Öncesi Sonrası



Bir Japon mangasından iki jenerasyona ilginç bir bakış. Oyun konsollarından, elektronik cihazlara hatta oyuncaklara kadar herşey değişmiş. Ancak benim için en belirgin değişiklik müzik setlerinde. Plaklara güle güle denilmiş. Aynı şekilde kasetlere de! Ancak günümüzde her iki medya yeniden hortladı!

Bohuslan Big Band - Don’t Fence Me In - The Music Of Cole Porter CD



Caz dünyasında büyük orkestralar dönemi bambaşka bir alemdir. Ben seneler önce bu alemin içerisine girmiştim ve hala çıkmak mümkün olmadı. Muhtemelen -yaşarsam- 50 sene sonra yine aynı şeyleri yazarım. Bu şaşalı dönemin sonu çeşitli sebeplerle geldi ancak büyük orkestra geleneği caz dünyasında yaşamaya devam ediyor.

Bu yazımda sizlere kuzeyli bir büyük orkestradan bahsedeceğim; Bohuslan Big Band.

Bu topluluğun kalbinde Nils Landgren var. Müzik direktörü olarak görev aldığı toplulukta kendi albümlerinden farklı tarzlara da el atıyor. Bohuslan Big Band’ın repertuarı oldukça geniş. Albümlerinde farklı isimlerden besteler çaldıkları gibi bazı albümleri de tek bir müzisyenin bestelerini içeriyor. Liste bayağı uzun Duke Ellington, Frank Zappa, Avishai Cohen, James Brown, Lew Soloff, Kenny Wheeler, Gil Evans, Bob Mintzer, Steely Dan, George Gershwin ve daha fazlası. Bugün sizlere tanıtacağım albüm “Don’t Fence Me In” ismiyle yayınlanmış. Ancak Zappa albümünü de en kısa zamanda edineceğim. Neyse... Sizlere bugün bahsedeceğim albüm Cole Porter'ın eserlerinden oluşuyor.

Cole Albert Porter'dan bahsetmeden geçmeyelim. 1891 doğumlu müzisyen en bilinen Amerikalı bestecilerden bir tanesi. Klasik müzik eğitimi alan Porter, ilk başarısına 1920'lerde yani 30'lu yaşlarında ulaşır. Ancak 1930'larda Cole fırtınası başlar ve Broadway müzikallerinin aranan bestecisi olur. Porter'ın en önemli özelliği hem beste yapabilmesi hemde söz yazabilmesidir. 1930'larda geçirdiği bir kaza sonucu vücudunun sol kısmı felç olmuştur. 40'larda bu kazanın etkisiyle çok başarılı olamamış ancak 1947'de “Kiss Me, Kate” müzikali ile sanatının en üst noktasına ulaşmıştır. Müzik tarihi boyunca onun eserlerini yorumlayan çok önemli müzisyenler vardır. Bakalım İsveçli müzisyenler neler yapmış...

Bohuslan Big Band kendi biyografilerine göre 1800'lerin başına kadar uzanan bir tarihe sahip. Bohus tümeninin orkestrası İsveç'in en eski askeri bandolarından bir tanesi. 1950'lerde İsveç'in önde gelen 2 büyük orkestrasından birisi olarak öne çıkıyor diyelim ve kısa bir ara verelim.

Bohus aslında bir kale. Günümüzde yanılmıyorsam Norveç ile İsveç sınırına yakın bir yerlerde yer alıyor. Kuzey ülkelerini aslında kısaca İskandinavya olarak tanımlasak da, bu ülkeler tarih boyunca birbirleri ile didişmişler. En sonunda birbirlerine diş geçiremeyince savaşmaktan vazgeçip barışta karar kılmışlardır. Bu ülkelere gittiğinizde İsveçlilerin ve Norveçlilerin hala birbirlerini pek sevmediklerini görürsünüz. 16 yüzyılda 7 yıl süren savaşlarının yanında hiç durmadan birbirlerine yaptıkları sınır tacizlerinde Bohus kalesi İsveçliler için önemli bir dayanak noktası olmuş. Sonunda 17 yüzyılda Norveçliler kaleyi düşürmeyi başarmışlar. Aslında bu kale öyle büyük bir kale değil. Ancak o dönemlerde İskandinavya'daki savaşlara katılan ordularında çok büyük olmadığını düşünmek lazım. Bu dönemlerde Avrupa'nın merkezinde yapılan ve bazen yüzbinlere yaklaşan insanın katıldığı meydan savaşlarını düşünürseniz ortada mantıklı bir oran/orantı var...



Albüme gelirsek, ilk önce şarkı listesi;

1. From This Moment On - 05:20 (Porter, Cole)
2. Too Darn Hot - 06:14 (Porter, Cole)
3. What Is This Thing Called Love - 03:58 (Porter, Cole)
4. I Love Paris - 08:14 (Porter, Cole)
5. Begin The Beguine - 09:53 (Porter, Cole)
6. Love For Sale - 09:11 (Porter, Cole)
7. Prelude To Miss Otis Regrets - 01:37 (Porter, Cole)
8. Miss Otis Regrets - 06:32 (Porter, Cole)
9. Don’t Fence Me In - 05:27 (Porter, Cole)
10. I’ve Got You Under My Skin - 06:35 (Porter, Cole)
11. I Get A Kick Out Of You - 06:25 (Porter, Cole)
12. Every Time We Say Goodbye - 06:36 (Porter, Cole)

Albümde çalan müzisyenlere bir bakış atmak gerekirse; tromptler ve flügelhorn'larda; Lennart Grahn, Samuel Olsson, Staffan Svensson ve Jan Eliasson. Trombonlar; Magnus Svedberg, Christer Olofsson, Karin Hammar ve Niclas Rydh. Saksafonlar ve türevleri; Johan Borgström, Joakim Rolandson, Ove Ingemarsson, Mikael Karlsson ve Alberto Pinton. Piyano Tommy Kotter. Bas Yasuhito Mori. Perküsyon Ebba Westerberg ve davullar Göran Kroon. Tüm düzenlemeleri Colin Towns yapmış. Albümdeki vokaller ise Nils Landgren'den...

Albüm ilginç bir seçkiye sahip. Bazı çok bilindik şarkıların yanında pek bilinmeyen şarkılara da yer verilmiş. Büyük orkestra düzenlemelerini yapan Colin Towns bazı ilginç işlere imza atmış. Albüm genel olarak daha düşük tempolu şarkılardan oluşturulmuş. Ancak swing'i bol şarkılar aralara serpiştirilerek albümün genelinde bir denge oluşturulmuş. Ayrıntılara göz attığınızda sololara baktığınızda çok abartıya kaçılmadan mainstream müzik dinleyicisinin daha fazla hoşuna gidecek bir tarz elde edilmiş. Bu şarkıların bir çoğunu müzik tarihinin önemli orkestra ve müzisyenlerinden dinlediğimiz için vokallerde abartıya kaçılmadan müzik daha fazla ön plana çıkartılmış. Kayıt ise çok başarılı. Abartıdan uzak baştan sona keyifle dinlenebilecek iyi bir hafta arası iş sonrası yorgunluk atma albümü...

Plak Yerinde Olmak İsteyen Hala Yok Mu?

Rollin Rollin



Geçen hafta yeni tur bir tube rolling coşkusuna başlayacağımdan bahsetmiştim. Paketler yavaş yavaş elime ulaşıyor ve denemelere başladım. Vakum tüplü (veya yaygın haliyle lambalı) amplilerin en büyük güzelliği de budur... Yukarıda soldan sağa görünen tüpler, Hewlett Packard etiketli (Amperex turuncu logo) computer grade'ler, Reigon Label, Tungsram, Brimar ve Philips Military Grade smoked glass EF184'ler. Belki bu hafta bunların arasına bir sette Siemens katılır. Ama Philips ve Amperex'ler varken buna pek gerek yok sanki...

Gramofon Müzesi



Çek Cumhuriyetinin başkenti Prag'tan bir müze. Müzenin konu çok ilginç eski gramofonlar sergileniyor. Prag'a gittiğimde bu müzeyi ziyaret etmek hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Genelde eski kentteki okült gelenek ile alakalı araştırmalar yapmış ve Absinthe'in dibini vurmuştum. Müze ziyareti bir sonraki sefere kaldı. Bu arada müzede yeni üretilen gramofonlarda satılıyormuş...