Sun Audio'dan Renkli Seçenekler



Japon Sun Audio'dan arada sırada Stereo Mecmuası Forumlarında bahsediyoruz. Bu markanın 300B modelini arada sırada dinleme şansım oluyor. Gerçekten son derece kendisine özgü bir amplifikatör. Geçenlerde bir konuyla ilgili bilgi ararken yanlışlıkla Sun Audio'nun Japonca web sitesine girdim ve İngilizce sitesinde olmayan bazı ürünlere denk geldim. Örneğin hemen her amplifikatörde özel sipariş vererek şasiyi renkli satın alabiliyormuşsunuz. Kırmızı renkli olanı çok keyifli gözüküyor ne dersiniz?

Univers Zero - Ceux du Dehors LP



Univers Zero, Belçikalı bir topluluk. Ama ne topluluk! Sonrasında gelen bir çok müzisyeni etkilediği gibi günümüzdeki bir çok müzik tarzında bu adamların ilk adımlarını hissetmek mümkün. Univers Zero adlınsa 20. yüzyılın klasik müziğinden özellikle de modern oda müziğinden etkilenip müziğini çok karanlık sulara doğru ilerletmeyi başarmış bir topluluk.

Baterist Daniel Denis tarafından 1974 yılında kurulan Univers Zero o dönemlerde RIO olarak anılan “ Rock in Opposition” akımının içerisinde yer alır. Hemen bir ara vermemiz gerekirse RIO hareketi 1970'lerin progressive topluluklarının müzik endüstrisine bir nevi başkaldırma hareketidir ve bloğumda bol bol yer verdiğim ve son dönemlerde çeşitli plaklarını edinmeyi başardığım İngiliz avant-rock topluluğu Henry Cow'un başlattığı bir harekettir. Hatta 1978 yılında çeşitli Avrupalı toplulukları İngiltere'ye davet edip "Rock in Opposition" isimli bir festival bile düzenlemişlerdir. Bu festivali düzenleyen Henry Cow'un yanında İtalya'dan Stormy Six, İsveç'ten Samla Mammas Manna, Belçika'dan Univers Zero ve Fransa'dan Etron Fou Leloublan katılmıştır. Bu arada Etron Fou Leloublan topluluğuna da ayrıca bayılıyorum. Bu topluluğu bir arkadaşım sayesinde öğrenmiştim. Aradan yıllar geçti hala en keyifle dinlediğim topluluklardan bir tanesidir.

Sonrasındaki dönemlerde liste genişlemeye başlar, Fransız Art Zoyd, Henry Cow'dan kilit elemanların bulunduğu Art Bears ve Belçikalı Aksak Maboul. Tabii ki bloğumda bol bol yer verdiğim Magma ve “Üdü Wüdü” plağında bahsettiğim Jannick Top/Infernal Machina gibi dönemin çok büyük toplulukları bu oluşum içerisinde yer almıştır.

Univers Zero'Nun ilk albümleri akustik sayılabilir ancak kısa bir süre sonra albümlerde daha fazla elektronik enstrüman kullanmaya başlarlar. “Heresie” albümü tam bu tanıma uymaktadır. Bazı eleştirmenler bu albümü en karanlık albümler listelerine almışlardır. Ancak bence “Ceux du Dehors”da bu listede kendisine kolaylıkla yer bulabilir.

Gelelim “Ceux du Dehors” albümüne. İlk önce şarkı listesi;
1- "Dense" (Daniel Denis) – 12:26
2- "La corne du bois des pendus" (Denis) – 8:42
3- "Bonjour chez vous" (Denis) – 3:52
4- "Combat" (Andy Kirk) – 12:53
5- "La musique d'Erich Zann" (Denis, Kirk, Guy Segers, Michel Berckmans, Jean Debefve, Patrick Hanappier) – 3:29
6-"La tête du corbeau" (Segers) – 3:11


Albüm öylesine garip bir albüm ki, çok karanlık bir atmosfere sahip olmasının yanında acayip bir müzikal zenginlik içeriyor. Albümün bir diğer özelliği kurucu üye gitarist Roger Trigaux'nun olmadığı ilk Univers Zero albümü olması. Roger Trigaux ayrılışının ardından “Present” isimli bir topluluk kurdu ve müzik yaşamına devam ediyor.

Albümdeki müzisyenler, Daniel Denis davul, perküsyon. Michel Berckmans bason, obua. Guy Segers bas, klarnet. Andy Kirk harmonium, organ, piyano, Yamaha CP70. Patrick Hanappier viyolin, viyola. Jean-Luc Aimé viyolin, viyola. Jean Debefve – hurdy-gurdy. Ilona Chale vokal. Thierry Zaboïtzeff çello. Aslında hemen her müzisyen çok sayıda enstrüman çalabiliyor ancak liste uzamasın diye kısalttım.

Albümde beni en ilgilendiren parça, "La musique d'Erich Zann" yani Eric Zann'ın müziği. Fanatiği olduğum yazar Howard Phillips Lovecraft'ın 1921 yılında yazıdğı bu ilginç öykü 1922 yılında “National Amateur” dergisinde yayınlanmıştı. Öyküyü merak edenler, Mitos Yayınlarından çıkan “Gotik Öyküler” kitabında Dost Körpe tarafından gayet başarılı şekilde çevrilmiş halini okuyabilirler.

Albüm belki çok kişiyi ilgilendirmeyebilir. Ancak Pink Floyd'un 1970'lerin en ilerici, en progressive, en avant-garde olduğunu iddia eden ve her cümlede Pink Floyd'tan örnek verenlerin Univers-Zero dahil olmak üzere bu yazıda bahsettiğim topluluklara göz atmasında fayda olacaktır. Herşeye yeniden başlamanız gerekli olabilir...

Yarım Akıllı Telefonlar ve Nokia C3



Cep telefonum parçalanınca cep telefonu arayışına girdim. Hiç alakam olmayan bir konu olduğundan kafam iyice karman çorman oldu. Herkesin bu konuda bir macerası vardır. İşte benim ki;

Ericsson telefonları hep sevmişimdir. Aynı cep telefonu markasını uzun seneler kullanınca herşeyine alışıyorsunuz. Sonrasında  Ericsson ile Sony birleşti bir süre iyi telefonlar üretmeye devam ettiler. En sevdiğim telefonlarım absürd R320 ve T-610 olmuştu. Ericsson R320 acayip bir zihniyetin ürünü idi ve ergonomi dahil bir cep telefonunda olması gereken hiçbir şeye sahip değildi. Çok kalitesiz bir ekranı, yanından çıkan acayip bir anteni, ince-uzun kılıksız bir şasisi vardı. Ancak kaya gibi sağlamdı. Canınız istediğinde cep telefonunu fırlatabilme özgürlüğüne sahip olmak hastalıklı bir durum ama dönemin R serileri buna izin veriyordu. T-610 ise bunun tam aksi bir tasarıma sahipti. Zarifti ve son derece kullanışlıydı. Her iki telefonu da uzun zaman kullandım ve verdiğim her kuruşu hak ettiler. Sonrasında Sony-Ericsson'a bir haller oldu ve güzelim tasarımlarının yerine rakiplerine benzeyen telefonlar üretmek adına ucube tasarımlara yöneldiler.

Bu dönemlerde bir cebimde telefonum varken bir cebimde de Palm tabanlı cep bilgisayarlarım olurdu.Eğer Palm ile tanışmış olanlar varsa ya çok sevmişler veya nefret etmişlerdir. Ancak o dönemlerde dokunmatik ekranları, ofis ile alakalı bir sürü yazılımla uyumu ve son derece uygun fiyatları ile tam anlamıyla bir efsaneydi Palm. O dönemlerde Palm, Handspring (ki Palm'den ayrılanlar tarafından kurulmuştu) ve öncesinde efsanevi Psion uygun fiyatlarla tüm ihtiyaçlarımızı karşılıyordu. 100 Dolara Palm Zire alabiliyor iken akıllı telefona ne gerek vardı.

Sonrasında bu iki cihazı birleştirme çalışmaları başladı. Palm Treo serilerini çıkarttı, Nokia Communicator'lar ve Ericsson'un farklı modelleri. Gelişmeler devam etti. Sonunda Palm battı, HP tarafından satın alındı. Sonra HP'de rekabete dayanamayıp Palm'i kapattı. Bu dönemin akabinde Apple telefon işine girdi ve cep telefonları bir daha asla eskisi gibi olmadılar...

Tüm bu karmaşanın içerisinde basit bir Nokia cep telefonu kullanan bendenizin bu akıllı telefon furyası pek umurunda değildi. Modelini asla bilmediğim Nokia'm bozulunca -ki kendisinden nefret ediyordum- bir telefon almam gerekli oldu. Malum cep telefonsuz olmuyor ne yazık ki...

Çarşıya çıkınca cep telefonu pazarının oldukça farklılaştığını gördüm. Üst sınıf benim ilgimi çekmiyor. Apple,  Android tabanlı ürünler ve Blackberry, HTC gibi markalar arasında kıyasıya bir rekabet var. Ürün kaliteleri uçmuş ancak hemen her ürün asla kullanmayacağım binbir çeşit ıvır zıvırla doldurulmuş. LG, Samsung gibi markaların Android tabanlı ürünleri kopmuş gitmiş. Ziyaret ettiğim mağazalardaki satış elemanları dakikalarca özelliklerinden bahsediyor ve hala anlatmadıkları özellikleri kalıyor. Ancak bu markaların bendeki imajı yerlerde sürünüyor hele LG marka hiçbir şeyi evime sokmam. Apple ise başka bir alem. Bence bu üst segmentte bambaşka bir yerdeler. Gönlümün bir yerlerinde Blackberry vardı ama kime dokunduysam şarj konusunda bin ah işittim. Nokia'lar ise ayrı bir komedi. Çok güzel donanm özellikleri olan modellerin üzerinde acayip bir işletim sistemi olunca akıllı telefonun aklının bir kısmı devre dışı kalıyor. Anlayacağınız işler karışık. Bana sorarsanız bu tarz bir cep telefonu alacak olsam gider iPhone alırım.

Zaten 1.000TL seviyesinde bir cep telefonu almak yerine basit bir telefon ve bir netbook kullanmak benim için daha mantıklı. Aslında fena olmayan bir telefon artı bir netbook ile yeni nesil bir akıllı telefonun fiyatı aynı.

İşin içine girdikçe hemen her alanda olduğu gibi cep telefonu konusunda da fanatizm var. Herkes kendi kullandığı telefonun üstünlüklerinden bahsediyor. Benim tespitim gerçekten özelliklerine dikkat edip telefon alanlar hariç iPhone alamayan bir çok insan, iPhone düşmanı oluyor. Android konusunda bilinçli kullanıcılar cinnet geçirmiş durumdalar, yeni işletim sistemi eski modellere uygulanamıyor(muş) ve erken davrananlar bir çok özellikten eksik kalıyorlar(mış)

Altı üstü telefonla konuşacak bir insan için -yani ben- durum karışık..

Sonunda bir teknoloji markete girdim. Bayan bir reyon görevlisi sağolsun benimle ilgilendi. İstediğim şeyi çok iyi bildiğimden bir anda özellikleri sıraladım. Şöyle bir şey demiş olmam lazım...

-Cep telefonunda tek yaptığım şey konuşmak. Ekranı büyük olsun. Daha doğrusu ekranı küçük olsa da, yazıları büyük olsun. Telefona bir giriş yaptığımda "Z" harfini yazabilmek için 5 kere aynı tuşa basmayayım. Dokunmatik ekran istemiyorum. Kamera kalitesi umurumda değil. Wi-fi'si olursa iyi olur. Üzerinde Opera tarayıcı olsun yeter. Olmaz ise sağlık olsun. Şarjı bir günde bitmesin.

Kızcağız halime acımış olacak ki, reyondan tek bir telefon çıkarttı ve "beyefendi tam istediğiniz şey bu" dedi. Bu kılıksız telefona içim hemen ısındı.

Nokia C3-00. Bu tam anlamıyla yarım akıllı bir telefon hatta belki yarım akıllıdan bile daha azı... İşletim sistemi Symbian. Telefon için yazılmış doğru düzgün uygulama -moda ismiyle apps- yok. Üzerinde gelen yazılımlara vakit geçirmelisiniz. Fazlasını boşuna aramayın. Gayet güzel benim açımdan. Kamerası 5 sene önce kullandığım telefonlarla aynı kalitede. Menüleri gayet basit. Menülerde özelleştirme filan yapılamıyor. Telefon kafasına göre takılmak üzere tasarlanmış. Belki de en akıllı telefon budur. Baksanıza "sanal zeka"sı var:)  Parmakları ince olanlar için klavyesi geçer not alır. Wi-fi bağlantısı ise başarılı. Telefonun kendisi de sağlam sayılır. Daha bir ay olmadan 3 kere düşürdüm ona rağmen çalışıyor. Ben aldığım zaman fiyatı 250TL civarındaydı. Yarım akıllı bir telefon için gözden çıkartılabilecek bir tutar.

Telefonlara bakış açınız benim ki gibiyse bir göz atın derim...

Pena Sanatı



Tamam bunlar tam anlamıyla müzik enstrümanı kategorisinde değiller ama onlar olmadan gitar çalmak zor iş. Bugün aklınıza gelen hemen her türden pena bulmak mümkün ancak ben bunları özellikle çok sevdim.

Lego Plak Kapakları: Motörhead - Ace Of Spades



Çok hoşuma gitti bu kapak. Motörhead'in 1980 yılında yayınlanan dördüncü albümü "Ace Of Spades" çok sevdiğim bir albümdür. Albüme ismini veren "Ace of Spades" şarkısı tam gaz şarkısıdır. Motörhead'çe aşk şarkısı "Love Me Like a Reptile" ilerleyen dönemlerde bol bol tshirt'lerde gördüğümüz "Live to Win" (aslında Born to Loose, Live to Win şeklinde) dillere marş olan "The Road Crew" ile albüm unutulmazdır. Lego kapağı da başarılı olmuş :)