Bruno Manusso'nun Sistemi



Eski Google web sitemdeki yazılarımı bloğuma taşımaya devam ediyorum.

Bu kez, Odyofil ziyaretleri başlığı altında, kendisinden çok şey öğrendiğim sevgili dostum, Bruno Manusso'nun sistemini sizlere tanıtacağım. Muhtemelen bu sistemin ilk kez bu denli ayrıntılı fotografları çekildi ve ilk kez internet üzerinde yayınlanması için izin verildi. Büyük ihtimalle ilk kez bu kadar çok Verdier ürünün bu denli ayrıntılı fotografları da yayınlanıyor. Bunun ilk kez benim sitem aracılığı ile olması benim için daha büyük bir mutluluk ki ben hiçbir sitede bu denli ayrıntılı bir fotograflar da görmediğimi belirtmek isterim. Bunun haricinde tanıtacağım sistemdeki bir çok komponent Türkiye'de tek ve bazılarından ise dünyada da oldukça sınırlı adette var. Bunları dinlemenin büyük bir keyif olduğunu söyleyebilirim, umarım siz değerli okuyucularımda hem yazımdan, hemde çektiğim fotograflardan benzer bir keyif alırsınız.

Sistemi sizlere tanıtmadan önce, beni en çok etkileyen şeyin yukarıdaki müzik sistemi olmadığını söyleyerek başlamalıyım. Hayranı olduğum büyük tasarımcı Jean Constatnt Verdier tüm referans cihazlarına, herbiri birer efsane olan sistem bileşenlerine rağmen, beni Bruno Bey'in evinde en çok etkileyen şey, müzik bilgisi ve arşivi. Sayısı her hafta artan yaklaşık 40 bin CD, 20 bin plaktan oluşan devasa bir arşiv ve herbirinin üzerinde konuşulacak bir hikayesinin olması. Jazz'dan klasiğe, rock'tan etnik müziğe inanılmaz bir arşiv ve paha biçilemeyecek değerdeki, az bulunur kayıtlar. Ve her dinleti de, bu kayıtların değerini bilen, üzerinde konuşmaya yetkin dostlardan öğrendiğim bir sürü şey. Sistemin sahibi sevgili Bruno Bey ve hemen her dinleti de bizimle birlikte olan sevgili Hamdi Bey ve diğer dostlar sayesinde, benim müzik yolculuğum o kadar güzelleşti ve zenginleşti ki. Bilmediğim binlerce enstrümanist, şarkıcı ve kayıt, her dinleti de tanıştığım yeni müzisyenler... Müziğe dair ne kadar az yol kattettiğimin birer kanıtı. Evin salonunda, özel odalarda ve depolarda bulunan, bu derin arşivi bırakın dinlemeyi, arada ne var ne yok diye göz atmak bile büyük bir keyif.

Sistemi sizlere tanıtmaya geleneksel olduğu üzere kaynaklardan başlamak istiyorum. İlk kaynak benim hayranı olduğumu sıklıkla seslendirdiğim Fransız tasarımcı Jean-Constant Verdier'in efsanevi pikabı La Platine. Bu özel pikap tüm dünyadaki analog severlerin büyük saygısını kazanmış ve daha sonraki tasarımcıların bi çoğuna ilham vermiş bir pikap. Öyle ki, bugün bir çok tasarımcı, Fransız mühendis Verdier'in pikabının bundan neredeyse 20 sene önce konulmuş prensiplerini kullanarak pikaplar üretiyorlar ve her fırsatta Verdier'e atıfta bulunarak saygılarını gösteriyorlar. Son aylarda bunun bir örneğini, ünlü tasarımcı Paravicini'nin daha tasarım aşamasındaki La Platine pikabında da görmek mümkün. Bazı firmalar ise, bu prensipleri alıp kullansalarda, bu özel pikabın performansına ulaşamamaktalar, Verdier, kendi sitesinde zaman zaman "To my Pirates - Korsanlarıma" başlığı altında yapılan yanlışları ve bunların çözümlerini kendisine özgü tavır ile sunuyor. La Platine, üzerinde sayfalarca yazı yazabileceğim bir pikap. Şimdiye kadar gerçekten çok iyi ve büyük markaların pikaplarını inceledim, dinledim ve hatta kurcaladım. Ama hiçbirisi beni Verdier'in zerafeti, 20 sene öncesine dayanan mühendislik çözümleri ve en önemlisi sesi kadar etkilemedi. Bilmiyorum belki bundan daha pahalı bir çok pikap olabilir en azından benim için en önemlisi ve değerlisinin La Platine olduğu muhakkak. Bir çoğumuz bu pikabı resimlerinden tanıyoruz. Ama yanına gelip, incelediğinizde ayrıntılara dikkatlice baktığınızda nasıl müthiş bir şey olduğunu anlıyorsunuz. Bu pikap ile ilgili kısa bir zaman sonra oldukça ayrıntılı bir yazıyı da sayfalarımda okuyabileceksiniz.

Bu güzel pikaba tam üç adet birbirinden değerli ve özel kol eşlik ediyor. İlk varyasyonu bundan neredeyse 40 sene önce üretilmiş olan, belki de analog tarihini değiştiren en önemli kollardan bir tanesi olan SME 3012, bu kollar arasında ismi en büyük olanı. Standart SME 3009'un 12"lik versiyonu olan bu kol üzerindeki Ortofon SPU Signature iğne ile başlı başına bir makale konusu zaten. Bu zarif kol, üzerindeki efsane ve sınırlı sayıda üretilmiş iğne ile bırakın dinlemeyi, pikabı seyretmeyi bile özel kılıyor. Verdier pikaba eşlik eden bir diğer kol ise gene geçmişin önemli ve efsanevi kollarından Ikeda. Oldukça farklı yapısı ile dikkat çeken bu kolun üzerindeki iğne ise gene analog-severlerin efsane olarak nitelendirdiği Denon DL-103 iğnenin "R" versiyonu. Bu iki kol, zamanında üretildiklerinde devrim niteliğinde idi, üretimlerinin üzerinden seneler geçmiş olsa bile, bugünkü hiçbir kolla kıyas edilmeyecek kadar etkileyiciler. Karşınızda analog dünyasının en önemli temsilcileri duruyor, kelimelerle bazı şeyleri ifade edebilmek gerçekten çok güç. Denon DL-103 ve "R" gibi diğer türevleri, bugün bir çok odyofil tarafından burun kıvırılan iğneler ne yazık ki. Fakat kendi yapılarına uygun kollarla ve düzgün ayarlamalarla neler yapabildiklerini görmek şaşırtıcı. Dediğim gibi Ortofon SPU için bir şey söylemek imkansız. Bu özel iğne, özel yapısı, tutma yerinin altın olması, özel kutusu, imzalanmış olması, Ortofon'un bu efsanevi serisinin en üst versiyonu olmasıyla zaten çok değerli iken, inanılmaz sesi ile insanı büyülüyor. Bu iki kol ve iki iğne, Bruno Bey'in geçmişle ilişkisini koparmama isteğinin birer kanıtı benim gözümde. Bir çok insanın değerini bilmeyip, çok daha pahalı kolları alıp, bu efsanevi parçaları elden çıkarmalarına nazire yaparcasına, sisteminin en önemli parçası olan La Platine'in en güzel yerine monte etmiş. Bu noktada SME Series V sahibi olsam da, ne zaman bir 3009 yada 3012 görsem gider uzun uzun bakarım. Teknik spec'leri, ses performansı inanın hiç önemli değildir, bu kollar ve iğneler hepsi yaşayan efsanelerdir ve saygıyı, en önemlisi pikaplarımızda en güzel yeri hakediyorlar.

La Platine süsleyen son kol ise Morch imzalı. İnanılmaz zariflikteki bu kol, gelişmiş mühendislik özellikleri ile de bambaşka. Bearing yerine kullanılan safir taşları, benzerine az rastlanır zerafette bir kesite sahip. Bu kolun üzerinde ise Koetsu iğne mevcut. Koetsu iğne üretiminde efsanevi bir firma. Ürettikleri iğnelerin ses kalitesi gerçekten inanılmaz. İnanın bu dediklerimi bir gün Koetsu'nun bir iğnesini dinleyince hatırlayacaksınız. Doğruyu söylemek gerekirse, bu pikabı defalarca dinlemiş olmama rağmen, hem pikabın kendisi hem sizlere tanıttığım efsanevi kol ve iğneleri, evin salonuna her girişimde tekrar tekrar inceler, kurcalarım. Sanırım bunu hem gördüğüm hemde dinlediğim için çok şanslı bir insanım...

Sistemin dijital kaynak olarak parçası ülkemizde de oldukça yoğun bir ilgi gösterilen İtalyan Bluenote firmasının Stibbert Tube Output versiyonu. Bu gerçekten zarif ve ilginç tasarıma sahip bir CD okuyucu. Çıkış katında 2 adet 6922 lamba kullanılan cihazın en ilgi çekici özelliği titreşim engelleme mekanizması. Pek alışılagelmemiş bir tasarım kullanmış İtalyan firma bu üründe. Alt kısmında daha çok pikaplarda görmeye alışkın olduğumuz akrilik bir tabla üzerine titanyumdan yapılmış özel dikmeler ile yükseltilen, ikinci bir akrilik plakanın altına CD okuyucunun elektronik kısmı monte edilmiş. Bu kısımda özel bir yay sistemi ile CD transportuna gelebilecek titreşimler azaltılmaya çalışılmış. Ses rengi açısından firmanın Koala modeline oldukça benzer karakterde olsa da, detay, sahne gibi diğer ayrıntılar çok daha üstün bu cihazda. Bruno Bey, yıllar içerisinde çok farklı markaların hi-end seviyesinde kaynak cihazlarını kullandığını ve Stibbert'in sesinin sistemiyle çok iyi sinerji sağladığını söylüyor. Sisteminde Stibbert öncesinde kullandığı CD okuyucusunu kumandasından tanımıştım. Bir Wadia idi, bu ilginç tasarımlı İtalyan'ın bir çok büyük markadan Bruno Bey'in kulağına göre daha iyi olması ilginç bir nokta. Çünkü muhtemelen bu şık İtalyan rakiplerinin bir çoğundan neredeyse 1/3 oranında daha ucuz. Her zaman söylediğim gibi, nasıl bir sisteme sahip olursak olalım, ürünlerin fiyatlarına bakmadan önce sistemlerimizle sinerjisine bakmalıyız. Her zaman en pahalı, sistemimize en iyi uyan demek değildir.

Hazır kaynaklardan bahsederken, sistemin değerli bir diğer parçasından bahsedeyim. Zamanının en önemli kaset deck'lerinden biri sayılan Tanberg. Bruno Bey'e neden Nakamichi değil de, Tanberg diye sorduğumda gülerek bir gün ikisini yanyana dinlediğimiz zaman görürsün demişti. Elinde Nakamichi Dragon olan birisi varsa bir ara test için bana gönderirse sevinirim. Tanberg'in yanısıra sistemin bir diğer özel parçası, benim gibi meraklıların sadece dergi sayfalarında görebildiğimiz Stax elektrostatik kulaklıklar. Bu fazlasıyla kendine özgü kulaklıklar bildiğimiz electro statik hoparlör prensibine göre çalışıyorlar. Kısaca bundan bahsetmem gerekirse, 3 ana parçadan oluşurlar. En önemli parça, diyaframdır. Bu özel plastik bir madde olabileceği gibi farklı maddelerin karışımdan kompozit yapılarda kullanılabilir. Özellikle 2000'li yıllarda farklı kompozit maddelerin bulunması ile bu tarz hoparlörlerde diyaframda oldukça yenilikçi tasarımlar yapılmıştır. Diğer önemli parça ise statörlerdir. Statör, diyaframın iki yanına yerleştirilir. Statörlerde genelde özel çelik levhalar kullanılabileceği gibi, gene farklı metaller de kullanılmaktadır. Özel voltaj yükleyiciler kullanılarak diyafram pozitif şarj edilir. Statörlerde gelen sinyallere göre negatif şarj edilerek farklı kutupların birbirlerini itme prensibine göre diyafram hareket eder. Karşıt güçler çeker, benzer güçler iter. Diyafram sürekli ve pozitif şarjlıdır. Karşıt kutuplarda şarjlı olan statörlerin kutupları sürekli değişerek diyaframı hareket ettirirler. Statörler, amplifikatörden gelen sinyalin, özel trafolarda ters kutuplarda sarj edilmesi ile, belirli bir voltajda elektrik ile yüklenir. Bu yüklemeler ile, gelen sinyal diyaframda itme ve çekme hareketini oluşturur. İşte bu sayede diyaframlar vasıtası ile ses oluşur. Teorik olarak klasik hoparlörlerden çok daha etkili bir tasarım olmasına rağmen üretiminin zorluğu, karmaşık teknolojik yapısı ve üretim maliyetinin yüksekliği yüzünden asla çok yaygınlaşmamış ama özel örneklerinin mükemmel ses kalitesi onları hi-fi tarihinde çok özel cihazlar haline getirmiştir. İşte Stax kulaklıklar böyle ilginç ve özel kulaklıklardır. Bir daha nerede yazacağım diyerek biraz uzattım kusura bakmayın.

Sistemin bir diğer özel parçası Fransız Triangle firmasının referans hoparlörü olan Magellan. Gerçekten inanılmaz şık ve büyük hoparlörler. Bildiğim kadarı ile Türkiye'de sadece bir çift var. Onu da dinleme şansım oldu. Fransız firmanın uzun seneler boyunca geliştirdiği ve büyük bir lansman ile piyasaya sunduğu bu devasa hoparlörler, tüm dünyada çok olumlu tepkiler almıştı. Bu tepkilerin doğruluğuna kulaklarımla şahit oldum diyebilirim. İnanılmaz bir sahnesi olan hoparlörler Triangle firmasının kendisine özgü, o bambaşka sesinin doruğa ulaşması olarak nitelendirilebilir. Üzerinde kullanılan tüm sürücülerin benzer versiyonlarının firmanın daha alt seri hoparlörlerde kullanılması bu firmanın sessel özgünlüğü sağlayan faktörlerden kesinlikle en önemlisi. Hoparlör gerçekten o kadar inanılmaz ki, fotograf makinesinin kadrajına bile girmiyor. Triangle'ın diğer hopalörlerinden ayrıldığı en önemli nokta kesinlikle dış kaplaması, özel olarak bu seri için kullanılan bu özel kaplama Magellan serisi hariç sadece Cométe'in 25. özel yıl versiyonu için kullanılmıştı. Hoparlör, ön tarafında 6, arka tarafında 2 olmak üzere toplam 8 sürücüden oluşuyor ve birbirinden bağımsız 3 parça olarak tasarlanmış. Özel plakalar ile birbiriyle birleşen bu 3 hoparlör, yüksek kazanç oranı ile lambalı amplifikatörlerle de kullanımı kolaylaştırıyor.

Arka sürücülerinde kullanılması ile inanılmaz bir sahneye sahip. Gerçekten dinlenildiğinde etkilenmemek imkansız. Gene Fransız üreticinin karakteristik özelliği olan kağıt sürücü kullanımı sayesinde bu devasa hoparlörün aynı zamanda çok da hızlı olduğunu söylemeliyim.

Sitemin Jean-Constant Verdier imzalı diğer 2 özel komponentinden bahsetmenin zamanı geldi artık sanırım. Bu 2 özel cihaz, tasarımcının referans cihazları ve dünya üzerinde de çok fazla olduğu söylenemez. Verdier tasarımı diğer cihazlardan üzerlerindeki özel boya ile ilk başta ayrılan bu özel parçalar, tasarımcının amplifikasyon konusunda geldiği son noktayı işaret ediyor. Bu arada işaret etmek istediğim bir şey var, tasarımcının web sitesinde görülen resimlerle, aletlerin gerçekleri arasında bariz bir görsel fark var. Nedense sitedeki resimlerden baktığınızda referans boya sizin için herhangi bir etki yapmazken, söylenen şekilde üretilmiş cihazlardan gözünüzü bir saniye bile alamıyorsunuz. Tüm dünyadaki özel tasarımcılar nedense ürünlerine gösterdikleri hassasiyeti, kendi sitelerine göstermiyorlar. Sanırım buradaki fotograflar tasarımcının hayranları ve merak edenleri için bulunmaz birer hazine olacak. Neyse çok uzatmadan öncelikle siz değerli okuyucularıma, tasarımcının referans pre-amplifikatöründen bahsetmek istiyorum.

Tasarımcısının kendi deyimi ile 20 senelik üretim hayatının tüm deneyimini aktardığı bu özel pre amplifikatörün ismi "MM MC Pre Amplificateur" Bu oldukça iddiasız bir isim olarak görülebilir ama cihaz cidden inanılmaz ve çok iddialı. 4 devasa parçadan oluşan bu pre amplifikatör, toplamda 36 adet lamba kullanıyor. Tamamen tube rektifierli özel PSU'lar tarafından besleniyor. Her kanal için ayrı bir pre kullanılıyor yani, mono tasarımda. Verdier, kendi pikaplarına yakışır ayrıntıda bir phono katı eklemiş bu inanılmaz pre ampliye. Her ayarın birbirinden bağımsız tasarlanması, dünya üzerindeki neredeyse tüm iğneler ile mükemmel uyumu sağlayabilmek amacını taşıyor. Bu pre-amplifikatörde standart girişlerin yanısıra bir adet MM, bir adette MC karakterinde phono katı mevcut. Bu kadar fazla lambanın kullanılmasının sebebi tasarımın hiç transistör içermemesi amaçlı. Etap etap yükseltilebilir empedans ayarları bile lambalar tarafından kontrol ediliyor. Biliyorsunuz MC phono katlarında salt lambalı yapı pek kullanılamıyor. Bunun öncelikli sebebi oluşan "hum". Jean-Constant Verdier bunu lambalar ve amplifikatörlerle geçen uzun yılların ardından inanılmaz bir şekilde çözmüş. Cihazın üzerinde kullanılan lambalar bile standart bir lamba satıcısında bulunabilir markalar kesinlikle değil. Benim her gördüğümde uzun uzun incelemekten sıkılmadığım bir cihaz.

Sistemin kalbinde ise, gene Jean-Constant Verdier imzalı 845 mono blok amplifikatörler var. Verdier bu cihazda da, kendi referans cihazlarında kullandığı özel kaplama ve tasarımı kullanmış. Zaten bu mono bloklar, sahibi olduğu atölyenin en üst seviye cihazları. her bir mono blok 1x845 - 2x5R4 - 2x6550 - 2xEL84 - 2xEF184 lamba kombinasyonundan oluşuyor. Tasarımcı, bu amplifikatörlerde bizim sıklıkla güç lambası olarak gördüğümüz bir çok lambayı da rectifier olarak kullanmış. Verdier'in tasarımlarımda bu tarz ilginçlikler sıklıkla karşılaşılabilir bir durum. Lambalar, iç tasarımın mimarisine uygun şekilde, gerekirse cihazın içine gerekirse de dışına koyuluyor. Ben her zaman 845'i sert bir lamba olarak zannederken, Verdier neredeyse bir 300B sıcaklığında çalıştırmayı başarmış. Lambanın karakterinden kaynaklanan güç ise Triangle Magellan'ın devasa siluetini ortadan kaldırıyor. Hani hepimizin aradığı seslerin, hoparlörlerden geldiğini hissetmemek isteği var ya, işte bunu gerçekten duyduğumu söyleyebilirim. Monoblokların arkasında tanıdık bir dostu gördüğüme sevindim. Bluenote'un ilginç tube damper'i Midas burada da iş başındaydı.

Son olarak sistemin kablolarını ve diğer aksesuarlarını da kısaca merak edenler için yazmak istiyorum. Kısaca diyorum, kullanılan her komponenti yazmaya kalkarsam bu tanıtım 10 sayfaya ulaşacak herhalde. Şaka bir yana sistem bileşenlerinden hiçbirinde özel bir modifikasyon yada ekleme yok, hemen hepsi standart halinde kullanılıyor. Öncelikle sistemin hoparlör kabloları "Bluenote Siena Plus", pre ile monobloklar arasındaki kablolar ise, "Bluenote" Frenze Connection Plus Interconnect. Bu iki kablonunda özelliği saf gümüş olup, dielektrik yağ içerisinde bulunmaları. Sistemin eski kabloları "Cardas" Golden Reference iken, eve test amaçlı gelen Bluenote kablolar sistem bileşeni haline gelmişler. Elektrik sisteminde ise, İngiliz Isotek firmasının en üst seviye filtre sistemleri olan Nova ve Titan kullanılmış. Sistem genelindeki tüm kablolar ise yine Isotek'in "Optimum" ve "Supreme" serisi kabloları. Sistemde herhangi bir regülasyon cihazı bulunmasa da, Bruno Bey, dört gözle Isotek'in "Centauri" power plant'ini bekliyor ki, sanırım bu ürün Türkiye'de sağlam bir başarı yakalayacak, çünkü bayağı bekleyeni var. Bunlar dışında son not olarak, sistemin bulunduğu salon'da alışılmışın tamamen dışında oldukça özel bir akustik düzenleme yapılmış. Bu düzenleme ile ilgili yakın gelecekte ayrıntılı bir makale yazacağım, şu an için herhangi bir yorum yapamıyorum.

Artık yazımın sonuna gelmiş durumdayım, böyle özel bir sistemi umarım sizlere layıkıyla tanıtmışımdır. Yazımın başında yazmış olduğum üzere bu sayfalar Türkiye'de olduğu kadar, özellikle hayranı olduğum tasarımcı Jean Constant Verdier'in referans cihazlarının fotograflanması açısından da internet geneli anlamında sayılı sayfalardan oldu. Konukseverlikleri için hem Sevgili Bruno Bey'e, hemde WAF* faktörü en yüksek hanım olarak addettiğim değerli eşleri Laura Hanıma teşekkürler.. Yeni sistem tanıtımlarımda yolda, beni takip etmeye devam edin...

Pikap Katları Hakkında


Phono kati, bir cok muziksever icin onemle ihtiyac duymadiklari bir ekipmandir. Yillardan beri plak dinlenme aliskanliginin kaybedilmesi sonucunda yavas yavas belirli bir merakli topluluk haric adi bile anilmamaktadir. Eski donemleri hatirlarsaniz neredeyse satin aldiginiz her tur amplifikatorde en kotu ihtimal ile bir MM phono kati bulunmaktaydi ve buna neredeyse tum ev sinemasi amplifikatorleri de dahildi. Bu phono katlarinin basarisi nasil olursa olsun, pikabiniza bir baglanti sundugundan fazla bir arayisa gerek kalmazdi. Zaman icerisinde muzik kulaginiz ilerleyip, artik ne duymak istediginize dair arayislara girisirseniz ve bir pikap kullanicisi iseniz mutlak suret ile oynama yapacaginiz ekipmanlarinizdan biri olacaktir phono katiniz. Piyasada rahatlik ile bulabileceginiz "stand alone" tarzda phono katlari mevcut. Burada en dikkat edilmesi gereken ozellik igne turunuz. Cunku seciminiz buna gore degisecektir. Ben kendi deneyimlerim acisindan soylemek istiyorum, bir sekilde pikaba, ignesine ve diger tum bilesenlerinize giris seviyesinde bir yatirim yaptiysaniz veya yapmayi planliyorsaniz sizin icin dogru karar "moving magnet" yani MM olacaktir. Genel olarak audiophile yapiya daha siki sikiya bagli olan ozelliklere sahip igne "moving coil" yani MC'dir ama bu tarz hassas igne kullanimi tum sisteminizin buna gore optimize edilmesi gereksinimi duyar ve bu ciddi bir yatirim gerektirir.

Tabii ki, audiophile seviyesi MM ignelere de rastlamak mumkun olsa da, ben ve benim gibi belirli butce dahilinde hareket etmek isteyenler icin ben genel bir MM phono kati degerlendirmesi yapmak istedim. Su noktada MM ve MC kisaltmalarini da cokca duyacaginiz icin kisa bir hatirlatma yazmakta fayda var. MM ignelerin ana ozelligi, hareket halindeki miknatislara sahip olmasidir. Igne bu miknatislara baglidir ve sinyaller, bu hareket sayesinde uretilirler, MC'lerde ise tam tersine miknatislar sabit durumda olup, ignenin bagli oldugu bobinler, sabit miknatislar icerisinde hareket ederek sinyali uretmektedirler. Oncelikle neden phono kati kullaniyoruz sorusuna kisa bir aciklama getirmek istiyorum. Her kaynak cihazin (CD Player, teyp vesaire) bir cikis sinyali uretir. Bu standart sinyal gucu amplifikatore giris yaparak burada yukseltilerek hoparlorlere aktarilir. Bu noktada pikaplarin sinyal gucu tum diger kaynaklardan daha azdır. Bu yuzden once yukseltilip amplifikatore o sekilde aktarilmalidirlar. Bu noktada karmasa tabii ki bitmiyor. Yukarida anlatmis oldugum MM ve MC igneler icin farkli yukseltme seviyeleri bulunmasi gerekir. MC'lerin yapilarindan kaynaklanan sinyalin daha da az kuvvetli olma ozelligi bu tip igne ile donatilmis pikaplarin daha fazla yukseltme ozelligine sahip phono katlari ile kullanilma durumunu ortaya cikartir. Klasik bir MM ve MC ignelerinden gelen sinyal ozellikleri ise su sekildedir;

MM igne
Empedans: 47kohm
Gain (1kHz'de): 34 dB
Cikis hassasiyeti 2,5mV

MC igne
Empedans: 100kohm
Gain (1kHz'de): 56 dB
Cikis hassasiyeti 0,3mV

ProJect Phono Box


Test edilen cihazlar icerisindeki en eski phono kati olan ProJect ProJect Phono Box, ilk aldiginizda bulk bir kutu icinde geliyor. Biraz kalitesiz adaptoru ile elektirige baglanti yapiyorusnuz. Cihazin en sacma ozelligi MM ve MC ayarini kasasini sokup, cesitli jumper'larin yerlerini degistirerek yapiyorsunuz. Tabii her dakika MC, MM kartus ayari yapmak sacma olabilir ama daha kullanici dostu bir tasarim yapilabilirdi. Zaten ProJect pikaplari haricindeki elektronik komponentlerin estetik tasarimi konusunda bence basarili degil. Oyle veya boyle bir pikap kullanicisi icin gerekli tum ozellikleri uzerinde bulundurmasi buyuk bir avantaj. Ses performanisina gelince, bu nokta da tum estetik kaygilari unutun sese, fiyata gore kesinlikle cok basarili. Dip gurultu mumkun oldugunca az, ozellikle mid ve bas tonlar basarili. Frekans cevabina baktigimda dip gurultuyu azaltabilmek icin sanirim yuksek frekanslarda oynama yapilmis diye dusunuyorum. Giris seviyesindeki bir cihazdan beklenmeyecek bir performansi var. Benim gorusum bu cihazin ozellikle mid ve bas agirlikli muzikler dinlemek icin ideal oldugu. Amplifikatorunuzde eger bir phono kati varsa bile bir denemenizde fayda var. Standart bir phono katindan kesinlikle cok daha basarili oldugu muhakkak. Kisaca;

+iyi fiyat performans orani
+mid ve bas seslerde fiyatina gore cok basarili
-estetik tasarimi kotu
-MM/MC ayari cok ugrastirici
-beraberinde gelen adaptor cok kalitesiz.

NAD PP2


Gene cikis tarihi olarak testimizin eskilerinden sayilabilecek bir phono kati olan PP2, NAD'in geleneksel tasarim yaklasimini yansitiyor. Basit bir PCB uzerine insa edilmis olan PP2, bir acma kapama dugmesine sahip degil fakat arkasindaki bir switch vasitasi ile MM/MC ayari kolayligi sunuyor. Giris seviyesindeki her urun gibi biraz kalitesiz bir adaptor ile gelen urunun ses performansina diyebilecek bir sey yok. Gayet sicak ve detayli bir ses sunan urun, iyi bir amplifikatorun dahili phono kati yerine bile dusunulebilir. Ozellikle amplifikatorden uzak bir yere koydugunuzda gercek performansi alabiliyorsunuz. Dinledigim her plakta istedigime yakin performans veren bir urun. Almayi kesinlikle hakediyor. Kisaca,

+cok iyi fiyat performans orani
+genel olarak her tur muzik icin uygun
+MM/MC ayari rahatlikla yapilabiliyor.
-kapama dugmesi de olsa eksikligi kalmayacakti
-beraberinde gelen adaptor cok kalitesiz.

ProJect Phono Box 2


En yeni urunumuz gene ProJect'ten. Sanki benim tasarim konusundaki serzenislerimi duyup, tasarimlarini duzeltmisler. Acikcasi duzgun bir kutu icinde gelen urunu actigimda oldukca sasirdigimi ifade edeyim. Tasarim kucultulmus, biraz yuvarlanarak derli toplu hale getirilmis. En onemli yenilik MM/MC seciminin bir dugme ile yapilabilmesinin saglanmasi olmus. Ayrica testimizde renk opsiyonu olan tek urunde bu, ister siyah istersenizde gumus rengini kullanabilirsiniz. Ses performansi da eski versiyonuna gore kesinlikle oldukca basarili. Tizlerdeki eksikligi Phono Box 2'de hissetmeniz mumkun degil. Ayrica benim acimdan giris seviyesinin en iyi urunu olan NAD ile ayni seviyeye gelmis. ProJect'i tebrik etmek lazim, bir cok firmanin yeni urunlerinde rastlanmayan derecede eski versiyonun tum tartismaya acik noktalarini duzeltmisler. Urun su hali ile kesinlikle bu sinifta zirveye oturuyor.

+guzel tasarim
+silver renk secenegi var
+cok iyi fiyat performans orani
+MM/MC ayari rahatlikla yapilabiliyor.
-beraberinde gelen adaptor cok kalitesiz.

ProJect Tube Box


Hem MM, hemde MC kartuslari destekleyen Tube Box bu tarz cihazlar (pikaplar konusunda degil) konusunda tasarimlarini zevksiz buldugum ProJect markasinin tasarimindaki zevksizligi, calistigi zaman muzige yaptigi katki ile tamamen unutuluyor. 2 adet 12AX7 lamba ile donatilmis cihaz her kanal icin ayri devre yapisina sahip. Demoda oldukca kaliteli bir kombinasyonla dinledigimden, gene ayni markanin standart ProJect Phono Box 2 urununu sisteme takinca cihazin gercek performanisini anlayabildim. Sese inanilmaz derecede, sahne ve derinlik katmasinin yanisira iyi bir igne, kol ve pikap kombinasyonunu bu fiyata gercekten vazgecilmez bir hale getiriyor. Belki lambali yapisindan kaynaklanan bir onemli durumu sizler ile paylasayim. Eger eski, biraz cizik bir plak dinlemeye kalkistiginizda bir cok baska phono katindan daha fazla bir cizilti duyuyorsunuz. Bu nokta da eger plak kolleksiyonunuzda bu tarz plaklar cogunlukta ise, daha once duymadiginiz kadar cizilti duymak sizi rahatsiz edebilir. Fakat yeni veya temiz bir plakta sese hayran olmamak elde degil. Sanirim gene lambalardan kaynaklanan bir detay seviyesi artisi var ki, asil keyif inanin bu. Belki ilk testte solid state bir ampli kullandigimiz icin seste detay ve sicaklik artisi hissettim ama soylenebilecek tek sey, eger iyi bir sisteminiz varsa hic dusunmeden satin alinabilecek bir urun. Ayni basariyi kendi sistemimde de gostermis olmasi cihazin kalitesini anlatiyor. Ileriye yonelik MM'den MC'ye gecis icinde ikisini birden desteklemesi onemli bir arti. Tum phono katlarinda gozlemledigim elektriksel yapidan uzaklastirmanin avantajli oldugu noktasini en az bu phono kati icin soyleyebilirim. Oldukca iyi bir izolasyon veya kasa yapisi kullanilmis sanirim elektrik kablosunun yanina bile koysaniz kesinlikle hissedilir bir bozulma farkedemiyorsunuz. Urunun ilginc bir eksisi, markanin isi her zaman zorlastirmak adina yaptigi islerden bir tanesi. Eger lamba degistirecekseniz gene elinize tornavidanizi alip, ust kafesi acmaniz ve akabinde tekrar takmaniz gerekiyor. Acikcasi bu alan biraz dar, ve fazladan isinma yaratmakta. Cihazin omurunden bir sey kaybeder mi bilmem ama pisme suresi bu cihazda sanirim bayagi kisa surecektir. Saka bir yana kisaca,

+sese kattigi inanilmaz detay ve sicaklik
+hem MM hemde MC destegi
+taktigimiz her sistemde harikalar yaratmasi
+cok iyi fiyat performans orani var
-tasarimi bence basarisiz.
-lambalari degistirmek biraz maharet gerektiriyor
-cizik plaklarla kullanmamak gerekiyor.

Antique SoundLab Mini Phono II


Kutusundan cikarttiginiz anda tasarimi dikkatinizi ceken urunun en ilgi cekici yani, guc kaynagi. Kendisinden pahali bir cok urunde bile bulunmayan veya ekstra odeme yaparak alabildiklerinize benzeyen parca hem iyi hemde bazi dertler yarattigindan biraz sikici. Urun iki parcadan olusuyor. Bu guc kaynagi ve phono kati. Problem phono katina giden guc kablosunun, guc kaynaginda sabit olusu ve bu kablonun uzunlugunun yaklasik bir metre olmasi. Eee, bunda ne sorun var diyebilirsiniz belki. Sorun, bu iki parcanin yanyana pek durmayi sevmemesi ile ilintili. Iki parca birbirinden uzaklastigi an dip gurultu neredeyse yokoluyor ve cihazin gercek performansi ortaya cikiyor. Yeri kisitli veya duzen seven insanlar icin birazcik kabus bir durum. Ayrica guc kaynagini yere koymak isterseniz cok yuksek olmayan bir sehpa kulanmaniz lazim ki, kablo mesafesi yeterli olsun. Bence kesinlikle kablo ayrilabilir tasarlanmali idi tipki, ana guc kablosunda yaptiklari gibi. Transistorlu ve lambali phono katlari arasinda detay seviyesi kesinlikle farkediyor. Sese katki olarak, bence en onemli noktasi orta frekanslarda inanilmaz guzel bir sicaklik olusturmasi. Bu noktada kendi kullandigim cihazlar ile cok iyi bir uyum sagladi diyebilirim. Yalniz ilk aldiginiz hali ile dinlerken bir donem baslarda bir eksiklik hissetmeniz oldukca olasil ve lambalar pismeden sesteki sicaklik gerektigi gibi hissedilemiyor. Ben biraz hile yapip, elimdeki eski lambalarimdan bir set taktim ki, imkani olanlar icin cihazdan erken keyif alma sansini yakalayabilirsiniz.. Bazilari icin bas seslerde sorun var denilebilecek bir cihaz. Cok derin bir bas efekti duyamayabilirsiniz, ama inandiricilik acisindan sorun yok. Bu nokta da lambada farkli arayislar ile bunu da cozebilirsiniz. Cihazdaki en onemli nokta sadece MM kartus destegi bulunmasi, alisveris listenize eklerken bu noktayi gozonune alin. Bir diger yapisal eksiklik, lambalar icin bir koruma duzenegi yok. En azindan ufak bir kafes eklenmeli idi diye dusunuyorum. Sonuc olarak bu kadar ugrasacaksam niye baska bir seye bakmiyorum derseniz, fiyat anlaminda testimizin galibinden ucuz olmasina ragmen ona yakin bir performansi var. Benim gorusum orta frekansta daha bile basarili. Ileride MC kartus kullanirim derseniz ProJect Tube Box daha iyi bir opsiyon olarak karsiniza cikabilir.

+tasarimi cok guzel
+guven veren bir guc kaynagi
+kolay iyilestirme opsiyonları
-sadece MM igneleri desteklemesi
-yerlestirmesi biraz sorunlu
-ortalama fiyat/performans orani
-lambalari koruyacak bir kafesi yok

Google'da kapanacak mı?


Ülkemizde internet konusundaki yasaların acilen elden geçirilmesi gerekiyor. En iyi niyetli şekilde düşündüğüm zaman bile bu işin resmen sansür haline gelmeye başladığını düşünüyorum. Bilmem nerede sakıncalı yazı var, sansürle gitsin. İşin acı tarafı sansürün ilgili siteye değil o uzantıya sahip tüm sitelere uygulanması. Zaten iş tek site ve web sayfası ile kalsa buna kimsenin hayır diyebileceğini düşünmüyorum ancak işin boyutu bununla kalmıyor ne yazık ki. Bana kalırsa internette hiç bir şekilde sansür olmamalı. Zaten bir çok insanın sansür uygulayan sitelerle ilgili haberi internet gazeteleri ve web siteleri sayesinde oluyor.

Bu defa Google sitesi tehlike altında. Geçtiğimiz aylarda blogger'a uygulanan sansürün bir benzeri muhtemelen Google Sites uygulamasına yapılacak. Bildiğiniz gibi benimde Google'da bir kaç web sitem bulunuyor. Yani bu işin zararı bir şekilde bana da dokunacak.

Youtube, Geocities ve aklıma gelmeyen bir sürü siteden sonra Google Sites ile de uzunca bir süreliğine vedalaşacağız anlaşılan. Halkımızın tepkisizliği sayesinde bunu da hazmederiz diye düşünüyorum. Şimdiden hayırlı olsun!

Rosa Luxemburg



Geçtiğimiz aylarda sizlere Fransız ikili Pipo ve Elo'dan bahsetmiş ve çalışmalarıyla ilgili müzik incelememizi yayınlamıştı. Bu incelememizi okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Bu sempatik Fransız ikili bu defa ilk albümleri ile karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Rosa Luxemburg ismini verdikleri grup tür olarak progressive rock tarzı müzik yapıyor. Şarkılarını kendi web sitelerinden dinleyebilirsiniz. Tabi hatırlatmak gerekiyor ki, bu albüm tamamen özgün şarkılardan oluşuyor yani alıştığımız gibi Dream Theatre cover'larından oluşmuyor.

Nisan ayında yayınlanacak albüm 10 Euro'dan satışa sunulmuş ve ön siparişler alınmaya başlanmış durumda. Prog dinleyicileri ve özellikle ikilinin müziğinden hoşlananlar bence bir göz atmalı. Grubun web sitesi www.rosaluxemburg.com Tüm ayrıntılar bu sayfalardan edinilebilir.

İstanbul Gezi Notları Bölüm 1



İstanbul'a gelmeyeli 2 sene olmuş. İki senede bir çok değiştiğini görmek insana garip geliyor. Bu değişikliklerin bir kısmı iyi yönde bir kısmı da oldukça kötü yönde olmuş.

Belki ekonomik krizinde etkisiyle bir sürü kitapçı, plakçı ve sahaf kapanmak zorunda kalmış. Daha bilindik ve ana caddelerin üzerinde yer alan kitap ve müzik mağazalarının kalabalık caddelere bakan bölümleri şık café'lere döndürülmüş. Yaşayabilmek için popüler kültürün bir parçası haline gelmek zorunda kalmışlar. Müzik marketlerin ürün yelpazeleri ise oldukça yaralı durumda. Zaten çoğu müzik markette asıl ağırlık DVD bölümlerine verilmiş. Nasıl verilmesin ki, DVD fiyatları öyle düştü ki, makul fiyatlara harika filmler alabilme şansınız var. Müzikte ise durum vahim, bırakın ucuzlamayı bazı ürünlerde ciddi fiyat artışları var. Her ne kadar çeşitli firmaların mantıklı fiyatlandırılmış promosyon ürünleri olsa da, bu yeterli olmuyor belli. Müzik satışlarındaki erime yanında müzik marketleri de götürüyor anlaşılan.

Nişantaşı gibi göreceli zengin ve alım gücü zengin insanların yaşadığı semtlerdeki müzik mağazalarının durumu da yukarıda anlattığımdan farklı değil. Zaten görebildiğim kadarı ile Nişantaşı eski şatafatlı günlerinden yavaş yavaş uzaklaşıyor. 15 senedir belirli aralıklarla geldiğim Nişantaşı ilk kez bu kadar boş dükkan ve neşesiz esnafla karşıladı beni. Ekonomik kriz tıpkı İzmir gibi İstanbul'u da fena vurmuş. Orada konuştuğum bir çok insanın söylediğine göre insanlar Nişantaşı gibi semtlerdeki evlerini satışa çıkartıp Anadolu yakasındaki daha ucuz semtlere yöneliyorlar. Bir arkadaşım karşı tarafta şu an 500 TL'ye sıfır evler kiralanabildiğini söyledi. Benzer bir evin Nişantaşı'ndaki muadili ise neredeyse 10 kat daha pahalı bir kiraya sahip. Bu işin sonu nereye gider bilemiyorum tabii. Allah herkese yardım etsin!

Avrupa yakasındaki ara sokaklardaki ve viran mekanlardaki bir çok plakçı ise yerlerini başka başka mağazalara bırakmış. 2 senede bu kadar değişim beklemiyordum doğrusu. 10 senedir alışveriş yaptığım bir eskici ile sohbetimiz sırasında anlattıkları çok ilgimi çekti. Satır başlarını aktarayım sizlere;

Artık plak satışlarını popüler olan mekanlar yapabiliyor. Bizler gibi esnaflar yine plak toplamaya devam ediyoruz ama fazla kar olmadan popüler yerlere satıyoruz. Onlar internetten satış yapıyorlar. Peki siz neden internette satış yapmıyorsunuz dediğimde eski satışların olmadığını, insanların hep belli şeyleri aradıklarını söylediler. Eski Türkçe 45'likler bir anda inanılmaz fiyatlardan el değiştirmeye başlamış ama müşterisini bulabilirseniz. O müşterilerde belli yerlerden alışveriş yapıyor olunca seyyar plaklçıların ve bilinmedik yerlerdeki satıcıların işleri iyi gitmiyor haliyle. Çok çarpıcı bir örnek verdi bir satıcı. Geçenlerde trend haline gelen 45'liklerden bir tanesini bir plakçıya götürmüş ve oradaki satıcı 50 TL'den satın almış. Sonra duyduğuna göre aynı plağı 150 TL'den satmışlar. Bizde nasiplendik ama asıl nasiplenenler kendi deyimiyle "lüküs plakçılar"

Peki ya Issız Adam, etkisi olmadı mı hiç?

Aslında etkisi olmuş. Filmin gösterime girdiği ilk zamanlarda piyasa acayip hareketlendi diyorlar. Kendi deyimleri ile çöpleri bile satmışlar hemde ne fiyatlardan. Elde ne kadar hurda pikap, berbat plak varsa sattık her şeyin fiyatı bir kaç kat arttı ancak bu dönemde gerçek müşterilerimizi küstürdük. Şimdi Issız Adam modası bitti ama eski müşterilerde geri gelmiyor diyor sigarasını kederli şekilde ciğerlerine çekerken.

Issız Adam modasının bittiğini Akmerkez Mudo Concept'te de anladım. 2.222 adet basıldığı söylenen plaklardan bahsi geçen mağazada bol bol var. Hoş internet sitelerinden aynı plağı 150 TL'ye alan insanlarda var. Gözü kapalı alış veriş eden vatandaşlarımızı bu ekonomik krizde paralarını savurarak ekonomiye fayda sağlamalarından dolayı tebrik ederim. Tabii ki 2.222 adet plak basılıp hızla tükenince yeni bir parti de satışa sunulmuş olabilir. Bildiğim kadarı ile 500'lük veya 1.000'lik partiler şeklinde basım yapılıyor. Ama ben söylenilen adetten fazlasının basıldığını düşünmüyorum. Yalnız bu kadar modaya ve yükselen rüzgara rağmen 2.222 adet plak satılmadıysa memleketin hali vahim demektir müzik adına.

Bu noktada bana sorarsanız sen aldın mı diye. Hayır almadım. Filmi seyrettim ve bana hitap ettiğini söyleyemem aynı durum müzikler içinde geçerli. Eşimde de aynı durum söz konusu olunca plağı almaya gerek kalmadı. Zaten gördüğüm kadarı ile erkekler eşlerinin baskısı ile bu plakları almışlar.

Neyse devamı gelecek!