BOSE 301


BOSE'nin ülkemizde de çok sevilen hoparlör sistemi; 301. O günlerde BOSE hoparlör ailesinin en küçüğü olan hoparlör sistemi düşük maliyet için tasarlandı. Yüksek frekansları dışa doğru eğimli tutturma özelliğinin yine görüldüğü bu hoparlörler olmuştur. Sürücü olarak 20cm "corn" tipi alt frekans ve tizler için ise 7.5cm "corn" tipi sürücü kullanılmıştı. Eğik monte edilmiş tweeter'ın önündeki deflektörün açısını değiştirerek, akustik olarak değişken  bir oda ve yapıya sahiptir. İlk üretim tarihi 1976..

Bu özellikler BOSE 301'i hem çok sevilen hem de hiç sevilmeyen bir hoparlör olarak bilinmesine sebep oldu. Aynı zamanda hem sevilip hem nefret edilen bir marka olmak kolay değil... 

McIntosh Power Supply


Yahu 1950'lerin reklamları her zaman çok hoşuma gitmiştir. 1950'lerden bir diğer McIntosh reklamı, D101 güç kaynağı. 

MOV-1 Seramik Ses Sistemi



KEAS MOV-1 Ceramic Audio System ile gözlerinize ve kulaklarınıza ziyafet amacı için üretilmiş. Tamamen kablosuz olan bu sistem, cihazınıza Bluetooth ve aptX teknolojisi ile bağlanır. Danimarkalı Peerless sürücülere sahip bu hoparlör, her tür için kusursuz ses üretir. Ek olarak, size tam sekiz saatlik bir çalma süresi sağlayan güçlü bir lityum iyon pile sahiptir. MOV-1'in ön tarafında parçaları atlamak, oynatmak, duraklatmak ve ses seviyesini ayarlamak için sezgisel dokunmatik kontroller bulunur. 


Güzel seramik kasa, ses için akıcı bir tasarım sunar. Aslında, bir hoparlör sisteminden çok bir sanat eseri olarak ortaya çıkıyor. Fiyat ise 650 Dolarcık... Meh...

Deprem

 




Ege'nin iki yanını sallayan 7 büyüklüğündeki depremde maalesef İzmir ve çevresi zarar gördü. İzmir'de ve çevresindeki hemşehrilerimin kederli ailelerine sabır, yaralılar için acil şifalar niyaz ediyorum. Bunu bu aralar bol bol duyacağız, beraberlik çağrıları, taziye mesajları havalarda uçuşacak arkasından Gölcük, Van, Erzincan ve onlarca hatta yüzlercesi gibi bir hafta sonra herşeyi unutacağız. Maalesef ateş düştüğü yeri yakıyor... 

Alıştırma Süreçleri


 

Geçen yazımda Sadettin Kesergen üretimi balıklarımın, Mehmet Bulut aracılığı ile Aydın'dan geleceğinden bahsetmiştim. Bu süre zarfında akvaryumdaki su döngüsü oturmuştu iyice. White fungus tabir edilen yapılar, temizlik ekibi tarafından temizlenmiş ve akvaryum tam isteğime uygun şekilde oturmuştu. 

Kısa bir bekleyişin ardından balıklarım geldi. Kısa bekleyiş derken sanırım Ekim başını buldu bu işler. Zaman mekan oryantasyonu bu yazı dizisinde oldukça kayık durumda. Neyse...  Öyle balığım geldi hemen akvaryuma koymak diye bir şey söz konusu değil bu dünyada. Sabır önemli. Burayı daha sonra defalarca hatırlatacağım; Sabır! 

Neyse balıklar gelir gelmez, yol yorgunu misafirlerimizi hemen akvaryumun içerisine koydum poşetleri ile. Buradaki amaç poşetin içerisindeki suyun sıcaklığının akvaryum sıcaklığı ile eşitlenmesi. Bu süreç bazılarına göre yarım saat, bazılarına göre bir saat, bazılarına göre daha uzun sürebiliyor. Ben deliyim derseniz, elinize bir ısı ölçer alıp, tam eşitlenmeyi de sağlayabilirsiniz de buna gerek yok. Ben sanırım 1 saat civarında balıkları aşağıdaki gibi bıraktım... 



Bu sürecin akabinde suya alıştırma aşaması geliyor. Bu nasıl bir şey derseniz, önce yukarıda görülen poşetlerden balıkları kurtarıyorsunuz ve bir kabın içerisine alıyorsunuz. Bir hava hortumu vasıtası ile ana akvaryumunuzdaki suyu damla damla, yavaş yavaş bu kabın içerisine akıtıyorsunuz. Bu konular ile alakalı internette bir sürü video ve bilgi var. Bunları yazınca aman abi ne bilgilisin filan demeyin, bende okuyarak öğreniyorum ve balıkları aldığım kişilerin deneyimlerine güvenerek aktardıkları yöntemleri kullanıyorum. Pek bir şey bildiğim yok benim de. :)


Bu süreci ne kadar uzun tutarsanız o kadar iyi. Balıklar bir şekilde adım adım sizin suyunuzun özelliklerine alışıyorlar.. Bu arada balıkların geçtiğimiz yazılarda eklediğim fotoğraflarda  renklerinin ne kadar güzel olduklarını fark etmişsinizdir ancak bana geldiklerinde neredeyse bembeyaz olmuşlardı. Bunun sebebi de stres imiş. Yavaş yavaş geçecek ve normale dönecekler. Ne demiştik, Sabır... 


Daha önce yazdığım gibi yabani Betta'lar atlamaya çok meraklı imiş. Ben sadece okuyucu olarak çeşitli gruplarda bilgi edinirken sevgili Mesut Kurtoğlu'nun iki dişi balığı atlayarak intihar etmişti. Benim balıklar gelene kadar bu atlamaların sonu gelmedi. Her hafta farklı meraklıların yabani Betta'ları atladı. Ben akvaryumumda gereken önlemleri almıştım ama bu alıştırma sürecinde bile kap yerine kova kullandım. Neme lazım, bizimkilerde atlamasınlar...