Keyifli Bir Televizyon Sohbeti



Geçenlerde Extreme Audio'dan gelen bir bülteni "Hifi Haberleri" bölümümüze ekledim. Yukarıdaki video Genç TV'de yayınlanan "Kariyer Koçu" programında konuk olan Sn. Orhan Aydoğan ile yapılan röportaj. Bloğumu takip eden herkes hifi dünyasına çok yakın olmadığından Sn Aydoğan'ın ülkemizdeki önemli hifi firmalarından Extreme Audio'nun kurucusu olduğunu ekleyeyim. Röportajda hoşunuza giden gitmeyen veya katılmadığınız noktalar olabilir ama bu tarz televizyon programlarının hi-fi konusundaki farkındalığı arttıracağı kesin. Benim hoşuma gitti şahsen. Özellikle ülkemizde hi-fi pazarı ve endüstrileşme konusundaki görüşlerine kesinlikle katılıyorum. Bunun yanında iPod ve benzeri dijital medya çalarların orta uzun vadede hifi pazarına olumlu katma değer kazandıracağı görüşü de paylaştığım ana fikirlerden...

Hemen ufak bir not vereyim. Önümüzdeki sene içerisinde ülkemizden yurt dışına açılma potansiyeli çok yüksek 2 proje var. Her ikisinin prototiplerini dinledim. Hatta önümüzdeki dönemlerde yurt dışından bilişim sektöründen çok iddialı ve tanınan bir firmanın destek verdiği bir prototip demo amacı ile evime gelecek. Bir diğer proje için ise yurt dışında ciddi görüşmeler sürüyor ve projede önemli bir yol alınmış durumda. Anlayacağınız önümüzdeki dönemlerde Sn Aydoğan'la paylaştığımız endüstri oluşması özlemi konusunda bazı önemli gelişmeler yaşanacak.

Bunun yanında Sn Aydoğan'ın verdiği bazı rakamlar ilgimi çekti. Tam rakamları bilmiyor olsam da, verdiği rakamların üzerinde durmak lazım. Ülkemizdeki hifi pazarının yeni yatırımlar kaldırabileceği görüşü de ilgimi çekmedi değil. Bir bakarsınız gelecekte önerileri göz önüne alıp Stereo Mecmuası içerisinde bir sanal plak mağazası ve bir kaç ilginç ürünün temsilciliğini alıp işin ticari yönüne de el atarız.

Bazen düşünüyorum da, Amerikan Elusive Disc veya Acoustic Sounds gibi bir sanal operasyon özellikle de müzik yönünde bir operasyonda Stereo Mecmuası ilginç bir başlangıç noktası olabilir. Böyle bir girişim yaptığımdan veya düşündüğümden değil sadece beyin fırtınası yapıyorum kendi kendime...

Natalie Cole Konseri



Bu aralar IKSEV'in düzenlediği 25. Uluslararası İzmir Festivali devam ediyor biliyorsunuz. Gülsin Onay ve Esa-Pekka Salonen yönetimindeki Philharmonia Orkestrası konseri ve Efes Celsus Kütüphanesinin harika atmosferinde düzenlenen “I Musici” topluluğu konserleri klasik müzik basınında bol bol yer aldı. Festivalin açılış konseri olan Gülsin Onay ve Esa-Pekka Salonen yönetimindeki Philharmonia Orkestrası konseri ile ilgili Sevgili Asım Uysal imzalı harika bir yazıyı Stereo Mecmuası Müzik bölümünde sizlerle paylaşmıştık. Okumadıysanız sizi şuraya alalım. Ayrıca forumlarımızda da konuyla ilgili basında çıkan bazı yazıları bulabilirsiniz.

25. Uluslararası İzmir Festivali kapsamında düzenlenen konserlerden bir tanesi olan Natalie Cole konserine gitmeye karar verdik. Konseri özellikle Seçil'in seveceğini düşünüyordum. Çok çok sıcak bir İzmir akşamında Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu'nun yolunu tuttuk. Konser organizasyonu bence Natalie Cole ismini iyi seçmiş. Bu sıcakta farklı bir isim konser alanını bu denli doldurabilir miydi bilemiyorum. Natalie Cole, çok farklı müzik dinleyicilerine hitap etme potansiyeli yüksek bir isim. Caz dinleyicisi için (hardcore olanlardan bahsetmiyorum) ve tabii ki pop müzik dinleyicisi için Natalie Cole ismi bir şeyler ifade ediyor. Böylesine sıcak bir akşamda konser alanı tahminimden çok daha doluydu. Dediğim gibi Natalie Cole ismi bunun altında yatan en önemli sebep....

Natalie Cole veya tam ismiyle Natalie Maria Cole, 1950 doğumlu. Hemen herkesin bildiği gibi efsanevi Nat King Cole'un kızı. Cole ailesinde müzisyenden bol bir şey yok. Annesi Maria Cole bir dönem Duke Ellington orkestralarında şarkıcılık yapmış. Zaten Natalie annesininde ismini taşıyor. Tabii liste bu kadar değil. Örneğin amcası piyanist. Hatta ek bilgi olarak Cole'u dünyaya tüm tanıtan 1991 yılında yayınladığı “Unforgettable… with Love” albümünde piyano bölümlerinin büyük bir kısmını amcası çalıyor. Nat King Cole genelde şarkıcı yönüyle tanındığı için kızının da iyi bir şarkıcı olacağını düşünen çoktur sanırım. Ancak baba Cole'un bence en önemli yönü piyanistliği. Özellikle King Cole Trio ile yaptığı plaklara baktığınızda bazı performanslarına şapka çıkartmamak mümkün değil. Baba Cole, büyük savaş döneminde şarkı söylemeye başlayınca geniş kitlelerin ilgisini çekiyor ve sayısız önemli şarkıya imza atıyor. Baba Cole'dan bahsetmeye başlarsam bu yazının bitmeyeceğine emin olabilirsiniz. O yüzden biz kızı Natalie'ye dönelim.

Natalie Cole'un bilinen ilk kaydı 6 yaşındayken babasının yılbaşı (1956-57 yılbaşında 7” olarak yayınlanan ) plağında yaptığı vokaller. Hemen ardından ilk gençliğinde müzik dünyasına adım atıyor. 1975 yılında yayınlanan ilk albümü “Inseparable” ile iyi bir çıkış yakalıyor ve 1980'lerin başına kadar yayınladığı her albümde iyi satış grafikleri yakalıyor. Bu yıllarda önemli bazı “American Songbook” şarkılarının yorumları ile önemli ödüller de alıyor tabii. "Sophisticated Lady" bunlardan en önemlisi. Bu dönemde daha çok pop, soul ve cazın bir arada karıştırıldığı bir müzik yaptığını söylemek mümkün. Bu karışım ona hala başarı sağlıyor, bu da bir gerçek!

1980'lere gelindiğinde Cole'un başarılarının sonu geliyor. Bu yıllarda dünya müziğinde de bir değişim var. Çok satan albümlerin yerini başarısız albümler alınca Cole'un psikolojik düşüş dönemi başlıyor. Bu dönemde uyuşturucu problemleri de baş gösteriyor. Aslında 1980'lerde bazı şarkıları listelerde başarı gösteriyor. Ancak albümlerde bu başarıya rastlamak mümkün değil. Bence 80'lerdeki en önemli Cole şarkısı "Pink Cadillac" Aslında şarkı büyük patron Bruce Springsteen imzalı. Ancak “B Side” olarak nitelendirebileceğimiz şarkı bir nevi pop hiti haline Cole'un sayesinde geliyor.

90'lara yaklaşırken uyuşturucu problemini büyük ölçüde çözen Cole, 1991 yılında en çok satan albümü “Unforgettable...with Love”u yayınlar. Albümde babasının "The Very Thought of You", "Mona Lisa", "Route 66" gibi şarkılarını yorumlar. Ancak asıl bomba albüme ismini veren şarkıdır. Teknolojinin yardımıyla babası ile -sanal- düet yaptığı şarkı o sene müzik dünyasına bomba gibi düşer ve Cole ne kadar ödül varsa hepsini toplar. Albüm satışlarında da rekor kırar. Yazının en alt bölümünde bu şarkının videosunu izleyebilirsiniz.

İlerleyen yıllarda kendi albümlerinin yanında “Unforgettable...with Love” konseptindeki “Stardust” ve “Still Unforgettable” gibi albümlerle farklı dinleyici kitlelerine ulaşmayı başarır.



Gelelim konsere.. 61 yaşındaki Cole'un sahneye daha geniş bir orkestra ile çıkacağını düşünüyordum ama daha pop/soul tarzını çalmaya yakın bir orkestra ile sahneye çıktı. Konserin ilk yarısında kendi albümlerinden Amerikalıların “jazzy” dediği türden şarkılardan oluşan bir performans sundu dinleyicilere. “Mr. Melody” gibi kariyerinin önemli parçaları dinleyiciden fazla tepki almadı. Charles Chaplin veya daha tanındık şekilde Charlie Chaplin imzalı “Smile” şarkısı konserin ilk bölümünün en iyi tepki alan şarkısıydı. Meraklısına ufak bir not Chaplin şarkıyı “Modern Times” filmi için bestelemiş. Ben konseri biraz çapraz bir açıdan seyrettim. Genelde daha orta bölümleri tercih ederim ama bir yandan dinleyicilere göz atmak onların tepkilerini görmek de farklı oluyormuş.

Konserin kopma noktası ise “Unforgettable...with Love” albümünde de yer alan "Tenderly" ve "Autumn Leaves" medley'i oldu. Albümde bu iki şarkıya ek olarak "For Sentimental Reasons" şarkısı da medley içerisinde yer alıyor. Bildiğiniz gibi her iki şarkıda caz tarihinin en çok seslendirilen şarkılarından. Hal böyle olunca benim gibi müzik meraklıları tarih içerisinde bir yolculuğa çıkıyorlar. Walter Gross ve Jack Lawrence bestesini öyle isimlerden dinleme şansınız var ki, liste yaz yaz bitmez. Ella Fitzgerald'ın 1950'lerin sonlarında yayınladığı “Hello, Love” albümünde ayrıca American Songbook'lar içerisinde müthiş yorumlarını dinleme şansınız var. Ayrıca Billie Holiday'in “An Evening with Billie Holiday” albümüne de bir göz atın. Tabii bunlar öyle icralar ki, müzik tarihine yorumcularının isimleri altın harflerle kazınmış. Orkestrasyonlar müthiş. Autumn Leaves ise başlı başına bir olay. Aslında bir çok insan bilmez ama bu şarkının aslı Fransızdır. Orijinalinin adı "Les Feuilles Mortes" ve 1940'lardan itibaren tüm önde gelen Fransız şarkıcıları bu şarkıyı yorumlamıştır. Fransızca yorumlar arasında bence en üst düzeyi “Yves Montand” tarafından seslendirilmiştir. Senelerdir dinlemekten sıkılmam. Sonrasında Amerika'ya sıçrayan caz tarihi açısından bu önemli şarkının muhtemelen son noktası Cannonball Adderley'in “Somethin' Else” plağıdır. Bu albüm hem Cannonball Adderley'in hemde Miles Davis'in soloları tarihe altın harflerle kazınmıştır. Tabii piyanist “Hank Jones”, basçı “Sam Jones” ve davulcu “Art Blakey”nin performansları içinde aynı şeyi söylemek mümkün.



Konu nasıl dağıldı. Cole, bu medley'i söylediğinde seyircilerde hareketlendi ve konserin ritmi tamamen değişti. Cole, Autumn Leaves'in ikinci bölümünü Fransızca söylemeyi de ihmal etmedi. Güzel bir selam göndermiş oldu böylelikle... Tabii ki dinleyiciler “Unforgettable” şarkısına da çok iyi tepki verdiler. Şarkının icrası sırasında ekranlarda Nat King Cole vardı. Bence alkışın en büyüğünü büyük usta aldı :)

Konserin asıl kopma anı Cole'un alkışlarla “bis“ yapmaya geldiği an yaşandı. Aslında her profesyonel müzisyenin yapacağı gibi her şey planlanmıştı. Akustik performans düzenine geçildi. Hiç beklemediğiniz bir şarkıyı çalmaya başladılar. Des'ree'nin büyük başarı kazanan “You Gotta Be” şarkısı. Bu şarkı ve sonrasında ses düzenine de biraz yüklenilmesiyle ortalık hareketlendi ve seyirciler coştu. Anlayacağınız güzel bir finaldi.

Bana sorarsanız güzel bir konser oldu. Tamam çok yaratıcı olmayan bir orkestra son derece steril bir performans gösterdi. Ancak genel olarak başarılı bir birliktelikten söz etmek mümkündü. 61 yaşındaki Cole'un performansı ise şaşırtıcıydı. Bu konsere ben dahil herkes eğlenmek için gitti ve ben dahil herkes eğlendi. En önemli şey bu değil midir zaten. Bazı konserlerde ben pür dikkat müzisyenleri izlerim. Küçük bir soloyu kaçırmamak için bile kulaklarım bir anda radar haline gelir. Ancak bazen insanın hayatında, “aman be” deyip sadece eğlenmek için gideceği konserlerde olmalıdır. İşte onlardan bir tanesiydi Natalie Cole konseri...

Müzikal anlamda asıl ilginç performanslar için 19. İzmir Avrupa Caz Festivalinde gözüm! Ne yalan söyleyeyim dört gözle bekliyorum Caz Festivalini. Festivalin 18.sinde gerçekten beklentilerimin çok çok üzerinde bir program vardı. 2012 için beklentilerim çok büyük. Aklıma Louis Sclavis konseri geliyor ki, keşke bir kez daha izleme şansım olsa. Geçtiğimiz caz festivali ile alakalı bayağı kapsamlı bir yazı dizisi yayınlamıştım. Bloğumun konserler başlığı altında yazılara ulaşabilirsiniz. Bu arada gittiğim her konseri de yazamıyorum. Arada Stereo Mecmuası Forumlarına kısa bir not düştüğüm de oluyor, tembellikten :)

Notlar.
1- İlk fotoğraf  Natalie Cole'un web sitesinden alındı.
2. İki ve üç numaralı fotoğrafları ben çektim ama her zaman olduğu gibi fotoğraf makinemin şarjını kontrol etmeyi unuttuğumdan cep telefonumdan çekmek zorunda kaldım. Eli benim kadar titreyen bir adamın çekeceği fotoğraf bol bol "editleme" ile ancak bu hale getirilebiliyor kusura bakmayın artık... 
3- Bu arada unutmadan bir teşekkür etmem lazım. IKSEV Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanı Sn Sirel Ekşi'ye buradan çok teşekkür ediyorum.
4- Natalie Cole  ve Nat King Cole'dan Unforgettable videosu 1992 yılında bir canlı performanstan..

Plak Okuma Animasyonu 3



Plak animasyonlarımızın sayısı artıyor. İlk animasyonu burada ikincisini ise burada yayınlamıştım. Şimdi üçledik. Umarım daha fazlasını da bulurum...

Ferguson Hill FH007



Ferguson Hill, akrilik horn yapılı hoparlörleriyle tanıdığımız bir firma. Ancak firmanın hoparlörleri genelde çok pahalı(ydı). Firma daha düşük bütçeli meraklılar için FH007 kodlu bir hoparlör sistemini öneriyor. 395 Sterlin fiyat etiketli hoparlör sistemi iPod, iPhone ve her türden bilgisayar sistemi ile kullanmak mümkün. Her bilgisayar sistemine lazım böyle bir hoparlör sistemi...

Hi-fi Dünyasında İlginç Yatırımlar!



Hi-fi dünyasındaki satın almalar tam gaz devam ediyor. Bazı Uzakdoğulu finansman kuruluşları ve yatırım ajansları tüm dünyada tanınan ve ilgi gören firmaları satın alıyor. Bunlardan en dikkat çekeni IAG biliyorsunuz. Son yıllarda hızla büyüyen topluluk ilerleyen dönemlerde yine sürprizler yapabilir. Bunun yanında bazı büyük üreticilerin satışı ile ilgili görüşmelerinde devam ettiğini duyuyoruz. Eğer olursa bir satış var ki, ciddi bir bomba. Eğer gerçek olursa hi-fi pazarında daha ilgi çekici gelişmeler yaşanması mümkün...

Bazı yatırım gruplarının önemli satın almalar yaptığından bahsettm. Bunlardan en ilgi çekeni Fine Sounds SpA. Bu firma aslında Quadrivio adındaki İtalya kökenli bir yatırım grubunun parçası. İlginç alanlarda fonlamalar ve yatırımlar yapan grup, hi-fi alanında Fine Sounds adıyla bazı operasyonlar yapıyor. Yatırım yaptıkları alan hi-fi gibi tüm dünyada kullanıcı sayısı noktasında önemli yoğunluğa sahip olmayan bir alan. Ancak bazı dedikodular Uzakdoğulu fonların bu yatırımları yapmasının arkasında önümüzdeki on yıl içerisinde pazarın şimdikinden daha fazla büyüyeceği beklentisi var. Bu beklenti pek hayal gibi gözükmüyor. 5 yıldır tüm dünyada yaşanan ekonomik krizlerin etkisiyle pazar daralırken, Uzakdoğu'da önemli bir büyüme var. Bu büyümenin en önemli ekseni Avrupa markalar. Bir çok Uzakdoğu firmasının ürettiği referans kabul edilen ürünlerin Uzakdoğu payları azalırken bazı Avrupa markalarına aşırı talep var.

Dikkat ederseniz son yıllarda bazı Uzakdoğu markaları yönlerini Avrupa'ya çevirdi. Fiyat indirimleri ile desteklenen bu strateji başarılı olmuş gibi görünüyor olsa da, Avrupa pazarı daraldıkça bu firmaların işlerinin zorlaşacağını söylemek mümkün. Son yıllarda özellikle Güneydoğu Asyalı ara dağıtımcı firmalar yüksek indirimlerle Avrupa ve Amerika'ya ürünler gönderiyorlar. Bu durum Avrupa'daki fiyat dengelerini de bozmuş durumda. Tabii ki bu bahsedilen dengeler çok üst sınıf ürünler için geçerli. Bu yüzden pazarın büyük çoğunluğunu oluşturan giriş seviyesi ve orta gelir düzeyi bu gelişmelerden olumlu etkilenmiyor.

Fine Sounds son dönemlerde Sonus Faber'i de satın alarak dikkat çekmişti. Bu ilginç yatırım grubu Amerika'lıların meşhur Audio Research markasını satın aldığında Amerika pazarı bayağı sarsılmıştı. Hemen arkasında Wadia Digital'i satın alarak yine dikkatleri üzerine toplayan Fine Sounds'un Uzakdoğu'da büyük meraklı kitleleri tarafından dikkat çeken firmaları satın almasıyle gelişen pazarın önemli oyuncularından bir tanesi olmasının yolunu açmıştı. Ayrıca Wadia, son yıllarda Apple ürünleri etrafında dönen aksesuar ve yan ürün pazarında önemli bir oyuncu. Bu açıdan hi-fi firmalarının bu pazara açılma stratejilerinde dikkat çekici bir örnek.

Fine Sounds, amplifikatör ve dijital kaynak alanında yaptığı yatırımları hoparlör ile tamamlayınca, analog alanında da bazı yatırımların olacağı konuşuluyordu. Ancak firma ilginç bir strateji ile Amerika'nın önemli dağıtım kanallarından bir tanesi olan Sumiko'yu tamamen satın aldı. Satın alma sonucunda Fine Sounds, hedef pazarlarından bir tanesi olan Amerika'da bir anda en kuvvetli gruplardan bir tanesi haline geldi. Bu satınalma ile Sumiko firması, Sonus Faber, Audio Research ve Wadia'nın Kuzey Amerika dağıtıcısı oldu. Firma ayrıca geçmişten beri subwoofer üreticisi REL, pikap üreticisi Pro-Ject ve SME, pikap iğnesi üreticisi Sumiko Phono Cartridges ve plak temizleyici üreten Okki Nokki'nin temsilciliğini yapıyor. Bu anlaşmalar devam edecek hatta REL'in dağıtımının tüm dünyada Fine Sounds kanalıyla yapılması konusunda el sıkışılmış bile. İlerleyen aylarda bu markalardan bir veya bir kaçı yeni bir satın almanın konusu olabilir. Hatta bazı gelişmeler var.

Amerika pazarının yanında, Uzakdoğu pazarında da dağıtım konusunda önemli operasyonlar yapan Fine Sounds, bir çok ülkede Sonus Faber markasını kullanıyor. Marka imajını kullanarak yapılan pazarlama faaliyetleri sonucunda geçen sene için 30 milyon Dolar kardan bahsediliyor. Firmanın Audio Research için yaptığı yatırımı düşünürsek, zarar yerine kar etmiş olması pazarın büyüklüğünün bir göstergesi.

Bu satın almaların sonu gelecek gibi gözükmüyor. Tüm dünya hi-fi pazarını etkileyen gelişmelerin yanında daha küçük ölçekli ülkeler ekseninde yeni oluşumlarda söz konusu. Aslında Türkiye'de de benzer bir devinim yaşanıyor ancak ülkemizdeki devinim, belirli bir stratejiden çok, rakip firmaların ticaret alanına girmek, ticaretini baltalamak veya geçmişten gelen bazı çekişmelerin sonucu olarak yaşanıyor. Belki bunlar ilk bakışta sizlere pek mantıklı gelmeyebilir ancak ticaretin sert kurallarında bu durum gayet anlaşılabilir. Tek sorun belirli bir stratejiden uzak hamleler ile Türkiye pazarını domine etme potansiyeli olan markalar pazardan silinip gidiyor ve ikinci el pazarındaki dengesizlik firmaların hareket alanlarını daraltıyor. Ancak sessiz sedasız iyi markaları toplayan ve belirli bir strateji çerçevesinde hareket eden firmalarda var. Bence gelecek 4-5 yıl içerisinde koşullar ve hareket tarzları değişmez ise, ülkemizde az marka taşıyan ancak finansal ve pazarlama açısından kuvvetli firmaların güçlendiği ve yönlendirdiği bir pazar karşımıza çıkacak.