allen çalışmaları açısından ise ikinci kayıt olarak dikkatimizi çekiyor. Bildiğiniz üzere ilk kayıt "Vibrations Of The Day" Aradan geçen yıllarda, değişenleri önce bahsi geçen CD'yi arkasından "Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival" plağını dinleyerek duyabilirsiniz. Haydi gelin doğrusunu söyleyelim, değişim değil gelişim demeliyiz buna!

Korhan Futacı, Umut Cağlar, Özun Usta ve Korhan Argüden'den oluşan konstruKt'ten yine başarılı bir performans ve tüm kalbimle söylüyorum göğsümüzü kabartan bir albüm. Albümün plak baskısı başarılı, zaten başarısız olsa da kimin umurunda o da ayrı mesele. Kapak pek keyifli. Bazı yorumcular şimdiden pizza kapaklı albüm tanımlamasını yapmışlar, ben ilk baktığımda mandala mı acaba demiştim.. Kapak, baskı, kayıt işin detayları asıl önemli olan müzik şahane... Meraklısı kaçırmasın! Elinize, kolunuza emeğinize sağlık, büyük üstadında ellerinden saygıyla öperim!

SPACE IS THE PLACE!

Not: Albümü satın almak isteyenler için buraya tıklayabilirler... 

Yakaza Ensemble - Gen CD


Yakaza Ensemble'ın yeni albümü yayınlandı! Albümün ismi "Gen" Aslında albümü bir nevi EP olarak düşünebilirsiniz; 3 yeni şarkı var. Ancak 4 farklı isimden 4 farklı remix içeriyor.. Yani toplamda 50 küsür dakikalık bir Yakaza Ensemble albümü ile birlikteyiz. Albüm A.K. Müzik tarafından yayınlandı ve bir kaç gündür CD çalarımda dönüyor...

Yakaza Ensemble, şahsi bloğuma her albümü ile konuk olan bir topluluk. İlk albümlerinden beri topluluğu takip ediyorum, hatta geçmişe bakınca, "A’mak-ı Hayâl" albümü yayınlanmasının üzerinden neredeyse 4 yıl geçmiş. Albüm elime hatırladığım kadarı ile çıkmasının hemen akabinde A.K. Müzik'ten gelen bir seçki sayesinde geçmişti. Albümü ilk dinlediğimde "bu nedir ya" diyerek oturup kaldığımı hatırlıyorum. Sanırım üçüncü veya dördüncü dinleyişimde oturup bloğumda yayınladığım eleştiri daha doğrusu hakkettiği methiye yazısını yazmıştım. Aradan geçen 4 sene boyunca elimden herhalde binlerce albüm geçti, özellikle Türk müziği açısından bakarsam "A’mak-ı Hayâl" muhtemelen kendi özgün tarzı ve tarzına akraba alt türleri açısından kendi müzik tarihimiz açısından bugüne değin yapılmış ilk 5 albüm arasında kendisine yer bulur. Hemen her müzisyen için aslında kabus olan bir durum yaratır bu tarz albümler, daha ilk albümde böylesine bir çıta koyup daha sonraki albümlerde bu çıtayı geçmeye çalışmak...

Müzik tarihini hem dinleyerek hem de okuyarak öğrenmeye çalışan ancak bu yolun çok başlarındaki anlatıcınızın görebildiği kadarı ile böylesine albümleri geçmeye çalışmak sonunda büyük olasılık ile ortaya garabet işler ve albümler çıkartıyor.



2012 yılında "İçbükeydış" albümü yayınlandığında bu korkuların bir kısmını kendi içimde yaşamıştım. O dönem bir iş seyahati için İstanbul'daydım ve albümü çok merak ettiğimden İzmir'e dönüşü beklemeden hemen Lale Plak'tan satın alıp akşamına dinleyip derin bir oh çektiğimi söyleyebilirim, bir önceki albümü geçmeye çalışmak yerine bambaşka tatları bize sunmuştu topluluk. Bu albümü de senelerdir keyifle dinliyorum. Hatta zaman zaman eşimle iki albüm arasında ufak tefek kıyaslamalar yapıyoruz. Aslında geçen sene yani 2013'te yeni bir Yakaza Ensemble albümü gelir mi diye beklemiştim ancak yeni albüme bir sene gecikmeli kavuştuk. Ne diyelim geç olsun güç olmasın!

Tabii unutmadan "İçbükeydış" albümü öncesinde "Yakaza Ensemble meets Syuonoven" EP'si var. Başlı başına ayrı bir hikaye. Zaman Gazetesinden Zehra Onat'ın kaleminden okuyalım hikayeyi:
A’mak-ı Hayâl’den sonra yeni albüme başlamadan Japonya’dan bir albüm teklifi geldi. İşin bu kısmı film gibi. Orayla hiç bir bağlantımız yoktu. Japonya’da bir şey yapabilmek çok zor, herhangi bir Türk grubunun albümü yayınlanmamış orada. İnternetten bakıyoruz, Japonya’dan sitemize giren dahi yok. Meğerse grup orada bir yanlış anlaşılma üzerine Yakaza Ensemble değil de Yakuza Ensemle olarak aşırı derecede ünlenmiş. Müziklerimiz bazı CD’lere katılmış... Ne tepki verelim diye düşünürken, o CD’leri organize eden kişi Türkiye’ye geldi ve bizimle iletişime geçti. Bizi Baba Zula vasıtasıyla bulmuşlar. Devamındaki süreçte yeni albümü Japonya’da yapmak ve oradaki bir ressamın müziklerimiz için yapacağı resimlerle basmak istediler. Hem plak, hem kitap+CD olarak yayınlandı, bir ay sonra da aynı albüm Türkiye’de yayınlandı.




Gelelim yeni albüme...

Aslında albüm yayınlanmadan önce müzisyenler yeni albüm ile ilgili ipuçlarını sosyal platformlarda vermişlerdi. Hatta ben ipucu olayının biraz ötesine geçip bir İstanbul seyahatinde, hem topluluk elemanlarına denk gelebileceğiniz, hem "Müzik Hayvanı" projesinde ismini duyduğunuz bir çok ismi canlı dinleyebileceğiniz "Dunia"da hem eski albümler hemde yeni proje ile alakalı Yakaza Ensemble ile sohbet etme fırsatı buldum. O akşam beni çok güzel ağırladılar ve uzun saatler boyunca müzik, enstrümanlar, ortak hobiler üzerinden keyifle sohbet ettik. Bu vesile ile o gece bizi Dunia'da ağırlayan dostlarımıza da teşekkürler...

Ve sonunda albüm yayınladı. İzmir'deki müzik marketlere bir kaç gün gecikme ile ulaştı. Bir akşam vakti eşim elinde "Gen" ile çıkageldi ve hemen CD'yi dinlemeye başladık. Albümün içeriği şu şekilde;

1-Çiğ 07:11
2- Düş 07:12
3- Dal 13:55
4- Çiğ / Labelle Remix 04:36
5- Düş / 7dck Remix 05:15
6- Dal / Churashima Navigator Remix 07:22
7- Dal / Kuniyuki Remix 09:22

Şimdi şarkılara bir göz atalım, ilk şarkı "Çiğ"in ilk dakikalarının ardından sevdiğim ve topluluğu gözümde kendisine özgü kılan hemen her şeyi bulabilmek mümkün. Girişin ardından devreye giren elektronikler ile desteklenmiş altyapı üzerine birden fazla enstrüman çalabilen müzisyenlerin dokunuşları. Unutmadan albümde geçtiğimiz albümlerden tanıdığımız kadro yine iş başında; çello Ceren Düzgünsoy (Erendor), elektronikler, bas gitar Ömer Sarıgedik, gitar, vokal, tampura Eray Düzgünsoy ve shakuhachi, ryuteki M. Fakih Kademoğlu. "Çiğ" ile hızlı şekilde oryantasyon kayboluyor, bu coğrafyanın melodilerine çok uzak coğrafyalardan dokunuşlar. Özellikle çello'nun alt yapıdaki döngüsel kullanımı pek hoşuma gitti. Bu döngülere ek olarak, elektronik altyapı ve egzotik üflemeliler ile 7 küsür dakikalık "Çiğ" bir anda geçip gidiyor.



İkinci şarkı "Düş" doğuya doğru yolculuğa başlarken, ara sıra kulağınıza çalınan bizden melodilerin elektronik varyasyonları ile farklı enstrümanların arasında Yakaza Ensemble albümlerinde rastlamaya alışkın olmadığımız bir vokal ve şiir ile karşılaşıyoruz. Ayrıntıya girmiyorum ancak olmuş diyorum...

Üçüncü şarkı ile EP'nin özgün Yakaza şarkıları sona eriyor. "Dal" zaman zaman topluluğun kullandığı doğadan sesler ile başlayan ve pek alışkın olmadığımız şekilde devam eden bir şarkı. Puslu bir gitar tonu ile atmosfer ana yapısı kurulan şarkı tabii ki alışkın olduğum ve beklentilerimi karşılar şekilde bir anda yön değiştirip bambaşka bir hal alıyor. Şarkının elektronik alt yapısını çok beğendiğimi söylemem lazım. Şarkının son bölümü ise albümün konseptinin ikinci yarısına hazırlık yapmak istercesine yavaş yavaş ortadan kayboluyor.

Albümün ikinci yarısının konsepti şarkılara farklı DJ'ler tarafından remix'ler ile oluşturulmuş. Remix deyince korkan okuyucularım olduğuna eminim, inanın bende korkarım remix olaylarından. Aman merak etmeyin albümde korkacak bir şey yok, hatta keyifle dinleyeceğinize eminim. İyi kotarılmış bu remix işi...



İlk remix "Çiğ" şarkısına "Labelle" tarafından yapılmış. Jérémy Labelle, Fransızların Hint Okyanusundaki adalarından bir tanesi olan "Reunion"da yaşıyor. Bu ada Madagaskar'ın doğusunda yer alıyor. Son derece keyifli ve güzel bir çalışma olmuş. Ben çok beğendim. İkinci remix "Düş" şarkısına yapılmış. "7dck" mahlaslı Orhun Sevindik tarafından yapılan remix'te orijinal şarkıda olmayan son derece dikkat çekici bir vokal eklenmiş ve şarkıyı bambaşka bir yere alıp götürmüş. Üçüncü remix Japon Churashima Navigator tarafından yapılmış. Anlayabildiğim kadarı ile Churashima Navigator aslında Nu-doh ve Sinkichi isimli iki Japon DJ'den oluşan bir topluluk. Sanırım ilk kez "Yakaza Ensemble meets Syuonoven" EP'sinde duymuştuk bu ismi. Bahsettiğim EP, iTunes üzerinden satın alınabiliyor. Albümün plak baskısı da mevcutmuş ancak benim elimde yok. Belki ilerleyen dönemlerde eklerim arşivime, tabii denk gelirsem. Dördüncü ve son remix ise yine "Dal" şarkısına Japon Kuniyuki tarafından yapılmış. Bu ismi de "Yakaza Ensemble meets Syuonoven" EP'sinden "İçbükeydış" şarkısına yaptığı remix çalışması ile tanıyoruz.

Aslında tüm bu remix'ler müziğin "tüm sınırları aşar" tanımına ne kadar uyduğunu gösteriyor. Aslında bu önermeye müziğin yapılması sürecini de eklememiz lazım sanırım. Dünya geliştikçe, her şey değişiyor. Albümlerin kendileri bile...



Albüm, daha önceki Yakaza Ensemble albümler gibi A.K. Müzik etiketi ile yayınlandı. Geleneksel olarak kayıt ile alakalı bir kaç yorum yapmak gerekirse, kayıt gayet başarılı. Derinlik hissiyatı yine gayet keyifli. Akustik enstrümanlar ile elektronik altyapıların üst üste geldiği ve kesiştiği anlarda bile bir karmaşa yok. Tonlar gayet başarılı tınlıyor oda içerisinde. Albüm digipack ambalajda geliyor ancak geçtiğimiz iki albümde olduğu şekilde içerisinde bir kitapçık mevcut değil. Hoş şu dönemde albümlerin bile bin bir zorlukla yayınladığını düşünürsek buna şükür desek yeridir. Ancak anlatıcınızın biraz(cık) "kıl" olduğunu bildiğiniz için takacak bir şey bulduğunu söylesem eminim ki şaşırmazsınız. Albüme emeği geçenler ve künye bilgilerinin yazıldığı kısım tam CD kapağının sabitlendiği bölüme denk geldiğinden, yazılanlar çok rahat okunmuyor... Valla albümde eleştirecek bir bunu buldum kusura bakmayın artık!

Yakaza Ensemble yazılarını artık geleneksel şekilde bitirmek şart oldu benim için. Yakaza Ensemble’ın ilk albümü yayınlandığında cevaplamamız gereken bir soru vardı hatırlıyor musunuz? Yeni “dünya müziği” mi, yoksa “yeni dünya” müziği mi? Her iki albüm yazısında bu soruyu soruyorum. Cevabı mı merak ediyorsunuz, hala umurumda değil. Yakaza Ensemble'a yakışan bir albüm olmuş. 3 şarkıdan oluşan EP ve arkasına eklenen remix'ler ile yine farklı yine sıradışı bir iş... Şiddetle tavsiye edilir...

Jane - Fire, Water, Earth and Air LP



Jane, bir Alman progressive rock, aslında müzik tarihine geçen adıyla Krautrock topluluğudur. 1970'lerde Almanya'da müzik sahnesinin çok hareketli olduğu Hanover kentinde kuruldular. Haydi gelin ayrıntılara bakalım. Ama işler karışacak...

Jane bir açıdan senfonik hard rock topluluğu olarak tanınır ve Almanlar tarafından İngiliz muadilleri ile sıkça karşılaştırılır. Topluluğun temelleri 60'ların sonlarında ortaya çıkan psychedelic topluluk Justice of Peace'e (J.P.) dayandırılır. 1968 tarihli "Save Me"/"War" single'ında Jane topluluğu üyesi Peter Panka vokallerde, Klaus Hess baslarda ve Werner Nadolny saksafonlarda görülmektedir. 1970'lerde J.P. topluluğu dağılır.

Bu dağılma sonucunda Jane topluluğu kurulur. Peter Panka davul ve vokalleri üstlenir, Klaus Hess bastan gitara geçer ve Werner Nadolny saksafon yerine klavye çalmaya başlar. Charly Maucher topluluğa basçı olarak katılır. Bernd Pulst ise ağırlıklı olarak vokalleri üstlenir ve 1971 yılında Jane müzik yaşamına başlar.

Topluluk oluşturulur oluşturulmaz hemen "Together" plağı basılır. Bilinmedik bir Alman plak şirketinden yayınlanan albüm oldukça kötü İngilizce sözlere, asap bozucu davullara, arka planda garip Hammond organ bölümlerine ve oradan buradan kopup gelen gitar sololarına sahiptir ve bu ilginç kombinasyon bir şekilde 40 yıllık Jane tarihinin müzik taslağını oluşturur. Tabii siz benim böyle yazdığıma bakmayın; bu savruk müzik tarzı kendi içerisinde bazı doğrulara sahiptir ve Almanlar bu tarzda gerçekten çok ileri gitmeyi başarmışlardır. Benzer absürdlükleri tarih boyunca bir çok Krautrock topluluklarında, hemen arkasından gelen Kraftwerk gibi toplulukların dahil olduğu endüstriyel akımlarda hatta günümüzün Rammstein gibi örneklerinde de görebilirsiniz. Bu kağıt üzerinde anlamlandırmanın mümkün olmadığı ancak dinlediğinizde "tamam buymuş" diyeceğiniz bir tasvir tarzıdır sadece....

İlk albümün yayınlanmasından sonra hemen her toplulukta olduğu gibi Jane'de de kadro karışmaya başlar. Bernd Pulst vokallerden ayrılır, Charly Maucher basçılıktan istifa eder. Hemen Justice Of Peace topluluğunun gitaristi Wolfgang Krantz transfer edilir ve topluluk içerisinde yeni bir görev dağılımı olur. Jane topluluğunun bir önemli özelliği, yıllar içerisinde kadro sabit kalmaz hatta müzisyenlerin çaldığı enstrümanlar bile sabit değildir. Gitarist, basçı, davulcu vokalist olur, müzik kaldığı yerden devam eder. Bu değişiklikler topluluğun müzik yaşamında olumlu etkiler yapar ve 1973 yılında yayınlanan "Here We Are" sunduğu atmosfer ile meraklıların ilgisine çeker. Müzik tarihçileri bu albümde "Out in the Rain" şarkısını Krautrock tarihinin önemli rock ballad'larından bir tanesi olarak tanımlarlar.

Hemen bir yıl sonra 1974 yılında yayınlanan "Jane III" albümünde kadro yine toz duman olmuştur. Bu kez albüm iki gitaristin düellosu haline gelmiş sert vokallerin desteği ile albüm hard rock ekseninden de öteye doğru gider. Tahmin edeceğiniz üzere albüm sonrası kadro yine karışır gelenler gidenler derken 1975 yılında "Lady" albümü yayınlanır. Bu hengame arasında klavyeci Werner Nadolny geri döner. Kadro oturur.



1976 yılına gelmiş durumdayız şu an. Hemen kadronun son haline bir bakalım. Bass ve geri vokaller Martin Hesse. Davul Peter Panka. Vokal ve gitar Klaus Hess ve her türlü klavye, organ Werner Nadolny. Bu kadro elimizin altında bulunan "Fire, Water, Earth and Air" albümünü 1976 yılında yayınlar. Werner Nadolny'nin dönüşü topluluk açısından çok olumlu olmuştur. Albümdeki etkisi inanılmaz önemlidir. Albümdeki şarkılar,
A1 Fire, Water, Earth & Air 16:57
A2 Fire (You Give Me Some Sweet Lovin')
A3 Water (Keep On Rollin')
B1 Earth (Angel) 5:20
B2 Air (Superman) 10:53
B3 Air (Let The Sunshine In)
B4 The End

Albüm konusunda çok tartışma vardır. Bir çok müzik eleştirmeni albümü tam anlamı ile bir symphonic progressive rock şaheseri olarak tanımlarken, bir kısım meraklı ise albümün bir Pink Floyd replikası hatta kötü bir Pink Floyd kopyası olduğunu ileri sürerler. Ancak ben bu kısımlara pek katılmıyorum. Jane "Together" albümü ile tarzının bir şekilde ne olacağının sinyallerini vermiş bir topluluktur. Önceki albümlerde yaşanan değişiklikler sonucunda bu albümde kadro bir şekilde oturmuş hatta kanı uyuşmuştur. Bu durum ortaya "Fire, Water, Earth and Air" gibi bence çok güzel bir albüm ortaya çıkartmıştır. Şaheser midir pek zannetmiyorum ama çok önemli bir albüm olduğu muhakkak...



Albümün geneline bakarsak Werner Nadolny'nin şarkıların arka planına kazandırdığı derinliğin yanında Klaus Hess'in kendi gitar sound'unu geliştirmesi ve şarkıya göre özel kombinasyonlar kullanması şarkıların ve özellikle soloların etkisini arttırmıştır. Klaus Hess, bazı şarkılarda Les Paul De Luxe bazı şarkılarda Gibson Firebird kullanarak oldukça değişik etkiler elde etmeyi başarmıştır. Bunun yanında davul ve özellikle basların etkin şekilde kombine edilmesi ve bas solo bölümlerinin kullanılan ekipman sayesinde ön plana çıkması albümü özel yapan şeylerden bir tanesidir. Vokallerde hırçınlık büyük ölçüde azaltılmış ve bu sayede müzik daha ön plana çıkartılmıştır.

Gelelim Pink Floyd ile kıyaslanma meselesine. Müzik dünyasında ön önemli hatta tek symphonic, psychedelic, progressive rock topluluğu olarak nitelendirilir ve hemen her topluluk illa ki Pink Floyd ile karşılaştırılır. Bu durum ülkemizde daha da vahim durumdadır. Her müzik tartışmasında Pink Floyd aşağı Pink Floyd yukarı. Kimse Pink Floyd'un müzik tarihi açısından önemini inkar edemez ancak 1960'lardan itibaren muhteşem albümlerin varlığını görmemezlikten gelmek ve yok saymak kendisini müzikseverler olarak adlandıran insanların yapmaması gereken bir şeydir. Çünkü bu yıllarda öyle albümlere denk gelirsiniz, öyle bir etkilenirsiniz ki, Pink Floyd plaklarınız raflarda tozlanırken yeni yepyeni topluluklar keşfetmeye başlarsınız...

İşte, Jane, "Fire, Water, Earth and Air" albümü böyle bir albüm. Universal Music tarafından yeniden basıldı ve ülkemize geldi. Bana da Universal Müzik Türkiye tarafından gönderildi. Metin Beye buradan bir selam göndermiş olayım... Böylesine önemli bir albümün yeniden baskısını kaçırmak zaten hata olacaktır hem de fiyatı gayet makul iken. Alınası ve doya doya dinlenesi bir albüm. Umarım ilerleyen dönemlerde Amon Düül II, Ash Ra Tempel, Popol Vuh gibi toplulukların albümleri de yeniden basılır. Bu arada türü sevenler "Faust" yeniden baskılarını da kaçırmasınlar... Faust yeniden baskılarını da Universal Müzik Türkiye ülkemize getirdi.



Albümle alakalı son bilgi ise albüm kaydında Kunstkopf denilen ve bizim Dummy-Head Recording diye bildiğimiz tekniğin kullanılmış olması. Bu teknikte, kayıt sırasında bir maket kafa (Dummy-Head buradan geliyor) kullanılarak kulakların olduğu yere toplam 2 mikrofon konularak kayıt yapılıyor. Bu sayede daha odaklanmış bir kayıt elde edilmesinin yanında frekans bandında distorsiyon tabir edilen ancak müziğin bir parçası olan bölümlerin daha sağlıklı olarak kaydedilebilmesi sağlanıyor.

Gong - Angels Egg (Radio Gnome Invisible Part 2) Plak



Öncelikle dikkat bu yazıyı okurken kafanız biraz(cık) bulanabilir. Lütfen ayarlarınızla oynamayınız.

Gong, çok sevdiğim bir topluluktur. Ancak tarihçesi biraz karışıktır. Herhalde toplulukta ne olmuş ne bitmiş çok az insan ezbere sayabilir. Aslında karmaşa topluluğun kuruluşunda başlıyor. Gong genel anlamda İngiliz ve Fransız müzisyenlerden oluşuyor ancak kurucusu Daevid Allen, bir Avusturalyalı. Topluluğun içerisinde bulunan müzisyenler göz kamaştırıcı; Allan Holdsworth, Tim Blake, Didier Malherbe, Pip Pyle, Gilli Smyth, Steve Hillage, Francis Moze, Mike Howlett ve Pierre Moerlen. Yok yetmez diyorsanız Bill Bruford, Brian Davison, Don Cherry ve Chris Cutler diye devam edebilirim. Don Cherry ne alaka derseniz ki ben demiştim valla.. Ama 1970'lerin Don Cherry diskografisine girildiğinde zaten çıkmak mümkün değil. Kurcaladıkça daha ilginç şeyler çıkıyor. Bazı kayıtları bulmak imkansız gibi. Plaklardan bahsetmiyorum bile. Ben uyarayım, bulaşırsanız yanarsınız. AMa bulaşın, tavsiye ederim...

Gong'un kuruluşu da evlere şenlik. 1967 yılında Daevid Allen, Soft Machine topluluğundayken bir şekilde İngiltere'ye giremiyor, yazılan çizilene göre sıkıntı vize. Bu temelden topluluk yavaş yavaş oluşmaya başlıyor. Tam bu dönemde 1968'de Fransa'da büyük öğrenci isyanı çıkıyor, ortalık birbirine giriyor. Topluluk bu dönemlerde rahat durmadığı için tası tarağı toplayıp İspanya yolunu tutuyorlar. Bu dönemin hemen arkasından topluluk absürd ve gönlümüzde ayrı bir yeri olan bağımsız Fransız plak şirketi BYG ile albüm anlaşması yapıyor. Şimdi hikayeye buradan girdim ama hikayenin sonunu getirmek kolay değil. Çünkü topluluğun üretken diyebileceğim 1970'li yıllarda hemen her yıl birileri gidip birileri geliyor topluluğa. Bu karmaşa yetmiyormuş gibi topluluğun lideri de değişebildiği için bir çok makalede hem yıla hem lidere göre isimlendirmeler yapılır Gong için. Ayrıntılı bilgi isteyenler internet üzerine Gong üzerine güzel makaleler okuyabilirler. Diskografiyi ele geçirmek ise yıllar sürecek bir süreç. Artık plak olarak mı alırsınız, CD olarak mı alırsınız bilemiyorum ama ben daha tamamlayamadım ne yazık ki...

Arka kapak oldukça şenliklidir. Tüm baskılarda aynı. Altta renkli hikayenin özetini bulabilmek mümkün...

Şimdi gelelim 1973 ile 1974 yılları arasına. Bu dönemde Gong kadrosunda Steve Hillage'ı görüyoruz. Bu süreç içerisinde "Radio Gnome Trilogy" ismi verilen 3 albümlük son derece sağlam bir albüm dizisi çıkıyor; "Flying Teapot", "Angel's Egg" ve "You". Bu üçleme sırasında topluluğa giren çıkan müzisyenin hadde hesabı yok. Bu yüzden biz direkt olarak yazımıza konu olan Angel's Egg ile devam edelim.

Albüm dediğim gibi konsept bir yapının parçası olunca işler karışık. Plak kapağında hikaye anlatılıyor gayet güzel hatta çizimli olarak. Hemen kısaca özetleyeyim.. Evet toplanın millet... Bir önceki albümde başlayan Gong mitojisinin devamı olarak albümün başında kendimizi bir iksir içip kafası dumanlanmış halde uzayda dolaşırken buluyoruz. Nasıl yani dediğinizin farkındayım, Gong mitolojisi bu, her şey olabilir. Meraklılar daha beter bir hengame hatta bir üst versiyonu için Stereo Mecmuası'nda bol bol bahsettiğimiz Magma'ya da bakabilirler. Neyse... Uzayda oradan oraya savrulurken Captain Capricorn ile denk gelip Gong gezegenini buluyoruz. Buluyoruz diyorum da, bulan Zero isimli kahramanımız. Aman ne güzel gezegen buldum diyerek ortalıkta takılan Zero, bir fahişe ile vakit geçirmeye başlar. Bu fahişe aslında ay tanrıçası Selene'dir. Zero iksirin etkisindeyken bu yeni gezegeni keşfetmeye devam eder. Burada her türlü absürdlük vardır, neyse çok ayrıntıya girmeden kahramanımız Gong baş tapınağını bulur. Bu arada tapınağın aslında görünmez olduğunu da söyleyeyim. Efendime söyleyeyim, tapınakta albüme ismini veren Angel's Egg'i (meleğin yumurtası) bulur. Akabinde Zero, kendini büyük bir olayın içinde bulur. Zero dünyaya dönüşte büyük bir festival düzenlemesi gerektiğini ve festival sırasında konserlerde herkesin üçüncü gözünün açılmasına yardımcı olup dünyada yeni bir çağ başlatmalıdır. Olayın içindeki iksirin ne olduğunu hikayeden tahmin etmişsinizdir herhalde. Bunun haricinde Gong dünyasında bol bol gördüğümüz Tibet, Hindu ve benzeri gizemli inanç sistemlerinin etkisini bu albümde en üst noktalarda olduğunu görebiliyoruz. Tabii ben bazı şeyleri okuyan açısından eğlenceli olsun diyerek esprili bir şekilde anlatmaya çalıştım. İşin içine girdikçe yaratılan mitosun eğlenceli olduğunu düşünüyorum...

Orijinal plak etiketinin arkasından Virgin etiketlerde değişiklik yapınca kullanılan beyaz etiket bu...

Albüm 1973 yılında Virgin Records tarafından basıldı.. Plağın ilk baskılarının kapağı açılır (gatefold) şekilde tasarlanmış. Bu kapak ve içerisinde gelen booklet içerisinde mitoloji daha doğrusu Gong mitolojisi ayrıntılı gezinme kılavuzu, karakterler, sözlük ve topluluğun müzisyenleri hakkında bilgiler vardır. Bu ilk baskının plak etiketi de değişiktir. Hatta etiket üzerindeki Selena'nın az giyimli dünyevi suretinde sansür olması için bazı yapıştırmalar olduğu söyleniyor. Söyleniyor diyorum ama ben bu edisyonları kendi gözümle görmedim. Bu plağın olma ihtimali olan bir kaç arkadaşım var, aklıma gelince bir bakacağım. Şarkı listesi şu şekilde;
Side one (Yin / Side of the Goddess)
"Other Side of the Sky" (Tim Blake, Daevid Allen) – 7:38
"Sold to the Highest Buddha" (Mike Howlett, Allen) – 3:10
"Castle in the Clouds" (Steve Hillage) – 1:13
"Prostitute Poem" (Gilli Smyth, Hillage) – 6:05
"Givin My Luv to You" (Allen) – 0:42
"Selene" (Allen) – 3:42
Side two (Yang / Side of the Fun Gods / The Masculung Side)
"Flute Salad" (Didier Malherbe) – 2:46
"Oily Way" (Allen, Malherbe) – 3:01
"Outer Temple" (Blake, Hillage) – 1:09
"Inner Temple" (Allen, Malherbe) – 3:21
"Percolations" (Pierre Moerlen) – 0:40
"Love is How U Make It" (Moerlen, Allen) – 3:25
"I Niver Glid Before" (Hillage) – 5:37
"Eat That Phone Book Coda" (Malherbe) – 3:10

Yukarıda bahsettiğim Gong mitolojisini anlatan inlay den bir sayfa. Bir şekilde edinmek mümkün...

Albüm zihin açıcı. Laf aramızda kayıt şaşırtıcı derecede iyi ama söz konusu Gong olunca kayıt kimin umurunda. Buradan Universal Music Türkiye'ye de teşekkür ediyorum. Önce Zappa'lar, arkasından Magma'lar, bir bakıyoruz Gong'lar. Firma, aklıma gelmeyecek ürünleri büyük bir çabuklukla ve en önemlisi Avrupa ile kıyaslandığında gerçekten makul fiyatlarla getirip, benim gibi müzikseverlerin büyük hayır duasını alıyor. Universal Music firmasından Metin Kösemen ile bir ara yazışma şansım oldu müzikseverlerden pek tepki gelmediğinden bahsetti. Tabii ki Gong vesaire gibi toplulukları dinleyenlerin sayısı ülkemizde son derece az ancak Universal Music oldukça kapsamlı bir kataloğu ülkemize getiriyor. Göz atınız, göz attırınız... Ben önümüzdeki günlerde büyük eşeklik edip salak gibi almadığım Faust'ları da alacağım.. Evet Krautrock topluluğu olan. Bu yazı bol teşekkürlü oldu ama albüm bana Audio AVM tarafından gönderildi. Sevgili Ozan Turan'a da buradan teşekkürler.

Albümün tarzını yazmadım şimdi fark ettim. Albüm içerisinde caz etkileri bulunan, bolca progressif öğe içeren, bir yanıyla psychedelic rock'a göz kırpan, bazı eleştirmenlere göre space rock türüne giren, bence ise "rock a la Gong" tarzı bir albüm. Vallahi kulağı delik, farklı bir şeyler denemeye meyilli okuyucularımıza şiddet ile tavsiye edilir. Albümden alacağınız en büyük zevki Flying Teapot, Angel's Egg ve You'yu hep birlikte hikayesine doya doya dinlemek olacaktır. Bu durum bir çok meraklı açısından normal kafayla çekilmeyeceği için dinleme odanızda bol bol "ayran" içmeyi unutmayınız...

Angel's Egg gibi bir albüme başka türlü bir inceleme yazılamazdı herhalde...

konstruKt - Bulut LP


konstruKt- Bulut
Sagittarius A-Star #40 LP, black vinyl, ltd ed.

Turkish Free Music başlığı altında yayınlanan 3 plaktan sonuncusunu sizlere anlatacağım yazıya hoş geldiniz. Sayfanın en altındaki linkleri kullanarak diğer yazılara göz gezdirebilirsiniz. Son plağımız, hem bloğumun hemde Stereo Mecmuası'nda zaman zaman bahsettiğim konstruKt topluluğundan. Bulut ismi verilen albüm konstruKt diskografisinde plağa basılan ilk albüm olarak bir ilke de vesile oluyor. İnşallah devamı gelir. Albümde dinleyeceğimiz müzisyenleri zaten tanıyorsunuz ama listemizi geleneksel olduğu üzere yine ekleyelim. Korhan Futacı tenor ve alto saksafon, flüt. Umut Cağlar moog, vermona organ, elektrik gitar. Özun Usta- djembe, elektrik bas, flüt ve cura. Korhan Argüden davul.

Naçizhane, konstruKt topluluğunu uzaklardan da olsa yakından izlemeye çalışan bir kişi olarak albüm haberleri ilk ortaya çıkmaya başladığında beni heyecanlandırdı. Topluluğun hem bireysel kayıtları hemde farklı kişisel projelerinde müzikal manada ve enstrümanlara hakimiyet alanında büyük gelişmeler oluyor. Tıpkı bir çoğumuzun uğraştığı alanlar gibi bir konu üzerinde vakit geçirdikçe o konu üzerinde adım adım uzmanlaşıyorsunuz. Yeni konstruKt albümünde bu durum gözler önüne seriliyor. Albüm "A" yüzünde 3, "B" yüzünde ise tek bir parçadan oluşuyor. Şarkı listesi şu şekilde;
A Yüzü
Bulut
Ates
El Gato (for Gato Barbieri)
B Yüzü
Toprak

İlk şarkı olan ve albüme ismini veren "Bulut", konstruKt albümlerinde görmeye pek alışagelmediğimiz bir giriş ile başlıyor. Yer yer etnik öğeler barındıran şarkıda oldukça düşük ses seviyelerinde enstrümanların minimal tınılarına odaklanmış iken başlayan davul bölümleri ile şarkı kısa bir süre içerisinde aynı anda bir kaç yöne gitmeye başlıyor ve şarkı sona eriyor. "Ateş" ise flüt ile saksofon atışmaları ile başlayan son derece keyifli bir şarkı. "El Gato" (for Gato Barbieri) için önce bir nefes alayım ve parantez açayım.

Meraklılar zaten biliyordur, Leandro Barbieri veya bilinen ismiyle Gato Barbieri, Arjantin asıllı tenor saksofoncu. 1960'lı yıllarda free jazz akımına verdiği katkıdan tanınan müzisyen müzik hayatındaki yükselişine yine vatandaşı olan Lalo Schifrin ile birlikte çalıştığı dönemde başlıyor. 1960'ların başında İtalya'da çalarken Don Cherry ile tanışınca müziğinin yönü adım adım değişmeye başlıyor. Albert Ayler ve Pharoah Sanders gibi efsanevi isimlerle çalışan Barbieri'nin 1960'larda yaptığı kayıtları mutlaka edinmeye çalışın. 1970'lerde Impulse! plak şirketi için yaptığı üçleme de ayrıca mercek altına alınmalıdır. Chapter One: Latin America, Chapter Two: Hasta Siempre ve Chapter Three: Viva Emiliano Zapata. Müzisyen bu kayıtlarda hem dünya görüşünü müziğine aktarmış hemde G.Amerika'nın melodilerini çok yoğun olarak kullanmıştır.

El Gato (for Gato Barbieri) şarkısı tek kelime ile muhteşem olmuş. Hatta benim son yıllarda dinlediğim en heyecan verici dönüşümlerden bir tanesi ile bu şarkıda karşılaştım diyebilirim. konstruKt, benim gözümde bu şarkı ile Türk cazına bir klasik hediye etmiştir. Bu kadar açık ve net. Plağın B yüzünü baştan aşağı kaplayan "Toprak" ise zaman zaman rock dünyasının belirli bir çağına gidip gelen melodiler ile damağımda çok keyifli bir tat bıraktı.

konstruKt bu albümüyle özellikle de El Gato (for Gato Barbieri) şarkısıyla beni benden aldı. Albüme bayıldım. Dönüşüm ve gelişim muhteşem. Ancak yazar yani bendeniz açısından bir sıkıntı var. Bu müzisyenler zaman içerisinde çıtayı daha da yükselttikleri zaman albümlere ne yazacağım bilemiyorum. Albüm tam anlamı ile helal olsun dedirtti bana.

Albümün plağı da çok keyifli. Ucundan köşesinden sembolizme (ben sembolizm diyeyim yanlış anlaşılmamak için ama meraklılar ne kastettiğimi zaten biliyorlardır) meraklı bir insan olarak albüm kapağındaki Türk halılarında kullanılan motiflere atladım hemen. Bir dönem kendi "sigil"imde iki üçgenin biraraya geçmesi ile oluşturulmuş "tılsım" motifini kullanmıştım. Bu motiflerin plak kutu seti için bir de ek özelliği var. İlk yazıda anlatmıştım ayrıntılarını..

Plağın baskı kalitesi başarılı. Standart plaktan daha kalın (kuvvet ile muhtemel 180gr) basılan plak sistemimde gayet güzel performans gösterdi. Kapakta anlattığım gibi son derece keyifli bir fikre sahip. Hem kapak hemde iç kılıf gayet özenli. Hoş öyle olmasa bile albümü dinledikten sonra bunlar teferruat işte...

konstruKt'teki sevgili dostlarıma helal olsun diyorum tek kelime ile. Türkiye gibi bir memlekette müzik adına son yıllarda beni en mutlu eden şeylerden bir işe imza attılar. Hem de layıkı ile belki de fazlası ile...


Turkish Free Music içeriği hakkındaki yazılar şu bölümlerden oluşmaktadır. Giriş: Turkish Free Music kutu seti hakkında. / Plak İncelemesi 1: Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP / Plak İncelemesi 2 Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP /  Plak İncelemesi 3: konstruKt - Bulut Linklere tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. / Albümü satın almak için tıklayınız...

Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP

Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul
Sagittarius A-Star #42 LP, black vinyl, ltd ed; with insert

Bir önceki yazımda Okay Temiz, Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel üçlüsünün Trio kaydını sizlere anlatmaya çalışmıştım. Şimdi ikinci plak ile yazılarıma devam ediyorum. Plak, Okay Temiz ve Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra'dan Live in Istanbul ismini taşıyor. Oldukça kalabalık bir kadro hemen gözümüze çarpıyor. İsterseniz ilk önce müzisyenlerle başlayalım. Bir önceki yazıda uzun uzun bahsettiğim Okay Temiz'i kalimba, perküsyon, flüt, soprano saksofon ve horn ile dinleyeceğiz. Hüseyin Ertunç'tan Stereo Mecmuası'nda daha önce bahsetmiştik. Ertunç müzisyenliğinin yanında resimleri ile de tanınan bir isim. Hemen sizlere "Musiki" adlı albümünü de hatırlatayım . Son dönemlerde KonstruKt kayıtları ile kendisini dinleyebilme şansınız var. Bu plakta Ertunç'u küstüfon ve flütte dinleyeceğiz. Doğan Doğusel yine oldukça fazla enstrüman çalabilen bir müzisyen ve bildiğim kadarı kendisi aynı zamanda neyzen. Doğusel'i kayıtta küstüfon ve flütte dinleyeceğiz.

Musa Dede, perküsyon, düdük (whistles) el davulu. Sarp Keskiner'i bir çok okuyucumuz İstanbul Blues Kumpanyası'ndan tanıyordur. Son dönemlerde bildiğim kadarı ile İzmir'e geri dönerek sakin bir hayat yaşamaya başlamış. İzmirli müzisyeni bu kayıtta el davulu, perküsyon ve flütte dinleyeceğiz. Özun Usta cura, el davulu, overtone flüt. Korhan Futacıyı ise hem KonstruKt hemde son dönemlerde Korhan Futacı ve Kara Orkestra'daki performanslarından (meraklılar daha önceden Dandadadan ve Tamburada'yı da hatırlayacaklardır) tanıyoruz. Bu plakta Futacı'yı flüt, alto saksofon'da dinleyeceğiz. Umut Cağlar'ı yine konstruKt'ten hatırlıyoruz. Oldukça aktif şekilde re:konstruKt kayıtlarında da denk gelebileceğiniz Çağlar'ı keman flüt ve bendirde dinleyeceğiz. Hemen bir parantez açayım ilerleyen dönemlerde elden geldiğince  re:konstruKt kayıtlarında da bahsetmeye çalışacağım sizlere.

Murat Taner zurna. Genç yaşında isminden oldukça söz ettiren Barlas Tan Özemek Kara Orkestra, Yasemin Mori ve Bülent Ortaçgil ile performanslarından tanınacaktır. Bu albümde kendisini akustik gitarda dinleyeceğiz. Selim Saraçoğlu ismini meraklılar ilk önce Kujo arkasında da Kara Orkestra'da duymuşlardır. Bu plakta akustik gitar çalıyor. Daniel Spicer bambu safsafon trompet ve bendir. Yasemin Mori ve son dönemlerde 123 topluluğundan tanıdığımız Berke Can Özcan ise davul ve perküsyon. Tabii her zaman olduğu gibi bazı müzisyenler hakkında biyografya bulamadığım için ayrıntılara çok giremedim. Zaman içerisinde bilgiler tamamlandıkça eklemeler yaparım :)

Plak üzerinde koskocaman iki bölüm var. Liste şu şekilde;
A Yüzü
part I
B Yüzü
part II

Babylon'da canlı çalınan performansın kaydı son derece başarılı. Bazı bünyelere gürültülü, karmaşık ve kaotik gelebilecek ve hatta dokunabilecek performans bende dahil meraklı dinleyiciler için gerçekten bir hazine değerinde. Bir nota sonrasını tahmin etmenin güç olduğu bu tarz müzik, nasıl dinleyeceğini bilen kulaklar için hiç bitmesin istenen bir hal alıyor. Hele "B yüzünü" dinleyip o coşkuya ortak olabiliyorsanız müzik dünyasında önünüze tarifi mümkün olmayan yeni kapılar açılmış demektir. Sahnedeki insanların çok çok iyi müzisyenler olmalarının yanında, meraklıların, müziğin hem dikey hemde yatay katmanlarda ne denli zengin olduğunu fark etmesi ve bunun nasıl bir ortaya çıktığı konusunda empati yapması, müzik setinin başında veya kulaklıkları ile bu albümü dinlerken büyük coşkunun (temaşanın) bir parçası olmasını sağlayacaktır.

Canlı kayıt İstanbul Babylon'da Ozan Murat tarafından yapılmış. Plağın  baskı kalitesi gayet güzel. Standart plaktan daha kalın (kuvvet ile muhtemel 180gr) basılan plaklar ambalajdan çıkar çıkmaz sistemimde çok keyifli çaldı. Kapakta gayet özenli ve kalın aynı şekilde iç koruma kılıfı da özenle seçilmiş. Muhteşem bir performans....



Turkish Free Music içeriği hakkındaki yazılar şu bölümlerden oluşmaktadır. Giriş: Turkish Free Music kutu seti hakkında. / Plak İncelemesi 1: Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP / Plak İncelemesi 2 Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP /  Plak İncelemesi 3: konstruKt - Bulut Linklere tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. / Albümü satın almak için tıklayınız...

Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP


Okay Temiz/ Hüseyin Ertunç /Doğan Doğusel - The Trio
Sagittarius A-Star #41 LP, Black Vinyl, Ltd Ed.

Turkish Free Music koleksiyonundan ele alacağım ilk plak Okay Temiz, Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel üçlüsünün kaydı. Bu kaydın ilk yüzü stüdyo kayıtlarına, ikinci yüzü ise konser performansına ayrılmış. Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel isimlerine Stereo Mecmuası'nda daha önce de denk gelmiştiniz. konstruKt topluluğunun Eklisia Sunday albümünde konuk müzisyenler olarak keyifle dinlemiştik. Bu ikiliye bu kez büyük usta Okay Temiz katılmış kayıtlarda.

Albümdeki müzisyenler ve enstrüman bilgileri şu şekilde listelenmiş. Okay Temiz, davul, flüt, triangle, arp, kalimba ve waterphone Hüseyin Ertunç, piyano, flüt, kalimba ve küstüfon. Doğan Doğusel ise bas, küstüfon ve flüt. Küstüfon nedir derseniz hemen “Eklisia Sunday” albüm incelemesindeki satırları buraya kopyalayacağım.
Ömer Küstü tarafından icat edilip geliştirilmiş, kargıdan yapılan bir tür nefesli saz. Bazı Okay Temiz kayıtlarında da rastlamak mümkün.

İşte bu kayıtta yine Okay Temiz, küstüfonlarla karşılaşıyor. Şimdi bir ara verip sizlere Okay Temiz'den bahsetmek istiyorum. Günümüzde ülkemizde  caz yayınlarında ve hatta referans kabul edilen caz kitaplarında Okay Temiz'den bahsedildiğini pek duymazsınız. Buna her zaman çok şaşırmışımdır ve temelinde kıskançlık olduğunu düşünmüşümdür. Bugün ben dahil bir çok insan caz müziği konusunda atıp tutarken, Okay Temiz o yolları defalarca gidip gelmişti....

Allah uzun ömürler versin İkinci Dünya harbinin başladığı yıl olan 1939 yılında İstanbul’da doğan Okay Temiz, Ankara Klasik Müzik Devlet Konservatuarında vurmalı çalgılar ve timpani eğitimi almış. Okulun bitmesinin ardından profesyonel müzik kariyerine adım atan müzisyen bu yıllarda özgün sesler arayışındaki maceralarına kendi davullarını yaparak yepyeni bir boyuta getirir. 1960'ların sonunda büyük orkestralar ile tanışır. Bu tanışma onu Avrupa'ya götürür. Maffy Falay ile tanışır ve birlikte Türk halk ezgilerini yorumlarlar. Tüm bunlar olurken yine büyük usta Don Cherry ile tanışma fırsatı olur. Bu tanışma uzun seneler boyunca devam edecek bir maceranın başlangıcı olur. Birlikte konserler verirler ve plaklar yaparlar. Bu plakların her biri altın değerindedir. Bu plakları çok nadiren yurtdışında ve ülkemizdeki önemli koleksiyonlarda görebilirsiniz. Meraklılar bonus olarak Fransız BYG Actuel plak şirketinin 1971 yılında yayınladığı "Orient" ve "Blue Lake" albümlerine bir göz atsınlar. Bakalım tanıdık bir isim var mı?

Okay Temiz, İskandinavya maceralarında Dexter Gordon, George Russell, Clark Terry gibi caz müziğinin önemli isimleri ile çalma fırsatı bulur. Nasıl hayal gibi değil mi? Akabinde Xaba topluluğu kurulur. Xaba grubu Temiz'in en önemli çalışmalarının başında gelir. Johnny Dyani, Mongezi Feza ve Okay Temiz üçlüsünün Music For Xaba ‎ ve Music For Xaba Vol. 2 ‎ plaklarına eğer denk gelirler ise mutlaka göz atın... Bunları bulabilmek çok çok zor. Acaba bir gün yeniden basılır mı acaba diye sormadan kendime edemiyorum. Plakları basan İsveçli Sonet Records firması bildiğim kadarı ile günümüzde Universal Music İsveç'in bir parçası.... Temiz'in İskandinavya maceraları farklı ülkelerde devam eder. 90'larda Finlandiya'da görüyoruz Temiz'i. Yine ilginç çalışmalar, yine ilgi çekici albümler. Okay Temiz'i büyük yapan şey, bu albümlerde hemen göze çarpar. O her zaman içerisinde doğduğu melodileri de müziğinin içerisine katmıştır. Lafı uzatmayayım, üstadın hikayesi bu şekilde devam eder.

Albüme gelirsek içerik şu şekilde;
A Yüzü
Studio part I + Studio part II
B Yüzü
Concert part I + Concert part II

Bu kaydın ilk yüzü stüdyo kayıtlarına, ikinci yüzü ise konser performansına ayrılmış. Stüdyo bölümünün ikinci bölümünde Okay Temiz, Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel üçlüsüne perküsyonda Daniel Spicer ve kalimbada Umut Cağlar eşlik etmiş. Stüdyo kayıtları Okay Temiz Atolyesi atölyesinde Daniel Spicer, canlı kayıt ise İstanbul Babylon'da Ozan Murat tarafından yapılmış. Herkesin emeğine sağlık pek güzel olmuş. Albümle ilgili yazılabilecek tek şey, alın dinleyin olur. Böyle bir plak basılmışken ilgisiz kalmanın pek mümkün olabileceğini düşünmüyorum. Plağın baskı kalitesi gayet güzel. Standart plaktan daha kalın (kuvvet ile muhtemel 180gr) basılan plaklar ambalajdan çıkar çıkmaz gayet iyi tınladı sistemimde. Kapakta gayet özenli ve kalın, aynı şekilde iç koruma kılıfı da özenle seçilmiş. Bir müziksever daha ne ister ki? Baskı başarılı, müzik mükemmel...



Turkish Free Music içeriği hakkındaki yazılar şu bölümlerden oluşmaktadır. Giriş: Turkish Free Music kutu seti hakkında. / Plak İncelemesi 1: Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP / Plak İncelemesi 2 Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP /  Plak İncelemesi 3: konstruKt - Bulut Linklere tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. / Albümü satın almak için tıklayınız...

Turkish Free Music Box Set


Sevgili dostlar, ülkemizde son yıllarda yayınlanmış plaklardan benim için en heyecan verici olanlardan bir tanesini mercek altına alacağım yazıma hoş geldiniz. Bu yazının nasıl şekilleneceği konusunda hiçbir fikrim yok. Albümleri dinlemeyi yeni bitirdim ve keyfimi size kelimelerle anlatabilmem mümkün değil. Yazılar oldukça "emprovize" olacak. Haydi hayırlısı...

Turkish Free Music üç plaktan oluşan bir proje. İster üç plak halinde isterseniz özel kutu seti şeklinde alabileceğiniz bir set. Bu albümlerin plak formatında basılacağı haberi kulağıma çok önceden gelmişti ancak bu denli özenli olmasını daha önemlisi içeriğinin neredeyse muhteşem olacağını pek tahmin etmiyordum.

Plakların ortaya çıkış hikayesi kısaca şu şekilde; konstruKt topluluğundan Umut Cağlar'ın Sagittarius A-Star tarafından basılan Phill Musra Group topluluğunun "At Huseyin's" albümünü satın alması ile başlıyor. Kendi deyimi ile bu gizemli İtalyan plak şirketinin patronu Emaneuele Pinotti'ye bir mesaj atıyor. Yazışmalarda söz konstruKt topluluğunun müziğine geliyor ve topluluk yazıma konu olan plak setinde kendi albümlerine ismini verecek "Bulut" şarkısını plak şirketine gönderiyor. Sonrasında albümden albümlere doğru yolculuk başlıyor ve Turkish Free Music Box Set böylelikle ortaya çıkıyor. Her albümü tek tek ayrıntılı şekilde ele almayı planlıyorum ancak daha baştan albümler konstruKt, Okay Temiz, Hüseyin Ertunç ve daha fazla müzisyeni içerince insanın içini bir heyecanla sarıyor...

Albümleri ister tek tek isterseniz kutu setiyle alabilmeniz mümkün. Plaklar tek tek makul fiyatlara satılıyor. Kutu seti ise sadece ve sadece 26 adet basılmış ve 250 Euro civarında bir fiyat etiketi ile satılıyor. Bazı okuyucularımız çok pahalı diyebilirler ancak siz bu satırları okurken kutu setinin bitmek üzerine olacağına dair bahse girerim.

Koleksiyonerler açısından ek bilgi olması için ayrıntılar şöyle. Kutu setinin içerisindeki konstruKt Bulut albümü, standart tek plak olarak alabileceğiniz albümün kapağını süsleyen halı motiflerinden bir tanesini içeriyor. Tabii şimdilik neden sadece 26 adet basıldığı konusunda fikrim yok. Bir de "Bulut" albümünün kapağında toplam 32 adet sembol var. 6 adet sembolün niye özel baskısı yok gibi bazı sorularda hemen aklıma geldi. Hakan Bey, deli misin nelerle uğraşıyorsun demek kesinlikle haklısınız. Ama hangimiz normaliz ki değil mi? Bulut albümünün içeriği kutu seti ile aynı. İşler karışmadan albüm kodlarını da yazayım....
konstruKt- Bulut Sagittarius A-Star #40
Okay Temiz/ Hüseyin Ertunç /Doğan Doğusel - The Trio Sagittarius A-Star #41
Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul Sagittarius A-Star #42

Kutu setinde Okay Temiz/ Hüseyin Ertunç /Doğan Doğusel - The Trio albümünün ön kapağı farklı basılmış. Hüseyin Ertunç tarafından yapılmış kapağın yanında renkli kart, plağın içerdiği konserde çekilmiş 12 adet fotoğrafı içeren bir kitapçık bulunuyor.

Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul albümünde ise yine farklı bir kapak kullanılmış. Yine konserden fotoğraflar içeren bir mini kitapçık dahil edilmiş.

Kutu setinde ayrıca 1 adet tek yüze basılmış ek plak geliyor. Seti almayıp plakları tek tek alınca bu plağa sahip olamıyoruz. Sanırım kafanız karışmıştır. Aşağıdaki şemada durum daha güzel anlaşılabilir. Tüm tek tek alabileceğiniz plakları ve kutu seti içerisindeki farklı kapakları listelemeye çalıştım. Umarım olmuştur...



Şimdi albümlerin ayrıntılarına girmek istiyorum yavaş yavaş. Gönlümden ilk önce Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP  plağını yazmak geldi. Diğerlerini de yavaş yavaş kaleme alacağım...  

not: Karışıklık olmaması için tüm yazıları aşağıdaki linklerle toparlamaya çalıştım. Bu mini menüyü kullanarak istediğiniz albüme ulaşabilirsiniz... 



Turkish Free Music içeriği hakkındaki yazılar şu bölümlerden oluşmaktadır. Giriş: Turkish Free Music kutu seti hakkında. / Plak İncelemesi 1: Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio LP / Plak İncelemesi 2 Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul LP /  Plak İncelemesi 3: konstruKt - Bulut Linklere tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. / Albümü satın almak için tıklayınız...

Nâzım Hikmet Büyük İnsanlık Kendi Sesinden Şiirler CD+Kitap


Bugün sizlere çok farklı bir CD'yi tanıtacağım. İlk önce CD'nin nasıl kaydedildiğinden bahsedeyim.1962 yılında Bedri Rahmi Eyüpoğlu ile Nâzım Hikmet Paris'te bir araya gelirler. Bedri Rahmi'nin yanında makara teybi de var bu sırada. Bedri Rahmi "Yalnız patırtı yapma şimdi" diyerek kayıt tuşuna basıyor. Okuduğu şiir "Mor" (1)

....
Mor deyip geçme belalı renk musibet
Yeryüzünde ne kadar insan varsa bir o kadar mor
Menekşenin moru mavzerin moru (2)
Suya dökülmüş mazotun moru
.....

Tasarım gerçekten son derece başarılı. CD deseni tıpkı bir manyetik bant gibi yapılmış

Bu şiirin ardından bir ses duyuluyor, "Başlayayım mı Üstat?" ve yanıt geliyor "Başla Reis" (3) ve Nâzım başlıyor okumaya,

.....
Bu dağlar ne dağları
bizim dağlara benziyor,
bıçak gibi boğazları, parça parça dağları, (4)
.....


Nâzım bu mısralardan başlayarak tam 55 şiirini kesintisiz okuyor.Sonra birazcık ara ve "Bir Yolculuk" (5) şiiriini okuyor. Kitaptaki notlara göre iki şiir ilk kez Türkçeleştirilmiş. Sadece bu açıdan bile ortaya çıkan eser önemli. Ancak asıl önemli olan şiirlerini Nâzım'ın sesinden dinlemek. Bedri Rahmi'nin payını her açıdan vermek gerekli. Kaydın başında Bedri Rahmi'nin kendi sesinden "Mor" şiirini okumasının bir sebebi var. O dönemde evlerini ziyaret eden polislere karşı aldığı bir önlem. İlk şiiri o yüzden kendisi okuyor, bir şekilde Nazım'ı gizliyor. O yıllarda bandı devamlı saklamış. Bazen yüklükte, bazen merdiven altında, bazen de oğlu Mehmet Eyüpoğlu'nun çekmecesinde. Bu süreç uzun zaman devam etmiş. Kayıt 50 yıl boyunca gizlenmiş. Bedri Rahmi, oğlu ve gelinine bu kaydın bir gün basılmasını vasiyet etmiş. Onlarda bu vasiyeti yerine getirmişler.



Bu kitapla birlikte ilk kez ortaya çıkan bir Nâzım portresi. Annesi Celile Hanım tarafından yapılmış

Kitabın ve CD'nin ortaya çıkması kitabın ön sözünde çok güzel anlatılmış. Yazılanlara göre bu kayıt ortaya çıktığında telif hakları konusu da ön plana çıkıyor. Varisleri bu konuda hiçbir önkoşul ortaya sürmemişler. Nazım Hikmet şiirlerini yayınlayan Yapı Kredi Yayınları ve  Bedri Rahmi eserlerini yayınlayan Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları da işbirliği yaparak bu CD ve kitabı beraberce yayınlamışlar. Çok da iyi yapmışlar. Ortaya çıkan iş mükemmel. Kitap, CD, notlar, baskı kalitesi, tasarım ve her şey çok başarılı. Fiyat ise kaçırılmayacak türden 14TL civarında olan set, indirimde 10,50TL gibi bir fiyata satılıyor ve her kuruşuna değer. Emeği geçen herkese teşekkürler.
Mutlaka edinin!


(1) CD'deki ile meraklıların bildiği ve okuduğu versiyonlar birbirlerinden son derece farklı.
(2) kasaturanın moru
(3) Nâzım ile Bedri Rahmi konuşuyor.
(4) İsviçre Dağları şiirinden
(5) Diğer ismi "Saman Sarısı"

All My Friend Here - Composed & Arranged by Arif Mardin CD


Arif Mardin, 1932 yılında Istanbul'da doğdu. Son derece köklü bir aileden geliyor. Ailesinde diplomatlar, başarılı iş adamları, askerler var. Arif mardin ise son derece farklı bir yol çizmiş kendisine. Yazılan çizilenlere göre gençliğinde Bing Crosby ve Glenn Miller gibi isimleri dinlemiş. Ancak kız kardeşi vasıtasıyla Türk caz hayatının renkli siması Cuneyt Sermet ile tanışınca yaşamının yönü değişmeye başlamış. Eğitimini İstanbul'da tamamlayan Mardin, ekonomi konusunda üst eğitimini tamamlamak için Londra'ya gidiyor.

Şanslı insanların başına geldiği gibi bir karşılaşma Mardin'in hayatını değiştiriyor. 1956 yılında İstanbul konserinde Dizzy Gillespie ve Quincy Jones ile tanışıyor. Bu dönemlerde Amerika'da bir radyo istasyonunda çalışan arkadaşına (1) bazı kayıtlarının bulunduğu demo bantlarını gönderiyor. Arkadaşı bir şekilde Quincy Jones'a kayıtları ulaştırıyor ve Mardin'e meşhur Berklee Müzik Kolejinin yolu açılıyor. 1958'de Mardin Amerika'ya taşınıyor. 3 senelik eğitimin ardından mardin şansını denemek için New York'a taşınıyor. İşte tam bu yıllarda Atlantic Record'a adım atıyor. İlk işi Nesuhi Ertegün'ün asistanlığı. Mardin, plak şirketinde hızlı şekilde yükselmeye başlıyor. Ancak zaman içerisinde özellikle stüdyo çalışmaları ve aranjmanlar konusunda sektörün önemli isimlerinden bir tanesi haline geliyor. Zaten ilerleyen yıllarda Atlantic Records'un en üst koltuğuna oturuyor. Çalıştığı isimler say say bitecek gibi değil. Kısa bir liste vermek gerekirse; Margie Joseph, Carly Simon, Petula Clark, Bette Midler, Barbra Streisand, Bee Gees, Diana Ross, Queen, Patti Labelle, Aretha Franklin, Lulu, Anita Baker, Judy Collins, Phil Collins, Scritti Politti, Culture Club, Roberta Flack, Norah Jones, Chaka Khan, George Benson, The Manhattan Transfer, Modern Jazz Quartet, Willie Nelson, John Prine, Dusty Springfield, David Bowie ve çok çok daha fazlası. 2006 yılında kaybettiğimiz büyük müzik insanının yaşam hikayesi en kısa haliyle bu şekilde.

Kapak öylesine kaliteli ki, benim dandik fotoğraf makinemle çektiğim fotoğraflarda bile sanki Mardin'in resimleri veya hakkındaki belgeler ekrandan çıkacakmış gibi.

All My Friend Here böylesine bir yaşamın son noktası. 2010 yılında yayınlanan albüm yazılan çizilenlere göre Mardin hayattayken yapılan son kayıtlar. Yukarıda yazdığım isimlere baktığınızda farklı müzik tarzlarını fark edeceksiniz. All My Friend Her albümünde de böylesine bir çeşitlilik var. Ancak Mardin'in beste ve kompozisyonları farklı isimler ve farklı müzik tarzlarından müzisyenler tarafından yorumlanınca son derece zengin bir içerik ortaya çıkmış. Albümden bir ufak not, yapımda Mardin'in oğlu Joe Mardin'de ter dökmüş.

Albümün açılış parçası "The Greatest Ears In Town" Bette Midler tarafından seslendirilmiş. Belki de albümün en dikkat çekici şarkılarından bir tanesi. Norah Jones yorumu ile "Longing For You" geniş bir müzisyen topluluğunun dikkat çektiği "All My Friends Are Here" ve ayrıca Chaka Khan vokali ile "So Blue" ve Dr. John vokali ile "Chez Twang's" albümün dikkatle dinlenmesi gereken şarkıları. Şarkı listesine göz atmak gerekirse;

01. The Greatest Ears In Town (Bette Midler ve Barry Gibb) 4:40
02. So Blue (Chaka Khan ve David Sanborn) 4:59
03. No Way Out (Nicki Parrott) 5:32
04. Goodbye To Rio (Raul Midon) 4:15
05. No One (Dianne Reeves) 3:21
06. So Many Nights (Danny O'Keefe) 4:13
07. Calls A Soft Voice (Carly Simon) 5:41
08. Longing For You (Norah Jones, Joe Lovano ve John Faddis) 6:49
09. Dual Blues (Amy Kohn) 5:31
10. Chez Twang's (Dr. John) 5:38
11. Willie's After Hours (Lonestar Blues) (Willie Nelson ve Katreese Barnes) 5:58
12. All My Friends Are Here (Hall & Oates, Barry & Robin Gibb, The Rascals ve The Average White Band toplulukları, Phil Collins, Lalah Hathaway, Cisy Houston ve Randy Brecker) 4:32

Albümün kapağı açıldıkça açılan cinsten. Çok mutlu edici :)

Albüm 1940'ların müziğini modern anlayışla bugünlere taşıyan tarzda bir yapıya sahip. Farklı müzik tarzları ile uğraşan müzisyenlerin birlikteliği albümü öyle bir renkli hale getirmiş. Yorgun olduğunuz bir akşam için harika bir albüm. Son not ise albümün kitapçığına. Son yıllarda gördüğüm en keyifli tasarımlardan bir tanesine imza atılmış. Albüm büyük müzik marketlerde bulunabiliyor. Denk gelemezseniz Ekinoks Müzik'ten satış noktaları hakkında bilgi alabilirsiniz. Bu arada web siteleri yenileniyor, merakla bekliyorum ;)

(1) Tahir Sur
(2)  Mardin'in iki solo çalışmasından bahsedeyim. 1970 yılında "Glass Onion" ve 1975'de  "Journey" Özellikle 1975 albümünü klasik dönem caz müziğini seven okuyucularımız mutlaka edinsinler.

Timucin Sahin Quintet: Inherence



Timuçin Şahin, Stereo Mecmuası'nda hemen her sene konuk ettiğimiz bir isim. Zaman zaman verdiği konserlerle zaman zaman da yaptığı albümlerle sayfalarımızda yer veriyoruz Şahin'e.

Geçtiğimiz sene çıkan Bafa albümünde ve hemen akabinde Şahin'in ülkemizde verdiği konserleri seyrettikten sonra müzikal gelişimin veya gidişatın çok ilginç bir yerlere gittiğinden bahsetmiştim sizlere. Hatta geçtiğimiz seneki konser yazımı şu şekilde bitirmişim;
Sonraki adımlar, meraklı ve ileri görüşlü müzikseverler açısından büyük olaylara gebe. Şarkıların yapısı, kendi içindeki gelişimi ve enstrüman kullanımı açısından Timuçin Şahin ismini uluslararası basında daha çok duyacağız ve iddialı yazılar okuyacağız. Garip ama ben dün akşam direkt bunu hissettim. Böyle iddialı cümleleri benden pek duymaya alışkın değilsiniz ancak tarihe not düşmek istedim. Bir kaç sene sonra, büyük bir keyifle bu yazıya dönüp, bakın ben demiştim diyeceğim.

Bafa albümü biliyorsunuz yurtdışında önemli bir fırtına koparttı. Önemli web sitelerinde harika yazılar yayınlandı. Stereo Mecmuası'nda da albümü bir kaç kere mercek altına aldık. AK Müzik etiketiyle yayınlanan albüm her açıdan dinleyici açısından müzikal fırtınalar yaratma potansiyeline sahip bir albümdü. Son yıllarda aldığınız albümlere bir bakın, bu tarz bir müzik tarzında kaç albümde böylesine bir gitar kullanımı görebilirsiniz. Bunun yanında kompozisyonlar, şarkılar içerisindeki yapılar bir müzik dinleyicisini heyecanlandıracak her şeye sahipti.

Ancak albüm ne yazık ki ülkemizde kendisine geniş yer bulmadı. Burada bir saçmalık olduğunu söylüyorum hep. Değerli okuyucum, klasik basın sistemi veya müzik eleştirmenliği çağımızda ölmüştür. Her türlü yeniliğe kapalı, bedavadan albüm gelirse yarım kulak dinler bir iki satır yazı yazarım zihniyetinde insanlar, oluşumlar, dergiler ve sosyal medya araçları ile bir yerlere varmak mümkün değil. Ülkemizde az sayıdaki yazar sayesinde farklı isimleri tanıma şansımız oluyor. Bir müzik sever olarak bu tarz yazarlar hatta ben de dahil olmak üzere yazdığımız yazıları bir kenara bırakın. Yeni bir şeyleri kendiniz deneyin, dinleyin. Algınızı açık tutun. Bugün elimizde her türlü imkan var; internet, albümlerin ön izlemelerini yapıp fikir sahibi olabileceğiniz web siteleri derken liste genişledikçe genişler. Hatta bir kaç paket sigaraya verdiğimiz parayla yepyeni albümleri satın alıp bambaşka dünyalara doğru yelken açabiliriz. Müzik insana gerçekten yeni kapılar açabilen bir dünyadır.



Aman ne olursunuz değişikliklere, yeniliklere kapılarınızı kapatmayın. Bizler yeni bir şeyler buldukça sizleri haberdar edelim, sizde bizi habersiz bilgisiz bırakmayın. Bu sitenin amacı müzik hakkında atıp tutmak değil, hep birlikte yeni şeyler keşfetmek ve paylaşmak.

Yine konudan konuya atlıyoruz, isterseniz Bafa albümünü bir kenara bırakıp yeni Şahin albümüne bakalım. Ama şunu da ekleyeyim; Bafa albümünü edinin. Pişman olmayacaksınız.

Timuçin Şahin ve beşlisinin yeni albümü "Inherence". Albüm, Alman "Between The Lines" plak şirketinden BTLCHR 71233 katalog numarası ile yayınlandı. Albümde tanıdık isimler görüyoruz, alto saksafonda John O'Gallagher, davulda Tyshawn Sorey, basta Christopher Tordini ve trompette Ralph Alessi. Albüm şu şarkılardan oluşuyor,

Inherence
My Left Foot
Delayed
Tikiti (Mahir's Father)
At Toms
Bakumbaga (Mahir's Turtle)
Buddy And Ringo


Albüm elime ulaştığında büyük bir merak içerisindeydim. Bafa bence çok önemli bir çıtadır geçmek çok kolay olmayacaktı benim gözümde. Albümü satın alıp CD çalarıma koyunca albüme ismini veren şarkı "Inherence" ile hoşgeldin yeni çıta dedim kendi kendime. Bir yanıyla cazın klasik dönemine bir yanıyla elektrik caz dönemine selam çakan şarkıyı yazarak anlatabilmek gerçekten mümkün değil. Hani Bafa albümü için yayınladığımız eleştiri yazısını hatırlıyorsanız aynı şeyleri hatta daha fazlasını bu albüm için yazabilirim.



John O'Gallagher ve Timuçin Şahin, bir ikili olarak ayrıca mercek altına alınması gereken çok dikkat çekici bir performansa sahip. İkilinin Bafa albümdeki birlikteliği insanı her dakika yeni sürprizlerle tanıştırıyordu. Yeni albümde durum daha da dikkat çekici. İkiliye davulda genç bir isim olan Tyshawn Sorey eklenince zaten karşınızda dev bir orkestra müzik yapıyormuş gibi oluyor. Sorey'i defalarca sahnede seyrettim, albüm performanslarını bir kenara bırakın, canlı performansı bambaşka inanılmaz enerjik ancak müziğin alt yapısını tek başına doldurabilir bir kabiliyete sahip. Zil kullanımı özellikle dikkat çekici. Alt yapıyı ilmek ilmek işliyor. Bu albümde basta ilk kez tanıştığım bir müzisyen var, Christopher Tordini. En kısa zamanda kendisini mercek altına alacağım. Albümdeki beşinci isim Ralph Alesi. "Between The Lines" kataloğunda yer aldığı albümlere yakın zamanda el atar sizlere de bildiririm durumu. Ancak albümdeki melodi zenginliğine çok çok olumlu etkisi olmuş.

"My Left Foot", çok güzel bir parça. Daha ilk dakikasından itibaren sizi içerisine alıyor. Çok enerjik ancak bu enerji şarkının alt yapısında davulcu Tyshawn Sorey'in performansını gözlerden kaçırmasın. Oldukça uzun şarkı defalarca farklılaşıyor hatta bu şarkının melodilerinden ayrı bir albüm bile yapılabilir. Şarkının en büyük güzelliği üflemelilerin performanslarına odaklanma imkanı vermesi. Ralph Alessi'nin eski ile yeni arasında bir yolculuk yapmamızı sağlayan uzun session'larına dikkat. Şarkı bir kaç önemli kırılmaya sahip. Özellikle şarkının orta bölümünde bir anda yönün değişmesi ve sona doğru temponun adım adım yükselmesi şarkıyı pür dikkat dinlememize çok olumlu etki etmiş. Bu arada zaman zaman tanıdık melodiler bizden tınılar duyacaksınız. Saniyeler içerisinde nereden nereye gidiliyor, dinlerken bu yazdıklarımı daha iyi anlayacaksınız...

Delayed yine uzun bir şarkı. Hangi müzik türünde olursa olsun uzun şarkılar dinleyici açısından tehlikelidir. Ancak Timuçin Şahin'in müziğinde bana göre uzun şarkı daha fazla coşku demek. Dikkatinizi pek başka bir tarafa yönlendirmeniz mümkün değil. Ne saniye ne olacağı belli değil.

Tikiti (Mahir's Father) şarkısı oldukça düşük tempolu bir şarkı. Şarkı listesinde iki kez Mahir ismini göreceksiniz. Mahir, Timuçin Şahin'in oğlunun adı. Sanırım 3 yaşında olması lazım. Timuçin Şahin'in albümün kapağında yazdığı yazıda ufaklığın onun hayatındaki etkilerini kısaca yazdığı bir bölüm var. Şarkı o yazıyı okuyunca daha bir anlamlanıyor. "At Toms" albümü bir önceki albüme bağlayan zincir.  Zaten albümü dinleyenler hemen anlayacaklar. Bakumbaga (Mahir's Turtle) muhtemelen ufaklığın kaplumbağayı söyleme şeklinden ilham alan bir şarkı. Albüm bir nevi kapanış diyeceğimiz "Buddy And Ringo" ile sona eriyor. 



Tüm Şahin diskografisini dinlemiş, hatta Şahin'i defalarca canlı canlı dinlemiş bir insan olarak albümden çok etkilendiğimi söylemem lazım. Albümün bence en önemli özelliği temponun yavaşlayıp, duyguların ön plana çıktığı ancak müzisyen kapasitelerini baş döndürücü şekilde ortaya koyan bir yapının olması. Şahin'in neredeyse tüm müzisyenlere en az kendisi kadar yer verdiği bu yapı içerisinde albümün her saniyesi oya gibi işlenmiş ve her saniye yeni bir sürprize açık. Bazı riff''ler bazı bölümler beni geçmişe götürdü, ilerleyen yaşın, aile kurmanın etkisi belki. Hatta Şahin'in ne duygularla şarkıları yazdığını bilmiyorum ancak benim kişiselleştirdiğim bir albüm oldu "Inherence" Çok garip bir şey olsa gerek bu yazdıklarım. Düşünsenize birileri bir albüm yapıyor ve siz kendi hayatınızdaki bir şeyleri hatırlıyorsunuz, bazı duygular ön plana çıkıyor albümü dinlerken. İşte müziğin güzelliği de bu olsa gerek. Tüm bunlar olurken defalarca yazdığım gibi müzikal bir fırtına var geri planda. Bir saniye sonrası tahmin edilemeyen, her türlü gidişata gebe...

Albümü için Türkiye'de şurada bulursunuz diye yazmak isterim ama konuyla ilgili somut bir bilgim yok. En kısa zamanda bu kısmı güncelleyeceğim. Ben İzmir'de Fil Elektronik'ten edindim. Eminim ki, İstanbul'da da bir veya bir kaç satış noktasında vardır albüm. Diğer kentler içinde durumu öğrenirim en kısa zamanda. Ancak yazımı şöyle sonlandırayım, bir şekilde edinin, gerçekten edinilmesi gereken bir albüm. Şiddetle tavsiye ederim.

Ben albümü bir kez daha dinlemeye gidiyorum şimdi.

Miles Davis - Sketches of Spain



“Sketches of Spain” müzik eleştirmenleri tarafından daha ilk yayınlandığı dönemlerden bugüne hep ayrı bir yere konulmuştur. Bir çok kişi için bir caz albümünden daha fazlasıdır. Özellikle caz dünyasında pek rastlamadığımız müzik enstrümanlarının neredeyse dahiyane kullanımı albümü müzik tarihi açısından bambaşka yerlere götürmüştür. Bu albüm sadece bu kadarı ile bile arşivlerimizde yer almayı hak ediyor.

Mutlaka alın demek bile yeterli ama biliyorsunuz Stereo Mecmuası'nda bizler asla kısa yazılar ile yetinmiyoruz :)

Benim Miles Davis'in “In A Silent Way” ile başlayan bambaşka dönemini sevdiğimi biliyorsunuzdur. Bunu her zaman yazarım. Ancak müziği anlayabilmek için mümkün olan en erken dönemlere gitmek ve dikkatle dinlemek gerekir. Sonuçta hiçbir şey bir anda kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Neden sonuç ilişkisi aramak gerekir. Geçmişte her türden uç müziği dinlerken (örneğin sadece yüzlü adetlerde basılmış underground İskandinav Black Metal gruplarını) bu müziğin nasıl ortaya çıktığını merak etmeye başlamış ve internetin olmadığı bir çağda Black Sabbath'lar, Led Zeppelin'ler ile tanışmıştım. Onların bir önceki adımında Jimi Hendrix'i keşfetmiş daha uzak geçmişe doğru yol aldıkça blues ve caz müziğin varlığından haberim olmuştu. Zaten bir noktadan sonra bu sonu gelmez dünyada yol almaya başladım... Internetin hayatımıza girmesiyle araştırma yapmak, bilgi edinmek kolaylaşınca tabii ki her şey kolaylaşmıştı. Eh bir de çevrenizde sizin müzik merakınızı farklı yönlere çekebilme kabiliyeti ve en önemlisi bilgisi olan insanlar olunca hayat gerçekten çok kolay hale geliyor. Durun bunu bir kez daha düşüneyim.

Evet bir açıdan kolay hale geliyor ama bir yandan da hayat boyu bulamayacağınız, önemli müzik veritabanlarında bile yer almayan plakları dinleyip onları asla bulamayacak olmak hayatı biraz zorlaştırıyor. Düşünsenize hayatınızın söndürme potansiyeline sahip bir albümü dinliyorsunuz ve zaman içerisinde yolculuk yapamıyorsanız onu edinebilmeniz asla mümkün değil. Allah'tan illaki o albümü dinlemek istediğinizde kapısını çalınabilecek insanlar var. Hatta daha ilerisinde bu albümden bende iki tane var birisini sana vereyim diyenler de var. En azından benim çevremde var. Şanslı bir insanım yani...



Bugün cazın en uç örneklerini dinlemekten keyif alıyorum. Uzun seneler boyunca aradığım şeyi Peter Brötzmann'ın “Machine Gun” albümünü dinleyince bulmuştum. O albümün bana açtığı kapılar uzun seneler sürecek bir maceranın ilk adımlarıydı. Ancak cazın bu uç örneklerinin bir anda ortaya çıkmadığını düşünerek araştırmaya başladıkça Anthony Braxton, Ornette Coleman, Cecil Taylor, Sun Ra ve yazmaya devam edersem yazının sonunun gelmeyeceği diğer isimlere denk gelirsiniz. Liste uzadıkça uzar... Örneğin okuyucularım arasında da çok sevildiğini bildiğim Bill Evans üçlülerinde çalan Paul Motian'a 1970'lerde öylesine albümlerde denk gelirsiniz ki, ne olduğunuza şaşırırsınız. John Coltrane'nin sadece "Blue Train" albümünün olmadığını bilenler albümlerinde sık sık şaşkınlığa uğrayabilirler... Tıpkı müzik dinleyicilerinde olduğu gibi müzisyenlerde sonu gelmeyen yolculuklara çıkarlar. Bir müzisyenin mümkün olan en erken dönemine ulaşmadan onun müziğini anlamak mümkün değildir.

Tabii ki, ben bu albümü sevdim dinledim, ilerisi gerisi beni ilgilendirmez diye düşünenler de vardır. Ancak şu satırları okuduğunuza göre sizde benimle hemen hemen aynı düşünüyorsunuz demektir. Yoksa bu yazıyı burasına kadar okumazdınız değil mi?

Konumuz Miles Davis'in “Sketches of Spain” albümüydü galiba. Yazı yine bambaşka yönlere gitmeden yönümüzü Davis'e doğru çevirelim...

“Sketches of Spain” albümü öyle bir döneme denk geliyor ki, hemen bir sene önce “Kind of Blue” albümü yayınlanmış. Albüm yayınlanır yayınlanmaz olay haline gelmiş. Bir çok müzik eleştirmeni daha çıktığı yıl albümü efsane olarak nitelendirmişti. Şunu düşünün “Kind of Blue” albümünü ilk edinip dinlediğiniz zaman ne hissetmiştiniz, neler düşünmüştünüz. Zamanı geri sarın ve 1959 yılına dönün aynı albümü çıktığı yıl dinlediğinizi düşünün. Aynı zamanda bu plaktaki müzisyenleri canlı canlı dinleyebilme şansınız da var. Nasıl bir heyecan olurdu. Bugün bile bu albümleri dinlerken benzer heyecanları yaşıyor ve tüm bunları düşünüyoruz, hayal ediyoruz..

Neyse... “Kind Of Blue”nun ne denli büyük bir albüm olduğunun Davis'te farkındaydı tabii ki. Bir müzisyen için müzik kariyerinin ortalarında böyle bir albüm yayınlamak çok kötüdür. Sonraki albümlerinizde herkes sizden daha iyisini bekleyecektir. O yıllarda caz dinleyicileri her yeni albümde Miles Davis'ten yeni bir “Kind Of Blue” bekliyor olmalıydılar. Ancak bunun imkansız olduğunu Miles Davis'te biliyordu...

Kind Blue'nun ortaya çıkmasında önemli pay sahibi müzisyenler Cannonball Adderley ve özellikle de John Coltrane'nin kendi yollarına gitmek istemeleri Davis'in önünde çözülmesi gereken ilk sorundu. Belki Adderley'in alternatiflerini bulabilmek mümkündü ancak söz konusu olan Coltrane olunca ortada koskoca bir sorun var demekti..

Tüm bu dilemma'nın çözümü oldukça ilginçtir. Kendi kendine bas çalmayı öğrenmiş ilginç bir isim olan Joe Mondragon'ın evinde Rodrigo'nun Concierto de Aranjuez'ini dinleyince bir sonraki albümde ne yapmak istediğini anlamıştır. Bazı müzik tarihçileri ise bunun sonradan yaratılmış bir mit olduğunu söylerler. Onlara göre Davis, “Sketches of Spain” albümünün konseptini daha “Kind Of Blue” yayınlanırken biliyordu. Bunu anlamak için plağın B yüzüne bakmak yeterli derler. Tabii ki Davis kendi ağzından ilk yazdığımı anlattığından onu doğru kabul etmek daha doğru olacaktır. Peki Gil Evans albüme nasıl müdahil oluyor.

1950'lerin sonunda Miles Davis, neredeyse dört dörtlük bir müzik insanı olan Gil Evans ile başarılı işlere imza atmıştı. Gil Evans etkileyici bir insandı. Besteciliğinin yanında çok başarılı bir aranjör idi. Ayrıca çok iyi bir piyanistti ve geniş müzik topluluklarını yönetmeyi biliyordu. Davis bu albümde geniş bir kadroyla çalışmak istiyordu. Geniş bir topluluğun çalacağı eserler her zaman farklı şekilde hazırlanır ve bunu Gil Evans çok iyi biliyordu. Kind Of Blue'nun kazandığı inanılmaz başarı plak şirketinin de sunduğu imkanların önündeki engelleri kaldırmıştı. Davis'in devasa bir kadroyla çalışacak bütçesi de vardı. Albümün ortaya çıkması için gerekli lojistik imkanlar vardı ancak burada Gil Evans'ın hakkını yememek gerekir. "Concierto de Aranjuez"in ilk bölümü olan Adagio'ya müthiş bir düzenleme yapmıştı hatta hızını alamayıp eserin ikinci bölümünü de düzenlemişti. 1990'larda yayınlanan albümün genişletilmiş versiyonunda bu bölümü de dinlemek mümkündür. Evans ayrıca Falla'nın “El amor brujo” eserinden “Cancion del fuego fatuo” bölümüne de müthiş bir düzenleme yapmıştı. Albümde bu parça A yüzünün ikinci parçası "Will o' the Wisp"tir. İsterseniz bu arada şarkı listesini ekleyeyim;



A Yüzü"Concierto de Aranjuez" (Adagio) (Joaquín Rodrigo) – 16:19"Will o' the Wisp" (Manuel de Falla) – 3:47
B Yüzü"The Pan Piper" (Gil Evans) – 3:52"Saeta" (Evans) – 5:06"Solea" (Evans) – 12:15

Albümde toplamda 27 müzisyenin adı geçiyor. Bu kadar yazmışken tam listeyi de verelim. Danny Bank, bas klarnet. Bill Barber ve Jimmy McAllister tuba. John Barrows, James Buffington, Earl Chapin, Tony Miranda ve Joe Singer korno veya orijinal ismiyle French horn. Albert Block, flüt. Eddie Caine, flüt ve flugelhorn. Paul Chambers, bas. Jimmy Cobb davul. Johnny Coles, Bernie Glow, Taft Jordan, Louis Mucci, Ernie Royal trompet. Dick Hixon, Frank Rehaktrombon. Harold Feldman, klarnet, flüt ve obua. Elvin Jones, Jose Mangual vurmalılar. Romeo Penque obua. Jack Knitzer, fagot. Janet Putnam, arp. Tabii ki listeye Miles Davis'i ve aranjör ve yönetici olarak Gil Evans'ı ekliyoruz.
Burada önemli bir not vereyim. Bir çok sitede veya blog'ta albümdeki şarkıları 26-27 kişinin birlikte çaldığı yazılmış. Albümün notlarına bakarsanız bir şarkıda çalan en fazla müzisyen sayısı 19'dur. Albümün kayıtları 1959 Kasım'ında başlamış ve 1960'ın Mart'ında bitmiş. Albümün yayınlanması ise 1960'ın yaz aylarını bulmuş...

Albümle ilgili söylenebilecek tek şey her caz müzik dinleyicisinin arşivinde bulunması gerektiği. Bunu yürekten yazıyorum. Hangi formatta olursa olsun albüm arşivinizde mutlaka olmalı ve birkaç kez ayrıntılı şekilde dinlenmeli. Zaten tadını aldığınızda birkaç kereden fazla dinleyeceğinize eminim.

Albümün plak versiyonunu almak isterseniz ülkemize AK Müzik tarafından ithal edilen Intermusic'in yaptığı DMM baskı fiyat performans oranı yüksek bir seçenek. Bende albümün farklı baskıları olmasına rağmen bir adet edindim ve sonuç gayet iyi. Hemen bir küçük bonus'tan bahsedeyim albümün B yüzünde normal koşullarda uzatılmış versiyonda bulunan "Song of Our Country" şarkısı da eklenmiş. Son olarak albümün kapağı görmeye alıştığınız “Sketches of Spain”in kapağından farklı gibi görülse de, albüm yayınlandığı dönemlerde de farklı kapaklarla farklı ülkelerde satışa çıkmış. Hatta yanılmıyorsam ilk Hollanda baskısında Miles Davis'in bir fotoğrafı vardı, İngiltere'de yapılan bir baskıda ise kapaktaki Davis figürü ile boğanın daha büyük birer çizimleri vardı. Plağın resimleri yukarıda var. Aklınızda bulunsun...