Diablo 3 Geliyor!



Daha geçen gün geceler boyu bilgisayar oyunu oynamayı özlediğimi yazmıştım. Son bir kaç yıldır oynadığım tek oyun Company Of Heroes serisi. Hem tek kişilik oyun hemde internetten çok oyunculu oyunları oynamak gerçekten büyük keyif ama strateji oyunlarına her zaman vakit ayırmak lazım. Tam ne yapsam acaba diye düşünürken Blizzard yapım stüdyolarından harika bir haber geldi.

Yıllardır beklenen Diablo III, kesin ve kati olarak 15 Mayıs 2012 tarihinde çıkıyor. Ailecek mutlu olmamızı sağlayan bu haber tüm dertlerin sonu demek oluyor. Hiç bir şey düşünmeden saatlerce önümüze çıkan her şeyi kesip biçerek, gözü dönmüş şekilde rune, altın, silah, hazine ve türlü ıvır zıvır peşinde koşacağız. Daha oyun gereksinimlerini incelemedim ama sanırım 2 adet Diablo III almam gerekecek, çünkü eşimde sağlam bir Diablo oyuncusudur. Bu yeni sürüm muhtemelen network üzerinden çoklu oyuncu modunu desteklemiyor ancak güzelim battle.net varken buna pek gerek olacağını pek düşünmüyorum.

Bu yeni oyundaki en önemli sıkıntı partilerin 4 kişi ile sınırlanması. Biz zaten 2 kişiyiz diğer iki kişiyi seçmek çok zor olacak ne yazık ki. Şimdiden söyleyeyim Mayıs ayında en az bir ay için dükkanı Diablo III tatiline sokacağım.

Bu arada yeni oyunda favori karakterim Necromancer yerine titrek bir Witchdoctor koymuşlar. Alacağın olsun Blizzard :) İnşallah sistem gereksinimlerinin tadını kaçırmamışlardır da, yeni bir (hatta iki) bilgisayar masrafı çıkmaz...

JBL Paragon



Tüm zamanların en fetiş hoparlörlerinden bir tanesi muhtemelen JBL Paragon'dur. Tam adıyla D44000 Paragon, JBL tarihinin en uzun dönem üretilen hoparlörlerinden bir tanesidir. 1957 yılında üretilmeye başlayan hoparlör 1983 yılında üretimden kalkmıştır. Aslında 1980'li yıllarda özellikle Uzakdoğu'da talep devam etmesine rağmen üretimden kaldırılmasının sebebi üretiminin çok zor olmasıdır. Paragon mantık olarak bir çift hoparlörün aynı kabin içerisine yerleştirilmesidir. Tasarım Richard Ranger tarafından yapılmıştır. Aşağıda hoparlörün planını görebilirsiniz.

Günümüzde bu hoparlöre sahip olmak isteyen Uzakdoğu'lular sayesinde fiyatlar uçmuş durumda. eBay gibi açık arttırma sitelerinde ise 60'larda üretilmiş iyi durumdaki Paragon'lar için kan gövdeyi götürüyor diyebileceğimiz kapışmalar yaşanıyor...

Animasyonlu Albüm Kapakları: Jefferson Airplane - Surrealistic Pillow



Surrealistic Pillow, Amerikalı psychedelic rock topluluğu Jefferson Airplane'nin ikinci albümü. 1967 yılının Şubat ayında yayınlanan albümde en dikkat çeken şeylerden bir tanesi topluluğun ilk davulcusu Alexander 'Skip' Spence'in ayrılmasından sonra caz davulcusu Spencer Dryden'in kaydında yer aldığı ilk albüm olması. haydi garip bir not, Dryden meşhur sinema efsanesi Charlie Chaplin'in yeğeni... Bu albümün en önemli özelliklerinden bir diğeri ise 1960'ların popüler kültür karşıtı hareketini etkileyen albümlerden bir tanesi olması denilebilir. Yukarıda hareketli görüntüyü aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz…

19. İzmir Caz Festivali: ICP Orchestra Konseri



Bu sene festivalin en önemli konuğu bana kalırsa ICP Orchestra yani Instant Composers Pool Orchestra idi. Bu akşam büyük bir heyecan ve keyifle AASM'nin yolunu tuttuk. Aslına bakarsanız izleyeceğimiz topluluk, serbest caz tarihine adını altın harflerle kazımış bir çok müzisyenden oluşuyor. Topluluk, bulunduğu ortama, katıldığı festivale ve dinleyicilere göre programını modifiye edebiliyor. Uzun yılların verdiği deneyim ve çok çok iyi müzisyenlerin olduğu bir toplulukta bu durum gayet doğal. Ben kendi adıma bu gece çok uçlarda dolaşmayan, hem genel caz dinleyicisini şoke etmeyecek hem de topluluğu uzun senelerdir takip eden serbest caz meraklılarını küstürmeyecek bir program ile dinleyicinin karşısına çıkacağını tahmin ediyordum. Tam tahmin ettiğim gibi oldu.

Topluluğa şöyle bir baktığımızda bir kaç müzisyen hemen ön plan çıkıyor. Bunlardan ilki Ab Baars. 1970 doğumlu Hollandalı müzisyen kariyeri boyunca bir çok önemli caz müzisyeni ile çalışmış. Bu akşam klarnet ve tenor saksafonda dinlediğimiz müzisyenin benim için en ilginç topluluğu kendi adını taşıyan üçlüsü yani Ab Baars Trio. Bu üçlü ve Ken Vandermark'ın ortak performansları benim de son dönemlerde deli gibi dinlediğim plaklardan.



Han Bennink ise Avrupa serbest cazının tarihi yazılırsa, ismi altın harflerle yazılacak bir davulcu. Avrupalı olup bilindik neredeyse tüm önemli müzisyenlerle çalışmış Bennink'i özellikle Peter Brötzmann ile 1960'ların sonunda ve 70'lerde yaptığı plaklarda görebilirsiniz. Ayrıca Alexander von Schlippenbach ve Globe Unity Orchestra'dan tutun daha klasik caz müzisyenlerine kadar bir çok önemli isim ile çalmış. Misha Mengelberg ile uzun yıllardır birlikteler ve ICP projesinin ilk başlarından beri Bennink'in müzikal yolculuğunda önemli bir yere sahip.



Bu arada Han Bennink'in pek bilinmeyen bir yönü, çizmeye olan merakı. Uzun yıllardır hem ICP plaklarınım hemde kendi plaklarının kapaklarını kendisi çiziyor. Bu arada hemen bir not daha ICP'nin tüm plakları bir kutu setinde CD formatında yayınlanacak gibi gözüküyor. Şimdilik gözüken 50 adedi geçen CD ve en az 2-3 DVD'den oluşan set için şu an ön siparişler toplanıyor. Fiyat oldukça yüksek, 400 Euro civarlarında olması lazım. 300 adet ön sipariş toplanınca kutular üretim hattına girecek. Tabii ilk 300 adedin kapağı bizzat Bennink tarafından elde çizilecek(miş)

Misha Mengelberg ise Ukrayna asıllı bir müzisyen. Han Bennink ile birliktelikleri yazılan çizilenlere göre Eric Dolphy'nin son plağı "Last Date" ile resmileşiyor. Bu plakta her iki müzisyen birlikteler. Mengelberg sonraki yıllarda Derek Bailey, Peter Brötzmann, Evan Parker, Anthony Braxton gibi en önemli isimlerle birlikte çalıyor. Misha Mengelberg 1960’ların ortalarında, "Fluxus" akımına dâhil oluyor.

1963 yılında George Maciunas tarafından yazılan manifestosunda, akımın bağımsızlığı ön plana çıkartması ve bir eserin bir ideale/kurama veya teoriye dayandırılmaması gibi dönemi için oldukça yenilikçi bir takım düşünceler ile ortaya çıkması sayesinde güçleniyor. Akımın bir şekilde öncüsü uzun senelerdir yılmadan anlamaya çalıştığım -ki ciddi efor gerektiriyor- John Cage olarak gösteriliyor. Tabii Amerikalı öncüsünün yanında bu akımın etkilendiği bazı Avrupalı isimlerde var. Bunlardan en öne çıkan isim Karlheinz Stockhausen. Akım ilk önce New York sahnesini sonrasında da Avrupa'yı etkiliyor. Günümüzde bazı minimalist klasik müzik bestecileri ve bazı serbest cazcılar bu akımın temsilcileri olarak kabul ediliyor. Konu uzadıkça uzayacak. Şimdilik konuya bir nokta koyalım. Akımı belki ilerleyen aylarda bir başka yazıya konu ederiz.



Nerede kalmıştık. Artık 1960'ların sonuna gelelim ve Misha Mengelberg, ICP Orchestra'yı kursun. Uzun soluklu bu proje içerisinde zaman içerisinde çok sayıda müzisyen bulunuyor. Böyle projelerde ciddi bir müzisyen devinimi olur, ICP'de de durum farklı değil. Ancak Bennink ve Mengelberg topluluğun temel taşları. Mengelberg'in müziğinde bir çok etkiden bahsetmek mümkün, klasik büyük orkestra müziğinden, önemli piyanistlere, minimal klasik müzikten çok uçlardaki caz öğelerine kadar... Tüm bu etkiler bir potada eritilerek yaylı ve üflemeliler arasında etkileşimlere, atışmalara ve zaman zaman sert tartışmalara konu oluyor. Tüm bu müziğin üzerine Mengelberg'in piyano dokunuşları ve Bennink'in davulları eklenince ICP müziğinin temeli ortaya çıkıyor.

ICP, İzmir konserinde Baars, Bennink ve Mengelberg'e ek olarak klarnet ve saksafonda Tobias Delius, trombonda Wolter Wierbos, trompette Thomas Heberer, keman ve viyolada Mary Oliver, çelloda Tristan Honsinger ve kontrbasta Ernst Glerum'dan oluşan bir kadro ile İzmirlilerin karşısına çıktı. Aslında vaktiniz olduğunda tüm bu müzisyenlerin işlerine bakın. Çok ilginç albümlerle denk geleceksiniz. Bu arada belki hatırlayanlar olacaktır Wolter Wierbos'u geçen sene yine caz festivali kapsamında düzenlenen ve ayrıntılarını sizlerle paylaştığım "Bik Bent Braam" konserinde dinlemiştik.

Konserde dinleyicinin sıkılmayacağı güzel bir program hazırlanmıştı. Büyük orkestra dönemine bol bol atıf vardı. Son yıllarda orkestranın vazgeçilmezi "The Mooche" şarkısını dinleme fırsatımız oldu. Ellington'ın yanısıra Monk melodilerini de bol bol duyduk. Minimalist klasikçilere bol bol atıfta bulunuldu ve hatta Schlippenbach unutulmadı...

Konser her türden izleyici için son derece keyifli geçti tahmin ediyorum. Hareket neredeyse hiç durmadı ve en keskin tonlarda bile müzisyenler dinleyicilerin ilgilerini çekmeyi başardılar. Hatta şarkı bitişlerinde ve müzisyenlerin performanslarının sonunda Mary Olive seyirciye bir şekilde istiyorlarsa alkışlayabileceklerini son derece zarif bir şekilde işaret etti.



Bir caz konseri, bir klasik müzik konseri gibi değildir. Seyircilerin korkması için hiçbir sebep yoktur. Bir tonu sevdiğinizde, bir solo içinizi kıpırdattığında alkışınızı müzisyenlerden esirgemeyin. Bir caz konserinde yanlış yerde alkışlamak gibi şeylerden çekinmeye, korkmaya gerek yok. Birkaç kasıntı caz müzisyeni hariç sahnedekilerde bundan keyif alacaklardır. Kendinizi kasmanıza, sıkıntıya sokmanıza gerek yok. ICP Orchestra bunun en güzel kanıtı... Hoş vakit geçirmek için konserlere gidiyoruz, mükemmeli oynayan seyirci olmaya gerek yok. Bu akşam seyircilerin büyük bir kısmının aslında çok önemli müzisyenleri dinlediklerinin farkında olduklarını pek zannetmiyorum ama herkes keyif aldı ve konser bitiminde salon tam anlamıyla alkışlardan yıkılıyordu. Ne güzel işte...

Sanırım müzisyenlerde bu duruma çok memnun oldular. Hele zar zor yürüyen Misha Mengelberg'in, sonu gelmez alkışlarla onurlandırılması herkesi çok sevindirmiştir eminim ki...

Büyük müzisyen olmayı bugün sahnede canlı canlı gördük. Cazın orta akımından uzak bir yerlerinde 30-40 sene geçirmiş müzisyenler yine ana akımların uzağında tonlarıyla, bir salonu yıkıp geçebiliyorlar. Bunu yapabilmek hiç kolay değil, hatta herkes yapamaz... Öyle veya böyle bu akşam İzmir'de Baars, Bennink ve Mengelberg'i dinledik canlı canlı.. Daha ne olsun :)

Geçtiğimiz sene "Bik Bent Braam"  ve bu sene ICP Orchestra konserleri ile Hollanda'lı topluluklar festivale bambaşka bir soluk getirdiler. Gelecek sene için bekletimiz çok yüksek. Şimdiden söyleyeyim.

Bu arada festival tüm hızıyla devam ediyor. Şimdi sırada Tomasz Stanko konseri var. Biletlerinizi almayı unutmayın. AASM'de büyük salonda bir dörtlü seyretmek müthiş keyifli olacaktır.

--------------------------------------

19. İzmir Caz Festivali Yazılarım: Açılış Konseri : Arifa / Livio Minafra Quartet Konseri / Uwe Kropinski ve Joe Sachse Konseri / Geraldine Laurent Time Out Trio Konseri / ICP Orchestra Konseri Tomasz Stanko Konseri19. İzmir Avrupa Caz Festivalinin Ardından
Yazılara ulaşmak için üstlerine tıklamanız yeterli... 

Geceler Boyunca Oyun Oynamayı Özlemek!


Geçtiğimiz haftalarda sizlere sonunda seyredecek bir dizi bulduğumu söylemiştim ve kısaca The Big Bang Theory'den bahsetmiştim. Amerikan CBS televizyonunda yayınlanan dizinin son sezonunun 19. bölümünün konusu beni büyümenin ne kadar kötü bir şey olduğunu konusunda tekrar düşündürdü. Ben bilgisayar ile haşır neşir olan bir nesildenim. Sokak oyunlarından Atari çağına geçişi canlı canlı yaşayan birisi olarak bilgisayar oyunlarının karşısında sabahlama mevzusu benim de büyük keyif alarak yaptığım bir etkinlik idi. Commodore 64 döneminden itibaren bazı oyunlara kafayı takıp Cumartesi günü eve kapanıp Pazartesi çıkmak son derece alışılmış bir olaydı benim için. PC döneminin başlaması ve oyunların gitgide karmaşıklaşması ise bu etkinlikleri daha da arttırmıştı. Allah'tan iş hayatının etkisiyle online oyun konusuna çok fazla bulaşmadım ama yine de geceler boyu CS ve dönemin Call Of Duty server'larında sabahlamalarım olmuştur. Hadi itiraf edeyim aslında bol bol olmuştu :)

İnsan büyüyünce ve sorumlulukları artınca bu tarz şeyleri ne yazık ki yapamıyor. Şöyle yakın arkadaşlarımızla içecek ve yiyecek stoğu yapıp "level kasmayı" arada sırada özlemiyor değilim. Eskiden çok sınırlı imkanlarla (hoş her zaman ortalamanın üzerinde bilgisayarlarım olmuştu) yapabildiğimiz şeyleri şu an bu imkanlarla yapamamak çok acayip bir duygu. Gigabyte'larca RAM, güçlü işlemciler ve geçmişte üretilebileceğini hayal bile edemeyeceğim garip kodlu ekran kartlarında bloğuma yazı yazıyor olmam traji komik bir durum.

Acaba işlere güçlere biraz ara verip Elder Scrolls dünyasına mı yelken açsam acaba :)