Video: Pikap Nasıl Yapılır
Discovery kanalında yayınlanan "How It's Made" programını ben çok severim. Programın bir bölümünde Wilson Benesch fabrikasına konuk olmuşlar ve pikap nasıl yapılır konulu bir program hazırlamışlar. Yukarıdaki videoda hem Full Circle pikabın nasıl yapıldığını hemde kolun üretim aşamasını görebilmek mümkün. Kesinlikle vakit ayırıp seyredin...
19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
03 ile 17 Mart günleri arasında düzenlenen 19. İzmir Avrupa Caz Festivali sona erdi. Bu sene festivali doya doya yaşadığımı söyleyebilirim. Düzenlenen konserlerin büyük bir kısmına katıldım ve bu sene katıldığım tüm konserleri ayrıntıları ile elimden geldiğince sizlerle paylaşmaya çalıştım. Görülen o ki, yazılara büyük ilgi oldu ve binlerce meraklı tarafından okundu. Bu durum beni çok mutlu etti.
Festivalin ardından bu senede tıpkı geçen sene yazmış olduğum gibi hoşuma gidenleri ve gitmeyenleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen seneki yazıma da atıflar yapmayı planlıyorum, bakalım geçen sene yaptığımız eleştiriler göz önüne alınmış mı? Hangi konularda iyileşmeler var, hangi konularda daha çalışılması gerekiyor.
Geçen sene yaptığım eleştirilerden en önemlisi festivalin duyurulması konusunda yaşanan sıkıntılar idi. Bu sene geçen seneden çok daha iyi çalışılmış olduğu İzmirli müzikseverlerin gözlerinden kaçmamıştır. Şehrin en önemli noktalarında mor renkli festival afişleri dikkat çekti. Ayrıca trafiğin akış noktalarında bulunan üst geçitlere de dikkat çekici afişler asılmıştı. Yani bir şekilde bu afişlere denk gelmemek imkansızdı ve renkleri itibarı ile afişleri görmemek için ciddi şekilde dalgın olmak lazımdı. Ayrıca önemli web sitelerinde de festival ile haberler en az bir kaç hafta öncesinden meraklılara sunulmuştu. Bu sene festivalin tanıtımı bence çok başarılı şekilde yapıldı. Ayrıca web sitesi konserlerle ilgili bilgiyle doluydu hatta konser kitapçığı bile son derece başarılıydı. Geçen seneye göre katedilen mesafe çok büyük. Emeği geçenlere teşekkürler.
Festivalin içeriği de bence çok başarılı idi. Festival ile alakalı olarak konuştuğum bir çok insan açılış konseri konusunda pek memnun değillerdi ve caz festivalinin açılışında neden Arifa gibi bir topluluk tercih edilmiş şeklinde eleştiriler yaptılar. Bana kalırsa açılış ve kapanış konserleri dinleyici topluluğu açısından oldukça farklı oluyor. Ayrıca üstat Şenol Filiz'in de geceye katılması genel sound'a çok olumlu katkılar yaptı. . Bir yönüyle Balkan cazına göz kırpan çok iyi bir performans dinledik. Benim şahsım adına açılış konserine pek bir itirazım yok.
Festivalde özellikle iki performans bence ön plana çıktı. Livio Minafra Quartet ve ICP Orchestra konserleri. Her iki konserde de hem seyirci hemde müzisyenlerin coşması ile büyük iki performans seyretmiş olduk. Benim festival listesindeki şahsi favorim sebeplerini yazımda da açıkladığım ICP Orchestra konseri idi. Uwe Kropinski ve Joe Sachse konseri ise tam anlamı ile bonus oldu. Konser neredeyse mükemmel geçti diyebilirim. Muhtemelen bu ikiliyi ülkemizde bir daha görebilmemiz mümkün olmaz. Konsere gelenler çok şanslıydı.
Konser programındaki Geraldine Laurent Time Out Trio konseri de önemliydi. Fransız cazına yeni bir soluk getirme potansiyeli yüksek bir müzisyeni canlı canlı dinledik. Festivalin asıl bonusu ise Polonya'nın caz dünyasına hediyesi Tomasz Stanko konseri idi. Florian Bramböck, Christian Maurer, Wolfgang Puschnig ve Klaus Dickbauer'ten oluşan Saxofour konserini ve Paganini Trio konserlerini seyredemedim. Ancak özellikle Açık Caz Orkestrası konserine işlerim dolayısıyla gidemediğim için ne yazık ki çok üzüldüm. Giden herkes çok keyif almış, seneye hayatta kaçırmam!
Ben kendi adıma konser programını çok beğendim. Düşünsem aklıma gelmeyecek isimleri dinleme şansım oldu. Festival benim damağımda çok güzel bir tat bıraktı. 19. İzmir Avrupa Caz Festivali'nin Danışmanı Francesco Martinelli ve tüm IKSEV çalışanlarına teşekkür ediyorum. Çıta bu senede biraz daha yükseldi, seneye beklentiler büyük...
Konserlerin tamamı Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezinde düzenlendi. Bu konuda bir kaç yorum yapmam lazım. Her ne kadar İzmir Belediye'sine İnönü Caddesini berbat edip bir türlü toparlayamadıkları için çok kızıyor da olsam, haklarını vermem lazım İzmir'e müthiş iki salon kazandırdıkları için her türlü övgüyü hak ediyorlar. Bu sene konser organizasyonlarında bilet gişelerinde çalışanlardan, güvenlik görevlilerie, yer gösteren ve salonda yerleşime yardımcı olan genç arkadaşlarımıza kadar herkes çok kibar ve güler yüzlüydü. Dünyanın herhangi bir tarafında bundan daha iyisine rastlanabileceğini pek düşünmüyorum. Tebrikler... AASM'de bu sene en az beğenilen şey ise konserlerdeki ses düzeni oldu. Bence bu seneyi güzel bir şekilde gözden geçirip seneye daha iyi hazırlık yapılması festivale çok olumlu etki yapacaktır. Özellikle Diva Ses logosu taşıyan hoparlörlerin bas seslerde titreşime girmesi ve yarattığı distorsiyon bazı konserlerde can sıktı. Seneye bu konu da iyileştirmeler yapılırsa bence çok güzel olur.
İzmirli müzikseverler konserlere bence daha fazla ilgi gösterebilirlerdi. Bazı konserlerde (örneğin Tomasz Stanko) salonda boşluklar vardı. Burada bana aktarılan bir notu da eklemeliyim. Bir arkadaşım bir konser için bir hafta önce bilet almaya çalıştığından bilet bulamamış fakat konserde yer yer boşluklar vardı. Sanırım sponsorlara ayrılan biletlerden kaynaklanan bir durumdu. Şu an tamamen afaki konuşuyorum sponsor biletlerde LCV sistemi uygulansa ve cevap dönmeyenlerin biletleri satılsa pek güzel olur. Bu duruma başka çareler üretmek lazım sanırım. Aslında bir şekilde son dakika konserleri seyretmek isteyenler için çözümler bulundu ama daha farklı bir çözüm daha iyi olabilir.
Bilet fiyatlarında da yakınanlar vardı bu konuda bir yorum yapmam kolay değil. Genel ortalamaya bakınca biletler çok pahalı değil ancak çift olarak birden fazla konsere gidenlerin bütçelerinde ufak çaplı bir delik açılmış olma olasılığı da var tabii. Bu işin en iyi çözümü bir şekilde toplu bilet alımından geçiyor. Müzikseverler bir şekilde birleşip toplu bilet alarak %20 indirim fırsatından yararlanabilirler. Festival müdavimlerinin seneye bu konuyu irdelemesinde fayda var...
Sonuç olarak festivali kısaca değerlendirmek gerekirse; festival program, ön hazırlıklar ve tanıtım açısından tam puan aldı ve çok çok başarılıydı. AASM'deki hazırlıklar ses performansı hariç benden yine tam puan aldı. Ses sistemleri konusundaki hazırlık ortalamanın birazcık üzerindeydi ve kesinlikle festival daha başarılı bir ses performansını hak ediyor. Seneye bu konuda biraz dikkat! Seyirci ilgisi de konserden konsere değişmek ile beraber ortalamanın üzerindeydi. Festivalin seneye çok daha fazla sayıda müzikseveri çekeceğine eminim.
Festival konusunda sınıfta kalanlar ise hem yerel hemde ülke çapındaki müzik basını idi. Böylesine bir festivalin bence kendisine çok fazla yer bulması gerekirdi diye düşünüyorum. Gelen isimlere şöyle bir göz atmak bile müzikle ilgilenen ortalama bir yazarın kan basıncını arttırmaya yeterdi diye düşünüyorum. Her zaman söylediğim gibi internetin ortaya çıkması ve özgür yazarlar sayesinde adım adım müzik yazarıyım diyerek köşelerine ve/veya sitelerine dört elle sarılıp, hiçbir şey yapmadan imtiyazlarının getirilerini umarsızca harcayanların sonu geliyor. Dünyada yaşanan değişimlere ayak uydurulmasının zamanı geliyor hatta geç bile kalındı.. Bu konuyu ilerleyen yazılarımda ele alacağım.
Evet sonuç itibarı ile bir festivalin daha sonuna geldik. Benim açımdan dolu dolu geçen harika bir caz festivali yaşadım. Yazılarımda bahsettiğim ufak tefek sorunlar vardı ancak tablonun bütünü bence çok çok başarılıydı. Emeği geçen herkese içtenlikle teşekkürler.
Seneye 20. İzmir Avrupa Caz Festivalinde görüşmek dileğiyle...
--------------------------------------
19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri / Tomasz Stanko Konseri / 19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli...
19. İzmir Caz Festivali: Tomasz Stanko Konseri
Tomasz Stanko okul hayatında klasik müzik ile ilgilenmiş keman ve piyano eğitimi almış. Arkasından caz müzik ile tanışmış. Yaşı genç olanlar ve soğuk savaş dönemi çok fazla yaşamamış insanlar, soğuk savaş döneminde doğu bloğunda caz müziğin ve emprovizasyona çok hoş bakılmadığını bilmeyebilirler. Ancak 1960'lara ve 70'lere baktığımızda Polonya ve Doğu Almanya başta olmak üzere hatta Sovyetler birliğinde bile müthiş müzisyenler var ve çok iyi albümler yapılmış. Stanko'da bunlardan bir tanesi. Bu arada caza merakı nasıl başlamış diye soracak olursanız, batı bloğunun radyoları sayesinde. Çok ilginç değil mi?
Stanko'nun ilk çalışmaları Adam Makowicz ile birlikte olduğu 1960'lı yıllarda ortaya çıkmış. Bu ikilinin o dönemlerde topluluğu Avrupalı bir çok eleştirmene göre Avrupa'nın ilk serbest caz çalan topluluğu olarak nitelendiriliyor. Hemen ardından Polonya'nın uluslararası müzik dünyasına önemli hediyelerinden bir tanesi olan Krzysztof Komeda ile çalışmaya başlamış Stanko. Birlikte çaldıkları 1964 tarihli "Astigmatic" albümü Avrupa caz sahnesinin önemli dönüm noktalarından birisi kabul ediliyor. Birlikte çok sayıda albüme imza atan ikilinin albümlerinin bir çoğu müzik meraklıları açısından büyük öneme sahipler. Komeda caz müzisyenliğinin haricinde çok önemli bir besteci olduğundan Stanko'nun müzikal gelişimine önemli etkileri olmuş.
Stanko'yu 1970'lerde Globe Unity orkestrasında görüyoruz. Burada dünyanın belki en kendisine özgü isimleri ile birlikte çalışan Stanko'yu Atavistic plak şirketinin bir 1970 yılında yayınladığı bir plakta görüyoruz. Globe Unity orkestrası bizdeki önemli caz siteleri hatta dergilerinde kendisine pek yer bulabilecek bir orkestra değil. Ancak yaptıkları müzik gerçekten müthiş. Konuyla ilgili bazı bilgiler ve aralarında Stanko'nunda bulunduğu müzisyenlerin canlı performans merak ederseniz sizi buraya alayım...
Stanko, Globe Unity macerasının hemen ardından Krysztof Penderecki ve Don Cherry ile birlikte çalışmalar yaptı. The New Eternal Rythm Orkestrasında yer aldı. Globe Unity Orchestra'dan bir çok müzisyeni bu çalışmada da görüyoruz ki serbest caz meraklıları bu orkestraya da bir bakış atmalılar...
1970'lerde Stanko'yu kendi topluluklarında da görüyoruz. Tomasz Stańko Quintet; Zbigniew Seifert; Janusz Muniak; Janusz Stefański; Bronisław Suchanek ve yine Adam Makowicz ile birlikte çalışmalarını görüyoruz. Uzun yıllar orkestralarda müzisyen olarak çalışmak ile bir topluluğun lideri olmak arasında eminim ki bazı farklar vardır ancak görünen o ki Stanko bu zorlukları aşmayı başarmış...
1980'lerde ise Stanko Hindistan'a gidiyor. Bunun basit bir gezi mi yoksa ruhsal bir deneyim mi olduğunu bilmiyoruz. Biyografilerinde pek yer almıyor. Ancak “Music from Taj Mahal and Karla Caves” albümüne bakarsak önemli etkileri olmuş bu gezinin. Bu arada bu albümü yanlış şekilde müzisyen olan Taj Mahal'e atfedenler var. Hayır, bu albüm dünyanın önemli yapılarından birisi olan Taj Mahal'e atfedilmiş. Hatta “Karla Caves” de Hindistan'daki en önemli Budist yapılarından birisi olarak kabul ediliyor.
Stanko'nun 1980'lerde Finli davulcu Edward Vesala ile çalışmaları var. Ancak asıl Cecil Taylor ile yaptığı iki albüm ön plana çıkıyor. Bu albümlerden özellikle Cecil Taylor European Orchestra ile olan albüm çok dikkat çekici. Çok ilginç isimleri görüyoruz.
Stanko'nun kariyeri boyunca çok farklı müzik türlerinden müzisyenlerle de birlikte yaptığı çalışmalar var. Stanko'yu bazen progressif rock'a yakın çizgilerde, bazen baladlar bazen daha klasik caz çalarken bazende en uç caz türlerinde görebiliyoruz. Bunun için iyi müzisyen olmanın yanında çok iyi bir müzik dinleyicisi olmasınında etkisi var. 1942 doğumlu müzisyen hala farklı türlerden müzik dinlemeye devam ediyor.
Stanko'yu 90'larda ve 2000'lerde daha çok kendi topluluklarında görüyoruz. Bu konuya girmeden önce 90'lı yıllarda kariyerinin önemli bir dönüm noktası olarak düşündüğüm bir ameliyat süreci var. Diş sorunları yaşayan Stanko'ya protez yapılıyor ve yeni dişler müzisyenin tonunu olumsuz yönde etkiliyor. Bunun üzerine uzun saatler pratik ve çaba ile sorunu aşmayı başarmış. Bu örnek alınması gereken bir dönem. Acaba hiç müzik kariyerinin sonuna geldiğinizi düşünmüş müdür?
90'lar ve sonrasında müzisyeni ECM plak firmasında görüyoruz. Genç müzisyenlerle gerçekleştirdiği son iki albüm (Lontano- 2005 ve Dark Eyes -2009) gerçekten takdire değer.
Konserde Tomasz Stanko'ya bazılarını önceki albümlerde de tanıdığımız müzisyenler eşlik etti. Dominik Wania, piyano ve kendisine özgü tonuyla Fender Rhodes. Michał Barański, kontrbas ve Olavi Louhivuori, davul. Bu genç müzisyenler gerçekten oldukça etkileyici bir performans gösterdiler. Ben birinci sıraya Michał Baranski koyuyorum. Gerçekten alkışı hak eden bir performans gösterdi.
Stanko konserde ağırlığı son iki albümüne vermiş olsa da, özellikle Adam Makowicz dönemine bol bol atıfta bulundu. Krzysztof Komeda esintileri de gözden kaçmadı. Zaman zaman kontrbasta arşeye geçilerek piyanonun öne çıktığı bölümler modern Polonya müziğinin bestecilerine bol bol gönderme içeriyordu.
Konserde çok yüksek performans gösteren müzisyenler Stanko dahil öylesine bir konsantrasyon içerisindeydi ki, seyirci ile tek iletişim konserin sonunda oldu. Bu durumu Kuzey Avrupa'lı müzisyenlerde sık sık görüyoruz ancak bu durumu pek sevmiyorum. Zaman zaman insan konserin içine giremiyor, performans fazla steril geliyor. Kişiden kişiye değişecek bir durum. AASM büyük salonda yapılan konserde salonun neredeyse yarısı boş kaldı halbuki Tomasz Stanko, tahmin ediyorum ki bu festivale katılanlar arasında en iyi bilinen müzisyendi. Ne olursa olsun böylesine önemli bir müzisyeni İzmir'de dinlemek gerçekten büyük bir keyif oldu...
--------------------------------------
19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri / Tomasz Stanko Konseri / 19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli...
Triple Jazz Treat: Globe Unity Orchestra 1970
Aman Allahım diyorum! Alexander von Schlippenbach'ın meşhur Globe Unity Orchestra'sı yıl 1970. Piyanonun başında tabii ki Alexander von Schlippenbach var. Gitarda ne yazık ki seyredemeden vefat eden İngiliz gitarist Derek Bailey var. Saksafonlarda ise süper yıldızlar geçidi var, Heinz Sauer, Peter Brötzmann, Evan Parker ve Gerd Dudek. Michel Pilz bas klarnette görülüyor. Trompetler de evlere şenlik bir ekip var, Kenny Wheeler, Bernard Vitet, Tomasz Stanko ve Manfred Schoof. Trombonlarda Albert Mangelsdorff, Malcolm Griffith, Paul Rutherford ve Buschi Niebergall. Peter Kowald tuba, kontrbas Arjen Gorter. Davullarda ise Paul Lovens ve Han Bennink. Tabii her müzisyen birden fazla enstrümanı çalabildiği için liste çorbaya dönmesin diyerek ben biraz sadeleştirdim.
Yukarıdaki ilk video tam anlamıyla bir serbest emprovizasyon. İkinci video ise Peter Brötzmann'ın bir bestesi "Drunken in the Morning Sunrise"
Son video ise "Ode" isimli şarkı. Konser 1970 yılında zamanının Batı Almanya'sında Berlin kentinde Jazztage Kongresshalle'de verilmiş. İşte benim sevdiğim caz bu diyebileceğim bir performans. Muhteşem! Allah şu videoları Youtube'e ekleyen kişiden de razı olsun valla... Ne büyük coşku!
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)