Hakancez Oyun Dünyasında: Sudan Çıkmış Balık Olmak



Bu sene yaz ayları öncesinde hemen hemen bütün projelerimi bitirmenin vermiş olduğu rahatlıkla, tatil yapmaya karar verdiğimi yazmıştım. Yazın günlerinin bir çoğunu Çeşme'de geçirecek olsam da, şehir yaşamından çok fazla kopamıyoruz malum. Hemen hepimizin bir sürü işi var ve hayat devam ediyor.

Kış aylarında canım oyun oynamayı bayağı çekmişti doğrusu. The Big Bang Theory dizisinin bir bölümünde sabaha kadar süren oyun partisi bölümü bana geçmişi hatırlatmış, yaş her ne kadar 40'a dayanmış olsa da, içimdeki oyun canavarını gizlendiği yerden çıkarmaya karar vermiştim.

Benim sıkı daha doğrusu sıkıya yakın oyuncu olduğum günlerden bugünlere gelirken her şey değişmiş. Oyun sektörü başlı başına bir sektör haline gelip meşhur Hollywood sinemasının cirolarını geçer hale gelmiş. Bir yanda oyun konsolları bir yanda bilgisayarlar ile oyun çılgınlığı giderek artıyor. Endüstri de boş durmayıp bu yepyeni pazara yönelik bir çok ürün geliştirmiş. Ürünler gerçekten bambaşka dünyalardan gelmiş gibi gözüküyor. Standart donanımlara göre çok daha pahalılar ancak hifi dünyası ile karşılaştırdığımda durum vahim değil. Tabii bunu bugünkü imkanlarımla söylemek kolay. Genç bir okuyucumuzun özellikle de ailesinden harçlık alanlar için bahsi geçen tutarlar oldukça pahalı.

Ayrıca ebebeynlere bu dünyayı anlatabilmek pek kolay değildir sanırım. Düşünsenize “baba bana bir fare alır mısın” diye sorduğunuzda babanızın bu yeni nesil oyun farelerinden haberi olmadığı için fiyatı duyduğunda gözlerinin faltaşı gibi açılması gayet doğaldır. Çevremizi kuşatan teknoloji marketlerinde 10TL'ye bir fare alabilirken 50 Dolar'a bir fareyi almak ailelerimiz açısından anlaşılması pek kolay olmasa gerek. Eminim ki, alacağınız cevap “ikisi de aynı işi yapmıyor mu, ne gerek var bu kadar parayı vermeye” olacaktır. Eh hepimiz bu yollardan geçtiğimiz için genç dostlarıma tavsiyem kendi paralarını kazanana kadar bu duruma alışmaları.



Neyse uzun lafın kısası oyuncu ekipmanı açısından birim başına ortalama 50Dolar'dan hesaplarsak ortaya çıkan tablo, konuya meraklı bir insan için pek ulaşılamayacak rakamlar değil. Bu bahsettiğim fiyat aralıkları neredeyse türünün high-end sınıflamasına koyabileceğimiz ürünlerin fiyatları. Fare, klavye, mat ve hoparlör (veya kulaklık) için bu bahsettiğim tutarlara türünün en iyi örneklerinden bir set düzebilmek mümkün. Birim başına 100 Dolar ve yukarısını harcadığınızda ise muhtemelen en iyileri masaüstüne sıralayabilirsiniz.

Tabii buna oyun için üretilmiş bilgisayarlar ve artık başlı başına bir maliyet halime gelen oyunları eklersek tablo biraz iç karartıcı hale geliyor. Hemen her çağda olduğu gibi genç olmak zor...

Neyse bu dünyayı biraz anlamayı başlayınca bende içerisine şöyle ucundan bir bakış atmaya karar verdim. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım Asus'un oyunculara yönelik ürettiği ROG logolu ürünlerden bir tane aldı. Hoş başına gelmedik iş kalmadı ama ROG kısaltması çok hoşuma gitti. Açılımı; Republic Of Gamers yani Oyuncu Cumhuriyeti.



Geçtiğimiz günlerde zaten işgalim altındaki salonda Seçil ile sohbet ederken salonu Oyuncu Cumhuriyeti haline getiriyorum deyince kızcağız yine başıma ne gelecek diye düşünmüştür herhalde. Büyük bir korkuyla “nasıl yani” dediğinde yakında görürsün dedim. Tabii bu esna da, memleketin dört bir köşesinden kargolar eve doğru yola çıkmıştı. Hatta bir kısım ekipman Amerika'dan İzmir'e doğru yola çıkmıştı bile. Aradaki zamanı boş geçirmemek için Steam üzerinde de alışveriş tam gaz devam ediyordu...

Geçenlerde yazdığım gibi kısa bir süre içerisinde internet sitelerinde gördüğüm bir çok ürün elimden geçti. Razer, Steelhead, Logitech denemeleri derken kafamda sahip olmak istediğim ürünlerin bir kısa listesi vardı.

Kısa bir süre sonra Cumhuriyeti ilan edecek ekipman elime ulaşacaktı...

not: Yazıdaki fotoğraflardaki cihaz Razer firmasının Blade modeli dizüstü bilgisayarı. Tahmin edebileceğiniz gibi binlerce dolar değerinde...

Sedatcezin Bahçeleri



Peder Bey daha doğrusu Sedatcez, her zaman çiçeklere meraklıydı ama bu sene gerçekten kendisini aşmış. İzmir'de evden çıkıp yaklaşık 1 saat sonra yazlığa gidebildiğim için bu sene fırsat buldukça Çeşme'ye gidiyorum. Bu arada 1 saat aslında uzun sayılabilir çünkü ben otomobil kullanmadığım için toplu taşıma teknolojileri ile haşır neşir olmak zorundayım. Muhtemelen otomobil kullananlar 30 dakikada gidebilirler. Neyse bu sene yazlık neredeyse bir çiçek bahçesine dönmüş. Normalde çiçeklerle aram iyi değildir malum polen alerjisi olanlar beni anlayacaklardır. Çiçeklerin cinsini pek bilmiyorum ancak sanırım bir çoğu "japon gülü" tarzında çiçekler. Renkleri filan gerçekten müthiş...



Sarılar, kırmızılar, maviler, bahçe rengarenk...



Bir de çiçekçilik camiasında yerini sevmek denilen bir olay varmış. Bir çiçek ekiyorsunuz, yerini severse öylesine büyüyor ki, inanamazsınız. Örneğin aşağıdaki çiçek bu sene dikilmiş ve yerini sevmiş. Cinsi nedir bilmiyorum ama mis gibi de kokuyordu.



Doğa güzel şeymiş be günlük....

Dizüstü Soğutmasında Doğrular Yanlışlar



Yaz aylarının gelmesiyle hepimizin başı ısınan dizüstü bilgisayarlarımız ile dertte. Dizüstü bilgisayarları soğutma konusunda dikkat edilecek bir kaç önemli noktayı sizlerle paylaşayım. Faydalanan bayağı insan olacaktır diye düşünüyorum;

1- Dizüstü soğutması konusu aslında bilimsel gerçeklere dayanan bir konu. Plastik, pleksi veya benzer bir malzemenin üzerine yüksek devirli fan taktım dizüstünü çok iyi soğutuyorum demek mümkün değildir. Aslında bir dizüstü soğutma sistemindeki birinci öncelik bilgisayarınızı koyacağınız yüzeydir. En iyi sonuç veren malzemeler metaldir. Aslında bu işlerde kullanılabilecek en iyi malzeme bakırdır. Ancak işlenme zorlukları, yüksek fiyatları, ağırlıkları yüzünden bakır pek tercih edilmiyor hazır çözümlerde. Tabii ki kendiniz yaptırabilirsiniz ama ciddi bir maliyeti göz önüne almak lazım.

Hal böyle olunca alüminyum ön plana çıkıyor. Basit bir şekilde hepimizin bildiği gibi metallerin çoğu çabuk sınır Ve çabuk soğur. Alüminyum bu konuda başarılı bir malzeme. Düzgün performans gösteren bir soğutucu için alüminyum olmaz ise olmaz.

2- Yüzey alanı. Aslında bu konu çok ilginçtir ve kimse üzerinde durmaz. Standart düz bir alüminyum panel ile üzerinde kanallar açılmış aynı ölçülerdeki bir alüminyum panelin yüzey ölçüleri birbirinden çok farklıdır. Kanal açılmış bir panelin yüzeyi daha geniştir. Bunu basitçe düşünürseniz dikdörtgen şeklinde açılan bir kanal sayesinde 4 farklı noktada alüminyumun kalınlığını da yüzeye eklemiş oluruz. Yüzey genişlediğinde ısınma daha geç olur. Ayrıca kanallardan hava geçişi alüminyum panelin daha etkin şekilde soğutulmasına yardımcı olur.

3- Kanal veya deliklerin yapısı. Bir dizüstü soğutucuda kullanılan pervane pallerinin havayı itmesini kontrol altında tutarak hem soğutucu panelinin daha iyi soğumasını sağlamak hemde kanal arasında havayı en uzun şekilde dolaştırarak havanın sıcaklığını düşürmek için kanal veya deliklerin şekli, eğimi çok önemlidir. Bu eğim sayesinde hava daha fazla alüminyum yüzey ile temas eder ve ısı düşer.

4- Mesh (delikli) yüzeyler. Delikli yüzeyler yüzey alanının arttırılması için en ekonomik çözümlerdir. Ancak havayı alüminyum panel içerisinde çok gezdirmediğinizden dolayı havanın sıcaklık değerleri kanallı sistemlerde olduğu kadar efektif düşürülemez. Bu tarz panelleri daha etkili kullanmak için daha fazla hava akımı sağlayan pal tasarımları veya hızları seçilir. Ancak bu çözümler ekonomik olarak daha ucuz olduğundan günümüzde çok rastlıyoruz..

5- Dizüstü bilgisayar ile soğutucu arasındaki mesafe konusu. Bu da aslında önemli bir konudur. Hava bir fan yardımıyla da itilse bilgisayarınızın soğutma kanallarından geçerken oluşan ters akımlar yüzünden soğutulan havanın büyük bölümü bilgisayarınızın içerisine ulaşmaz. Bazı dizüstü bilgisayar üreticileri daha yüksek kauçuk ayaklar kullanırlar. Ayrıca iyi tasarlanmış soğutucularda panelin içine doğru çukur olarak tabir edebileceğimiz yuvarlık hatlı özel bölgeler oluşturulmuştur. Bu bölümler havanın kontrollü bir şekilde yüzeye doğru yükselmesini sağlar.

6- Fan sistemleri. Bir fanın boyutu veya hızından önce pale yani pervanelerinin yapısı onun etkinliğini belirler. Evet teorik olarak büyük boyutlu fanlarda daha az devirle daha az gürültülü şekilde hava akımı sağlanabilir. Ancak iyi tasarlanmış bir fan optimal pervane yapısı ile hem daha az gürültülü, hemde çok efektif olarak çalışabilir. Ne yazık ki, bu fanlar genelde iyi markaların pahalı modellerinde bulunuyor.

Bu gün bir çok insan forumlarda görebildiğim kadarı ile sıcakların gelmesi ile iyi kötü birer soğutucu alabilme çabasında. Evet herkesin bütçesi aynı değil ve ucuz çözümlere de yönelmek zorunda kalabiliyoruz.

Bu noktada,

Isınma sorunu yaşayanlar eğer imkanlarını zorlayabiliyorlarsa alüminyum yüzeyi büyük veya en kötü ihtimalle delikli yapıda panelleri tercih etsinler. Eğer mümkün olmuyorsa bilgisayarınızın soğutma kanallarına denk gelen soğutucuları tercih etsinler. Bunu yaparken dizüstü bilgisayarınızı mutlaka panel üzerinden biraz yükseltin. Daha efektif bir hava akımı sağlarsınız.

Bir ipucu, eğer yakınlarınızda bir bilgisayar mağazası var ise çıkma olarak heatsink (kanallı alüminyum soğutucular) isteyin. Bunların özellikle kısa olanlarını fanlarınızın üzerine kanalları pervanelere tam dik olarak yerleştirebilirseniz soğutucunuzdan daha iyi verim alırsınız. Özellikle eski işlemcilerde kullanılan soğutma blokları gayet iyi iş görüyor.

Gördüğünüz üzere aslında dışarıdan basit gibi görünen bir soğutucu panel için bir çok başarı kriteri var. İyi malzeme, iyi tasarım ve iyi performans ne yazık ki her zaman ucuza satın alınamıyor. Bazen bir soğutucuya bu kadar para verilir mi noktasında kendinize göre haklı serzenişlerde bulunabilirsiniz ancak, ne yazık ki, efektif bir soğutma için para harcamak gerekiyor.

Yaz Tatili Coşkusu



Uzun yıllardır bloğu hemen her gün güncelliyorum. Genelde ortalıkta olmadığım zamanlarda bile stokladığım yazılarla yayına devam ettim. Ancak artık stoklarımı sıfırlamış durumdayım ve uzun senelerden sonra bir süre bloğuma bir şey eklememeyi planlıyorum. Tabii gene rahat duramayıp arada sırada bir şeyler karalarım ama bu sene biraz tatili hak ettim. Bloğumda binlerce yazı mevcut hatta bloğun ilk sayfasına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz. Tabii siz bu yazıyı okurken belki liste daha da artmış olabilir. Yaz  boyunca denk geldikçe bende eski yazılara göz atacağım sizlere de tavsiye ederim. Ağustos ayının sonlarında veya Eylül ayının başlarında  kaldığım yerden devam etmeyi planlıyorum.

Baharda görüşmek üzere....

Deniz, Güneş ve Savaş



Bu yaz güzel başladı. Deniz sezonunu daha tam istediğim gibi açamamış olsam da, bundan neredeyse 5-6 yıl öncesine dönüp sanal savaş meydanlarına çıkmam benim için yaz mevsimi renklendiren bir hamle oldu. Aslında aylar önce bunu yapmayı içimden geçirmiştim...

Aslında hiç oyun oynamıyor değildim, son dönemlerde özellikle Company Of Heroes serisine kafayı takmıştım. Aral İthalat bu oyunları uygun fiyat etiketleri ile satıyordu. Bende ne var ne yok hepsini tamamlayıverdim. Eksiklerimi de sağ olsun sevgili Tolga İzgür, Bimeks'ten tamamlayıverdi. Aslında bu oyunlar Steam ismi verilen çevirimiçi bir elektronik oyun sitesinden daha da uygun fiyatlara alınabiliyor ama son yıllarda ülkemizde aradığımız her şeyi bulabildiğimizden -en azından ben bulabiliyorum- fiyatları da abartılı değilse ülkemizdeki firmalardan satın almayı tercih ediyorum. Doğru bir yaklaşımdır yanlış bir yaklaşımdır orasını tartışmak tabii ki mümkün ancak şahsım adına satın aldığım oyunları fiziksel olarak elimde tutmak benim önemli. Hemen bir not, Company Of Heroes'un ikincisi seneye çıkıyormuş. Sabırsızlıkla bekliyorum.


Team Fortress 2'de beklenmedik bir yere tuzağını kur, keyfine bak..

Steam demişken, arkadaşlarıma oyun dünyasına kısa bir dönüş yapıyorum deyince meşhur Half Life serisinin yapımcısı Valve'ın geliştirdiği “Team Fortress 2” oyununu indir, hep birlikte oynarız dediler. Zaten ücretsiz dağıtılan bu oyun eski versiyonuna göre son derece eğlenceli olmuş. Çizgi film grafiklerine benzer bir tasarım yapmışlar ve özelleştirmenin sınırı yok. Gördüğüm kadarı ile bayağı oynayan insan da var. Aslında herkes bir nebze modası geçmiş diyor ama oynaması zevkli olduğundan sunucular her zaman dolu oluyor. Ben mühendis olup rahat ve dertsiz bir şekilde oynuyorum. Tanıdıklarla oynayınca eski dostların seslerini kulaklıklardan “headshot'u nasıl koydum” şeklinde muhabbetler duymak bayağı eğlenceli oluyor. Millet birbirinin üzerine şarjör boşaltırken kulaklıklar zaman zaman da hoparlörlerden odayı dolduran sesler son derece eğlenceli. Eski günlerdeki konuşma tarzı tabii ki bir anda hortlamış durumda. Özlemişim bu kaosu...

Bu arada yazın başlarında eski HP dizüstü bilgisayarımı yenilenmeye karar verdim. Son birkaç senedir HP cihazlarının sağlamlığı konusunda kafamda ciddi şüpheler oluştu. Sıfır bir bilgisayar, alındıktan 15 gün içerisinde iki kez üstüste  servise gitti. Hoş serviste sorunlar çözüldü ama markadan soğudum artık. Cihazı zaten annem ve babam için almıştım ne dandik ürün almışsın diye bayağı laf attılar bana. Uzun zaman yazıcı ve tarayıcı hariç HP ürünü kullanacağımı pek düşünmüyorum. Bu yüzden alışveriş listemden HP'yi sildim.

Bu arada alışveriş listemdeki en önemli madde alacağım dizüstü bilgisayarın ekranının büyük olması. 15.6” ekran benim gibi bozuk insanlar için son derece kısıtlayıcı. Ancak büyük ekran deyince işlerin rengi değişiyor. Genelde oyun makinelerinin ekran boyutları 17” ve üzerinde. Aslında küçük ve kuvvetli bir dizüstü alıp onu monitörle kullanmak kesinlikle mantıklı ancak ben yanımda taşıyabileceğim bir bilgisayar istediğimden adı dizüstü olan ama taşınabilirlik anlamında pek dizüstü olmayan bir makine almak durumunda kaldım. Eh olmuşken donanımı da güzel olsun deyince işler biraz karıştı. Zaten oyun da oynarım deyince bambaşka bir dünyaya girdim...


Asus "G" serisi çok güzel ama şansıma alan herkes sorun yaşadı..

Hal böyle olunca liste aslında biraz kısıtlı. HP alışveriş listesi dışında kalınca güzelim Envy kodlu bilgisayarlar direkt olarak devre dışı kaldı. Aklımın bir köşesinde Asus'un “G” serisi oyun bilgisayarları vardı ancak son dönemlerde bu bilgisayarlardan kullanan iki arkadaşımın servis maceraları beni oldukça ürküttü. Aslında iyi olmuş, bir üçüncü arkadaşımın başı yine aynı seri ile ciddi dertte. Aslında bilgisayarlar son derece şık ve 17”ten büyük ekranları ile gerçekten ortalamanın çok üzerinde ürünler. Asus benim çok tercih ettiğim markalardan bir tanesiydi geçmişte. Hala devam ediyorlar mı bilemiyorum ama markanın ürünlerini geçmişte ithal eden Çizgi Elektronik, servis nasıl olmalıdır konusunda ders niteliğinde okutulması bir firmaydı. Sonrasında Asus ülkemize kendisi geldi galiba. Neyse olanı biteni bilmiyorum ama binlerce liralık makineler söz konusu olup servis konusunda yakın çevremde böylesine sorunlar yaşayanlar olunca Asus'u da listeden silmek durumunda kaldım istemeye istemeye. Dell'de ise XPS serilerinin büyük ekranları ülkemize gelmiyordu ben alışverişe çıktığım dönemlerde. Vostro serisinde 17 boyutunda bir ekran seçeneği vardı ama yine yakın bir arkadaşımın Dell ile yaşadığı servis problemi beni biraz ürküttü. Bir de bu Vostro'lar iş amaçlı makineler. Üstlerinde ortalama ekran kartları var ama fiyat performans oranı zayıf. Hele XPS serisi ile yanyana koyunca ekran hiç mi hiç başarılı değil. Tamam arada ciddi fiyat farkı var ama insan göz göre göre alamıyor işte. Bu arada Vostro'lar iş amaçlı ürün düşünenler için Thinkpad'lere ciddi bir alternatif bence. Aklınızda bulunsun...

Alienware, çok güzelsin ama çok pahalısın:)

Aslında gönlümün bir yerlerinde Alienware vardı. İki arkadaşım kullanıyor Alienware, bir tanesi halinde çok mutlu diğeri ise ufak tefek sorunlara rağmen memnun sayılır. Dell Türkiye'ye bir miktar ödeme yapınca ülkemizde de teknik destek alabiliyorsunuz Alienware için. Zaten bende alsam Amerika'dan getirtecektim. Ama çok pahalılar. Öyle böyle değil... Listede Toshiba'nın üst serileri de vardı aslında ama nedense bu markayı ben bir türlü sevemedim.

Ya neredeyse her markaya söyleyecek bir şeyin var dediğinizi duyar gibiyim. Evet haklısınız, ama tüm bu yaşananlar çok yakın çevremde olan bitenler. Öyle kulaktan dolma değil. İnsanı soğutuyor bu durumlar. Firmalar bence önümüzdeki yıllarda servis hizmetlerinde çıtayı yükseltmek zorundalar. Artık bir çok insan satış sonrası hizmet kalitesini alışveriş kriterlerinde ilk sıralara ekliyor...

Bu kadar sorun yaşanıyorsa gidip bir Apple al diyebilirsiniz. Zaten elimin altında bir MacBook Pro olduğundan, satın almama gerek olmadığı gibi yapılacaklar listesine oyun oynamak eklendiği zaman ülkemizde Apple almak pek mantıklı değil çünkü fiyatlar çok yüksek.


Acer tasarımcıları Ethos'ta bayağı garip işler yapmışlar. Bir kısmı son derece hayatı kolaylaştıran özellikte...


Sony -ki çok severim- olabilir, bak MSI varmış derken son dönemlerde hemen her gün en kötü muamelelerime mahsur kalan Acer cephesine baktığımda aklıma yatan bir ürün denk geldi. İstediğim bilgisayar Bimeks'te indirime denk gelince Öner Yumukoğlu ile sevgili Tolga İzgür'ün mağazasının yolunu tuttuk ve İzmir'deki tüm Acer Aspire Ethos stoğunu bir anda bitiriverdik. Son derece mutluyum şu an halimden. Allah bozmasın :)

Bu arada bu saydığım bilgisayarların bir çoğu özellikle indirim dönemlerinde günümüzün popüler akıllı telefonlarından sadece ve sadece birazcık pahalılar. Ben kendi adıma her zaman basit bir telefon kullanıp iyi bir bilgisayar kullanmayı tercih edenlerdenim...

 
Son dönemlerde içime oturan en önemli kazıklardan; Shogun 2. Oyun güzel o ayrı..

Eh yeni makine bayağı donanımlı olduğu için biraz oyun kurdum denemeler yaptım. Eski dizüstü bilgisayarımda zar zor çalışan Shogun Total War 2'yi en yüksek ayarlarla oynatabiliyor olması beni çok mutlu etti. Bu arada artık hiçbir Total War oyununu çıktığı andan satın almayacağım. Geçen gün bir teknoloji mağazasından bu oyunu 19TL'ye yani benim aldığım tutarın neredeyse 1/4'üne satın aldık. Bende aynı anda Empire Total War+Napoleon Total War ve tüm eklenti paketlerini içeren ve 4 DVD'lik bir seti 19TL'ye satın aldım. Bundan sonra Total War oyunu alacağım zaman bir sene bekleyeceğim. Değeri bu kadar hızlı düşen bir oyun serisi yok herhalde.

 
Diablo 3'te Demon Hunter oynamak biraz kolay tabii Inferno'ya gelene kadar...

Neyse bilgisayar ile alışma dönemlerini yaşarken Diablo III yayınlandı ve hemen ertesi gün bilgisayarıma kurulmuştu. Zaten o dönemde bloğuma da bir kısa ara vermiştim; malum Diablo 3 Molası... Deckard Cain'i, Tyrael'i hatta Tristam'ı görmek, eski dostlarla buluşmak beni ilk adımda çok mutlu etti. Hemen Demon Hunter karakteri açtım bir tane başladım oynamaya. Eski dostlarla çoklu oyuncu alemlerinde takılmak büyük keyif oldu. Ancak oyun bir noktadan sonra kendisini tekrar ediyor. Ama eşya ve ekipman çılgınlığı bilinçaltımıza işlediğinden oynamaya engel değil. Tuhaf uzak zamanlarda yaratık avlıyorum anlayacağınız. Okuyucularımızdan Diablo III oynayanlar varsa belki beraberde oynarız... Battletag'larınızı bekliyorum ;)

Modern Warfare serisi çok keyifli ama serinin 2. oyunu bence en güzeli. Hikaye anlatımı çok güzel...

Hazır makineyi yenilenmişken kendime bir sürü oyun aldım. Call Of Duty'nin Modern Warfare serisi bayağı hoşuma gitti. Tek oyunculu kısmını yavaş yavaş oynuyorum ama çok oyuncu aleminde işler bayağı kızışmış. Devamlı “headshot” yemekten oyundaki bir çok yeri görmem pek mümkün olmuyor. Yiyorum kafama mermiyi, oturuyorum aşağıya. Acaba şansımı Battlefield serisinde mi denesem diyeceğim de orada da sonuç pek farklı olmayacak gibi...

 
Razer, sıkı oyuncular cephesinde çok tutulan bir markaymış. DeathAdder gerçekten süper bir fare...

Bu arada ecnebilerin “gaming gear” dedikleri konu son yıllarda öylesine bir sektör olmuş ki, sizlere anlatamam. Gaming gear dediğimiz şey oyuncular için üretilmiş özel ekipmanlar. Ekipman derken günlük kullanılan hepimizin evlerinde bulunan ekipmandan bahsediyorum. Fareler, klavyeler hatta farelerin altına koyduğumuz mat'lar bile bambaşka bir hale gelmiş, çok özelleştirilmişler. Geçenlerde Darkhardware forumlarında bir başlık açtım bu konuda. Gerçekten bayağı bir şey öğrendim. Bu arada diğer donanım forumlarını filan gerçekten bir kenara bırakın. Stereo Mecmuası forumları nasıl ise Darkhardware forumları da öyle. Bir şey sorduğunuzda gerçekten doyurucu bilgi alabiliyorsunuz ve en önemlisi marka taraftarlığı pek hatta hiç yok. Neyse forumdan öğrendiklerimi arkadaşlarıma da soruyorum ve sonunda ev, bilgisayar ekipmanı pardon “gaming gear” mağazasına döndü.

Razer diye bir ekipman üreticisi varmış örneğin ne yalan söyleyeyim ben duymamıştım. Şu an Razer firmasının bayağı üst modellerinden bir fareyi kullanıyorum, deneyeyim diye Tolga İstanbul'dan gönderdi sağolsun. Bayağı farklıymış gerçekten. Gelecek haftada eşten dosttan bayağı ekipman gelecek denemem için. Odyofil camiasında nasıl alet istifleme mevzuu varsa sıkı oyuncularda da aynı durum var. Bir ürün soruyorum, abi bende var sana göndereyim dene diyorlar. Yahu niye zamanında satmıyorsunuz şunları deyince herkesin anlatacak bir mazareti var, şöyle anım var, böyle klasik bir ürün... Allah'tan bu cephede fiyatlar hifi dünyası gibi değil. Birim başına 100-150 Dolar aralığında (Amerika fiyatları bazında) çok iyi ürünler alabilmek mümkün gördüğüm kadarı ile. Hifi dünyasında istifçilik binlerce, onbinlerce hatta zaman zaman yüzbinlerce Dolar'lık bir mevzuu...

Anlayacağınız gelecek haftalarda ekipmanım tamamlanmış olur sanırım. O zamana kadar yeni şeylerde öğrenir, birkaç satır karalarım; "gaming gear" üzerine...

Şimdi gidip biraz savaşmam lazım. Deniz, güneş ve savaş. İlginç geçecek bu yaz :)