Bogen-Presto Pikap



Bogen-Presto markasını hiç duymamıştım. Özel bir pikabı ararken bu firma ile tanıştım. Presto Recording Corporation aslında çok önemli bir firmaymış. 1915 yılında kurulan firma ilk önceleri kayıt endüstrisinde boy gösterirken ilerleyen yıllarda hem profesyonel hemde tüketici pazarı için pikaplar tasarlamış. Ürünlerinin bir kısmı günümüzde de talep görüyormuş. Bu duruma çok şaşırdım. Açıkçası ortalıkta hiç Presto marka pikap gördüğümü hatırlamıyorum. 1930'larda üretmeye başladıkları pikaplar 1940'larda bayağı gelişir ve eskötün önemli firmaları ile ortak çalışmalar yaparlar. CBS desteği ile 33 devirlik plak üretimi için özel cihazlar tasarlayan Presto, büyük savaş yıllarında amplifikatörlerde üretir. Bu firma ile alakalı biraz araştırma yapıyorum. Sanırım ilginç şeyler öğreneceğim...

Absürd Plak Kapakları: Let's Have A Dance Party



Buddy Morrow (asıl adı Muni Zudekoff) 1919 yılında doğup 2012 yılında vefat etmiş Amerikalı bir müzisyen. Hem trombon çalan hemde çeşitli caz orkestralarında şeflik yapan Morrow, müzik kariyeri boyunca en çok "The Golden Trombone" serileri ile gündeme gelmiş. O günlerin popüler şarkılarını çalan Morrow, 1950'lerde "Rose, Rose, I Love You" ve "Night Train" gibi düzenlemeleriyle geniş kitlelerin beğenisini kazanmış. Bir dönem Tommy Dorsey Orchestra'nın şefliğini yapan Morrow'un ismini günümüzde ilginç plak kapakları ile hatırlıyoruz. Yukarıda son derece garip "Let's Have A Dance Party" plağının kapağını görebilirsiniz.

İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Matriks Kodlarındaki Karmaşa


Bir önceki yazımda sizlere Matriks kodlarından bahsetmeye başlamıştım gelin isterseniz konuyu genişletmeye ve ayrıntılı şekilde ele almaya devam edelim. Son yazımda örnek olarak HC975 kodunu ele almış ve buradan hareketle bir kaç örnek vermiştim. En son plak etiketi ile plağın üzerindeki kodların tutmamasından bahsetmiş ve bu plağın muhtemelen piyasaya çıktığından daha sonra üretildiği ipucunu verir demiştim.

Peki bu duruma ne sebep olur. Kesilen plak kalıpları ile asla sınırsız sayıda plak basamazsınız. Üretim esnasından fiziksel etkileşim, sıcak ve özellikle sürtünme yüzünden plak üretiminde kullanılan kalıpları yorar. Bu yorulma durumu üretilen plakların izlerinin olması gerektiği kadar keskin olmaması sonucunu doğurur ve ses kalitesi düşer. Zaten ülkemizde üretilen plaklardaki ses sıkıntılarının bir sebebi de budur. Normal koşullarda atılması gereken kalıplarla üretime devam edilince sıfır olduğu halde çıtırlar duyduğumuz plakları hatırlarsınız. İşte kalıpları olması gereken zamanda değiştirmezseniz ortaya çıkan şey budur.

Belli bir plak üretimi faaliyeti sonrasında kalıplar atılıp ve yerine yenisi gelince bu durum genelde mutlaka plak üzerine işleniyordu. İşte bu yüzden plak etiketleri ile plakların üzerindeki kodlarda bazı farklılıklar oluşuyor. Tabii bu durumu basit bir şey gibi düşünmeyin. Diyelim ki, kullanılan kalıplar yerine yepyeni bir seri ürettiniz. Bu durumda plak şirketleri plak üzerindeki etiketleri de yeniden basıyordu. Özellikle Decca gibi firmalar bu konuda oldukça hassastır. Tüm bu durum üreticiler için ek maliyet demekti.

Hemen ek bir nokta, hemen herkes yeni plak üretimi daha doğrusu kalıp üretim yöntemleri peşinde koşuyordu. Bu arayış sonucunda geliştirilen en akıllıca yöntem DMM veya Direct Metal Mastering sistemiydi. Teldec tarafından geliştirilen bu sistem maliyetleri minimize etmesinin yanında, daha iyi plak üretimini de sağlıyordu. Ancak bu teknoloji seri üretim için çok uzun zaman kullanılamadı ve CD'ler plakları raflardan yavaş yavaş silmeye başladı. DMM teknolojisi ilerleyen yıllarda daha da güçlü olarak karşımıza çıkacaktı diyelim ve konumuza dönelim....



Plak üretim hattındaki plaklar teknisyenler veya mühendisler tarafından kontrol ediliyordu. Eğer baskıda bir sorun çıktıysa bu plaklar yeniden eritiliyor hatta basıldıkları kalıp çöpe atılıyordu. Bu durum daha da genişletilebilir sadece teknik ekip değil, müzisyenler hatta yapımcılarda bu sürecin bir parçası olabiliyorlardı. Yanlış üretilen bir plakta eğer sorun kalıptaysa bu kalıp atılıp hemen yenisi üretiliyordu. Bu durumda plak üzerinde matriks kodları hemen değiştiriliyordu.

Peki matriks kodlarının değişik olmasının sebepleri sadece bunlar mı?

Tabii ki değil. Diyelim ki büyük bir plak şirketinden bahsediyoruz. Çok satacak bir albümün üretimi yapılıyor. Bu plak şirketinin farklı kentlerde fabrikaları var. Genelde tüm fabrikalar master yani asıl kopyalardan kendi kalıplarını hazırladıkları için bir anda matriks kodlarımız daha da karışmış oluyor. Peki ya farklı ülkelerdeki farklı fabrikaları düşünürsek olayın ne boyutlara geldiğini siz düşünün.

Bu durum Matriks kodlara yansıdı. İlk başlarda gayet basit olan kod sistemi bir süre sonra iyice karmaşa haline gelmişti. Bir üreticinin farklı bölge hatta ülkelerdeki fabrika kodlarından, onlarca mühendisin koduna kadar hemen her ayrıntı matriks kodlara eklendi. Bu durum sıradan bir meraklı için pek önemli olmayabilir ama iyi bir koleksiyoner bu kodlar sayesinde bir çok şey öğrenebilir.


Matriks kodu deyince ilk aklımıza gelen şey sanırım LP'ler yani 33 devirler olabilir. Ancak 78'lik Shellac (taş plak) döneminden beri matriks kodları hayatımızdalar ve bize bilgiler vermeye devam ediyorlar. Müzik araştırmacısı Brian Rust eski 78'liklerle ilgili kitabını hazırlarken fabrika arşivlerini kullanarak üzerinde bilgi etiketi olmayan ancak matriks kodu bulunan taş plaklardan bir çok bilgiyi almayı başarmış ve müzik tarihine önemli bir eser kazandırmıştı.

Bir sonraki yazımda matriks kodlar konusuna devam edeceğim...




PhonoRack



Martin Wohlers tarafından çizilen PhonoRack isimli ilginç bir tasarım dikkatimi çekti. Aslında bir yönüyle mantıklı bir tasarım. Raf sisteminin çekmeceli olan bölümleri CD depolamak için tasarlanmış. Üreticinin rakamlarına göre 300 adet CD alabiliyor. 4 bölüm olarak tasarlanan plak rafları ise yaklaşık 500 adet plak alabiliyor. Ortadaki kısım ise pikabınıza, onun altı ise cihazlarınıza ayrılmış ama üstüste cihaz koymak ısınmadan dolayı pek mantıklı olmasa gerek. Bu tasarıma biraz dokunarak güzel bir kendin yap projesi yapılabilir.