Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilgisayar Dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Raspberry Pi Kasaları Ortaya Çıkmaya Başladı



Geçen hafta sizlerle 25 Dolara satılan mini bilgisayar Raspberry Pi'den bahsetmiştim. Üretilen binlerce kart bir anda tükendi. Ben ne yazık ki bu ilk turda anakartımı alamadım ama sipariş listesine yazıldık bir süre bekleyeceğiz sanırım... Bu denli hızlı satılan bir ürün kısa sürede kendi pazarını da ortaya çıkarttı. Hemen herkesin ortak ihtiyacı ucuza satılan ve Raspberry Pi'ye uygun bir kasa. Bir çok üretici kollarını sıvadı ve tasarımlarını paylaşmaya başladılar. Marco Alici adlı bir endüstri tasarımcısı ilk tasarımlardan bir tanesini meraklılarla paylaştı. Şu an ürünün seri üretimi yok ancak hazırlık yapılıyor. Eğer iyi bir satış fiyatı yakalayabilirler ise çok başarılı olacağı kesin gibi.

25 Dolara Bilgisayar: Raspberry Pi



Uzun zamandır beklediğim müthiş bir ürün piyasaya çıkıyor. Raspberry Pi isimli bir vakfın ürettiği PC sonunda satışa çıktı. Ortalık fena sallanacak gibi...

Kredi kartından biraz büyük olan devre kartının 2 farklı türevi var. A tipi ve B tipi. B tipinin A modelinden tek farkı ek USB ve Ethernet portlarına sahip olması. B tipinin fiyatı 35 Dolar A tipinin fiyatı ise 25 Dolar olarak belirlendi. Tabii bu fiyata bir kasa dahil değil. Örneğin ucuz yollu Hammond marka bir kasa alıp içerisine monte edebilirsiniz. Linux işletim sistemi ile çalışacak Raspberry Pi'yi basit bir şekilde SD kart ile boot edebiliyoruz.

PC'nin besleme sistemi 5V micro USB girişinden yapılacak ancak kısa zamanda farklı adaptörlerinde üretileceğine eminm. Hatta yanılmıyorsam 4 AA pil ile çalışabilen bir adaptör ortalıkta gezinmeye başladı.

Peki bu minik bilgisayarı ne için kullanabiliriz. Aklınıza gelen her şey için, benim düşüncem ise bu ufaklığı media server olarak kullanmak. Bir arkadaşımda televizyonun arkasına monte ederek televizyonunu bir anda smart TV+media player haline getirmek istiyordu. Çünkü söylenenlere bakılırsa sistem HD video oynatabiliyor. Aslında yapabileceklerimizin sınırı yok örneğin bu minik PC'yi monitörünüzün arkasına monte ederek çok kolay bir şekilde All-in-One PC'nizi kendiniz üretebilirsiniz.

Bugün satışa sunulan sitelerde ortalık birbirine girmiş durumda. Daha şimdiden kendi PC'lerini kurup Quake 3 oynayanlardan, ince ince modifikasyonlara girişenlere kadar her türlü acayipliğe giden yol açıldı.

Yaşasın!

Plak Mağazası Bulma Yazılımı



Tüm dünyada plak meraklılarının ikinci el plakçılarına ilgisi malum. Amerikalı bir oluşum olan "The Vinyl District"  bu ilgiden yola çıkarak dünyanın bir çok yerinde bulunan plakçıların işaretlendiği bir yardımcı yazılım yayınlamış. Şu an için ağırlıklı olarak Amerikan kentleri eklenmiş ama Avrupa'lılarda son dönemlerde yazılıma ilgi göstermeye başlamış. Bir bakarsınız bu tarz bir yazılımı ilerleyen günlerde bizde yazarız. Küçük yazılım hem iPhone sahipleri hemde Android işletim sistemi kullanan telefonlar için mevcut. Arzu edenler Apple Store veya Android Market'e göz atabilirler. Yazılım Facebook, Twitter veya Foursquare gibi programlarla da uyumlu....

1940'ların Bilgisayarları!



Sizlere 2A3 Tube Rolling Coşkusu! yazımda kullandığım EF184 tüplerin eskiden Hewlett Packard firması tarafından bilgisayarlarında kullanıldığından bahsetmiştim. Hatta bilinen vakum tüp sınıflandırmalarına ek olarak "computer grade" diye bir sınıflamadan bahsetmiştim. İşte o dönemin bilgisayarlarından bir tanesi. Eğer araştırmalarım beni yanıltmıyor ise HP'nin bilgisayarı bu sayfada resimleri bulunan ENIAC ile aynı dönemlerden.

ENIAC, Electronic Numerical Integrator and Calculator yani Elektronik Sayısal Entegre Edici ve Hesaplayıcının kısaltması. Neredeyse devasa bir odayı kaplayan bilgisayar 30 ton ağırlığında ve yaklaşık 19.000 (evet yanlış okumadınız) vakum tüple çalışıyor. Anlayacağınız bir arıza olduğunda teknik ekibin kafayı sıyırma olasılığı var. Aşağıda ise ENIAC II'nin fotoğrafı var. O daha gelişmiş bir bilgisayar ve neredeyse bir ev büyüklüğünde...



Tabii ki, tüm bu bilgisayarlar günümüzün en basit cep telefonunun yanında bile ilkel kalıyorlar...

Yarım Akıllı Telefonlar ve Nokia C3



Cep telefonum parçalanınca cep telefonu arayışına girdim. Hiç alakam olmayan bir konu olduğundan kafam iyice karman çorman oldu. Herkesin bu konuda bir macerası vardır. İşte benim ki;

Ericsson telefonları hep sevmişimdir. Aynı cep telefonu markasını uzun seneler kullanınca herşeyine alışıyorsunuz. Sonrasında  Ericsson ile Sony birleşti bir süre iyi telefonlar üretmeye devam ettiler. En sevdiğim telefonlarım absürd R320 ve T-610 olmuştu. Ericsson R320 acayip bir zihniyetin ürünü idi ve ergonomi dahil bir cep telefonunda olması gereken hiçbir şeye sahip değildi. Çok kalitesiz bir ekranı, yanından çıkan acayip bir anteni, ince-uzun kılıksız bir şasisi vardı. Ancak kaya gibi sağlamdı. Canınız istediğinde cep telefonunu fırlatabilme özgürlüğüne sahip olmak hastalıklı bir durum ama dönemin R serileri buna izin veriyordu. T-610 ise bunun tam aksi bir tasarıma sahipti. Zarifti ve son derece kullanışlıydı. Her iki telefonu da uzun zaman kullandım ve verdiğim her kuruşu hak ettiler. Sonrasında Sony-Ericsson'a bir haller oldu ve güzelim tasarımlarının yerine rakiplerine benzeyen telefonlar üretmek adına ucube tasarımlara yöneldiler.

Bu dönemlerde bir cebimde telefonum varken bir cebimde de Palm tabanlı cep bilgisayarlarım olurdu.Eğer Palm ile tanışmış olanlar varsa ya çok sevmişler veya nefret etmişlerdir. Ancak o dönemlerde dokunmatik ekranları, ofis ile alakalı bir sürü yazılımla uyumu ve son derece uygun fiyatları ile tam anlamıyla bir efsaneydi Palm. O dönemlerde Palm, Handspring (ki Palm'den ayrılanlar tarafından kurulmuştu) ve öncesinde efsanevi Psion uygun fiyatlarla tüm ihtiyaçlarımızı karşılıyordu. 100 Dolara Palm Zire alabiliyor iken akıllı telefona ne gerek vardı.

Sonrasında bu iki cihazı birleştirme çalışmaları başladı. Palm Treo serilerini çıkarttı, Nokia Communicator'lar ve Ericsson'un farklı modelleri. Gelişmeler devam etti. Sonunda Palm battı, HP tarafından satın alındı. Sonra HP'de rekabete dayanamayıp Palm'i kapattı. Bu dönemin akabinde Apple telefon işine girdi ve cep telefonları bir daha asla eskisi gibi olmadılar...

Tüm bu karmaşanın içerisinde basit bir Nokia cep telefonu kullanan bendenizin bu akıllı telefon furyası pek umurunda değildi. Modelini asla bilmediğim Nokia'm bozulunca -ki kendisinden nefret ediyordum- bir telefon almam gerekli oldu. Malum cep telefonsuz olmuyor ne yazık ki...

Çarşıya çıkınca cep telefonu pazarının oldukça farklılaştığını gördüm. Üst sınıf benim ilgimi çekmiyor. Apple,  Android tabanlı ürünler ve Blackberry, HTC gibi markalar arasında kıyasıya bir rekabet var. Ürün kaliteleri uçmuş ancak hemen her ürün asla kullanmayacağım binbir çeşit ıvır zıvırla doldurulmuş. LG, Samsung gibi markaların Android tabanlı ürünleri kopmuş gitmiş. Ziyaret ettiğim mağazalardaki satış elemanları dakikalarca özelliklerinden bahsediyor ve hala anlatmadıkları özellikleri kalıyor. Ancak bu markaların bendeki imajı yerlerde sürünüyor hele LG marka hiçbir şeyi evime sokmam. Apple ise başka bir alem. Bence bu üst segmentte bambaşka bir yerdeler. Gönlümün bir yerlerinde Blackberry vardı ama kime dokunduysam şarj konusunda bin ah işittim. Nokia'lar ise ayrı bir komedi. Çok güzel donanm özellikleri olan modellerin üzerinde acayip bir işletim sistemi olunca akıllı telefonun aklının bir kısmı devre dışı kalıyor. Anlayacağınız işler karışık. Bana sorarsanız bu tarz bir cep telefonu alacak olsam gider iPhone alırım.

Zaten 1.000TL seviyesinde bir cep telefonu almak yerine basit bir telefon ve bir netbook kullanmak benim için daha mantıklı. Aslında fena olmayan bir telefon artı bir netbook ile yeni nesil bir akıllı telefonun fiyatı aynı.

İşin içine girdikçe hemen her alanda olduğu gibi cep telefonu konusunda da fanatizm var. Herkes kendi kullandığı telefonun üstünlüklerinden bahsediyor. Benim tespitim gerçekten özelliklerine dikkat edip telefon alanlar hariç iPhone alamayan bir çok insan, iPhone düşmanı oluyor. Android konusunda bilinçli kullanıcılar cinnet geçirmiş durumdalar, yeni işletim sistemi eski modellere uygulanamıyor(muş) ve erken davrananlar bir çok özellikten eksik kalıyorlar(mış)

Altı üstü telefonla konuşacak bir insan için -yani ben- durum karışık..

Sonunda bir teknoloji markete girdim. Bayan bir reyon görevlisi sağolsun benimle ilgilendi. İstediğim şeyi çok iyi bildiğimden bir anda özellikleri sıraladım. Şöyle bir şey demiş olmam lazım...

-Cep telefonunda tek yaptığım şey konuşmak. Ekranı büyük olsun. Daha doğrusu ekranı küçük olsa da, yazıları büyük olsun. Telefona bir giriş yaptığımda "Z" harfini yazabilmek için 5 kere aynı tuşa basmayayım. Dokunmatik ekran istemiyorum. Kamera kalitesi umurumda değil. Wi-fi'si olursa iyi olur. Üzerinde Opera tarayıcı olsun yeter. Olmaz ise sağlık olsun. Şarjı bir günde bitmesin.

Kızcağız halime acımış olacak ki, reyondan tek bir telefon çıkarttı ve "beyefendi tam istediğiniz şey bu" dedi. Bu kılıksız telefona içim hemen ısındı.

Nokia C3-00. Bu tam anlamıyla yarım akıllı bir telefon hatta belki yarım akıllıdan bile daha azı... İşletim sistemi Symbian. Telefon için yazılmış doğru düzgün uygulama -moda ismiyle apps- yok. Üzerinde gelen yazılımlara vakit geçirmelisiniz. Fazlasını boşuna aramayın. Gayet güzel benim açımdan. Kamerası 5 sene önce kullandığım telefonlarla aynı kalitede. Menüleri gayet basit. Menülerde özelleştirme filan yapılamıyor. Telefon kafasına göre takılmak üzere tasarlanmış. Belki de en akıllı telefon budur. Baksanıza "sanal zeka"sı var:)  Parmakları ince olanlar için klavyesi geçer not alır. Wi-fi bağlantısı ise başarılı. Telefonun kendisi de sağlam sayılır. Daha bir ay olmadan 3 kere düşürdüm ona rağmen çalışıyor. Ben aldığım zaman fiyatı 250TL civarındaydı. Yarım akıllı bir telefon için gözden çıkartılabilecek bir tutar.

Telefonlara bakış açınız benim ki gibiyse bir göz atın derim...

Yine HP Servisi Yollarındayım!

HP ile inişli çıkışlı bir ilişkim var. Bazen senelerce sorunsuz çalışan ürünler yapıyorlar. Bazen de aldığınız anda elinizde patlıyor HP ürünleri. Artık kısmet mi, şans mı bilemiyorum. Geçmiş yıllarda aldığım Pavilion DV6-1020et modeli dizüstü bilgisayarım geçtiğimiz haftalarda bozuldu. Bu cihazı çok severek almıştım ve doğruyu söylemek gerekirse neredeyse 3 senedir tepesinden hiç kalkmadım. Verdiğim parayı sonuna kadar hak etti.

Cihazı alıp servisin yolunu tuttum. Genelde yeni bir bilgisayar almak servisle uğraşmaktan çok daha ucuza mal olur. Ancak bilgisayarımı sevdiğimden gönlümden yaptırmak geçti. Servis arızayı kısa sürede buldu; makinenin hard disk'i bozulmuş. Bir birim hard disk için 3 birimde işçilik ödeyerek bilgisayarı kısa sürede tamir ettiler. Bu kez serviste gayet güleryüzle karşılandım. Tamiratın her aşamasında bilgi verildi. Olması gerektiği gibi...

Her zaman söylüyorum servis kalitesi bence reklamlardan çok daha etkili bir pazarlama aracı. Geçtiğimiz sefer çok kızmıştım HP'ye, bu kez gönlümü aldılar. Yaşadığım olumsuzlukları yazdığım gibi olumlu şeyleri de yazmalıyım diye düşünürüm hep. Bu sefer artı puanlar HP'ye gidiyor.

iPhone Çılgınlığı


Tüm dünyada ve ülkemizde de iPhone gerçek bir çılgınlık haline gelmiş durumda. Eh bu konuda insanlar haksız değiller doğrusu. Gerçekten güzel özellikleri var. Her ne kadar bu aralar çevremde Android vs iPhone muhabbeti çok yapılıyor olsa da, Apple'ın ürünlerinin arkasında müthiş bir pazarlamanın yanında inanılmaz bir aksesuar desteği var.

Geçenlerde bir arkadaşım iPhone'u için kapak (veya ismine ne deniyorsa) ararken yukarıdaki kapağa bulmuş. Hatta kendine iPhone alırsan kapağı ben hediye edeceğim dedi. Benim iPhone'um yok. Hatta almayı da planlamıyorum. Cep telefonu dünyasına Ericsson T-bilmem kaç modeli telefonum bozulunca küstüm.. O telefonu çok büyük bir beğeniyle almıştım ancak bir kaç sene içerisinde hem arızalandı hemde haşat oldu. Tıpkı bilgisayar dünyasında olduğu gibi çok iyi bir şey almanız, onu sonsuza kadar kullanacağınız anlamına gelmiyor. Bir kaç sene sonra sıkıntılar başlıyor.

Ama yukarıdaki kapağı görünce kıskanmadım değil. Benim külüstüre böyle bir şey bulabilir miyim dedim ama araştırma yaptığım web siteleri bile demode modellere ürün satmıyoruz ekranı ile kovaladılar beni...

Amazon Cloud Drive



Amazon Cloud Drive yeni bir servis. Mantığı çok basit. Size 5GB'lık ücretsiz bir alan sunuluyor. Bu tarz hizmetler zaten var diyebilirsiniz ancak servisi sağlayan Amazon olunca işin içerisine satın aldığınız dijital müzik dosyaları da giriyor. Amazon'dan albüm veya şarkı olarak satın aldığınız tüm müzik dosyaları otomatik olarak Cloud Drive hesabınıza aktarılıyor. Böylelikle satın aldığınız dosyalar güvenli şekilde yedeklenmiş oluyor. Hatta Amazon işi daha da büyüterek kendi mağazalarından aldığınız yeni dijital müzik dosyalarını 5GB'lık alan içerisinde saymıyor.

Cloud Drive servisinin bir diğer ilginç özelliği entegre bir müzik çalara da sahip olması. Amazon'dan satın aldığınız şarkıları bu müzik çalar sayesinde istediğiniz zaman dinleyebilmeniz mümkün. İnternet üzerinden canınız istediğiniz zaman herhangi bir bilgisayardan Cloud Drive'a erişim sağlayabiliyorsunuz. Bu sistemin yakın gelecekte mobil cihazları da kapsayacağı söylentisi var. Bu durumda taşınabilir müzik çalarların tanımı değişebilir.

Şu an dijital müzik satışı tüm dünyada çok büyük bir savaşa konu oluyor. Hemen her büyük firma bu konuda yatırım yapıyor. Amazon, kendine yeni bir cephe oluşturdu bakalım diğerleri nasıl karşılık verecek.

Bu arada hemen ekleyeyim Cloud Drive içerisinde resim, belge yani aklınıza ne gelirse saklayabilmeniz mümkün. Anlayacağınız sanal bir müzik mağazasında kendinize ait bir reyonunuz oluyor. Bu gelişmeleri yakından takip etmek gerekli.

Cooler Master Notepal Notebook Cooler Modifikasyonu


Modern dizüstü bilgisayarları, sıcak havalarda kullanırken çok ısınıyorlar. Bu ısınmanın en önemli sakıncalarından bir tanesi dizüstü bilgisayarların donanımsal olarak zarar görebilmeleri. Özellikle bazı markalarda bu ısınma anakart üzerinde sorunlar yaratıyor ve dizüstü bilgisayarınız bozulabiliyor. Bu yüzden notebook soğutucular özellikle kuvvetli konfigürasyona sahip bilgisayar kullanıcıları için elzem. Ancak bu soğutucuların bir kısmı oldukça gürültülü çalışıyor ve insanın konsantrasyonunu bozabiliyor. Bir kısım soğutucular ise ilk zamanlar son derece sessiz iken sonrasında başlarına bir haller gelip gürültülü çalışmaya başlıyorlar.

Ben daha önce "Cooler Master" firmasının bir çok ürününü kullanmıştım. Ürünlerden genelde memnun olduğumdan bilgisayar soğutucu çözümünü yine aynı firmadan seçtim. Satın aldığım model "Notepal Notebook Cooler" idi. İlk sene gayet gürültüsüz çalışırken, zaman içerisinde plastik ve alüminyumdan oluşan kasasında deformasyon oluştu ve fanlar ciddi şekilde gürültü yaratmaya başladı. Yeni bir dizüstü  bilgisayar soğutucusu almak yerine elimde varolanı adam etmeye karar verdim!

Bu modifikasyona ilk önce ürün üzerindeki biraz uyduruk kauçuk ayakları söküp yerine titreşim önleme özelliği bulunan kendinden yapışkanlı malzemeyi yerine yapıştırarak modifikasyona başlayalım. Zaten ürünün üzerindeki kauçuk ayaklar zaman içerisinde kendiliğinden düşüyor. Kullandığım ayakları herhangi bir yapı marketten satın alabilirsiniz.

İkinci olarak soğutucunun altındaki koruma kısımlarını kesmeye başladım. Bunun sebebi şasinin yamulmasıyla fanların bu koruma bölümlerine çarpması. Bu korumaların konulmasındaki sebep elinizin fana değerek zarar görmemesi ama fanlar çok devirli olmadığından sorun yaşamak mümkün değil. Bu kısımları basit bir yan keski ile kesip çıkartmak gayet kolay. Aşağıdaki gibi 4 parça söktüm;

Bu kesme işlemlerinin akabinde fanların alt şasiye değdiği yerlere küçük birer keçe parça ekledim. Bu sayede titreşimlerle şasi alt şasi arasına bir tampon koyarak, titreşimlerin tüm gövdeye yayılmasını önlemek mümkün. Keçelerin konulduğu yer aşağıdaki fotoğrafta rahatlıkla görülebilir.

Plastik alt şasi ile fanın etkileşimini bir ölçüde kestik. Şimdi sıra alüminyum şasi ile fanın etkileşimini minimize etmye çalışmak. Bu arada bu işlemleri yaparken yıldız tornavida kullanarak bir kaç vidayı sökmeniz ve arkasından biraz zorlama ile şasiyi parçalarına ayırmak lazım. Aşağıdaki fotoğrafta keçeleri yerleştirdiğim yerleri göstermeye çalıştım.

Yaklaşık 10 dakika süren tüm bu işlemler sonucunda "Cooler Master" "Notepal Notebook Cooler" eskiye göre daha sessiz hale geliyor. Muhtemelen üretici firma şu yaptığım işlemlerin çok daha iyisini düşünüp yapabilirdi ancak olayın içerisine maliyetler konusu girip rekabetçi fiyatlı bir ürün çıkartabilmek için "Cooler Master" bu ürünü pazara sunmuş.

Bu ürünü satın almışsanız ve benim gibi sorunlar yaşıyorsanız, bu küçük rehbere göre sizde küçük bir modifikasyon yapabilirsiniz. Soğutucu üzerindeki fanlar sessiz ve kaliteli olduğundan ürünü sesinden dolayı çöpe atmak yerine bu modifikasyon ile uzun bir süre daha kullanmaya devam edebilirsiniz.

Deneysel - Bir Konser Yorumu Üzerine Formatsal Çeşitlemeler



Geçenlerde Stereo Mecmuası'nın 2 sayısının Belgeler.com isminde bir web sitesinde yer aldığı yönünde bir bilgi alınca, bu sayıların kaldırılması için ilgili siteye başvurdum. İçerik kaldırma ile ilgili prosedürde kafama yatmayan şeyler olduğunu görünce hemen bir mesaj yazdım. İlgililerle yazışmalar sonucunda sitenin ileriye yönelik gelişme potansiyelinin yanında ince elenip sık dokunarak hareket edildiği izlenimini edindim. Bundan seneler önce Issuu ile de aynı şekilde tanışmıştım. E-dergilerimizi Issuu üzerinden 593.587 kişi görüntüledi ve 7.959.007 sayfa görüntülendi. Belgeler.com, Issuu ile benzerlikler taşıyor ancak daha ilginç özellikler eklenebilir ve gelişebilir görünüyor. Hemen bir yazımı PDF formatına getirip siteye yükledim. Yukarıda kendi sitemize ekleyebileceğimiz bir format var. Geçenlerde yazıdğım "Müthiş Bir Konser, Bik Bent Braam" yazısını formatlayıp Belgeler.com'a yüklediğim formatı yukarıda deneyebilirsiniz. Olumlu olumsuz görüşlerinizi bildirirseniz çok sevinirim. Alternatif olarak bu siteyi de yayınlarımızı size ulaştırmak için kullanmamız mümkün gibi görünüyor ilk bakışta.

Elektronik Alışverişlerinde Biraz Şans Olacak



HP-Compaq 100EU bilgisayarlarda alakalı yaşadığım sorunu burada yazmıştım. Ürünün anakartı değiştirilerek teslim edildi. Teslim günü bizimkiler çok keyifli. Diğer eve geldim makineyi taktım ve yine aynı arıza. Elektronik konusunda bazen insanın şansı tutmuyor. HP'nin tüketici elektroniği servislerini bilmiyorum ama kurumsal ürünlere bakan servislerinin son derece iyi olduğunu biliyorum. Bir şekilde sorun çözülecek. Yaklaşık 2 senedir HP Pavillion DV6 laptop kullanıyorum son derece memnunum. Benim elimde zavallı laptop normal kullanım ömrününün bir kaç katını geçirmiştir şimdiden ama tık demedi (Maşallah diyeyim) ancak diğer bilgisayarda bir şanssızlıktır gidiyor. Allah'tan elimde bol bol bilgisayar var da kimse makinesiz kalmıyor.

HP-Compaq Bilgisayar Sahiplerine ve Alacaklara Bir Anektod


Geçtiğimiz sene bizimkilere HP-Compaq 100EU modeli bir bilgisayar almıştım. Şu an makinenin farklı bir versiyonu piyasaya sürülmüş. Bizimki şimdiden eskidi. Bilişim dünyasında normal bir durum. Kullanım amacına uygun bir cihazdı ancak eksi ve artıları konusunda son derece açıklayıcı bilgiler vermiştim. Ürünün eksilerinde "bir arıza durumunda komple servise gitme zorunluluğu" şeklinde bir şey yazmıştım ve bilgisayar bozuldu. Elektronik biraz şans işidir biliyorsunuz. Ne yapalım deyip, HP firmasının müşteri hizmetlerini aradım.
Bir süre bekledikten sonra operatör yönlendirmesi ile yetkili bir bayana ulaştım. Makinenin bilgilerini verdikten sonra beni teknik servise bağladı. Buradaki arkadaşa makine verilerini okudum. İzmir Karataş'ta bulunan servis noktasına yönlendirildim. Buraya kadar sorun yok...

Servis noktasına ulaşınca makinenin kutusunu açtık. Seri numarasından yaptıkları araştırma sonucunda makineye kendilerinin bakmadığını Gazi Bulvarındaki servis noktasına gitmem gerektiği söylendi. Kendisine HP servis telefonundan buraya yönlendirildiğimi söyledim, oradaki bayan bir yerlere telefon etti ve kesin olarak Gazi Bulvarı servis noktasına gitmem gerektiğini söyledi. Tabii ki, HP müşteri hizmetlerine son derece kızdım. Kendi ürününün hangi servis noktasına yönlendirileceğini bilmeyen elemanlara sahip bir firma ilginç bir şey, ancak konu HP gibi bir firma olunca konu traji-komik oluyor.



Yapacak bir şey yok diyerek fazla sinirlenmeden Gazi Bulvarındaki HP servis noktasına gittim. Makineyi kutusundan çıkartınca yine ufak çaplı bir hareketlilik başladı. Ben de biraz gerildim ama sesimi çıkartmadım. Görevli bayan, yine bir yerleri aradı ve burada servise alınacağı teyitlendi. Gazi Bulvarı HP servisinde çalışan bayanlar son derece sempatik olduğundan, sinirim büyük ölçüde geçti. Müşteri ilişkileri çok mühim bir konudur, bir şekilde sinirli bir müşteriye nasıl davranacağınızı bilmelisiniz. Bunu bilirseniz hayat herkes için kolaylaşır. Mantıklı bir açıklama da yapıldı, makine son derece yeni olduğundan servis noktası konusunda sorun yaşanmış, kusura bakmayın dediler. Bu ürünler HP'nin tüketici sınıfı bilgisayarları içerisinde değil iş sınıfı bilgisayarları içerisinde konumlandırılmış. İzmir'de mesafeler kısa olduğundan iki servis arası mesafe sorun değil ancak İstanbul gibi bir kentte yaşıyorsanız bu konuya dikkat etmeniz gerekebilir. İyice emin olmadan yola çıkmayın.

Üründeki arıza işlemci fanı sorunu görünüyor. Geçtiğimiz hafta cep telefonuma gerekli parçaların yurtdışından tedarik sürecinde olduğuna dair bir mesaj geldi. Yeni bir ürün olduğu için şanssızlık diyelim. Neyse.. bu güzel bir hizmet ayrıca internet üzerinden ürün sorgulaması yapabiliyorsunuz. Ben beceremedim ama kesin bir şeyleri yanlış yapıyorum diye düşünüyorum.

Bir şekilde sorun çözülecek ancak HP'nin telefonla ulaşılan müşteri hizmetleri sınıfta kaldı. Karataş'taki tüketici elektroniği servis noktası açısından düşüncelerim pek olumlu değil. Gazi Bulvarındaki servis noktası için ise ilk gözlemim olumlu. Bugün yarın servise gitmemin birinci haftası doluyor. Bakalım macera nasıl bitecek. Ayrıntıları yazmaya devam ederim...

Acer Aspire One D255 İncelemesi


Geçtiğimiz senelerde netbook denilen genelde 10” civarında ekranlarla donatılmış, basit konfigürasyonlara sahip, performanstan ziyade taşınabilirliği ön planda tutan minik dizüstü bilgisayarlar piyasada görülmeye başlandı. İlk örneklerden itibaren performanslarının düşüklüğü eleştiri konusu oldu. Aslında taşınabilir konsept tam benim aradığım şeydi ancak performans konusundaki soru işaretleri satın alma kararı vermeme engel oldu. Geçen sene kardeşimin elinde gördüğüm LG marka netbook fikirlerimin kırılmasına yardımcı oldu. Bizimkilere satın aldığım netbook bozması “HP-Compaq 100EU All In One PC” ise beni bayağı şaşırttı. Sonuç itibarı ile amaca yönelik kullanım söz konusu olunca gayet yeterli bir performanstan bahsetmek mümkündü. Netbook'lar hakkında bazı şehir efsaneleri var. Basit iki uygulama açınca bile bilgisayar yavaşlıyor, 3-4 sekme açınca internet tarayıcı kilitleniyor gibi. Pek böyle bir durum söz konusu değil.

Bir PC aldığım zaman hemen herkes gibi belli takıntılarım vardır. Belli markaları tercih ederim ve Acer bu markalardan kesinlikle bir tanesi değildir. Tayvanlı üreticinin Türkiye pazarına giren ilk ürünlerini bile hatırlıyorum. Hatta o bilgisayarlardan satmıştım, telefonları bile vardı. İlerleyen yıllarda özellikle ekonomik fiyat etiketleri ile dizüstü bilgisayar alanında ülkemizde de popüler oldular. Görünüşe göre bu popülerlik yanında servis sorunlarını getirdi, bugün Acer dediğinizde arıza yaşayan bir çok insan yaka silkiyor. Hoş Acer netbook'u bana hediye eden sevgili dostlarımın tamamı bu markanın kullanıcısı ve çok memnunlar. Bakalım bu durum gerçekten öyle mi, bekleyip göreceğiz. Uydunet içinde kaç senedir bir sürü yazı okuyorum, ancak alıp kullanmaya başladım günden beri gayet mutluyum. Demek ki, elektonik dünyası biraz şans gerekirir konusu doğruymuş.

Acer Aspire One D255, Intel'in yeni Atom N550 işlemcisine sahip. Gerçekten çift işlemcili ilk Atom işlemcisi bu. Bu işlemci minik netbook'a hayat veriyor. Acer, bilindik bir tasarım uygulamış netbook'una. Farklı renk seçeneklerine sahip olan cihazlarda standart olarak klavye koyu gri/siyah renk. Ben Aspire One'ımı kırmızı renk tercih ettim. Ancak bu son derece koyu bir kırmızı. Hatta kahverengiye çalıyor. Acer'ın Ferrari logolu ürünleri gibi canlı bir renk değil. Son yıllarda her markada görüldüğü gibi monitörün arkasında bol bol logo var. Ben bunu sevmiyorum. Benim HP dizüstünde olduğu gibi ışık yok Allah'tan.


Aspire One'ın dış görünüşünü sevdim. Cihazın klavyesi pek fena değil. Sorunsuz şekilde yazı yazmak mümkün ama plastiklik hissini pek sevmedim. Sanki çok zorlayınca esneyecekmiş gibi duruyor tuş takımı. Touchpad ise netbook'un şasisine oranlayınca gayet iyi boyutta ama ne yalan söyleyeyim bana küçük geldi. Bu arada Apple'larda görmeye alıştığımız belli fonksiyonları yerine getirebilen touchpad'leri Acer'da kullanıyormuş. Büyütüp, küçültme, evirip çevirme gibi işlemleri yapmak oldukça kolay. Ancak Apple rahatlığına alışınca arada biraz fark olduğunu söylersek yanlış olmaz.Aslında bir Apple satın almak çok isterdim ancak aradan geçen yıllar boyunca Apple tasarım olarak çok gelişirken, bazı alanlarda geriledi. Kullanımı son derece kolay, bir o kadar şık ürünler tasarlasalar da, şahsım adına o fiyat etiketlerini hakkettiklerini düşünmüyorum. Olay performans ise ne yazık ki, çok daha yüksek donanımlı bir bilgisayarı seçmek benim açımdan mantıklı olduğundan hayat boyu Apple sahibi olamayacağım galiba. Bu durum sadece iPhone için geçerli değil, bir de USB portu olduğu zaman iPad!

Acer minik netbook'una 3 adet USB portu, bir kart okuyucu birde monitör çıkışı eklemiş. Monitörün üzerinde webcam'i de var ancak pek iyi performans verdiğini söyleyemem. İş görür mü derseniz, kesinlikle evet. Ekran ise son derece başarılı. Ses performansı ise cep telefonundan hallice. Ancak neredeyse tüm netbook'larda bu durum geçerli. Eh bir çok cep telefonundan ucuz olan bir cihazda affedilebilir bir durum!
Performansa gelirsek, ben beklediğimden daha iyi buldum diyebilirim. Sabit sürücü son derece hızlı çalışıyor. 250Gb kapasitesi olan sabit sürücü korktuğum gibi çok yavaş değil. Dosya kopyalarken bekleme sürelerim gayet normaldi. Ekran kartı ise, beklentilerimi karşıladı. Sonuçta bu cihazla oyun oynamak gibi bir amacım yok ancak yanımda olsa iyi olur diyerek yüklediğim bir kaç oyunda sorun çıkarmadı. Ancak iş yüksek çözünürlüklü videolara gelince işlemci yeni bile olsa, netbook'lar için performanstan söz etmek olanaksız. Pil ömrü konusunda ise Acer'a aferin demek lazım. Netbook neredeyse 7 saat civarında dayanıyor. Ancak zamanla pil biteceği için bu günleri mumla arayacağımı biliyorum :)


Acer Aspire One D255, Windows 7 ile geliyor. Microsoft, Starter Edition diye bir versiyon üretmiş. Aslında yapmak istediğim herşeyi yapabildim ancak masaüstü görüntüsünü değiştirmek ne yazık ki mümkün değil. Ömrümde böyle bir saçmalık görmedim. Aslında böyle şeylere pek takmam ama koyu kırmızı bir cihazda yeşil masaüstü görüntüsü biraz acayip oluyor. Neyse ki, registry'i kurcalayarak bu duruma müdahale etmek mümkün :) Bu arada Acer, makineye binbir türlü gereksiz program yüklemiş. Bunların hepsi ile vedalaştım. Bir de Google Android 1.6 işletim sistemi var ki, üzerinde bir kaç satır yazmak lazım. Eğer canınız isterse Acer Aspire One D255'i Android işletim sistemi ile açabiliyorsunuz. Cep telefonları için geliştirilen Android'i netbook ile kullanmak tam anlamı ile eziyet. Cinnet geçirmek istemiyorsanız uzak durun. Keşke Android için ayrılan sabit sürücü bölümüne Windows dosyalarını yedekleselermiş.

Sonuç olarak  Acer Aspire One D255, fiyatına göre güzel bir netbook. Aynı fiyata satılan bir önceki nesil netbook'lara göre çok daha hızlı çalışıyor. Yanyana test yapınca bu durum görülüyor. Pil ömrü yeterli, ekranı gayet başarılı. Klavyesini de başarılı buldum ancak touchpad için aynı şeyi söyleyemem. Belki benim parmak yapımla uyum sağlamamıştır. Eğer siz de yanınızda nedense gitgide ağırlaşan dizüstü bilgisayarınızı taşımak istemiyorsanız, sanal klavye yerine klasik tarzda bir klavyeyi tercih ediyorsanız, kullanım amacınız internete girmek ve sizin için önemli bazı programları çalıştırmak ise, kısacası bir netbook ihtiyaçlarınızı karşılıyorsa  Acer Aspire One D255'e bir göz atın derim.

AOpen AX4B 533 Tube Mainboard (Anakart)


Stereo Mecmuası'nda son bir kaç yıldır bilgisayarlarda bol bol bahsediyoruz. Hatta Transport PC Özel sayımızda olayın dibini gördük diyebilirim. (Nadir, tekrar eline sağlık) Bilgisayarlarımız, yeni nesil dijital formatların yaygınlaşması sayesinde ses sistemlerimizin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Aslında tüm o gelişmeler olmadan önce bazı ilginç ürünler ortaya çıkmıştı. Asıl amaç bilgisayar (daha doğrusu anakart) üzerindeki ses kartını kullanarak odyofil bir ses yakalamaya çalışmaktı.

2002 yılında AOpen firması yepyeni bir konsepti duyurdu. Odyofil kalitede anakart. 2000'lerin başlarında  piyasanın gözde işlemcisi olan Intel Pentium IV işlemcileri destekleyen Soket 478 anakartın, amacına uygun  bir adı vardı; TubeSound. Dünyanın ilk vakum tüple donatılmış anakartından bahsediyorum. Nasıl ilginç değil mi? Ürünün orijinal kutusunun resmi yukarıda.


AOpen mühendisleri anakart üzerinde ses kartı bulunan diğer ürünlerden ayırmak için bayağı kafayı yormuşlardı. Ses kartı için Realtek yongasetlerini tercih etmişlerdi. Analog çıkışta bir tüp soketi vardı. Firma o dönemde Sovtek marka 6922 vakum tüpleri anakart kutusuna eklemişti. Tahmin edebileceğiniz gibi eğer isterseniz tübü değiştirme şansınız vardı, belki o dönemlerde birileri NOS tüp bile denemiştir. AOpen tasarımını sadece tüp ekleyip bırakmamıştı. Hifi pazarından tanıdığımız firmaların malzemelerini kullanmıştı. Güç kartındaki tüm kapasitörleri, ELNA, anakartın kutusunda gelen sve es kartı giriş ve çıkışlarını üzerinde barındıran devre kartının üzerindeki tüm konektörleri ve ara bağlantıları Cardas, ses kartı devre levhası üzerindeki kapasitörleri REL, resistörleri ise Vishay markalarından satın alarak kullanmıştı. Anlayacağınız hifi üretim zihniyet ile tasarlanan ilk tüketici elektroniği bilgisayar parçası (1) muhtemelen AOpen'in bu ilginç anakartıydı.

Aslında konsept doğruydu ancak belki de ürünün piyasaya çıktığı dönem yanlıştı.Tahmin edebileceğiniz gibi pazarda pek tutulmadı. Bilgisayar meraklıları için bilgisayar kasasının içerisinde böylesine bir ısı kaynağı istenmeyen bir şeydir. Belki ilerleyen yıllarda benzer konseptte ürünler pazara çıkar, kim bilir?

(1) Profesyonel pazar için benzer konseptte ürünler vardı ancak normal bir tüketicinin bu ürünlere ulaşabilmesi mümkün değildi. Ancak lambalı anakart -tabii bildiğim kadarı ile- profesyonel pazar için bile üretilmedi.

Gece'nin Bir Vakti Wikileaks Başından Kalkamamak



Internet'in ilerleyen yıllarda önemli konularda nasıl bir rol alacağının provası muhtemelen hepimizin gözleri önünde bir kaç saattir canlı canlı yaşanabiliyor. Bloğumda prensip olarak politik bir konu hakkında yazı yazmıyorum ama bu gece olanlar hakkında bir kaç kelam etmeliyim. Sonuçta bence tarihte önemli dönüm noktalarından bir tanesi yaşanıyor. Wikileaks sitesi bugün daha doğrusu bu akşam itibarı ile Cablegate olarak adlandırdığı belgeleri açıklamaya başladı. Bir çok belge yenilir yutulur tarzda değil. Wikileaks çeşitli zaman dilimlerinde yavaşlasa da, genel olarak belgelere ulaşmakta sorun yaşanmıyor. Twitter'den verilen bilgilere göre siteye sanal saldırılar düzenleniyormuş. Ancak farklı dillerdeki web siteleri üzerinden yayın devam ediyor. Ben Fransız "Le Monde" gazetesinin web sitesi de takip ediyorum. Ayrıca El Pais, Speigel, Guardian ve NYT gibi önemli sitelerden de gelişmeler takip edilebilir.

Yarın nasıl bir gün olacak bilmiyorum ama sabah saat 07.00'de uyanmam gerektiği için benim için baş ağrısı ile geçecek bir gün olacak galiba!

iPad Coşkusu


Geçtiğimiz günlerde Apple'ın iPad'ini güzel güzel kurcalama fırsatı buldum. Bazılarına göre 4 adet yan yana konmuş iPhone olarak tanımlanıyor ancak bana kalırsa durum pek öyle değil. Ülkemizde kullanılan bir çok iPad Amerika'dan geliyor. Bunun en önemli sebebi satış fiyatı. Ülkemizde ne yazık ki biraz(cık) pahalı fiyatlara satılıyor.

iPad'i kurcalama sebebim, Stereo Mecmuası başta olmak üzere bazı sitelerimi kontrol ettim. Valla ne yalan söyleyeyim, SM sitesi iPad ile gözüme daha bir güzel gözüktü.

not. fotoğraf web kamerası ile çekildi. Normal koşullarda iPad daha güzel bir cihaz. Bende bu kadar çirkin değilim sanki. Yoksa öyle miyim ya?

HP-Compaq 100EU All In One PC


Bizimkiler geçen hafta kullandıkları bilgisayarı bozunca, yeni bir bilgisayar almak üzere araştırmaya başladım. Yaptıkları şey, internette dolaşmak ve oyun oynamak olunca basit bir bilgisayar ihtiyaçlarımızı karşılayacaktı. Geçmişte Apple'ın yaygınlaştırdığı tüm bilgisayar donanımının ekran arkasına saklanması konsepti günümüzde bir çok üreticinin ürün yelpazesinde kendisine yer bulmuş durumda.

HP-Compaq 100EU aslına bakarsanız günümüzde büyük popülerlik kazanan Netbook'ların donanımının 20" boyutundaki bir monitör arkasına eklenmesi olarak özetlenebilir. Yaklaşık 350 Dolar (artı KDV) gibi bir fiyat etiketine Intel® Atom™ D410 1.66 GHz'lik (533 MHz) bir işlemci, 1 GB DDR2 Bellek, (800MHz), 160GB'lık SATA bir disk, 20" boyutunda bir monitör, DVD±RW, klavye+fare ve Windows XP Home işletim sistemi satın almış oldum.

Bilgisayar üzerinde, sağ tarafta DVD okuyucu/yazıcı ve ekran parlaklık ayarları, sol tarafta 3 adet USB girişi ve kart okuyucu bulunuyor. Arka bölümde ise ethernet ve 2 adet USB girişi ayrıca elektrik bağlantısı için bağlantı noktası bulunuyor. Kutu içerisinden çıkan klavye ve fareyi kullanınca geriye 3 adet boş USB girişi kalıyor ki, bence yeterli.

Ürünün artı ve eksilerini şöyle sıralayabilirim. Artılar, çok şık tasarım, az yer kaplaması, standart bir masa üstü bilgisayara göre düşük enerji tüketimi, kullanım amacına göre ehven sayılabilecek fiyat. Ayrıca ürünün satış fiyatı etiketine HP'nin çok basit sayılabilecek bir yazıcısı olan Deskjet D1660 eklenmiş olması ilgi çekici. Eksiler; Wifi özelliğinin bulunmaması (küçük bir yatırımla bir Wifi alıcısı takmak mümkün) ekranın altına yerleştirilmiş hoparlörlerin son derece başarısız olması, çok kaliteli olmayan klavye ve mouse. Ürünün geliştirilebilir olmaması ve bir arıza durumunda komple servise gitme zorunluluğu diğer eksiler.

Uygun fiyata fazla yer kaplamayan şık bir bilgisayar arayan, internette gezinmek, basit oyunlar oynamak, DVD'lerini seyretmek isteyenlerin makul fiyat ödeyerek sahip olabilecekleri bir bilgisayar.

Uydunet ve İnternet


Geçtiğimiz haftalarda eve internet ne alayım diye bayağı düşünüp durdum. Ülkemizde fazla seçeneğimiz yok, en yaygın olan ADSL sağlayıcı TTNet'in haricinde Smile gibi şirketler, bazı kentlerimizde Uydunet, Superonline Fiber, elektrik üzerinden servis sağlayan firmalar (yanılıyor olabilirim MetroNet gibi bir firma olması lazım) veya 3G üzerinden servis sağlayan Avea, Turkcell ve Vodafone. Bu seçenekler arasında elektrik ağları üzerinden servis sağlayan firmalar hariç, oturduğum bölgede her servisi satın alabiliyorum. Tamam bir çoğunuz, al birini vur öbürüne diyorsunuz ama ne yapalım eldeki seçenekler bunlar...

Bu servisler arasında en çekince ile yaklaştığım teknoloji 3G idi. Geçtiğimiz haftalarda tatildeyken sevgili dostum Tolga İzgür'ün bilgisayarını kullandım. Dizüstü bilgisayarını, Apple iPhone'unu modem olarak kullanarak 3G bağlantısı ile internete girdik ve oldukça şaşırdım. Son derece hızlı olduğunu gördüm. Çeşme'nin göreceli olarak ücra bir bölgesinde internete bu hızla girmek inanılacak şey değil. Tabii olayın maliyeti biraz yüksek. Ev için ne kadar mantıklı bilemiyorum. Ayrıca 5-6 senedir kullandığım mobil iletişim şirketine de pek güvenmiyorum açıkçası. Avea son iki yıldır bence çok geriye gitti. Hele Turkcell kullanan arkadaşlarımın ardı arkası kesilmeyen kampanyalarla genel olarak benden çok daha mutlu olduklarını görüyorum. Sanırım bahara bende Turkcell'e geçeceğim yeniden. Neyse konumuz mobil iletişim değil... 3G gerçekten faydalı bir olay. Ancak maliyeti yüksek olduğundan bu seçeneği eledim.

Geçtiğimiz ay Superonline'ın fiberoptik internet kutusu bizim binaya takıldı. Aslında en çok bu hizmeti merak ediyordum. Bilgisayar dünyasından haberleri genelde Dark Hardware sitesinden ve forumlarından takip ediyorum. Superonline konusunda ilk başlarda hemen herkes çok istekliyken, son dönemlerde sözleşmelerinde tek taraflı değişiklikler yapmaları sebebi ile kullanıcılar son derece kızgınlar bu firmaya genel olarak. Maliyet olarak diğer internet bağlantı seçeneklerinden çok daha pahalı değil. Ancak özellikle müşteri servislerine ulaşmak konusunda yaşanan sıkıntılar, bağlantı problemleri ve ilerleyen günler, aylarda Superonline'ın yapabileceği değişiklikleri göz önüne alınca fiber hat üzerinden internet konusunun üzerini çizdim. Mutlaka bunu yazdığım için kızanlar olacaktır ancak özellikle dial-up bağlantı dönemindeki Superonline'ı tanıyanlar için hiçbir şeyin sürpriz olmayacağını bilmekte fayda var. Belki ilerleyen yıllarda fiber üzerinden internet konusunu değerlendirebilirim. Belki o döneme kadar Superonline'da müşteri ilişkileri konusunu geliştirir. Bu arada bende kendi testimi yaptım. Müşteri ilişkilerini arayınca uzun süre şarkılar, türküler dinliyorsunuz. Tüketicilerin fikirlerini değiştirmek zordur. Her şey iyiyken yapılacak bir hata, tüketicinin tüm fikrini olumsuza dönüştürür. o yüzden modern müşteri ilişkileri metotları çok mühim.
TTNet, diğer evimde uzun senelerdir kullandığım ve memnun olduğum servis sağlayıcı. Şimdi yiğidi öldür hakkını ver. 7-8 senede sadece tek bir kez problem yaşadım. Onu da kısa bir süre içerisinde hallettiler. Ancak internet servisi almak için telefon almak zorunluluğu beni sıkıyor. Evde sabit telefon kullanmayalı neredeyse seneler oluyor ve kullanmayacağım şeye para vermekten nefret ediyorum. Bilişim Üst Kurulu, gelen şikayetlerden dolayı TTNet'e yalın ADSL konusunda bazı gelişmeler yapmasını istemişti geçtiğimiz senelerde. Bildiğiniz gibi ADSL üzerinden internete bağlanmak için telefona ihtiyaç yok ve bu konuda bazı davalar açılmıştı. Sonunda tüm dünyada bilinen şey, ülkemizde de kabul edildi. Telefon zorunluluğu olmayan ADSL seçenekleri tüketicilere sunulacaktı. Sonuçta bu seçenekler tüketiciye sunuldu ancak işin acı tarafı, hiç kullanmayacağınız telefonu almak çok daha mantıklı. Yalın ADSL için ödemeniz gereken tutar normal telefon hattı+ADSL aboneliği ile aynı seviyeye geliyor. Hatta bazı forumlarda, hesap kitap yapanlara göre yalın ADSL daha pahalı. Durum böyle olunca TTNet'te elendi. Bu arada Smile gibi servis sağlayıcıların teorik olarak TTNet'ten farkı yok. Tamamen aynı hatları kullanıyorlar. Ancak ilginç indirimlere denk gelebiliyorsunuz. Benim gibi sabit telefona para vermeyeceğim takıntınız yoksa, TTNet ve türevlerini değerlendirebilirsiniz.

Uydunet olayında ise yine gizli bir sabit ücret söz konusu. O da evinizde KabloTV bulunma zorunluluğu. Aslına bakarsanız eve taşınalı 2 seneyi geçmiş olmasına rağmen evimde televizyon yayını izlemek için bir düzenek yok. Televizyon var ama DVD seyretmek için kullanıyorum sadece. o da haftada bir kez bilemediniz iki kez. Her zaman yazdığım gibi boş zamanlarımda müzik dinlemek daha cazip geliyor bana. Ancak Seçil Hanım tamamen eve taşındığında bazı Ntvmsnbc (Böyle bir kanal ismini oturmuş olmalarından dolayı NTV'yi tebrik etmek lazım. Bu ne ya...) kanalı dizilerini izlemek isteyeceğinden eve bir şekilde televizyon yayını almak gerekiyordu. Sonuç olarak KabloTV yeterli olacaktı. Durum böyle olunca KabloTV almak için ödenecek para benim için sorun olmayacak gibi görünüyordu.

Uydunet konusundaki asıl zor olay, modemlerinin kendisine özgü olması. Piyasada bir çok ADSL modem bulabilmek mümkün. Genel olarak fiyatları da makul. Ancak iş kablo üzerinden internete gelince hem modem markaları değişiyor hemde kablosuz modeme ödeyeceğiniz tutar 200TL civarına yükseliyor. Tabii ki, daha ucuz ve kablolu bir modem alıp, onu wireless router ile kullanmak mümkün. Böyle olunca maliyet ucuzluyor ancak işi gücü bırakıp böyle bir bağlantı ile uğraşacağımı pek sanmıyorum. Senelerdir bir şekilde bilgisayar dünyasının içinde olsam bile, kendi özel zamanlarımda router'larla, modemlerle pek uğraşmak gelmiyor içimden. Biraz armut piş, ağzıma düş olsun istiyor insan.

Tam o mudur bu mudur diye düşünürken Uydunet bir kampanya yaptı. KabloTV+Uydunet alıyorsunuz, 24 ay kullanım taahhüdü veriyorsunuz, onlarda sizden bağlantı ücretlerini almıyorlar ve Motorola markalı bir kablosuz modem veriyorlar. Modemi yukarıdaki fotoğrafta görebilirsiniz. Kulağa sempatik geliyor değil mi? Taahhüt konusu beni biraz endişelendiriyor olsa da, Uydunet'in 1Mbps bağlantısının fiyatının makul olması sebebi ile, taahhüdü verebilirim diye düşündüm. Kafamdaki tek soru 1Mbps hızındaki bağlantının yetip yetmeyeceği idi. Geçmişte lease-line dahil o dönem için olabilecek her türden uç sayılabilecek bağlantıyı kullanmıştım. Bugün ise 8-10-20Mbps'ler havalarda uçuştuğu için herkes gibi benimde kafam karışıktı. Aklıma eskiden yaptığım bir şey geldi. Stereo Mecmuası'nın ana sayfası normal bir siteden daha yüklü bir eski tarz HTML sayfası. Kendi server'ımda eski tarz 56K bağlantı ile siteyi açtım ve şıkır şıkır çalıştı. Oturup hesap kitap yaptım, benim yaptığım bir çok iş için, 1Mbps hız yetiyor hatta artıyordu. Eh kullanmayacağım bilmem kaç Mbps'ye para dökmenin bir alemi yoktu doğrusu. Zaten diğer evde gayet iyi bir bağlantım mevcut diye düşündüm. Eğer gerekli olursa!

Evde aslında normal bir internet kullanıcısıyımdır. Müzik, film indirmem. İndirdiğim tek şey e-kitaplar ve e-dergilerdir. Onlarda genelde oldukça küçük boyutlarda oluyorlar. İnternet üzerinden maç seyretmek, dizi seyretmek gibi alışkanlıklarımda yok. Anlayacağınız son derece basit bir kullanıcıyım ben. Hal böyle olunca fazladan Mbps'lerle pek işim yok!

Eh kararımı verdiğime göre en yakın Uydunet merkezinin yolunu tutma zamanım gelmişti. İzmir Çankaya'daki merkeze yolum düştü. Diğer bir çok servis sağlayıcının aksine mekan pek gösterişli değildi ve belki de sıcaktan çalışanların pek yüzü gülmüyordu. Belki Uydunet sitesine de bakmışsınızdır. Neredeyse tüm servis sağlayıcıların internet siteleri güzel tasarımlı iken, Uydunet'in sitesi sanki 5-6 yıl öncesinden kalmış gibi. Ben bizim siteyi basit buluyorum. Ancak Uydunet'in yanında bizim site teknoloji abidesi sayılır :) Neyse... 5-6 dakikalık bir işlemle formları doldurdum ve onlarca yere imza attım. Aklımın bir köşesinde bunların servisleri ve müşteri hizmetleri de böyleyse yandık dedim. Onlarca imza atmıştım, iş işten geçmişti! Ha diyeceksiniz müşteri hizmetleri işini yaptı mı, evet yaptı. Mekanda gerekli işlemleri yapabildin mi, evet yaptım. Daha fazlasına ne gerek var. Evet bir açıdan haklısınız. Ancak zaman pazarlama çağı. İnsan senelerce bu işlerle uğraştığı zaman belki biraz takıntılı oluyor. Bilemiyorum...

İmzayı basmamızın ardından 5 gün içerisinde bağlantınız teknik ekip tarafından yapılacak dendiğinden beklemeye başladım. Cuma günü telefon geldi, Pazartesiye randevulaştık. Pazartesi günü akşamüstü iki kişilik bir ekip geldi. Hızlı bir şekilde modem bağlantısını, TV bağlantısını yapmaya başladılar. Yayın kalitesini beğenmeyip, bina dışındaki kabloları söküp yeniden bağladılar. Elemanlar gerçekten güler yüzlüydüler. Ben bir şey demeden kendileri gerekeni yaptılar. Merkezdeki olumsuzluk yerini olumlu düşüncelere bıraktı hemen. Tüketiciler böyledir işte.

Uzun lafın kısası neredeyse bir aydır 1Mbps'lik bağlantım ile mutlu mesut yaşıyorum. Şu ana kadar en ufak bir sorun yaşamadım. Hız konusunda hiçbir derdim yok. Umarım Uydunet'le böyle devam ederiz.

notlar
- Bölgeden bölgeye KabloTV ve Uydunet'in performansı farklı olabiliyor. O yüzden herkese tavsiye ediyorum diyemiyorum. Sizde karar vermeden önce forumlara ve sözlüklere göz atarsanız kendinizi daha rahat hissedersiniz. Ben İzmir/Üçkuyular bölgesindeyim.
- Genel olarak ülkemizde her türlü iletişim çok pahalı. Vergiler de çok yüksek. Devletimiz şunları biraz indirse ne güzel olur. Hayal mi görüyorum. Evet sanırım öyle.
- Merak edenler olursa modemin yanındaki figürlerden boyları kısa olanlar Final Fantasy VII bilgisayar oyununun figürleri. Büyük olanlar ise Dragon Ball çizgi filminden. Kırmızı sehpa ise "evimizin herşeyi" IKEA'dan. Almak isteyen olursa PS serisi. Ülkemizde çok satılmadığından mıdır nedir, zırt pırt indirime giriyor. Belki çok ucuza denk getirirsiniz.
- Farklı servis kullanıcıları tercih edenler, aşağıda yorum yap tuşunu kullanıp kendi yorumlarını ve deneyimlerini yazabilirler. Hatta çok sevinirim.

HP XB4 Docking Station



Bu sene sanırım Mayıs ayı gibi HP Pavillon DV6 dizüstü bilgisayar almıştım. Çiğli Bimeks'te Tolga İzgür sağolsun çok yardımcı oldu, fiyatına göre oldukça başarılı bir bilgisayar sahibi oldum. Geçtiğimiz günlerde bu cihaz için uygun bir docking station alayım dedim. Hemen internete baktım tabii, HP'nin kendi sitesinde bulduğum HP XB4 kodlu docking station benim ihtiyacımı görecekti. Bu sitede alışveriş yapma imkanımda olduğu için fiyatına bakayım dedim, 99 dolarlık fiyat (100 dolar indirim yapmışlar) verebileceğim bir tutardı. Bunun üzerine ebay'i de kontrol ettim. Bir çok satıcıda fiyat aynı şekilde 100 dolardı. 2010'nun ilk günlerinde alırım dedim bende. Geçen gün burada yazdığım Best Buy turu sırasında bu ürünün raflarda olduğunu fark ettim. Hadi dedim alayım. Fiyat etiketine baktığımda gözlerime inanamadım. 499TL'lik bir fiyat etiketi vardı. Ürünün Amerika ve Avrupa'daki fiyatının üzerine %18 artı bir o kadar ÖTV ekledim taş çatlasın 220TL ediyordu. Ulaşım maliyetinin koskoca firma için bir şey tutmayacağını göz önüne alırsak geriye kalan 200TL'nin üzerindeki fark ne idi acaba? Olayın Best Buy'la alakası var mıdır bilmem ama HP Türkiye ile daha alakalı gibi geliyor bana. Bu konuyu da araştıracağım. Bilgilere ulaşır ulaşmaz buraya da eklerim.

Bu tarz ürünler meraklı işi ürünler. Gidip kimse notebook'una bu tarz ürünler almaz. Alacak olanda araştırıp alır. Bu noktada Best Buy, Teknosa, Bimeks, Mediamarkt, Vatan ve benzeri tüm elektronik market yetkililerinin dikkat etmesi gerekli. Günümüzde internet'ten alışverişin gitgide arttığı bir dönemde bu tarz şeylere dikkat etmek gerekiyor. Tek bir üründe tüm marka imajı yerle bir oluyor.

Sonuç olarak bir kaç gün içinde siparişimi verip HP XB4 docking station'ımı internetten alacağım. Olurda almak isteyen olursa bu tarz ürünlerin yurt dışındaki fiyatlarını kontrol edin. Göz göre göre kazık yemeyin...

Google Public DNS



Geçtiğimiz günlerde Stereo Mecmuası forumlarına Youtube'den videolar eklenmeye başlanınca bu videoları izleyemeyen okuyucularımız için bir çözüm bulmamız gerektiğini düşündük. Bu çözüm kolay uygulanabilir ve en önemlisi güvenli olmalıydı. Çözümü Google'ın Public DNS hizmetinde bulduk. Yukarıdaki resim aslında nasıl yapılacağını çok rahat şekilde anlatıyor.  Ayarlara ulaşmak için şu yolu takip etmek gerekiyor;

Denetim Masası &Ağ Bağlantıları > Özellikler (Ağ bağlantılarına sağ tıklıyoruz) > TCP/IP (Eğer Vista veya Windows 7 kullanıyorsanız TCP/IPv4'e tıklayacaksınız)

Önümüze gelen ekranda Aşağıdaki DNS sunucu adreslerini kullan kısmına tıklayıp Tercih Edilen DNS sunucusu için 8.8.8.8 ve Diğer DNS sunucusu için ise 8.8.4.4 değerini girmeniz yeterli. Daha ayrıntılı bilgi ise Google Public DNS sayfalarında mevcut. Ulaşmak için tıklayınız

Çözüm için Gür'e teşekkürler...