Danny Boy et ses Penitents

 


Yazık çok acayip bir plak kapağı bu... KKK müziği diyebilirsiniz ama değil; 

Danny Boy et ses Pénitents 25 Ocak 1936'da Saint-Pierre-de-Cormeilles'de doğan, şarkıcısı Danny Boy, gerçek adı Claude Piron olan 1960'ların Fransız rock'n'roll, twist and beat grubudur. Danny Boy'a eşlik eden dört müzisyen (Penitents) balaclava giyiyordu. Balaclava ne bilemedim ya, maske mi desek, bere mi desek. Yukarıdaki plak kapağından anlarsınız işte... 

Claude Piron, ilk Fransız rock şarkıcılarından biri olarak kabul edilebilir. Solo kariyerine 1958'de başarılı bir Kalin Twins cover'ı ile başladı. 1960 yılında Danny Boy takma adını almadan önce ilk plağını gerçek adıyla kaydetti ve ardından Bruno (gitar), Ralai (gitar), Didier (bas gitar) ve Jose'den (davul) oluşan Danny Boy et ses Pénitents'ı kurdu. 

Danny Boy aynı zamanda bir oyuncu imiş. Bernard Toublanc-Michel tarafından yönetilen 14. Berlin Uluslararası Film Festivali'nde  "Altın Ayı"ya  aday gösterilen, 1964'te bir Fransız-İtalyan filminde oynadı: La Difughé d'être infidèle. 

Headache Sound OMNI



Headache Sound OMNI Portable Record Player ile istediğiniz zaman ve istediğiniz yerde Scratch  atın ve çalın. Müzik tutkunları ve DJ'ler için tasarlanan bu cihaz, bir müzik aletini ve taşınabilir bir pikabı birleştiriyor. Technics SL-1200'den ilham alan OMNI, birçok harika özelliğe sahip daha küçük ve daha basit bir tasarıma sahiptir. Plak çaları, olağanüstü işlevsellik ve ses kalitesi sunar. Ek olarak, 7, 10 ve 12 inçlik plakları çalar ve tamamen ayarlanabilir bir kola sahiptir. Entegre Bluetooth ses alıcısı, doğrudan akıllı telefonunuzdan müzik çalmanıza da olanak tanır. 

Ayrıca, yerleşik 5 watt hoparlör, istediğiniz zaman, istediğiniz yerde müzik çalmanıza ve karıştırmanıza olanak tanır. Kulaklık çıkışı, kulaklık izlemeyi ve sessiz çalışmayı da mümkün kılar. OMNI'nizi, güç bankanızı ve akıllı telefonunuzu alın ve artık hazırsınız

300 Dolarlık fiyatı ile bana sorarsanız anca baş ağrısı yapacak bir ürün olabilir... 

Khruangbin

 Khruangbin basta Laura Lee ki topluluğu sevenler genelde Kleopatra diyorlar, gitarda Mark Speer ve davulda Donald Ray "DJ" Johnson Jr. Houston, Texas'ta kurulmuş bir Amerikalı bir müzik üçlüsü. Grup, klasik soul, dub ve psychedelia gibi küresel müzik etkilerini harmanlamasıyla tanınır.

İlk stüdyo albümleri The Universe Smiles Upon You (2015), 1960'larda Tayland müziğinin tarihinden, özellikle Luk Thung'dan etkilenmiştir. Tayland'ın country müziği olarak tanımlanabilecek Luk Thung, batı dünyasında Khruangbin sayesinde ilgi çekmiştir. 

İkinci albümleri Con Todo El Mundo (2018) ise İspanya ve yoğun olarak bir Ortadoğu etkisine sahip. 2020 albümleri olan Mordechai ise yine büyük ölçüde Tayland müziği ve Ortadoğu müziği ağırlıklı olarak ise İran rock müziğinden etkilenmiş. . 

Khruangbin'in müzik türü tam anlamı ile bir karmaşa. Dünyanın dört bir yanından etkilere sahip,  çoğunlukla enstrümantal olan müzik, soul, surf, psychedelic ve funk  etkilerine sahip, kendilerine sorarsanız ise Thai funk'varidir. 

Adı Üstünde Yabani Betta

Evet bir önceki yazımda balıklarıma kavuşmuş ve onları akvaryuma eklemeye hazır hale geldiğimden bahsetmiştim. Akvaryumum veya Fifty Shades of Brown gerçekten tam istediğim gibi olmuş durumda, görüntüsü, uğraşma amacıma tam anlamı ile hizmet ediyor. Ay bir mutluyum ki, sormayın. Balıklarımı 1 erkek 2 dişi olarak seçtiğimi söylemiştim. Cahil kafamla düşündüm ki, koca akvaryum hiç olmazsa arada sırada balıkları da görür mutlu olurum. 

Vira Bismillah diyerek, dikkatli bir şekilde balıkları akvaryuma ekledim. Ekleyiş o ekleyiş! Akvaryuma önden bakıyorum kimse yok, sağdan bakıyorum kimse yok. Zaten ışıkta az. Ambiyans yapacağız ya malum, görmeyen gözlerimle balık arıyorum akvaryumun içinde. 


Stresteler ya, ilk gece alışırlar diye düşündüm. Ertesi gün, başlarlar akvaryumda fink atmaya. Neyse akşam yattım, ertesi sabahın köründe akvaryumun başında soluğu aldım. Yüzeyin neredeyse yarısı köpük dolu. Bu iyiye işaret; keyifleri yerinde. Peki balıklar nerede... 

Önden bakıyorum yok, yandan bakıyorum yine yok. Uzun uğraşlar sonucu erkek Betta beyefendiyi gördüm. Renkleri yerine gelmiş, keyfi yerinde gibi. Şimşek gibi akvaryumun bir tarafından diğer tarafına yüzdü, sonra, ara ki, bulasın. Ha bu arada birkaç kez dişilere de denk geldim, tam gördüm derken, tankın içinde bir kovalamaca yine herkes kayıp. Hemen yazıyorum tabii ki gruba, abi diyorlar normal. Normalde renkleri bir günde kendine gelmez, senin tankı sevmişler belli ki. E peki ne zaman görürüm bunları, orası nasip kısmet, yabani Betta bunlar... 

Büyük dişi, küçük dişiyi kovalıyor. Erkek ikisini birden kovalıyor. O enstantanede oda içerisinde bir şenlik havası, balıkları gördük. Sonra balıklar ortalıklarda yok. Betta Imbellis'ler saklanma yeri severler filan derken, anladım ki bizim biyotop çakması tankımız bir kara delik haline gelmiş. Her taraf saklanacak alan. Hani kendi boyutumuzda bir alan olduğunu düşünüp saklambaç oynasak birini bulmak yıllar sürecek. Sittin sene kimseyi bulmazsınız... 

İşin en komik tarafı oğlum geliyor, "baba sen 3 balık almadın mı" diye soruyor. Aldım oğlum deyince, neden ortalıkta gözükmüyor bunlar diyor. Oğlum diyorum bunlar yabani. Eşim de merak içinde. Evdeki ana muhabbet, bu balıklar nerede. Biraz vakit harcayıp birkaç fotoğraf çekmeyi başardım da, en azından elimde bir vesika var... Sorulara cevap belli; yabani Betta bunlar. Bir yandan da, ulan bu kadarı da normal mi diye düşünüyorum. Soruyorum araştırıyorum, bu durum normal deniyor. Oğlan geliyor, baba boşver sen bunları gelip istediğin zaman benim Betta'ya bakabilirsin diyor. Çocuk haklı, "Gek Gek Yele" yüzgeçlerini açıp hükümet gibi dolaşıyor minik akvaryumun içinde. Bizimkiler ortalıkta yok! 

Fifty Shades of Brown, biyotop çakması filan iyi hoş şeyler şimdi Allah için. Yapması, kurması da zevkli, planlaması da. Görsel, gerçekten muazzam. Ama okulda resim derslerinde öğrendiğimiz "natür mort" kıvamında bir olay. Fransızca "ölü doğa" demektir, aha işte bizim ortamda öyle. Dal, yaprak herşey var. Balık var, ama yok! Yabani bunlar...

Arkadaş, biyotop çakmasıdır, bol dallı güllü, pardon dallı yapraklı akvaryum yapacaksanız, çoğu zaman göreceğiniz manzaranın bu olacağını bilin. Balıkları şansınız varsa bu hengamenin içinde arada sırada görebilirsiniz. Neden diye sormayacaksınız herhalde, yabani bunlar tabii ki :)

Neyse bir hafta geçsin, birbirimize alışırız herhalde. 


BOSE 301


BOSE'nin ülkemizde de çok sevilen hoparlör sistemi; 301. O günlerde BOSE hoparlör ailesinin en küçüğü olan hoparlör sistemi düşük maliyet için tasarlandı. Yüksek frekansları dışa doğru eğimli tutturma özelliğinin yine görüldüğü bu hoparlörler olmuştur. Sürücü olarak 20cm "corn" tipi alt frekans ve tizler için ise 7.5cm "corn" tipi sürücü kullanılmıştı. Eğik monte edilmiş tweeter'ın önündeki deflektörün açısını değiştirerek, akustik olarak değişken  bir oda ve yapıya sahiptir. İlk üretim tarihi 1976..

Bu özellikler BOSE 301'i hem çok sevilen hem de hiç sevilmeyen bir hoparlör olarak bilinmesine sebep oldu. Aynı zamanda hem sevilip hem nefret edilen bir marka olmak kolay değil...