Müzikte Yaşlı Genç İlişkisi


Babam Rock N Roll koleksiyonum için özel bir saklama çözümü bulacağı için söz vermişti. Aslında yukarıdaki durum aileleri ile yaşayan gençler için çok doğru tasvir edilmiş bir soruna işaret ediyor. Gençler genelde ailelerinden farklı müzik dinledikleri için ailelerinden bol bol eleştiri alırlar ve dinledikleri müzik türleri genelde çok gürültü olarak nitelendirilir. Günümüzde Rock N Roll dinleyen genç yok ama metal veya elektronik müzikler ebebeynler için yeteri kadar gürültülü veya hatta kabus gibi.

Magnavox Stereo


Eski müzik dolaplarını sever misiniz? Ben nedense çok severim. İyi markaların harika ahşap işçiliğine sahip kabinleri vardı ve genelde iki yan tarafta hoparlörler kabin içerisine gömülmüş şekilde dururdu. Bazen bu hoparlörler ayrı bir kapakla saklanırdı. Kabinin üst tarafında ise açılabilir bölümler olur ve buradan ampli, pikap veya hoparlöre ulaşılabilirdi. Bir nevi müzik seti ama bayağı büyük boyutlu versiyonu. Modern çağda küçülen salonlarımızda bu kocaman kabinleri koyacak yerimiz olmasa da hala çok güzeller. Yukarıda 1967 yılından Magnavox marka müzik kabinlerinin afişi bulunuyor. Fiyatlara dikkat...

Charles and Ray Eames ile Hifi Keyfi


Charles Ormond Eames (1907–1978) ve Bernice Alexandra "Ray" Eames (1912–1988) ikilisi önemli Amerikalı tasarımcılar. Çok sayıda mobilya ve mimari tasarımları tüm dünyada tanınır. Benim en sevdiğim tasarımları Eames Lounge (670) ve Ottoman (671) aslında bilinen ismiyle "Eames Lounge Chair and ottoman" 670 ve 671 tasarımcıların verdiği kodlar. Yukarıdaki fotoğrafta görülen koltuklar. Mekan müthiş, koltuk zaten tasarım harikası. eh minikte olsa müzik sistemi de var. Eh insan başka ne ister...

Esther Bubley ve Müzik Mağazası


Yukarıdaki fotoğrafa bakıp ne güzel bir müzik mağazası ve ne kadar güzel bir kadın diyebiliriz. Hatta kadın müzik dinlerken bambaşka dünyalara gitmiş de diyerek devam edebiliriz. Fotoğraftaki kişi Esther Bubley. 1921 yılında doğan fotoğrafçı kişilerin gündelik yaşamlarından kareler çekerek fotoğraf dünyasında tanınmış. Özellikle de New York kentinde çekmiş fotoğraflarını. Benim elimdeki kaynaklara göre bu fotoğraf kendisi hakkındaki bir haberde kullanılmış. Araştırmalar devam ediyor. Müzik mağazasının güzelliğine bakın. Laf aramızda ben en çok tezgahın başında duran yaşlı amcayı sevdim :)

Bir Müzik Mağazası 1957


Bir müzik mağazası yer New York ve yıl 1957. Raflara şöyle bir göz gezdirince çok tanıdığım plağa denk gelemedim veya mekanın bir özelliği de yok. Ama tezgahın başındaki sarışın teyze hoşuma gitti. O yıllarda insanlar bu yıllara göre daha mı güzeldi daha mı güler yüzlüydü bilmiyorum ama o yılların mağazalarının ve insanlarının insana sıcak gelen bir tarafı var.

Ölümünün 17. Yılında Zeki Müren


Zeki Müren'in vefatının üzerinden tam 17 sene geçmiş. Türk müziğinin en önemli ismi midir derseniz muhtemelen değildir. Ancak bana sorarsanız en önemli ismidir, hep öyle kalmaya da devam edecek. Çok çok uzun yıllar önce anneannem hayatta iken en sevdiği şarkıcıydı Zeki Müren. Çocukken hayal olarak hatırlıyorum radyodan süzülen sesini. Hiç duymadığım ilginç bir diksiyon ve vurgular. Bir çok insan gibi bende büyülenmiş şekilde radyoyu dinliyordum. Seneler geçti sonra televizyonda sanırım özellikle yılbaşlarında TRT programlarında onun her ekrana çıkışı olay oluyordu. Ha bir de Nesrin Topkapı vardı. Tam gece yarısı dans ederdi elinde sopasıyla. Sanırım bugün her türden göbek dansı , burlesque veya pole dansı merakımı da Nesrin Topkapı'ya borçluyumdur. Ne olay oluyordu ama tüm memleket gece yarısını bekliyordu herhalde. Tek kanal dönemi işte. Daha sonra özel kanallar açılınca işin tadı kaçmıştı. Zaten sonraki dansözlerde Nesrin Topkapı değildi. Garip makyajlar, daha açık kıyafetler, saçma sapan hareketler. Olayın tüm estetiği ve zerafeti uçup gidiverdi.

Yaş ilerledikçe genç bir çocuk olarak farklı müzik türlerine merak saldım tabii ki. Heavy metal ile başlayan süreç daha ekstrem türlere gitmiş sonrasında ufak bir sakinleşme döneminin ardından avant garde müziği keşfedince ilşler daha da karışmıştı ama ne zaman Zeki Müren'in şarkı söylediğini duysam oturur dinlerim. İşin komik tarafı istemsizce söylemeye bile başlarım işte bazen. Aklıma kazınmış işte...


Mitleri veya hikayeleri biliyorsunuzdur zaten. O dönemin Türkiyesi acaba daha mı ileriydi veya hoşgörülüydü bilemiyorum. Günümüzde Zeki Müren o dönemlerde yaptıklarını yapsa veya o giydiği meşhur kıyafetleri giyse sanırım büyük olaylar çıkacaktır. Ama Zeki Müren o dönemlerde ne yaparsa yapsın, ne giyerse giysin insanlar onu sevmeye, dinlemeye ve alkışlamaya devam etmişler. Garip değil mi? Muhtemelen Zeki Müren'i kanıksamıştı insanlar. Tabii konserlerine bakınca durumu anlamak mümkün. Bir halk konserinde bile seyirci ile öyle kibar öyle tatlı bir dille konuşmuş ki, insanlar büyüsünün etkisinde kalıyorlarmış. Örneğin meşhur bir Bodrum konserinde Şimdi Uzaklardasın şarkısını söylemeden önce seyircilerden nakarat bölümlerine eşlik etmesini rica ettiği bir bölüm vardır. Seyirciyi öyle bir onurlandırır, öyle bir havaya sokar ki, kameralar seyircilere döndüğünde insanlar hipnotize olmuş gibidir. Ne evlerinde eşleri, ne anne babaları, ne işyerlerinde patronları veya çalışanları oradaki insanlara öylesine zarif şekilde konuşmamıştır muhtemelen. Haliyle insanlar kendilerine gösterilen zerafetin kat be kat fazlasını gösteriyorlardı Müren'e...

Rahmetli anneannem bana fuar zamanlarını anlatırdı. Hatta annemde hatırlıyor bazı şeyleri. O zamanlar İzmir Fuarı anlaşılan şimdiki gibi saçma sapan bir panayır değildi. Ben sanırım sonuna yetiştim dönemin. Zaten her şeyin en güzel olduğu dönemi kaçırmışım ne yazık ki. Hem gazinoları kaçırdım hemde pavyon çağının. Her ikisininde sonuna denk geldim. İşlerin rengi değişmişti ne yazık ki ben yetişene kadar. Neyse Fuar dönemi Zeki Müren'in çıkacağı gazino mahşer gününe dönermiş. Rahmetli hemen her sene seyrettiğinden bahsederdi Müren'i. O dönemin konserleri veya gazino programları da şimdinin konserleri gibi hatta daha ihtişamlıydı videolardan anlayabildiğim kadarı ile. Zeki Müren haliyle sahneye ön son çıkıyordu (bugünün headliner mevzuu gibi) ve istisnasız her şarkıcı sahne alırken önemli bir sunucu (genelde Halit Kıvanç) salonu bir dalgalandırırmış. Öncesinde güzel sözler söyleyip herkesin beklediği sanatçıyı sahneye çağırma konusu bence zarif bir şey. Youtube üzerinde çok güzel örneklerine denk gelebilirsiniz.

Bugün ben dahil en beklenmeyecek insnaların dahi Zeki Müren söz konusu olduğunda söyleyecekleri bir şeyler vardır. Genelde bunlar çok olumlu şeylerdir. Yani birçok kişi sever Müren'i. Hatırlarda o kadar sene geçmiş olmasına rağmen hala yer alır, unutulmamıştır.
Buraya kadar her şey iyi hoş. Ancak şimdi karanlık tarafa geçelim yavaş yavaş. Zeki Müren hakkında internet üzerinde veya yazılı olarak o kadar az bilgi var ki. Açın Wikipedia'nın Zeki Müren maddesini içler acısı durumu görün... Çekilen bir kaç belgesel var Allah'tan, bazı önemli bilgilere ulaşmak mümkün oluyor ama yaşıtları zamana yenik düşüp aramızdan ayrıldıkça bir çok hoş anı, anektod ortadan kayboluyor ne yazık ki...


Diğer rezillik ki, aslında daha fazlasını söylemek lazım böylesine sevilen bir insanın diskografisinin ortalıktan adım adım kalkmış olduğu gerçeği. Kayıtlarda 45'likler dahil 600 adet albümden bahsediliyor. Bunlardan pek azı ulaşılabilir durumda. Benim ve eşimin şahsi arşivlerimizde bir kaç yüze yakın 45'lik var sanırım. Ancak bunların daha güncel edisyonları sözgelimi CD formatında basılmamış veya yok olmuş gitmiş. Sadece Zeki Müren değil, Türk müziğine damga vurmuş önemli isimlerin şarkılarına albümlerine ulaşmak ne mümkün. Tabii ki özel arşivlerde ve koleksiyoncuların elinde harika parçalar olduğunu bizzat gördüm, biliyorum ama size bana bir faydası yok.

Son dönemlerde basılan bir kaç plak, ortaya çıkan bir kaç CD var. Hadi eğri oturup doğru konuşalım durum içler acısı. Tamam bende aldım hepsini ama düzgün şekilde re-master yapılmış bir albüme daha fazlasını vermeye hazırım. Hoş yayınlananların fiyatları yüksek ve o fiyatları hak ettiklerini pek düşünmüyorum. Bunların arasından sadece TTNet müziği pas geçebilirim. Bayağı güzel bir çalışma yapmışlar ve bayağı bir albümü meraklılara sunmuşlar. Kullanıcısı değilim ama liste gitgide genişliyor...

Zeki Müren deyince aklıma gelen şey anneannem ve hepsi güzel anılardır. Zeki Müren'in ölüm yıldönümünde her ikisini de anmış olayım. Nurlar içinde yatsınlar...

Plak Satışlarındaki Artış Devam Ediyor...


Yukarıdaki "infographic" 1993 yılından 2012 yılına kadar plak satışlarını basit bir grafikle gözler önüne sürüyor. Özellikle 2008 yılından itibaren artış büyük boyutlara ulaşmış durumda ve söylenenlere göre 2013 senesinde rekor bir rakam bekleniyor. Tabii ki rakamlar sene sonuna doğru ortaya çıkacaktır. Ancak bu basit grafik bile artışın boyutlarını bize çok kolay şekilde anlatıyor. Tek sıkıntı bu artışa rağmen plak fiyatlarının da artmaya devam etmesi. Hem ikinci el pazarında hemde yeni plak dünyasında özlenen fiyat düşüşleri bir türlü yaşanmıyor. Bakalım bu senenin ilerleyen aylarında durum ne olacak....

Böyle Restorana Can Kurban



Amerika San Francisco kentinde bulunan bir restorandan yukarıdaki kare. Chambers adlı restoranın en önemli özelliği duvarlarında yaklaşık 10.000 kadar plak bulunması. Plaklar tabii  süs olarak konulmamış. Restoranın disk jokeyleri bu plakları kullanarak müzik çalıyor(muş) Şahsen ben bu restorana gitsem yemeği bırakır plak koleksiyonuna el atardım herhalde. Hangi müzik sever böyle bir ortamda rahat durabilir ki?

Savaşa Giderken



Tarih ve müzik. Yukarıdaki fotoğraf Trafalgar meydanında 1915 yılında çekilmiş. Birinci Dünya Harbi'nin ikinci yılı ve savaş Avrupayı kasıp kavuruyor. Binlerce insan Fransa ile Almanya arasındaki siperlerde ölüyor ve yerlerine yenileri lazım. Yukarıdaki görüldüğü gibi noktalar oluşturuluyor ve asker alınıyor. Muhtemelen gramofondan dönemin marşları veya kahramanlık türküleri çalınıyordu. Askere yazılan bu adamda kuvvetle muhtemel savaşın şiddetini yaşamıştır. İnsanın içini garip duygularla dolduran bir fotoğraf...

Yves Montand - Les Feuilles Mortes



Yves Montand'ın Les Feuilles Mortes yorumu benim en sevdiklerimden bir tanesidir.Yukarıdaki video "Parigi è sempre Parigi" Paris her zaman Paris'tir isimli 1951 yapımı İtalyan komedi filminden alındı. Luciano Emmer tarafından çekilen filmin bence en güzel yanı Yves Montand'ı konuk etmesi. Filmin oyuncu listesinde Montand bulunuyor ve yukarıdaki şarkıyı seslendiriyor. Filmi boş verip sadece bu filmi seyretmek yeterli. Bu arada Montand ne kadar gençmiş...

OMA Audio Metamorphosis



Tam anlamı ile deliler topluğu olan OMA ekibi Metamorphosis rack sistemini duyurmuştu geçen sen. Yeni yaptıkları BK 807 amplifikatör bu sistemin kalbimi oluşturuyor. İki şasiden oluşan amplinin yanında firma yaptıkları tasarıma uygun şekilde yeniledikleri PD1 Pre-amplifikatör ve PD1 pikap katını da yeni geliştirdikleri rack sistemine eklemişler. Metamorphosis rack sistemi tabii ki 1930'ların RCA ve Western Electric sinema sistemi rack'ların esinlenerek yapılmış. Ne yazık ki bu harika sistemler milyon dolarınız var ise alabileceğiniz sistemler. Dev RCA ve Western Electric sinema sisteminin bir çoğu uzakdoğudaki zengin odyofillerin elinde ve bizler sadece fotoğraflarını görebiliyoruz. Velhasıl kelam OMA'cılar yine yapmışlar yapacakların...

Shirley Bassey in Müzik Mağazası



Shirley Bassey'nin müzik mağazası mı varmış diyorsanız merak etmeyin şaşıran sadece siz değilsiniz. Bende ilk kez denk geldim. Gallerli şarkıcının kendine göre önemli bir hayran kitlesi vardır. Bir şekilde herkes ismini duymuştur. Ancak dediğim gibi müzik mağazası konusu benim içinde yeni bir haber. Londra'da West End Lane semtinde bulunan mağazadan bir görüntü var yukarıda. Yıl 1962 ve resimdeki bizzat Shirley Bassey...

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; The Mechanic (2011)



Stereo Mecmuası Forumlarında üyemiz Sn Astramastra 2011 yapımı The Mechanic filminden çok sayıda ekran görüntüsünü forumumuza eklemiş. Aşağıya bir kısmını ekledim ancak burada daha fazlası mevcut. Kendisinini hoşgörüsüne sığınarak yazdığı ufak bilgilendirmeyi de buraya ekleyeyim;
The Mechanic (2011)

Özetle işinde profesyonel olan ve temiz iş çıkaran bir suikastçinin gözlerden uzaktaki evinde bir müzik hobisi var, plağı seçip,tozunu alıp dikkatlice pikaba koyması,kolu nazikçe plağa bırakması gibi ritüeli yönetmen atlamamış pikap benim pikap olunca da bolca resim koydum :D

Tabii filmin sonunda pikap koluna bağlanmış bir düzenekle evin havaya uçması ve alevler içinde müzik sisteminin görüntüsü üzücü olsa da ki gerçek değildir umarım ,güzel bir görüntü oluşturmuş.

izlemek isteyenlere keyifli seyirler.

Ekran görüntüleri için tekrardan çok teşekkürler...









Kaset Masa



Son zamanlarda gördüğüm en keyifli ve eğlenceli tasarımlardan bir tanesi. Jeff Skierka adlı bir tasarımcı tarafından üretilen masa, ahşap cam ve pleksi malzemeleri kullanılarak üretilmiş. Tam anlamı ile bir kaset şeklinde tasarlanan masa ağzımın suyunu akıttı. Bence son sempatik bir fikir ve işin güzel tarafı yapılmayacak bir şey değil. Bir fikir olarak kenarda bulunsun...

Absürd Plak Kapakları: Swing and Sway with Sammy Kaye


Plak kapağı çok kötü ama Sammy Kaye ismi önemli(ce) denilebilir. 1910 yılında doğan meşhur büyük orkestralar döneminde önemli bir isim olarak anılmış. Hatta yukarıdaki kapak yani "Swing and sway with Sammy Kaye" plağı dönemin en çok satılan ve en önemli plaklarından birisi olmuş. Kaye orkestrası dönemin bir çok orkestrasının yaptığı gibi blues, caz ve hatta country şarkılarını alıp yeniden düzenleyerek ve seslendirerek albümler yayınlamış ve geniş kitlelere ulaşmışlar. Albüm çok hareketli ama icralar beni pek heyecanlandırmadı. Ama plak kapağı gerçekten korkunç. Özellikle de dinleyici ifadelerine bakınca, yapaylığın dibine vurulmuş dersek yanlış olmayabilir...

Simone Signoret ve Yves Montand.



Simone Signoret ve Yves Montand bir arada. 1951 yılında evlenen çift Simone Signoret'in ölümüne kadar beraberdiler. Simone Signoret çok güzel bir kadındı. Muhtemelen Fransızların film dünyasına kattıkları en güzel aktiristlerden bir tanesiydi. Bir çok önemli filmi vardı sanırım en iyilerinden bir tanesi en azından benim hatırladığım Room at the Top idi. Yukarıdaki fotoğrafta çift Yves Montand'ın yeni bir albümünü dinliyor...

Kim Burada Yaşamak İstemez ki?


Aslında bu fotoğraf kırmızı renk koltukların tanıtımı için çekilmiş. Ancak mekanın tasarımı da mobilyalarda müthiş ancak duvardaki plaklar daha müthiş. Böyle bir ortamda yaşamak isterdim doğrusu. Son yıllarda tüm dünyada tasarımcıların elinden çıkan koltuklar yeniden moda halline geldi ve büyük paralardan bahsediliyor. Paralar büyük olunca tanıtımlarda da büyük özen gösteriliyor. Hangi müzik meraklısı bu koltuklara hayır diyebilir ki?

MacKit 30



McIntosh'un kitleri olduğunu biliyordum ancak MacKit denildiğini bilmiyordum. Yukarıda McIntosh MC-30'un aynısı olduğu söylenen MacKit 30 modeli var. O dönemlerde hatta günümüzde de firmalar ürünlerini kit halinde satarak müşterilerine daha avantajlı fiyatlar sağlamaya çalışıyorlar. İlk aklıma gelen İngiliz Audio Note kitler örneğin. Reklamda hemen alt tarafta yazan bir fiyat var görebiliyor musunuz? 120 Dolar... 120 Dolara bugün McIntosh kiti bırakın logosu bile satın alınamaz herhalde..

Steam Kullanan Okuyucuların Dikkatine



Sevgili dostlar Steam sizin için bir şey ifade ediyorsa sanırım DOTA 2, Team Fortress gibi oyunları oynuyorsunuz veya en azından bilgisayar oyunları ile alakanız var demektir. Arada sırada bir kaç tur bir şeyler oynayalım derseniz bende amatör bir oyuncu olarak Steam'e üyeyim. Tahmin edebileceğiniz gibi kullanıcı adım "hakancez" Arzu ederseniz beni arkadaş listenize ekleyin ve fırsat bulursak bir kaç tur oyun oynarız.

Sisteme Ufak Bir Ekleme: JBL Studio Monitor 4425



Biliyorsunuz uzun senelerdir müzik sistemimde pek değişiklik olmuyor. Uzun zamandır kullandığım Triangle Comete'lerimi New Advent ile değiştirmiş, arkasında da daha spesifik bir hoparlöre geçiş yapmıştım. Geçtiğimiz aylarda yaptığım tüm incelemelerde Koray Kural yapımı bu hoparlörlerden bahsetmiştim ve bahsi geçen hoparlörleri kullanmıştım. Aslında JBL Studio Monitor 4425 sanırım 5-6 aydır evde çalmaya devam ediyor ve sisteme entegrasyonu konusunda ufak tefek düzenlemeler yapmıştım. Stereo Mecmuası'nın yeni yayın sezonunda ana hoparlör olarak JBL Studio Monitor 4425 modelini kullanacağım.

Şimdilik fazla ayrıntı vermeyeyim. İlerleyen günlerde kapsamlı şekilde görüşlerimi sizlerle paylaşırım. Ama halimden çok çokmemnunum demeliyim... 

Company Of Heroes 2



Yazın benim için en önemli olaylarından birisi Company Of Heroes 2'nin (kısaca CoH2) çıkmasıydı. İkinci Dünya Harbinin en kanlı cephesini konu alan oyun yazın bilgisayar başında en keyifli zamanları geçirmeme vesile oldu.

Kısa oyun incelemesi şu şekilde: Oyun en basit ayarlarda bile oldukça düzgün gözüküyor. Oyunu notebook’ta oynuyorum basit/orta ayarlarda bile güzel gözüküyor ortalık.Ancak grafiklerde ciddi bir optimizasyon sorunu var… Süper bir bilgisayarda saçma sapan FPS'lere düşmek mümkün. Zaman içerisinde düzeltilecektir…

Oyunda biraz dengesizlikler var. Rus tarafı ilk adımda biraz daha avantajlı ancak Almanlarla oynamaya alışınca işler değişebiliyor. Bu oyunda işler biraz değişik. Geçmiş CoH larda Almanlar ile hep ilk saldırmaya alıştığımız için bu kez savunma/saldırı dengesine biraz dikkat etmek gerekiyor. Sanırım ilerleyen günlerde bayağı değişiklik olur oyunda.

Oyunun kampanya senaryosu biraz sıradan. Hoş atmosferi solumamıza yardım oluyor mu, evet, sıkıntı yok. Sinematiklere biraz özen gösterilebilirdi. Oyunun oynanışında ise bazı zamanlarda ciddi bir kaos oluyor. Nereye yetişeceğinize karar vermek işin kaderini değiştiriyor. Ben kar ve fırtınayı sevdim. Oyunun hızını kesiyor kesmesine ama insan o dakikalarda biraz rahatlıyor.



Oyunda siper almak geçmişe göre daha önemli hale gelmiş. Ayrıca gerçekten pusu atmak ve yemek daha kolay. True sight olayı bence de çok eğlenceli olmuş. Eğer ek kamuflaj paketleri bu konuda yararlar sağlıyor ise multiplayer oyunlarda işler çok şenlenir. Ayrıca destek silahlarına verilen önem yüzünden bodoslama saldırmak artık çoğu zaman facia ile sonlanıyor. Alternatif saldırı tarzlarına özellikle de sağdan soldan çevirmelere dikkat etmek lazım…

Alman campaign’i olmayınca Theatre Of War ana teması altında hem Ruslar hem Almanlar için solo, co-op grevler eklenmiş. Kısa bir hikaye ile giriş yapılıyor. Eğlenceli sayılır. Sanırım 1945′e kadar her senenin önemli çatışmaları ayrıca yayınlanacak. Theatre Of War DLC’leri en az 3-4 tane olur tahminen. İOyundaki ToW görevleri 1941 yılını kapsıyor ve her iki taraf içinde ilerleyen yıllarda geliştirilmiş ve oyun içinde de bulunan bazı silahları kullanamıyoruz. Dediğim gibi gelecek DLCler ile 1945 Berlin önlerine kadar geleceğiz tahminen.

Bu arada ek tahmin DLC lerde özellikle İspanya ile alakalı bir şeylerde olabilir. Malum iç savaş sırasında Ruslar ve Almanlar oldukça etkin idiler. ToW ekranındaki Barcelona isminin kazaran orada olduğunu düşünmüyorum…

Oyun içerisinde Elephant gibi ilginç silahların eklenmesi çok güzel ama pratikte bu silahların çıkartılması çok uzun sürüyor. Oyunun sonlarına doğru çıkarttığınızdan efektif olmuyor ne yazık ki. Hem Alman hem Rus tarafı için geçerli bu konu. Güzelim silahları keyifle kullanmadan oyunlar bitiyor…



Multiplayer oyunlar şimdilik çok eğlenceli değil ancak herkes alışma aşamasında olduğundan olabilir. Ruslarla oynayanlar ucuz asker gücü basıp Almanları bastırabilirse oyunu alıyor Alman tarafında ise karşı tarafın hamlesini tahmin edebilirseniz ilk evreyi atlatınca oyunu alıyorsunuz. Muhtemelen ilerleyen günler haftalarda oyuna alıştıkça işlerin rengi değişir… Şimdilik dengeler biraz oyuncunun kabiliyetine göre değişmekle beraber ilerleyen dönemlerde düzeltmeler gelebilir. İlk CoH u oynayanlar varsa ek paketlerle oyun nasıl bir hal aldı bileceklerdir…

İlk oyunun fanatiği olarak ben beğendim ve uzun soluklu oynayacağım şimdiden belli. SEGA da ilk oyun için desteğine devam ediyor. THQ serverları kapanınca ilk oyun için Steam server ları devreye sokuldu. Evet bazı problemler var ama ilk oyuna hala destek verilmesi bence çok önemli ve CoH 2 ninde benim gibi fanatikler için uzun yıllar oynanacak bir oyun olacağı aşikar…

Meraklısına şiddetle tavsiye ederim...


Hakancez Oyun Dünyasında: Dell U2412M



Yazın evdeki masaüstü bilgisayar sistemime küçük bir ekleme yaptım. Pivot monitör arayışımı sonlandırıp 24" boyutunda bir Dell UltraSharp U2412M aldım. Pivot monitörü yerel bir firma fırdöndü monitör olarak Türkçeleştirmiş. Olay basit şekilde şu monitörü özel ayağında 90 derece veya daha fazla döndürebiliyorsunuz. Özellikle yazılımcılar, tasarımcılar ve fotoğrafçılar için çok güzel bir özellik. Ayrıca bu tarz monitörler genelde öne yukarı ve sağa sola da hareket edebiliyorlar. Normal bir 24" monitöre göre fiyatları kesinlikle yüksek ama her kuruşun hakkını veriyor bana göre. Dell seçimimde benzer monitörlere göre daha iyi fiyata alabilmemin yanında daha yüksek çözünürlüğününde etkisi oldu. Bu sene desktop hifi denemelerimde bu monitörü sık sık göreceksiniz sanırım ;)

Yaz Bitti ve Artık Yayın Zamanı....



Sevgili dostlar, yaz tatili artık yavaş yavaş bitti sayılır. Hoş ben Ekim'e kadar devam etmeyi planlıyorum ancak artık yavaş yavaş çalışmaya başladım ve hazır fırsat olmuşken Stereo Mecmuası'nı da yeni sezona hazırlıyoruz. Kendi bloğumdaki yaz tatilini de sona erdirdim.

Yaz benim açımdan çok keyifli geçti. Umarım sizlerinde iyi geçmiştir. Ben tatilimin büyük bölümünü Çeşme'de geçirdim. Ancak Çeşme'nin kalabalığından uzak sakin bir bölgesinde. Ne yaptım derseniz, bahçede oturdum, yiyip içtim ve bol bol dinlendim. Bu yaz bahçemiz son derece keyifliydi çok sayıda çiçek açmıştı. Japon gülleri, papatyalar, harika bir koku yayan yaseminler. Kışın bütün stresini uzaklarda bırakmaya çalıştım ve yeni stresler öncesi moral depoladım...



Küçük çaplı tarım bile yaptım denilebilir. Kendi mahsülümüz sınırlı sayıda erikleri yemek ayrıca keyifliydi. Rokalar ve benzeri yeşillikleri de eklemek lazım tabii :) Hoş bu konuda eşimin babasına -kayınpeder- rakip olmak zor. Bütün sene boyunca resmen organik meyve-sebze coşkusu yaşatıyor bize. Ancak yazın bile tabiatın nimetlerinden bol bol faydalandım...



Ve tabii ki deniz. Çeşme'yi seversiniz sevmezsiniz ama denizi gerçekten çok keyiflidir. Çoğu zaman plajda bir kaç kişiydik. Çeşmenin o kalabalığından uzak; sessiz ve sakin. Sanırım bu sene denize girme rekorumu kırdım. Eh vücudumuzdaki kötü elektriği de atmışızdır herhalde...



Artık blogda yeni sezona başlayalım inceden inceden. Yayın akışımız tabii ki aynı. Bayağı ilginç konular buldum, çok ilginç ürünler, güzel resimler ve hatta güzel kızlar. Anlayacağınız kaldığımız yerden devam ediyoruz. Gelecek aylarda plak koleksiyoncuğu rehberimiz çok fena gelişecek, çok kapsamlı yazılarım var. Merakla takip edileceğine eminim. Yine eskisi gibi hemen her gün blogda yeni bir şeyler bulabilirsiniz. Umarım keyif alırsınız ve hep birlikte güzel bir kış geçiririz.