Farklı Bir Açıdan Çözümleme Örneği: Araştırma
Geçtiğimiz yazılarımda plak şeceresi araştırmalarında matriks kodlarının öneminden bahsetmiş ve bir çok çözümleme yapmaya çalışmıştık. Şimdi daha yeni üretilmiş plaklarda nasıl araştırma yapabileceğimiz ile alakalı bilgilerden bahsedeyim. Bu yazıda John Pette'den çok faydalandım kendisine teşekkür etmek istiyorum (Thank you John...)
Nirvana topluluğunu muhtemelen duymuşsunuzdur. Topluluğun ilk albümünün adı Bleach. Bleach topluluğun diskografisinde çıktığı zaman plağı basılan ilk albüm. Diğer albümler zaman içerisinde basılmıştı ancak Bleach ilk olarak plak sonrasında kaset ve CD formatlarında basıldı. 1989 yılında yayınlanan albüm Seatlle'daki bağımsız bir plak Sub Pop tarafından basıldı. Albüm basıldığı dönemde çok büyük ses getirmemiş olsa da, Nirvana “Smells Like Teen Spirit” albümü ile büyük bir patlama yaşadı.
Sub-Pop bağımsız bir plak şirketi olsa bile bastığı albümlerle ilgili bilgileri paylaşmış durumda. Aslına bakarsanız büyük veya küçük bir çok firmanın listeleri ve ayrıntıları bugün ulaşılabilir durumda. Şimdi bu bilgileri bulduğumuzu var sayarak hemen bir çözümleme yapmaya çalışalım.
Albüm yayınlanmadan önce 3 tur test baskısı yapıldığını biliyoruz. Bu test baskılarının tam olarak basım adetleri belli değil ancak oldukça nadir olduğunu biliyoruz. Bu test baskılarının bir kısmı arızalı. Bu baskıların bir çoğu zaman içerisinde piyasaya çıktı ve elden ele dolaştı. Günümüzde büyük kısmı koleksiyoncuların ellerinde. Yukarıda ilk test baskının fotoğrafı mevcut.
Plak şirketinin açıkladığı verilere göre ilk baskı 1.000 adet yapılmış. Bu 1.000 adet baskının yaklaşık %10 ila %20 arasındaki bölümünde bir poster eklenmiş. Bu ilk baskı düz beyaz plak üzerine yapılmış. Bu plağın kodu Sub Pop SP34 olarak geçiyor. İlk baskıların posterli olanlarının değeri diğerlerine göre tabii ki daha fazla.
Bu baskının hemen ardından ikinci baskı yapılıyor. İkinci baskı toplam 2.000 plağı kapsıyor. Bu baskının bir çoğu poster ile geliyor. Plak rengi ise siyah renk. Tabii uyanık arkadaşlar, ikinci baskıdan bir plak alıp içerisindeki posteri ilk baskı ile birleştirip satmayı düşünebilirler ancak ilk baskının posterli olan edisyonlarının içerisinde plak firmasının 45'liklerini tanıtan bir ek kitapçık var. İkinci baskılarda buna yer verilmemiş ve ilk baskıların bir çoğunda yok. Bu durumda ilk baskı bir plağın değerini yapay yoldan yükseltmek mümkün gözükmüyor.
Üçüncü baskı için ise rakamlar tam olarak belli değil. Bunun en önemli sebebi farklı renklerde basılmış olmaları. Plak şirketinden gelen bilgilerde sadece kırmızı/beyaz olanın 500 adet basıldığı bilgisi var. Bu durumda bu baskı diğerlerinden daha değerli.
Ayrıca üçüncü baskı sırasında bir sorundan dolayı siyah-beyaz renkli plaklara ilk test basımlarındaki beyaz etiketlerin basıldığı tamamen yanlış bir edisyon da var. Bu edisyon ilk baskılardan daha pahalı fiyatlara satılabiliyor. Aslında hatalı bir baskı söz konusu ama tüm koleksiyon camialarında olduğu gibi en değerli şey, hatalı baskılardır.
Üçüncü baskıda da siyah plak üzerine basılmış albümler var. Ancak bunları da ikinci baskılar ile karıştırmak mümkün değil. Bunun sebebi bu albümlerin kapaklarında barkod olması ve plak firmasının web sitesinini adresinin eklenmesi. Ayrıca kapaktaki logoda ufak bir farklılık bulunuyor.
2009 yılında plağın yeniden baskısı yapılıyor. Bu esnada katalo numarası değişiyor. Ayrıca bu edisyona “Deluxe Edition" deniyor. Bu baskı çift plaktan oluşuyor ve ikinci plakta canlı performanslara yer verilmiş. Bu baskıya bugün Amazon gibi çevirim içi alışveriş sitelerinden ulaşmak mümkün...
Gördüğünüz üzere eğer Matriks kodlarından hareket edemiyor isek, sağlam bir araştırma yaparak plak şecerelerine ulaşmak mümkün. Ancak caz, rock ve klasik müzik meraklılarının işi biraz daha zor. Aslında zor değil ancak kapsamlı araştırma yapmaları gerekiyor. Yakın yıllarda basılan albümler hakkındaki bilgileri internet'ten edinmek daha kolay.
Ronco Plak Temizleyici
Ronc o firması benim bildiğim kadarı ile Amerikalı bir firmadır ve mutfak araç gereci üretir. 1960'larda kurulan firma ilginç tasarımları sayesinde kısa sürede tüm dünyaca tanınır. Hatta bu firmanın çok garip bir yumurta çırpıcısı vardır ki, bende Ronco'yu bu sayede tanımıştım. Yukarıda elektrikli bir plak temizleyici var. Firma logosuna baktığımda evet bu benim bildiğim Ronco'nun logosu ama plak temizleyici ürettiklerinden hiç haberim yoktu. Bu firmanın ürünleri sık sık televizyonlarda da boy gösterdiğinden belki bir TV reklamını da bulabilirim. Kesin iyi fikirler vardır bu üründe...
Çiçekler ve Radyo
Instagram yazılımını muhtemelen duymuşsunuzdur. Android tabanlı telefonlarda, iPhone'larda ve her türden tablette denk geldiğimiz bu yazılım son dönemlerde bir fenomen haline geldi. Bu yazılımla fotoğraflarınıza gerçekten çok kolayca efektler verebiliyorsunuz ve sonuçlar biraz alıştırmayla harika hale gelebiliyor. Yukarıda güzel bir örnek var. Muhtemelen 70'li yıllardan kalan Nordmende marka radyo ile çekilen bu fotoğraf benim çok hoşuma gitti. Merak edip soranlar olacaktır diyerek hemen bir not düşeyim. Bugünlerde ülkemizde buna benzer bir müzik seti TEAC markası ile satılıyor. Özellikle kırmızı renk olanı benimde çok hoşuma gider. Eğer sizinde Instagram kullanarak çektiğiniz ve içerisnde pikap, radyo gibi cihazların bulunduğu fotoğraflarınız varsa bana görderirseniz bloğumda keyifle yayınlarım.
Animasyonlu Albüm Kapakları: Voodoo Lounge
Voodoo Lounge, Rolling Stones'in tam tamına 20. albümü. Amerika açısından bakar isek 22 albümü. Biliyorsunuzdur, Amerika ile İngiltere arasında albüm sayılarında bazen fark olabiliyor. Rolling Stones'te de bu karmaşa söz konusu. 1994 yılında yayınlanan albüm topluluğun Virgin Records tarafından yayınlanan ilk albümü. Albümün bir diğer özelliği uzun süre topluluğun basçısı olan Bill Wyman olmadan kaydedilen ilk albüm olması. Albüm topluluğa önemli bir satış ve liste başarısı getirse de aralarında benimde bulunduğum bir çok meraklı bu albümü keşke yapmasalardı demiştir eminim ki. Albümünün yeniden yapılmış hareketli halini yukarıda, aşağıda ise orijinal kapağı görebilirsiniz…
Döne Döne...
Plak Animasyonu sayısını arttırmaya devam ediyorum. Yakında bunları yeni bir bölüm haline getirmek gerekecek sanırım. Tüm listeye ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Audio Unlimited Hoparlör
Audio Unlimited tarafından üretilen bu garip hoparlörler havuzda size arkadaş olması amacı ile üretilmiş. Kablosuz olarak çalışabilen hoparlör için özel bir verici ünitesi geliştirilmiş. 900MHz'te çalışan verici ünitesine taşınabilir müzik çalarınızı bağlayıp havuzda yüzerken müzik dinleyebiliyorsunuz. Pille çalışan bu keyifli ürünlerin ses kalitesi nasıldır bilmeme ama çok eğlenceli oldukları kesin.. Her ne kadar yazın sonlarına da gelmiş olsak belki gelecek sene için bazı fikirleri aklımıza getirebilir.
İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Plaklardaki Gizli Mesajlar
Plak koleksiyoncuları için bazı eğlenceli konularda vardır. Bunlardan en önemlisi sizlere neredeyse 1 aydır bahsettiğim “matriks” kodları ile alakalıdır.
1960'lardan itibaren bazı kayıt veya plak hazırlama mühendisleri hazırladıkları plaklarda yer alan kodların arasına bazı aslında olmaması gereken “şeyler” eklemeye başlarlar. Bunlar bazen fazladan kod harf veya sayıları olabilirken bazende esprili karikatürler veya çizimler bile olabilir. Bu tuhaflıklar plak koleksiyoncuları arasında en çok aranan şeylerdir. Zaman içerisinde bu bir gelenek haline gelmiştir. Tabii her plak firmasının ürettiği her plakta böylesine bir durumla karşılaşılmaz. Hatta farklı plakaların kullanıldığı aynı albümün aynı fabrikadan çıkan üretimlerinde bile nadiren denk gelebilir. Bunlara denk gelmek biraz şans, bundan çok daha fazla ise bilgi ve merak gerektirir.
Hemen bir not ülkemizde bu tarz bir duruma denk gelmedim. Konuyla alakalı herhangi bir yazı veya metin zaten bulunmuyor. Sohbetine de denk geldiğimi hiç hatırlamıyorum..
Peki bu tuhaf olay nasıl ortaya çıkıyor. Sonradan gelenek haline gelen bu esprili mesaj ve kod olayı çok önemli bir plak hazırlama mühendisi olan George Peckham tarafından başlatılmış. Peckham öylesine önemli bir mühendis ki, 1960'lardan itibaren İngiltere'de aklınıza gelebilecek tüm önemli plak firmalarında çalışıyor. Gittiği her firmada bu kodları yaptığını düşünürseniz ortada binlerce olması gereken matriks kodlarından farklı plak kodu olduğunu hayal edebilirsiniz.
Normal koşullarda her plak hazırlama mühendisinin bir kodu olur. Bu kod genelde isminin veya soyisminin baş harfleri olur. Örneğin George Peckham'ın kodunun muhtemelen “G” veya “P” veya “GP” olması gerekir. Ancak Peckham kendi içinde son derece esprili bir adamdır ve matriks kodlarına olması gereken harfler yerine "Porky" yazmaya başlar. Porky İngilizcede şişko için kullanılan bir argo terimdir. Peckham bununla da sınırlı kalmaz "A Porky Prime Cut" ibaresini kazımaya başlar master plak plakalarına. Hemen aşağıdaki fotoğrafta bu yazıyı görebilirsiniz. Bu durum uzun süre fark edilmez. Ardından Peckham başka haylazlıklar yapmaya karar verir. Bazen basmakta olduğu plaktaki müzisyenlerle alakalı bir şeyler karalar, bazen önemli sözler veya deyimleri kazır plakalar üzerine. Zaman içerisinde ufak ufak çizimler yapmaya başlar. Bazen çizgi film kahramanlarını bile taşır plak plakalarının üzerine. Zaman içerisinde bu durum fark edilir ve farklı mühendisler ve teknisyenlerde benzer işler yapmaya başlarlar. Hatta İngiltere'de başlayan bu gelenek kısa süre sonra Avrupa'nın geri kalanına hatta Amerika'ya kadar uzanır. Günümüzde CD'lerde de bu tarz tuhaflıklara yer veriliyor ancak olayın başlangıcı yazdığım gibi George "Porky" Peckham'dır. Kendisi ile yapılmış birkaç röportajda konuyla alakalı çok eğlenceli bilgiler veriyor. Belki ilerleyen aylarda bir çeviri yapabilirim. Söz vermiyorum ama :)
Son olarak bu tuhaflıkların nerelere varabileceği bir örnek vermek isterim. 1977 yılında Elvis Costello'nun ilk plağı My Aim Is True'nun yayınlanması sırasında bir yarışma yapılır. Plağın bir yerlerinde bir mesaj olduğu ve bu mesajı bulanların bir telefonu aramasıyla imzalı bir Elvis Costello fotoğrafı kazanacakları duyurulur. Tahmin edebileceğiniz gibi işin perde arkasında George "Porky" Peckham vardır. Plağın master plakalarında matriks kodu olarak bir mesaj kazınmıştır.
Peki bu gizli mesajların değeri nedir derseniz. Led Zeppelin'in 1970 yılı albümü Led Zeppelin III yayınlanmadan önce çıkan 45'liklerden bir tanesi olan Immigrant Song'un İngiltere baskılarının bir kısmında plağın hemen kenarında "Do What Thou Wilt Shall Be The Whole Of The Law" ibaresi vardır. Bu durum çok sonradan fark edilir, çünkü üretilen 45'liklerin neredeyse tamamında bu tarz bir yazı yoktur. Sonunda iş anlaşılır bir çok ülkeye gönderilen asıl plak plakalarında George "Porky" Peckham bu cümleyi kazır. Immigrant Song'un orijinal 45'liği günümüzde gayet pahalıdır ancak bu farklı versiyonu binlerce Dolar'a el değiştirmektedir. Led Zeppelin koleksiyoncuları hala bu özel plakların peşindedir.
Aklınızda bulunsun plaklarınızı temizlerken veya çalarken iç kısımdaki “dead wax” denilen yani plağın iz olmayan bölümlerine bir göz atın. Belki sizde esprili bir mesaj bulabilirsiniz.
Hi-Light Kulaklık
Yaz geldi ve renkli ürünler ortaya çıkmaya başladı. Mercury Innovasion isimli bir firma tam anlamı ile rengarenk kulaklıkları meraklılara sundu. Hi-Light olarak isimlendirilen kulaklıklar yaklaşık 40 Dolarlık fiyat etiketine sahip. Kulaklıkların sürücüleri 40mm, frekans yanıtı 20~20 KHz aralığında verilmiş. Ürününü hassasiyeti 108 dB, empedansı ise 32 Ω. Bu değerlere göre kulaklığı her türden taşınabilir müzik çalar ile kullanabilmek mümkün..
22. Akbank Caz Festivali: Anthony Braxton Diamond Curtain Wall Konseri
22. Akbank Caz Festivali programı açıklandığında içimi bir heyecan sarmıştı. Anthony Braxton'ı canlı canlı dinleme fırsatı sonunda elime geçmişti. Konser programı açıklanır açıklanmaz hemen programımda ayarlamalar yaptım ve uçak biletimi aldım. Biliyorsunuz ben İzmir'de yaşıyorum ve öyle her konsere gidip gelebilmek çok mümkün olmuyor. Senenin bazı dönemlerinde "canlı izlemek istediklerim" listemdeki müzisyenler denk geldiğinde elimdeki tüm imkanları zorlayıp İstanbul'a gidiyorum. Anthony Braxton benim izlemek istediklerim listesinde en önemli isimlerden bir tanesiydi. İçimi kaplayan heyecanı sizlere anlatamam.
Aslında 2012 senesi konserler açısından çok verimli geçti benim için. Listenin en üst sırasında ICP Orchestra var. Nasıl olmasın. Ab Baars, Han Bennink ve Misha Mengelberg'i bir arada dinleme fırsatım oldu. Geç tanıdığım eski Doğu Alman ikili Uwe Kropinski ve Joe Sachse, Tomasz Stanko, bence müthiş bir topluluk olan İtalyan Livio Minafra Quartet derken liste uzar ve uzar. Aslında listeye yazılacak çok konser var. Eh bunların üzerine Anthony Braxton seyredecek olmak 2012'nin konserler açısından harika bir sene olması için yeterliydi.
Braxton deyince müziğini anlatmak pek mümkün değil. Bu yüzden kendi yorumuyla "creative music" yani "yaratıcı müzik" kavramı aslında her şeyi açıklıyor. Braxton'a bakarsanız sonu kesilmeyen arayışlarda olan bir müzisyen olarak tanımlıyor kendisini. Son yıllardaki çalışmalarında bunu görüyoruz zaten. Braxton'ın sayısı yüzlerle ifade edilen albümlerinde tek kişilik performanslardan, caz standartlarına, büyük hatta dev topluluklardan çok uç noktalardaki performanslara kadar bu sonu gelmeyen arayışın izlerine rastlıyoruz. Evet Braxton evriliyor bizde evriliyoruz. Zaman durduğu yerde durmuyor ve Braxton bir şekilde zamanı yakalıyor ve hatta ötesine geçiyor. Meraklılar bileceklerdir Braxton'ın müziğini "Tri-Axium Writings" adı altında yayınlanan üç ciltlik bir kitapta anlatmıştı. Aslında dünya müziğine bir bakış ile başlayan bu kitap adım adım müzik teorilerini anlatarak devam ediyor. Ayrıca beş bölümden oluşan "Composition Notes" kitabında yaptığı bestelerin altındaki teoriler ve düşünceler hakkında kapsamlı bilgiler vermiş. Braxton'ın bir çok plağında diyagramlar vardır. İşte bu diyagramlar öyle kafasına göre süs olsun diye çizilmiş şeyler değil. "Composition Notes"a baktığınızda -ki diyagramların açıklamaları mevcut- Braxton'ın müzikal zekasının ne kadar farklı çalıştığını anlıyorsunuz. Diyagramda 3 çizimde Charlie Parker'ın swing'li müziğinden nasıl Braxton yorumuna geçilir mevzularını görsel olarak anlamak mümkün. Ayrıca dnlediğiniz bir plaktaki formasyonu da bu diyagramlar sayesinde anlamak mümkün. Çünkü Braxton bu akış şemasına benzeyen diyagramlarda zaman zaman müzisyenlerin nerede durmaları gerektiğine dair ayrıntılara yer verebiliyor. Bu arada Braxton'ın izniyle "Tri-Axium Writings" dijital olarak edinilebiliyor. Özellikle e-kitap sitelerini kurcalasın meraklılar.
Yukarıda bahsettiğim akış şeması ve diyagramlar Braxton için olmaz ise olmazlardan. Tabii ki İstanbul konserinde de farklı değildi :) Bu arada fotoğraf harika yahu...
Braxton bildiğiniz üzere 1945 doğumlu. Ancak daha önce yazdığım gibi zamanı yakalamak konusunda örnek alınacak bir müzisyen Braxton. İstanbul konserinde kendisini zaman zaman diz üstü bilgisayarının başında gördük. Konserdeki büyünün oluşmasında Braxton'ın hemen her türden parametreyi istediği gibi kurcalayabilmesinin önemli bir etkisi olduğu aşikar. Şaka değil 70'ine yaklaşmış bir müzisyenden bahsediyorum. 1940-50'lerde kalmış, kendini geliştirememiş hatta kendisinin karikatürü haline gelmiş "büyük" müzisyenlere bakınca Braxton'ın değeri benim gözümde daha da artıyor.
Yazdıkça yazacağım coşkuyla ama çok uzatmak istemiyorum aslında. Orada burada okuduğunuz yazılarda şöyle dahi, böyle büyük müzisyen muhabbetleri ile uğraşmak yerine Sonic Genome ve hatta Trillium projeslerine göz atarak Braxton'ın yazarak çizerek anlatılamayacağını kolaylıkla görebilirsiniz. Gelin ben size kısaca Diamond Curtain Wall Quartet'ten bahsedeyim.
Uçakla gelirken yanıma çanta filan alamadığımdan plak veya CD taşıma fırsatım olmadı bende bunun üzerine konser biletimi imzalattım ustaya..
Diamond Curtain Wall aslında stabil bir topluluk değil. Biz aslında Diamond Curtain Wall Quartet izledik konserde. Quartet olunca topluluk, Anthony Braxton, Taylor Ho Bynum, Erica Dicker ve James Fei'den oluşuyor. Diamond Curtain Wall zaman zaman Erica Dicker'siz haliyle Trio haline zaman zamanda gitarist Mary Halvorson'ın katılımıyla Quintet haline geliyor. Biz konserde; sopranino, soprano ve alto saksafon'da James Fei; kornet ve diğer nefesli çalgılarda Taylor Ho Bynum; kemanda Erica Dicker'den oluşan Diamond Curtain Wall Quartet projesini dinledik. Bu üç isimde üzerinde durulması gereken müzisyenler. Örneğin Erica Dicker farklı klasik müzik orkestralarında da çalan bir müzisyen iken, Taylor Ho Bynum Anthony Braxton'dan eğitim alma -kendisi aynı zamanda hocadır- fırsatını bulmuş ve çok ilginç caz topluluklarında yer almış bir isim. James Fei ise aynı zamanda elektrik mühendisi ve diskografisinde çok garip çalışmalar var. İlerleyen günlerde mercek altına alacaklarım listesine yazdım şimdiden Tayvanlı müzisyeni...
Gelelim konser öncesine. İlk önce şunu söyleyeyim, memlekette kara ulaşımı bitmiş. Şöyle ki, ben uçağa binmekten korktuğumdan genelde varsa tren yoksa otobüs ile yolculuk ederim. En son İstanbul'a gittiğimde Ulusoy firması ile yolda perişan olunca, korkunun ecele faydası yok deyip havayolunu tercih ettim. Yine korktum korkmasına da, insan gibi bir yolculuk yaşadım en azından.
Konser günü benim için sabahtan devinimle başladı. Sevgili Reha Arcan'la buluştuk. Yemek, içmek, sohbet, muhabbet derken konsere İzmir'den katılacak kafilenin ikinci bölümünü havaalanından almak için Sevgili Emre Senemoğlu ile buluştuk. İstanbul'lu dostlarımızın keşfettikleri yepyeni bir radyo kanalı sayesinde yolculuk sanki uçan halıda geçti gibi geldi bana, ki İstanbul trafiği bir İzmir'li için nasıl bir kabustur tahmin edersiniz. İzmir'den uçak Allah'tan tam saatinde indi öbür türlü radyo kanalının harika reklam kuşağından bir radyolu lamba, bir adet chipli horlama önleyici ve ek olarak zırhlı, sırlı, faziletli ve nurlu bir kitap sipariş edebilirdim. Sevgili Bruno Manusso ve eşi Laura'yı havaalanından alıp boğazda bir balıkçıya gittik. Valla her şey birinci sınıftı yerken bir ara kendimi kaybettiğimi hatırlıyorum. Tabii bu yeme içme saatlerce sürdü tahmin edebileceğiniz gibi. Sevgili Bruno'yu uzunca bir süreden beri tanırım ve bir çok konser için haber verdiğimi hatırlıyorum, uzun zaman sonra onu Anthony Braxton sevgisi İstanbul'a getirebildi.
Anthony Braxton'a performans için teşekkür ettik ama o bize konsere geldiğimiz ve plaklarını aldığımız için teşekkür etti. Konsere farklı bir şehirden kalkıp geldiğimizi öğrendiğinden çok şaşırdı..
Konserin "The Seed' diye bir mekanda olacağını biliyordum. Meğer Sabancı Müzesi imiş. Çok güzel bir mekan, konser salonu da harikaydı. Zaten konser başladı ve zaman mekan oryantasyonu kayboldu. Cazın ilk dönemlerinden John Cage'e, Charles Ives'e, Karlheinz Stockhausen ve Iannis Xenakis'e kadar bir döneme hatta daha ötesine kendi kulaklarımızla şahit olduk. Tabii ki konser salonunda caz konserine geliyoruz diye araştırıp etmeden gelen bir sürü insan vardı ve Braxton ile ilk kez tanışan bir çok kişi konser salonundan çıktı daha doğru bir tabirle kaçtı. Eh alıştığımız bir sahne.
Braxton konserde 2006 yılında yayınlanan Iridium albümünden sekizinci diskte yer alan Composition No. 357'yi çaldı. Bu kompozisyon neredeyse bir saat sürüyor ve aralıksız tek parça halinde icra edildi, bizimde dibimiz düştü haliyle. Dinleyenler bilecektir bu pek öyle kolay bir kompozisyon değil. Zaten memleketimizde konserde bu çalındı diyebilecek çok az insan olduğunu düşünüyorum. Bizim müzik eleştirmenlerimiz genelde konserlere gitmeden ahkam kesmeyi sevdiklerinden böyle ayrıntılara girmez, giremezler. Zaten kaçının elinde Braxton albümü vardır ki. Salla gitsin!
Konserden psycodelic bir enstantane. Laura, Bruno, Emre ve flulaşmış ve buharlaşmış bendeniz. Objektifin ardından Reha var...
Braxton ile bir daha nerede karşılaşırım nerede bir araya gelirim bilmiyorum ama şu müziği dinleyip, bu konsere gelmeyenler hayatlarının hatasını yapmıştır bence. Konser sonrasında Braxton ile tanıştım, muhabbet ettim, imza aldım. İstanbul'da harika zaman geçirmemi sağlayan dostlara, Akbank Caz festivaline, Braxton'ı konser için ülkemize getiren Pozitif'e sonsuz teşekkürler.
İzmirde Bir Halk Konseri: Erkin Koray
Aslında bu yazı biraz geç kaldı ama bir kaç satır kelam etmeden olmaz Erkin Koray hakkında. 12 Ekim’de Alsancak Vapur İskele’sinde ücretsiz halk konseri yapılacağını duyunca hemen planımı programımı yaptım. Öyle oturduğun yerden müzik dinlemek ile canlı canlı konser izlemek farklı şeyler. Ayrıca konser ambianslarını her zaman pek severim. Eh Erkin Baba burnumuzun dibine kadar gelmiş iken konsere gitmemek "eşeklik" olurdu. Sevelim veya sevmeyelim 1970'lere adını altın harflerle yazdıran isimlerden en önemlilerinden birisi olan Erkin Koray bana kalırsa günümüzdeki performansları ile ayakta durmayı başaran ender isimlerden bir tanesi.
Konak Belediyesi bu sene Kordon'u gerçekten güzel kullanıyor. Yaptıkları bir sürü hatalı iş olsa da, bu konuda haklarını vermek lazım. Hemen her hafta Kordonboyunda bir devinim var, hem ortam çok keyifli oluyor hemde özgür bir şekilde müzik dinliyorsunuz. Ayrıca geniş kitlelerin katıldığı bu etkinliklerde bir sürü farklı türden insan bir araya geliyor olsa da, en ufak bir tatsızlığın yaşanmaması pek sevindirici.
Erkin Koray konseri öncesi Alsancak Doy Doy'da karnımızı güzelce doldurduktan sonra Kordon'a çıktık. Hemen bir not Doy Doy'un et şinitzeli son derece başarılı mutlaka bir ara tadın. Kordon çok kalabalıktı. Çimlerin üzerinde oturanlar, sahil boyunda yemek yiyip, bir şeyler içenler, hemen herkesin keyfi yerindeydi. Konserin ses düzeni son derece başarılıydı. Hele ki bir halk konserine göre. Aslında izleyici profili de son derece ilginçti. Gençler, yaşlılar, bir tarafta başı kapalı genç kızlar, bir tarafta içki içen gençler, bizim gibi kendini genç hissedenler... Anlayacağınız bir Türkiye mozaiği vardı ve herkes Erkin Koray'ın şarkılarına keyifle eşlik ediyor, hoplayıp zıplıyordu. Şu durumu ülkenin dört bir tarafında yakalasak ne güzel olur ama bu pek mümkün gözükmüyor ne yazık ki. Siyaset çok kötü bir şey...
Baba, konser set-listini bilindik şarkılarla oluşturmuş ama şarkıları bayağı bir sert çaldılar. Pek güzel oldu. Konserin bir diğer ilgi çekici olayı, Kurtalan Ekspres'ten tanıdığımız Ahmet Güvenç'in sahnede basını konuşturmasıydı. "Baba"yla beraber coştukça coşan Güvenç sayesinde ezbere bildiğimiz Koray şarkıları daha güzel hale geldi. "Baba"nında keyfi yerindeydi, emprovizasyonlar, seyirciye takılmalar, kafasına göre şarkılara girmeler yani anlayacağınız canlı müzik dinlemenin tüm güzelliklerini yaşattı bize.
Bu arada kim ne derse desin, Erkin Baba yaşına rağmen hala iyi çalıyor ve sahneyi dolduruyor. Valla Konak Belediye'si ve Hakan Tartan'a çok teşekkürler. Bu sene yaz sonundan itibaren Kordon'u doyasıya yaşadık Seçil ile. Erkin Baba ise kapanış için harika bir konser oldu...
Absürd Plak Kapakları: A Stereo Spectacular
Aslında bu kapak için yazılabilecek çok şey var ama hiç gerek yok. Yukarıdaki resme bakmak gerçekten yeterli. Hoş esasında bence bu plak son derece sempatik ve hatta espri bir kapağa sahip ama ayrıca bir bölüm açmaya gerek yok. Ayrıntılara bakınca çok keyifli şeyler var. Mesela His Master's Voice'ın minik köpeği Nipper sağ tarafta seçiliyor. Bu kapağın daha yüksek çözünürlüğü olanı bulabilirsem hemen ekleyeceğim bloğuma...
Polisiye Romanında Pikap
Hemen her ülkede polisiye romanlar çok popülerdir. Bunların çoğu cep kitabı dediğimiz tarzda ince olur. Yukarıda bir Fransız polisiye serisi olan 078 Service Secret'nin bir sayısının kapağı var. Tahmin edebileceğiniz gibi roman Anglo-sakson 007 James Bond'un oldukça kötü bir Fransız kopyası. Yukarıdaki kapakta görebileceğiniz gibi kapakta bir pikap ve kırık plak var, bölümün ismi ise "Le Secret du Disque" yani plağın gizemi. Plakların bir çok yerde karşıma çıkmasına alışkınım ama polisiye bir romanda ilk kez denk geliyorum...
Eğlenceli Notebook Çantası
Bu çok hoşuma gitti. Bu aslında bir notebook çantası ancak içerisinde bir hoparlör var. Resimdeki gitara dokunduğunuzda hoparlörlerden ses geliyor. Hoparlörlerde distorsiyon bile var ayrıca sesi açık kapatabilmekte mümkün. Gitarda ayrıca notada basabilmek mümkün. Klavye bölümündeki perdelere dokunduğunuzda notada çalabilen bu keyifli çanta 15.6" boyutuna kadar notebook'lar ile uyumlu. Ürünün Amerika satış fiyatı ise 50 Dolar civarında. Eh neresinden bakarsanız düzgün bir notebook çantası yaklaşık o fiyatlara geldiğine göre bu çantada çok pahalı sayılmaz. Denk gelsem alırım bir tane...
Ornette Coleman - Dancing In Your Head
Dancing in Your Head, benim dönüp dolaşıp dinlediğim tıpkı ismi gibi aklımda yer eden bir albümdür. 1975 yılında yayınlanan albüm, saksafoncu -ve zaman zaman trompetçi- Ornette Coleman'ın en garip albümlerinden birisidir aynı zamanda. Bu albüm Coleman'ın daha sonra bayağı popüler olacak elektrikli enstrümanlar kullanan Prime Time topluluğununda ilk olarak görüldüğü albümdür. Albümün plak versiyonu ilk olarak A&M Records tarafından yayınlandı. 2000'li yıllarda yeniden yayınlandı. Tabii o dönemde ortalıkta bağımsız bir A&M Records yoktu. Bir bilgi olarak günümüzde plak şirketi A&M/Verve/Universal Records olarak geçiyor yani uzun lafın kısası Universal grubunun bir parçası. Bir çok caz eleştirmeni bu albümü elinizde, arşivinizde bulunması gereken ilk 50 albüm listesine sokuyorlar. Ben bu kadar iddialı olamayacağım ama Ornette Coleman ismi sizin için bir şey ifade ediyorsa edinmenizde kesinlikle fayda var.
Albümün içeriği şu şekilde;
Theme from a Symphony (variation one)
Theme from a Symphony (variation two)
Midnight Sunrise
Midnight Sunrise (alternate take)
Orijinal baskıda "Midnight Sunrise" şarkısının alternatif versiyonu bulunmuyor. Bu şarkı yukarıda bansettiğim 2000 yılı baskısında mevcut. Albümün orijinal kadrosu şu şekilde; Ornette Coleman - alto saksafon, Bern Nix - birinci solo gitar, Charlie Ellerbee - ikinci solo gitar, Rudy McDaniel - bas, Shannon Jackson - davul, Robert Palmer - klarnet (Midnight Sunrise şarkısında) Master Musicians of Jajouka (Midnight Sunrise şarkısında)
Master Musicians of Jajouka topluluğundan da kısaca bahsetmeliyim. The Master Musicians of Joujouka, Berberi müzisyenlerden oluşan bir topluluk. Sufi müziğinini etkilerinin görüldüğü topluluğun batı ile buluşmasını Rolling Stones'un kurucularında Brian Jones'a borçluyuz Müzisyenlerin tamamı Fas'ın kuzeyindeki dağlarda bulunan Jajouka isimli bir kasabadan. Haliyle topluluğun ismi buradan geliyor.
Aşağıya albümün ana teması üzerine bir varyasyon içeren bir video eklemek istiyorum. Video, Japonya'daki bir konser sırasında çekilmiş. Bu dönemde artık topluluğun ismi resmen konulmuş; Ornette Coleman PrimeTime. Kadro albümle hemen hemen aynı olmakla beraber basçı Rudy McDaniel'ın yerine Larry McRae ve davulcu Shannon Jackson yerine iki davulcu birden var; Denardo Coleman ve Kamal Sabir. Bu arada Denardo Coleman, Ornette Coleman'ın oğlu olduğu notunu da ekleyeyim...
İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Bir Çözümleme Örneği Daha –Philips
Bir çok müzik türünde plaklar basan Philips grubu dünyanın dört bir tarafında bir çok plak şirket ile ortak çalıştığı için Matriks kodlarının önem kazandığı bir plak şirketidir. Firmanın genel olarak kullandığı kod sistemi Philips / Polydor ortaklığının bir sonucu olarak genel kullanıma açılmıştır. Philips'in katalog kodları açıklanmış olsa da, büyük bir karmaşa olduğunu da eklemem lazım. O kadar çok plak basılmış ki, tam anlamı ile doğru bir kataloğun mevcut olduğuna çok emin değilim. Zaten bir çok müzik araştırmacısı ve koleksiyoncu Philips matriks kodları için makaleler yazmış. Ben sizlere genel hatları ile yararlı bilgiler vermeye çalışacağım. Konu iyi anlamak için güzel bir örnek olacak sanırım...
Yukarıda bir Philips matriks kod sistemi görüyorsunuz. Şimdi bunu nasıl çözeceğimizi anlamaya çalışalım. Ben en sondan başlamayı öneriyorum. Yazımın ilk paragrafından Philips'in dört bir tarafında plak bastığını söylemiştim. Matriks kodunun sağ tarafının en son üç rakamından plağın üretildiği ülkeyi bulabiliyoruz. Bu kodlar şu şekilde; Avusturya - 720; Avustralya - 150; Belçika- 170; Brezilya - 200; Kanada - 230; Danimarka - 300; Uzakdoğu - 022; Fransa - 380; Almanya - 320; İngiltere - 420; Macaristan - 450; Italya - 520; Lüksemburg - 630; Norveç- 710; Hollanda - 670; Portekiz - 790; Güney Afrika - 960; İspanya - 850; İsveç - 970; İsviçre - 980; Dünyanın geri kalanı 000. O zaman yukarıdaki matriks koda göre elimizdeki plak "420" koduna sahip yani İngiltere'de üretilmiş. Ülkemizde üretilmiş Philips plaklarda ise "000" kodunu görmemiz gerekiyor. Peki burada ilk baskı konusunu nasıl çözeceğiz. Tek yapabileceğimiz araştırmak. Bu kısmın önünde ters bir üçgen olmalı.
İşte bu noktada matriks kodun ilk kısmı devreye giriyor. Yukarıdaki koddaki "6006160" bölümü katalog numarasıdır. Yalnız farklı ortaklıklarla üretilen plaklarda katalog numarası oldukça değişiyor. Hatta aynı albüm içinde değişiklikler olabiliyor. Bu noktada plak kapağı, plak etiketi ve matriks kodların birbirlerini tutması en dikkat edilecek konu. Katalog numarasının hemen arkasından "1F" veya "2F" kodlarını görmeliyiz. Bu kodlar A ve B yüzünü anlatıyor. Yani A yüzü için "1F" B yüzü için ise "2F" kodları kullanılıyor.
Bu kodun hemen arkasından "/" veya "//" ibaresini göreceksiniz. Bu kodun hemen arkasından bir rakam kodu bulunur. Bazı yıllarda -ilk dönemlerde- bu rakam kalıbın numarasını işaret ediyor. Ancak ilerleyen yıllarda bu tek rakamlık bölüm farklı amaçlarla kullanılmaya başlanıyor. Fabrika kodları bu konuya bir örnek...
Örneğin yukarıda bir Philips etiketi görüyoruz. Bu etiketten hareketle matriks kodu oluşturmak gerekirse karşımıza şöyle bir şey çıkacak. Katalog kodu 836896, plak yüzü kodu 1F veya 2F //kalıp kodu örneğin 1 \/ (ters üçgen yerine bunu yaptım) Fransa'nın kodu olan 380 . Yani A yüzü için elde edilecek kod şu şekilde olacak 836896 1F//1\/380
Nasıl eğlenceli değil mi?
Kavanoz Hoparlörler
Son dönemlerde telefon ve taşınabilir müzik çalar aksesuarlarındaki fiyat artışları insanları kendi çözümlerini üretmeye yöneltti. Özellikle Amerika'da popüler olan elektronik mağazalarında satılan parçalar ve elektronik bileşenler ile hemen herkes kendi eğlenceli hoparlörlerini üretiyor. Yukarıdaki ürün meşhur Radio Shack parçaları ile evlerimizde bulunan kavanozlar kullanılarak yapılmış. İşin komik tarafı ürün öylesine sevilmiş ki, şu sıralar seri üretimi düşünülüyormuş. Amerika gerçekten çok garip bir memleket...
Süper Kahramanlarda Plak Dinler
Amerikalılar çizgi roman dünyasında önemlidirler. O kadar çok süper kahraman yaratmışlar ki, bir sonra sonra kim kimdir tanımak mümkün değil. Aslında yakından tanıdığımız bir çok Marvel çizgi romanında -örneğin Spiderman- zaman zaman plaklara denk gelebiliyoruz. Yukarıdaki çizim ve alındığı çizgi roman konusunda hiçbir fikrim yok ama başlıkta yazdığım gibi Süper Kahramanlarda Plak Dinler:)
Motown Reyonu
Amerika'da bir plak mağazasında özel Motown bölümü. Motown plak şirketi Berry Gordy, Jr tarafından Amerika’da Detroit kentinde kurulmuştur. Otomobil meraklıları için Detroit bir nevi başkenttir. Motown plak şirketinin adı da buradan gelir. Motor Tow. Şirketin kuruluşu 1960 yılıdır. Berry Gordy, Jr, 1959 yılında ise Tamla Records’u kurmuştu. Bir şekilde Motown, Gordy’nin ikinci plak şirketidir.
Motown bir plak şirketi olarak efsaneler statüsünde kolaylıkla sayılabilir. Irk ayrımının ortalıkta olduğu yıllarda popüler müziğin her türlü ayrımı ortadan kaldırabilme gücünün olduğunu ispatlamıştır. Bunun yanında ilk kez Afrika kökenli bir Amerikalının sahip olduğu bir plak şirketidir. Haliyle büyük oranda Afrika kökenli Amerikalı müzisyenleri bünyesinde barındırmıştır. Ayrıca plak şirketinin yapımlarında kendisine özgü sound çok belirleyici olmuş ve meraklıların Motown albümlerini daha ilk notalardan anlayacağı kadar zihinlere kazınmıştı.
Motown plak şirketi ilerleyen yıllarda irili ufaklı 50 civarında alt plak şirketini bünyesinde barındırmaya başlamıştı. Yayınlanan albümlerde asıl ağırlık “rhythm and blues” soul ve pop müziktir. İsterseniz şimdi kısaca plak şirketinin kuruluşuna bakalım! Daha fazlasını okumak isterseniz sizi buraya alalım...
Modern Çağın Hifi Reklamları Philips
Arada sırada yabancı dergilerde büyük tüketici elektroniği firmalarının hifi haberlerini görüyorum. Yukarıda Philips'in kablosuz ses sistemlerini tanıtmak için hazırladığı reklamlardan bir tanesi var. Aslında hepimizin hayali böylesine küçük sistemlerdir. Daha doğrusu eşlerimizin hayali. Ama ne yazık ki bu bloğu okuyan bir çok kişinin bu durumun oldukça uzağında olduğunu söylemem pek yanlış olmayacaktır.
Sonora Reklamı
Sonora diye bir plak üreticisi hiç duymamıştım. Aslında Sonora ile pek ilgilendiğim söylenemez. O dönemlerde ortalıkta bol bol gözüken hepsi birada plak sistemlerinden fazla bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Ancak yaptıkları reklam afişi benim çok hoşuma gitti. O dönemlerin çizerlerinin bu çok zarif çizgilerine gerçekten hayranım. Bu afiş el altında bulunsun ilerleyen dönemlerde Stereo Mecmuası afişine dönüştürülebilecek daha doğrusu modifiye edilebilecek bir potansiyeli var. Bayıldım..
İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Bir Çözümleme Örneği Daha –Impulse!
Geçen hafta Bir Çözümleme Örneği – Bluenote yazım hiç beklemediğim kadar ilgi gördü. Bir çok okuyucum bu konuyla ilgili yazıların devam etmesi için mesaj atmış. Aslında ben farklı bir alana doğru yol almayı planlıyordum ama bir kaç örnek çözümleme daha yazabilirim diye düşündüm. Bir kaç bilindik şirketi ele alarak konumuza kaldığımız yerden devam etmemiz pek sıkıntı olmayacaktır.
Bu yazımızda isterseniz önemli plak şirketlerinden bir tanesi olan Impulse'a bir göz atalım. Impulse! plak şirketi 1960 yılında prodüktör Creed Taylor tarafından American Broadcasting Company'nin (ABC) alt şirketi olarak kuruluyor. Taylor daha önce New York'taki bazı önde gelen şirketlerde çalışır. Daha sonra yolu ABC ile kesişir. Aslında Taylor'ın Impulse! macerası çok uzun sürmez. Çünkü 1961 yılında firması Verve plak şirketine satılır ve ayrılır. Onun yerine gelen Bob Thiele, 1960'lar boyunca plak firmasının başındadır ve plak şirketinin klasik dönemindeki neredeyse tüm yayınlanan albümlerin prodüktörlüğünü üstlenir. Bu dönemlerde özellikle John Coltrane,Impulse!ın vitrindeki müzisyenidir ve açık konuşmak gerekirse plak şirketi başarıdan başarıya koşar. 1960'ların sonlarında yeni caz hareketleri döneminde Impulse! konuya hazırlıksızdır ancak şirket müzisyenleri büyük ölçüde özgür bırakır ve çok önemli albümler yayınlanır. 1970'lerde plak firması MCA Records'a satılır ancak hemen ardından Universal Music Group’a devredilir ve hayatına bir şekilde Verve Music Group altında devam eder..
Evet orijinal bir Impulse! baskısını nasıl anlayacağız? Yukarıda Oliver Nelson'ın The Blues and the Abstract Truth albümünün plak etiketi var. Plak firmasının kataloğundaki kayda bakalım,
Oliver Nelson The Blues and the Abstract Truth Impulse A-5 12" LP 1961 Şarkı listesi ise şu şekilde verilmiş;
"Stolen Moments" - 8:46
"Hoe-Down" - 4:43
"Cascades" - 5:32
"Yearnin'" - 6:24
"Butch and Butch" - 4:35
"Teenie's Blues" - 6:33
İlk dikkat edilecek şey Impulse! plak şirketinin plak etiketidir. Orijinal Amerikan baskılarının etiketleri turuncu ve siyah renktedir. Avrupa baskıları ise siyah-gri olarak basılır. Tabii burada ilk baskılardan bahsediyoruz. Sonraki Avrupa baskıları da turuncu-siyah etiket kullanılarak yapılmıştır.
Impulse! kataloğundaki tüm albümlerin kodu "A" harfi ile başlar ve katalog kodları ara olmadan "-" ile rakamdan oluşan bir koda sahiptir. Örneğin Oliver Nelson'ın The Blues and the Abstract Truth albümünün kodu Impulse A-5'tir. Bir diğer örnek olarak ALbert Ayler'in Music is the Healing Force of the Universe albümünün kodu A-9191'dir.
Orijinal Amerikan Impulse! baskılarında Matriks kodu son derece basittir. İlk kod kesimi yapan stüdyonun kodudur. Neredeyse tüm Bluenote plaklarında olduğu gibi Impulse! plaklarınında işlemleri Rudy Van Gelder stüdyolarında yapıldığı için "RVG" ibaresi bulunur. Bu kodlama düzgün bir şekilde makine kodu olarak yazılır. Sonrasında el yazısı ile plağın katalog numarası işlenir.
Burada dikkat katalog kodu "A-5" şeklinde yazılıyor olsa da, el yazısı ile "A5" şeklinde yazılır. Arkasından "-" eklenerek plağın yüzü eklenir. Örneğin A yüzü için matiks kodu şu şekilde olacaktır "A5 - A" B yüzü için ise "A5 - B" şeklinde bir kod yazılır. Önemli olan bu kodun el yazısı ile yazılmış olmasıdır.
Velet ve Plakları
Türkçe meali; plak koleksiyonumdan gurur duyuyorum. 1970'lerden bir karikatür ancak ne yazık ki çizerini bulamadım...
Gwangwon Arthall Galerisi
Hem "Twittering Machine" hemde "It Is Hifi" bloglarında rastladığım bir sanat galerisi. Kore'de bulunan bu galeri içerisinde hifi tarihinin altın çağında üretilmiş bir kısmın önemli cihazları dinlemek ve görebilmek mümkün. Liste oldukça uzun ancak bir kaçını yazayım. JBL'den Paragon ve Hartsfield ki bence her ikisi de çok güzel hoparlörlerdir. EV Patrician Ⅱ. EV deyince biliyorsunuz EV Electro Voice firmasının kullandığı bir kısaltma. Biz genelde bu firmayı seslendirme sistemleri ile tanıyor olsak da, Uzakdoğu'da 1980'li yıllarda ürettikleri hoparlörler bayağı ilgi çekiyor. Bir araştırmak lazım...
Klangfilm Bionor KLL433, ALTEC A-4, Western Electric 16A, 46, 555, MC 2500 derken liste uzadıkça uzuyor. Klangfilm 6S-ELA-2805 de ilgi çeken cihazlardan bir tanesi. Bu arada Uzakdoğuluları anlamak çok zor. Koskoca hoparlörleri, Amerika ve Avrupa'dan nasıl toplayıp ülkelerine götürmüşler. İşin komik tarafı şu an özellikle Avrupalılar günümüzde bayağı ağlayıp zırlıyorlar bu konuda. Neredeyse geçmişin tüm önemli hoparlörlerini Uzakdoğuya kaptırınca çoğu meraklı için bu hoparlörleri dinleyebilmek hayal. Amerika'da ise durum biraz daha iyi. O kadar çok mal üretmişler ki, yıllardır stok bitmediği gibi devamlı yenileri de bulunuyor.
Hakancez Oyun Dünyasında: Demon Hunter Olmak :)
Diablo III'ü Demon Hunter (DH) olarak oynamaya devam ediyorum. Biliyorsunuz DH ile çok farklı tarzlarda oynanabiliyor. Oynayan hemen herkes biliyordur, Glass Cannon, Survivability, Tank olarak oynayan DH oyuncuları var. Şimdi de Battlefield Engineer listeye eklenecek. Ben oyun başlarında Glass Canon olmaya niyetlendim. Ancak yaş itibarı ile reflekslerimin pek iyi olmadığını kabul edene kadar bayağı sorun yaşadım. Sonrasında kendi uyum tarzıma uygun bir karakter yaratmayı başardım. Daha yapılacak çok şey var tabii ki...
Oyunun ilk günlerinden itibaren özellikle Athene yüzünden DH çok popüler oldu ve bu yüzden ekipmanı her zaman pahalı. Ben oldukça ekonomik bir ekipman toplamaya çalıştım. En pahalı ekipman 1M aldığım Manticore idi arkasında ise her biri 200K tutarında toplam 400K'ya mal olan Danetta Creed idi. Bu halde oyunu rahatlıkla oynayabiliyorum. Bazı elit ve champion pack'ler de sıkıntı yaşıyor olsam da, kite ederek veya farklı çözümlerle bu sıkıntıları aşmak mümkün. Şu sıralar daha çok arkadaşlarımla oynadığımdan önde tanklar olunca neredeyse hiç ölmeden ACT III'ü tamamlayabiliyorum.
Şimdilerde çift crossbow oynayan yok pek ama ben arada oynuyorum. Benim karakterin linki ise burada..
Yukarıda ayrıntıları görebileceğiniz gibi, çok iyi özellikleri olmayan Manticore ile toplam damage 40k Sharshooter ile 150K civarına yükseliyor. Danetta Creed seti ile toplam damage düşüyor ancak farklı zamanlarda farklı avantajlar sağlıyorlar. Savunma özellikleri ise life 43K, armor yaklaşık 6k ve All resist değerleri ise 360 civarında. Dikkat edeceğiniz gibi life değeri ortalama DH standartlarına göre biraz yüksek dediğim gibi refleksler eskisi gibi çabuk yanıt vermediğinden life miktarı bana ek tepki süresi veriyor. Armor ve all resist değerleri ise ortalama DH standartlarında.
Bir de Danetta Creed 1h Crossbow'larla yaptığım bir konfigürasyonum olduğundan bahsettim. Her iki silahta da ek Disciple (19) ek hatred generation ve göreceli yüksek LOH değerleri var. Silahlar en üst düzey olmasa da çok ucuza denk gelmişti (200K tanesi) Bu silahları genelde yanımda taşıyıp reflect damage veren düşmanlarda bunları tercih ediyorum
Blizzard'çılar ilginç bir karakter yaratmışlar. Bence DH Lore'u da son derece zevkli. İlerleyen dönemlerde romanlarla geliştirirler herhalde..
Benim stratejim her iki konfigürasyonda da mümkün olduğunca hatred generation'a yüklenerek rapid fire veya benzeri sağ fare büyülerini uzun süre kullanarak maksimum damage verebilmek ve her konfigürasyonda mümkün olduğunca ek Disciple'a sahip olup sıkıntılı zamanlarda ortadan kaybolmak.
Görebileceğiniz üzere karakterin ekipmanı üzerinde yapılabilecek çok şey var. Daha fazla Critical Chance (CC) daha fazla Attack Speed veren ekipmanlar ilk bakışta fark ediliyor. Zaman içerisinde daha fazla altın harcayarak edinilebilir. Ekipmanda MF veya gold find gibi ek özellikler yok. ACT I ve II için ayrıca sandıkta birer set tutuyorum. ACT III için böyle bir kombinasyonum yok şimdilik çok hem yaşayıp hemde iyi loot yapabileceğiniz ekipman çok pahalı.
Demon Hunter dünyasında bir süre daha takılmaya devam edeceğim sanırım. Bu arada Diablo oynayanlara oyundaki mahlasımın quorthan#2815 olduğunu hatırlatayım beni arkadaş listesine ekleyebilirsiniz...
Bir Zihni Sinir Projesi
Amerikalı bir arkadaşımız plak dinlerken kullandığı sistemi ev dekorasyonunun bir parçası haline getirmeye karar vermiş ve yukarıdaki manzara ortaya çıkmış. Her taraftan geçen kablolar, devre kartları derken ortaya çıkan manzara oldukça değişik. Hoş tabii ülkemizde böyle bir şeyi -artık dekorasyon veya ne derseniz deyin- yapabilecek insan sayısı azdır. 5 adet kabloya laf eden eşler varken bunu yapabilecek insan sayısı azdır herhalde. Benim bir ara buna benzer bir bilgisayar projem vardı. Tüm parçalar tozdan leş gibi olunca vazgeçmiştim.
Çok Özledik; Amy Winehouse
Geçenlerde aklıma geldi bayağı bir Amy Winehouse dinledim. Winehouse’u bu kadar değerli kılan şey bence soul müziğin önemli kadın solistlerine olan ilgisi sayesinde müziğinde yakaladığı çizgidir. Müzik tarihini incelemeyen, müzik dinlemeyen bir insanın böylesine bir karışımı elde etmesi mümkün değildir. Winehouse tahmin edebileceğiniz gibi iyi bir müzik dinleyicisidir aynı zamanda… Bunun yanında dünya müziğinde gitgide geriye düşen İngiliz müziğinin yeniden başarıdan başarıya koşmasını sağlaması önemlidir. 2000′lerde İngilizlerin dünyaca çok tanınmayan ama kaliteli müzik dergileri sıralamasında en başlarda kendilerine yer bulabilecek bağımsız müzik dergilerinde Winehouse rüzgarı öyle bir esiyordu ki, bu dergileri okuyanların onun müziğini merak etmemesi imkansız gibi bir şeydi. Bu dönemlerde de Winehouse’un kimyasallarla arasının iyi olduğu biliniyordu ancak ölümcül sorunlara yol açması olasılığı pek yoktu. Müzik dünyasının görünen yüzünden daha derinlere girdikçe konuşulmayan gerçekler vardır. Hemen herkes bu gerçekleri bilir ama küçük ve bağımsız hareket eden müzik dergileri, dinleyiciler ve müzisyenler arasında adı konulmamış bir sessizlik yemini vardır. Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Günaydın :) LP'lerin önlenemez yükselişi
Radikal Gazetesi'nde 13/05/2012 tarihinde yayınlanan Naim Dilmener imzalı yazı LP'lerin önlenemez yükselişi.
-------------------------------------------------------------
Müziğin tarihi, pekala formatlar ya da kayıt ortamları üzerinden de ferah ferah okunabiliyor, hem de ilk gün ya da yıllardan başlayarak. Bilen biliyordur ama tekrarlamakta fayda var. Müziğin tarihi eskidir, binlerce yıl öncesine uzanacak kadar eski. Ama yine de bugün alışık olduğumuz tarzda yaygınlık kazanması, gündelik hayatımızın içine sızması oldukça yeni. Bunun olabilmesi için, öncelikle müziğin kaydedilebilir olması gerekiyordu ve bu da ancak 1877’de gerçekleşebildi. Thomas Edison bir süredir üzerinde çalıştığı sesleri kaydedebilecek bir aletten, ancak 1877’nin 6 Aralık günü istediği sonucu aldı. O gün, fısıldadığı “Mary had a little lamb” cümlesini nihayet kaydetmeyi başardığını gördü ve sesleri bir silindir üzerine rapteden bu aleti “phonograph” olarak isimlendirdi.
Bir on yıl kadar sonra da Emile Berliner çıktı sahneye; onun keşfi epeyce farklıydı. Günümüzde kullanılan kayıt ortamlarına benzer yuvarlak diskler üzerine kayıt yapıyordu keşfettiği alet ve “gramophone” olarak adlandırdı. Keşifler tamamdı. Ses artık kaydedilebilir, yayılabilir, dağıtılabilir bir şeydi ve bunun için bir değil iki farklı yol vardı. Müzikte ticari rekabet ilk alınan nefesle başlamıştı.
Bantlar, plaklar, kasetler...
Sonra da aynen devam etti. İşin içinde “para” varsa, herkes bu paranın kendi cebine akması için elinden geleni ardına koymuyordu. Makara bantlı teypler, plaklar, kasetler girdi devreye. Kullanılan malzemenin aynı olduğu durumlarda dahi, firmadan firmaya hep bir şeyler fark ediyor ya da değişiyordu. Dijital çağa bile böyle gelindi. CD’nin keşfi dahi bu konuda bir rahatlama ya da basitleştirme sağlayamadı. Özellikle de ilk yıllarında. CD’ye kayıt yapılabilen o ilk yıllarda, her alet ancak kendi markasını taşıyan boş disklere kayıt yapabiliyordu mesela.
CD’nin keşfiyle birlikte, (kaset ve plak gibi) daha önceki formatların tarihin derinliklerine gömüleceği de sanılıyor ya da varsayılıyordu. Öyle ya, müzik artık yepyeni bir kayıt ortamı üzerinden yayılacak ve dinlenecekti. Kim, hangi sebeplerle eski bir formatta ısrar edebilirdi ki?En azından ilk yıllarda bu beklenti gerçekleşti de. LP satışları azalmaya yüz tuttu, sıfırlanacağı günler sayılmaya başlandı. Ama öyle olmadı. LP’ler hiçbir biçimde çekip gitmedi hayatımızdan. Eski kuşak koleksiyoncuların tutkusu, her zaman bu formatı bir biçimde gündemde tutmaya yetti. Sonra bu nokta da geçildi. Genç kuşak da, hem boyutları hem de görselliği bambaşka olan bu formatın cazibesine kapıldı ve pikap almaya, plak dinlemeye başladı. Derken olanlar oldu: LP satışları yükselmeye başladı.
Senar, Pekkan, Aksu...
2011, müzik piyasasının 2004’ten beri durmadan aşağı doğru inmiş satış rakamlarının toparlanabildiği bir sene oldu. Rakamlar düşmemiş aksine yükselmişti. Ve tuhaflığa bakın ki, buna sebep olan gelişmelerden biri de LP satışlarındaki yükselişti. Müziğin rakamlarını toparlayan, ölçen biçen Nielsen SoundScan, yeni yılda yayımladığı raporunda, LP satışlarının giderek arttığını açıkladı.
Elbette bir kısmımız şaşırdı ama hepimiz değil. Çünkü bizim buralardan bile bu işlerde ilginç gelişmeler yaşandığı fark edilebiliyordu. Hem plaklara hem de bunları çalabilecek aletlere internetten satış yapan sitelerde daha fazla ilgi gösterilir olmuştu. Genç kuşak koleksiyoncular yalnızca geçmişe özlem nedeniyle değil, daha sahici bir ses verdikleri için düşmüştü bu geçmiş zaman malzemelerinin peşine. Zaten ağabeyleri ve ablaları da aynen bunu söyleyip duruyordu. Dijital kayıtlar o kadar kusursuz, o kadar mükemmeldi ki, bir noktada inandırıcı gelmemeye başlamışlardı. Yapay hatta sahte gibi gözükür olmuşlardı.
Ve zaten çok miktarda LP de basılıyordu artık. Sezen Aksu (Bahane, Bahane Remixes) Nazan Öncel (Hatırına Sustum), Teoman (En Güzel Hikayem, Söz Müzik Teoman ), Sibel Can (Benim Adım Aşk) ve başka star’lar, bu formatı bir prestij unsuru gibi görmeye başlamış ve albümlerini (CD’nin yanında) bu şekilde de yayımlamaya başlamışlardı.
Devamı da geldi. Başını Yavuz Asöcal, Emre, Elenor, AJS ve diğer firmaların çektiği bu hareket yayıldıkça yayıldı. Yakın zamanda Ajda Pekkan’ın ‘Best of Ajda’, ‘Ajda 1990’ ve ‘Seni Seçtim’ adlı albümleri bu formatta basıldı. Zeki Müren’in ‘Türk Sanat Müziğinin Paşası’, ‘Saklı Kayıtlar’ ve Müzeyyen Senar’ın ‘Yayınlanmamış Şarkılar’ plakları da raflarda. Sezen Aksu ’nun ‘Sen Ağlama’, Barış Manço’nun ‘Mançoloji’ ve Cem Karaca’nın ‘Ölümsüzler’ serisi de öyle.
Plağı olan albümün CD’sini beklediğimiz günlerden, CD’si olan albümün LP’sini beklemeye başladığımız bir zamana geldik. Plakçılar LP kaynıyor. Bunları çalacak aletler de marka marka. Hem de modern çağa ayak uydurmuş, USB girişli ve dijital kayıt yapabilen bir kılıkta. CD öldü, LP ise yaşıyor. Öngörülen bu değildi halbuki.
Filmlerde Pikaplar ve Plaklar; Doctor House II
Daha önce Doctor House'a Filmlerde Pikaplar ve Plaklar bölümünde yer vermiştik. Ancak Stereo Mecmuası Forumlarında ElTurko mahlaslı kullanıcımız bir video eklemiş hemen bu bölüme ekleyeyim dedim. Dr House’ın sistemindeki pikap Amerikan Sota firmasının Cosmos modeli, hoparlörler ise Alman Duevel firmasının Bella Luna modeli, ilginç yapılı amplifikatör ise Amerikan Thor Audio firmasının ürünü diye yazmıştım daha önceki konu başlığında. Kullanıcımıza teşekkürler.
İleri Seviye Koleksiyoncular İçin Bilgiler: Bir Çözümleme Örneği -Bluenote
Geçtiğim haftalar iki yazı boyunca sizlere matriks kodlardan bahsettim. İlk yazıya buradan ikinci yazıya ise buradan ulaşabilirsiniz. Şimdi ise bilgilerin pekişmesi için bir kaç örnek vermek istiyorum. Bu konunun daha iyi anlaşılmasına yaracağı gibi bir çok insan için benim plak koleksiyonum var cümlesinin aslından ne demek olduğu konusunda bazı faydalı bilgiler verecek.
Bloğumu takip eden çok sayıda caz dinleyicisi olduğu için en bilinen ve tanınan plak şirketlerinden bir tanesi olan Bluenote'u mercek altına alalım. Bu yazıda oldukça yüzeysel olarak Bluenote albümlerinin kapak ve plak üzerindeki etiket ve kodlarından hangi verilere ulaşabileceğimize bir bakalım. Çok şaşıracağınıza eminim...
Bir plağı ilk elimize aldığımızda ilk yaptığımız şey kapağına bakmaktır değil mi? Bir plak kapağı bize bir plak hakkında ilk önemli bilgileri verir. Belki farketmişsinizdir. Bir çok plak üzerinde daha doğrusu kapak üzerinde üretim yılı yazmıyor. İlk bakışta bu tarihi kesin olarak belirleyemesek bile yaklaşık bir tarih belirlememiz hiç zor değil. Bu durum neden önemli, ikinci el plak alırken mümkün olan en iyi baskıyı istiyorsak veya plağın özel bir baskının peşindeysek bu bilgiler ilk adım için çok önemlidir. Böylelikle kolayca bir ayrım yapar, daha değerli olduğunu düşündüğünüz plakları daha ayrıntılı inceleyebilirsiniz. Hatırlatayım örneğimiz Bluenote plak şirketiydi.
Yukarıdaki resimde dikkat ederseniz bazı adresler var. Bu adresler Bluenote plak şirketi tarafından farklı yıllarda kullanılan adreslerin listesi. Plak kapağına baktığınızda en alt bölümde Bluenote adreslerine baktığınızda yaklaşık bir tarih aralığı elde edebilmeniz mümkün. Bu arada bir çok okuyucumuzun plaklarına gidip adresleri kontrol edeceğine eminim ama hemen bir not yazayım. Yeniden basılan plaklarda Bluenote kapakları modifiye ettiğinden dolayı plaklarınızın orijinalinin baskı yılı ne olursa olsun "1290 6th Ave, New York NY 10104" adresini göreceksiniz. Bu firmanın güncel adresi olduğundan tüm kapaklara bu adres basılıyor. Burada bahsettiğim konuyu orijinal baskılar üzerinden takip edebilirsiniz...
İkinci adımda plak üzerindeki etiketi kontrol edelim. Buradaki örneğimiz Bluenote plak şirketi olduğundan firmanın iç etiket listesi yukarıdaki resimde görülebilir. Burada önemli bir konu bir plağın kapağı ile etiketinin uyumudur. Söz gelimi 1964 yılında müzikseverlere sunulmuş bir plağın kapağında yazması gereken adres bilgisi ile plak etiketinin birbirini tutması gerekir. Eğer bir sorun varsa yani uyuşma yoksa o plakta bir sorun var demektir. Tabii ki istisnalarda yok değildir ama genel olarak büyük ölçüde bu uyuşmanın olması gerekli. Hemen bir not, 2000'lerin ilk onundan itibaren Bluenote plaklarının odyofil versiyonlarında da 1980'lerin Capitol baskılarındaki "The Finest In Jazz Since 1939" ibaresi denk gelebiliyor. Kafanız karışmasın diyerek yazayım dedim...
Yukarıdaki resimde orijinal bir Bluenote baskısında nerelerin dikkatle incelenmesi gerektiğini görüyorsunuz. Bu baskılar özellikle de patent için kullanılan "R" amblemi olmayan ve plak şirketinin yanında "Inc" ibaresi olmayan plaklar genelde binlerce dolardan el değiştiriyor. Gördüğünüz gibi daha matriks kodlara gelmeden bir sürü ayrıntıyı öğrenmiş durumdayız...
Şimdi gelelim Matriks kodlara...
Bir çok Amerikalı ve Avrupalı plak şirketi kataloglarının ayrıntılarını ama tüm ayrıntılarını meraklılar ile paylaşmış durumda. Çeşitli internet arşivlerinden bu listelere ulaşabilirsiniz.Diyelim ki, Art Blakey'nin müthiş albümü A Night in Tunisia'nın ayrıntılarına bakıyoruz. Albümün Bluenote kataloğundaki ayrıntıları şu şekilde;
4049: Art Blakey and the Jazz Messengers – A Night in Tunisia (8/14/60)
Albümün orijinal 1960 baskısında şu şarkılar yer alıyor;
"A Night in Tunisia" (D. Gillespie, F. Paparelli) – 11:11
"Sincerely Diana" (Wayne Shorter) – 6:47
"So Tired" (Bobby Timmons) – 6:36
"Yama" (Lee Morgan) – 6:20
"Kozo's Waltz" (Lee Morgan) – 6:45
Yıl 1960 olduğu için plak kapağında ve plak etiketinde "47 West 63rd NYC" adresini görmemiz gerekiyor. Etiket üzerinde bu yıllarda "Inc" ve "R" ibarelerini görmemiz gerekiyor. Ancak ilk baskılarda bu ibarelerin olmadan yapılmış olanlar olduğu için bunların ederi çok ama çok yüksek. Matriks kodunda çok belirgin bir yazı karakteri ile yazılmış "4049" ibaresini görmeliyiz zaten yukarıda belirttiğim gibi plak şirketi bu kodu yayınlamış durumda. 4049 ibaresinin hemen ardından bir boşluk "-" tekrar bir boşluk görmeliyiz. Bu ibarenin hemen ardından bir harf göreceğiz. Örneğin 1 rakamı ilk kalıpla üretilmiş bir plak olduğunu bile anlatacak. Ancak hangi fabrikadaki birinci kalıp? Bunu da bu rakamın yanındaki harften anlayacağız.
Önemli bir ipucu... 1966 yılına kadar üretilen tüm Bluenote plaklarında fabrikayı temsil eden harfte bakılması daha doğrusu aranması gereken harf "P" harfidir. Bunun sebebi Amerika New Jersey'de kurulan Plastylite Corporation olarak bilinen fabrikanın dönemin açık ara en iyi fabrikası olmasıdır.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)