Sünnet Konusu: Sünnet Olayına Karar Vermek!


Bir süredir ara verdiğim Bir Babanın Seyir Defteri yazılarını yoğun istek üzerine devam ettirmeye karar verdim. Hoş verdiğim ara biraz zorunluluktan idi. Yine tüm cehaletimle kendim gibi cahil babalar ile dertleşeceğiz :) Bu yazımızda sünnet konusunu işleyeceğiz.

Sünnet konusunda bol bol tartışma var. Olaya, toplumsal, sosyolojik, psikolojik, dini ve bilumum bakış açısından bakıp farklı farklı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Kararınızı da buna göre verebilirsiniz. Ben ufaklık doğduktan belirli bir süre sonra sünnet yaptırmaya karar verdim. Bu konuda da çeşitli görüşler var, doğumdan hemen sonra yaptırmak bana kalırsa en mantıklı seçenekmiş. Neyse...

Bazı tıpçıların bakış açısına göre doğumun hemen sonrasında sünnet pek mantıklı bir operasyon değil derken, bazılarına göre de sorunsuz şekilde yapılabiliyor. Dini bakış açısından bazı görüşlere göre doğumdan hemen sonra sünnet yapılmasında sıkıntı yok iken, bazılarına göre ise doğumdan en az birkaç ay sonra yapılmasının daha makbul olduğu söyleniyor. Valla tüm karmaşanın arasında güvendiğiniz bir doktorun görüşünü birinci öneme sahip olarak kabul edin, kafanızı daha fazla karıştırmayın...

Kararı aldık, sünnet yaptıracağız dediğinizde ise ikinci soru nerede yaptırayım oluyor. Şahsım adına her türlü ameliyat kendi içinde tehlikelere sahip olduğundan, benim isteğim hastane ortamında yaptırmak idi. Aksi görüşlere de saygım var ancak işin içerisine anestezi giriyorsa, ki bebeğiniz küçük ise mutlaka girecek, tam donanımlı hastane en iyi seçenek. Allah korusun ne olur ne olmaz.

Biz bu konuda ilk önce çocuk doktorumuz Sertaç Özalp'ten görüş aldık, arkasından ise sevgili ağabeyim Prof. Dr. Mustafa Olguner'den görüş istedim. Mustafa ağabey, Dokuz Eylül Hastanesinde çocuk cerrahı. Benim cahil kafama göre vücutta bir şey kesilip biçilecek ise bunun uzmanı çocuk cerrahı olduğuna göre görüş alınacak en doğru kişi odur diye düşündüm. Doğru da düşünmüşüm sünnet olayına gerçekten de çocuk cerrahları bakıyormuş.

Eh oğlum getir ben yapayım deyince biraz utanıp sıkılarak tamam dedik. Koskoca hoca sonuçta neler ile uğraşıyor, bizim ufaklığın pipisi ile mi uğraşacak diye düşündüm valla yalan yok... Bu arada bebeği öyle götürdük haydi kes emekle olmuyor o işler. İlk önce bazı testler yapılarak, özellikle değerleri kontrol ediliyor. Arkasından operasyon günü belirleniyor. Devlet bu olayları belirli prosedürler haline getirmiş. Valla çok da güzel yapmışlar. Sistem tıkır tıkır işliyor. En azından İzmir için konuşabilirim.

Operasyon günü ufaklığın ağlamaları kafamdan hiç gitmiyor. Operasyon için hazırlık için anne ile bebek alınıyor ve anestezi yapılıyor. Bizimki yüksek perdeden ağlamaya başladığında benim de içim ağladı. Arkasından anneyi de dışarıya aldılar ve operasyon başladı. Operasyon çok kısa sürüyor. Ama o dakikalar sanki on yılmış gibi geliyor. Operasyon sonunda bizim ufaklık yarı baygın bir sedyede hastanenin ilgili bölümüne götürülürken o görüntü beni mahvetti maalesef. Tabii ki bu hayırlı bir olaydı ama aileler neler yaşıyor, ne hastalıklar yüzünden ameliyatlar yapılıyor ufacık bebişlere. Böyle zor günler yaşayan anne babalara, Allah; sabır, güç ve kuvvet versin.

Hastanede belirli bir süre kalacaksınız. Serum bağlanacak ve belirli kontroller yapılacak. Tabii ki ufak kanamalar olabilir panik yapmayın. Ayrıca yeni teknoloji sargı bezleri ile ufaklıkların pipileri korunuyor. Bizlerin küçüklüğü gibi değil olaylar...

Sünnet sonrası ise biraz sıkıntılı tabii. Ancak eski dost karton bardaklar burada devreye giriyor ve ucu kesilerek bezin içinde pipiyi korumak için bir kalkan görevini görüyor. Bir gün sonradan itibaren yıkanmak ise serbest. Yaralar ise yaklaşık 1 hafta 10 günlük bir süreçte toparlanıyor. Yani onbeş günde oldu da bitti MaşAllah moduna girebiliyorsunuz.

Ben bu süreçte ne öğrendim. Kendi psikolojiniz için doğumdan bir gün sonra yapın kurtulun sünnet olayını. Hem ufaklığa günah hemde size. Küçük bebeklerde yaralar daha hızlı düzeliyor ve elini pipisine atma olasılığı düşüyor. Öbür türlü bol bol yaygara, elini atıp kanatma gibi riskler var. Hele ki daha büyük yaşları düşünemiyorum bile. Bir sonraki konuda sünnet konusunda diğer olayları tartışırız.


Divoom Aurabox Bluetooth Smart LED Speaker


Piksel sanatı son zamanların en favori trendlerinden. Bilgisayar oyunlarından, teknolojik alet edevata kadar bir çok alanda son derece popüler. Divoom firması tarafından üretilen bu minik Bluetooth hoparlörler aynı zamanda bir ekrana sahip ve cep telefonunuz üzerinden kontrol edilerek hava durumu gibi bilgileri verirken isterseniz müzik çalarken türlü grafikler ile ortalığı şenlendirebiliyor.

Bir yandan eğlenceli bir yanda da gereksiz :)

Okulda Müzik Dersi


1950'lerin Amerikasından bir manzara. O dönemlerde bir çok okulda sanat derslerinde müzik dinlenirmiş. Dönemin önemli müzisyenlerinin plakları dinlenmeden önce öğretmenler müzik tarihi konusunda ders verirler arkasında da albüm dinlenirmiş. Yukarıdaki fotoğraf 1951 yılında Francis Miller tarafından çekilmiş ve Life dergisinde yayınlanmış.

Playmobil 5377


Cocukluğumda en sevdiğim oyuncaklardan bir tanesi Playmobil idi. Bunların "çakmaları" ülkemizde mini mekanik diye satılırdı. Meşhur Kuzey kalesi, posta arabası gibi ürünlerin orijinalleri bambaşkaydı ve o dönemlerde de Playmobil çok geniş bir ürün yelpazesine sahipti. Ancak biz bunların bir çoğunu ülkemizde göremedik. Sanırım hala da yok...

Yukarıdaki set Playmobil 5377 koduna sahip. Set içinden çikolata renkli bir DJ arkadaşımız, turuncu kulaklıklar, 2 adet plak ve pikap seti çıkıyor ve fiyatı 3,99 Dolar.

Northside Records



Avusturalya'nın Melbourne şehrinden Northside Records adında bir plak mağazası. Gerek vitrin gerekse de iç tasarımı çok hoşuma gittiği için eklemek istedim. Aslında buna benzer mağazaları ülkemizde de görebiliyoruz artık...