Plak Koleksiyonculuğu: 45'lik Koleksiyonculuğunun Kökenleri


Bu yazımda 45'lik koleksiyonculuğunun kökenlerinden bahsedeceğim. Yazımın ilk bölümünde plak koleksiyonu konusuna uzun bir yazı dizisi ile el atacağımı söylemiştim. İkinci bölüm için 45'lik konusunu ele almaya çalışacağım. 45'lik, bildiğiniz gibi 45 devirlik plaklar için kullandığımız bir kısaltma. 45'lik deyince genel olarak 7” (18cm) plaklar aklımıza gelir ancak 10” (25cm) veya 12” (30 cm) boyutunda olup 45 devir plaklara da bol bol rastlamak mümkün. Günümüzde 45 devir 12” boyutundaki plaklar özellikle odyofil pazarına hitap ediyor. Biliyorsunuz kayıt için en iyisi düşük hızlar, müzik çalmak için ise en iyisi yüksek hızlardır. Bu konuyu şimdilik bir kenara bırakalım. İlk olarak 45'liklerin doğuşuna bir göz atalım.

RCA Victor firması 45 devirlik plakları 1949 yılında yayınlamaya başladı. Aslında bu yeni format Columbia plak firmasının 33 devirlik plaklarına rakip olarak ortaya çıkartılmıştı. 78'liklerin ortalarda hala görüldüğü bu dönemlerde daha küçük iğnelerle okunabilen bu yeni plaklara “Microgroove” denilmeye başladı.  Böylelikle 1950'lerde tüm kayıt firmaları RIAA sistemini kabul etmeden önce zaten son derece karışık olan plak formatları dünyası daha da karışmıştı. Ortalarda onlarca standart, onlarca ekolayzır eğrisi vardı. RCA veya Colombia'ya yakın şirketler onların formatlarında plak basıyor ancak ses kayıtlarında hemen herkes farklı standartları kullanıyordu. Bu yetmezmiş gibi bazı firmaların kendi devir standartları vardı. Bunlar belki okuyunca pek karışık gelmiyor. Ancak bu tam anlamıyla bir kaostu. Zaten sonunda kayıt firmaları da bu durumu kabul ettiler ki, RIAA standartları kabul edildi. Uzun yıllar format savaşları devam etse de, 33'lükler standart hele geldi ancak 45'likler unutulmadı. Onlar farklı bir şekilde tekrar önem kazanacaklardı. Ancak önce biraz tarih...

1950'lerde RCA plak firması bazı Walt Disney filmlerinin müziklerini 45 devirlik plaklara basmaya başladı. Her albüm 2 adet 7”lik plak içeriyordu. Plak kapakları üzerinde çok çalışılmıştı. Tamamen renkli ve Walt Disney illüstrasyonları ile zenginleştirilmiş kapaklar, metinler ve hikayelerle zenginleştirilmişti. Muhtemelen 45 devir fetişizmi ilk bu yıllarda ortaya çıkmıştı. Günümüzde bu plaklar binlerce dolar fiyatlara alıcı bulabiliyorlar.


33'lükler standart hale geldiğinde 45'likler rafa kalmadı artık onların yeni bir görevi vardı. Bir şekilde albümler (LP uzun çalarlar) ortaya çıkmadan önce ilk single'lar 45'lik olarak ortaya çıkıyordu. 45'liklere gelen taleplere göre albümlerin yayınlanıp yayınlanmamasına karar veriliyordu. Tabii ki, bu olmaz ise olmaz bir durum değildi ancak müzik endüstrisinin oldukça sevdiği bir yöntem olduğu da yadsınamaz bir gerçekti. 45'likleri koleksiyoncular için değerli kılan özelliklerden bir tanesi de budur. İlk olarak bir çok 45'lik single ileri de asla albümlerde kendisine yer bulamadı. Bazıları satmadığından, bazıları ise o dönemde beğenilmediğinden. Ayrıca albüm öncesinde yayınlanan bir çok 45'lik, şarkıların ham halini içeriyordu. Bir çok zaman albümlerde, aynı şarkılar yeniden düzenlenmiş halde albümlerde bulunabiliyordu. 45'liklerin önemi de aslında budur. Günümüzde CD formatında basılmamış, döneminde ise asla albüm olarak yayınlanmamış hemen her şey 45'lik olarak bulunabilir. Bu durum onları kayıtlı müzik tarihi içinde çok önemli hale getiriyor.

1960'lerde yeni bir vaka ortaya çıkmıştı. Müzik artık radyoların ortaya çıkmasıyla daha hızlı tüketilir olmuştu. Eğer söyleyecek iyi bir şarkınız varsa onu hızlı şekilde piyasaya sürmek zorundaydınız. Satmanın tek yolu buydu. Bir senede 4-5 45'lik yayınlayan müzisyenlere rastlanır olmuştu. Yayınlanan tüm bu 45'liklerden bir albüm yapmak neredeyse imkansızdı. 1960'larda soul, funk gibi müzik akımlarıyla ortaya çıkan bu trend rock müziğin popülerleşmesi sürecinde de hız kesmedi.


1960'lar deyince keyifli bir mola verelim. Birde özel Jukebox plaklarından bahsedelim Aslında bunlar 7” boyunda olmalarına rağmen 33 devir hızındaydılar. Böylelikle 6 şarkı kaydedilebiliyordu. Daha sonraki yıllarda bu plaklarda da 45 devir hızı standartlaştı. Bu plakların genelde özelliği müzik dinleyicileri için basılan 45'liklerden farklı içeriklere sahip olmalarıydı. Sonuçta bir jukebox sınırsız sayıda 45'lik plak kapasitesine sahip değildi ve müzisyenlerin birkaç 45'likteki en sevilen şarkıları bu özel jukebox plaklarına kaydedilirdi. Bu plaklarda koleksiyoncular için fetiş alanlarından bir tanesidir.

Bugün plak koleksiyoncularına hitap eden internet üzerinden yayın yapan bir çok web sitesinde, koleksiyoncuların fotoğraflarına baktığınızda oldukça agresif görüntüye sahip, bol dövmeli insan ile karşılaşırsınız. Bunun en önemli sebebi 1970'lerden itibaren punk müzikte ortaya çıkan EP akımıdır. Genel olarak 45 devirlik 7” boyutunda yayın yapan punk gruplarının albüm yapmalarının önünde bir çok engel vardı. Çoğu zaman bir albümü dolduracak kadar fazla şarkıları olmuyordu. Şarkıları olduğunda ise onları basabilecek bir plak şirketi bulmak kolay değildi. Plak şirketi bulamayınca albüm yayınlamak için finansman sağlamak 45'liklerde daha kolaydı. Bunun üzerine bir çok müzik mağazası punk gruplarının kasetlerini satmak konusunda istekli değildi. Punk grupları için ilk akla gelen çözüm kaset formatında kayıt yapıp, onu ilkel şekilde çoğaltıp satmaktı ancak müzik mağazaları bu oyuna gelmediler. Kaleyi fethetmenin yolu 45'lik basmaktı. Ve tabii ki bastılar!

Bir sonraki yazıda 45'liklerden bahsetmeye devam edeceğim.


Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Death Proof




Bundan aylar önce bloğuma eklediğim bir bölüm vardı; Fimlerde Pikaplar ve Plaklar. Seyrettiğim filmlerde denk gelen pikap ve plak içeren sahneleri eklediğim bu bölüm bir süredir sessizdi. Haydi sessizliği bozalım :)

Quentin Tarantino'nun Death Proof (Ölüm Geçirmez) filminde bir bar sahnesinde, ilginç bir Jukebox var. İki bölümden oluşan filmin ilk bölümünün bir kısmı bu barda geçiyor. Yukarıdaki sahneler, o bölümlerden alıntı. Bu arada Quentin Tarantino, ciddi bir müzik dinleyicisi ve söylenenlere göre çok değerli (ve dolayısıyla geniş) plak koleksiyonu var. Bir çok filminin müziklerini kendisinin seçtiği söyleniyor ve hemen her filminde bir yerlerde öyle veya böyle müzik ile alakalı bir bölüm oluyor.

Önümüzdeki haftalarda bu bölüme daha çok film eklemeye çalışacağım.

Emirhan Tuğa & Yuka Tada Klarnet ve Piyano İçin Sonat Video

Emirhan Tuğa ile Yuka Tada ikilisinin Ayışığı (Moonlight) albümünden burada bahsetmiştim. Emirhan Tuğa'nın sitesinde Vimeo'ya eklenmiş videoları buldum, hemen bir tanesini ekleyeyim dedim. Yazıda bahsettiğim albümün son parçası olan Fransız besteci Francis Poulenc'in Klarnet ve Piyano için sonat'ının (OP.184) canlı performansı yukarıda. İyi seyirler...

Steampunk Pikap!


Simon Jansen tarafından tasarlanmış bu ilginç pikap, bir çoğumuz için bir steampunk (1) öğesinden daha fazlası olmayabilir. Ancak tasarım bir çok steampunk fantazisi gibi süs değil  gerçekten çalışıyor. Hem de buhar gücüyle. Yanlış okumadınız, buhar gücüyle çalışan bir pikap! Son derece gürültülü de olsa, bence hakkı verilmeli. Aşağıda pikabın çalışması ile alakalı bir video var.

(1) Steampunk, aslında bilim kurgunun bir alt bölümü olarak kabul edilir ancak bundan biraz daha fazlasıdır. Bir nevi alternatif tarih kurgusudur. Bol bol spekülasyon ve acaba sorusu barındırır. Kendisine dayanak olarak, 19. yüzyılı, sanayi devrimini ve Viktorya çağını alır. Filmler, romanlar ve yukarıdaki gibi bir çok alternatif ürüne esin kaynağı olmuştur.

Acer Aspire One D255 İncelemesi


Geçtiğimiz senelerde netbook denilen genelde 10” civarında ekranlarla donatılmış, basit konfigürasyonlara sahip, performanstan ziyade taşınabilirliği ön planda tutan minik dizüstü bilgisayarlar piyasada görülmeye başlandı. İlk örneklerden itibaren performanslarının düşüklüğü eleştiri konusu oldu. Aslında taşınabilir konsept tam benim aradığım şeydi ancak performans konusundaki soru işaretleri satın alma kararı vermeme engel oldu. Geçen sene kardeşimin elinde gördüğüm LG marka netbook fikirlerimin kırılmasına yardımcı oldu. Bizimkilere satın aldığım netbook bozması “HP-Compaq 100EU All In One PC” ise beni bayağı şaşırttı. Sonuç itibarı ile amaca yönelik kullanım söz konusu olunca gayet yeterli bir performanstan bahsetmek mümkündü. Netbook'lar hakkında bazı şehir efsaneleri var. Basit iki uygulama açınca bile bilgisayar yavaşlıyor, 3-4 sekme açınca internet tarayıcı kilitleniyor gibi. Pek böyle bir durum söz konusu değil.

Bir PC aldığım zaman hemen herkes gibi belli takıntılarım vardır. Belli markaları tercih ederim ve Acer bu markalardan kesinlikle bir tanesi değildir. Tayvanlı üreticinin Türkiye pazarına giren ilk ürünlerini bile hatırlıyorum. Hatta o bilgisayarlardan satmıştım, telefonları bile vardı. İlerleyen yıllarda özellikle ekonomik fiyat etiketleri ile dizüstü bilgisayar alanında ülkemizde de popüler oldular. Görünüşe göre bu popülerlik yanında servis sorunlarını getirdi, bugün Acer dediğinizde arıza yaşayan bir çok insan yaka silkiyor. Hoş Acer netbook'u bana hediye eden sevgili dostlarımın tamamı bu markanın kullanıcısı ve çok memnunlar. Bakalım bu durum gerçekten öyle mi, bekleyip göreceğiz. Uydunet içinde kaç senedir bir sürü yazı okuyorum, ancak alıp kullanmaya başladım günden beri gayet mutluyum. Demek ki, elektonik dünyası biraz şans gerekirir konusu doğruymuş.

Acer Aspire One D255, Intel'in yeni Atom N550 işlemcisine sahip. Gerçekten çift işlemcili ilk Atom işlemcisi bu. Bu işlemci minik netbook'a hayat veriyor. Acer, bilindik bir tasarım uygulamış netbook'una. Farklı renk seçeneklerine sahip olan cihazlarda standart olarak klavye koyu gri/siyah renk. Ben Aspire One'ımı kırmızı renk tercih ettim. Ancak bu son derece koyu bir kırmızı. Hatta kahverengiye çalıyor. Acer'ın Ferrari logolu ürünleri gibi canlı bir renk değil. Son yıllarda her markada görüldüğü gibi monitörün arkasında bol bol logo var. Ben bunu sevmiyorum. Benim HP dizüstünde olduğu gibi ışık yok Allah'tan.


Aspire One'ın dış görünüşünü sevdim. Cihazın klavyesi pek fena değil. Sorunsuz şekilde yazı yazmak mümkün ama plastiklik hissini pek sevmedim. Sanki çok zorlayınca esneyecekmiş gibi duruyor tuş takımı. Touchpad ise netbook'un şasisine oranlayınca gayet iyi boyutta ama ne yalan söyleyeyim bana küçük geldi. Bu arada Apple'larda görmeye alıştığımız belli fonksiyonları yerine getirebilen touchpad'leri Acer'da kullanıyormuş. Büyütüp, küçültme, evirip çevirme gibi işlemleri yapmak oldukça kolay. Ancak Apple rahatlığına alışınca arada biraz fark olduğunu söylersek yanlış olmaz.Aslında bir Apple satın almak çok isterdim ancak aradan geçen yıllar boyunca Apple tasarım olarak çok gelişirken, bazı alanlarda geriledi. Kullanımı son derece kolay, bir o kadar şık ürünler tasarlasalar da, şahsım adına o fiyat etiketlerini hakkettiklerini düşünmüyorum. Olay performans ise ne yazık ki, çok daha yüksek donanımlı bir bilgisayarı seçmek benim açımdan mantıklı olduğundan hayat boyu Apple sahibi olamayacağım galiba. Bu durum sadece iPhone için geçerli değil, bir de USB portu olduğu zaman iPad!

Acer minik netbook'una 3 adet USB portu, bir kart okuyucu birde monitör çıkışı eklemiş. Monitörün üzerinde webcam'i de var ancak pek iyi performans verdiğini söyleyemem. İş görür mü derseniz, kesinlikle evet. Ekran ise son derece başarılı. Ses performansı ise cep telefonundan hallice. Ancak neredeyse tüm netbook'larda bu durum geçerli. Eh bir çok cep telefonundan ucuz olan bir cihazda affedilebilir bir durum!
Performansa gelirsek, ben beklediğimden daha iyi buldum diyebilirim. Sabit sürücü son derece hızlı çalışıyor. 250Gb kapasitesi olan sabit sürücü korktuğum gibi çok yavaş değil. Dosya kopyalarken bekleme sürelerim gayet normaldi. Ekran kartı ise, beklentilerimi karşıladı. Sonuçta bu cihazla oyun oynamak gibi bir amacım yok ancak yanımda olsa iyi olur diyerek yüklediğim bir kaç oyunda sorun çıkarmadı. Ancak iş yüksek çözünürlüklü videolara gelince işlemci yeni bile olsa, netbook'lar için performanstan söz etmek olanaksız. Pil ömrü konusunda ise Acer'a aferin demek lazım. Netbook neredeyse 7 saat civarında dayanıyor. Ancak zamanla pil biteceği için bu günleri mumla arayacağımı biliyorum :)


Acer Aspire One D255, Windows 7 ile geliyor. Microsoft, Starter Edition diye bir versiyon üretmiş. Aslında yapmak istediğim herşeyi yapabildim ancak masaüstü görüntüsünü değiştirmek ne yazık ki mümkün değil. Ömrümde böyle bir saçmalık görmedim. Aslında böyle şeylere pek takmam ama koyu kırmızı bir cihazda yeşil masaüstü görüntüsü biraz acayip oluyor. Neyse ki, registry'i kurcalayarak bu duruma müdahale etmek mümkün :) Bu arada Acer, makineye binbir türlü gereksiz program yüklemiş. Bunların hepsi ile vedalaştım. Bir de Google Android 1.6 işletim sistemi var ki, üzerinde bir kaç satır yazmak lazım. Eğer canınız isterse Acer Aspire One D255'i Android işletim sistemi ile açabiliyorsunuz. Cep telefonları için geliştirilen Android'i netbook ile kullanmak tam anlamı ile eziyet. Cinnet geçirmek istemiyorsanız uzak durun. Keşke Android için ayrılan sabit sürücü bölümüne Windows dosyalarını yedekleselermiş.

Sonuç olarak  Acer Aspire One D255, fiyatına göre güzel bir netbook. Aynı fiyata satılan bir önceki nesil netbook'lara göre çok daha hızlı çalışıyor. Yanyana test yapınca bu durum görülüyor. Pil ömrü yeterli, ekranı gayet başarılı. Klavyesini de başarılı buldum ancak touchpad için aynı şeyi söyleyemem. Belki benim parmak yapımla uyum sağlamamıştır. Eğer siz de yanınızda nedense gitgide ağırlaşan dizüstü bilgisayarınızı taşımak istemiyorsanız, sanal klavye yerine klasik tarzda bir klavyeyi tercih ediyorsanız, kullanım amacınız internete girmek ve sizin için önemli bazı programları çalıştırmak ise, kısacası bir netbook ihtiyaçlarınızı karşılıyorsa  Acer Aspire One D255'e bir göz atın derim.