Lego Plak Kapakları: Lilly Allen
Geçenlerde Flickr'da "Christoph!" isimli bir kullanıcıya denk geldim. Süper eğlenceli işlere imza atan Christoph! bazı bilindik albümlerin kapaklarını Lego blokları ile yeniden yorumlamış. Bloğuma denk geldikçe eğlenceli örnekler ekleyeceğim. İlk plak kapağı Lily Allen'ın "It's not me, it's you" albümünden. Yukarıda Lego versiyonu aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz...
Filmlerde Pikaplar ve Plaklar: City Of God
Uzun bir süredir Filmlerde Pikaplar ve Plaklar bölümüne bir şeyler ekleyememiştim. Geçenlerde çok sevdiğim bir film olan City of God'ı (orijinal adı Cidade de Deus) seyrederken bir sahnede çalan pikabı görünce hemen ekran görüntüsünü aldım. Sizlerle daha önce bu ilginç filmin plağını da paylaşmıştım. Hemen her yazımda olduğu gibi yazı bayağı dallanıp budaklanmıştı. Bu yazıda filmin adının nereden geldiğinden, filmdeki hikayelere kadar bir çok şeyden bahsetmiştim. Tabii ki müziklerden bol bol bahsetmeyi unutmamıştım. Neyse isterseniz yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
Sahne filmin en sevilen kötü adamı Benny ile sevgilisi Angélica'nın kafaları iyiyken Tanrı Kent'ten çıkıp bir çiftlikte yaşama kararını verdikleri an. Eh bunu yaparken plak dinlemekten daha iyi bir fikir aklıma gelmiyor benimde!
Bir Yıldız daha Kaydı: Amy Winehouse
Amy Jade Winehouse veya tanıdığımız ismiyle Amy Winehouse vefat etti. 27 yıllık kısacık bir ömür ve harika 2 albüm. Keşke daha devamı gelseydi. Muhtemelen 2000'lerde R&B, soul ve caz müziği en iyi harmanlayan ve geniş kitlelere tanıtan isimdi.
Benim Winehose ile tanışmam İngiliz bağımsız müzik endüstrisi dergisi Mojo sayesinde oldu. 2003 yılında Frank yayınlanmadan önce bile dergi sayfalarında kendisine yer buluyordu. Daha sonra ilk single'ı "Stronger Than Me" ile dikkat çekti. Hemen arkasından ilk albümü “Frank” yayınlandı.
Winehouse'u bu kadar değerli kılan şey bence soul müziğin önemli kadın solistlerine olan ilgisi sayesinde müziğinde yakaladığı çizgidir. Müzik tarihini incelemeyen, müzik dinlemeyen bir insanın böylesine bir karışımı elde etmesi mümkün değildir. Winehouse tahmin edebileceğiniz gibi iyi bir müzik dinleyicisidir aynı zamanda... Bunun yanında dünya müziğinde gitgide geriye düşen İngiliz müziğinin yeniden başarıdan başarıya koşmasını sağlaması önemlidir. 2000'lerde İngilizlerin dünyaca çok tanınmayan ama kaliteli müzik dergileri sıralamasında en başlarda kendilerine yer bulabilecek bağımsız müzik dergilerinde Winehouse rüzgarı öyle bir esiyordu ki, bu dergileri okuyanların onun müziğini merak etmemesi imkansız gibi bir şeydi. Bu dönemlerde de Winehouse'un kimyasallarla arasının iyi olduğu biliniyordu ancak ölümcül sorunlara yol açması olasılığı pek yoktu. Müzik dünyasının görünen yüzünden daha derinlere girdikçe konuşulmayan gerçekler vardır. Hemen herkes bu gerçekleri bilir ama küçük ve bağımsız hareket eden müzik dergileri, dinleyiciler ve müzisyenler arasında adı konulmamış bir sessizlik yemini vardır.
Winehouse, İngiltere'de musevi bir ailenin kızı olarak doğdu. Çok küçük yaşlarda caz müziğe ilgisi başladı. Kendisinden büyük iki kardeşi vardır. Winehouse'un. Bir tanesi eczacı diğeri ise taksi şoförüdür. Yazılan çizilenlere göre ilk önce Frank Sinatra ile tanışmıştır cazın büyük isimlerinden. Ondan sonrasında da şarkı söylemeye başlamış, o dönemde öğretmenleri tarafından asla durdurulamamıştır.
İlkokul sırasında problemleri ortaya çıktıkça büyükannesi onu bir sanat okuluna yazdırır. Okuldaki hocaları Winehouse'un durmadan şarkı söylemesinden bıkmışlardır. Winehose sanat okulunda kendisini yeniden keşfeder. Tüm ergenlik yaşındaki gençler gibi ilgi çekebilmek için dönemin popüler müziklerine el atar. 10'lu yaşlarında “Sweet 'n' Sour” isminde bir topluluk kurar. Kendi röportajlarında projenin çok kısa soluklu olduğundan bahseder ve o dönemlerde şaşırtıcı şekilde rap müzik yaptıklarını söyler. Müzik eğitimine devam eden Winehouse gitar çalmaya başlar. İlk bestelerini yapmaya başlar. O dönemlerdeki erkek arkadaşı soul şarkıcısıdır ve yerel topluluklarda Winehouse'a işler ayarlar. Bu arada erkek arkadaşı Tyler James, Winehouse'un demo kasetlerini çeşitli plak firmalarına gönderir. 20'li yaşlarına gelen Winehouse çeşitli underground toplulukların yanında bazı radyo, televizyon programlarına da katılır. Bu dönemlerde Winehouse fena halde 1960'ların kız topluluklarına kafayı takmıştır. İlginç saç stilini ve Kleopatra makyajını 1960'ların ünlü The Ronettes topluluğundan alır... Bu dönemlerde büyük plak firmalarının Winehouse'un potansiyelini keşfetmesi ile hayatında değişiklikler başlar. İlk albümünü yapmaya hazırlanırken plak şirketleri, menajerler arasında savaş çıkar. Tüm bunlar Winehouse'un hassas psikolojini etkiler.
Tüm bu karmaşa arasında anlaşmalar sağlanır ve bir şekilde Frank albümünü yayınlar. Frank albümü soul ve caz müziğin çok başarılı bir birleşimidir. Albüm ilk dönemlerde geniş kitleler tarafından pek ilgi görmez. Bu dönemde kendisine bağlı hayran kitlesi edinmiştir; onu her haliyle kabul eden ve müziğini beğenen.. Albüm yayınlandıktan neredeyse bir sene sonra Winehouse'un kariyerinde önemli değişiklikler olur. 2004 yılındaki tüm önemli İngiliz müzik ödüllerini toplar.
Bu albüm yayınlanırken Winehouse çok mutlu değildir. Müzik endüstrisinin dişlilerinin içine girdiğini anlamıştır. Albümde görmeyi çok istediği bazı şarkılar yerine plak firmasının istediği şarkılara yer vermek zorunda kalmıştır. Daha sonra yayınlanacak Frank albümünün özel versiyonunda (2 CD'den oluşur) çok keyifli şarkılar vardır. Bir şekilde ticari başarı gelince Frank'i istediği şekilde yayınlamayı başarmıştır. Bu arada sizlere Frank'in çift CD'lik uzatılmış versiyonunu almanızı öneririm. Ülkemizde en son baktığımda bu CD saçma sapan fiyatlara satılıyordu. Yurt dışında ikinci el CD satan sitelerde daha mantıklı fiyatlara edinebilirsiniz.
Tüm bu hengame ortasında Winehouse bir kez daha yönünü cazdan 1950 ve 60'ların kız topluluklarına çevirir. İlk işi Sharon Jones'un müzik topluluğu Dap-Kings'i kiralamak olur. Hem stüdyo çalışmalarında hemde turnelerde arkasını çok iyi müzisyenlerle takviye etmiş olur. 2006 yılında ikinci albümü yayınlanmadan önce bazı şarkıları radyolarda çalınmaya başlar. Ortalık bir anda birbirine girer. Gelen tepkiler müthiştir. Daha sonra “Back to Black” yayınlanır. Tüm dünya çapında büyük bir başarı kazanır. Bu noktada Winehouse çeşitli röportajlarında albümden çok mutlu olmadığını söyler. Yine bir çok iyi şarkı hazırlamıştır. Ancak çeşitli sebeplerle bu şarkılar albümde yer almamıştır. Albümün yayınlanmasından bir sene sonra "Back to Black"in uzaltılmış versiyonu yayınlanır. B side şarkılar, canlı performanslarla desteklenen bonus disk son derece başarılıdır. Özellikle "Valerie" ve "Cupid" isimli parçaların farklı versiyonları son derece başarılıdır. Ticari başarı açısından “Back to Black”in marş şarkıları kadar başarılı olamamıştır ama Winehouse bunu Hiçbir zaman umursamaz. Geniş kitlelerin müziğin geneline değil şarkılara baktığının farkındadır ve bunu söylemekten pek geri durmaz.
"Back to Black"in başarısının ardından sonu gelmez turneler devam ederken bateri öğrenmek konusunda bayağı başarılı olur. Ayrıca efsanevi caz solisti Tony Bennett'in yeni düetler albümü için caz marşı "Body and Soul"u kaydetmeye hazırlanmaktadır. Bu arada üçüncü Winehouse albümününde hazırlıkları devam etmekteydi.
Winehouse'un özel hayatı son derece karmaşıktır ne yazık ki. Kötü ilişkiler, müzik endüstrisinin yok edici dişlileri ile birleşince zorlu bir süreç başlar Winehouse için. Ayrıca popüler olunca basın üzerine çok gelir. İlişkileri kurcalanır, peşinde muhabirler dolaşır. İngilizlerin meşhur -ve bir o kadar iğrenç- tabloid gazetelerine bol bol konu edilmek istenir. Karmaşık ve fırtınalı yaşamı bol bol malzeme verir çevresinde dolaşanlara. O underground dönemleri çok özlediğini söylemiştir hep. Winehouse'un müziğine baktığınızda son derece içseldir. Popülerlik, geniş kitlelerce tanınmak gibi takıntısı olmadığı bellidir. Ama ona yüklenen misyon, pek kendi istediği gibi olmamıştır. Sonunda da bizleri daha uzun yıllar mutlu edecek albümlere imza atamadan bırakıp gitmiştir. Yazık oldu...
Stax SRM-T1 ve SR-Lambda Signature
Son dönemlerde müzik dinleme olayını abarttığım için bir kulaklık arayışım var. Geceleri birbirinden avant-garde albümleri dinlemek gayet keyifli oluyor ancak ses açmak konusunda ciddi bir sıkıntı yaşıyorum. Apartmanda yaşayınca komşulara cinnet geçirmemek lazım. Sabaha karşı saat dört sularında Alexander Von Schlippenbach - Globe Unity Orchestra dinlerken ses açmak pek doğru bir davranış olmaz.
Durum böyle olunca kulaklık arayışına girdim. Bu konuya çok fazla bütçe ayırmak gibi bir planım yok. Bu aralar bazı denemeler yapmaya çalışıyorum. Geçen gün bir arkadaşımdan Stax SRM-T1 kulaklık amplifikatörü ve yine Stax SR-Lambda Signature kulaklıklarını ödünç aldım.
Aslında fena bir hata oldu...
Bunun en önemli sebebi Stax'ın kulaklık konusunda aşmış bir firma olması. Zaten firma kendisini kulaklık üreticisi olarak tanımlamıyor. Earspeaker yani kulak hoparlörü üretici terimini bulmuşlar. Japon firma ne iddia etse hakkıdır. Detay seviyesinden tutun sahneye kadar çok acayip bir etkisi var bu kulaklıkların. Hatta sahne beyninizde oluşuyor. Yukarıda Stax SR-Lambda Signature kulaklığın pardon kulak hoparlörünün ayrıntısı var...
Kulaklılar elektrostatik yapıda. Yukarıda kulaklığın içini çekmeye çalıştım. Pek belli olmasa da, ayrıntıları görebiliyorsunuz. Kulaklık amplisi ise ayrı bir hikaye. Vakum tüplerle donatılan ampli tam Japon ayrıntı deliliğinin bir örneği. Adamlar hemen her şeyi düşünmüşler. Önümüzdeki günlerde bu kombinasyonla alakalı bir yazı yazmayı planlıyorum...
Singapurdan Güzel Bir Mağaza
Singapur'dan hoş bir plak ve hi-fi mağazası. Anlayabildiğim kadarı ile mağazanın ismi "Vinlylucky Music & Audio" Bir mağazam olsa sanırım böyle olmasını istedim. Bu arada vitrindeki Thorens'lere dikkat. 124 ilk bakışta hemen fark ediliyor...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)