Türkiye'de ve dünyada şu an hifi dünyasının geleceğinin ne olacağı tartışmaları alevlenmiş durumda. Geçtiğimiz günlerde "Avrupa ve Amerika Hifi Pazarlarında Durum" diye bir yazı yazmıştım. Bu yazıda konuyu yurt dışından aldığım bilgilerle irdelemeye çalıştım. Bu aralar denk geldiğim bir çok arkadaşım bana bu soruyu soruyorlar, hifi ölüyor mu? Bu yazımda bu konuyu işlemeye çalışacağım.
İsterseniz biraz geçmişe gidelim hep birlikte. DVD'lerin ilk çıktığı döneme doğru yola çıkalım. Biliyorsunuz DVD'ler ülkemizde 1998 yılında boy gösterdiler. Tahminen bundan bir kaç sene önce DVD sahibi olanlar vardı ancak ülkemize resmi giriş benim hatırladığım kadarı ile 1998 yılında olmuştu. O dönemde üniversiteyi bitirmiş veya bitirmek üzereydim. İlk DVD çalarlar anormal pahalıydı ve medya bulmak çok zordu. 2000'lerin başında ise DVD'lerin kopyalanabilmesi sayesinde bu teknoloji geniş kitlelere ulaşmaya başladı. Bir anda düz ekranlı tüplü televizyonlar, Dolby Pro-Logic ses sistemleri rafları doldurdu. Korsan DVD'ler sayesinde ev sineması sistemleri ve DVD çalarların satışında patlama yaşanmıştı. O dönemlerde genç bir yönetici olarak mağazacılık dünyasına adımımı atmıştım. Film meraklıları orijinal DVD'leri satın alıyordu ancak satılan orijinal DVD'nin kat ve kat fazlası korsan tezgahlarında tüketiciler ile buluşuyordu. Gösterişli ve bol ışıklı ev sineması amplileri, devasa hoparlörler, farklı türlerdeki büyük ekran televizyonlar ile salonların baş köşesine kurulmuştu. Artık ailecek 82 ve büyük ekranlı kurşun kadar ağır tüplü televizyonlar, görüntü kalitesi çoğunlukla şaka gibi olan projeksiyon televizyonlarda DVD'lerimizin keyfini sürüyorduk. O dönemde de hifi cihazlarının ve müzik dinlemenin helvasını yemiş, arkasından Fatiha'mızı okumuştuk.
Ancak bir çok kişi için bu durum çok uzun sürmedi. Hele film zevki modern çağın uzağındaki insanlar için yeni çok kanallı sistemlerin ve DVD'nin çok büyük yenilikler getirmediği anlaşıldı. Düşünsenize 1960 veya 1970'lerdeki filmlerin zorlama çok kanal sesli versiyonları ne kadar komik oluyordu. Düzgün VHS'ler ile görüntü kalitesi gayet başarılıydı ve DVD'lerin ekstra özellikleri haricinde kazanımlar açısından devrim olmamıştı. Her Allah'ın günü Matrix seyretmenin bir alemi yoktu çok kişi için. Zaman ilerledikçe ev sineması sistemleri popülerliğini yitirdi, evlerimizde tekrar müzik notaları uçuşmaya başladı. Hifi ölümden dönmüş, tam anlamıyla hortlamıştı.
Tüm bu süreçten neredeyse 10 yıl sonra tarih yeniden tekerrür ediyor bugünlerde. İlk önce yüksek çözünürlük hikayesi ile start aldık. Bir anda televizyon konusunda devrim yaşandı. Daha önce salonlarımızda 72 ekran televizyonların hakimiyeti sürerken bir anda 100 küsür ekranlı televizyon bombardımanı başladı. Salonlarımız mı büyümüştü, yoksa gözlerimiz mi bozulmuştu. İlk nesil plazmalar ve LCD televizyonların meydan savaşı başlamıştı artık. Üretim maliyeti yüksek olan plazmalar savaşın ilk etabında yenildiler. Gelişim aşamasındaki LCD televizyonlar kapış kapış satılır oldular. Tam HD, HD Ready kavramları ile tanıştık. Bir baktık ki, LCD panellerle hızlı bir sahne seyrederken ekran bulanıklaşıyor. Üreticiler her sene devrimler yaptılar, bizleri daha yüksek çözünürlük ile tanıştırmak için. Devrim aslında basit idi. LCD'lere daha fazla elektrik vererek daha hızlı çalışmaları sağlandı. Sonra pazar bu numaraya doyunca LED büyük bir buluşmuş gibi ortalara çıktı. İlk adımda ekranların arkasını özel florasanlar ile aydınlatmak yerine LED'ler ile aydınlattılar. Bu teknoloji aslında her pikselin arkasında bir LED ampül olacak şekilde ortaya çıkmıştı. Ancak üretim maliyetleri yüksek olduğundan bunu bir sonraki devrim için sakladılar. Tabii ki 3D teknolojisi de azalan satışları patlatmak üzere imdada yetişti. Ancak ortalıkta küçük bir sorun vardı, elektrik basılan LED TV'ler 3D için tam anlamı ile uygun bir platform olamıyordu. Yapılacak tek şey gömülen plazma teknolojisini yeniden hortlatmaktı. Tabii ki hortlatıldı. Eski teknolojili full HD olmayan televizyonlar arka odalara doğru yola çıktı, bizler ise teknoloji mağazalarından daha da büyük ekranlı televizyonlarımızı salonlarımıza yerleştirdik. Televizyon üreticileri artan ciroları ile bu yeni pazarın tadını çıkartıyorlar iken, endüstrinin geri kalanı boş durmayacaktı elbette.
Yüksek çözünürlüklü televizyonlarımızı beslemek için daha yüksek çözünürlüklü medyaya ihtiyacımız vardı. Bir anda HD set top box'lar, uydu receiver'ları imdadımıza yetişti. Bu hıza televizyon kanalları yetişememişti. Çözüm bilgisayar algoritmalarından geldi, upsampling. Matematiksel yollarla bir pikselin yanındaki diğer pikseller doldurarak oluşturulan aslında olmayan çözünürlüklere merhaba deme vakti gelmişti. Tabii ki bu da bir devrimdi ve tüketiciler daha büyük ekranlı televizyonlarını besleyebilmek için HD yatırımları yapmaya girişti. Aman Allah'ım diyordu insanlar, televizyondaki görüntü gerçek gibi.
Blu-Ray bir başka devrimdi tabii ki. Ancak ülkemizde pek başarılı olamadı. Yeni oyuncaklarımızı beslemek için para harcamadan sahip olacağımız bir şeylere ihtiyacımız vardı. MKV ve benzeri yüksek çözünürlüklü film dosyaları imdadımıza yetişti. 200 -300 liraya alınacak bir medya oynatıcı (sanırım medya tank deniyor) internetten indirilecek 720 veya 1080p filmler ile salonlarımızdaki devleri beslemenin yolu bulunmuştu. Orijinal filmlere para vermeye gerek yoktu, sinemaya gitmeye gerek yoktu. Satın alacağımız bir televizyon, bir medya tank ve yüksek kapasiteli bir harici disk ile harika vakit geçirmenin yolu bulunmuştu.
Yeni oyuncaklarımızın görüntüsü harikaydı ancak ses konusunda üreticilerin yeni sürprizleri vardı. Yeni ses standartları imdadımıza yetişti. Daha iyi ses almak için bin bir özelliği olan receiver'lar emrinize amadeydi. Eski teknolojili AV receiver'larımızla vedalaşıp, hızlı bir şekilde yeni receiver'ları evlerimizin baş köşesine koyduk. Daha yüksek çözünürlüklü görüntülerimizin yanında daha yüksek çözünürlüklü ses ile her şey tamamdı. Ta ki, önümüzdeki yıl 3D görüntü ve ses teknolojileri alınabilir fiyatlara gelinceye kadar.
Ben işi biraz esprili bir şekilde anlatmaya çalıştım. Abarttığımı düşünenleriniz olabilir. Ama emin olduğum şeyler var, örneğin medya tanklar olmasa, binlerce lira harcadığımız televizyon, AV receiver ve hoparlörlerimizi beslemek için Blu-ray diskleri satın alır mıydık? Çok değil 5 yıl önce 72 ekran bir televizyonla mutlu mesut yaşarken neden şu an 100 bilmem kaç ekran televizyonsuz yapamıyoruz.
Çünkü bu tam anlamıyla bir pazarlama bombardımanı. Karşı durabilmek çok zor. Bugün gazeteler, televizyonlar, marketler, mağazalar, web siteleri ve hatta forumlar bu pazarlama bombardımanının birer aracı.
Yazımızın konusu hifi ölüyor mu idi. Hifi'yi en kısa şekliyle müzik dinlemeye yarayan araçlar olarak tanımlıyorum ben. Uzun senelerden beri hifi dünyası pek değişmedi, plaklar ve CD'ler yaşamaya devam ediyor. Yeni bazı akımlar var ancak şimdilik arkalarından esen rüzgarlar çok hızlı değil. Ancak öyle bile olsa kaynak cihazlarda yenilikler olacak. Hifi sistemleri yine yaşamaya devam edecekler.
Müzik dinlemek öyle bir şey ki, isterseniz müziğe fokuslanır başka bir şey ile ilgilenmezsiniz. İster gazetenizi veya kitabınızı okursunuz, ister internette gezinirsiniz. İşlerinizi yapmaya devam edebilir, sesi biraz kısarsanız yanınızdaki insanın yüzüne bakarak muhabbet edebilirsiniz. Sosyalleşmenizi feda etmenize gerek kalmaz.
Hifi ölüyor mu? Pek zannetmiyorum. Ama ortada ölen bir şeyler olduğu belli. En iyi cevabı bence sizler verebilirsiniz.