Günaydın :) LP'lerin önlenemez yükselişi
Radikal Gazetesi'nde 13/05/2012 tarihinde yayınlanan Naim Dilmener imzalı yazı LP'lerin önlenemez yükselişi.
-------------------------------------------------------------
Müziğin tarihi, pekala formatlar ya da kayıt ortamları üzerinden de ferah ferah okunabiliyor, hem de ilk gün ya da yıllardan başlayarak. Bilen biliyordur ama tekrarlamakta fayda var. Müziğin tarihi eskidir, binlerce yıl öncesine uzanacak kadar eski. Ama yine de bugün alışık olduğumuz tarzda yaygınlık kazanması, gündelik hayatımızın içine sızması oldukça yeni. Bunun olabilmesi için, öncelikle müziğin kaydedilebilir olması gerekiyordu ve bu da ancak 1877’de gerçekleşebildi. Thomas Edison bir süredir üzerinde çalıştığı sesleri kaydedebilecek bir aletten, ancak 1877’nin 6 Aralık günü istediği sonucu aldı. O gün, fısıldadığı “Mary had a little lamb” cümlesini nihayet kaydetmeyi başardığını gördü ve sesleri bir silindir üzerine rapteden bu aleti “phonograph” olarak isimlendirdi.
Bir on yıl kadar sonra da Emile Berliner çıktı sahneye; onun keşfi epeyce farklıydı. Günümüzde kullanılan kayıt ortamlarına benzer yuvarlak diskler üzerine kayıt yapıyordu keşfettiği alet ve “gramophone” olarak adlandırdı. Keşifler tamamdı. Ses artık kaydedilebilir, yayılabilir, dağıtılabilir bir şeydi ve bunun için bir değil iki farklı yol vardı. Müzikte ticari rekabet ilk alınan nefesle başlamıştı.
Bantlar, plaklar, kasetler...
Sonra da aynen devam etti. İşin içinde “para” varsa, herkes bu paranın kendi cebine akması için elinden geleni ardına koymuyordu. Makara bantlı teypler, plaklar, kasetler girdi devreye. Kullanılan malzemenin aynı olduğu durumlarda dahi, firmadan firmaya hep bir şeyler fark ediyor ya da değişiyordu. Dijital çağa bile böyle gelindi. CD’nin keşfi dahi bu konuda bir rahatlama ya da basitleştirme sağlayamadı. Özellikle de ilk yıllarında. CD’ye kayıt yapılabilen o ilk yıllarda, her alet ancak kendi markasını taşıyan boş disklere kayıt yapabiliyordu mesela.
CD’nin keşfiyle birlikte, (kaset ve plak gibi) daha önceki formatların tarihin derinliklerine gömüleceği de sanılıyor ya da varsayılıyordu. Öyle ya, müzik artık yepyeni bir kayıt ortamı üzerinden yayılacak ve dinlenecekti. Kim, hangi sebeplerle eski bir formatta ısrar edebilirdi ki?En azından ilk yıllarda bu beklenti gerçekleşti de. LP satışları azalmaya yüz tuttu, sıfırlanacağı günler sayılmaya başlandı. Ama öyle olmadı. LP’ler hiçbir biçimde çekip gitmedi hayatımızdan. Eski kuşak koleksiyoncuların tutkusu, her zaman bu formatı bir biçimde gündemde tutmaya yetti. Sonra bu nokta da geçildi. Genç kuşak da, hem boyutları hem de görselliği bambaşka olan bu formatın cazibesine kapıldı ve pikap almaya, plak dinlemeye başladı. Derken olanlar oldu: LP satışları yükselmeye başladı.
Senar, Pekkan, Aksu...
2011, müzik piyasasının 2004’ten beri durmadan aşağı doğru inmiş satış rakamlarının toparlanabildiği bir sene oldu. Rakamlar düşmemiş aksine yükselmişti. Ve tuhaflığa bakın ki, buna sebep olan gelişmelerden biri de LP satışlarındaki yükselişti. Müziğin rakamlarını toparlayan, ölçen biçen Nielsen SoundScan, yeni yılda yayımladığı raporunda, LP satışlarının giderek arttığını açıkladı.
Elbette bir kısmımız şaşırdı ama hepimiz değil. Çünkü bizim buralardan bile bu işlerde ilginç gelişmeler yaşandığı fark edilebiliyordu. Hem plaklara hem de bunları çalabilecek aletlere internetten satış yapan sitelerde daha fazla ilgi gösterilir olmuştu. Genç kuşak koleksiyoncular yalnızca geçmişe özlem nedeniyle değil, daha sahici bir ses verdikleri için düşmüştü bu geçmiş zaman malzemelerinin peşine. Zaten ağabeyleri ve ablaları da aynen bunu söyleyip duruyordu. Dijital kayıtlar o kadar kusursuz, o kadar mükemmeldi ki, bir noktada inandırıcı gelmemeye başlamışlardı. Yapay hatta sahte gibi gözükür olmuşlardı.
Ve zaten çok miktarda LP de basılıyordu artık. Sezen Aksu (Bahane, Bahane Remixes) Nazan Öncel (Hatırına Sustum), Teoman (En Güzel Hikayem, Söz Müzik Teoman ), Sibel Can (Benim Adım Aşk) ve başka star’lar, bu formatı bir prestij unsuru gibi görmeye başlamış ve albümlerini (CD’nin yanında) bu şekilde de yayımlamaya başlamışlardı.
Devamı da geldi. Başını Yavuz Asöcal, Emre, Elenor, AJS ve diğer firmaların çektiği bu hareket yayıldıkça yayıldı. Yakın zamanda Ajda Pekkan’ın ‘Best of Ajda’, ‘Ajda 1990’ ve ‘Seni Seçtim’ adlı albümleri bu formatta basıldı. Zeki Müren’in ‘Türk Sanat Müziğinin Paşası’, ‘Saklı Kayıtlar’ ve Müzeyyen Senar’ın ‘Yayınlanmamış Şarkılar’ plakları da raflarda. Sezen Aksu ’nun ‘Sen Ağlama’, Barış Manço’nun ‘Mançoloji’ ve Cem Karaca’nın ‘Ölümsüzler’ serisi de öyle.
Plağı olan albümün CD’sini beklediğimiz günlerden, CD’si olan albümün LP’sini beklemeye başladığımız bir zamana geldik. Plakçılar LP kaynıyor. Bunları çalacak aletler de marka marka. Hem de modern çağa ayak uydurmuş, USB girişli ve dijital kayıt yapabilen bir kılıkta. CD öldü, LP ise yaşıyor. Öngörülen bu değildi halbuki.
Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Doctor House II
Daha önce Doctor House'a Filmlerde Pikaplar ve Plaklar bölümünde yer vermiştik. Ancak Stereo Mecmuası Forumlarında ElTurko mahlaslı kullanıcımız bir video eklemiş hemen bu bölüme ekleyeyim dedim. Dr House’ın sistemindeki pikap Amerikan Sota firmasının Cosmos modeli, hoparlörler ise Alman Duevel firmasının Bella Luna modeli, ilginç yapılı amplifikatör ise Amerikan Thor Audio firmasının ürünü diye yazmıştım daha önceki konu başlığında. Kullanıcımıza teşekkürler.
İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Bir Çözümleme Örneği -Bluenote
Geçtiğim haftalar iki yazı boyunca sizlere matriks kodlardan bahsettim. İlk yazıya buradan ikinci yazıya ise buradan ulaşabilirsiniz. Şimdi ise bilgilerin pekişmesi için bir kaç örnek vermek istiyorum. Bu konunun daha iyi anlaşılmasına yaracağı gibi bir çok insan için benim plak koleksiyonum var cümlesinin aslından ne demek olduğu konusunda bazı faydalı bilgiler verecek.
Bloğumu takip eden çok sayıda caz dinleyicisi olduğu için en bilinen ve tanınan plak şirketlerinden bir tanesi olan Bluenote'u mercek altına alalım. Bu yazıda oldukça yüzeysel olarak Bluenote albümlerinin kapak ve plak üzerindeki etiket ve kodlarından hangi verilere ulaşabileceğimize bir bakalım. Çok şaşıracağınıza eminim...
Bir plağı ilk elimize aldığımızda ilk yaptığımız şey kapağına bakmaktır değil mi? Bir plak kapağı bize bir plak hakkında ilk önemli bilgileri verir. Belki farketmişsinizdir. Bir çok plak üzerinde daha doğrusu kapak üzerinde üretim yılı yazmıyor. İlk bakışta bu tarihi kesin olarak belirleyemesek bile yaklaşık bir tarih belirlememiz hiç zor değil. Bu durum neden önemli, ikinci el plak alırken mümkün olan en iyi baskıyı istiyorsak veya plağın özel bir baskının peşindeysek bu bilgiler ilk adım için çok önemlidir. Böylelikle kolayca bir ayrım yapar, daha değerli olduğunu düşündüğünüz plakları daha ayrıntılı inceleyebilirsiniz. Hatırlatayım örneğimiz Bluenote plak şirketiydi.
Yukarıdaki resimde dikkat ederseniz bazı adresler var. Bu adresler Bluenote plak şirketi tarafından farklı yıllarda kullanılan adreslerin listesi. Plak kapağına baktığınızda en alt bölümde Bluenote adreslerine baktığınızda yaklaşık bir tarih aralığı elde edebilmeniz mümkün. Bu arada bir çok okuyucumuzun plaklarına gidip adresleri kontrol edeceğine eminim ama hemen bir not yazayım. Yeniden basılan plaklarda Bluenote kapakları modifiye ettiğinden dolayı plaklarınızın orijinalinin baskı yılı ne olursa olsun "1290 6th Ave, New York NY 10104" adresini göreceksiniz. Bu firmanın güncel adresi olduğundan tüm kapaklara bu adres basılıyor. Burada bahsettiğim konuyu orijinal baskılar üzerinden takip edebilirsiniz...
İkinci adımda plak üzerindeki etiketi kontrol edelim. Buradaki örneğimiz Bluenote plak şirketi olduğundan firmanın iç etiket listesi yukarıdaki resimde görülebilir. Burada önemli bir konu bir plağın kapağı ile etiketinin uyumudur. Söz gelimi 1964 yılında müzikseverlere sunulmuş bir plağın kapağında yazması gereken adres bilgisi ile plak etiketinin birbirini tutması gerekir. Eğer bir sorun varsa yani uyuşma yoksa o plakta bir sorun var demektir. Tabii ki istisnalarda yok değildir ama genel olarak büyük ölçüde bu uyuşmanın olması gerekli. Hemen bir not, 2000'lerin ilk onundan itibaren Bluenote plaklarının odyofil versiyonlarında da 1980'lerin Capitol baskılarındaki "The Finest In Jazz Since 1939" ibaresi denk gelebiliyor. Kafanız karışmasın diyerek yazayım dedim...
Yukarıdaki resimde orijinal bir Bluenote baskısında nerelerin dikkatle incelenmesi gerektiğini görüyorsunuz. Bu baskılar özellikle de patent için kullanılan "R" amblemi olmayan ve plak şirketinin yanında "Inc" ibaresi olmayan plaklar genelde binlerce dolardan el değiştiriyor. Gördüğünüz gibi daha matriks kodlara gelmeden bir sürü ayrıntıyı öğrenmiş durumdayız...
Şimdi gelelim Matriks kodlara...
Bir çok Amerikalı ve Avrupalı plak şirketi kataloglarının ayrıntılarını ama tüm ayrıntılarını meraklılar ile paylaşmış durumda. Çeşitli internet arşivlerinden bu listelere ulaşabilirsiniz.Diyelim ki, Art Blakey'nin müthiş albümü A Night in Tunisia'nın ayrıntılarına bakıyoruz. Albümün Bluenote kataloğundaki ayrıntıları şu şekilde;
4049: Art Blakey and the Jazz Messengers – A Night in Tunisia (8/14/60)
Albümün orijinal 1960 baskısında şu şarkılar yer alıyor;
"A Night in Tunisia" (D. Gillespie, F. Paparelli) – 11:11
"Sincerely Diana" (Wayne Shorter) – 6:47
"So Tired" (Bobby Timmons) – 6:36
"Yama" (Lee Morgan) – 6:20
"Kozo's Waltz" (Lee Morgan) – 6:45
Yıl 1960 olduğu için plak kapağında ve plak etiketinde "47 West 63rd NYC" adresini görmemiz gerekiyor. Etiket üzerinde bu yıllarda "Inc" ve "R" ibarelerini görmemiz gerekiyor. Ancak ilk baskılarda bu ibarelerin olmadan yapılmış olanlar olduğu için bunların ederi çok ama çok yüksek. Matriks kodunda çok belirgin bir yazı karakteri ile yazılmış "4049" ibaresini görmeliyiz zaten yukarıda belirttiğim gibi plak şirketi bu kodu yayınlamış durumda. 4049 ibaresinin hemen ardından bir boşluk "-" tekrar bir boşluk görmeliyiz. Bu ibarenin hemen ardından bir harf göreceğiz. Örneğin 1 rakamı ilk kalıpla üretilmiş bir plak olduğunu bile anlatacak. Ancak hangi fabrikadaki birinci kalıp? Bunu da bu rakamın yanındaki harften anlayacağız.
Önemli bir ipucu... 1966 yılına kadar üretilen tüm Bluenote plaklarında fabrikayı temsil eden harfte bakılması daha doğrusu aranması gereken harf "P" harfidir. Bunun sebebi Amerika New Jersey'de kurulan Plastylite Corporation olarak bilinen fabrikanın dönemin açık ara en iyi fabrikası olmasıdır.
Aeropad Two
Bakın bunu beğendim işte. Aeropad Two farklı seçenekleri olan özel bir dock sistemi. Firma bu konuda bayağı uzmanlaşmış bir firma ve tasarımları pek öyle sıradan değil. Zaten hoparlör tasarımına baktığınızda bu durumu görebilirsiniz. Firma özellikle iPod, iPad ve iPhone'ları düşünerek tasarladığı bu dock sistemine 3.5mm'lik bağlantı kablosu da eklemiş böylelikle farklı markaların taşınabilir müzik çalar, tablet veya telefonlarını da kullanabiliyorsunuz. Üzerinde D sınıfı bir amplifikatör bulunan üründe 4 adet 30W güç üretebilen hoparlör ve 80W güç üretebilen aktif bir subwoofer bulunuyor. Bambu ve paslanmaz çelikten üretilen tasarım Avrupa'da 700 EUro'luk bir fiyat etiketi ile satılıyor. Eder etmez bu tabii ki başka bir konu ama tasarım son derece keyifli...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)