Modern Çağın Hifi Reklamları Philips



Arada sırada yabancı dergilerde büyük tüketici elektroniği firmalarının hifi haberlerini görüyorum. Yukarıda Philips'in kablosuz ses sistemlerini tanıtmak için hazırladığı reklamlardan bir tanesi var. Aslında hepimizin hayali böylesine küçük sistemlerdir. Daha doğrusu eşlerimizin hayali. Ama ne yazık ki bu bloğu okuyan bir çok kişinin bu durumun oldukça uzağında olduğunu söylemem pek yanlış olmayacaktır.

Sonora Reklamı



Sonora diye bir plak üreticisi hiç duymamıştım. Aslında Sonora ile pek ilgilendiğim söylenemez. O dönemlerde ortalıkta bol bol gözüken hepsi birada plak sistemlerinden fazla bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Ancak yaptıkları reklam afişi benim çok hoşuma gitti. O dönemlerin çizerlerinin bu çok zarif çizgilerine gerçekten hayranım. Bu afiş el altında bulunsun ilerleyen dönemlerde Stereo Mecmuası afişine dönüştürülebilecek daha doğrusu modifiye edilebilecek bir potansiyeli var. Bayıldım..

İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Bir Çözümleme Örneği Daha –Impulse!


Geçen hafta Bir Çözümleme Örneği – Bluenote yazım hiç beklemediğim kadar ilgi gördü. Bir çok okuyucum bu konuyla ilgili yazıların devam etmesi için mesaj atmış. Aslında ben farklı bir alana doğru yol almayı planlıyordum ama bir kaç örnek çözümleme daha yazabilirim diye düşündüm. Bir kaç bilindik şirketi ele alarak konumuza kaldığımız yerden devam etmemiz pek sıkıntı olmayacaktır.

Bu yazımızda isterseniz önemli plak şirketlerinden bir tanesi olan Impulse'a bir göz atalım. Impulse! plak şirketi 1960 yılında prodüktör Creed Taylor tarafından American Broadcasting Company'nin (ABC) alt şirketi olarak kuruluyor. Taylor daha önce New York'taki bazı önde gelen şirketlerde çalışır. Daha sonra yolu ABC ile kesişir. Aslında Taylor'ın Impulse! macerası çok uzun sürmez. Çünkü 1961 yılında firması Verve plak şirketine satılır ve ayrılır. Onun yerine gelen Bob Thiele, 1960'lar boyunca plak firmasının başındadır ve plak şirketinin klasik dönemindeki neredeyse tüm yayınlanan albümlerin prodüktörlüğünü üstlenir. Bu dönemlerde özellikle John Coltrane,Impulse!ın vitrindeki müzisyenidir ve açık konuşmak gerekirse plak şirketi başarıdan başarıya koşar. 1960'ların sonlarında yeni caz hareketleri döneminde Impulse! konuya hazırlıksızdır ancak şirket müzisyenleri büyük ölçüde özgür bırakır ve çok önemli albümler yayınlanır. 1970'lerde plak firması MCA Records'a satılır ancak hemen ardından Universal Music Group’a devredilir ve hayatına bir şekilde Verve Music Group altında devam eder..


Evet orijinal bir Impulse! baskısını nasıl anlayacağız? Yukarıda Oliver Nelson'ın The Blues and the Abstract Truth albümünün plak etiketi var. Plak firmasının kataloğundaki kayda bakalım,

Oliver Nelson The Blues and the Abstract Truth Impulse A-5 12" LP 1961 Şarkı listesi ise şu şekilde verilmiş;

"Stolen Moments" - 8:46
"Hoe-Down" - 4:43
"Cascades" - 5:32
"Yearnin'" - 6:24
"Butch and Butch" - 4:35
"Teenie's Blues" - 6:33

İlk dikkat edilecek şey Impulse! plak şirketinin plak etiketidir. Orijinal Amerikan baskılarının etiketleri turuncu ve siyah renktedir. Avrupa baskıları ise siyah-gri olarak basılır. Tabii burada ilk baskılardan bahsediyoruz. Sonraki Avrupa baskıları da turuncu-siyah etiket kullanılarak yapılmıştır.


Impulse! kataloğundaki tüm albümlerin kodu "A" harfi  ile başlar ve katalog kodları ara olmadan "-" ile rakamdan oluşan bir koda sahiptir. Örneğin Oliver Nelson'ın The Blues and the Abstract Truth albümünün kodu Impulse A-5'tir. Bir diğer örnek olarak ALbert Ayler'in Music is the Healing Force of the Universe albümünün kodu A-9191'dir.

Orijinal Amerikan Impulse! baskılarında Matriks kodu son derece basittir. İlk kod kesimi yapan stüdyonun kodudur. Neredeyse tüm Bluenote plaklarında olduğu gibi Impulse! plaklarınında işlemleri Rudy Van Gelder stüdyolarında yapıldığı için "RVG" ibaresi bulunur. Bu kodlama düzgün bir şekilde makine kodu olarak yazılır. Sonrasında el yazısı ile plağın katalog numarası işlenir.

Burada dikkat katalog kodu "A-5" şeklinde yazılıyor olsa da, el yazısı ile "A5" şeklinde yazılır. Arkasından "-" eklenerek plağın yüzü eklenir. Örneğin A yüzü için matiks kodu şu şekilde olacaktır "A5 - A" B yüzü için ise "A5 - B" şeklinde bir kod yazılır. Önemli olan bu kodun el yazısı ile yazılmış olmasıdır.

Velet ve Plakları



Türkçe meali; plak koleksiyonumdan gurur duyuyorum. 1970'lerden bir karikatür ancak ne yazık ki çizerini bulamadım...

Gwangwon Arthall Galerisi



Hem "Twittering Machine" hemde "It Is Hifi" bloglarında rastladığım bir sanat galerisi. Kore'de bulunan bu galeri içerisinde hifi tarihinin altın çağında üretilmiş bir kısmın önemli cihazları dinlemek ve görebilmek mümkün. Liste oldukça uzun ancak bir kaçını yazayım. JBL'den Paragon ve Hartsfield ki bence her ikisi de çok güzel hoparlörlerdir. EV Patrician Ⅱ. EV deyince biliyorsunuz EV Electro Voice firmasının kullandığı bir kısaltma. Biz genelde bu firmayı seslendirme sistemleri ile tanıyor olsak da, Uzakdoğu'da 1980'li yıllarda ürettikleri hoparlörler bayağı ilgi çekiyor. Bir araştırmak lazım...



Klangfilm Bionor KLL433, ALTEC A-4, Western Electric 16A, 46, 555, MC 2500 derken liste uzadıkça uzuyor. Klangfilm 6S-ELA-2805 de ilgi çeken cihazlardan bir tanesi. Bu arada Uzakdoğuluları anlamak çok zor. Koskoca hoparlörleri, Amerika ve Avrupa'dan nasıl toplayıp ülkelerine götürmüşler. İşin komik tarafı şu an özellikle Avrupalılar günümüzde bayağı ağlayıp zırlıyorlar bu konuda. Neredeyse geçmişin tüm önemli hoparlörlerini Uzakdoğuya kaptırınca çoğu meraklı için bu hoparlörleri dinleyebilmek hayal. Amerika'da ise durum biraz daha iyi. O kadar çok mal üretmişler ki, yıllardır stok bitmediği gibi devamlı yenileri de bulunuyor.

Hakancez Oyun Dünyasında: Demon Hunter Olmak :)



Diablo III'ü Demon Hunter (DH) olarak oynamaya devam ediyorum. Biliyorsunuz DH ile çok farklı tarzlarda oynanabiliyor. Oynayan hemen herkes biliyordur,  Glass Cannon, Survivability, Tank olarak oynayan DH oyuncuları var. Şimdi de Battlefield Engineer listeye eklenecek. Ben oyun başlarında Glass Canon olmaya niyetlendim. Ancak yaş itibarı ile reflekslerimin pek iyi olmadığını kabul edene kadar bayağı sorun yaşadım. Sonrasında kendi uyum tarzıma uygun bir karakter yaratmayı başardım. Daha yapılacak çok şey var tabii ki...

Oyunun ilk günlerinden itibaren özellikle Athene yüzünden DH çok popüler oldu ve bu yüzden ekipmanı her zaman pahalı. Ben oldukça ekonomik bir ekipman toplamaya çalıştım. En pahalı ekipman 1M aldığım Manticore idi arkasında ise her biri 200K tutarında toplam 400K'ya mal olan Danetta Creed idi. Bu halde oyunu rahatlıkla oynayabiliyorum. Bazı elit ve champion pack'ler de sıkıntı yaşıyor olsam da, kite ederek veya farklı çözümlerle bu sıkıntıları aşmak mümkün. Şu sıralar daha çok arkadaşlarımla oynadığımdan önde tanklar olunca neredeyse hiç ölmeden ACT III'ü tamamlayabiliyorum.

Şimdilerde çift crossbow oynayan yok pek ama ben arada oynuyorum. Benim karakterin linki ise burada..

Yukarıda ayrıntıları görebileceğiniz gibi, çok iyi özellikleri olmayan Manticore ile toplam damage 40k Sharshooter ile 150K civarına yükseliyor. Danetta Creed seti ile toplam damage düşüyor ancak farklı zamanlarda farklı avantajlar sağlıyorlar. Savunma özellikleri ise life 43K, armor yaklaşık 6k ve All resist değerleri ise 360 civarında. Dikkat edeceğiniz gibi life değeri ortalama DH standartlarına göre biraz yüksek dediğim gibi refleksler eskisi gibi çabuk yanıt vermediğinden life miktarı bana ek tepki süresi veriyor. Armor ve all resist değerleri ise ortalama DH standartlarında.

Bir de Danetta Creed 1h Crossbow'larla yaptığım bir konfigürasyonum olduğundan bahsettim. Her iki silahta da ek Disciple (19) ek hatred generation ve göreceli yüksek LOH değerleri var. Silahlar en üst düzey olmasa da çok ucuza denk gelmişti (200K tanesi) Bu silahları genelde yanımda taşıyıp reflect damage veren düşmanlarda bunları tercih ediyorum

Blizzard'çılar ilginç bir karakter yaratmışlar. Bence DH Lore'u da son derece zevkli. İlerleyen dönemlerde romanlarla geliştirirler herhalde..

Benim stratejim her iki konfigürasyonda da mümkün olduğunca hatred generation'a yüklenerek rapid fire veya benzeri sağ fare büyülerini uzun süre kullanarak maksimum damage verebilmek ve her konfigürasyonda mümkün olduğunca ek Disciple'a sahip olup sıkıntılı zamanlarda ortadan kaybolmak.

Görebileceğiniz üzere karakterin ekipmanı üzerinde yapılabilecek çok şey var. Daha fazla Critical Chance (CC) daha fazla Attack Speed veren ekipmanlar ilk bakışta fark ediliyor. Zaman içerisinde daha fazla altın harcayarak edinilebilir. Ekipmanda MF veya gold find gibi ek özellikler yok. ACT I ve II için ayrıca sandıkta birer set tutuyorum. ACT III için böyle bir kombinasyonum yok şimdilik çok hem yaşayıp hemde iyi loot yapabileceğiniz ekipman çok pahalı.

Demon Hunter dünyasında bir süre daha takılmaya devam edeceğim sanırım. Bu arada Diablo oynayanlara oyundaki mahlasımın quorthan#2815 olduğunu hatırlatayım beni arkadaş listesine ekleyebilirsiniz...

Bir Zihni Sinir Projesi



Amerikalı bir arkadaşımız plak dinlerken kullandığı sistemi ev dekorasyonunun bir parçası haline getirmeye karar vermiş ve yukarıdaki manzara ortaya çıkmış. Her taraftan geçen kablolar, devre kartları derken ortaya çıkan manzara oldukça değişik. Hoş tabii ülkemizde böyle bir şeyi -artık dekorasyon veya ne derseniz deyin- yapabilecek insan sayısı azdır. 5 adet kabloya laf eden eşler varken bunu yapabilecek insan sayısı azdır herhalde. Benim bir ara buna benzer bir bilgisayar projem vardı. Tüm parçalar tozdan leş gibi olunca vazgeçmiştim.

Çok Özledik; Amy Winehouse



Geçenlerde aklıma geldi bayağı bir Amy Winehouse dinledim. Winehouse’u bu kadar değerli kılan şey bence soul müziğin önemli kadın solistlerine olan ilgisi sayesinde müziğinde yakaladığı çizgidir. Müzik tarihini incelemeyen, müzik dinlemeyen bir insanın böylesine bir karışımı elde etmesi mümkün değildir. Winehouse tahmin edebileceğiniz gibi iyi bir müzik dinleyicisidir aynı zamanda… Bunun yanında dünya müziğinde gitgide geriye düşen İngiliz müziğinin yeniden başarıdan başarıya koşmasını sağlaması önemlidir. 2000′lerde İngilizlerin dünyaca çok tanınmayan ama kaliteli müzik dergileri sıralamasında en başlarda kendilerine yer bulabilecek bağımsız müzik dergilerinde Winehouse rüzgarı öyle bir esiyordu ki, bu dergileri okuyanların onun müziğini merak etmemesi imkansız gibi bir şeydi. Bu dönemlerde de Winehouse’un kimyasallarla arasının iyi olduğu biliniyordu ancak ölümcül sorunlara yol açması olasılığı pek yoktu. Müzik dünyasının görünen yüzünden daha derinlere girdikçe konuşulmayan gerçekler vardır. Hemen herkes bu gerçekleri bilir ama küçük ve bağımsız hareket eden müzik dergileri, dinleyiciler ve müzisyenler arasında adı konulmamış bir sessizlik yemini vardır. Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Günaydın :) LP'lerin önlenemez yükselişi



Radikal Gazetesi'nde 13/05/2012 tarihinde yayınlanan Naim Dilmener imzalı yazı LP'lerin önlenemez yükselişi.
-------------------------------------------------------------

Müziğin tarihi, pekala formatlar ya da kayıt ortamları üzerinden de ferah ferah okunabiliyor, hem de ilk gün ya da yıllardan başlayarak. Bilen biliyordur ama tekrarlamakta fayda var. Müziğin tarihi eskidir, binlerce yıl öncesine uzanacak kadar eski. Ama yine de bugün alışık olduğumuz tarzda yaygınlık kazanması, gündelik hayatımızın içine sızması oldukça yeni. Bunun olabilmesi için, öncelikle müziğin kaydedilebilir olması gerekiyordu ve bu da ancak 1877’de gerçekleşebildi. Thomas Edison bir süredir üzerinde çalıştığı sesleri kaydedebilecek bir aletten, ancak 1877’nin 6 Aralık günü istediği sonucu aldı. O gün, fısıldadığı “Mary had a little lamb” cümlesini nihayet kaydetmeyi başardığını gördü ve sesleri bir silindir üzerine rapteden bu aleti “phonograph” olarak isimlendirdi.

Bir on yıl kadar sonra da Emile Berliner çıktı sahneye; onun keşfi epeyce farklıydı. Günümüzde kullanılan kayıt ortamlarına benzer yuvarlak diskler üzerine kayıt yapıyordu keşfettiği alet ve “gramophone” olarak adlandırdı. Keşifler tamamdı. Ses artık kaydedilebilir, yayılabilir, dağıtılabilir bir şeydi ve bunun için bir değil iki farklı yol vardı. Müzikte ticari rekabet ilk alınan nefesle başlamıştı.

Bantlar, plaklar, kasetler...
Sonra da aynen devam etti. İşin içinde “para” varsa, herkes bu paranın kendi cebine akması için elinden geleni ardına koymuyordu. Makara bantlı teypler, plaklar, kasetler girdi devreye. Kullanılan malzemenin aynı olduğu durumlarda dahi, firmadan firmaya hep bir şeyler fark ediyor ya da değişiyordu. Dijital çağa bile böyle gelindi. CD’nin keşfi dahi bu konuda bir rahatlama ya da basitleştirme sağlayamadı. Özellikle de ilk yıllarında. CD’ye kayıt yapılabilen o ilk yıllarda, her alet ancak kendi markasını taşıyan boş disklere kayıt yapabiliyordu mesela.

CD’nin keşfiyle birlikte, (kaset ve plak gibi) daha önceki formatların tarihin derinliklerine gömüleceği de sanılıyor ya da varsayılıyordu. Öyle ya, müzik artık yepyeni bir kayıt ortamı üzerinden yayılacak ve dinlenecekti. Kim, hangi sebeplerle eski bir formatta ısrar edebilirdi ki?En azından ilk yıllarda bu beklenti gerçekleşti de. LP satışları azalmaya yüz tuttu, sıfırlanacağı günler sayılmaya başlandı. Ama öyle olmadı. LP’ler hiçbir biçimde çekip gitmedi hayatımızdan. Eski kuşak koleksiyoncuların tutkusu, her zaman bu formatı bir biçimde gündemde tutmaya yetti. Sonra bu nokta da geçildi. Genç kuşak da, hem boyutları hem de görselliği bambaşka olan bu formatın cazibesine kapıldı ve pikap almaya, plak dinlemeye başladı. Derken olanlar oldu: LP satışları yükselmeye başladı.

Senar, Pekkan, Aksu...
2011, müzik piyasasının 2004’ten beri durmadan aşağı doğru inmiş satış rakamlarının toparlanabildiği bir sene oldu. Rakamlar düşmemiş aksine yükselmişti. Ve tuhaflığa bakın ki, buna sebep olan gelişmelerden biri de LP satışlarındaki yükselişti. Müziğin rakamlarını toparlayan, ölçen biçen Nielsen SoundScan, yeni yılda yayımladığı raporunda, LP satışlarının giderek arttığını açıkladı.
Elbette bir kısmımız şaşırdı ama hepimiz değil. Çünkü bizim buralardan bile bu işlerde ilginç gelişmeler yaşandığı fark edilebiliyordu. Hem plaklara hem de bunları çalabilecek aletlere internetten satış yapan sitelerde daha fazla ilgi gösterilir olmuştu. Genç kuşak koleksiyoncular yalnızca geçmişe özlem nedeniyle değil, daha sahici bir ses verdikleri için düşmüştü bu geçmiş zaman malzemelerinin peşine. Zaten ağabeyleri ve ablaları da aynen bunu söyleyip duruyordu. Dijital kayıtlar o kadar kusursuz, o kadar mükemmeldi ki, bir noktada inandırıcı gelmemeye başlamışlardı. Yapay hatta sahte gibi gözükür olmuşlardı.

Ve zaten çok miktarda LP de basılıyordu artık. Sezen Aksu (Bahane, Bahane Remixes) Nazan Öncel (Hatırına Sustum), Teoman (En Güzel Hikayem, Söz Müzik Teoman ), Sibel Can (Benim Adım Aşk) ve başka star’lar, bu formatı bir prestij unsuru gibi görmeye başlamış ve albümlerini (CD’nin yanında) bu şekilde de yayımlamaya başlamışlardı.

Devamı da geldi. Başını Yavuz Asöcal, Emre, Elenor, AJS ve diğer firmaların çektiği bu hareket yayıldıkça yayıldı. Yakın zamanda Ajda Pekkan’ın ‘Best of Ajda’, ‘Ajda 1990’ ve ‘Seni Seçtim’ adlı albümleri bu formatta basıldı. Zeki Müren’in ‘Türk Sanat Müziğinin Paşası’, ‘Saklı Kayıtlar’ ve Müzeyyen Senar’ın ‘Yayınlanmamış Şarkılar’ plakları da raflarda. Sezen Aksu ’nun ‘Sen Ağlama’, Barış Manço’nun ‘Mançoloji’ ve Cem Karaca’nın ‘Ölümsüzler’ serisi de öyle.

Plağı olan albümün CD’sini beklediğimiz günlerden, CD’si olan albümün LP’sini beklemeye başladığımız bir zamana geldik. Plakçılar LP kaynıyor. Bunları çalacak aletler de marka marka. Hem de modern çağa ayak uydurmuş, USB girişli ve dijital kayıt yapabilen bir kılıkta. CD öldü, LP ise yaşıyor. Öngörülen bu değildi halbuki.

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Doctor House II



Daha önce Doctor House'a Filmlerde Pikaplar ve Plaklar bölümünde yer vermiştik. Ancak Stereo Mecmuası Forumlarında ElTurko mahlaslı kullanıcımız bir video eklemiş hemen bu bölüme ekleyeyim dedim. Dr House’ın sistemindeki pikap Amerikan Sota firmasının Cosmos modeli, hoparlörler ise Alman Duevel firmasının Bella Luna modeli, ilginç yapılı amplifikatör ise Amerikan Thor Audio firmasının ürünü diye yazmıştım daha önceki konu başlığında. Kullanıcımıza teşekkürler.

İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Bir Çözümleme Örneği -Bluenote


Geçtiğim haftalar iki yazı boyunca sizlere matriks kodlardan bahsettim. İlk yazıya buradan ikinci yazıya ise buradan ulaşabilirsiniz. Şimdi ise bilgilerin pekişmesi için bir kaç örnek vermek istiyorum. Bu konunun daha iyi anlaşılmasına yaracağı gibi bir çok insan için benim plak koleksiyonum var cümlesinin aslından ne demek olduğu konusunda bazı faydalı bilgiler verecek.

Bloğumu takip eden çok sayıda caz dinleyicisi olduğu için en bilinen ve tanınan plak şirketlerinden bir tanesi olan Bluenote'u mercek altına alalım. Bu yazıda oldukça yüzeysel olarak Bluenote albümlerinin kapak ve plak üzerindeki etiket ve kodlarından hangi verilere ulaşabileceğimize bir bakalım. Çok şaşıracağınıza eminim...

Bir plağı ilk elimize aldığımızda ilk yaptığımız şey kapağına bakmaktır değil mi? Bir plak kapağı bize bir plak hakkında ilk önemli bilgileri verir. Belki farketmişsinizdir. Bir çok plak üzerinde daha doğrusu kapak üzerinde üretim yılı yazmıyor. İlk bakışta bu tarihi kesin olarak belirleyemesek bile yaklaşık bir tarih belirlememiz hiç zor değil. Bu durum neden önemli, ikinci el plak alırken mümkün olan en iyi baskıyı istiyorsak veya plağın özel bir baskının peşindeysek bu bilgiler ilk adım için çok önemlidir. Böylelikle kolayca bir ayrım yapar, daha değerli olduğunu düşündüğünüz plakları daha ayrıntılı inceleyebilirsiniz. Hatırlatayım örneğimiz Bluenote plak şirketiydi.



Yukarıdaki resimde dikkat ederseniz bazı adresler var. Bu adresler Bluenote plak şirketi tarafından farklı yıllarda kullanılan adreslerin listesi. Plak kapağına baktığınızda en alt bölümde Bluenote adreslerine baktığınızda yaklaşık bir tarih aralığı elde edebilmeniz mümkün. Bu arada bir çok okuyucumuzun plaklarına gidip adresleri kontrol edeceğine eminim ama hemen bir not yazayım. Yeniden basılan plaklarda Bluenote kapakları modifiye ettiğinden dolayı plaklarınızın orijinalinin baskı yılı ne olursa olsun "1290 6th Ave, New York NY 10104" adresini göreceksiniz. Bu firmanın güncel adresi olduğundan tüm kapaklara bu adres basılıyor. Burada bahsettiğim konuyu orijinal baskılar üzerinden takip edebilirsiniz...



İkinci adımda plak üzerindeki etiketi kontrol edelim. Buradaki örneğimiz Bluenote plak şirketi olduğundan firmanın iç etiket listesi yukarıdaki resimde görülebilir. Burada önemli bir konu bir plağın kapağı ile etiketinin uyumudur. Söz gelimi 1964 yılında müzikseverlere sunulmuş bir plağın kapağında yazması gereken adres bilgisi ile plak etiketinin birbirini tutması gerekir. Eğer bir sorun varsa yani uyuşma yoksa o plakta bir sorun var demektir. Tabii ki istisnalarda yok değildir ama genel olarak büyük ölçüde bu uyuşmanın olması gerekli. Hemen bir not, 2000'lerin ilk onundan itibaren Bluenote plaklarının odyofil versiyonlarında da 1980'lerin Capitol baskılarındaki "The Finest In Jazz Since 1939" ibaresi denk gelebiliyor. Kafanız karışmasın diyerek yazayım dedim...



Yukarıdaki resimde orijinal bir Bluenote baskısında nerelerin dikkatle incelenmesi gerektiğini görüyorsunuz. Bu baskılar özellikle de patent için kullanılan "R" amblemi olmayan ve plak şirketinin yanında "Inc" ibaresi olmayan plaklar genelde binlerce dolardan el değiştiriyor. Gördüğünüz gibi daha matriks kodlara gelmeden bir sürü ayrıntıyı öğrenmiş durumdayız...

Şimdi gelelim Matriks kodlara...

Bir çok Amerikalı ve Avrupalı plak şirketi kataloglarının ayrıntılarını ama tüm ayrıntılarını meraklılar ile paylaşmış durumda. Çeşitli internet arşivlerinden bu listelere ulaşabilirsiniz.Diyelim ki, Art Blakey'nin müthiş albümü A Night in Tunisia'nın ayrıntılarına bakıyoruz. Albümün Bluenote kataloğundaki ayrıntıları şu şekilde;

4049: Art Blakey and the Jazz Messengers – A Night in Tunisia (8/14/60)

Albümün orijinal 1960 baskısında şu şarkılar yer alıyor;

"A Night in Tunisia" (D. Gillespie, F. Paparelli) – 11:11
"Sincerely Diana" (Wayne Shorter) – 6:47
"So Tired" (Bobby Timmons) – 6:36
"Yama" (Lee Morgan) – 6:20
"Kozo's Waltz" (Lee Morgan) – 6:45

Yıl 1960 olduğu için plak kapağında ve plak etiketinde "47 West 63rd NYC" adresini görmemiz gerekiyor. Etiket üzerinde bu yıllarda "Inc" ve "R" ibarelerini görmemiz gerekiyor. Ancak ilk baskılarda bu ibarelerin olmadan yapılmış olanlar olduğu için bunların ederi çok ama çok yüksek. Matriks kodunda çok belirgin bir yazı karakteri ile yazılmış "4049" ibaresini görmeliyiz zaten yukarıda belirttiğim gibi plak şirketi bu kodu yayınlamış durumda. 4049 ibaresinin hemen ardından bir boşluk "-" tekrar bir boşluk görmeliyiz. Bu ibarenin hemen ardından bir harf göreceğiz. Örneğin 1 rakamı ilk kalıpla üretilmiş bir plak olduğunu bile anlatacak. Ancak hangi fabrikadaki birinci kalıp? Bunu da bu rakamın yanındaki harften anlayacağız.

Önemli bir ipucu... 1966 yılına kadar üretilen tüm Bluenote plaklarında fabrikayı temsil eden harfte bakılması daha doğrusu aranması gereken harf "P" harfidir. Bunun sebebi Amerika New Jersey'de kurulan Plastylite Corporation olarak bilinen fabrikanın dönemin açık ara en iyi fabrikası olmasıdır.


Aeropad Two


Bakın bunu beğendim işte. Aeropad Two farklı seçenekleri olan özel bir dock sistemi. Firma bu konuda bayağı uzmanlaşmış bir firma ve tasarımları pek öyle sıradan değil. Zaten hoparlör tasarımına baktığınızda bu durumu görebilirsiniz. Firma özellikle iPod, iPad ve iPhone'ları düşünerek tasarladığı bu dock sistemine 3.5mm'lik bağlantı kablosu da eklemiş böylelikle farklı markaların taşınabilir müzik çalar, tablet veya telefonlarını da kullanabiliyorsunuz. Üzerinde D sınıfı bir amplifikatör bulunan üründe 4 adet 30W güç üretebilen hoparlör ve 80W güç üretebilen aktif bir subwoofer bulunuyor. Bambu ve paslanmaz çelikten üretilen tasarım Avrupa'da 700 EUro'luk bir fiyat etiketi ile satılıyor. Eder etmez bu tabii ki başka bir konu ama tasarım son derece keyifli...

Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Moonrise Kingdom



Bu sayfadaki görüntüler 2012 yapımı Moonrise Kingdom filminden. Filmi seyretmediğimden yorum yapamayacağım. Filmde gözüken plakları ve pikabı Stereo Mecmuası Forumlarında "Doktor" mahlaslı kullanıcımız fark etmiş ve ekran görüntüsü almış. Bana da bloğuma eklemek düştü. Filmin IMDB puanı 8.2 ve Edward Norton, Frances McDormand, Jason Schwartzman, Lucas Hedges, Bill Murray, Bruce Willis ve Tilda Swinton gibi önemli isimler rol amış. Eh artık bir ara edinip seyretmekten başka yapabileceğim bir şey yok. Kullanıcımıza tekrar teşekkür ediyorum...







Arada sırada Filmlerde Plaklar ve Pikaplar konu başlığını hareketlendirince çok mutlu oluyorum.

Plaklar Dönüyor Dönüyor....


Bu animasyonu ilk gördüğümde günümüzde böylesine torklu bir pikap var mıdır acaba düşünmeden edemedim. O yaştaki bir ufaklık için evde bundan güzel bir eğlence olup olmadığına emin değilim. Düşünsenize lunapark evinize gelmiş. Animasyon kütüphanem genişlemeye devam ediyor. Daha önce bulduklarıma göz atmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

Bogen-Presto Pikap



Bogen-Presto markasını hiç duymamıştım. Özel bir pikabı ararken bu firma ile tanıştım. Presto Recording Corporation aslında çok önemli bir firmaymış. 1915 yılında kurulan firma ilk önceleri kayıt endüstrisinde boy gösterirken ilerleyen yıllarda hem profesyonel hemde tüketici pazarı için pikaplar tasarlamış. Ürünlerinin bir kısmı günümüzde de talep görüyormuş. Bu duruma çok şaşırdım. Açıkçası ortalıkta hiç Presto marka pikap gördüğümü hatırlamıyorum. 1930'larda üretmeye başladıkları pikaplar 1940'larda bayağı gelişir ve eskötün önemli firmaları ile ortak çalışmalar yaparlar. CBS desteği ile 33 devirlik plak üretimi için özel cihazlar tasarlayan Presto, büyük savaş yıllarında amplifikatörlerde üretir. Bu firma ile alakalı biraz araştırma yapıyorum. Sanırım ilginç şeyler öğreneceğim...

Absürd Plak Kapakları: Let's Have A Dance Party



Buddy Morrow (asıl adı Muni Zudekoff) 1919 yılında doğup 2012 yılında vefat etmiş Amerikalı bir müzisyen. Hem trombon çalan hemde çeşitli caz orkestralarında şeflik yapan Morrow, müzik kariyeri boyunca en çok "The Golden Trombone" serileri ile gündeme gelmiş. O günlerin popüler şarkılarını çalan Morrow, 1950'lerde "Rose, Rose, I Love You" ve "Night Train" gibi düzenlemeleriyle geniş kitlelerin beğenisini kazanmış. Bir dönem Tommy Dorsey Orchestra'nın şefliğini yapan Morrow'un ismini günümüzde ilginç plak kapakları ile hatırlıyoruz. Yukarıda son derece garip "Let's Have A Dance Party" plağının kapağını görebilirsiniz.

İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Matriks Kodlarındaki Karmaşa


Bir önceki yazımda sizlere Matriks kodlarından bahsetmeye başlamıştım gelin isterseniz konuyu genişletmeye ve ayrıntılı şekilde ele almaya devam edelim. Son yazımda örnek olarak HC975 kodunu ele almış ve buradan hareketle bir kaç örnek vermiştim. En son plak etiketi ile plağın üzerindeki kodların tutmamasından bahsetmiş ve bu plağın muhtemelen piyasaya çıktığından daha sonra üretildiği ipucunu verir demiştim.

Peki bu duruma ne sebep olur. Kesilen plak kalıpları ile asla sınırsız sayıda plak basamazsınız. Üretim esnasından fiziksel etkileşim, sıcak ve özellikle sürtünme yüzünden plak üretiminde kullanılan kalıpları yorar. Bu yorulma durumu üretilen plakların izlerinin olması gerektiği kadar keskin olmaması sonucunu doğurur ve ses kalitesi düşer. Zaten ülkemizde üretilen plaklardaki ses sıkıntılarının bir sebebi de budur. Normal koşullarda atılması gereken kalıplarla üretime devam edilince sıfır olduğu halde çıtırlar duyduğumuz plakları hatırlarsınız. İşte kalıpları olması gereken zamanda değiştirmezseniz ortaya çıkan şey budur.

Belli bir plak üretimi faaliyeti sonrasında kalıplar atılıp ve yerine yenisi gelince bu durum genelde mutlaka plak üzerine işleniyordu. İşte bu yüzden plak etiketleri ile plakların üzerindeki kodlarda bazı farklılıklar oluşuyor. Tabii bu durumu basit bir şey gibi düşünmeyin. Diyelim ki, kullanılan kalıplar yerine yepyeni bir seri ürettiniz. Bu durumda plak şirketleri plak üzerindeki etiketleri de yeniden basıyordu. Özellikle Decca gibi firmalar bu konuda oldukça hassastır. Tüm bu durum üreticiler için ek maliyet demekti.

Hemen ek bir nokta, hemen herkes yeni plak üretimi daha doğrusu kalıp üretim yöntemleri peşinde koşuyordu. Bu arayış sonucunda geliştirilen en akıllıca yöntem DMM veya Direct Metal Mastering sistemiydi. Teldec tarafından geliştirilen bu sistem maliyetleri minimize etmesinin yanında, daha iyi plak üretimini de sağlıyordu. Ancak bu teknoloji seri üretim için çok uzun zaman kullanılamadı ve CD'ler plakları raflardan yavaş yavaş silmeye başladı. DMM teknolojisi ilerleyen yıllarda daha da güçlü olarak karşımıza çıkacaktı diyelim ve konumuza dönelim....



Plak üretim hattındaki plaklar teknisyenler veya mühendisler tarafından kontrol ediliyordu. Eğer baskıda bir sorun çıktıysa bu plaklar yeniden eritiliyor hatta basıldıkları kalıp çöpe atılıyordu. Bu durum daha da genişletilebilir sadece teknik ekip değil, müzisyenler hatta yapımcılarda bu sürecin bir parçası olabiliyorlardı. Yanlış üretilen bir plakta eğer sorun kalıptaysa bu kalıp atılıp hemen yenisi üretiliyordu. Bu durumda plak üzerinde matriks kodları hemen değiştiriliyordu.

Peki matriks kodlarının değişik olmasının sebepleri sadece bunlar mı?

Tabii ki değil. Diyelim ki büyük bir plak şirketinden bahsediyoruz. Çok satacak bir albümün üretimi yapılıyor. Bu plak şirketinin farklı kentlerde fabrikaları var. Genelde tüm fabrikalar master yani asıl kopyalardan kendi kalıplarını hazırladıkları için bir anda matriks kodlarımız daha da karışmış oluyor. Peki ya farklı ülkelerdeki farklı fabrikaları düşünürsek olayın ne boyutlara geldiğini siz düşünün.

Bu durum Matriks kodlara yansıdı. İlk başlarda gayet basit olan kod sistemi bir süre sonra iyice karmaşa haline gelmişti. Bir üreticinin farklı bölge hatta ülkelerdeki fabrika kodlarından, onlarca mühendisin koduna kadar hemen her ayrıntı matriks kodlara eklendi. Bu durum sıradan bir meraklı için pek önemli olmayabilir ama iyi bir koleksiyoner bu kodlar sayesinde bir çok şey öğrenebilir.


Matriks kodu deyince ilk aklımıza gelen şey sanırım LP'ler yani 33 devirler olabilir. Ancak 78'lik Shellac (taş plak) döneminden beri matriks kodları hayatımızdalar ve bize bilgiler vermeye devam ediyorlar. Müzik araştırmacısı Brian Rust eski 78'liklerle ilgili kitabını hazırlarken fabrika arşivlerini kullanarak üzerinde bilgi etiketi olmayan ancak matriks kodu bulunan taş plaklardan bir çok bilgiyi almayı başarmış ve müzik tarihine önemli bir eser kazandırmıştı.

Bir sonraki yazımda matriks kodlar konusuna devam edeceğim...




PhonoRack



Martin Wohlers tarafından çizilen PhonoRack isimli ilginç bir tasarım dikkatimi çekti. Aslında bir yönüyle mantıklı bir tasarım. Raf sisteminin çekmeceli olan bölümleri CD depolamak için tasarlanmış. Üreticinin rakamlarına göre 300 adet CD alabiliyor. 4 bölüm olarak tasarlanan plak rafları ise yaklaşık 500 adet plak alabiliyor. Ortadaki kısım ise pikabınıza, onun altı ise cihazlarınıza ayrılmış ama üstüste cihaz koymak ısınmadan dolayı pek mantıklı olmasa gerek. Bu tasarıma biraz dokunarak güzel bir kendin yap projesi yapılabilir.

Hakancez Oyun Dünyasında: Whimpshire Coşkusu



Arada sırada normal yayın akışıma ara verip Hakancez Oyun Dünyasında bölümüne bir şeyler karalıyorum. Bu akşam son zamanlarda olduğu gibi Diablo III başına oturdum. Bu oyunda çoklu oyuncu partilerine katılıp oynamak son derece neşeli. Arada sırada bende takılıyorum. Bugünkü parti de oynarken diğer oyunculara hangi ülkelerde yaşıyorsunuz diyerek bir mesaj attım. Bir oyuncu Türkiye'den çıktı; Lunatic mahlaslı "Ekim Tolga" O da benim gibi Demon Hunter oynuyormuş. Bir süre beraber oynadık daha sonra Diablo III'ün gizli bölümü olan Whimpshire'ı oynamak ister misin diye sordu genç arkadaşım. Bende hemen kabul ettim...


Solda siyah kıyafetli Ekim Tolga, sağda beyaz kıyafetli bendeniz Hakancez :)

Whimpshire gizli bir bölüm. Ancak normal Diablo dünyasından ziyade Seçil'in deyimi ile Tiny Toon dünyasına benziyor. Ancak düşmanlar pek zor. Diablo oyuncularının buraya mutlaka bakması lazım çünkü oldukça değerli eşyalar bulabilmek mümkün. Bende Ekim Tolga sayesinde girdim ve çok güzel eşyalara sahip oldum. Hem buradan kendisine teşekkür edeyim hemde okuyucularımdan Diablo oynayanlara oyundaki mahlasımın quorthan#2815 olduğunu hatırlatayım dedim.

Devasa Horn Hoparlörler



Çok ilginç bir hoparlör tasarımını sizlerle paylaşmak istiyorum bugün. Yukarıdaki fotoğrafta çömelmiş şekilde poz veren Earle Kent tarafından tasarlnan bu devasa hoparlörler 1952 yılında tasarlanmış ve 20.000 Dolara mal olmuş. Bu hoparlörler 1952 yılındaki seçimlerde hem Cumhuriyetçiler hemde Demokratların bağış toplama kongrelerinde kullanılmış. O dönemlerde kongrelerdeki müzik canlı olarak çalınıyormuş ve özellikle org kullanılıyormuş. Muhtemelen ilahiler çalınıyordu diye tahmin ediliyor. Conn Company tarafından tasarlanan bu devasa hoparlörler org sesini olması gerektiği tüm salona duyurmak için özel olarak tasarlanmış ve bir kısmı dönemin meşhur Jensen Speaker Co. firmasında üretilmiş. Hoparlörlerin içerisinde tahmin edeceğiniz üzere tüplü özel amplifikatörlerde mevcut.

Ufaklık ve Pikap



Arada sırada böyle güzel fotoğraflara denk geliyorum. Ufaklık fırıl fırıl dönen pikabı bakın nasıl meraklı gözlerle seyrediyor. Muhtemelen bu sakin durum pikap ve plak için çok hayra değil ama bu fotoğraf karesi gerçekten hoş. Benim tahminim bu karenin sonrasında ufaklık elini kola atar ve kırılan bir iğneyle gün sona erer :)

Hoş Geldin, Hendrix!



Bu aralar sistemimde yeni bir hoparlör var. Şu sıralar dinleme alışma safhasındayım ancak yakın gelecekte ciddi bir modifikasyon sürecine gireceğim. Süreç hakkındaki ayrıntıları adım adım anlatırım her zamanki gibi. Sistemin görselinde ufak bir farklılık oldu dün gece. Ella Fitzgerald ile bir süreliğine vedalaşıp yerine Jimi Hendrix'i konuk aldık. Durum böyle olunca artık gece kapanış şarkısı değişmek zorunda, "Little Wing" mi olur "Castles Made Of Sand" mi olur bilemiyorum artık... Poster sevgili Nadir Ersan'ın (aka Ionian) hediyesi. Kendisine tekrar teşekkür ederim ;)