Garip Bir Yazı: Deniz, Güneş, Bodrum, William Parker ve konstruKt


"Neye niyet neye kısmet" diye bir laf vardır. Hele buna bir de "her işte hayır vardır" sözünü ekleyince ortaya garip bir kombo çıkıyor. Pek severim... Bu yazıyı doğaçlama yazıyorum. Ortaya garip bir şey çıkacağı kesin gibi. Umarım sıkılmadan sonuna kadar okursunuz!

12 Eylül 2014 Cuma günü William Parker ve konstruKt'ün İstanbul'da TSP sponsorluğunda vereceği konser için Çarşamba gününe uçak biletimi aldım. Program, Çarşamba günü İstanbul'da inip birkaç gün içerisinde işlerimi halletmek, Cuma günü konseri izlemek, arkasından karayolu ile İstanbul'dan yola çıkarak Cumartesi günü Bodrum'a ulaşmak ve session'ı dinleyip arkasından İzmir'e dönmek şeklindeydi.

Oturup düşününce 2 günde İstanbul'da hiçbir işimi tam olarak halledemeyeceğimi fark edip bir de üzerine 10 küsür saat yol yapmamın hem psikolojik hemde bazı özel sebeplerle mümkün olmayacağını anlayınca başka bir plan yapmaya karar verdim. Seçil Hanıma Bodrum'da birkaç günlük bir tatil ilgini çeker mi diyerek ilk adımı attım, eşim olaya balıklama atlayınca program bir anda değişti. İzmir'den Bodrum'a gitmek oldukça kolay, evden çıkıp bir otobüse atlayıp yaklaşık 4 saat gibi bir sürede kendinizi denize atmak muhtemelen bir çok okuyucumuz için hayal gibi bir şeydir. Ancak laf aramızda normalde aynı işi Çeşme söz konusu olunca 45 dakikada yapınca, gözümde Bodrum yolu bile büyümedi değil. İzmir'de yaşamanın güzellikleri veya aksi bilemiyorum!

Söz konusu William Parker olunca yolun filan önemi kalmıyor doğrusu. 1952 yılında doğan Amerikalı müzisyen ismini free jazz tarihine altın harflerle kazımış dersem yanlış olmaz. Double bass çalan Parker aslında bir çok enstrümanı özellikle üflemelileri de mükemmelen çalabiliyor. Bestekarlık yönünün yanında şiirleri de var. İlginç bir müzik yaşamı olan Parker hem klasik hemde caz tarafında kendisini geliştirmiş. İlk olarak Cecil Taylor ile birlikte çalışmaları ile tanınan Parker, David S. Ware topluluklarında uzun zaman müzik yapmış tabii ki Peter Brötzmann topluluklarını da bir kenara not etmek lazım...

William Parker ve konstruKt İstanbul konserinden bir enstantane
Bu arada sevgili Murat Akduman gibi dostlardan İstanbul'da Nazım Hikmet Kültür Merkezindeki konser hakkında bilgiler geliyordu. Hemen herkes bayılmıştı konsere. Bir yanımda bir burukluk vardı aslında ama ilerleyen saatlerde tüm bu düşüncelerin yersiz olduğunu görecektim...

Program belli olunca sevgili Reha Arcan'a haber verip kalacak yer işini çözdük. Bu tarz organizasyonlarda böyle dostlar olunca yola çıkarken çok rahat oluyorum. Hele Reha varsa, hep söylediği gibi "akışına bırak"mak lazım! Normalde yol demek benim için stres demektir.

Pazar günü sabahtan yola çıkıp öğle yemeğini Bodrum'da yiyecek şekilde hazırlığımızı yaptık eşimle. Kısa bir ek yolculuğun Gümüşlük'e ulaştık. Sevgili Reha Arcan, aynı zamanda konstruKt'un menajeri olan Ulaş Şalgam, Eylem Çağlar ile buluştuk ve kalacağımız pansiyona doğru yola çıktık. Sevgili Eylem ile karşılaşınca her zaman karıştırdığım üzere kardeş/eş kombinasyonunda ufak bir karışıklık yaşadım tabii ki. Eylem Çağlar tahmin edeceğiniz üzere Umut Çağlar'ın kardeşi. Ben hep kendisini Umut'un değerli eşi ile gördüğümden ve her defasında kim kimdi karıştırdığım için bir sonraki sefer karıştırmayacağım diye aklımın bir köşesine not ediyorum ve tabii ki patlıyorum! Neyse, kalacağımız yer Gümüşlük koyunun en solunda denize sıfır bir yermiş. Aman ne güzel derken pansiyona geldik ve deniz kıyısında kendimizi bir anda William Parker ve konstruKt topluluğundan Korhan Argüden, Umut Çağlar ve Korhan ağabeyin değerli eşi Yelda Argüden ile sohbet ederken bulduk. Hemen sohbete daldık tabii ki.

Bodrum Gümüşlük'ün berrak denizinin içinde Tavşan Adasına yürüken
Keyifli sohbetin ardından insanlar dinlenmeye çekildiklerinde bizde Seçil Hanım ile denize doğru yola çıktık. Tavşan adası, koylar, deniz ve güneş derken sanırım bayağı vakit geçirdik. Arada bir şeyler atıştırıp session'ın saatinin gelmesine yakın pansiyonumuza döndük. Bir yandan da ne kadar iyi bir karar verdim diyordum kendime; akşama William Parker dinleyeceksin, şu an tertemiz denizde yüzüyorsun, eh araya bir yere bir de rakı eklersek, muhteşem olacak!

Hazırlıklar devam ederken rahat duramayan bendeniz!
Tüm session bu ufacık aletin içinde!
Session saati yaklaşırken provaya doğru yola çıktım. Kayıt için hazırlıklar yapılırken bende yardımcı olmaya çalıştım. Umut Çağlar ve Korhan Futacı, kayıt cihazları ve mikrofonlar ile uğraşırken bende ortalıklarda dolandım. Benim emektar Sennheiser kulaklıkta kaydın bir parçası oldu; iyi ki yanımdaymış...

Kayıt hazırlıkları sırasında!
Deneme 1-2-3 deneme 1-2-3!
Kavram karmaşası, Korhan Argüden ile Reha Arcan davulda atışırken!
Tüm bu işler olurken iki önemli isim ile tanışıp sohbet etme fırsatım oldu; Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel. Bu iki farklı adam aslında Türk müzik tarihinde önemli yer tutan ancak kendileri hakkında pek az yazıya ulaşabileceğiniz insanlar. Yakın zamanda konstruKt'un de içerisinde bulunduğu Turkish Free Music Box Set içerisindeki Okay Temiz - Hüseyin Ertunç - Doğan Doğusel - The Trio ve Okay Temiz & Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul plaklarında ikiliyi dinleyebileceğiniz gibi konstruKt ve Peter Brötzmann'ın Eklisia Sunday CD'sinde ayrıca çok nadiren denk gelen Hüseyin Ertunç Trio ve Phill Musra Group kayıtlarına bir bakış atabilirsiniz. Tüm bunları yaparken Türk müzik tarihinde gelecekte pek az kişiyi ilgilendirecek bile olsa kayıt altına almış oluyorum. Hem anı hemde vesika... . Farklı dillerdeki okuyacaklarınızla kendi dilimizde yazılan çizilenleri okuyunca arada çok fark olduğunu göreceksiniz. İşte bizim kültür dünyamıza verdiğimiz değer bu! Ne yazık ki....

Hüseyin Ertunç
Yazının başlarında "her işte hayır vardır" dedim ya Hüseyin Ertunç ve Doğan Doğusel ile tanışıp sohbet muhabbet etmek "hayır" listesindeki önemli maddelerden bir tanesiydi.


William Parker, Hüseyin Ertunç, Korhan Argüden ve Doğan Doğusel
William Parker
Sohbet muhabbet derken artık yavaş yavaş ortalık ısınmaya başladı. Toprak Ev'de acayip bir akustik olduğunu ilk notalar ile anlamaya başladık. İçeride ortalık yıkılırken hemen her nota tüm detayı ile duyuluyordu. Hele kapının önüne çıktığınızda sanki doğal bir horn'dan gelen sesler ile sarhoş olmak bile mümkündü doğrusu.

Toprak Ev içerisinde türlü kombinasyonlar oluşmaya başladı bir anda. Zaman zaman iki davul, iki double bas, bir kaç dakika sonra üflemelilerin hakim olduğu garip bir müzik ayini! Bu session için özel üretilmiş küstüfonlar'dan, yerel zurnalara, farklı üflemeli varyasyonlarından saksafona kadar havalarda uçuşan müziği size kelimeler ile anlatabilmem mümkün değil.


William Parker ve ilginç zurnası... 
konstruKt ekibi birden fazla enstrüman çalabiliyor konserlerinde denk geldiyseniz mutlaka şahit olmuşsunuzdur. Korhan Futacı bir ara flüt çalıyor, saksafona geçiyor, Umut Çağlar'ın elinde bazen üflemeliler bazen perküsyon, Özün Usta aynı şekilde bazen bas çalıyor, bazen davulun başında denk geliyorsunuz. Tüm bunlar olurken bir anda Hüseyin Ertunç davula geçmiş, Korhan Argüden ile karşılıklı çalıyorlar. Sonra bir bakmışsınız Hüseyin Ertunç'un elinde küstüfon bunlar olurken Doğan Doğusel'i bir an basta sonrasında küstüfonu ile görüyorsunuz. William Parker'da aynı şekilde bir an üflemelisini çalarken bir kaç dakika sonra basın başında görüyorsunuz.

Tüm ekip çalarken, bir yanda Cem Tan bir yanda bendeniz Hakancez! Zevke bakın yahu...
Hüseyin Ertunç, Özün Usta ve Korhan Argüden
Anlayacağınız bir kaç dakika içerisinde formasyonlar değişiyor ve müziğin rengi, enstrümanlar farklılaşıyor. Daha şimdiden öyle kombinasyonlar dinlemiş haldeyim ki, oturup yazmaya kalksam çok küçük bir kısmını yazabilirim.

Taş Ev ve arkasında bahsettiğim kocaman camdan içerisi
Bu çılgınlık tam gaz devam ederken içerideki akustik anlamsızcasına büyüleyici hale geliyor. Yer toprak, duvarlar toprak ama camlar var, hele davulların arkasında kocaman bir cam var. Binanın tepesi yuvarlak şekilde branda ile kaplanmış. Sanki bu evi buraya Tanrı koymuş gibi. Bunca yıldır ortalıkta gezinirim böyle bir akustik duymadım ya!

Taş Ev dışarıdan görünüş!
Meraklı misafirler tarihe tanıklık ederlerken...
Bir yandan kayıt yapılırken, bir yandan notalar havalarda uçuşuyor. Toprak Ev'in kapısında meraklılar beliriyor, gelen giden, giren çıkan ortalık çok acayip. İsteyen kısa bir mola veriyor, bir dakikadan kısa süre içerisinde deniz kıyısındasınız, müzik buraya da geliyor. Bir yandan dalga sesleri, bir yandan müzik. Her beş dakikada bir iyi ki gelmişim diye diye sayıklıyorum kendi kendime!

Cem Tan...
Sonrasında bir mola veriyor müzisyenler. İçeride sarı saçlı benim gibi zayıf bir bey dikkatimi çekiyor. Sağ taraftaki davulun yanına bir gong eklerken görüyorum. İsminin Cem Tan olduğunu sonradan öğreniyorum. Kendisi Toprak Ev'i yapan kişiymiş.. Müzisyenler yavaş yavaş içeriye girerken Cem Tan davulun başına geçiyor. 15 dakika önce sessiz sakin oturan kişi ile şu an gördüğüm kişi aynı kişi mi anlamakta zorlanıyorum. Sanki vücudunu doğadışı bir varlık ele geçirmişcesine garip notalar duyulmaya başlıyor ve bir bakış açısından "zikr" bir bakış açısından "ayin" adım adım yükselmeye başlıyor. William Parker'ı basını bir kenara atıp İspanya'dan aldığı Berberi etkileri olan üflemelisi ile resmen dans ederken görüyorum. Yanlış okumadınız dans ediyor!

Özün Usta, Cem Tan, Doğan Doğansel ve William Parker
Walpurgisnacht diye bir şey vardır bilmem duydunuz mu? Brocken'de cadılar bir araya gelirler ve ruhlar ortalıklarda dolaşmaya başlar ve toplu bir çılgınlık yaşanır. Hatırladığım kadarı ile olayın en güzel tasviri Goethe'nin ruh hastası klasiği Faust'ta vardır. O gece böylesine bir şey yaşandı ortalıkta. Kaç dakika sürdüğüne dair bir fikrim yok, ancak ses kaydı yapıldı ve sanırım videosu'da var. Umarım yakın zamanda ortaya çıkar çünkü benim de ne olduğunu anlamam için en az birkaç kez dinlemem gerekecek. Bu hengamenin bitiminde hepimiz olduğumuz yere çöküyoruz. Sanırım çalanlarda dahil herkesin ne olduğunu anlamaya ihtiyacı var. William Parker ile Hüseyin Ertunç muhabbet ederken sohbete katılıyorum, Parker bu enerjiydi diyor...

Tüm ekip, deniz kenarında yemek keyfi :) foto: Korhan Futacı
Toprak Ev'e girdiğimizde gündüzdü ve akşam olmuş durumda. Yemek molası zamanı. Denizin kıyısında, dalga sesleri ve tatlı bir rüzgarın eşliğinde hep birlikte yemeğe oturuluyor. Sohbet öyle keyifli ki, kimsenin kalkası yok masadan. Bu arada William Parker harika bir adam ve çevreye pozitif bir enerji yayıyor. Keyifle yemeğimizi yiyor rakılarımızı içiyoruz. Keyifli sohbet gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürüyor. Ertesi sabah erken saatlerde ekip İstanbul'a doğru yola çıkacak o yüzden vedalaşıyoruz. Seçil ile tatile devam edeceğimiz için biz daha geç kalkacağımız için denk gelmeyeceğimizi düşünmüştük.

Sabah sohbeti, Korhan Argüden, William Parker ve Reha Arcan...
Sabah kalktığımızda kahvaltı yapmak için deniz kıyısına iniyoruz. Tüm ekip orada. Bu kez sabah sohbeti derken neredeyse öğlen oluyor. Farklı bir dünyada muhtemelen sezon sonu yorgunluğu ile astral seyahate çıkmış pansiyon sahiplerini sayesinde dün geceden beri bayağı eğleniyorum. Birisi çay kalmadı derken 2 dakika sonra kocaman fincan çaylar geliyor. Yemek için 10 kişiyken 20 kişi oldunuz hazırlık yapamadık derken tıka basa doyuyoruz. Reha'nın "akışına bırak" olayına bu insancıkları da dahil etmek lazım! İstanbul'a gidecekleri yolcu ediyoruz. William Parker karayolu ile değil havayolu ile İstanbul'a geçeceği için sohbet muhabbet edecek azıcık daha vaktimiz var. Of sigaram bitmiş. Sağolsunlar Deniz Hanım imdadıma yetişiyor. Yerimden kalkmak istemiyorum resmen! Bakkala gitmek öyle zor gelecekti ki. Sohbet öylesine tatlı....

Bodrum Hatırası :)
İlerleyen saatlerde bizde görebildiğimiz herkesle vedalaşarak Seçil Hanım ile Bodrum'un farklı noktalarına doğru yola çıkıyoruz. Benim üzerimde hala geçen gecenin sarhoşluğu var, hayır rakıdan değil müzikten! Aslında buradan Marmaris'e ve Fethiye'ye doğru yola çıkmak gibi bir planımız vardı ama daha organize bir şekilde geri gelmeye karar verip, Bodrum'da keyifle geçen bir kaç günün ardından İzmir'e dönüyoruz.

Dediğim gibi her işte hayır var!

Notlar. 
Fotoğrafların çoğunluğunu Reha Arcan çekti. Bir kısmı ise benden! 
Savaş Arıhan! Yahu ağabey nasıl bir şansın varsa yine sponsor olduğu konseri seyredemedin. 



Yaz Tatili Bitti :)


Evet iyisiyle kötüsüyle bir yaz tatili daha bitti. Bu yaz üzücü bazı kayıplar ve birkaç ufak terslik dışında çok keyifli geçti. Siz bu satırları okurken ben ucundan köşesinden tatile devam ediyor olacağım ama artık bloğum kaldığı yerden devam edecek. İlk hafta sanırım yazın yaptıklarımdan daha doğrusu ilginç sayılabilecek mevzulardan bahsederim sonrasından normal akışımıza geri döneriz... 

Yeni Devinim, Yine Devinim


Stereo Mecmuası Günlükleri, senelerdir kullandığım Wordpress altyapısından yeniden Blogger altyapısına taşınıyor. Muhtemelen Ekim ayının ilk günlerinde yeniden aktif olacaktır.

Steve Jobs Hifi Sistemi Ayrıntıları


Geçtiğimiz senelerde Steve Jobs'un sistemi ile alakalı bir şeyler karalamıştım. Wired dergisi sistemin tüm parçalarını bulmuş fiyatlandırmış.

- Pikap: GyroDec MK1. Durumuna göre 1.500 ila 2.500 Dolar civarına satın alınabiliyor.
- Hoparlör: Acoustat Monitor 3s. Yalnız Steve Jobs'un sahip olduğu model nadir bulunan beyaz ızgaralı model ve hoparlör altında orijinal ahşap ayakları var.
- Pre-ampli: Threshold - FET-One Durumuna göre 1.200 Dolar civarına satın alınabiliyor
- Amplifikatör: Threshold STASIS-1 Durumuna göre 2.000 Dolar civarına satın alınabiliyor
- Radyo: Denon TU-750 Wired dergisine göre muhtemelen eski sisteminden kalma deniyor. Durumuna göre 10 Dolar civarına satın alınabiliyor, biraz ucuz yani...
-Resimden seçilebilen plaklar: Bach Brandenberg Concertos (Jean-Pierre Rampal, Maurice André; RCA), Ella Fitzgerald: The Cole Porter Songbook (Vol. 1, Verve) ve Steely Dan's Aja (ABC).

Orijinal Wired linkine buradan ulaşabilirsiniz... Yukarıdaki fotoğraf Diana Walker’ın “The Bigger Picture: 30 Years of Portraits” isimli kitabından alıntı.