Lego Plak Mağazası


Şu an kimin yaptığını bulamasam da, Pinterest'te denk gelen bu fotoğraf pek hoşuma gitti. Bir arkadaş, Lego'lar ile harika bir plak mağazası yapmış. Tabii ki bol bol özel dokunuş var. Ancak müthiş gözüküyor değil mi?

Yetişin Dostlar! Klavye Konusu


Ülkemizin bilgisayar ekipmanı ithalatçıları ve satıcıları bir garip. Sözüm ona bir çok markanın farklı modellerdeki klavyeleri ithal ediyorlar ancak bir çoğunda Türkçe tuş dizilimi yerine Amerikan veya İngiliz tuş dizilimleri bulunuyor. Yazmak çizmek ile alakası olmayıp sadece oyun oynayan insanların klavyenin belli bölgelerini kullandığını biliyoruz. Bu durumda tuş dizilimi çok önemli değil. Ancak her insanın bir şekilde yazı yazmak ile yolu kesişmek zorunda. Bu durumda Türkçe tuş dizilimi önem kazanıyor. "F" tipi neden kullanmıyorsun derseniz, ne yazık ki "Q" dizilime alışınca geri dönmek zor. Yoksa "F" tuş dizilimi hız açısından çok daha mantıklı bunu kabul etmek lazım. Ancak bir sürü klavye kısayolunu el alışkanlığı ile kullanır hale gelince "F" tuş dizilimi olan klavyede insan afallıyor. CTRL+X basmam gerektiğinde mavi ekran veriyorum ben mesela!

Uzun zamandır tam istediğim gibi bir klavye bulamadım bir türlü. Ali gelmeden önce mekanik klavyeler ile mutlu mesut yaşıyordum. Ha tam anlamı ile mutlu muydum, hayır yine değildim. Ancak Ali doğduktan sonra mekanik klavye kullanmak mümkün olmuyor. İstediğiniz kadar en az ses çıkartan siviçleri kullansanız bir de üzerine ses azaltıcı kauçuk o-ring kullansanız bile gecenin sessizliğinde o tuş sesleri gerçekten rahatsızlık verici oluyor. Bizim oğlanın zaten uykusu hafif ve uyanmak için fırsat ararken mekanik klavye kullanmak hayal oldu benim için. Bir süre Das Keyboard kullandım. Bunların boş tuşla satın alabildiğiniz klavyesini alıp üzerine Türkçe etiketler yapıştırarak idare ettim. Ancak o da iş değil. arkasından Logitech firmasının G710+ klavyesi ile devam ettim. Bir çok özelliğinden mutluydum aslında.


G710+ bir çok anlamda ihtiyaçlarımı karşılıyordu. Büyük "enter" tuşu, olması gereken tuş dizilimi ve sonradan alıştığım ancak hayatımı acayip kolaylaştıran makro tuşları. Her dakika klavye başında oturan bir adam olarak çok kullandığım komutları bu makro tuşlarına atayınca hayat gerçekten kolaylaşıyordu. Toplamda o 18 makro tuşuna alışmak kolay olmadı. Klavyenin sol tarafında arada elim gidiyordu ancak öyle alıştım ki sonra! Örneğin evdeki klavyede tek bir makro tuşuna basıp, bloğuma ekleyeceğim resmi alıp uygun boyuta kesip, gerekli filtreleri uygulayıp, bir de üzerine kaydetme ekranını açabiliyorum. Tüm bu işlem bir sürü mouse ve klavye hareketi ile yapılabilecek iken tek bir tuş ile tüm işlemi yapabilmek verimlilik açısından harika bir şey.

Peki sevmediklerim neydi. Aslında görsel şeyler. Bunlar oyuncu klavyesi olduğu için "WASD" gibi oyunlarda sıklıkla kullanılan tuşlar farklı renklerde üretiliyor. Bir de klavyenin sağında solunda garip renklerde bölümler var. Oyuncu klavyesi ya, ille saldırgan çizgilere sahip olacaklar.


Sonrasında normal tuşlara sahip Logitech G105 klavyesini buldum. Oldukça sessiz ve yine tam istediğim tuş dizilimine sahip. Şu an bu yazıyı da bahsi geçen klavyeyi kullanarak yazıyorum. Yukarıda bahsettiğim özelliklerin tamamı bu klavyede de mevcut. Makro tuşları vesaire. Bir de üzerine 1/4 daha ucuz! Ancak yine "WASD" ve yön tuşları farklı renkte.

Bu arada klavyede ışıklandırma olması da güzel bir şeymiş. Zaman içerisinde bu duruma da alıştım.  G710+ modelinde beyaz ışıklandırma varken, G105 modelinde mavi ışıklandırma koymuşlar. Gözleri en rahatsız eden renk! Buna rağmen mutlu mesut vakit geçiriyoruz G105 ile. Firmanın yazılım filan gerçekten güzel. Ha bir de hakkını vereyim Logitech Türkiye güzel çalışıyor. Tüm ürün yelpazesinin Türkçe tuş dizilimi ülkeye geliyor. Hele diğer ithalatçılara bakarsak Logitech Türkiye müthiş diyebiliriz. Fiyatlar, servis konusu tabii ki memleketin genel şartlarından farklı değil.

Logitech G105 mutlu muyum. Aslına bakarsanız evet ama şu kılıksız farklı renklerdeki tuşları olmasa daha da mutlu olacağım!

Klavye arayışında olduğumu bilen bir arkadaşım yurtdışından aldığı SteelSeries diye bir markanın Apex 350 modeli klavyesini gönderdi. deneyeyim diye. Yurtdışından alındığı için tabii ki Türkçe tuş dizilimi yok. Ancak tuşların hissiyatı müthiş. Hem sessiz hemde çok kolaylıkla basılıyor. Klavyenin hem yan tarafı hemde üst tarafında ihtiyacımı karşılayacak makro tuşları var. Klavyenin genel görüntüsü gayet aklı başında. Işıklandırması da var, tabii dozajını kaçırınca pavyona dönüyor. Allah'tan herşey ayarlanabiliyor. Hemen araştırmaya başladım bende. Apex 300 diye bir başka modelleri varmış. Daha az makro tuşu var, ancak tuş hissi aynı bir de üzerine aydınlatması beyaz. Aman dedim bu tam benlik. Sonra mağazalara baktım Türkiye mümessili Despec firması İngiliz ve Amerikan tuş dizilimli modelleri getirmiş. Yahu şunun Türkçesi gelecek mi diye mesaj attığımda ne geri dönen oldu, ne de bir yanıt geldi. Yapacağınız işin... deyip arayışlarıma devam ettim. Bu arada klavyenin Türkiye fiyatı 250TL civarında. 

Bu arada rahat ettiğim bu tuş yapısına membran tuş deniyor(muş). Belki mekanik tuşlardaki o geri bildirim hissi yok ama tuşların yüksekliği ve direnci çok daha düşük olduğundan ben çok daha hızlı yazmaya başladım bir de üzerine parmaklarım daha az yoruldu. 

Membran tuş olayı hoşuma gidince bu tarz başka ne alınabilir diye baktım. Razer firmasının DeathStalker modelini buldum. Razer ürünlerinde Türkçe tuş dizilimi olduğunu biliyorum en kötü ihtimal bunu alırım dedim ancak ithalatçısı sadece Amerikan tuş dizilimi olanını ithal etmiş. Klavye yaklaşık 350 TL civarında satılıyor. Anladığım kadarı ile renklendirmesi pavyon tarzına dönünce fiyatı artıyor. Binbir türlü rengi olup bir de üzerine ışık oyunları yapan versiyonu Chroma mesela. O model daha da pahalı.  İş öyle bir duruma geldi ki, parası neyse vereceğim. Yeter ki kurtulayım şu arayıştan. 
Geçtiğimiz günlerde bir Bimeks mağazasını dolaşırken Redragon diye bir marka gözüme çarpmıştı. Membran tuşu olup yukarıdaki Razer klavyenin çakması ama iyi bir çakması denilen Karura diye bir klavyelerinin olduğunu öğrendim. Türkiye temsilcisi bazı modellerin Türkçe tuş dizilimli versiyonlarını getirmiş, mağazada gördüm.  Bu klavyeyi getirecek misiniz diye mesaj attım, beni adamdan sayıp dönen olmadı. 

Anlayacağınız günün sonunda parasını verip memleketten arzu ettiğiniz klavyeyi alamıyorsunuz yahu. Ne saçma iştir anlamadım. Hakan Bey, ben senin sorununu çözerim diyen varsa, istediklerim şu şekilde. 

1- Türkçe Q tuş dizilimi olmazsa olmaz. Enter tuşunun büyük olması da yine olmazsa olmaz. Bildiğiniz o alıştığımız tuş dizilimini istiyorum ben ya..
2- Mümkün ise makro tuşları olmalı. Ha "Auto Key" yazılımını kullanarak işi halledebileceğimi bende biliyorum da, makro tuşları ve anında kayıt alabilmek falan güzel özellikler. 
3- Garip şekiller acayip renkler içeren tasarımlar yerine efendi, derli toplu bir tasarım olsa ne güzel olur. 
4- Pavyon ışıklandırması falan olmasın. Ha tam istediğim gibi bir klavye olur o zaman pavyon ışıklandırmasını hiç açmayacağım halde parasını ödemeye razıyım. Kapatırım hiç kullanmam. 
5- Numerik yani sayısal kısım olmasa da olur. Hatta klavyenin kapladığı alan küçülür . Ona da hayır demem aslına bakarsanız. 
6- Aman mekanik olmasın. Membran tuş olsun yok olmaz ise standart tuşlarda kabulüm! 

Velhasıl kelam benim anladığım firmalar, güzelim klavyeleri standart fiyattan satmak yerine orasına burasına garip renkler ekleyip, pavyon modları ekleyerek daha fazla fiyatlara oyuncu klavyesi adı altında satmayı karlı bir iş olarak benimsemişler. Sonunda oturup kendim klavye yapacağım bu gidişle. 

Aslında bunu bilerek yazdım. Hazır yazının şirazesi kaymış iken, daha da uzatalım bari.  

Eğer Apple bilgisayar kullandıysanız Magic Keyboard ile mutlaka denk gelmişsinizdir. Bende severim bu klavyeyi. Kompakt tasarımı ve yazı yazma konforu gayet güzeldir. Son yıllarda mekanik klavyeler trend haline gelince Magic Keyboard vari tasarımlarda ortaya çıktı. 

Bunlar minimal boyutlardaki klavyeler. Genelde farklı tiplerde siviçler kullanılıyor. Meraklılar farklı kitleri alıp ihtiyaçlarına göre şekillendirebiliyor. Bu sıralar o kadar fazla bu tarz klavyeyi üreten firma çıktı ki şaşarsınız. Başlı başına bir olay haline geldi bu klavyeler. Bunlara Amerikalılar Tenkeyless Mechanical Keyboards (TKL)  diyorlar. 


Bu klavyeleri alanlar için o kadar çok özelleştirme seçeneği var ki. Farklı renkte tuş takımları, şekilli desenli tuşlar, binbir çeşit aydınlatma, aklınıza ne geliyor ise. Son dönemlerde bu olay delilik haline gelmiş. Klavyeler gitgide sanat eseri haline dönüşüyorlar. Sırf bu aksesuarları satan Massdrop sitesi öyle büyüdü ki, sonradan bir sürü ürün grubuna da el attılar. Laf aramızda bu kalvyelerin kompakt yapıları insanı bir yandan da cezbetmiyor değil. DIY kitlerle aslında bu tarz bir klavye yapasım var. En kötü ihtimal götürür ofiste kullanırım. Diyordum.. 

Bu konsepte en yakın klavye ülkemizde de satılan Zalman ZM-K500 modeli. Ben Zalman'ı özel sessiz hatta pasif soğutma sistemleri ve kasaları ile tanıyordum. Onlarda trend'e uyup klavye işine girmişler. Yukarıdaki K500 modelinin Türkçe tuş dizimine sahip olanı mevcut ancak "enter" tuşu benim istediğim gibi değil. Aslında tuşların yerleri de. Yazı yazabilmek pek mümkün olmadı. Hele o virgülün yeri yok mu! Ama kompakt yapısı ve 100TL civarındaki fiyatı ile dur şununla biraz uğraşsam mı da demiyor değilim.

Yazıyı sonlandıralım artık. Bahsettiğim tarz bir klavye görürseniz lütfen beni uyarın, vallahi büyük sevaba girersiniz.

Ekleme, Tenkeyless (TKL) olayını merak ediyordum ya, alıp kullanmaya başladım bir tane. İlk izlenimler ahanda burada!

Plak Koleksiyoncusunun Rehberi: İlk Baskılar



Ülkemizde son dönemlerde plak toplamak, plak dinlemek ve plak koleksiyonu yapmak konularını merak edenlerin sayılarındaki artış dikkat çekici. Bunun hem plak mağazaları, hem yazılarımın okunma sayıları, hemde Mecmua'ya gelen sorulardan çok rahatlıkla anlayabiliyorum. Bu tabii ki çok sevindirici bir durum. Ancak bazı satıcıların bilgisizliği -veya kötü niyeti- ve bazı alıcıların takıntılı isteklilikleri derken ortalıkta garip olaylar döndüğüne şahit oluyorum. Bu sıralar özellikle ilk baskılar konusunda bayağı ilginç hikayeler dinliyorum. Gelin ilk baskılar konusuna bir göz atalım.

İlk baskı nedir bununla başlayalım. Bir albümün ilk yayınlandığı anda yapılan baskısına ilk baskı denir. Albümün veya topluluğun popülerliği ve plak şirketinin beklentilerine göre ilk baskıda toplamda kaç adet plak basılacağı konusu belirlenir. Baskılar bazen bin adetten az, bazen binlerce adet olabilir. Bu adet ve albümün zaman içerisinde dinleyiciler nezdinde durumu nadidelik kriterinin belirlenmesinde önemli rol oynar.

Bazı albümlerde birden fazla ilk baskı söz konusudur. Özellikle 1970'lerde bazı albümler ,ki rock albümlerinde bu durumu sıklıkla görürüz, eş zamanlı olarak hem Amerika'da hem de Avrupa'da basılabilir. Bu durumda ortalıkta iki farklı ilk baskı olur. Bunların değeri adetlerinin yanında hangi fabrikada basıldığı gibi detaylar ile belirlenir. Bazı fabrikalar zaman içerisinde yaptıkları özenli baskılar ile müzik tarihine girmiştir.

İlk baskılar değerli olduğu bir diğer konu yapılan hatalardır. Bazı baskılar gözden kaçan bazı hatalar içerebilir. Bu hata plağın kendisinde olabileceği gibi, kapağında, etiketinde de yapılmış olabilir. Örneğin etiketi yanlış basılmış, örneğin plağın A yüzüne B yüzünün etiketinin basılması gibi durumlar bir anda plakların değerini arttırabilir. Eğer bu durumun farkına varılıp ikinci baskıda bu hata düzeltildiyse ilk baskı plaklar "defo"larından dolayı kıymete binebilir.

Bir diğer önemli konu ise plağın üretim sürecinde gizlidir. Plak basımında özel üretilmiş kalıplar kullanılır. Bu kalıplar belirli adetlerdeki plağı basarken kullanılır. Bunun sebebi baskı yaptıkça kalıbın aşınmasıdır. Bu aşınma, aynı kalıptan normalden fazla plak üretildiğinde tizlerde bir miktar kayıp, plakta dinleme esnasında oluşan çıtırtı ve hatta sesin boğuklaşması gibi sonuçlar doğurabilir. Plak şirketlerinin bir kalıptan kaç baskı yapılacağı konusunda farklı uygulamaları ve görüşleri vardır. Bazı şirketler her 1.000 adetlik üretimin arkasından yeni bir kalıp kullanırken bir diğeri bir kalıbın 3.000 plak basmak için optimal koşulları sunabildiğini iddia eder. Bu kalıpları üretmek maliyetli bir iş olduğundan özellikle küçük şirketler tek bir kalıptan binlerce plak üretmeye kalkışmışlardır. Hatta daha da ileri gidip ikinci ve daha sonraki baskılarda ilk baskının kalıpları kullanılmış ve üretilen plakların kalitesinde sıkıntılar oluşmuştur. Böylesi plak şirketlerinde ilk baskıları edinmek ses kalitesi açısından bir miktar kazanım elde etmenizi sağlayabilir. Özellikle ülkemizde 70'lerde basılan plaklarda bu durumu görebilirsiniz. Ancak sıkıntı hangi baskının ilk baskı olduğunu anlamanın neredeyse imkansız olmasıdır.

Önümüzdeki günlerde yayınlayacağım yazılarda ilk baskı konusunu enine boyuna tartışacağım.


Diablo 20 Yaşında Ve Müthiş Haberler


İlk Diablo yayınlandığında 1996 yılında alıp hemen oynamaya başlamıştım. Şu hayattaki en sevdiğim oyun olması muhtemeldir. Gotik atmosferi, her defasında yeniden yaratılan zindanları, hikayesi ile oynamaktan asla bıkmadım. Tabii sonra Diablo II yayınlandı.  O da muhtemelen en sevdiğim 2. oyun olabilir. Özellikle Necromancer ile deli gibi eğlenceli vakit geçirmiştim. Hatta eşim ile evde LAN üzerinden az oynamadık... Sonra 2012 yılında Diablo III yayınlandı. En sevdiğim 3. oyun ne yazık ki değildi çok basitleştirilmişti ama bunu da deli gibi oynadım. Oyun yayınlanan genişleme paketi Reaper Of Souls ile bayağı adam oldu doğrusunu söylemek gerekirse...


Bugün Blizzcon başladı. Bu Diablo'nun yapımcı firması Blizzard'ın bir nevi konferansı denilebilecek bir etkinlik. Bir yandan Diablo'nun 20. doğumgünü kutlanırken bir yandan oyuna gelecek yenilikler tanıtıldı.

En büyük bomba, "The Darkening of Tristram" adından ilk Diablo gibi 16 katlı bir zindanda savaşıp bölüm sonunda Diablo ile karşılaşacağız. Tahmin edeceğiniz üzere Tristram katedralinde geçecek bir bölüm. Görsel filtrelerle bu yeni bölümlere retro havası verilecek ve eskisi gibi sadece 8 yöne hareket şansımız olacakmış. Ha tabii gönül isterdi ki, Paladin ile oynayalım ama Diablo I'i modern grafiklerle oynamak yeterince heyecanlı olacaktır. Bu yeni bölüm ücretsiz patch olarak haftaya geliyor. Yani ben haftaya ortalarda yokum...


İkinci bomba ise Diablo II'yi senelerce oynadığım karakterim oyuna geri dönüyor. Necromancer sınıfı oyuna 2017 içerisinde eklenecek. Daha doğrusu ek bir paket olarak satılacak. Ecnebilerin dediği gibi Shut up and take my money!!! Aşağıda ilk video var. Heyecan bastı yahu :)



Ahşap ve Retro


Son zamanlarda çeşitli sosyal platformlarda gençlerin eski cihazlar ile harika sistemler kurduklarını çektikleri fotoğraflardan anlıyoruz. Bir nevi bir pazarına yurtdışında da nur yağmış. Ancak fiyatlar öylesine makul ki, çok ucuz fiyatlara yukarıdaki gibi sistemler kurabilmek mümkün. Türkiye'de böyle bir sistemi kurmaya kalksanız saçma sapan paralar ödemek zorunda kalırsınız muhtemelen.