Danseden Robot Hoparlör



Dancing Robot Speaker aklı evvel bir tasarımcının işi ve görünüşe göre bayağı bayağı satılıyor. Yaklaşık 40 Dolar fiyat etiketi olan ürün 3,5mm'lik bir konektör ile bilgisayarınıza, telefonunuza veya taşınabilir müzik çalarınıza bağlanıyor. Çalışmaya başlayınca gözlerinde kırmızı led ışıklar yanıyor ve dans etmeye başlıyormuş. Yahu böyle ürünlerin nasıl bir pazarı oluyor anlamak mümkün değil. Pazar büyüdükçe tasarımcılarda saçmalamaya devam ediyorlar. Aman laf aramızda ben bu durumdan mutluyum bloğa malzeme çıkıyor en azından :)

1950'lerden Plak Saklama Çözümü



1950'lerden kendi pikap saklama dolabınızı yapmak için ölçüler. O dönemlerin hafif eğimli yapılarını pek seviyorum. Ayrıca ayaklarda o yılların kendine özgü imzalarından. Yukarıdaki çizim 1957 yılından tahmin ediyorum. Bugünlerde yine aynı tarz işler moda olmuş durumda. Neredeyse tüm büyük mağazalarda buna benzer sehpalar, konsollar yer alıyor. Moda tabii ki tekrardan ibaret. Ama masif ağaçtan söyle bir saklama çözümüne de kimse hayır demez herhalde...

Ham Tips from RCA



Yukarıdaki ilan 1941 yılında. Bu yıllarda meraklıların hifi dünyasına adım atmasını sağlayacak tek şey dergilerdi. Bu dergilerde bir çok proje bulunuyor ve meraklılar bunları yaparak bir müzik setine sahip olabiliyorlardı. Bu dergilerde yazan çizen amatör veya profesyonel yazarların yanında firmalarında makaleleri yayınlanıyordu. Herhalde bunlara günümüzde "advertoriyal" deniyor. Yukarıdaki makalede RCA firması yeni pazara sunduğu tüplerde filaman sisteminde yaptığı değişiklik ve gelişmelerle amplifikatörlerimizdeki "hum" seslerini azaltabileceğimizi anlatmış. Aslında böyle bir arşiv bugün bile oldukça zihin açısı olabiliyor. Aradan geçen senelere daha doğrusu yarım asıra rağmen tüp dünyasında yeni bir şey yok aslında...

Jack Daniels ve Pikap

Jane - Fire, Water, Earth and Air LP



Jane, bir Alman progressive rock, aslında müzik tarihine geçen adıyla Krautrock topluluğudur. 1970'lerde Almanya'da müzik sahnesinin çok hareketli olduğu Hanover kentinde kuruldular. Haydi gelin ayrıntılara bakalım. Ama işler karışacak...

Jane bir açıdan senfonik hard rock topluluğu olarak tanınır ve Almanlar tarafından İngiliz muadilleri ile sıkça karşılaştırılır. Topluluğun temelleri 60'ların sonlarında ortaya çıkan psychedelic topluluk Justice of Peace'e (J.P.) dayandırılır. 1968 tarihli "Save Me"/"War" single'ında Jane topluluğu üyesi Peter Panka vokallerde, Klaus Hess baslarda ve Werner Nadolny saksafonlarda görülmektedir. 1970'lerde J.P. topluluğu dağılır.

Bu dağılma sonucunda Jane topluluğu kurulur. Peter Panka davul ve vokalleri üstlenir, Klaus Hess bastan gitara geçer ve Werner Nadolny saksafon yerine klavye çalmaya başlar. Charly Maucher topluluğa basçı olarak katılır. Bernd Pulst ise ağırlıklı olarak vokalleri üstlenir ve 1971 yılında Jane müzik yaşamına başlar.

Topluluk oluşturulur oluşturulmaz hemen "Together" plağı basılır. Bilinmedik bir Alman plak şirketinden yayınlanan albüm oldukça kötü İngilizce sözlere, asap bozucu davullara, arka planda garip Hammond organ bölümlerine ve oradan buradan kopup gelen gitar sololarına sahiptir ve bu ilginç kombinasyon bir şekilde 40 yıllık Jane tarihinin müzik taslağını oluşturur. Tabii siz benim böyle yazdığıma bakmayın; bu savruk müzik tarzı kendi içerisinde bazı doğrulara sahiptir ve Almanlar bu tarzda gerçekten çok ileri gitmeyi başarmışlardır. Benzer absürdlükleri tarih boyunca bir çok Krautrock topluluklarında, hemen arkasından gelen Kraftwerk gibi toplulukların dahil olduğu endüstriyel akımlarda hatta günümüzün Rammstein gibi örneklerinde de görebilirsiniz. Bu kağıt üzerinde anlamlandırmanın mümkün olmadığı ancak dinlediğinizde "tamam buymuş" diyeceğiniz bir tasvir tarzıdır sadece....

İlk albümün yayınlanmasından sonra hemen her toplulukta olduğu gibi Jane'de de kadro karışmaya başlar. Bernd Pulst vokallerden ayrılır, Charly Maucher basçılıktan istifa eder. Hemen Justice Of Peace topluluğunun gitaristi Wolfgang Krantz transfer edilir ve topluluk içerisinde yeni bir görev dağılımı olur. Jane topluluğunun bir önemli özelliği, yıllar içerisinde kadro sabit kalmaz hatta müzisyenlerin çaldığı enstrümanlar bile sabit değildir. Gitarist, basçı, davulcu vokalist olur, müzik kaldığı yerden devam eder. Bu değişiklikler topluluğun müzik yaşamında olumlu etkiler yapar ve 1973 yılında yayınlanan "Here We Are" sunduğu atmosfer ile meraklıların ilgisine çeker. Müzik tarihçileri bu albümde "Out in the Rain" şarkısını Krautrock tarihinin önemli rock ballad'larından bir tanesi olarak tanımlarlar.

Hemen bir yıl sonra 1974 yılında yayınlanan "Jane III" albümünde kadro yine toz duman olmuştur. Bu kez albüm iki gitaristin düellosu haline gelmiş sert vokallerin desteği ile albüm hard rock ekseninden de öteye doğru gider. Tahmin edeceğiniz üzere albüm sonrası kadro yine karışır gelenler gidenler derken 1975 yılında "Lady" albümü yayınlanır. Bu hengame arasında klavyeci Werner Nadolny geri döner. Kadro oturur.



1976 yılına gelmiş durumdayız şu an. Hemen kadronun son haline bir bakalım. Bass ve geri vokaller Martin Hesse. Davul Peter Panka. Vokal ve gitar Klaus Hess ve her türlü klavye, organ Werner Nadolny. Bu kadro elimizin altında bulunan "Fire, Water, Earth and Air" albümünü 1976 yılında yayınlar. Werner Nadolny'nin dönüşü topluluk açısından çok olumlu olmuştur. Albümdeki etkisi inanılmaz önemlidir. Albümdeki şarkılar,
A1 Fire, Water, Earth & Air 16:57
A2 Fire (You Give Me Some Sweet Lovin')
A3 Water (Keep On Rollin')
B1 Earth (Angel) 5:20
B2 Air (Superman) 10:53
B3 Air (Let The Sunshine In)
B4 The End

Albüm konusunda çok tartışma vardır. Bir çok müzik eleştirmeni albümü tam anlamı ile bir symphonic progressive rock şaheseri olarak tanımlarken, bir kısım meraklı ise albümün bir Pink Floyd replikası hatta kötü bir Pink Floyd kopyası olduğunu ileri sürerler. Ancak ben bu kısımlara pek katılmıyorum. Jane "Together" albümü ile tarzının bir şekilde ne olacağının sinyallerini vermiş bir topluluktur. Önceki albümlerde yaşanan değişiklikler sonucunda bu albümde kadro bir şekilde oturmuş hatta kanı uyuşmuştur. Bu durum ortaya "Fire, Water, Earth and Air" gibi bence çok güzel bir albüm ortaya çıkartmıştır. Şaheser midir pek zannetmiyorum ama çok önemli bir albüm olduğu muhakkak...



Albümün geneline bakarsak Werner Nadolny'nin şarkıların arka planına kazandırdığı derinliğin yanında Klaus Hess'in kendi gitar sound'unu geliştirmesi ve şarkıya göre özel kombinasyonlar kullanması şarkıların ve özellikle soloların etkisini arttırmıştır. Klaus Hess, bazı şarkılarda Les Paul De Luxe bazı şarkılarda Gibson Firebird kullanarak oldukça değişik etkiler elde etmeyi başarmıştır. Bunun yanında davul ve özellikle basların etkin şekilde kombine edilmesi ve bas solo bölümlerinin kullanılan ekipman sayesinde ön plana çıkması albümü özel yapan şeylerden bir tanesidir. Vokallerde hırçınlık büyük ölçüde azaltılmış ve bu sayede müzik daha ön plana çıkartılmıştır.

Gelelim Pink Floyd ile kıyaslanma meselesine. Müzik dünyasında ön önemli hatta tek symphonic, psychedelic, progressive rock topluluğu olarak nitelendirilir ve hemen her topluluk illa ki Pink Floyd ile karşılaştırılır. Bu durum ülkemizde daha da vahim durumdadır. Her müzik tartışmasında Pink Floyd aşağı Pink Floyd yukarı. Kimse Pink Floyd'un müzik tarihi açısından önemini inkar edemez ancak 1960'lardan itibaren muhteşem albümlerin varlığını görmemezlikten gelmek ve yok saymak kendisini müzikseverler olarak adlandıran insanların yapmaması gereken bir şeydir. Çünkü bu yıllarda öyle albümlere denk gelirsiniz, öyle bir etkilenirsiniz ki, Pink Floyd plaklarınız raflarda tozlanırken yeni yepyeni topluluklar keşfetmeye başlarsınız...

İşte, Jane, "Fire, Water, Earth and Air" albümü böyle bir albüm. Universal Music tarafından yeniden basıldı ve ülkemize geldi. Bana da Universal Müzik Türkiye tarafından gönderildi. Metin Beye buradan bir selam göndermiş olayım... Böylesine önemli bir albümün yeniden baskısını kaçırmak zaten hata olacaktır hem de fiyatı gayet makul iken. Alınası ve doya doya dinlenesi bir albüm. Umarım ilerleyen dönemlerde Amon Düül II, Ash Ra Tempel, Popol Vuh gibi toplulukların albümleri de yeniden basılır. Bu arada türü sevenler "Faust" yeniden baskılarını da kaçırmasınlar... Faust yeniden baskılarını da Universal Müzik Türkiye ülkemize getirdi.



Albümle alakalı son bilgi ise albüm kaydında Kunstkopf denilen ve bizim Dummy-Head Recording diye bildiğimiz tekniğin kullanılmış olması. Bu teknikte, kayıt sırasında bir maket kafa (Dummy-Head buradan geliyor) kullanılarak kulakların olduğu yere toplam 2 mikrofon konularak kayıt yapılıyor. Bu sayede daha odaklanmış bir kayıt elde edilmesinin yanında frekans bandında distorsiyon tabir edilen ancak müziğin bir parçası olan bölümlerin daha sağlıklı olarak kaydedilebilmesi sağlanıyor.