CD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
CD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yakaza Ensemble - Gen CD


Yakaza Ensemble'ın yeni albümü yayınlandı! Albümün ismi "Gen" Aslında albümü bir nevi EP olarak düşünebilirsiniz; 3 yeni şarkı var. Ancak 4 farklı isimden 4 farklı remix içeriyor.. Yani toplamda 50 küsür dakikalık bir Yakaza Ensemble albümü ile birlikteyiz. Albüm A.K. Müzik tarafından yayınlandı ve bir kaç gündür CD çalarımda dönüyor...

Yakaza Ensemble, şahsi bloğuma her albümü ile konuk olan bir topluluk. İlk albümlerinden beri topluluğu takip ediyorum, hatta geçmişe bakınca, "A’mak-ı Hayâl" albümü yayınlanmasının üzerinden neredeyse 4 yıl geçmiş. Albüm elime hatırladığım kadarı ile çıkmasının hemen akabinde A.K. Müzik'ten gelen bir seçki sayesinde geçmişti. Albümü ilk dinlediğimde "bu nedir ya" diyerek oturup kaldığımı hatırlıyorum. Sanırım üçüncü veya dördüncü dinleyişimde oturup bloğumda yayınladığım eleştiri daha doğrusu hakkettiği methiye yazısını yazmıştım. Aradan geçen 4 sene boyunca elimden herhalde binlerce albüm geçti, özellikle Türk müziği açısından bakarsam "A’mak-ı Hayâl" muhtemelen kendi özgün tarzı ve tarzına akraba alt türleri açısından kendi müzik tarihimiz açısından bugüne değin yapılmış ilk 5 albüm arasında kendisine yer bulur. Hemen her müzisyen için aslında kabus olan bir durum yaratır bu tarz albümler, daha ilk albümde böylesine bir çıta koyup daha sonraki albümlerde bu çıtayı geçmeye çalışmak...

Müzik tarihini hem dinleyerek hem de okuyarak öğrenmeye çalışan ancak bu yolun çok başlarındaki anlatıcınızın görebildiği kadarı ile böylesine albümleri geçmeye çalışmak sonunda büyük olasılık ile ortaya garabet işler ve albümler çıkartıyor.



2012 yılında "İçbükeydış" albümü yayınlandığında bu korkuların bir kısmını kendi içimde yaşamıştım. O dönem bir iş seyahati için İstanbul'daydım ve albümü çok merak ettiğimden İzmir'e dönüşü beklemeden hemen Lale Plak'tan satın alıp akşamına dinleyip derin bir oh çektiğimi söyleyebilirim, bir önceki albümü geçmeye çalışmak yerine bambaşka tatları bize sunmuştu topluluk. Bu albümü de senelerdir keyifle dinliyorum. Hatta zaman zaman eşimle iki albüm arasında ufak tefek kıyaslamalar yapıyoruz. Aslında geçen sene yani 2013'te yeni bir Yakaza Ensemble albümü gelir mi diye beklemiştim ancak yeni albüme bir sene gecikmeli kavuştuk. Ne diyelim geç olsun güç olmasın!

Tabii unutmadan "İçbükeydış" albümü öncesinde "Yakaza Ensemble meets Syuonoven" EP'si var. Başlı başına ayrı bir hikaye. Zaman Gazetesinden Zehra Onat'ın kaleminden okuyalım hikayeyi:
A’mak-ı Hayâl’den sonra yeni albüme başlamadan Japonya’dan bir albüm teklifi geldi. İşin bu kısmı film gibi. Orayla hiç bir bağlantımız yoktu. Japonya’da bir şey yapabilmek çok zor, herhangi bir Türk grubunun albümü yayınlanmamış orada. İnternetten bakıyoruz, Japonya’dan sitemize giren dahi yok. Meğerse grup orada bir yanlış anlaşılma üzerine Yakaza Ensemble değil de Yakuza Ensemle olarak aşırı derecede ünlenmiş. Müziklerimiz bazı CD’lere katılmış... Ne tepki verelim diye düşünürken, o CD’leri organize eden kişi Türkiye’ye geldi ve bizimle iletişime geçti. Bizi Baba Zula vasıtasıyla bulmuşlar. Devamındaki süreçte yeni albümü Japonya’da yapmak ve oradaki bir ressamın müziklerimiz için yapacağı resimlerle basmak istediler. Hem plak, hem kitap+CD olarak yayınlandı, bir ay sonra da aynı albüm Türkiye’de yayınlandı.




Gelelim yeni albüme...

Aslında albüm yayınlanmadan önce müzisyenler yeni albüm ile ilgili ipuçlarını sosyal platformlarda vermişlerdi. Hatta ben ipucu olayının biraz ötesine geçip bir İstanbul seyahatinde, hem topluluk elemanlarına denk gelebileceğiniz, hem "Müzik Hayvanı" projesinde ismini duyduğunuz bir çok ismi canlı dinleyebileceğiniz "Dunia"da hem eski albümler hemde yeni proje ile alakalı Yakaza Ensemble ile sohbet etme fırsatı buldum. O akşam beni çok güzel ağırladılar ve uzun saatler boyunca müzik, enstrümanlar, ortak hobiler üzerinden keyifle sohbet ettik. Bu vesile ile o gece bizi Dunia'da ağırlayan dostlarımıza da teşekkürler...

Ve sonunda albüm yayınladı. İzmir'deki müzik marketlere bir kaç gün gecikme ile ulaştı. Bir akşam vakti eşim elinde "Gen" ile çıkageldi ve hemen CD'yi dinlemeye başladık. Albümün içeriği şu şekilde;

1-Çiğ 07:11
2- Düş 07:12
3- Dal 13:55
4- Çiğ / Labelle Remix 04:36
5- Düş / 7dck Remix 05:15
6- Dal / Churashima Navigator Remix 07:22
7- Dal / Kuniyuki Remix 09:22

Şimdi şarkılara bir göz atalım, ilk şarkı "Çiğ"in ilk dakikalarının ardından sevdiğim ve topluluğu gözümde kendisine özgü kılan hemen her şeyi bulabilmek mümkün. Girişin ardından devreye giren elektronikler ile desteklenmiş altyapı üzerine birden fazla enstrüman çalabilen müzisyenlerin dokunuşları. Unutmadan albümde geçtiğimiz albümlerden tanıdığımız kadro yine iş başında; çello Ceren Düzgünsoy (Erendor), elektronikler, bas gitar Ömer Sarıgedik, gitar, vokal, tampura Eray Düzgünsoy ve shakuhachi, ryuteki M. Fakih Kademoğlu. "Çiğ" ile hızlı şekilde oryantasyon kayboluyor, bu coğrafyanın melodilerine çok uzak coğrafyalardan dokunuşlar. Özellikle çello'nun alt yapıdaki döngüsel kullanımı pek hoşuma gitti. Bu döngülere ek olarak, elektronik altyapı ve egzotik üflemeliler ile 7 küsür dakikalık "Çiğ" bir anda geçip gidiyor.



İkinci şarkı "Düş" doğuya doğru yolculuğa başlarken, ara sıra kulağınıza çalınan bizden melodilerin elektronik varyasyonları ile farklı enstrümanların arasında Yakaza Ensemble albümlerinde rastlamaya alışkın olmadığımız bir vokal ve şiir ile karşılaşıyoruz. Ayrıntıya girmiyorum ancak olmuş diyorum...

Üçüncü şarkı ile EP'nin özgün Yakaza şarkıları sona eriyor. "Dal" zaman zaman topluluğun kullandığı doğadan sesler ile başlayan ve pek alışkın olmadığımız şekilde devam eden bir şarkı. Puslu bir gitar tonu ile atmosfer ana yapısı kurulan şarkı tabii ki alışkın olduğum ve beklentilerimi karşılar şekilde bir anda yön değiştirip bambaşka bir hal alıyor. Şarkının elektronik alt yapısını çok beğendiğimi söylemem lazım. Şarkının son bölümü ise albümün konseptinin ikinci yarısına hazırlık yapmak istercesine yavaş yavaş ortadan kayboluyor.

Albümün ikinci yarısının konsepti şarkılara farklı DJ'ler tarafından remix'ler ile oluşturulmuş. Remix deyince korkan okuyucularım olduğuna eminim, inanın bende korkarım remix olaylarından. Aman merak etmeyin albümde korkacak bir şey yok, hatta keyifle dinleyeceğinize eminim. İyi kotarılmış bu remix işi...



İlk remix "Çiğ" şarkısına "Labelle" tarafından yapılmış. Jérémy Labelle, Fransızların Hint Okyanusundaki adalarından bir tanesi olan "Reunion"da yaşıyor. Bu ada Madagaskar'ın doğusunda yer alıyor. Son derece keyifli ve güzel bir çalışma olmuş. Ben çok beğendim. İkinci remix "Düş" şarkısına yapılmış. "7dck" mahlaslı Orhun Sevindik tarafından yapılan remix'te orijinal şarkıda olmayan son derece dikkat çekici bir vokal eklenmiş ve şarkıyı bambaşka bir yere alıp götürmüş. Üçüncü remix Japon Churashima Navigator tarafından yapılmış. Anlayabildiğim kadarı ile Churashima Navigator aslında Nu-doh ve Sinkichi isimli iki Japon DJ'den oluşan bir topluluk. Sanırım ilk kez "Yakaza Ensemble meets Syuonoven" EP'sinde duymuştuk bu ismi. Bahsettiğim EP, iTunes üzerinden satın alınabiliyor. Albümün plak baskısı da mevcutmuş ancak benim elimde yok. Belki ilerleyen dönemlerde eklerim arşivime, tabii denk gelirsem. Dördüncü ve son remix ise yine "Dal" şarkısına Japon Kuniyuki tarafından yapılmış. Bu ismi de "Yakaza Ensemble meets Syuonoven" EP'sinden "İçbükeydış" şarkısına yaptığı remix çalışması ile tanıyoruz.

Aslında tüm bu remix'ler müziğin "tüm sınırları aşar" tanımına ne kadar uyduğunu gösteriyor. Aslında bu önermeye müziğin yapılması sürecini de eklememiz lazım sanırım. Dünya geliştikçe, her şey değişiyor. Albümlerin kendileri bile...



Albüm, daha önceki Yakaza Ensemble albümler gibi A.K. Müzik etiketi ile yayınlandı. Geleneksel olarak kayıt ile alakalı bir kaç yorum yapmak gerekirse, kayıt gayet başarılı. Derinlik hissiyatı yine gayet keyifli. Akustik enstrümanlar ile elektronik altyapıların üst üste geldiği ve kesiştiği anlarda bile bir karmaşa yok. Tonlar gayet başarılı tınlıyor oda içerisinde. Albüm digipack ambalajda geliyor ancak geçtiğimiz iki albümde olduğu şekilde içerisinde bir kitapçık mevcut değil. Hoş şu dönemde albümlerin bile bin bir zorlukla yayınladığını düşünürsek buna şükür desek yeridir. Ancak anlatıcınızın biraz(cık) "kıl" olduğunu bildiğiniz için takacak bir şey bulduğunu söylesem eminim ki şaşırmazsınız. Albüme emeği geçenler ve künye bilgilerinin yazıldığı kısım tam CD kapağının sabitlendiği bölüme denk geldiğinden, yazılanlar çok rahat okunmuyor... Valla albümde eleştirecek bir bunu buldum kusura bakmayın artık!

Yakaza Ensemble yazılarını artık geleneksel şekilde bitirmek şart oldu benim için. Yakaza Ensemble’ın ilk albümü yayınlandığında cevaplamamız gereken bir soru vardı hatırlıyor musunuz? Yeni “dünya müziği” mi, yoksa “yeni dünya” müziği mi? Her iki albüm yazısında bu soruyu soruyorum. Cevabı mı merak ediyorsunuz, hala umurumda değil. Yakaza Ensemble'a yakışan bir albüm olmuş. 3 şarkıdan oluşan EP ve arkasına eklenen remix'ler ile yine farklı yine sıradışı bir iş... Şiddetle tavsiye edilir...

Nâzım Hikmet Büyük İnsanlık Kendi Sesinden Şiirler CD+Kitap


Bugün sizlere çok farklı bir CD'yi tanıtacağım. İlk önce CD'nin nasıl kaydedildiğinden bahsedeyim.1962 yılında Bedri Rahmi Eyüpoğlu ile Nâzım Hikmet Paris'te bir araya gelirler. Bedri Rahmi'nin yanında makara teybi de var bu sırada. Bedri Rahmi "Yalnız patırtı yapma şimdi" diyerek kayıt tuşuna basıyor. Okuduğu şiir "Mor" (1)

....
Mor deyip geçme belalı renk musibet
Yeryüzünde ne kadar insan varsa bir o kadar mor
Menekşenin moru mavzerin moru (2)
Suya dökülmüş mazotun moru
.....

Tasarım gerçekten son derece başarılı. CD deseni tıpkı bir manyetik bant gibi yapılmış

Bu şiirin ardından bir ses duyuluyor, "Başlayayım mı Üstat?" ve yanıt geliyor "Başla Reis" (3) ve Nâzım başlıyor okumaya,

.....
Bu dağlar ne dağları
bizim dağlara benziyor,
bıçak gibi boğazları, parça parça dağları, (4)
.....


Nâzım bu mısralardan başlayarak tam 55 şiirini kesintisiz okuyor.Sonra birazcık ara ve "Bir Yolculuk" (5) şiiriini okuyor. Kitaptaki notlara göre iki şiir ilk kez Türkçeleştirilmiş. Sadece bu açıdan bile ortaya çıkan eser önemli. Ancak asıl önemli olan şiirlerini Nâzım'ın sesinden dinlemek. Bedri Rahmi'nin payını her açıdan vermek gerekli. Kaydın başında Bedri Rahmi'nin kendi sesinden "Mor" şiirini okumasının bir sebebi var. O dönemde evlerini ziyaret eden polislere karşı aldığı bir önlem. İlk şiiri o yüzden kendisi okuyor, bir şekilde Nazım'ı gizliyor. O yıllarda bandı devamlı saklamış. Bazen yüklükte, bazen merdiven altında, bazen de oğlu Mehmet Eyüpoğlu'nun çekmecesinde. Bu süreç uzun zaman devam etmiş. Kayıt 50 yıl boyunca gizlenmiş. Bedri Rahmi, oğlu ve gelinine bu kaydın bir gün basılmasını vasiyet etmiş. Onlarda bu vasiyeti yerine getirmişler.



Bu kitapla birlikte ilk kez ortaya çıkan bir Nâzım portresi. Annesi Celile Hanım tarafından yapılmış

Kitabın ve CD'nin ortaya çıkması kitabın ön sözünde çok güzel anlatılmış. Yazılanlara göre bu kayıt ortaya çıktığında telif hakları konusu da ön plana çıkıyor. Varisleri bu konuda hiçbir önkoşul ortaya sürmemişler. Nazım Hikmet şiirlerini yayınlayan Yapı Kredi Yayınları ve  Bedri Rahmi eserlerini yayınlayan Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları da işbirliği yaparak bu CD ve kitabı beraberce yayınlamışlar. Çok da iyi yapmışlar. Ortaya çıkan iş mükemmel. Kitap, CD, notlar, baskı kalitesi, tasarım ve her şey çok başarılı. Fiyat ise kaçırılmayacak türden 14TL civarında olan set, indirimde 10,50TL gibi bir fiyata satılıyor ve her kuruşuna değer. Emeği geçen herkese teşekkürler.
Mutlaka edinin!


(1) CD'deki ile meraklıların bildiği ve okuduğu versiyonlar birbirlerinden son derece farklı.
(2) kasaturanın moru
(3) Nâzım ile Bedri Rahmi konuşuyor.
(4) İsviçre Dağları şiirinden
(5) Diğer ismi "Saman Sarısı"

All My Friend Here - Composed & Arranged by Arif Mardin CD


Arif Mardin, 1932 yılında Istanbul'da doğdu. Son derece köklü bir aileden geliyor. Ailesinde diplomatlar, başarılı iş adamları, askerler var. Arif mardin ise son derece farklı bir yol çizmiş kendisine. Yazılan çizilenlere göre gençliğinde Bing Crosby ve Glenn Miller gibi isimleri dinlemiş. Ancak kız kardeşi vasıtasıyla Türk caz hayatının renkli siması Cuneyt Sermet ile tanışınca yaşamının yönü değişmeye başlamış. Eğitimini İstanbul'da tamamlayan Mardin, ekonomi konusunda üst eğitimini tamamlamak için Londra'ya gidiyor.

Şanslı insanların başına geldiği gibi bir karşılaşma Mardin'in hayatını değiştiriyor. 1956 yılında İstanbul konserinde Dizzy Gillespie ve Quincy Jones ile tanışıyor. Bu dönemlerde Amerika'da bir radyo istasyonunda çalışan arkadaşına (1) bazı kayıtlarının bulunduğu demo bantlarını gönderiyor. Arkadaşı bir şekilde Quincy Jones'a kayıtları ulaştırıyor ve Mardin'e meşhur Berklee Müzik Kolejinin yolu açılıyor. 1958'de Mardin Amerika'ya taşınıyor. 3 senelik eğitimin ardından mardin şansını denemek için New York'a taşınıyor. İşte tam bu yıllarda Atlantic Record'a adım atıyor. İlk işi Nesuhi Ertegün'ün asistanlığı. Mardin, plak şirketinde hızlı şekilde yükselmeye başlıyor. Ancak zaman içerisinde özellikle stüdyo çalışmaları ve aranjmanlar konusunda sektörün önemli isimlerinden bir tanesi haline geliyor. Zaten ilerleyen yıllarda Atlantic Records'un en üst koltuğuna oturuyor. Çalıştığı isimler say say bitecek gibi değil. Kısa bir liste vermek gerekirse; Margie Joseph, Carly Simon, Petula Clark, Bette Midler, Barbra Streisand, Bee Gees, Diana Ross, Queen, Patti Labelle, Aretha Franklin, Lulu, Anita Baker, Judy Collins, Phil Collins, Scritti Politti, Culture Club, Roberta Flack, Norah Jones, Chaka Khan, George Benson, The Manhattan Transfer, Modern Jazz Quartet, Willie Nelson, John Prine, Dusty Springfield, David Bowie ve çok çok daha fazlası. 2006 yılında kaybettiğimiz büyük müzik insanının yaşam hikayesi en kısa haliyle bu şekilde.

Kapak öylesine kaliteli ki, benim dandik fotoğraf makinemle çektiğim fotoğraflarda bile sanki Mardin'in resimleri veya hakkındaki belgeler ekrandan çıkacakmış gibi.

All My Friend Here böylesine bir yaşamın son noktası. 2010 yılında yayınlanan albüm yazılan çizilenlere göre Mardin hayattayken yapılan son kayıtlar. Yukarıda yazdığım isimlere baktığınızda farklı müzik tarzlarını fark edeceksiniz. All My Friend Her albümünde de böylesine bir çeşitlilik var. Ancak Mardin'in beste ve kompozisyonları farklı isimler ve farklı müzik tarzlarından müzisyenler tarafından yorumlanınca son derece zengin bir içerik ortaya çıkmış. Albümden bir ufak not, yapımda Mardin'in oğlu Joe Mardin'de ter dökmüş.

Albümün açılış parçası "The Greatest Ears In Town" Bette Midler tarafından seslendirilmiş. Belki de albümün en dikkat çekici şarkılarından bir tanesi. Norah Jones yorumu ile "Longing For You" geniş bir müzisyen topluluğunun dikkat çektiği "All My Friends Are Here" ve ayrıca Chaka Khan vokali ile "So Blue" ve Dr. John vokali ile "Chez Twang's" albümün dikkatle dinlenmesi gereken şarkıları. Şarkı listesine göz atmak gerekirse;

01. The Greatest Ears In Town (Bette Midler ve Barry Gibb) 4:40
02. So Blue (Chaka Khan ve David Sanborn) 4:59
03. No Way Out (Nicki Parrott) 5:32
04. Goodbye To Rio (Raul Midon) 4:15
05. No One (Dianne Reeves) 3:21
06. So Many Nights (Danny O'Keefe) 4:13
07. Calls A Soft Voice (Carly Simon) 5:41
08. Longing For You (Norah Jones, Joe Lovano ve John Faddis) 6:49
09. Dual Blues (Amy Kohn) 5:31
10. Chez Twang's (Dr. John) 5:38
11. Willie's After Hours (Lonestar Blues) (Willie Nelson ve Katreese Barnes) 5:58
12. All My Friends Are Here (Hall & Oates, Barry & Robin Gibb, The Rascals ve The Average White Band toplulukları, Phil Collins, Lalah Hathaway, Cisy Houston ve Randy Brecker) 4:32

Albümün kapağı açıldıkça açılan cinsten. Çok mutlu edici :)

Albüm 1940'ların müziğini modern anlayışla bugünlere taşıyan tarzda bir yapıya sahip. Farklı müzik tarzları ile uğraşan müzisyenlerin birlikteliği albümü öyle bir renkli hale getirmiş. Yorgun olduğunuz bir akşam için harika bir albüm. Son not ise albümün kitapçığına. Son yıllarda gördüğüm en keyifli tasarımlardan bir tanesine imza atılmış. Albüm büyük müzik marketlerde bulunabiliyor. Denk gelemezseniz Ekinoks Müzik'ten satış noktaları hakkında bilgi alabilirsiniz. Bu arada web siteleri yenileniyor, merakla bekliyorum ;)

(1) Tahir Sur
(2)  Mardin'in iki solo çalışmasından bahsedeyim. 1970 yılında "Glass Onion" ve 1975'de  "Journey" Özellikle 1975 albümünü klasik dönem caz müziğini seven okuyucularımız mutlaka edinsinler.

Timucin Sahin Quintet: Inherence



Timuçin Şahin, Stereo Mecmuası'nda hemen her sene konuk ettiğimiz bir isim. Zaman zaman verdiği konserlerle zaman zaman da yaptığı albümlerle sayfalarımızda yer veriyoruz Şahin'e.

Geçtiğimiz sene çıkan Bafa albümünde ve hemen akabinde Şahin'in ülkemizde verdiği konserleri seyrettikten sonra müzikal gelişimin veya gidişatın çok ilginç bir yerlere gittiğinden bahsetmiştim sizlere. Hatta geçtiğimiz seneki konser yazımı şu şekilde bitirmişim;
Sonraki adımlar, meraklı ve ileri görüşlü müzikseverler açısından büyük olaylara gebe. Şarkıların yapısı, kendi içindeki gelişimi ve enstrüman kullanımı açısından Timuçin Şahin ismini uluslararası basında daha çok duyacağız ve iddialı yazılar okuyacağız. Garip ama ben dün akşam direkt bunu hissettim. Böyle iddialı cümleleri benden pek duymaya alışkın değilsiniz ancak tarihe not düşmek istedim. Bir kaç sene sonra, büyük bir keyifle bu yazıya dönüp, bakın ben demiştim diyeceğim.

Bafa albümü biliyorsunuz yurtdışında önemli bir fırtına koparttı. Önemli web sitelerinde harika yazılar yayınlandı. Stereo Mecmuası'nda da albümü bir kaç kere mercek altına aldık. AK Müzik etiketiyle yayınlanan albüm her açıdan dinleyici açısından müzikal fırtınalar yaratma potansiyeline sahip bir albümdü. Son yıllarda aldığınız albümlere bir bakın, bu tarz bir müzik tarzında kaç albümde böylesine bir gitar kullanımı görebilirsiniz. Bunun yanında kompozisyonlar, şarkılar içerisindeki yapılar bir müzik dinleyicisini heyecanlandıracak her şeye sahipti.

Ancak albüm ne yazık ki ülkemizde kendisine geniş yer bulmadı. Burada bir saçmalık olduğunu söylüyorum hep. Değerli okuyucum, klasik basın sistemi veya müzik eleştirmenliği çağımızda ölmüştür. Her türlü yeniliğe kapalı, bedavadan albüm gelirse yarım kulak dinler bir iki satır yazı yazarım zihniyetinde insanlar, oluşumlar, dergiler ve sosyal medya araçları ile bir yerlere varmak mümkün değil. Ülkemizde az sayıdaki yazar sayesinde farklı isimleri tanıma şansımız oluyor. Bir müzik sever olarak bu tarz yazarlar hatta ben de dahil olmak üzere yazdığımız yazıları bir kenara bırakın. Yeni bir şeyleri kendiniz deneyin, dinleyin. Algınızı açık tutun. Bugün elimizde her türlü imkan var; internet, albümlerin ön izlemelerini yapıp fikir sahibi olabileceğiniz web siteleri derken liste genişledikçe genişler. Hatta bir kaç paket sigaraya verdiğimiz parayla yepyeni albümleri satın alıp bambaşka dünyalara doğru yelken açabiliriz. Müzik insana gerçekten yeni kapılar açabilen bir dünyadır.



Aman ne olursunuz değişikliklere, yeniliklere kapılarınızı kapatmayın. Bizler yeni bir şeyler buldukça sizleri haberdar edelim, sizde bizi habersiz bilgisiz bırakmayın. Bu sitenin amacı müzik hakkında atıp tutmak değil, hep birlikte yeni şeyler keşfetmek ve paylaşmak.

Yine konudan konuya atlıyoruz, isterseniz Bafa albümünü bir kenara bırakıp yeni Şahin albümüne bakalım. Ama şunu da ekleyeyim; Bafa albümünü edinin. Pişman olmayacaksınız.

Timuçin Şahin ve beşlisinin yeni albümü "Inherence". Albüm, Alman "Between The Lines" plak şirketinden BTLCHR 71233 katalog numarası ile yayınlandı. Albümde tanıdık isimler görüyoruz, alto saksafonda John O'Gallagher, davulda Tyshawn Sorey, basta Christopher Tordini ve trompette Ralph Alessi. Albüm şu şarkılardan oluşuyor,

Inherence
My Left Foot
Delayed
Tikiti (Mahir's Father)
At Toms
Bakumbaga (Mahir's Turtle)
Buddy And Ringo


Albüm elime ulaştığında büyük bir merak içerisindeydim. Bafa bence çok önemli bir çıtadır geçmek çok kolay olmayacaktı benim gözümde. Albümü satın alıp CD çalarıma koyunca albüme ismini veren şarkı "Inherence" ile hoşgeldin yeni çıta dedim kendi kendime. Bir yanıyla cazın klasik dönemine bir yanıyla elektrik caz dönemine selam çakan şarkıyı yazarak anlatabilmek gerçekten mümkün değil. Hani Bafa albümü için yayınladığımız eleştiri yazısını hatırlıyorsanız aynı şeyleri hatta daha fazlasını bu albüm için yazabilirim.



John O'Gallagher ve Timuçin Şahin, bir ikili olarak ayrıca mercek altına alınması gereken çok dikkat çekici bir performansa sahip. İkilinin Bafa albümdeki birlikteliği insanı her dakika yeni sürprizlerle tanıştırıyordu. Yeni albümde durum daha da dikkat çekici. İkiliye davulda genç bir isim olan Tyshawn Sorey eklenince zaten karşınızda dev bir orkestra müzik yapıyormuş gibi oluyor. Sorey'i defalarca sahnede seyrettim, albüm performanslarını bir kenara bırakın, canlı performansı bambaşka inanılmaz enerjik ancak müziğin alt yapısını tek başına doldurabilir bir kabiliyete sahip. Zil kullanımı özellikle dikkat çekici. Alt yapıyı ilmek ilmek işliyor. Bu albümde basta ilk kez tanıştığım bir müzisyen var, Christopher Tordini. En kısa zamanda kendisini mercek altına alacağım. Albümdeki beşinci isim Ralph Alesi. "Between The Lines" kataloğunda yer aldığı albümlere yakın zamanda el atar sizlere de bildiririm durumu. Ancak albümdeki melodi zenginliğine çok çok olumlu etkisi olmuş.

"My Left Foot", çok güzel bir parça. Daha ilk dakikasından itibaren sizi içerisine alıyor. Çok enerjik ancak bu enerji şarkının alt yapısında davulcu Tyshawn Sorey'in performansını gözlerden kaçırmasın. Oldukça uzun şarkı defalarca farklılaşıyor hatta bu şarkının melodilerinden ayrı bir albüm bile yapılabilir. Şarkının en büyük güzelliği üflemelilerin performanslarına odaklanma imkanı vermesi. Ralph Alessi'nin eski ile yeni arasında bir yolculuk yapmamızı sağlayan uzun session'larına dikkat. Şarkı bir kaç önemli kırılmaya sahip. Özellikle şarkının orta bölümünde bir anda yönün değişmesi ve sona doğru temponun adım adım yükselmesi şarkıyı pür dikkat dinlememize çok olumlu etki etmiş. Bu arada zaman zaman tanıdık melodiler bizden tınılar duyacaksınız. Saniyeler içerisinde nereden nereye gidiliyor, dinlerken bu yazdıklarımı daha iyi anlayacaksınız...

Delayed yine uzun bir şarkı. Hangi müzik türünde olursa olsun uzun şarkılar dinleyici açısından tehlikelidir. Ancak Timuçin Şahin'in müziğinde bana göre uzun şarkı daha fazla coşku demek. Dikkatinizi pek başka bir tarafa yönlendirmeniz mümkün değil. Ne saniye ne olacağı belli değil.

Tikiti (Mahir's Father) şarkısı oldukça düşük tempolu bir şarkı. Şarkı listesinde iki kez Mahir ismini göreceksiniz. Mahir, Timuçin Şahin'in oğlunun adı. Sanırım 3 yaşında olması lazım. Timuçin Şahin'in albümün kapağında yazdığı yazıda ufaklığın onun hayatındaki etkilerini kısaca yazdığı bir bölüm var. Şarkı o yazıyı okuyunca daha bir anlamlanıyor. "At Toms" albümü bir önceki albüme bağlayan zincir.  Zaten albümü dinleyenler hemen anlayacaklar. Bakumbaga (Mahir's Turtle) muhtemelen ufaklığın kaplumbağayı söyleme şeklinden ilham alan bir şarkı. Albüm bir nevi kapanış diyeceğimiz "Buddy And Ringo" ile sona eriyor. 



Tüm Şahin diskografisini dinlemiş, hatta Şahin'i defalarca canlı canlı dinlemiş bir insan olarak albümden çok etkilendiğimi söylemem lazım. Albümün bence en önemli özelliği temponun yavaşlayıp, duyguların ön plana çıktığı ancak müzisyen kapasitelerini baş döndürücü şekilde ortaya koyan bir yapının olması. Şahin'in neredeyse tüm müzisyenlere en az kendisi kadar yer verdiği bu yapı içerisinde albümün her saniyesi oya gibi işlenmiş ve her saniye yeni bir sürprize açık. Bazı riff''ler bazı bölümler beni geçmişe götürdü, ilerleyen yaşın, aile kurmanın etkisi belki. Hatta Şahin'in ne duygularla şarkıları yazdığını bilmiyorum ancak benim kişiselleştirdiğim bir albüm oldu "Inherence" Çok garip bir şey olsa gerek bu yazdıklarım. Düşünsenize birileri bir albüm yapıyor ve siz kendi hayatınızdaki bir şeyleri hatırlıyorsunuz, bazı duygular ön plana çıkıyor albümü dinlerken. İşte müziğin güzelliği de bu olsa gerek. Tüm bunlar olurken defalarca yazdığım gibi müzikal bir fırtına var geri planda. Bir saniye sonrası tahmin edilemeyen, her türlü gidişata gebe...

Albümü için Türkiye'de şurada bulursunuz diye yazmak isterim ama konuyla ilgili somut bir bilgim yok. En kısa zamanda bu kısmı güncelleyeceğim. Ben İzmir'de Fil Elektronik'ten edindim. Eminim ki, İstanbul'da da bir veya bir kaç satış noktasında vardır albüm. Diğer kentler içinde durumu öğrenirim en kısa zamanda. Ancak yazımı şöyle sonlandırayım, bir şekilde edinin, gerçekten edinilmesi gereken bir albüm. Şiddetle tavsiye ederim.

Ben albümü bir kez daha dinlemeye gidiyorum şimdi.

Ornette Coleman - Dancing In Your Head



Dancing in Your Head, benim dönüp dolaşıp dinlediğim tıpkı ismi gibi aklımda yer eden bir albümdür. 1975 yılında yayınlanan albüm, saksafoncu -ve zaman zaman trompetçi- Ornette Coleman'ın en garip albümlerinden birisidir aynı zamanda. Bu albüm Coleman'ın daha sonra bayağı popüler olacak elektrikli enstrümanlar kullanan Prime Time topluluğununda ilk olarak görüldüğü albümdür. Albümün plak versiyonu ilk olarak A&M Records tarafından yayınlandı. 2000'li yıllarda yeniden yayınlandı. Tabii o dönemde ortalıkta bağımsız bir A&M Records yoktu. Bir bilgi olarak günümüzde plak şirketi A&M/Verve/Universal Records olarak geçiyor yani uzun lafın kısası Universal grubunun bir parçası. Bir çok caz eleştirmeni bu albümü elinizde, arşivinizde bulunması gereken ilk 50 albüm listesine sokuyorlar. Ben bu kadar iddialı olamayacağım ama Ornette Coleman ismi sizin için bir şey ifade ediyorsa edinmenizde kesinlikle fayda var.

Albümün içeriği şu şekilde;

Theme from a Symphony (variation one)
Theme from a Symphony (variation two)
Midnight Sunrise
Midnight Sunrise (alternate take)

Orijinal baskıda "Midnight Sunrise" şarkısının alternatif versiyonu bulunmuyor. Bu şarkı yukarıda bansettiğim 2000 yılı baskısında mevcut. Albümün orijinal kadrosu şu şekilde; Ornette Coleman - alto saksafon, Bern Nix - birinci solo gitar, Charlie Ellerbee - ikinci solo gitar, Rudy McDaniel - bas, Shannon Jackson - davul, Robert Palmer - klarnet (Midnight Sunrise şarkısında) Master Musicians of Jajouka (Midnight Sunrise şarkısında)

Master Musicians of Jajouka topluluğundan da kısaca bahsetmeliyim. The Master Musicians of Joujouka, Berberi müzisyenlerden oluşan bir topluluk. Sufi müziğinini etkilerinin görüldüğü topluluğun batı ile buluşmasını Rolling Stones'un kurucularında Brian Jones'a borçluyuz Müzisyenlerin tamamı Fas'ın kuzeyindeki dağlarda bulunan Jajouka isimli bir kasabadan. Haliyle topluluğun ismi buradan geliyor.

Aşağıya albümün ana teması üzerine bir varyasyon içeren bir video eklemek istiyorum. Video, Japonya'daki bir konser sırasında çekilmiş. Bu dönemde artık topluluğun ismi resmen konulmuş; Ornette Coleman PrimeTime. Kadro albümle hemen hemen aynı olmakla beraber basçı Rudy McDaniel'ın yerine Larry McRae ve davulcu Shannon Jackson yerine iki davulcu birden var; Denardo Coleman ve Kamal Sabir. Bu arada Denardo Coleman, Ornette Coleman'ın oğlu olduğu notunu da ekleyeyim...

Record Of Changes ve Samul Nori



Samul nori, Kore'nin geleneksel müzik tarzlarından bir tanesi. Daha çok vurmalı enstrümanlar ön planda olsa da, bizim zurnamıza çok benzeyen bir enstrümanda sık sık kulağa çarpıyor. Bu durumda müziğin tarzına "Samul nori" yerine "nong-ak" deniyor. Samul Kore dilinde dört şey veya dört eşya demek, nori ise çalmak anlamına geliyor. Dolayısıyla "Samul nori" dört şey çalmak anlamına geliyor. Buradaki dört şey, dört farklı müzik enstrümanı. Bu müzikte kullanılan enstrümanlar tabii ki Koreye özgü.

Kkwaenggwari: bir nevi küçük gong
Jing: daha büyük boyutlu bir gong
Janggu: İlginç bir davul, bizim alıştığımız davula çok benziyor ama çapı sanırım daha küçük
Buk: Bu da davul ancak daha büyük bir nevi fıçı şeklinde. Bas sesler için kullanılıyor.

Bu enstrümanların tamamına da pungmul deniyormuş. Samul nori, aslında çiftçilerin müziği olarak bilinen "nong-ak" ile akraba. Samul nori, baharda pirinç hasatı iyi geçtiğinde bu durumu kutlamak için çalınırmış. Aslında buna sadece bir müzik demek çok zor. Aynı zamanda dans, ayin ve müziğin bir karışımı demek lazım. Ancak sadece bu değil. Kore'nin Gyeonggi-do ve Chungcheong bölgelerinin şaman ayinlerinden de bazı esintiler var. Kore'nin bu bölgelerinin inancı eski Moğol-Türk inançları ile benzerlik gösteriyor. Yani şaman ve animist geleneğin ayinlerinden de alıntılar var. Tüm bu geleneklerle Kore'nin kendisine özgü Budizmi birleşince böylesine bir müzik ortaya çıkmış.

Müziğe baktığınızda işler biraz karışıyor. Oldukça gürültülü gelebilir ilk bakışta. Ancak kulaklar alışmaya başlayınca bazı ilginç benzerlikler bulabiliyorsunuz Türk müziği ile. Bugün Anadolu'nun özellikle doğusunda ve güneyinde kimi köylerde böylesine ilginç melodiler duymak mümkün.

Bu müziğin en tanınmış isimlerinden bir tanesi Kim Duk Soo. Tahminne Koreli genç müzisyenler ona büyük usta diyorlar. Aslında Stereo Mecmuası'nın ilk sayılarında ne alakaysa bu müziği yakından tanımak isteyenlerin edinmesi gereken bir albümü yazmışım. O albümde Kim Duk Soo'yu dinleyebilirsiniz. Albümle alakalı şunları yazmışım;

3 uzun parçadan oluşan albüm geleneksel Kore şarkılarının yorumlandığı uzakdoğu müziğine meraklı olanların ilgisini çekebileceğini düşündüğüm bir albüm. Dört kişilik ekip farklı türde davullar, zilleri çalarken Samulnori geleneksel vokal tekniklerini sergiliyor. Kut parçası oldukça yavaş ve ağır vokallerle başlayıp ilk üç dakikasından sonuna kadar davulların ritminin kaybolmadığı çok tempolu bir parça. İkinci şarkı olan P’u Sal Kore’nin güneyine özgü melodilerin dominant olduğu tarihsel köklere işaret eden bir eser. A-Ari parçası ise albümün son parçası ve Kore medeniyetinin kuruluşunu anlatıyor. Bu şarkı trampet benzeri bir sese sahip Changgo davulları ile bezenmiş. Bu albüm, özellikle vurmalı çalgı konusunda dünyaca tanınan Japon gruplara pek benzemiyor, oldukça ağır tempolu ve bol vokal ile renklendirilmiş.

İlginç bir şekilde Samul Nori – Record Of Changes CD'si ülkemizde bulunuyor. Bonus olarak Samul Nori Drums and VOices of Korea isimli albümü de edinebilirsiniz. Bu iki albüm sayesinde bu müziğe kulaklarınız bayağı alışacaktır.

Aşağıda Kore televizyonundan bir Samul nori gösterisi var. Tabii burada zurnaya benzeyen enstrüman olduğu için daha çok "nong-ak" demek daha doğru olacaktır...

Yakaza Ensemble - İçbükeydış



Yakaza Ensemble'ın yeni albümü yayınlandı. Stereo Mecmuası Müzik bölümündeki habere mutlaka denk gelmişsinizdir. Ben albümü merakla pardon düzeltiyorum dört gözle bekliyordum doğrusu. Arada sırada soundcloud üzerinde denk geldiğim küçük ön izlemeler ağzıma sürülen bir tutam bal gibi gelirken en nihayet albüme kavuştuk.

Topluluğun ilk albümünü çok sevmiştim. Oldukça kapsamlı ve özellikle albümün ismini aldığı Amak-ı Hayal kitabını da birkaç satırla da olsa sizlere anlatmaya çalıştığım yazıya bir göz gezdirme şansınız olduysa albümü ilk dinlediğimde ne kadar hoşuma gittiğini fark etmişsinizdir. İlk albümden sonra sessiz geçen iki yılın ardından “İçbükeydış” ile ilgili haberler ve önizlemeler ile albümün yaklaşmakta olduğunu anlamıştık. Aslında Yakaza Ensemble tam kadro olarak olmasa da, çok da sessiz değildi bu iki sene boyunca. Müzik Hayvanı üzerinden bir çok albüm duyuruldu ve bunların bir kısmında Yakaza Ensemble ekibinden tanıdığımız isimlere denk gelebilmek mümkün, bazen müzisyen olarak, bazen kayıtta bazende kapak tasarımında... Denk geldikçe gerek Müzik bölümümüzden gerekse de kendi bloğumdan bu albümlerin haberlerini sizlere vermeye çalışıyorum. Bu yazıda konumuz “İçbükeydış” olsa da, siz yine de “Müzik Hayvanı” web sitesine arada sırada göz atmayı unutmayın..



İki senelik bekleyişin ardından yeni Yakaza Ensemble albümüne bir göz atalım isterseniz. Albüm bildiğiniz gibi A.K. Müzik tarafından yayınlandı. Bültene bir göz atmak gerekirse;

Mart ayında Japonya’da Syunoven adlı sanatçının çalışmalarıyla beraber cd+kitap olarak yayınlanan albüm Türkiye’de A.K. Müzik etiketiyle dinleyicilerle buluşuyor. İki sene aradan sonra yayınlanan bu ikinci albümde yedi parça bulunuyor. Yazar Bedirhan Toprak’ın Gecenin İzi adlı şiirinin kullanıldığı albümün açılış parçası olan İçbükeydış’ın yanı sıra Geri Dönüş parçasında gruba kontratenor Kaan Buldular eşlik ediyor. Bunun dışında Kum, Multan, Şeha, Persona ve İz albümdeki diğer parçalar. Grupta bu albümde Afgan Rebabı, Şakuhaçi, Çello, Ney, Elektronikler gibi daha önceki albümde duyduğumuz seslerin yanı sıra gitar vokal ve saksofon gibi enstrümanlar da eşlik ediyor.

Dışta kaldığını düşündüğümüz herşeyin içte olduğuna işaret eden bir kelime oyunu İçbükeydış. Aynı zamanda zıtlıkların birbiriyle varolduğu fikri ise bestelerin yapım aşamasında gruba hareket noktasını oluşturmuş. Albümün soundunun belirlenmesinde tüm çalışmaların gece hazırlanmış olması da önemli bir rol oynuyor.

2010 yılında A.K. Müzik tarafından yayınlanan ilk albümleri A’mak-ı Hayal den sonra özellikle yurtdışında pekçok konser veren Yakaza Ensemble ikinci albümlerinin Türkiye’den önce Japonya’da yayınlanmasıyla da bir ilki gerçekleştiriyor. Aynı zamanda İçbükeydış parçası üzerine üç japon djin hazırladığı remixler EP olarak plak formatında Japonya’da yayınlandı.

Yakaza Ensemble’ın bu yeni albümü, grubun ismini kendi koyduğu Yeni Dünya Müziği adına ikinci bir adımı oluşturuyor.



Albümdeki müzisyenlere de bir göz atalım;

afgan rebabı, akustik gitar, elektrik gitar: Eray Düzgünsoy
ney, şakuhaçi, bendir, zarb, kudüm :M. Fakih Kademoğlu
perdesiz bas gitar, elektronikler: Ömer Sarıgedik
viyolensel :Ceren Erendor

Gelelim albüme; Albüme ismini veren şarkı açılış parçası; İçbükeydış. Şarkıda şiir severlerin belki tanıdıklarını düşündüğüm oldukça ilginç bir isimden dizelere yer verilmiş; Bedirhan Toprak. Şair aslında uzun yıllardır şiirlerini yayınlamaya devam ediyor olsa da, geniş kitleler tarafından tanınması Selahattin Kaya Roman Ödülü sayesinde oluyor. Şiirleri zaman zaman bir roman gibi uzun sayfalar hatta kitaplar boyunca devam eden Toprak'ın yayınlanmış bir çok kitabı Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkmış. Albümün açılış parçasındaki şiirin ismi “Gecenin İzi” Şiir Yapı Kredi Yayınları'ndan 2004 yılında çıkan “Gece Dili” (1) kitabından alınmış. Dizeler şu şekilde;

bir iz sürer derviş
gece midir
aydır aradığı belki
ince
beyaz
ışık
bulur ve sevinir
konuşalım der otur da
dur da konuşalım
anlatayım az
gideriz



Oldukça uzun girişin hemen ardından “Kum” isimli şarkı başlıyor. Şarkının ilk başında Eray Düzgünsoy'un akustik gitarından dökülen notalar sizi şaşırtabilir. Birkaç saniyenin ardından şarkıya Yakaza imzası ekleniyor. Genelde Japon flütü olarak tanınan ancak yapımı standart bir flüte göre son derece meşakkatli bir enstrüman olan şakuhaçi M.Fatih Kademoğlu'nun nefesiyle şarkıyı bambaşka boyutlara götürüyor. Şarkının çok kötü bir yanı var, o da kısa olması. Kısa derken dört dakikayı geçen şarkı ondört dakika olsa yine keyifle dinlerdim. Elektronikler, akustik gitar, bas gitar, viyolonsel ve şakuhaçi çok ilginç bir kombinasyon olmuş.

Üçüncü şarkının ismi “Multan” Burada bir soluklanalım isterseniz. Multan ilk bakışta size belki bir şey ifade etmiyor olabilir ancak Sufi geleneğe biraz ilgi duyuyorsanız Pakistan'ın Multan kenti hafızanızda yer etmiş olabilir. Pakistan'ın tarih açısından en zengin bölgesi olan Punjab'ın önde gelen kentlerinden bir tanesi olan “Multan” hem bir çok sufi dergahına ev sahipliği yapıyor hemde Hintli ve Pakistan'lı bir çok kavvali müzisyenin uğradığı bir kent. Okuduklarıma bakarak kentin büyük bir tarihsel geçmişi var ve bir çok eser hala ayakta(ymış) Aslında bu konuları bir ara elimden geldiğince ayrıntılı şekilde bloğumda ele almayı planlıyorum. Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'ya özellikle de Anadolu'dan İran'a oradan Türki Cumhuriyet'lere ve Pakistan'a uzanan kendi bilgilerim ölçüsünde bir yazı fena olmaz. Aslında kardeşim dahil konuyu enine boyuna inceleyen insanlardan da destek alabilirim. (2)

Velhasıl kelam “Mulan” şarkısında Yakaza Ensemble ne düşündü bilemiyorum ama şarkının bana düşündürdükleri daha doğrusu hatırlattıklarını özetlemeye çalıştım.

Dördüncü şarkı olan “Geri Dönüş”te kontratenor Kaan Buldular'ın katkısı var. İtayanca bir şiiri seslendiren Buldular'a Yakaza Ensemble kendi müziği ile eşlik edince ortaya ilginç bir karışım çıkmış. Şiir aslında bayağı karamsar, her geri dönüşün bir öncekinden daha zor olduğunu anlatıyor; renksiz, umutsuz, sessiz...

Albümün beşinci şarkısı “Şeha” ve hemen ardından gelen “Persona” oldukça uzun şarkılar. Özellikle “Personna” çok ilginç bir şarkı olmuş, altta elektronikler üzerinde elektro gitar Yakaza Ensemble'dan şimdiye kadar dinlemeye çok alışkın olduğumuz bir kombinasyon değil. Ancak bayağı şaşırtıcı şarkının son bölümlerinde Yakaza Ensemble çizgisine bir anda dönen şarkının bu bölümlerindeki şakuhaçi partisyonları çok keyifli. Aynı melodiler farklı enstrümanlarla gerçekten çok farklı oluyor.

Albümün kapanışı ise Ömer Sarıgedik'in programladığı elektronikler ile yapılmış. Özellikle Müzik Hayvanı'nı takip eden meraklılara bir nevi selam gönderilmiş.



Albümün kaydı son derece başarılı keyifle dinleyeceğinize eminim. Albüm bence çok iyi kotarılmış diye düşünüyorum. Şunu açıklıkla söyleyeyim ilk albüm yani Amak-ı Hayal, bence son dönemlerde ülkemizde yapılmış en ilginç albümlerden bir tanesiydi. Bu tarz albümlerin ardından müziğe devam etmek müzisyenler için çok zor bir durumdur. Dinleyici çok acımasızdır bu durumlarda. İlk albüme benzer bir şey yaparsanız olay kendini tekrar etmişsinize döner, bambaşka bir şey yapsanız dinleyicinin beklentileri boşa çıkar. Yakaza Ensemble bence cesur davranmış ve albümü kendi istedikleri gibi yapmışlar. İçbükeydış, ilk albümü sevenlere göz kırparken, bir çok yenilik ile geliyor.

Yakaza Ensemble'ın ilk albümü yayınlandığında cevaplamamız gereken bir soru vardı hatırlıyor musunuz? Yeni “dünya müziği” mi, yoksa “yeni dünya” müziği mi? Cevabı bana soruyorsanız hala bir cevabım yok. Ama Yakaza Ensemble'ın bu albümünün bazı Japon müzisyenler tarafından yeniden düzenlemesi, albümün bu halinin Japonya'da CD+kitap olarak (3) yayınlanması belki sorularımıza bir cevap verebilir. Bu arada albümün yeniden düzenlenmiş halinin 12 inçlik plağı Japonya'da satışta. (4) Belki ülkemize de gelir ve ediniriz.

Son bir not, üçüncü albüm için arayı bu kadar uzatmayın olur mu :)

-----------------------------------------------------------------------------------------------------

(1)  YKY'de 1. Baskı: 2004 ISBN: 975-08-0871-1
(2) Aslında bu proje nicedir kafamın bir köşesinde var ancak özellikle ülkemizdeki önemli noktaları tekrar ziyaret etmek istiyorum başlamak için. -içimdeki- bazı şeylerden emin olmalıyım.
(3) Japonya'da yayınlanan yeniden düzenlenmiş CD+kitap baskısı için link
(4)  Plak baskısı için link ise burada

Wollny, Kruse, Schaefer [em] - Live At Jazzbaltica CD



ACT plak firmasından konser albümleri görmeye pek alışkın değilizdir. Uzun zaman sonra elime geçen çok hoşuma giden bir albümü tanıtayım sizlere. Üç Alman müzisyenden oluşan [em] topluluğunun konser albümü olan “Live At Jazzbaltica” Piyanoda Michael Wollny, basta Eva Kruse ve davulda Eric Schaefer'den oluşan üçlünün canlı performansı son derece etkileyici. ACT’ın patronu Soggi Loch'un çok geniş olmayan topluluklara ve trio'lara özel bir ilgisi olduğunu biliyoruz. Özellikle müzik dünyasına EST'yi kazandıran Loch, JazzBaltica Festivaline özel olrak bu üçlünün kurulmasına öncülük ediyor. Bu dönemlerde sadece piyanist Michael Wollny'nin Nils Landgren vasıtası ile ACT ile alakası var. Diğer iki müzisyen ise bir şekilde bir araya geliyor. Topluluk 2005 yılında ilk CD'leri olan Call It [em] albümünü yayınlıyor. Bayağı ilgi çeken albümü [em] II] ve [em] 3 albümleri izliyor. “Live At Jazzbaltica” topluluğun dördüncü albümleri. Anlayacağınız topluluğu tanımakta bir miktar geç kalmışım. Geç olsun güç olmasın....

Şimdi isterseniz müzisyenleri tanıyalım. Müzisyenlerle ilgili bilgi bulmakta bayağı zorlandım. Almanca bilmiyor rağmen nasıl oluyorsa kendi sitelerini büyük ölçüde çözüp aşağıda okuyacağınız gibi bayağı bilgi topladım...

Michael Wollny 1978 doğumlu Alman bir müzisyen. 1997 yılında piyano konusunda müzik eğitimine başlayan Wollny, okul yıllarından itibaren çeşitli topluluklarda çalışmış. Nils Landgren de dahil olmak üzere bir çok ilgi çekici müzisyenle kayıtları var. Oldukça rahat tavırları ile sempatik bir tarza sahip olan Alman müzisyen, kuzeyin o alıştığımız soğuk ama bir o kadar teknik müziğinin oldukça dışından bir yerlerde duruyor.



Eva Kruse, müzik hayatına piyano öğrenerek başlamış. Daha sonra elektrikli basa geçiş yapmış. 1998 yılında akustik enstrümanlara merak salınca müzik eğitimini bu yönde almaya karar vermiş. İlk önemli uluslararası deneyimi [em] topluluğunda Eric Schaefer ve Michael Wollny birlikte kazanmış. Sonrasında kendi ismiyle bir trio kurmuş. Caz bası dünyasında kadınları görmeye pek alışkın değiliz. Topluluğa ilk bakışta bana oldukça değişik gelmişti...

Davulcu Eric Schaefer'de oldukça genç bir isim. Davulcuların genelde beste konusunda çok aktif olmadıklarını düşünürüz ancak Schaefer pek öyle değil. Ayrıca farklı müzik türlerinde de çalışmaları var. Cazın yanında post-rock, noise ve özellikle emprovize müzik konusunda çalışmalar yapan Schaefer'in çalıştığı bir çok topluluk var. Genç yaşına müzik dünyasında bayağı aktif bir müzisyen.

Konser albümünde üçlünün çaldıkları şarkıların büyük bölümü daha önceki albümlerinden alınmaymış. Ancak yeni şarkılarda var. Örneğin ‘Phlegma Phighter’ cazdan progressive rock'a doğru gidip gelen bir parça. Topluluğun daha önceki albümleri elimde olmadığı için mukayeseli bir yazı yazamayacağım ama size konser albümünü çok sevdiğimi söyleyebilirim. İlk şarkıdan son şarkıya kadar oldukça dinamik bir şekilde ilerleyen albüm her dönemin cazına göz kırpıyor. Ancak EST gibi kuzeyin önemli isimlerine de sololarda bayağı bir atıf yapıldığı meraklı kulaklardan kaçmayacaktır. Albümdeki dinamizmi sağlamak için çok uzun ve kendini tekrar eden sololara yer verilmemiş. Ancak özellikle piyano ve bas atışmalarına kulak verdiğimizde Alman müzisyenlerin yeteneklerini anlayabiliyoruz. Topluluk kendi müziklerini kendisi bestelediği için hiçbir müzisyenin çok ön plana çıktığını söylemek güç. Sololar ve ritm bölümleri çok keyifli dağıtılmış.

Albümdeki şarkı listesi şu şekilde;

1. Blüten - 04:23 (Schaefer, Eric)
2. Shelley - 03:59 (Schaefer, Eric)
3. Phlegma Phighter - 08:53 (Schaefer, Eric)
4. Sov Lilla Alma - 03:39 (Kruse, Eva)
5. Kiyoshi - 04:34 (Wollny, Michael)
6. In Water - 03:33 (Kruse, Eva)
7. Etude No. 1 - 03:38 (Schaefer, Eric)
8. Arséne Somnambule - 05:41 (Schaefer, Eric)
9. Gorilla Biscuits - 05:02 (Schaefer, Eric)
10. Break It - 04:14 (Kruse, Eva)





ACT'ın konser kaydı benim çok hoşuma gitti. Şarkıların yapısına uygun şekilde son derece ayrıntılı bir kayıt yapılmış. Şarkılarda minimal bir çok bölüm olmasına rağmen ayrıntıları sanki bir konserdeymiş gibi duyabilme hissi çok iyi. Kuruluşundan 7 sene sonra keşfettiğim Alman müzisyenlerin diğer albümlerini de edinmeye çalışacağım.

Albüm Equinox Music'in stoklarında var mı bilmiyorum ancak bir şekilde kulak kabartmanızı öneririm.

Machinarium Soundtrack (FLAC veya MP3)



Arada sırada sizlere bilgisayar oyunların bahsederim. Bu kez bir bilgisayar oyunun soundtrack'inden bahsedeceğim. İlk bakışta kulağa garip geliyor ama Stereo Mecmuası'nın normal bir oluşum olmadığını sanırım biliyorsunuzdur artık...

Kısaca oyundan bahsetmek gerekirse Machinarium iki boyutlu tıkla ve bas şeklinde oynanan bir oyun. Sistem ihtiyaçları son derece basit hani neredeyse 5-6 senelik hatta daha eski bilgisayarlarda bile oynanabilecek şekilde tasarlanmış. Oyun zaten flash üzerinde çalışıyor.

Oyunda ana karakterimiz bir robot. Hikayeye göre makine artıklarının yollandığı bir gezegene gönderilen robotumuzu bir çok bulmacayı çözerek ve çevrede bulunan ekipmanı toplayarak gezegenin en büyük şehrine ulaştırmaya çalışıyoruz. Oyun bayağı eğlenceli hatta kafa patlatmak gereken bölümleri de var. Görünüşe göre küçük bir yapım firması tarafından tasarlanan oyun 2000'lerin sonlarında bayağı bir ödül toplamış. Hemen herşey el ile çizilmiş ve gerçekten ekranın karşısında keyifli vakit geçirtiyor.

Oyunu geçenlerde ziyaret ettiğim bir teknoloji marketinde gördüm. İsmi ilgimi çekti ve ne olduğunu bilmeden satın aldım. Üzerindeki fiyat etiketi 4.99TL idi. Bu fiyat için riske girmeye değer. Oyunu oynarken müzikleri çok dikkatimi çekti. Oyun CD'sine bakarken “Soundtrack” isimli bir klasör fark ettim. Burada MP3 ve FLAC formatlarında oyunun soundtrack'ine yer verilmiş. Oyunu bırakıp şarkıları dinlemeye başladım.

Soundtrack, Çek Cumhuriyetinin Prag şehrinde bir besteci ve multimedya artisti olarak çalışan Tomas Dvorak tarafından bestelenmiş. Oyunu yayınlayan firmada Çek Cumhuriyetinden bu arada. Albüm çok ilginç. Tamamen elektronik (kapanış parçası hariç) öğelerle süslenmiş sanki robotların arasındaymış gibi hissettiren parçalar. Bir yanıyla Kraftwerk'in müziğine göz kırpan albümün en ilginç tarafı akılda kalan hatta dile pelesenk olma potansiyeli içeren melodilere ev sahipliği yapması. Albümü dinledikten sonra dit-düt vesaire robotik seslerle ortalıkta dolaşırken bulabilirsiniz kendinizi :)

Albüm kapanış parçası ise gerçekten güzel bir şarkı "Prague Radio" Şarkıda bası Petr Tichy, gitarı ise Vojtech Zelinsky çalmış. Küçücük bir firmanın düşük bir bütçe ile yaptığı bir oyunda böylesine bir şarkı ile denk gelmek son derece garip. Şarkı listesini de vereyim bu arada geleneksel olduğu üzere...

1. "The Bottom" 5:30
2. "The Sea" 3:53
3. "Clockwise Operetta" 3:53
4. "Nanorobot Tune" 3:06
5. "The Mezzanine" 2:14
6. "Mr. Handagote" 3:16
7. "Gameboy Tune" 4:37
8. "The Furnace" 2:58
9. "The Black Cap Brotherhood Theme" 1:49
10. "The Prison" 2:34
11. "Glasshouse With Butterfly" 3:35
12. "The Castle" 3:36
13. "The Elevator" 7:12
14. "The End (Prague Radio)" 2:38



Bende mi bir acayiplik var diyerek soundtrack albümünü bir araştırayım dedim.. Meğer bayağı ödül almış hatta 2009 ve 2010 yıllarında bağımsız festivallerdeki (tabii bilgisayar ile alakalı olanlar) tüm ödülleri toplamış.

Hatta Dvorak gördüğü büyük ilginin üzerine albümü plak formatında da yayınlamış. Alman Pallas Group tarafından 140gr formatında basılan plağın ilk baskısını oluşturan 555 adet bizzat Dvorak tarafından imzalanmış. Çok ilginç değil mi?

Bu arada araştırdıkça yeni bilgilere de ulaştım, Dvorak Machinarium Bonus EP adından albümde yer veremediği şarkıları sonradan yayınlamış ve kendi sitesi üzerinden ücretsiz dağıtıyor. Bir göz atın. 5TL'ye bundan iyisi olmaz herhalde. Aşağıda oyunla alakalı bir video var. Hem oyun hemde müzikleri hakkında bir fikir verebilir...

Bülent Evcil ve Lior Kretzer - Orta Doğu Minyatürleri CD


Evet bu yazımda sizlere son derece minimal bir albümden bahsedeceğim. Bülent Evcil ve Lior Kretzer ortak çalışması Orta Doğu Minyatürleri.

Albüm genel anlamda ismine uygun bir albüm. Çevremizdeki coğrafyadan kulağa tanıdık gelen hatta yakından tanıdığımız melodileri oldukça etkileyici şekilde yorumlamış iki müzisyen. Şarkılara geçmeden önce isterseniz müzisyenleri yakından tanıyalım.

Bülent Evcil, 1968 doğumlu bir müzisyen. Müzik eğitimine İstanbul'da başlayan Evcil, mezun olmasının ardından eğitimine devam etmek için yurtdışına çıkmış. 90'lı yıllarda flüt eğitimi bir çok derece ve ödül ile tamamlayan Evcil, çeşitli yarışmalarda da başarı kazanmış. 1992 yılında İrlanda Dublin'de düzenlenen bir yarışmada aldığı ödül sayesinde İrlandalı flüt virtüozu James Galway'in öğrencisi olma şansını yakalamış. Galway'in öğrencisi hakkında yaptığı yorum çok dikkat çekici;

“Bülent Evcil fevkalade bir tona ve mükemmel bir tekniğe sahip. Her yönüyle çok etkileyici genç bir flütçü ve bence kuşağının en önde gelenlerinden biri.”



Eğitimini tamamlayan Evcil, müzik kariyerine ülkemizde ve dünyada bir çok önemli orkestranın içerisinde bulunarak devam etmiş. Müzisyenin biyografisine şöyle bir göz atarsanız oldukça etkileyici bir tablo ile karşılaşacaksınız.

Albümde dinleyeceğimiz ikinci müzisyen ise piyanist Lior Kretzer. Hakkında çok fazla bilgi bulamadığım müzisyen piyano, orkestra şefliği ve bestecilik eğitiminin ardından Avrupa, İsrail ve Amerika'da çeşitli orkestralarda çalışmış. Müzisyenliğin yanında eğitmenilikte yapan Kretzer'i tahminen ben ilk kez bu ortak çalışmada dinleyeceğim.

Albüm, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın Arapça konuşulan ülkelerindeki çeşitli halklardan Mezopotamya, İran, Kıbrıs, Türk, Musevi ve Arap müzik geleneklerini kucaklama amacında CD kitapçığına göre. Her iki müzisyenin klasik müzik kökenli olması albümü ilk adımda benim için son derece ilginç hale getirdi. Çok yüksek tekniğe sahip müzisyenlerin, bazen müziğin ruhunu daha arka plana atarak geleneksel ezgileri yorumlamasının sonuçlarını gördüğüm için Evcil ve Kretzer ikilisinin yorumlarını çok merak ediyordum.

Albümün açılış parçası olarak Ahmed Adnan Saygun'un hepimizin çok yakınen tanıdığını düşündüğüm Yunus Emre Oratoryosunun 4. bölümü seçilmiş. Daha ilk saniyede Evcil'in flütünden yayılan notalar dinleme odamı sarınca endişelerimin son derece yersiz olduğunu gördüm. Flütün mistik tonu, konuk müzisyen Müşfik Uzun tarafından çalınan kudümle desteklenince “Arya” bambaşka bir hal almış. Bu duruma kayıttaki derinlikte eklenince etkileyici bir yorum ortaya çıkmış.

Albümün ikinci parçası Mordechai Zeira'dan seçilmiş. Bildiğim kadarı ile erken dönem modern İsrail müziğinin oraya çıkmasında pay sahibi olan isimlerden bir tanesi olan Zeira'nın şarkısı “Shirat Hechalil” her iki müzisyen tarafından ortak yorumlanmış.



Bu arada İsrail müziği ile alakalı birkaç bilgi vermek istiyorum. Albümü satın alanlar veya alacaklar için fazladan bilgi olur. Modern İsrail'İn ortaya çıkmasından sonra dünyanın farklı yerlerinden gelen insanlar kendi müzikal anlayışlarını da yanlarında getirdiklerinde ortaya çok zengin bir dünya çıkıyor. Rusya'dan gelenler bu büyük coğrafyanın sayısız diyarlarından farklı yerel müziklerle kendi geleneklerini birleştirince ortaya çıkan tarz melodi zenginliği ile dikkat eçkiyor. tarzlara sahip anlayışlara Albümde de bol bol bahsedilen klezmer müziği ise daha çok Doğu Avrupalı musevilerin getirdiği bir müzik tarzı. Tüm bunları Orta Doğu ve Arap yarımadasının müziksal gelenekleri ile birleştirdiğinizde ortya çok renkli bir tablo çıkıyor. Albümde bu renkliliği yer yer görebilmeniz mümkün. Özellikle Orta Doğu Halk Şarkıları medley'inde du durumu kendi kulaklarınızla dinleyebilirsiniz. Hazır yeri gelmişken albümün şarkı listesi;

1. Ahmed Adnan Saygun Yunus Emre Oratoryosu Bölüm 4: Arya 3:55
2. Mordechai Zeira Shirat Hechalil 3:50
3. Anonim Üç Türk Halk Şarkısı: Şehnaz Longa, Katibim, Nihavent Longa 6:00
4. Ekrem Zeki Ün Yunus'un Mezarında 5:36
5. Anonim Orta Doğu Halk Şarkıları 12:18
6. Shlomo Idov Cholem Besfaradit 3:32
7. Sadi Işılay Sultaniyegah Sirto 5:20
8. Anonim Sarı Gelin 6:31
9. Necip Celal Andel Özleyiş 2:53
10. Shlomo Gronich Yesh Li Simpatia



Son zamanlarda yeniden yorumlanması çok denk geldiğim "Sarı Gelin" türküsüne yapılan yorumda gerçekten dikkat çekici. Son derece sakin, abartıdan uzak yapıda. Albümdeki bu durumu çok sevdim. Başta Bülent Evcil olmak üzere çaldığı enstrümana son derece hakim müzisyenlerin kendini ön plana çıkartma hevesi olmadan abartıdan uzak ama son derece ustaca yaptığı yorumlar şarkıları gerçekten bambaşka diyarlara götürüyor. Benzer bir durumu "Şehnaz Longa" da görebilirsiniz. Albümde herhangi bir karmaşıklığa, yetenek gösterisine yer verilmemiş ve düzenlemeler bu düşünce yapısına uygun şekilde yapılmış.

Albümün kaydı son derece etkileyici, derinlik hissini çok sevdim. Böylesine bir albüme çok önemli bir katkı yapmış. Bazı anlarda flütün mistik tonu ile kaydın derinliği birleşince bambaşka diyarlara gidiyorsunuz. Çok beğendim.

Albümden bazı şarkıların dinleme örneklerini AK Müzik web sitesinde bulabilirsiniz. İsterseniz şu linkten bir göz atın. Bahsettiğim derinliği bilgisayarınızın hoparlörlerinden bile hissedebileceğiniz eminim.

Çarşıdan Aldım Bir Tane, Eve Geldim Bin Tane



AK Müzik geçtiğimiz aylarda İdil Biret’in Beethoven külliyatı klasik müzik meraklılarına sunmuştu. Yukarıdaki gördüğünüz kutu içerisinde Beethoven’in otuz iki adet sonatını, beş adet piyano konçertosunu, koral fantezisini ve Liszt tarafından piyanoya uyarlanmış dokuz senfonisini içeriyor. Kutu içerisine bir de DVD eklenmiş. DVD içeriğinde 1980'lerin ortasından kaydın yayınlandığı tarihe kadar perde arkaları ve iki adet konser yer alıyor. Kayıtlar neredeyse 2 ay boyunca sürmüş ve ortaya muhteşem bir set çıkmış.



Yukarıdaki fotoğrafa bakınca "çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane" durumunu görebilirsiniz. İşin güzel tarafı 19 CD ve 1 DVD'den oluşan setin fiyatının oldukça makul olması. CD başına 1TL'den az ödeyerek seti satın alabilirsiniz.

Titi Robin – Gül Yaprakları CD


Geçtiğimiz günlerde elime geçen son derece keyifli bir albüm olan Thierry Robin veya bilinen ismiyle Titi Robin'in AK Müzik'ten yayınlanan ve Yaşar Kemal'e adanmış albümü "Gül Yaprakları" ile alakalı bir yazıyı Stereo Mecmuası Müzik sayfalarına ekledim. Robin albümü bizlere şu şekilde anlatmış; Gül Yaprakları’nı, müziğimi senelerdir besleyen Türk kültürüne bir vefa borcu olarak görüyorum. Kendi besteleme tarzımla bu toprağın müzisyenlerinin yorumunun harmanlandığı bu projeyi bir Türk müzik şirketiyle işbirliği yaparak hayata geçirdik.

Albüm incelemesi için buraya tıklayınız

Gruppo Di Improvvisazione Nuova Consonanza - Azioni



Geçtiğimiz aylarda EMI tarafından yayınlanan Ennio Morricone Platinum Collection'dan konuya girip bir şekilde "Gruppo di Improvvisazione Nuova Consonanza”dan çıkmayı başarmıştım. O yazımdan bir kaç notu ekleyeyim;

Gruppo Di Improvvisazione Nuova Consonanza sanırım Türkçemize Yeni Uyum Emprovizasyon Topluluğu olarak çevrilebilir. Aslında topluluğun ismi müzik tarzını açıklıyor. Olayın ilginç kısmı Morricone’nin müzik kariyerindeki bu dönem pek kimseler tarafından bilinmiyor. Topluluğun 1970 öncesi ve başı yayınlanan albümleri RCA Victor, Deutsche Grammophon ve Cramps Records tarafından yayınlanmış. Bunlardan Cramps Records özellikle avantgarde caz ve progresif rock dinleyicilerin yakından tanıdıkları bir İtalyan firması. Hatta John Cage ve Area bu plak şirketinden yayınlanmış iki önemli isim veya müzik tarihinin önemli noktaları. Ancak RCA ve özellikle Deutsche Grammophon bu tarz müziğin yayını konusunda denk geldiğimiz plak şirketleri değil. Hatta Deutsche Grammophon kataloğunda İtalyan toplulukla alakalı kayıtlara ulaşmak mümkün değil. Meraklısına Azioni adlı bir 2CD+DVD seti Alman Die Schachtel (Referans DS13) plak şirketi tarafından yayınlanmış bir set var.

Evet bu set var ve sonunda dinlemeyi başardım. Albümün kutusu, içeriği, anlayacağınız her şeyi mükemmel. Eh o kadar olsun demek geliyor içinden, şaka değil, kutunun fiyatı neredeyse 50 Euro. Geçmişten bugüne benzer fiyatlarda berbat kutu setleri gömüş bir insan olarak Alman şirkete şapka çıkartıyorum. Albümün içeriğinde 2 adet CD, bir adet DVD ve 70 sayfayı geçen bir kitapçık var. Küçük bir posterde kutuya eklenmiş.

Gruppo Di Improvvisazione Nuova Consonanza'nın 60'lardaki efsane kadrosu bir arada; Ennio Morricone, Ivan Vandor, Roland Kayn, Franco Evangelisti, Walter Branchi, Mario Bertoncini ve John Heineman. Bu kadronun 1967 ila 1969 yılları arasındaki kayıtları set içerisinde toplanmış. Tüm bu kayıtlar ilk kez yayınlanıyor. Alman firma, 1967 Roma konseri öncesindeki hazırlıkları, sohbetleri ve konserden bölümleri DVD içerisine eklemiş. DVD çok keyifli ve öğretici. Bunun sebebi bu yıllarda günümüzün teknik imkanları, bilgisayarları olmadan böylesine sesler nasıl çıkıyor dediğinizde her şeyin cevabını DVD'de bulabiliyorsunuz. Çoğu zaman hadi canım dediğiniz oluyor.

Gruppo Di Improvvisazione Nuova Consonanza - Azioni seti meraklısı için gerçek bir hazine. Avant-garde ve free jazz severlerin yanında noise ve hatta abstract türleri sevenlerin balıklama atlaması gereken müzikal olarak ve enstrüman hakimiyeti anlamında üst seviye müzisyenlerin bir araya gelip yaptığı bu kayıtlar insanı ciddi anlamda düşündürüyor. İlerleyen yıllarda yayınlanmış kimi avant-garde dediğimiz bazı albümler ne yazık ki, büyük bir kandırmacaymış noktasına geliyorsunuz.

Evet Azioni normal bir müzik dinleyicisinin bir şarkıyı bile tamamlayacağı bir albüm. Ancak türe meraklıların defalarca şapka çıkartacağı bir içeriğe sahip. Set çok pahalı ancak fiyatını bence hak ediyor. Bu arada Alman firmanın kataloğunda çok acayip albümler var, bir şekilde (!) edinmek şart. Bazı kayıtların tükendiğini düşünürsek en iyi ihtimalle binlerce liralık bir yatırım gerektiriyor katalog. Üzücü...

Youtube'de bahsettiğim DVD'nin bazı bölümlerini gördüm. Aşağıya bir tanesini eklemedim. Bir göz atmanızı öneririm...

Müzik Hayvanından Yeni Vukuatlar



Bir süredir sağlık sorunları yüzünden bloğum banttan yayın yapıyor. Neredeyse okuduğunuz tüm yazılar stokladığım yazılardan oluşuyor. Yavaş yavaş normal hayatıma dönmeye başlayınca ortalıkta neler oluyor neler bitiyor araştırmaya başladım. Müzik Hayvan'ında büyük bir hareketlilik olmuş. Albümleri özgürce indirip dinlemeye başladım. Ben en son Eray Düzgünsoy'un Works çalışmasında kalmıştım. Aradan geçen süre zarfında bayağı çalışma yayınlanmış.

Alper Maral - Le grant Testament sadece CD formatında yayınlanmış. Ne yazık ki İzmir'de bir dağıtım noktası olmadığından edinmem mümkün olmadı. İstanbul'da yaşayan okuyuculardan Müzik Hayvanı çalışmalarına yer veren mekanlara uğrayanların bir tane benim için edinmesini çok isterim. Müzik Hayvanı çalışmalarını bulabileceğiniz adresler Beşiktaş – Pan Kitapevi, Cihangir – Opus 3A, Kadıköy – Flaneur, Kadıköy – Zihni Müzik ve Vintage Records. İlgilenenlere şimdiden teşekkürler.

Emre Ozis'in üç parçadan oluşan albümü çok hoşuma gitti. Albümde kalabalık bir müzisyen topluluğu ilgi çekiyor. Euphonium: Ertan Şahin, Bağlama: Nazım Çınar, Viyolonsel: Emre Ozis, Di: Leo, Vokal: Gülce Özen Gürkan, Z.Ö. ve E.Ö. İndirmek için hemen buraya tıklayabilirsiniz.

Bir diğer çalışma Stefan Fricke'nin - Liszten çalışması. Burada bir durup nefes alalım. Çalışma son derece ilginç. Berlin'de bulunan iki adet Liszt caddesi arasındaki yolculuğu konu alan daha doğrusu konunun kendisi bu araba yolculuğu olan çalışma gerçekten çok ilginç. Buradan edinmeniz mümkün...

Alper Maral'ın daha önce Elektroakustisch! albümünde bonus olarak dinlediğimiz Das klingende Alphabet şarkısı bu kez tüm bir albüme yayılmış halde meraklılara sunulmuş. Tabii buna tam anlamıyla yayılmış demek doğru olmaz. Albümü buradan hemen edinmeniz mümkün...

Müzik Hayvanı'ı hakkında benim yazdığım bir kaç satıra buradan, Müzik Hayvanı'nın tam olarak ne olduğunu en iyi şekilde anlayacağınız Eray Düzgünsoy röportajına ulaşmak için ise buraya tıklayabilirsiniz. Röportaj Milliyet gazetesinde yayınlamış ve Ömür Şahin'in web sitesine eklenmiş. Mutlaka göz atın...

Tab Benoit - Medicine CD



Tab Benoit ismini bilenler vardır mutlaka. Ancak ben yeni yeni tanışıyorum. 1967 Louisiana doğumlu Amerikalı müzisyen farklı blues tarzlarını başarı ile harmanlayan bir isim olarak tanınıyor. Ancak Louisiana doğumlu olması sebebi ile asıl ağırlığın Delta Blues'u olduğunu söylemem gerekli. Erken yaşlarda gitar çalmaya başlayan Benoit ilginç şekilde dini eğitim görmüş. Çeşitli blues topluluklarında çalışan Benoit bazı önemli müzisyenlerle çalışma fırsatı bulmuş. Liste kabarık... Benoit'nın oldukça şanslı olduğunu söylemek mümkün. Hem kabiliyeti hemde belki de şansı sayesinde hep ortalamanın üzerinde kulüplerde iyi müzisyenlerle çalışmış. Benoit genelde kendi bestelerini çalmayı tercih ediyor.

1999 yılında Homesick For The Road albümü ile başlayan müzik kariyeri çok sayıda albüm ile devam etmiş. 2011 yılında ise Telarc plak firmasıyla anlaşmış ve firmadan ilk albümü olan Medicine'i yayınlamış... Hemen hemen tüm müzik eleştirmenleri Medicine'i Benoit'nın kariyeri boyunca yaptığı en iyi albüm olarak nitelendiriyor. Şansa bakın ki, benim ilk edindiğim Benoit albümü de Medicine...



İlk önce şarkı listesi;

1. Medicine 5:47
2. Sunrise 3:45
3. A Whole Lotta Soul 5:30
4. Come And Get It 3:10
5. Broke And Lonely 5:32
6. Long Lonely Bayou 4:33
7. In It To Win It 4:01
8. Can't You See 4:16
9. Nothing Takes The Place Of You 4:01
10. Next To Me 5:01
11. Mudboat Melissa 4:36

Albümde Benoit'nın yakın arkadaşı Anders Osborne'nun büyük katkısı var. Osborne, İsveç doğumlu bir müzisyen. 90'larda Louisiana'ya yerleşip burayı evi bellemiş. Son derece ilginç albümleri var. Bir göz atabilirsiniz.. Albümdeki müzisyenler ise şu şekilde, Tab Benoit - Gitar ve vokaller. Anders Osborne - Gitar ve geri vokaller. Ivan Neville - Klavye. Corey Duplechin - Bas. Michael Doucet - keman ve vokaller. Brady Blade - Davul.

Albüm tam anlamı ile bir klasik blues albümü. Hoşuma giden bir şey Benoit'nın vokal tarzından dolayı bir çok şeyi anlayabilirsiniz. Memleket özlemi, eski kız arkadaşın yaptıkları ettikleri, bölgenin hasat dönemi sorunları gibi klasik konuların ele alındığı albümde, müzik müthiş.. Örneğin Long Lonely Bayou harika bir şarkı. Can kulağı ile dinleyin..  Benoit belki de aldığı dini eğitim sebebi ile Delta Blues'un konu ettiği bazı karanlık konuları açık açık ele almıyor. Ancak albümün ismi de kapağı da, blues bir müzisyeninin bu konulardan ne kadar uzak durabileceğinin bir göstergesi.. Albüm çok keyifli. Ancak Janblues plak firmasından yayınlanan albümlere de göz atmanızı öneririm...

Aşağıda albüme ismini veren parçanın videosu var;

İzmir Kayıtlarının İlk Meyveleri



Sizlere geçtiğimiz günlerde AASM'de bir kayıttan bahsetmiştim. Kaydın ilk örnekleri elime ulaştı. Bazı sürprizler okuyucularımızı bekliyor. Kayıttan izlenimleri kayıt sırasında yaşananları ve bol bol fotoğrafı sizlerle yakında paylaşacağız. Aslında zamanımız olursa oldukça ilginç bir konsepte sahip bir makaleler zinciri ortaya çıkabilir. Kayda katılan müzisyenlerin görüşleri, kayıt mühendisinin notları ve bir müzik dinleyicisinin (o ben oluyorum) izlenimleri.. Kayıttan ses dosyalarını da her zaman olduğu gibi ana web sitemiz üzerinden sizlerle paylaşmayı planlıyoruz. Çok yakında...

Russell Malone - Triple Play CD



Haydi gelin bugün sakin bir albümden bahsedeyim sizlere. Amerikalı gitarist Russell Malone'un 2010 yılında yayınladığı Triple Play. Doğuştan yetenekli bir müzisyen olan Malone daha çok swing ve bebop akımlarından etkilenmiş bir caz gitaristi. 1980'lerin sonlarında Jimmy Smith ile çalışan Malone ilerleyen yıllarda Harry Connick Jr ile çalışmış. Ancak geniş kitlelerce tanınmasını 90'larda Diana Krall ile alışmasına borçlu diyebiliriz.

Malone müzik hayatına annesinin aldığı oyuncak gitar ile başlamış. Doğuştan gelen yeteneği kısa sürede fark edilmiş. Erken yaşlarda B.B. King'ten etkilenen müzisyen daha 10'lu yaşlarında George Benson ile televizyon programlarında boy göstermiş. Bir süre çalıştığı Benny Goodman onun müzik kariyerini değiştirmiş. Ona Wes Montgomery ve efsanevi caz gitaristi Charlie Christian'ın plaklarını dinletmiş. Cazsever okuyucularımızın, Charlie Christian ismini eğer bilmiyorlarsa acil şekilde incelemelerini tavsiye ederim. Özellikle Benny Goodman ve Lionel Hampton orkestralarını dinlemeyi seven klasik dönem dinleyicilerinin bu dönem plaklarını dinlerken gitara kulak kabartmalarında fayda var. Cazda gitarın kullanımını derinden etkileyen kişidir Christian...

Malone, 80'lerin sonunda organcı Jimmy Smith ile albümler yapmış. Smith'in müziğini takip edenler onun gitarist Wes Montgomery ile yaptığı çalışmaları sevenler eminim ki Malone'un bu dönemini seveceklerdşr. 90'larda ise büyük orkestraların yanında Diana Krall ile çalışmalarından bahsetmiştim. Krall'ın meşhur "When I Look In Your Eyes" albümündeki gitarist Malone...



1990'ların başında solo albümlere imza atan Malone'un 2010 yılında Maxjazz plak firmasından yayınlanan “Triple Play” albümünü sizlere anlatmak istiyorum.. Albümün şarkı listesi şu şekilde,

1. Honey Bone 4:55
2. Butch And Butch 6:27
3. Pecan Pie 3:44
4. Sweet Georgia Peach 6:57
5. Do I Love You 3:16
6. Pocket Watch 4:53
7. The Witching Hour 6:38
8. Tailfeathers 6:15
9. The Kind Of Girl She Is 7:53
10. Mind Wine 5:29
11. Unchained Melody 4:20



Albümde Malone'a basçı David Wong ve davulcu Montez Coleman eşlik ediyorlar. Malone albümde kendi bestelerinin yanında bazı caz klasiklerine de yer vermiş. Oliver Nelson'dan "Butch And Butch", Cole Porter'dan "Do I Love You" Ron Carter'dan  Tailfeathers. Ayrıca çok bilinen bir şarkı olan "Unchained Melody"  ve Quincy Jones'tan "The Witching Hour" albümde yer verilmiş şarkılar. Çok sakin bir yapıdaki albümde zaman zaman müzisyenlerin ön plana çıktığı sololar duymak mümkün olsa da, çoğunlukla gitarı dinleyeceksiniz. Ancak tonlar öylesine seçilmiş ki, albüm olduğundan daha eski bile zannedilebilir. Bu dönemin cazını özellikle de gitar ağılıklı olanını dinlemeyi sevenlerin mutlak suretle kulak kabartmaları gereken bir albüm. Kayıt ise müthiş derecede başarılı.

Albümü severseniz Malone'un Live at Jazz Standard konser albümlerini de edinmenizi öneririm. İki ayrı CD olarak yayınlanan albüm, tarzı seven okuyucularımın hoşuna gidecektir.

Cradle Of Filth - Dusk... and Her Embrace CD



1994 yılında İzmir Stüdyo Ümit'te yeni gelen albümlerin kapaklarının asıldığı bölümde The Principle of Evil Made Flesh albümünün kapağını görmüştüm. Kapaktaki yazılar bana son derece karışık gelmiş ve topluluğun ismini bir türlü okuyamamıştım. Bu albüm pek normal bir şeye benzemiyor diyerek albümü çektirdim. Sanırım yaz aylarıydı ve albümü ilk kez Çeşme'de dinlemiştim. Albümü dinleyince çok şaşırmıştım. O döneme kadar dinlediğimiz tüm Nordik black metal topluluklarından çok daha farklıydı. Harika şarkılar içeriyordu; "The Forest Whispers My Name", "The Black Goddess Rises", "Summer Dying Fast" ve favori parçamız "To Eve the Art of Witchcraft". Tüm yaz boyunca bu aralar bir haller gelen ve bir türlü ulaşamadığım sevgili Murat ile bu albüm en iyi 5 listemizdeydi. Bu albümün ardından yayınlanan VEmpire (Or Dark Faerytales in Phallustein) ise kısa bir EP idi. "The Forest Whispers My Name" in harika yeniden kaydedilmiş bir versiyonunun yanında uzun "Queen of Winter, Throned" ve "Nocturnal Supremacy" gibi harika şarkılar içeriyordu. Bu iki albümle topluluğun Cacophonous ile sözleşmesi bitmişti. Bu oldukça küçük bir şirketti ancak albümlere yapılan yatırım dikkat çekiciydi. Albümlerin kapakları ve iç tasarımları bu kısıtlı imkanlara göre mükemmeldi...

Bu yıllar benim müzik dinleme açısından ciddi bir arayış içerisinde olduğum yıllardır. Bir yandan ekstrem müzik piyasasının altını üstüne getirirken, bir yandan klasik rock tarihinde yol alıyordum. Yavaş yavaş blues dünyasına da girdiğimi hatırlıyorum. O dönemlerden kalma çok sayıda blues kasedi duruyor elimde. Sanırım caz ile de bu yıllarda tanışmıştım ve yavaş yavaş caz plakları ediniyordum... Bir yandan da evde klasik müzik tınıları duyuyordum. Anlayacağınız tam bir müzikal karmaşa içerisindeydim...

Hemen her genç yaştaki insanda olduğu gibi içimde karmaşık duygular vardı. Üniversite yılları, iş hayatı, özel hayat... Her şey allak bullaktı...  Kendi içimde çok sinirli bir insan olmama rağmen, dışarıdan bu fark  fark edilmiyordu. Ender zamanlarda içimdeki karanlık ortaya çıktığında ise geri dönüşü olmayan sorunlar yaratıyordu. Bu siniri atmanın en iyi yolu müzik dinlemekti. O dönemlerde ekstrem metal, güzel bir boşalma aracıydı. Şimdilerde ise arşivimi karıştırırken elimi attığım albümlerle yaşanan bir nostalji...



Neyse... Dusk... and Her Embrace albümü 1996 yılında yayınlanmıştı. Yayınlanır yayınlanmaz hemen edinmiştim tabii ki. Albüm, Music For Nations plak şirketinden yayınlanmıştı. Dönemin en büyük plak firmalarından bir tanesi olan Music For Nations o yılların yükselen topluluğuna güzel bir yatırım yapmıştı. Albümün kapağından içerisine kadar her şey çok kaliteliydi.

Bu yatırımın karşılığını veren Cradle Of Filth müthiş bir albüme imza atmıştı. Şarkıların yapısı bugün bile dikkat çekici öğelerle dolu. Birden bire değişen melodiler, dramatik bayan vokaller, orkestral bölümler derken albüm o yıllarda bir bomba etkisi yapmıştı. Albümün en dikkat çekici noktalarından bir tanesi ise "Haunted Shores" şarkısında insanın tüylerini ürperten vokalleriyle Venom topluluğunun efsanevi solisti Cronos'tu.. Albümün şarkı listesi şu şekilde;

1. "Humana Inspired to Nightmare" (Instrumental) 1:23
2. "Heaven Torn Asunder" 7:06
3. "Funeral in Carpathia" 8:24
4. "A Gothic Romance (Red Roses for the Devil's Whore)" 8:35
5. "Malice Through the Looking-Glass" 5:30
6. "Dusk and Her Embrace" 6:09
7. "The Graveyard by Moonlight" (Instrumental) 2:28
8. "Beauty Slept in Sodom" 6:32
9. "Haunted Shores"


Arşivimde hatırladığım kadarı ile Cradle Of Filth'in bu albümleri vardı...

Bu albümün ardından Erzebeth Bathory'nin hayatını konu alan konsept "Cruelty and the Beast" albümü yayınlandı. hemen iki yıl sonra ise Midian. Benimde bu yıldan sonra genel olarak Cradle Of Filth takibim azaldı. Sonraki yıllarda yaptıkları "Damnation and a Day", "Nymphetamine", özellikle "Thornography" ve arkasından gelen "Godspeed on the Devil's Thunder" Black Metal'den Gotik müziğe doğru yol alan daha orta yollu albümlerdi. Darkly, Darkly, Venus Aversa'da eski günlere geri dönüş yapmak gibi bir istekleri olduğu görülen topluluk son aylarda "Evermore Darkly" isimli bir EP yayınlamış... Artık kafamın kaldıracağını düşünmüyorum...

Ozan Musluoğlu - 40th Day CD



Ozan Musluoğlu genç bir müzisyen. Yaşlarımız birbirine son derece yakın 1977'li. Kendi deyimiyle rock ile başlayan müzik macerası 2009 yılında yayınladığı “Coincidence” albümü ile ,solo kariyer boyutuna girmiş ve 2011 yılında yayınlanan 40th Day albümü ile devam etmiş. Sizlere bu yazımda “40th Day” albümünden bahsedeceğim.

Önce müzisyenin biyografisine bir göz atalım. 1977 yılında Almanya’ da doğan müzisyen 16 yaşında bas gitar çalmaya başlamış. Eğitimine Bilgi Üniversitesi Müzik bölümünde devam eden Musluoğlu, kontrbas eğitiminde Volkan Hürsever ve Kürşat And gibi müzisyenlerden dersler almış. Bir süre Athena topluluğu ile çalışmış ve topluluğun Eurovision macerasına da katılmış.



2009 yılı albümü "Coincidence” Musluoğlu'nun ilk solo albümü. piyanoda Ülkem Özsezen, saksafonda Engin Recepoğulları ve davulda Ferit Odman’dan oluşan bir dörtlü ile çaldığı albümü kendi quartetini oluşturdu ve bestelerini Coincidence adını verdiği ilk solo albümünü de edinmenizi öneririm. Bu albümü müzik marketlerde çok uygun bir fiyata alabilirsiniz.

Gelelim 2011 yılı albümü “40th Day”e...

Albümde yer alan müzisyenlerin listesine bir bakış atalım. Ozan Musluoğlu – bas, Jeremy Pelt- trompet/flugelhorn. JD Allen- tenor saksafon. Danny Grissett – piyano ve Jonathan Barber – davul. Albüm toplam 7 şarkıdan oluşuyor. Şarkı listesi şu şekilde;

1. Requiem For K.C.
2. Coincidence
3. 40th Day
4. Wizard Lizard
5. Fake Promises
6. Enjoy Disappointments
7. Panic



Albümün açılış parçası Requiem For K.C.'nin hikayesi çok ilginç. K.C. Kamuran Cin'in kısaltması. Musluoğlu'nun babaannesi müziğe olan ilgisini ailesinde ilk fark eden insanmış. Beste hastanede tedavi gören babaannesi için bir şey yapamayınca içine düştüğü mutsuzluğun bestesi. Bu bestenin yapılmasının ertesi günü babaannesi vefat edince onun anısına şarkıyı “Requiem For K.C. “ olarak isimlendirmiş. Keşke benimde böyle bir kabiliyetim olsaydı. Aslında şöyle bir bakınca Musluoğlu'nun babaannesi için hissettiklerini bende rahmetli anneannem için hissediyorum. Çocukluğumun ve ilk gençliğimin tüm acayipliklerine rağmen beni olduğum gibi kabul eden tek kişi olan anneannemi ne yazık ki tedavisi olmayan bir rahatsızlık sebebi ile kaybetmiştim. Tek tesellim ruhunun yorgun bedenini terk ettiği dakikaya kadar yanında bulunmaktı. Her zaman alımlı bir kadın olan anneannemin birkaç sene içerisinde eriyip bitmesi belki o yıllarda ben yaştaki bir gencin kolay kaldıramayacağı bir şeydi ama güzel hemde çok güzel anılar o günleri atlatmaya yardımcı oldu. Anlaşılan göklerin ötesinden rahmet istediler. Mekanları cennet olsun... Bu arada Musluoğlu'nun bestesi ağır bir ağıt değil. Sanırım müzisyende benim gibi güzel anıları düşünmüş, onları hayal etmiş. Albüme ismini veren 40th Day ise rahmetli babaannesinin vefatının kırkıncı günü anısına yazılmış. Bu şarkı biraz melankoli izleri taşıyor. Çok başarılı...

Albüm son derece derli toplu bir albüm. Besteler gayet başarılı. Albümün bir diğer güzelliği ise şarkıların yapısı içerisinde çok keyifli sololar dinleyebilmeniz. Ancak abartıya kaçan bir şey yok. Üflemelilerin soloya girdiği anlarda davul, bas ve piyanonun arka bölümleri ilmek ilmek işlemesi, zaman zaman farklı tonlardan çalınan melodiler ve melodiler uzayıp monotonluğa girmesine izin vermeyen dört başı mamur sololar albümü renklendiriyor. Kayda katılan her müzisyenin sololarına yer verilmiş albümde... Bu arada “Enjoy Disappointments” şarkısındaki piyanoya dikkat derim!



Albümün kaydı gayet başarılı. Kitapçık ise tam sevdiğim gibi. Albümle ilgili her şey elinizin altında. Tasarımı da çok beğendim. Zaten yazıdaki fotoğraflarda ayrıntılı olarak görebilirsiniz. Açılışından bol swing'li kapanış parçası “Panic”e kadar Stereo Mecmuası okuyucularının keyifle dinleyeceklerini düşündüğüm bir albüm. Şiddetle tavsiye edilir...

not: Musluoğlu'nun fotoğrafı kendi web sitesinden alındı. Siyah-beyaz efektini ise bendeniz verdim...