Londra Olimpiyatları Coşkusu



Şu sıcak yaz günlerinde işlerin monotonluğunda olimpiyatlar pek iyi geldi bana. Özel merakım olan dalları gerek televizyon gerekse de internetten takip ediyorum. Günümüzün koşullarında olimpiyatları takip etmek gerçekten çok kolaylaşmış durumda. Her platformda uygulamalar ve yazılımlar var. Bir şeyleri kaçırmak diye bir şey söz konusu değil. Bir sürü televizyon kanalı canlı yayınlar yapıyor ancak Eurosport Türkiye gerçekten çok iyi yayın yapıyor bu sene. Ben özellikle bisiklet yarışlarını dikkatle takip ettim. Yorumcu ve sunucular çok başarılıydı. Zaten bisiklet yarışları konusunda Eurosport'un Türkiye ekibini çok beğeniyorum. Kendilerine bu güzel yayınlar için teşekkür edeyim buradan da. TRT konusuna girmeyeyim hiç, kısaca "epic fail" diyebilirim.

Olimpiyatın açılışı çok konuşuldu. Ben beğendim. Bir müzik meraklısı olarak İngiliz müziğinin dünyadaki rolünü çok başarılı şekilde ön plana çıkarttılar. Her konuda olduğu gibi eleştiriler de yok değil ama beni ayrıntılar pek ilgilendirmiyor. Büyük keyifle seyrettim..

Biliyorsunuz bu sıralar madalya manyaklığımız tuttu memleket olarak. Geldi, geliyor, tüh kaçtı muhabbetlerine hemen her yerde rastlamak mümkün. Benim açımdan bu durum sürpriz değil ama Türkiye formasıyla sadece İngilizce konuşulabilen "milli" sporcu konusu bana garip geliyor doğrusu. Bunu ne zaman söylesem dünyanın her tarafında böyle diyenler oluyor. Ben büyük ekonomik gücü olan ancak bunun yanında spor kültürü olan ülkelerde pek böyle bir şeye rastlamadım. Mesela zenci Çinli atlet görmek nasip olmadı şimdilik. Herhalde bu ekonomik güçleri ile pek zor olmazdı bahsettiğim konu... Ha bir bakarsınız bunu da görürüz. Bilemem...

Spor konuları bizde nedense çok kolaymış gibi konuşuluyor. Bütün sene amatör spor dallarından bahsetme, ilgilenme, ne zaman olimpiyat olur herkes spor uzmanı. Bu işler ne yazık ki kolay olmuyor, parayı basıp transfer ile de olmuyor. Erken yaşlardan itibaren eğitim ile oluyor. Bunu sağlamak içinde maddi güç önemli. Tesis konusu şu sıralar bol bol tartışılan bir konu malum. Herkes uzman ya.. Bende Üniversite Oyunları (universiade) için İzmir ve çevre illerde yapılan tesisleri hatırlatıyorum. Gerçekten çok başarılı bir organizasyon yapıldı, harika tesisler kazandırıldı ülkemize. Bu tesislerin sporumuza bir katkısı oldu mu sorusu çok mühim. Görünen o ki pek olmamış.

Ben spor uzmanı değilim, bu konuları pek de tartışmayı hatta konuşmayı sevmem. Nedense sporla başlayan konular bir şekilde siyasete filan uzanıyor. Ondan sonra kavga dövüş. Bu sıralar malum 2020 Olimpiyatlarına talip olmamız konuşuluyor. Bence eğer alırsak kesinlikle ülke olarak bu işin altından yüzümüzün akı ile çıkarız. Harika tesisler yapılır buna da inanıyorum. Ancak sorun şu ki, olimpiyatların arkasından o güzelim tesislerde 20 kişilik seyirci önünde hentbol maçları oynanır. Tesisler bir nevi çürümeye terk edilir. Eğer 2020 olimpiyatlarına gerçekten aday olacak isek spor konusunda şimdiden çalışmaya başlamak lazım. Bir de eğer mümkünse Olimpiyatları da İstanbul'da yapmayalım bir zahmet. İzmir var, Antalya var, bir sürü güzel kentimiz var.

Bir konuya ise gerçekten çok kızgınım. Herkesin dilinde bilmem kim madalya aldı biz alamadık muhabbeti var. Örneğin Kazakistan'a insanlar kafayı takmış. Efendim Kazakistan'ın madalyası var koskoca Türkiye'nin madalyası yok. Takip ettiğim spor dallarından bir tanesi bisiklet. Bisiklet sporuna gönül verenler ProTeam Astana'yı duymuşlardır. 2000'lerin sonralarına doğru Kazakistan devletininde katkıları ile kurulan bir bisiklet takımı Astana. Malum aynı zamanda Kazakistan'ın başkenti. Bu takım içerisinde hem Kazak hem Rus aslında bir çok millete mensup bisikletçiler var. Bir yandan yarışan bir ekip bir yandan da bir okul. Yeni bisikletçiler yetiştirilen bir okul. Bugün önemli tüm yol bisikleti yarışlarında takımın o mavi logolu mayosunu görmek mümkün. Bu takımın lideri de Alexander Vinokourov. Vinokourov Olimpiyatlarda ülkesi adına yol bisikleti yarışını kazandı. Onu izlemeye alışkın bizler için şaşırtıcı olmadı bu durum pek. Ama aklı başında zannettiğim çevremdeki arkadaşlarım bile hala "efendim Kazakistan'ın madalyası var koskoca Türkiye'nin madalyası yok" muhabbeti yapıyorlar. Adamlar bisiklet konusuna bu kadar yatırım yapınca tabii ki bunun karşılığını alacaklar. Sende yatırım yap, sende karşılığını al..

Şu güzelim organizasyon -yani olimpiyatlar- konusunda bile saçma sapan sebeplerle tartışmalar eksik olmuyor anlayacağınız. Sıcaklar mı etkiledi bizleri, yoksa oruç kafaya mı vurdu (böyle bir deyim vardır bizim buralarda) bilemiyorum da, olimpiyatları dört senede bir düzenlenen ve sevdiğimiz sporları "prime time"da seyretmek için bir fırsat olarak düşünüp keyif almaya bakın.

Bu sene yüzme yarışları, bisiklet yarışları müthiş keyifli geçti. Hele kule atlama yarışmalarından büyük keyif aldım. Çinli sporcu Wu Minxia'nın biyografisini okudum geçenlerde. Hayatı resmen dram bunun sebebi önemli bir sporcu olması. Ama işte bu adanmışlık başarıyı getiriyor. Örneğin ben böyle bir yaşamın olsun istemezdim. Tabii herkes böyle değil bakınız Usain Bolt. Adam yarış kazanıyor hem kendisi eğleniyor hemde seyirciyi eğlendiriyor. Bu da Allah vergisi yetenek işte. Kendisi hakkında yazılmış bir biyografya var, rekortmen atletin pek çalışma ile alakası olmadığından Allah vergisi yetenek demekten başka bir şey gelmiyor insanın elinden.

Bolt deyince komik bir olay yaşadım geçenlerde. Bir müşterimle olimpiyat sohbeti yapıyoruz -düşünün işler ne kadar iyi- Bolt konusu açıldı. Malum atletin ismi Usain -Hüseyin- ya, müşterim onu müslüman zannediyormuş. Ben bir şey söyleyemedim.. Geçtiğimiz senelerde koştuğu bir yarışı izlerken, jeton düştü değerli arkadaşımda. Birlikte bayağı güldük. Bolt belki dünya rekorunu kıramadı ama olimpiyat rekorunu kırıverdi. Yarışın arkasından telefonda sevgili arkadaşım ile yine bayağı gülüştük.

Velhasıl kelam olimpiyatlar devam ediyor. Umarım sizlerde benim gibi keyif alarak takip edersiniz...

Hiç yorum yok :