Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Elektronik Alışverişlerinde Biraz Şans Olacak



HP-Compaq 100EU bilgisayarlarda alakalı yaşadığım sorunu burada yazmıştım. Ürünün anakartı değiştirilerek teslim edildi. Teslim günü bizimkiler çok keyifli. Diğer eve geldim makineyi taktım ve yine aynı arıza. Elektronik konusunda bazen insanın şansı tutmuyor. HP'nin tüketici elektroniği servislerini bilmiyorum ama kurumsal ürünlere bakan servislerinin son derece iyi olduğunu biliyorum. Bir şekilde sorun çözülecek. Yaklaşık 2 senedir HP Pavillion DV6 laptop kullanıyorum son derece memnunum. Benim elimde zavallı laptop normal kullanım ömrününün bir kaç katını geçirmiştir şimdiden ama tık demedi (Maşallah diyeyim) ancak diğer bilgisayarda bir şanssızlıktır gidiyor. Allah'tan elimde bol bol bilgisayar var da kimse makinesiz kalmıyor.

HP-Compaq Bilgisayar Sahiplerine ve Alacaklara Bir Anektod


Geçtiğimiz sene bizimkilere HP-Compaq 100EU modeli bir bilgisayar almıştım. Şu an makinenin farklı bir versiyonu piyasaya sürülmüş. Bizimki şimdiden eskidi. Bilişim dünyasında normal bir durum. Kullanım amacına uygun bir cihazdı ancak eksi ve artıları konusunda son derece açıklayıcı bilgiler vermiştim. Ürünün eksilerinde "bir arıza durumunda komple servise gitme zorunluluğu" şeklinde bir şey yazmıştım ve bilgisayar bozuldu. Elektronik biraz şans işidir biliyorsunuz. Ne yapalım deyip, HP firmasının müşteri hizmetlerini aradım.
Bir süre bekledikten sonra operatör yönlendirmesi ile yetkili bir bayana ulaştım. Makinenin bilgilerini verdikten sonra beni teknik servise bağladı. Buradaki arkadaşa makine verilerini okudum. İzmir Karataş'ta bulunan servis noktasına yönlendirildim. Buraya kadar sorun yok...

Servis noktasına ulaşınca makinenin kutusunu açtık. Seri numarasından yaptıkları araştırma sonucunda makineye kendilerinin bakmadığını Gazi Bulvarındaki servis noktasına gitmem gerektiği söylendi. Kendisine HP servis telefonundan buraya yönlendirildiğimi söyledim, oradaki bayan bir yerlere telefon etti ve kesin olarak Gazi Bulvarı servis noktasına gitmem gerektiğini söyledi. Tabii ki, HP müşteri hizmetlerine son derece kızdım. Kendi ürününün hangi servis noktasına yönlendirileceğini bilmeyen elemanlara sahip bir firma ilginç bir şey, ancak konu HP gibi bir firma olunca konu traji-komik oluyor.



Yapacak bir şey yok diyerek fazla sinirlenmeden Gazi Bulvarındaki HP servis noktasına gittim. Makineyi kutusundan çıkartınca yine ufak çaplı bir hareketlilik başladı. Ben de biraz gerildim ama sesimi çıkartmadım. Görevli bayan, yine bir yerleri aradı ve burada servise alınacağı teyitlendi. Gazi Bulvarı HP servisinde çalışan bayanlar son derece sempatik olduğundan, sinirim büyük ölçüde geçti. Müşteri ilişkileri çok mühim bir konudur, bir şekilde sinirli bir müşteriye nasıl davranacağınızı bilmelisiniz. Bunu bilirseniz hayat herkes için kolaylaşır. Mantıklı bir açıklama da yapıldı, makine son derece yeni olduğundan servis noktası konusunda sorun yaşanmış, kusura bakmayın dediler. Bu ürünler HP'nin tüketici sınıfı bilgisayarları içerisinde değil iş sınıfı bilgisayarları içerisinde konumlandırılmış. İzmir'de mesafeler kısa olduğundan iki servis arası mesafe sorun değil ancak İstanbul gibi bir kentte yaşıyorsanız bu konuya dikkat etmeniz gerekebilir. İyice emin olmadan yola çıkmayın.

Üründeki arıza işlemci fanı sorunu görünüyor. Geçtiğimiz hafta cep telefonuma gerekli parçaların yurtdışından tedarik sürecinde olduğuna dair bir mesaj geldi. Yeni bir ürün olduğu için şanssızlık diyelim. Neyse.. bu güzel bir hizmet ayrıca internet üzerinden ürün sorgulaması yapabiliyorsunuz. Ben beceremedim ama kesin bir şeyleri yanlış yapıyorum diye düşünüyorum.

Bir şekilde sorun çözülecek ancak HP'nin telefonla ulaşılan müşteri hizmetleri sınıfta kaldı. Karataş'taki tüketici elektroniği servis noktası açısından düşüncelerim pek olumlu değil. Gazi Bulvarındaki servis noktası için ise ilk gözlemim olumlu. Bugün yarın servise gitmemin birinci haftası doluyor. Bakalım macera nasıl bitecek. Ayrıntıları yazmaya devam ederim...

Acer Aspire One D255 İncelemesi


Geçtiğimiz senelerde netbook denilen genelde 10” civarında ekranlarla donatılmış, basit konfigürasyonlara sahip, performanstan ziyade taşınabilirliği ön planda tutan minik dizüstü bilgisayarlar piyasada görülmeye başlandı. İlk örneklerden itibaren performanslarının düşüklüğü eleştiri konusu oldu. Aslında taşınabilir konsept tam benim aradığım şeydi ancak performans konusundaki soru işaretleri satın alma kararı vermeme engel oldu. Geçen sene kardeşimin elinde gördüğüm LG marka netbook fikirlerimin kırılmasına yardımcı oldu. Bizimkilere satın aldığım netbook bozması “HP-Compaq 100EU All In One PC” ise beni bayağı şaşırttı. Sonuç itibarı ile amaca yönelik kullanım söz konusu olunca gayet yeterli bir performanstan bahsetmek mümkündü. Netbook'lar hakkında bazı şehir efsaneleri var. Basit iki uygulama açınca bile bilgisayar yavaşlıyor, 3-4 sekme açınca internet tarayıcı kilitleniyor gibi. Pek böyle bir durum söz konusu değil.

Bir PC aldığım zaman hemen herkes gibi belli takıntılarım vardır. Belli markaları tercih ederim ve Acer bu markalardan kesinlikle bir tanesi değildir. Tayvanlı üreticinin Türkiye pazarına giren ilk ürünlerini bile hatırlıyorum. Hatta o bilgisayarlardan satmıştım, telefonları bile vardı. İlerleyen yıllarda özellikle ekonomik fiyat etiketleri ile dizüstü bilgisayar alanında ülkemizde de popüler oldular. Görünüşe göre bu popülerlik yanında servis sorunlarını getirdi, bugün Acer dediğinizde arıza yaşayan bir çok insan yaka silkiyor. Hoş Acer netbook'u bana hediye eden sevgili dostlarımın tamamı bu markanın kullanıcısı ve çok memnunlar. Bakalım bu durum gerçekten öyle mi, bekleyip göreceğiz. Uydunet içinde kaç senedir bir sürü yazı okuyorum, ancak alıp kullanmaya başladım günden beri gayet mutluyum. Demek ki, elektonik dünyası biraz şans gerekirir konusu doğruymuş.

Acer Aspire One D255, Intel'in yeni Atom N550 işlemcisine sahip. Gerçekten çift işlemcili ilk Atom işlemcisi bu. Bu işlemci minik netbook'a hayat veriyor. Acer, bilindik bir tasarım uygulamış netbook'una. Farklı renk seçeneklerine sahip olan cihazlarda standart olarak klavye koyu gri/siyah renk. Ben Aspire One'ımı kırmızı renk tercih ettim. Ancak bu son derece koyu bir kırmızı. Hatta kahverengiye çalıyor. Acer'ın Ferrari logolu ürünleri gibi canlı bir renk değil. Son yıllarda her markada görüldüğü gibi monitörün arkasında bol bol logo var. Ben bunu sevmiyorum. Benim HP dizüstünde olduğu gibi ışık yok Allah'tan.


Aspire One'ın dış görünüşünü sevdim. Cihazın klavyesi pek fena değil. Sorunsuz şekilde yazı yazmak mümkün ama plastiklik hissini pek sevmedim. Sanki çok zorlayınca esneyecekmiş gibi duruyor tuş takımı. Touchpad ise netbook'un şasisine oranlayınca gayet iyi boyutta ama ne yalan söyleyeyim bana küçük geldi. Bu arada Apple'larda görmeye alıştığımız belli fonksiyonları yerine getirebilen touchpad'leri Acer'da kullanıyormuş. Büyütüp, küçültme, evirip çevirme gibi işlemleri yapmak oldukça kolay. Ancak Apple rahatlığına alışınca arada biraz fark olduğunu söylersek yanlış olmaz.Aslında bir Apple satın almak çok isterdim ancak aradan geçen yıllar boyunca Apple tasarım olarak çok gelişirken, bazı alanlarda geriledi. Kullanımı son derece kolay, bir o kadar şık ürünler tasarlasalar da, şahsım adına o fiyat etiketlerini hakkettiklerini düşünmüyorum. Olay performans ise ne yazık ki, çok daha yüksek donanımlı bir bilgisayarı seçmek benim açımdan mantıklı olduğundan hayat boyu Apple sahibi olamayacağım galiba. Bu durum sadece iPhone için geçerli değil, bir de USB portu olduğu zaman iPad!

Acer minik netbook'una 3 adet USB portu, bir kart okuyucu birde monitör çıkışı eklemiş. Monitörün üzerinde webcam'i de var ancak pek iyi performans verdiğini söyleyemem. İş görür mü derseniz, kesinlikle evet. Ekran ise son derece başarılı. Ses performansı ise cep telefonundan hallice. Ancak neredeyse tüm netbook'larda bu durum geçerli. Eh bir çok cep telefonundan ucuz olan bir cihazda affedilebilir bir durum!
Performansa gelirsek, ben beklediğimden daha iyi buldum diyebilirim. Sabit sürücü son derece hızlı çalışıyor. 250Gb kapasitesi olan sabit sürücü korktuğum gibi çok yavaş değil. Dosya kopyalarken bekleme sürelerim gayet normaldi. Ekran kartı ise, beklentilerimi karşıladı. Sonuçta bu cihazla oyun oynamak gibi bir amacım yok ancak yanımda olsa iyi olur diyerek yüklediğim bir kaç oyunda sorun çıkarmadı. Ancak iş yüksek çözünürlüklü videolara gelince işlemci yeni bile olsa, netbook'lar için performanstan söz etmek olanaksız. Pil ömrü konusunda ise Acer'a aferin demek lazım. Netbook neredeyse 7 saat civarında dayanıyor. Ancak zamanla pil biteceği için bu günleri mumla arayacağımı biliyorum :)


Acer Aspire One D255, Windows 7 ile geliyor. Microsoft, Starter Edition diye bir versiyon üretmiş. Aslında yapmak istediğim herşeyi yapabildim ancak masaüstü görüntüsünü değiştirmek ne yazık ki mümkün değil. Ömrümde böyle bir saçmalık görmedim. Aslında böyle şeylere pek takmam ama koyu kırmızı bir cihazda yeşil masaüstü görüntüsü biraz acayip oluyor. Neyse ki, registry'i kurcalayarak bu duruma müdahale etmek mümkün :) Bu arada Acer, makineye binbir türlü gereksiz program yüklemiş. Bunların hepsi ile vedalaştım. Bir de Google Android 1.6 işletim sistemi var ki, üzerinde bir kaç satır yazmak lazım. Eğer canınız isterse Acer Aspire One D255'i Android işletim sistemi ile açabiliyorsunuz. Cep telefonları için geliştirilen Android'i netbook ile kullanmak tam anlamı ile eziyet. Cinnet geçirmek istemiyorsanız uzak durun. Keşke Android için ayrılan sabit sürücü bölümüne Windows dosyalarını yedekleselermiş.

Sonuç olarak  Acer Aspire One D255, fiyatına göre güzel bir netbook. Aynı fiyata satılan bir önceki nesil netbook'lara göre çok daha hızlı çalışıyor. Yanyana test yapınca bu durum görülüyor. Pil ömrü yeterli, ekranı gayet başarılı. Klavyesini de başarılı buldum ancak touchpad için aynı şeyi söyleyemem. Belki benim parmak yapımla uyum sağlamamıştır. Eğer siz de yanınızda nedense gitgide ağırlaşan dizüstü bilgisayarınızı taşımak istemiyorsanız, sanal klavye yerine klasik tarzda bir klavyeyi tercih ediyorsanız, kullanım amacınız internete girmek ve sizin için önemli bazı programları çalıştırmak ise, kısacası bir netbook ihtiyaçlarınızı karşılıyorsa  Acer Aspire One D255'e bir göz atın derim.

AOpen AX4B 533 Tube Mainboard (Anakart)


Stereo Mecmuası'nda son bir kaç yıldır bilgisayarlarda bol bol bahsediyoruz. Hatta Transport PC Özel sayımızda olayın dibini gördük diyebilirim. (Nadir, tekrar eline sağlık) Bilgisayarlarımız, yeni nesil dijital formatların yaygınlaşması sayesinde ses sistemlerimizin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Aslında tüm o gelişmeler olmadan önce bazı ilginç ürünler ortaya çıkmıştı. Asıl amaç bilgisayar (daha doğrusu anakart) üzerindeki ses kartını kullanarak odyofil bir ses yakalamaya çalışmaktı.

2002 yılında AOpen firması yepyeni bir konsepti duyurdu. Odyofil kalitede anakart. 2000'lerin başlarında  piyasanın gözde işlemcisi olan Intel Pentium IV işlemcileri destekleyen Soket 478 anakartın, amacına uygun  bir adı vardı; TubeSound. Dünyanın ilk vakum tüple donatılmış anakartından bahsediyorum. Nasıl ilginç değil mi? Ürünün orijinal kutusunun resmi yukarıda.


AOpen mühendisleri anakart üzerinde ses kartı bulunan diğer ürünlerden ayırmak için bayağı kafayı yormuşlardı. Ses kartı için Realtek yongasetlerini tercih etmişlerdi. Analog çıkışta bir tüp soketi vardı. Firma o dönemde Sovtek marka 6922 vakum tüpleri anakart kutusuna eklemişti. Tahmin edebileceğiniz gibi eğer isterseniz tübü değiştirme şansınız vardı, belki o dönemlerde birileri NOS tüp bile denemiştir. AOpen tasarımını sadece tüp ekleyip bırakmamıştı. Hifi pazarından tanıdığımız firmaların malzemelerini kullanmıştı. Güç kartındaki tüm kapasitörleri, ELNA, anakartın kutusunda gelen sve es kartı giriş ve çıkışlarını üzerinde barındıran devre kartının üzerindeki tüm konektörleri ve ara bağlantıları Cardas, ses kartı devre levhası üzerindeki kapasitörleri REL, resistörleri ise Vishay markalarından satın alarak kullanmıştı. Anlayacağınız hifi üretim zihniyet ile tasarlanan ilk tüketici elektroniği bilgisayar parçası (1) muhtemelen AOpen'in bu ilginç anakartıydı.

Aslında konsept doğruydu ancak belki de ürünün piyasaya çıktığı dönem yanlıştı.Tahmin edebileceğiniz gibi pazarda pek tutulmadı. Bilgisayar meraklıları için bilgisayar kasasının içerisinde böylesine bir ısı kaynağı istenmeyen bir şeydir. Belki ilerleyen yıllarda benzer konseptte ürünler pazara çıkar, kim bilir?

(1) Profesyonel pazar için benzer konseptte ürünler vardı ancak normal bir tüketicinin bu ürünlere ulaşabilmesi mümkün değildi. Ancak lambalı anakart -tabii bildiğim kadarı ile- profesyonel pazar için bile üretilmedi.

Gece'nin Bir Vakti Wikileaks Başından Kalkamamak



Internet'in ilerleyen yıllarda önemli konularda nasıl bir rol alacağının provası muhtemelen hepimizin gözleri önünde bir kaç saattir canlı canlı yaşanabiliyor. Bloğumda prensip olarak politik bir konu hakkında yazı yazmıyorum ama bu gece olanlar hakkında bir kaç kelam etmeliyim. Sonuçta bence tarihte önemli dönüm noktalarından bir tanesi yaşanıyor. Wikileaks sitesi bugün daha doğrusu bu akşam itibarı ile Cablegate olarak adlandırdığı belgeleri açıklamaya başladı. Bir çok belge yenilir yutulur tarzda değil. Wikileaks çeşitli zaman dilimlerinde yavaşlasa da, genel olarak belgelere ulaşmakta sorun yaşanmıyor. Twitter'den verilen bilgilere göre siteye sanal saldırılar düzenleniyormuş. Ancak farklı dillerdeki web siteleri üzerinden yayın devam ediyor. Ben Fransız "Le Monde" gazetesinin web sitesi de takip ediyorum. Ayrıca El Pais, Speigel, Guardian ve NYT gibi önemli sitelerden de gelişmeler takip edilebilir.

Yarın nasıl bir gün olacak bilmiyorum ama sabah saat 07.00'de uyanmam gerektiği için benim için baş ağrısı ile geçecek bir gün olacak galiba!

iPad Coşkusu


Geçtiğimiz günlerde Apple'ın iPad'ini güzel güzel kurcalama fırsatı buldum. Bazılarına göre 4 adet yan yana konmuş iPhone olarak tanımlanıyor ancak bana kalırsa durum pek öyle değil. Ülkemizde kullanılan bir çok iPad Amerika'dan geliyor. Bunun en önemli sebebi satış fiyatı. Ülkemizde ne yazık ki biraz(cık) pahalı fiyatlara satılıyor.

iPad'i kurcalama sebebim, Stereo Mecmuası başta olmak üzere bazı sitelerimi kontrol ettim. Valla ne yalan söyleyeyim, SM sitesi iPad ile gözüme daha bir güzel gözüktü.

not. fotoğraf web kamerası ile çekildi. Normal koşullarda iPad daha güzel bir cihaz. Bende bu kadar çirkin değilim sanki. Yoksa öyle miyim ya?

HP-Compaq 100EU All In One PC


Bizimkiler geçen hafta kullandıkları bilgisayarı bozunca, yeni bir bilgisayar almak üzere araştırmaya başladım. Yaptıkları şey, internette dolaşmak ve oyun oynamak olunca basit bir bilgisayar ihtiyaçlarımızı karşılayacaktı. Geçmişte Apple'ın yaygınlaştırdığı tüm bilgisayar donanımının ekran arkasına saklanması konsepti günümüzde bir çok üreticinin ürün yelpazesinde kendisine yer bulmuş durumda.

HP-Compaq 100EU aslına bakarsanız günümüzde büyük popülerlik kazanan Netbook'ların donanımının 20" boyutundaki bir monitör arkasına eklenmesi olarak özetlenebilir. Yaklaşık 350 Dolar (artı KDV) gibi bir fiyat etiketine Intel® Atom™ D410 1.66 GHz'lik (533 MHz) bir işlemci, 1 GB DDR2 Bellek, (800MHz), 160GB'lık SATA bir disk, 20" boyutunda bir monitör, DVD±RW, klavye+fare ve Windows XP Home işletim sistemi satın almış oldum.

Bilgisayar üzerinde, sağ tarafta DVD okuyucu/yazıcı ve ekran parlaklık ayarları, sol tarafta 3 adet USB girişi ve kart okuyucu bulunuyor. Arka bölümde ise ethernet ve 2 adet USB girişi ayrıca elektrik bağlantısı için bağlantı noktası bulunuyor. Kutu içerisinden çıkan klavye ve fareyi kullanınca geriye 3 adet boş USB girişi kalıyor ki, bence yeterli.

Ürünün artı ve eksilerini şöyle sıralayabilirim. Artılar, çok şık tasarım, az yer kaplaması, standart bir masa üstü bilgisayara göre düşük enerji tüketimi, kullanım amacına göre ehven sayılabilecek fiyat. Ayrıca ürünün satış fiyatı etiketine HP'nin çok basit sayılabilecek bir yazıcısı olan Deskjet D1660 eklenmiş olması ilgi çekici. Eksiler; Wifi özelliğinin bulunmaması (küçük bir yatırımla bir Wifi alıcısı takmak mümkün) ekranın altına yerleştirilmiş hoparlörlerin son derece başarısız olması, çok kaliteli olmayan klavye ve mouse. Ürünün geliştirilebilir olmaması ve bir arıza durumunda komple servise gitme zorunluluğu diğer eksiler.

Uygun fiyata fazla yer kaplamayan şık bir bilgisayar arayan, internette gezinmek, basit oyunlar oynamak, DVD'lerini seyretmek isteyenlerin makul fiyat ödeyerek sahip olabilecekleri bir bilgisayar.

Uydunet ve İnternet


Geçtiğimiz haftalarda eve internet ne alayım diye bayağı düşünüp durdum. Ülkemizde fazla seçeneğimiz yok, en yaygın olan ADSL sağlayıcı TTNet'in haricinde Smile gibi şirketler, bazı kentlerimizde Uydunet, Superonline Fiber, elektrik üzerinden servis sağlayan firmalar (yanılıyor olabilirim MetroNet gibi bir firma olması lazım) veya 3G üzerinden servis sağlayan Avea, Turkcell ve Vodafone. Bu seçenekler arasında elektrik ağları üzerinden servis sağlayan firmalar hariç, oturduğum bölgede her servisi satın alabiliyorum. Tamam bir çoğunuz, al birini vur öbürüne diyorsunuz ama ne yapalım eldeki seçenekler bunlar...

Bu servisler arasında en çekince ile yaklaştığım teknoloji 3G idi. Geçtiğimiz haftalarda tatildeyken sevgili dostum Tolga İzgür'ün bilgisayarını kullandım. Dizüstü bilgisayarını, Apple iPhone'unu modem olarak kullanarak 3G bağlantısı ile internete girdik ve oldukça şaşırdım. Son derece hızlı olduğunu gördüm. Çeşme'nin göreceli olarak ücra bir bölgesinde internete bu hızla girmek inanılacak şey değil. Tabii olayın maliyeti biraz yüksek. Ev için ne kadar mantıklı bilemiyorum. Ayrıca 5-6 senedir kullandığım mobil iletişim şirketine de pek güvenmiyorum açıkçası. Avea son iki yıldır bence çok geriye gitti. Hele Turkcell kullanan arkadaşlarımın ardı arkası kesilmeyen kampanyalarla genel olarak benden çok daha mutlu olduklarını görüyorum. Sanırım bahara bende Turkcell'e geçeceğim yeniden. Neyse konumuz mobil iletişim değil... 3G gerçekten faydalı bir olay. Ancak maliyeti yüksek olduğundan bu seçeneği eledim.

Geçtiğimiz ay Superonline'ın fiberoptik internet kutusu bizim binaya takıldı. Aslında en çok bu hizmeti merak ediyordum. Bilgisayar dünyasından haberleri genelde Dark Hardware sitesinden ve forumlarından takip ediyorum. Superonline konusunda ilk başlarda hemen herkes çok istekliyken, son dönemlerde sözleşmelerinde tek taraflı değişiklikler yapmaları sebebi ile kullanıcılar son derece kızgınlar bu firmaya genel olarak. Maliyet olarak diğer internet bağlantı seçeneklerinden çok daha pahalı değil. Ancak özellikle müşteri servislerine ulaşmak konusunda yaşanan sıkıntılar, bağlantı problemleri ve ilerleyen günler, aylarda Superonline'ın yapabileceği değişiklikleri göz önüne alınca fiber hat üzerinden internet konusunun üzerini çizdim. Mutlaka bunu yazdığım için kızanlar olacaktır ancak özellikle dial-up bağlantı dönemindeki Superonline'ı tanıyanlar için hiçbir şeyin sürpriz olmayacağını bilmekte fayda var. Belki ilerleyen yıllarda fiber üzerinden internet konusunu değerlendirebilirim. Belki o döneme kadar Superonline'da müşteri ilişkileri konusunu geliştirir. Bu arada bende kendi testimi yaptım. Müşteri ilişkilerini arayınca uzun süre şarkılar, türküler dinliyorsunuz. Tüketicilerin fikirlerini değiştirmek zordur. Her şey iyiyken yapılacak bir hata, tüketicinin tüm fikrini olumsuza dönüştürür. o yüzden modern müşteri ilişkileri metotları çok mühim.
TTNet, diğer evimde uzun senelerdir kullandığım ve memnun olduğum servis sağlayıcı. Şimdi yiğidi öldür hakkını ver. 7-8 senede sadece tek bir kez problem yaşadım. Onu da kısa bir süre içerisinde hallettiler. Ancak internet servisi almak için telefon almak zorunluluğu beni sıkıyor. Evde sabit telefon kullanmayalı neredeyse seneler oluyor ve kullanmayacağım şeye para vermekten nefret ediyorum. Bilişim Üst Kurulu, gelen şikayetlerden dolayı TTNet'e yalın ADSL konusunda bazı gelişmeler yapmasını istemişti geçtiğimiz senelerde. Bildiğiniz gibi ADSL üzerinden internete bağlanmak için telefona ihtiyaç yok ve bu konuda bazı davalar açılmıştı. Sonunda tüm dünyada bilinen şey, ülkemizde de kabul edildi. Telefon zorunluluğu olmayan ADSL seçenekleri tüketicilere sunulacaktı. Sonuçta bu seçenekler tüketiciye sunuldu ancak işin acı tarafı, hiç kullanmayacağınız telefonu almak çok daha mantıklı. Yalın ADSL için ödemeniz gereken tutar normal telefon hattı+ADSL aboneliği ile aynı seviyeye geliyor. Hatta bazı forumlarda, hesap kitap yapanlara göre yalın ADSL daha pahalı. Durum böyle olunca TTNet'te elendi. Bu arada Smile gibi servis sağlayıcıların teorik olarak TTNet'ten farkı yok. Tamamen aynı hatları kullanıyorlar. Ancak ilginç indirimlere denk gelebiliyorsunuz. Benim gibi sabit telefona para vermeyeceğim takıntınız yoksa, TTNet ve türevlerini değerlendirebilirsiniz.

Uydunet olayında ise yine gizli bir sabit ücret söz konusu. O da evinizde KabloTV bulunma zorunluluğu. Aslına bakarsanız eve taşınalı 2 seneyi geçmiş olmasına rağmen evimde televizyon yayını izlemek için bir düzenek yok. Televizyon var ama DVD seyretmek için kullanıyorum sadece. o da haftada bir kez bilemediniz iki kez. Her zaman yazdığım gibi boş zamanlarımda müzik dinlemek daha cazip geliyor bana. Ancak Seçil Hanım tamamen eve taşındığında bazı Ntvmsnbc (Böyle bir kanal ismini oturmuş olmalarından dolayı NTV'yi tebrik etmek lazım. Bu ne ya...) kanalı dizilerini izlemek isteyeceğinden eve bir şekilde televizyon yayını almak gerekiyordu. Sonuç olarak KabloTV yeterli olacaktı. Durum böyle olunca KabloTV almak için ödenecek para benim için sorun olmayacak gibi görünüyordu.

Uydunet konusundaki asıl zor olay, modemlerinin kendisine özgü olması. Piyasada bir çok ADSL modem bulabilmek mümkün. Genel olarak fiyatları da makul. Ancak iş kablo üzerinden internete gelince hem modem markaları değişiyor hemde kablosuz modeme ödeyeceğiniz tutar 200TL civarına yükseliyor. Tabii ki, daha ucuz ve kablolu bir modem alıp, onu wireless router ile kullanmak mümkün. Böyle olunca maliyet ucuzluyor ancak işi gücü bırakıp böyle bir bağlantı ile uğraşacağımı pek sanmıyorum. Senelerdir bir şekilde bilgisayar dünyasının içinde olsam bile, kendi özel zamanlarımda router'larla, modemlerle pek uğraşmak gelmiyor içimden. Biraz armut piş, ağzıma düş olsun istiyor insan.

Tam o mudur bu mudur diye düşünürken Uydunet bir kampanya yaptı. KabloTV+Uydunet alıyorsunuz, 24 ay kullanım taahhüdü veriyorsunuz, onlarda sizden bağlantı ücretlerini almıyorlar ve Motorola markalı bir kablosuz modem veriyorlar. Modemi yukarıdaki fotoğrafta görebilirsiniz. Kulağa sempatik geliyor değil mi? Taahhüt konusu beni biraz endişelendiriyor olsa da, Uydunet'in 1Mbps bağlantısının fiyatının makul olması sebebi ile, taahhüdü verebilirim diye düşündüm. Kafamdaki tek soru 1Mbps hızındaki bağlantının yetip yetmeyeceği idi. Geçmişte lease-line dahil o dönem için olabilecek her türden uç sayılabilecek bağlantıyı kullanmıştım. Bugün ise 8-10-20Mbps'ler havalarda uçuştuğu için herkes gibi benimde kafam karışıktı. Aklıma eskiden yaptığım bir şey geldi. Stereo Mecmuası'nın ana sayfası normal bir siteden daha yüklü bir eski tarz HTML sayfası. Kendi server'ımda eski tarz 56K bağlantı ile siteyi açtım ve şıkır şıkır çalıştı. Oturup hesap kitap yaptım, benim yaptığım bir çok iş için, 1Mbps hız yetiyor hatta artıyordu. Eh kullanmayacağım bilmem kaç Mbps'ye para dökmenin bir alemi yoktu doğrusu. Zaten diğer evde gayet iyi bir bağlantım mevcut diye düşündüm. Eğer gerekli olursa!

Evde aslında normal bir internet kullanıcısıyımdır. Müzik, film indirmem. İndirdiğim tek şey e-kitaplar ve e-dergilerdir. Onlarda genelde oldukça küçük boyutlarda oluyorlar. İnternet üzerinden maç seyretmek, dizi seyretmek gibi alışkanlıklarımda yok. Anlayacağınız son derece basit bir kullanıcıyım ben. Hal böyle olunca fazladan Mbps'lerle pek işim yok!

Eh kararımı verdiğime göre en yakın Uydunet merkezinin yolunu tutma zamanım gelmişti. İzmir Çankaya'daki merkeze yolum düştü. Diğer bir çok servis sağlayıcının aksine mekan pek gösterişli değildi ve belki de sıcaktan çalışanların pek yüzü gülmüyordu. Belki Uydunet sitesine de bakmışsınızdır. Neredeyse tüm servis sağlayıcıların internet siteleri güzel tasarımlı iken, Uydunet'in sitesi sanki 5-6 yıl öncesinden kalmış gibi. Ben bizim siteyi basit buluyorum. Ancak Uydunet'in yanında bizim site teknoloji abidesi sayılır :) Neyse... 5-6 dakikalık bir işlemle formları doldurdum ve onlarca yere imza attım. Aklımın bir köşesinde bunların servisleri ve müşteri hizmetleri de böyleyse yandık dedim. Onlarca imza atmıştım, iş işten geçmişti! Ha diyeceksiniz müşteri hizmetleri işini yaptı mı, evet yaptı. Mekanda gerekli işlemleri yapabildin mi, evet yaptım. Daha fazlasına ne gerek var. Evet bir açıdan haklısınız. Ancak zaman pazarlama çağı. İnsan senelerce bu işlerle uğraştığı zaman belki biraz takıntılı oluyor. Bilemiyorum...

İmzayı basmamızın ardından 5 gün içerisinde bağlantınız teknik ekip tarafından yapılacak dendiğinden beklemeye başladım. Cuma günü telefon geldi, Pazartesiye randevulaştık. Pazartesi günü akşamüstü iki kişilik bir ekip geldi. Hızlı bir şekilde modem bağlantısını, TV bağlantısını yapmaya başladılar. Yayın kalitesini beğenmeyip, bina dışındaki kabloları söküp yeniden bağladılar. Elemanlar gerçekten güler yüzlüydüler. Ben bir şey demeden kendileri gerekeni yaptılar. Merkezdeki olumsuzluk yerini olumlu düşüncelere bıraktı hemen. Tüketiciler böyledir işte.

Uzun lafın kısası neredeyse bir aydır 1Mbps'lik bağlantım ile mutlu mesut yaşıyorum. Şu ana kadar en ufak bir sorun yaşamadım. Hız konusunda hiçbir derdim yok. Umarım Uydunet'le böyle devam ederiz.

notlar
- Bölgeden bölgeye KabloTV ve Uydunet'in performansı farklı olabiliyor. O yüzden herkese tavsiye ediyorum diyemiyorum. Sizde karar vermeden önce forumlara ve sözlüklere göz atarsanız kendinizi daha rahat hissedersiniz. Ben İzmir/Üçkuyular bölgesindeyim.
- Genel olarak ülkemizde her türlü iletişim çok pahalı. Vergiler de çok yüksek. Devletimiz şunları biraz indirse ne güzel olur. Hayal mi görüyorum. Evet sanırım öyle.
- Merak edenler olursa modemin yanındaki figürlerden boyları kısa olanlar Final Fantasy VII bilgisayar oyununun figürleri. Büyük olanlar ise Dragon Ball çizgi filminden. Kırmızı sehpa ise "evimizin herşeyi" IKEA'dan. Almak isteyen olursa PS serisi. Ülkemizde çok satılmadığından mıdır nedir, zırt pırt indirime giriyor. Belki çok ucuza denk getirirsiniz.
- Farklı servis kullanıcıları tercih edenler, aşağıda yorum yap tuşunu kullanıp kendi yorumlarını ve deneyimlerini yazabilirler. Hatta çok sevinirim.

HP XB4 Docking Station



Bu sene sanırım Mayıs ayı gibi HP Pavillon DV6 dizüstü bilgisayar almıştım. Çiğli Bimeks'te Tolga İzgür sağolsun çok yardımcı oldu, fiyatına göre oldukça başarılı bir bilgisayar sahibi oldum. Geçtiğimiz günlerde bu cihaz için uygun bir docking station alayım dedim. Hemen internete baktım tabii, HP'nin kendi sitesinde bulduğum HP XB4 kodlu docking station benim ihtiyacımı görecekti. Bu sitede alışveriş yapma imkanımda olduğu için fiyatına bakayım dedim, 99 dolarlık fiyat (100 dolar indirim yapmışlar) verebileceğim bir tutardı. Bunun üzerine ebay'i de kontrol ettim. Bir çok satıcıda fiyat aynı şekilde 100 dolardı. 2010'nun ilk günlerinde alırım dedim bende. Geçen gün burada yazdığım Best Buy turu sırasında bu ürünün raflarda olduğunu fark ettim. Hadi dedim alayım. Fiyat etiketine baktığımda gözlerime inanamadım. 499TL'lik bir fiyat etiketi vardı. Ürünün Amerika ve Avrupa'daki fiyatının üzerine %18 artı bir o kadar ÖTV ekledim taş çatlasın 220TL ediyordu. Ulaşım maliyetinin koskoca firma için bir şey tutmayacağını göz önüne alırsak geriye kalan 200TL'nin üzerindeki fark ne idi acaba? Olayın Best Buy'la alakası var mıdır bilmem ama HP Türkiye ile daha alakalı gibi geliyor bana. Bu konuyu da araştıracağım. Bilgilere ulaşır ulaşmaz buraya da eklerim.

Bu tarz ürünler meraklı işi ürünler. Gidip kimse notebook'una bu tarz ürünler almaz. Alacak olanda araştırıp alır. Bu noktada Best Buy, Teknosa, Bimeks, Mediamarkt, Vatan ve benzeri tüm elektronik market yetkililerinin dikkat etmesi gerekli. Günümüzde internet'ten alışverişin gitgide arttığı bir dönemde bu tarz şeylere dikkat etmek gerekiyor. Tek bir üründe tüm marka imajı yerle bir oluyor.

Sonuç olarak bir kaç gün içinde siparişimi verip HP XB4 docking station'ımı internetten alacağım. Olurda almak isteyen olursa bu tarz ürünlerin yurt dışındaki fiyatlarını kontrol edin. Göz göre göre kazık yemeyin...

Google Public DNS



Geçtiğimiz günlerde Stereo Mecmuası forumlarına Youtube'den videolar eklenmeye başlanınca bu videoları izleyemeyen okuyucularımız için bir çözüm bulmamız gerektiğini düşündük. Bu çözüm kolay uygulanabilir ve en önemlisi güvenli olmalıydı. Çözümü Google'ın Public DNS hizmetinde bulduk. Yukarıdaki resim aslında nasıl yapılacağını çok rahat şekilde anlatıyor.  Ayarlara ulaşmak için şu yolu takip etmek gerekiyor;

Denetim Masası &Ağ Bağlantıları > Özellikler (Ağ bağlantılarına sağ tıklıyoruz) > TCP/IP (Eğer Vista veya Windows 7 kullanıyorsanız TCP/IPv4'e tıklayacaksınız)

Önümüze gelen ekranda Aşağıdaki DNS sunucu adreslerini kullan kısmına tıklayıp Tercih Edilen DNS sunucusu için 8.8.8.8 ve Diğer DNS sunucusu için ise 8.8.4.4 değerini girmeniz yeterli. Daha ayrıntılı bilgi ise Google Public DNS sayfalarında mevcut. Ulaşmak için tıklayınız

Çözüm için Gür'e teşekkürler...