İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Matriks Kodlarındaki Karmaşa


Bir önceki yazımda sizlere Matriks kodlarından bahsetmeye başlamıştım gelin isterseniz konuyu genişletmeye ve ayrıntılı şekilde ele almaya devam edelim. Son yazımda örnek olarak HC975 kodunu ele almış ve buradan hareketle bir kaç örnek vermiştim. En son plak etiketi ile plağın üzerindeki kodların tutmamasından bahsetmiş ve bu plağın muhtemelen piyasaya çıktığından daha sonra üretildiği ipucunu verir demiştim.

Peki bu duruma ne sebep olur. Kesilen plak kalıpları ile asla sınırsız sayıda plak basamazsınız. Üretim esnasından fiziksel etkileşim, sıcak ve özellikle sürtünme yüzünden plak üretiminde kullanılan kalıpları yorar. Bu yorulma durumu üretilen plakların izlerinin olması gerektiği kadar keskin olmaması sonucunu doğurur ve ses kalitesi düşer. Zaten ülkemizde üretilen plaklardaki ses sıkıntılarının bir sebebi de budur. Normal koşullarda atılması gereken kalıplarla üretime devam edilince sıfır olduğu halde çıtırlar duyduğumuz plakları hatırlarsınız. İşte kalıpları olması gereken zamanda değiştirmezseniz ortaya çıkan şey budur.

Belli bir plak üretimi faaliyeti sonrasında kalıplar atılıp ve yerine yenisi gelince bu durum genelde mutlaka plak üzerine işleniyordu. İşte bu yüzden plak etiketleri ile plakların üzerindeki kodlarda bazı farklılıklar oluşuyor. Tabii bu durumu basit bir şey gibi düşünmeyin. Diyelim ki, kullanılan kalıplar yerine yepyeni bir seri ürettiniz. Bu durumda plak şirketleri plak üzerindeki etiketleri de yeniden basıyordu. Özellikle Decca gibi firmalar bu konuda oldukça hassastır. Tüm bu durum üreticiler için ek maliyet demekti.

Hemen ek bir nokta, hemen herkes yeni plak üretimi daha doğrusu kalıp üretim yöntemleri peşinde koşuyordu. Bu arayış sonucunda geliştirilen en akıllıca yöntem DMM veya Direct Metal Mastering sistemiydi. Teldec tarafından geliştirilen bu sistem maliyetleri minimize etmesinin yanında, daha iyi plak üretimini de sağlıyordu. Ancak bu teknoloji seri üretim için çok uzun zaman kullanılamadı ve CD'ler plakları raflardan yavaş yavaş silmeye başladı. DMM teknolojisi ilerleyen yıllarda daha da güçlü olarak karşımıza çıkacaktı diyelim ve konumuza dönelim....



Plak üretim hattındaki plaklar teknisyenler veya mühendisler tarafından kontrol ediliyordu. Eğer baskıda bir sorun çıktıysa bu plaklar yeniden eritiliyor hatta basıldıkları kalıp çöpe atılıyordu. Bu durum daha da genişletilebilir sadece teknik ekip değil, müzisyenler hatta yapımcılarda bu sürecin bir parçası olabiliyorlardı. Yanlış üretilen bir plakta eğer sorun kalıptaysa bu kalıp atılıp hemen yenisi üretiliyordu. Bu durumda plak üzerinde matriks kodları hemen değiştiriliyordu.

Peki matriks kodlarının değişik olmasının sebepleri sadece bunlar mı?

Tabii ki değil. Diyelim ki büyük bir plak şirketinden bahsediyoruz. Çok satacak bir albümün üretimi yapılıyor. Bu plak şirketinin farklı kentlerde fabrikaları var. Genelde tüm fabrikalar master yani asıl kopyalardan kendi kalıplarını hazırladıkları için bir anda matriks kodlarımız daha da karışmış oluyor. Peki ya farklı ülkelerdeki farklı fabrikaları düşünürsek olayın ne boyutlara geldiğini siz düşünün.

Bu durum Matriks kodlara yansıdı. İlk başlarda gayet basit olan kod sistemi bir süre sonra iyice karmaşa haline gelmişti. Bir üreticinin farklı bölge hatta ülkelerdeki fabrika kodlarından, onlarca mühendisin koduna kadar hemen her ayrıntı matriks kodlara eklendi. Bu durum sıradan bir meraklı için pek önemli olmayabilir ama iyi bir koleksiyoner bu kodlar sayesinde bir çok şey öğrenebilir.


Matriks kodu deyince ilk aklımıza gelen şey sanırım LP'ler yani 33 devirler olabilir. Ancak 78'lik Shellac (taş plak) döneminden beri matriks kodları hayatımızdalar ve bize bilgiler vermeye devam ediyorlar. Müzik araştırmacısı Brian Rust eski 78'liklerle ilgili kitabını hazırlarken fabrika arşivlerini kullanarak üzerinde bilgi etiketi olmayan ancak matriks kodu bulunan taş plaklardan bir çok bilgiyi almayı başarmış ve müzik tarihine önemli bir eser kazandırmıştı.

Bir sonraki yazımda matriks kodlar konusuna devam edeceğim...




PhonoRack



Martin Wohlers tarafından çizilen PhonoRack isimli ilginç bir tasarım dikkatimi çekti. Aslında bir yönüyle mantıklı bir tasarım. Raf sisteminin çekmeceli olan bölümleri CD depolamak için tasarlanmış. Üreticinin rakamlarına göre 300 adet CD alabiliyor. 4 bölüm olarak tasarlanan plak rafları ise yaklaşık 500 adet plak alabiliyor. Ortadaki kısım ise pikabınıza, onun altı ise cihazlarınıza ayrılmış ama üstüste cihaz koymak ısınmadan dolayı pek mantıklı olmasa gerek. Bu tasarıma biraz dokunarak güzel bir kendin yap projesi yapılabilir.

Hakancez Oyun Dünyasında: Whimpshire Coşkusu



Arada sırada normal yayın akışıma ara verip Hakancez Oyun Dünyasında bölümüne bir şeyler karalıyorum. Bu akşam son zamanlarda olduğu gibi Diablo III başına oturdum. Bu oyunda çoklu oyuncu partilerine katılıp oynamak son derece neşeli. Arada sırada bende takılıyorum. Bugünkü parti de oynarken diğer oyunculara hangi ülkelerde yaşıyorsunuz diyerek bir mesaj attım. Bir oyuncu Türkiye'den çıktı; Lunatic mahlaslı "Ekim Tolga" O da benim gibi Demon Hunter oynuyormuş. Bir süre beraber oynadık daha sonra Diablo III'ün gizli bölümü olan Whimpshire'ı oynamak ister misin diye sordu genç arkadaşım. Bende hemen kabul ettim...


Solda siyah kıyafetli Ekim Tolga, sağda beyaz kıyafetli bendeniz Hakancez :)

Whimpshire gizli bir bölüm. Ancak normal Diablo dünyasından ziyade Seçil'in deyimi ile Tiny Toon dünyasına benziyor. Ancak düşmanlar pek zor. Diablo oyuncularının buraya mutlaka bakması lazım çünkü oldukça değerli eşyalar bulabilmek mümkün. Bende Ekim Tolga sayesinde girdim ve çok güzel eşyalara sahip oldum. Hem buradan kendisine teşekkür edeyim hemde okuyucularımdan Diablo oynayanlara oyundaki mahlasımın quorthan#2815 olduğunu hatırlatayım dedim.

Devasa Horn Hoparlörler



Çok ilginç bir hoparlör tasarımını sizlerle paylaşmak istiyorum bugün. Yukarıdaki fotoğrafta çömelmiş şekilde poz veren Earle Kent tarafından tasarlnan bu devasa hoparlörler 1952 yılında tasarlanmış ve 20.000 Dolara mal olmuş. Bu hoparlörler 1952 yılındaki seçimlerde hem Cumhuriyetçiler hemde Demokratların bağış toplama kongrelerinde kullanılmış. O dönemlerde kongrelerdeki müzik canlı olarak çalınıyormuş ve özellikle org kullanılıyormuş. Muhtemelen ilahiler çalınıyordu diye tahmin ediliyor. Conn Company tarafından tasarlanan bu devasa hoparlörler org sesini olması gerektiği tüm salona duyurmak için özel olarak tasarlanmış ve bir kısmı dönemin meşhur Jensen Speaker Co. firmasında üretilmiş. Hoparlörlerin içerisinde tahmin edeceğiniz üzere tüplü özel amplifikatörlerde mevcut.