Blogger Yine Yasaklandı!


Berlin Almanya 10 Mayıs 1933, yer Opernplatz meydanı ve yakılan kitaplar

Biliyorsunuz bir süredir bloglarımızdaki yazılarla okuyucular buluşamıyorlar. Ülkemizdeki garip yasalar, uygulamalar ve düzenlemeler ile internet açısından, en gelişmemiş ülkelerin, küçümsediğimiz totaliter rejimlerin statüsündeyiz. Bugün her görüşten, her fikirden ve her bakış açısından insan kendini bloglarından ifade ediyor. Son günlerde Blogger'ın yasaklanması binlerce kişiyi mağdur etti. Hem farklı görüşlerden yazarları, hemde farklı görüşlerden okuyucuları. Konu hemen her platformda tartışılıyor ve konu üzerinde yazılıp, çiziliyor. Ancak uygunsuz yayın yapan bir elin parmakları kadar bloğu bahane ederek binlerce insanı cezalandırmanın başka bir açıklaması olamaz. Stereo Mecmuası uzantısına sahip hiçbir blog üzerinde hobilerimiz haricinde bir yazı yayınlanmamıştır. Bugün bloglarımıza tıkladığınızda erişimin mahkeme kararı ile yasaklandığına dair bir not ile karşılaşıyoruz. Bizim günahımız nedir, okuyucularımızın günahı nedir?

Bugün sosyal paylaşım siteleri, bloglar vesaire aklınıza gelecek yeni nesil internet araçları ile eski dünyanın bir çok kuralı yok olmuş durumda. Bazen düşünüyorum, bugün internet olmasaydı bir gazete veya dergide (1) Stereo Mecmuası'nda yayınladığım yazıları yazabilir miydim? Kesinlikle hayır. Tüm köşe başları tutulmuş bu dünyada bırakın yazıyı bir satır yazımı bile kimse yayınlamazdı ki zaten yayınlamadılar. Ancak internet, ben ve benim gibiler için inanılmaz fırsatlar yarattı. Bugün o köşeleri ellerinde tutanların ulaştığı komik tirajların kat ve kat fazlasını çok basit şekilde elde edebiliyoruz. Sadece fikirlerini yazanlar değil, bir yayın evinin asla basmayacağı öykülerinizi, bir plak şirketinin asla basmayacağı albümleri, kimseye tamah etmeden meraklılarla buluşturabilmemiz mümkün. Hatta herşeyi bırakın okumuyor denilen Türk gençliği bloglar sayesinde yazıyor ve okuyor. Bu yasaklamalara konu olan blog sayısının 400.000 adet olduğu söyleniyor. Bu blogları okuyan milyonlarca insan var. Belki de suçu gençlerde aramamak lazım. Başka yerlere bakmak lazım...

Velhasıl kelam, düşüncelerimiz ne olursa olsun, internet dünyamızda yaşananlara hayır deme vaktimiz çoktan geldi geçiyor. Çeşitli çözümlerle ulaşılmayan sitelere ulaşmak mümkün olsa bile, adım adım bambaşka yerlere gidiyoruz. Sonuçta bu durum hepimize zarar veriyor ve bu zarar düşüncelerimiz, fikirlerimiz ve bakış açılarımız ne olursa olsun ayrım yapmıyor. Hepimizi yakıyor...

(1) Bu noktada Andante gibi mainstream basının parçası olmayan her türden dergiyi tenzih etmek gerekli.

Geçenlerde Radyoculuk Oynadım

Radyonun sahibi gibi çıkmışım bu fotoğrafta.

Yerel radyoların ortaya çıktığı dönemlerde müziğe meraklı hemen her genç insan gibi benim de küçükte olsa bir radyoculuk deneyimim olmuştu. O dönem bu deneyim hoşuma gitmişti ancak her hafta aynı saatte canlı yayına katılmak fikri beni fena halde sıkmıştı. Hal böyle olunca devamı gelmedi. Çevremde bir çok radyocu insan var. Senelerce bir çoğunun programlarını keyifle dinledim. Ülkenin dinlenir ender radyolarından bir tanesi olan TRT 3'te neden olduğunu tam anlamadığım bir şekilde bütün programlar yayından kaldırıldı. O dönemde bu olaya bir tepki gösterebilmek adına bayağı uğraşmış olsam da, tepkilerimiz cılız kaldı ve bu güzelim radyoda dinlenebilir çok az program kaldı. Bugünlerde de yine bir şeyler oluyor, bazı sesler duyuyoruz ancak tepkiler yine cılız. Tıpkı Blogger'ın yasaklanması gibi...  Bu yazıyı yazarken muhtemelen "şu karar neticesinde filanca falanca site engellenmiştir" yazısını göreceğinizi biliyorum. Adım adım bir yerlere gidiyoruz ya, Allah sonumuzu hayır etsin!


Yazılıp çizilen metinleri düzenlemek başlı başına bir iş oluyor. Benim rahatlığım yukarıdan belli. Arka planda Aydın düzeltmeleri yaparken, bende ne güzelmiş diye seyretmekteyim.

Neyse... Bu hafta son derece tatsız bir hafta olacağını biliyordum. Valide Sultan küçük de olsa bir operasyon geçireceğinden canım son derece sıkkındı. Tam operasyon öncesi Aydın Eroğlu, Radyo Ege Kampüs'te yaptığı programda bu hafta Danilo Rea'nın Schloss Elmau - A Tribute to Fabrizio De André CD'sini çalacağım konuk olsana dediğinde olaya müdahil oldum. Hem moral olur, hemde radyoculukta neler değişmiş onu görürüm diyerek mevzuya balıklama atladım anlayacağınız.


Sesleri kaydetmek, editlemek ve türlü türlü işlem yapmak gayet basit. Her şey bilgisayarlara emanet. Ama farkı yaratan tabii ki gene insan. Bir albümü baştan sona çalmak yerine, şarkı şarkı bilgi vermek çok daha keyifli.

Radyo Ege Kampüs, Ege Üniversitesi Öğrenci Köyünden yayın yapan genç bir radyo kanalı. Özellikle hafta sonu yayınları eski TRT 3'ü özleyenler için ilaç olabilir. Zaten duyacağınız seslerin bir kısmını tanıyacağınıza eminim. Radyo, yayınını öğrenci köyü içerisindeki bir binadan yapıyor. Stüdyolar gayet güzel, ortam keyifli. Her taraf öğrenci dolu. Üniversiteyi bitireli 10 sene geçmiş bu arada! Aydın programı için bant hazırlıyor. Bant derken eski jargonda tabii yoksa her şey dijital.  Biz programın konuşma bölümlerini kaydettik. Sonra bunlar editleniyor. Aralara şarkılar ekleniyor ve program hazır. Olay yazdığım kadar basit değil, bayağı uğraş gerektiriyor. Sanırım benim için canlı yayın daha keyifli olurdu. Ancak bu da pek kolay değil. Aslında TRT'de katıldığım televizyon progamında iyi performans göstermiştim herhalde radyoda da durumu kurtarabilirim ancak o her hafta program yapma zorunluluğu yok mu? Çekilmez...


Soldan sağa. Aydın Eroğlu, bendeniz Hakan Cezayirli, teknik ekipten Taylan (soyismini unuttum valla)

Programın tamamlanmış halini bende yarın dinleyeceğim. Kesin bol bol "ıhh" efekti yapmışımdır. Dinlemek isteyenler yarın FM bandı 100.8 MHz'ten radyolarını açıp "Denizin Sesi" programına odaklanabilirler. Program her Pazar günü ve Aydın Eroğlu tarafından hazırlanıp sunuluyor. Dinlemenizi tavsiye ederim.

Radyo Ege Kampüs'ün web sitesinde yayın akışı bölümü sayfalarını birazcık düzenlemeleri gerekli.  Bizim program saat kaçtaydı acaba diye bakayım dedim, Hafızam beni yanıltmıyorsa Pazar günü 14:00-15:00 arasıydı bizim program. Şimdiden iyi eğlenceler. Arada sırada 100.8'e de kulak kabartmayı unutmayın....

Star Trek Sinema Sistemi


Amerikalıların Star Trek film ve dizilerine olan ilgisi malum. Bir meraklı ev sinema odasını Star Trek dizisinden etkilenrek yeniden düzenlemiş. Aslında şöyle alıcı gözle baktığınızda yapılan çalışma ülkemizde de yapılmayacak türden değil. Zaten bildiğim kadarı ile ülkemizde de böyle bir kaç ev sineması sistemi sahibi var. Aşağıda bazı ayrıntı fotoğrafları mevcut;



Lambalı Radyo ve Güzel Bir Kız


Çok hoş bir fotoğraf. Hifi Kızları bölümümüze devam ediyoruz. Aslında Retro sitemizdeki fotoğrafları da buraya eklemem lazım.

Supercent Audio System


Tamamen gerçek ahşaptan üretilmiş ilginç bir müzik sistemi. Vakum tüplü entegre amplifikatör ve CD çalar bir arada. Üreticisi Supercent isimli bir Japon firma. Ürünün adı ise Supercent Audio System. Ürün Tokyo Tasarım Fuarında da ödül almış. Az yer kaplayan güzel bir sistem. Bayıldım...