Transformers Linn


İnternette gezinirken ismini bilmediğim bir arkadaşımız Linn LP12 pikabı kullanarak neredeyse Transformers tadında bir animasyon yapmış.  Valla muhteşem gözüküyor...

İğne Değiştirme Diaroması


Geçenlerde internette gezinirken yukarıdaki fotoğrafı gördüm pek beğendim. Kullanılan figürler tahminen 1/72 boyutlarında olması lazım. Çeşitli markaların bu tarz figürleri var ve kendiniz boyayabiliyorsunuz. Yukarıdaki fotoğrafı çeken arkadaşımız, iğne değişimini canlandırmış... Aslında bu tarz bir diaroma veya sahneyi Stereo Mecmuası'nda da kullanabiliriz.

Seloteyp Kesici


Bir Amerikalı arkadaş seloteyplerini kesmek için yukarıdaki gibi bir tasarım yapmış pek hoşuma gitti ve kısa zamanda kendime de yapmayı planlıyorum. Buradaki arkadaş oturup tahtadan kapmış ama varolan plastik bir parçayı yazıcıdan çıkartılabilecek vinyl ile de yapabilmek mümkün... 

Muhammad Ali, Cadillac ve Pikap


Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz büyük boksör Muhammad Ali, 1960'larda Cadillac marka otomobilindeki araba pikabında 45'likleri ile haşır neşir olurken...

Thorens Restorasyonları!


Millet şu eski Thorens'leri ne hallere getiriyor gerçekten hayran oluyorum. Mesela yukarıdaki gibi baştan aşağı elden geçirilmiş harika bir Thorens pikabı Almanya'da eBay üzerinden gerçekten çok makul fiyatlara edinebilmek mümkün.

Who?


Buraya görmeyi başarabilirsiniz yakın zamanda Tamer Tekelioğlı güzel bir Who yazısı yayınladı. Ulaşmak isterseniz buraya tıklayınız...

Katma Değer Şaban ve KDV


Bugün buradaki karikatürü yayınladığımda aklıma rahmetli Kemal Sunal'ın Katma Değer Şaban filmi geldi. Punk'tan serbest çağırışım diyebilirsiniz. Açıp hemen filmdeki şarkıları dinledim. Filmin KDV isimli parçasının sözleri aşağıda...
-Gördüm Ki Memlekette, Ortadirek Yan Yatmış, Bir De Kdv Gelmiş, Hepten Ayvayı Yemiş
-Senin Uyanık Baban, Çırparken Ordan Burdan, Salak Mı Ki Ödesin, KDV

-O Şık Vizonlu Anan, Çanak Konken Oynarken, Verir Mi Harun Bey’e, KDV

-Köprüde Hissen Varsa, Barajdan Pay Aldınsa, Seni Hiç Irgalamaz, KDV

Ortadirek Düşünsün, Ömür Boyu Sürünsün, Umrunda Mı Senin, KDV
Bir bakınca filmin yayınlandığı 1985 senesinden bu yana ülkemizde pek bir şeyin değişmediğini görebilirsiniz. Ha pardon bir de ÖTV var şimdi...  Ağlanacak halimize gülelim!

Grubun İsmi mi Albümün İsmi mi?




Hani bazen elinize bir albüm geçer, ancak isimlerin grubun mu yoksa albümün mü olduğunu bilemezsiniz. Yukarıdaki karikatürü görünce o aklıma geldi. Yazan şey ise şu şekilde;
Belki de grubun ismi Sandinista  ve grubun ismi Crash'tir? 
Ancak işin daha vahim bir bakış açısı da yok değil. Eğer punk müzik ile ilgileniyorsanız Crash'in Sandinista albümünü  bilmiyorsanız biraz sorun var demektir. Ecnebiler yukarıdaki gibi tiplere "poser" diyorlar. Görüntü hardcore punkçı ama punk ile uzaktan yakından alakası olmayan tipler...


"The Darkening of Tristram"


Geçtiğimiz günlerde Diablo'nun 20. yılı için birkaç satır kaleme almıştım. Kutlamalar bu hafta içinde iyice başladı ve muhtemelen bu akşam Diablo III içerisindeki coşku yaşanmaya başlayacak. Olay neydi hatırlatayım; "The Darkening of Tristram" adından ilk Diablo gibi 16 katlı bir zindanda savaşıp bölüm sonunda Diablo ile karşılaşacağız. Tahmin edeceğiniz üzere Tristram katedralinde geçecek bir bölüm. Görsel filtrelerle bu yeni bölümlere retro havası verilecek ve eskisi gibi sadece 8 yöne hareket şansımız olacakmış.

Meraklıların bilgisine :)

Carrie Fisher Vefat Etti


Star Wars severlerin gönüllerinin kraliçesi Carrie Fisher 2016'nın son günlerinde vefat etti. Benim açımdan bir diğer önemi Blues Brothers filminde de rolü olmasıdır. Star Wars'ın gönüllerimizde taht kuran orijinal üçlemesi A New Hope, The Empire Strikes Back ve Return of the Jedi'da ve ne yazık ki The Force Awakens kepazeliğinde Leia Organa rolüyle önemli bir karakteri canlandırdı. Aklımızda ilk filmdeki beyaz kıyafeti ve garip saç modeli ve Jabba the Hutt'ın sarayında yukarıdaki köle kıyafetiyle aklımıza kazındı. Tabii ki "Blues Brothers" filmindeki ruh hastası eş rolü de tabii ki unutulmaz. Mekanı cennet olsun...

Havada Uçuşan Plaklar


1960'larda televizyon dizisi olarak çekilen Batman serisini hatırlayanlar var mı bilemiyorum. Türk televizyonlarında da fi tarihinde gösterilmişti. Özellikle açılış jeneriği son derece sinir bozucuydu. Aslında her şeyi sinir bozucuydu. Yukarıdaki sahne bir dövüş enstantanesinden... Plaklar havalarda uçuşurken...

Eroica Almighty-55


Eroica Almighty-55 lambalı entegre amplifikatör. Kanal başı 27W güç üreten ampli 15Kg ağırlığında. Üretim yılı 1960'lar... Türkiye'de bana sadece 1 kez denk geldi Eroica markası.

Rubik Küpü


Rubik Küpü, Macar heykeltıraş ve mimar Erno Rubik tarafından başımıza musallat edilen bir mekanik bulmaca derdi malumunuz. 12 kenar, 8 köşe ve 6 merkez parçadan oluşan küp üzerinde toplamda 26 adet parça var. Mekanik bir bulmaca olduğu kadar bana sorarsanız bir tasarım ikonu olan Rubik Küp hepimizin çocukluğunda bir şekilde elimizden geçmiştir. Ben daha çok askerlerimle oynamayı seven bir adam olarak bu bulmacayı hiçbir zaman çözemedim. Hiç yalan söylemeyeyim hatta nefret edip senelerce elime bile almadım.

Geçenlerde Ali'ye oyuncak almak bir mağazaya gittiğimde reyonda bana melun melun bakan küpleri görünce lanet edip sepete attım bir tane. Aslında başıma geleceği biliyordum ama rahat durmadım işte... Bu arada benim bilmediğim binbir türlü kip çıkmış piyasaya. Bizim bildiğimiz 3×3×3'lük standart küp. Bunun 4×4×4'lük adı Rubik'in İntikamı ve 5×5×5'lik Profesörün Küpü isimli versiyonları da varmış. Sinir hastası olmak istemeyenler için ise 2×2×2'lik Mini Rubik Küpü de zamanında üretilmiş. Bunlar yetmiyormuş gibi piramit şeklinde olan, daha fazla parçaya sahip dev gibi küpler hatta daire şeklinde bile olanlar var... Olay çığrından çıkmış yani...


Ben son yıllarda çeşitli robotik yapılar tarafından çözülen küplerle alakalı videolar seyretmiştim. Hatta Lego Mindstorm kullanılarak yapılan minik bir proje beni fena kaşıdı. Hoş asla çözemediğin bir şeyi otomatik olarak çözmek nedir diyeceksiniz. Kesinlikle haklısınız...

Sonunda aldım elime küpümü başladım çevirmeye. Uzun uğraşlar sonunda çözmeyi de başardım. Başım göğe ermedi açıkçası :) Ama çocukluktan gelen bir kabustan kurtuldum, mutluyum yani. Tabi ben 10 saatte çözerken millet saniyeler içinde çözüyor bu küpleri. Internetten izlediğim videolarda önünde  Stackmat zamanlayıcısı adı verilen garip bir kronometre başına küçücük veletler küpleri saniyeler içerisinde çözüp ellerinden atıyorlar. Tabii ki bunun için özel algoritmalar kullanıyorlar ama manzara garip. Hoş bende birkaç gün içinde bayağı hızlandım ama saniyeler tabii ki bana çok uzak...


Tabii ki  olayın suyunu çıkartmışlar. Küpü tek el kullanarak çözmek, ayakla çözmek, gözü kapalı çözmek gibi her türlü acayiplik var. Benim iki elle yapamadığımı adam saniyeler içerisinde ayağı ile çözüyor. Helal olsun... 

Tabii ki her alanda olduğu gibi küplerde her türlü modern teknolojiden nasibini almış. Özel rulman sistemlerinden hızlı dönmeye yardımcı yağlara kadar olayın bokunu çıkartmak için her türlü enstrüman elinizin altında. Benim alışveriş yaparken tek bildiğim şey eskisi gibi çıkartmalı olanlardan almamam gerektiği idi. Sabit boyanmış bir küp daha sağlıklı. Benim satın aldığım mağazada "Dian Sheng" diye bir Çin markasının küpü vardı. Kalitesi falan hiç fena değil. Zaten 5TL, fazla beklenti sizi sarsmasın! 

Bu aralar ya sabır diyerek çekecek tespih arıyorsanız alın size alternatif; Rübik küpü... 


Umut?


Bloğumu seneler önce internette denk geldiğim ilginç şeyleri bir kenara atmak, ufak tefek yazılarımı yayınlamak için açmıştım. Zaman içerisinde kendim için yazdıklarım insanların da ilgilerini çekmiş olacak ki, binlerce insan uğrar oldu.

2016 yılı öyle bir yıl oldu ki, yaşadığımız ülkemiz adına hemen her hafta hatta neredeyse her gün kötü bir haber alır olduk. Kazalar, patlayan bombalar, trafik, darbe teşebbüsü, burnumuzun ucunda savaş, terör, ağır ekonomik kriz ve daha bin türlü melanet...

Tam bir şeyler yazmaya veya bir fotoğraf eklemeye heves ediyorum, şehit haberi geliyor, güzel bir yazı yayınlayayım diyorum, bir yerlerde bombalar patlıyor, ilginç bir fotoğraf buluyorum sınır boylarında ana kuzuları toprağa düşüyor, iyi yıllar deyip yatağıma yatıyorum sabahına saldırı haberleri ile yıkılıyorum, yıkılıyoruz.

2017 geldi, hoşgeldi de, bir şeylerin iyiye gideceğine dair umut yok. Ne halt edeceğimi şaşırdım valla...


Mekanik Klavyeye O-Ring Sessizliği!


Geçtiğimiz haftalarda oturup ciddi bir mesai harcayarak çalışma masamı düzenlemiştim ve deneyimlerimi sizlerle paylaşmıştım. Yazı şaşırdığım şekilde ilgi çekti. Aslında ortada yapılan matah bir iş yok sadece küçük küçük düzenlemelerin birleşimi ile ortaya en azından verimlilik açısından olduğu kadar tertip düzen açısında da faideli bir eser çıkması var. Tabii ki düzenlemelerin sonu hiçbir zaman gelmiyor. Son günlerde minik bir operasyon daha yaptım ve kolay uygulanabilir olduğundan sizlerle paylaşayım dedim...


Geçen aylarda "Yetişin Dostlar! Klavye Konusu" diye bir yazı yazmıştım. Yazıyı okumadıysanız olay tam istediğim gibi bir klavye bulamamam ile alakalıydı. Bu yazının sonlarında minimal boyutlardaki klavyelerden bahsetmiştim. Bunlara Amerikalılar Tenkeyless Mechanical Keyboards (TKL) diyorlar demiştim. Bende rahat durmayıp sorunlarımı tam çözmese de bu tarz bir klavye edindim hemen. Yukarıda klavyenin bir fotoğrafı var...

TKL klavyelerin neredeyse tamamı mekanik klavye dediğimiz yapıda. Eskiden kullandığımız IBM klavyeleri hatırlayın, her tuşa bastığınızda çat çut ses çıkartırlardı ya, olay bu aslında. Tuşa basma hissi ve hızı konusunda büyük bir avantaj sağlayan bu mekanizmalar bildiğiniz yaylar kullanan mekanik yapıdalar. Günümüzde binbir versiyonları ve farklı üreticileri var.


Ancak asıl olay geçmişin aksine bu tarz siviçleri kullanan klavyelerin fiyatlarının evlere şenlik pahalı olması olması. Sevgili Levent Pekcan'ın çok güzel bir lafı var, firmalar varolan ürünlerine kırmızı bir şerit atarak normal klavyeyi "gamer klavye" yapıp fiyatını şişiriyorlar diyor. Kesinlikle haklı... Bu tarz klavyeler daha hassas oldukları için profesyonel oyuncular tarafından kullanılıyor ve o camiaya da ürünler pompalanıyor. Ancak bu klavyeler yazı yazanlar içinde önemli avantajlar sağlıyorlar. 

Benim elimde bulunan farklı klavyelerde farklı siviçler var. Benim TKL klavyede yukarıda gördüğünüz mavi siviçler kullanılmış... Benim  kullanmaktan en keyif aldığım fakat aksi gibi en gürültülü siviçler. 


Profesyonel oyuncuların bu klavyeler üzerinde yaptığı bir mod var. Tuşların daha hızlı tepki vermesini sağlayabilmek için mekanik yapının tam olarak en aşağıya inmesini önlemek. Siz bir tuşa bastığınızda tuş aşağıya 10 birim gidiyor diyelim. Ancak sivicin hareketi algılaması için 7 birimlik bir aşağı hareket yetiyor ise, aradaki 3 birimlik fark boşuna vakit kaybı. Baktığınız zaman hesap kesinlikle doğru. Hele ki, klavye tuşlarına sıklıkla basmanız gerekiyorsa. Ancak oyun oynamak haricinde benzer bir durum yazı yazarken de bir sorun. 

Peki bu mesafeyi nasıl azaltabiliriz. Bunun iki yöntemi var. Özel tuş takımları kullanmak veya varolan tuş takımınızı elden geçirmek. Eğer benim gibi ikinci seçeneği seçecekseniz ihtiyaç duyduğunuz şey, yukarıdaki fotoğrafta görülen gibi o-ring'ler... 


Bu o-ring'lerin oyuncular için özel üretilmiş versiyonları da var. Mesela WASD Keyboards firması tarafından satılan Cherry MX Rubber O-Ring Switch Dampeners isimli ürününün 125 adedi 15 Dolar gibi dosta korku düşmana güven veren bir fiyat etiketine sahip. Ben, bunlar yerine daha bilindik ve standart bir o-ring tercih ettim. Üç aşağı beş yukarı 1.000 adet civarında o-ring bana şaka gibi bir paraya mal oldu. Hesaplarıma göre TKL klavyemin her tuşuna 3 adet o-ring takarsam optimal sonucu alabileceğim ve diğer klavyelerimde de benzer denemeler yapmayı istediğimden bol bol aldım. TKL klavyede her tuşa 3 adet o-ring taksam yaklaşık 300 adede ihtiyacım olacaktı... 

Ürünler elime ulaşınca klavyemin tuşlarını özel bir aparat kullanarak bir güzel sökmeye başladım. Ben plastik kıskaç tercih ettim, bazıları metal kıskaçları kullanıyor. Hepsi aynı şey sonuçta... 


O-ringleri tuşlara takmaya başladım. Her ne kadar hesabım doğru olsa da, bazı tuşlara 1, bazı tuşlara 2 bazılarına ise 3 adet o-ring takıp bir süre deneme yaptım. Sonunda 3 o-ringli konfigürasyonun benim için en uygun olduğuna karar verip tüm tuşlara o-ringleri taktım. Bu arada bazı tuşlara daha az takma seçeneği de aklımın bir köşesinde duruyor.  Örneğin daha hışımla bastığım yön tuşlarına daha az o-ring takabilirim... Onu da deneyeceğim... 


Gün sonunda ses konusunda ciddi bir iyileşme elde etmenin haricinde yazı yazma hızımda da bir miktar farklılaşma elde etmeyi başardım. Ha, atla deve mi diye sorarsanız hayır değil. Ama gelişim var mı, evet var!

Benim gibi ruh hastası okuyucularım var ise denemenizi öneririm... Bir sonraki sefer denemek istediğim şey, custom keycap olayı... Ancak o maceraya daha var...


Thorens TD 550 Güzel Pikaptır!


Edward Snowden ve Tails OS


Edward Snowden ismini mutlaka duymuşsunuzdur. Bilgisayar uzmanı olan Snowden NSA çalışanı iken gizli bilgileri medyaya sızdırdı ve dünya birbirine girdi. Birilerine göre vatan haini birilerine göre kahraman. Amerikan hükümetinin, dolayısıyla diğer hükümetlerinde ülke güvenliği veya "vatan millet Sakarya" coşkusu altında e-postalara, sosyal medya hesaplarına, cep telefonu mesajlarına, hard disklere, kredi kartı ekstelerine ve hatta bilgisayar kamerasına kadar erişebildiğini öğrendik. 2014 yılında Laura Poitras tarafından Citizenfour isimli bir belgesel yayınlanmıştı. Arkasından Oliver Stone konuya el attı ve bir film çekti. Seyretmediyseniz mutlaka seyredin. Bakınız fragmanı da aşağıda...

Hem belgeselde hemde filmde dolaysıyla Snowden'in normal hayatında kullandığı ilginç bir Linux distrosu var, ismi Tails... Bu aralar onu deniyorum... Görüşlerimi yakında paylaşırım. Ama film aklıma geldi, bir köşede bulunsun... İşletim sistemi ile bilgiler yakında gelir...

Love Letters In The Sand


Geçen gün plaklarımı karıştırırken Frank Chacksfield'in yukarıda kapağı görünen "Love Letters In The Sand" albümünü buldum. Tabii ki dinlemeden aman kenarda bulunsun dediğim plaklardan idi... Bu tarz kapaklar hep kolay dinlenir albümlerin habercisidir. Merak edenler için Frank Chacksfield, İngiltere'nin bağrından çıkıp easy listening music yani kolay dinlenir müzik konusunda 1950'ler ve 60'lar boyunca dünyaya nam salan bir abimiz. Kapak güzel müzik kötü maalesef...


Remix OS


Geçtiğimiz sene Remix OS işletim sistemini atıl durumdaki bir bilgisayarıma kurup fena vakit geçirmemiştim. Remix OS, kısaca bilgisayar üzerinde cep telefonlarında kullandığımız Android tabanlı işletim sistemini kullanmak isteyenler için geliştirilmiş veya dönüştürülmüş bir işletim sistemi diyebiliriz. Avantajı ise bir anda tüm Android uygulamalarını kullanabilir hale gelebilmemiz. Kurulumu falan gayet basit sayılır. Fazladan vakti olanlar şöyle bir göz atabilirler... Daha kapsamlı bilgiyi ahanda şuradan alabilirsiniz... Bu aralar bayağı güncelleme geldi. Bir kenarda bir hatırlatma bulunsun istedim...

Stereo Mecmuası Sayı 30 Yayında!



2016 senesinin özel sayısı Caz Tarihinin En İyi 25 Albümünü konu alıyor. Bu yazı dizisi web sitemizin müzik alt bölümünde farklı zamanlarda peyderpey yayınlandı. Tüm yazıların bitmesi ile genel tabloya baktığımda tüm yazıları uygun şekilde bir araya toparlarsak caz tarihi, müzisyenler ve albümler ile alakalı harika bir referans dergi oluşacağını fark ettim. Bunun üzerine her zaman olduğu gibi ortaokul öğrencisi dönem ödevi kıvamında basit bir dergi çalışması yaptık. Elektronik dergimizde caz tarihinin en iyi albümleri ile alakalı genel kabul görmüş bir listeyi baştan aşağı ele alarak her albüm ile alakalı ayrıntıları, sizlerden çok soru gelen bir konu olan hangi baskıları tercih etmeliyiz gibi noktaları ayrıntılı şekilde ele almaya çalıştık.

Bu elektronik dergimizde yayınlanan tüm yazılara Müzik sitemiz üzerinden bu sayfa vasıtası ile de ulaşabilirsiniz. Web sitemizdeki yazılarda albümleri dinleyebileceğiniz Spotify eklentileri de mevcut. Ancak tavsiyem bu sayımızı basıp, ilgili albümleri dinlerken bir şeyler yudumlarken keyifle okumanız.

Teksir ile çoğaltılan eski dergiler kıvamında, bedava müzik e-dergisi. Bayinizden ısrarla isteyiniz. İndirme linkleri için tıklayınız




Bilgisayar Masamı Elden Geçirmek!


Uzunca bir süredir aklımda olan bir şeyi bu hafta yapmaya karar verdim. Bilgisayar masamı yeniden düzenlemek. Bilgisayar masa aslında bir yemek masası. Daha doğrusu ayak kısmı. Annem evi yenilerken bu masayı atmaya karar verdi. Bende havada kapmıştım. Üzerindeki kısmı kaldırıp cam ile kullanılabilecek şekilde modifiye ettim. Camı da IKEA'dan satın almıştım. Cam masa çok severim, çok güzel bir örneğine neredeyse bedavaya sahip oldum. Beleşçilik güzel şey yahu!

Ağırlıklı olarak yazılarımı yazıp, işlerimle alakalı çalıştığım ve tabii ki ara sırada oyun oynadığım sistemde bir süredir dev gibi bir masaüstü bilgisayar vardı ve geçen hafta bilgisayardan kurtulmaya karar verdim. Eskisi gibi notebook'uma geri döndüm. Evin içinde istediğim zaman istediğim yere gitmek benim için önemliymiş. Masa başında yazı yaz, sonra sigara içmeye çıkarken buluta salla oradan notebook'la aç gibi eziyetler yaşıyordum. Yeter dedim sonunda....

Ağırlıklı olarak DIY çözümler kullanmak istedim. Sonuçta amacım eğlenceli zaman geçirmek idi. Bu aralar İzmir'de havaların yağmurlu olması sebebi ile hazır evdeyken işlere giriştim...


Ben notebook'umu da bir nevi masaüstü gibi kullandığım için herkes gibi bol bol kablo bulunuyor ortalıkta. Hoş kullandığım notebook 18.4" olduğu için aslında aslında bir bilgisayar kasasından bile daha fazla yer kaplıyor:) 

Masam cam olduğu için kablo toplama aparatı takmak mümkün olmuyor. Bende kıskaç kullanmaya karar verdim. Kırtasiyelerden çok ucuza satın alabiliyorsunuz. Kabloları toplamak için spiral kablo toplayıcısı denen son derece ucuz bir aparat kullandım. Kablo toplayıcıyı n11.com sitesindeki şu linkten satın almıştım. Metresi 5TL civarlarında. Topladığım kabloları ise kıskaçlara sabitledim. Gerekli yerlerde de çırt çırt kullanarak kabloları biraraya topladım. Sonuç gayet güzel oldu. Bu arada ortada gözüken beyaz renk şerit aslında LED şerit. Onunla ilgili muhabbet ilerleyen bölümlerde.... 


Ben verimliliğimi arttırmak için birisi dikey diğeri ise yatay olarak iki monitör kullanıyorum. Aslında ana monitörüm pivot ayağa sahip yani istediğiniz gibi ayarlayabiliyorsunuz. Ancak her ihtiyaç duyduğunuzda ayarlamak yerine ikinci bir monitör kullanmak bana daha mantıklı geliyor. Ama iki monitör iki kat fazla kablo demek... 

Bu kabloları da çırt çırt kullanarak monitör ayaklarına bir güzel sabitledim. Ecnebiler bizim çırt çırt dediğimiz şeylere "velcro" diyorlar. Bunların bilgisayarlar için üretilmiş olanları kendi paramıza çevrilince saçma sapan tutarlar haline gelince en güzeli mahallenizde -eğer kaldıysa- tuhafiyecinize gidip çırt çırt bant almak. Ben 5 metre satın aldım ve karşılığında on küsür lira verdim galiba... Bunları kullanarak tüm kabloları sabitledim... 


Artık hepimizin binbir çeşit kabloya ihtiyacı var. Telefon şarj etmek için, sabit disk bağlayabilmek için, data aktarmak için... Bu kabloları kaldır kullanacağın zaman çıkar benim için eziyet. Bu yüzden her zaman kullanılmayan kabloların ulaşılabilir halde etrafımda olmasını istiyordum.  Örneğin telefon şarj kablosu gibi. Yukarıda görülebileceği gibi onları da kıskaçlara tutturdum....

Bu kıskaçların birden fazla boyutu var. En küçük olanları bu tarz işler için ideal! 


Hazır DIY işlerine girişmişken ikinci telefonuma küçük bir stand yaptım. O da genelde masamda duruyor. Yukarıdaki görülen standı yapmak aslında çok basit. Eski bir kasetin koruma kapağını ters olarak konumlayın. İster şeffaf kullanın, ister sprey boya ile boyayın veya benim yaptığım gibi 3M vinyl ile kaplayın. Ben elimde fazlalık bulunan siyah renk bir vinyl ile kapladım. Çok güzel bir stand çıktı ortaya... Maliyet ise sıfır TL :)


Bir süredir kullanmakta olduğum IKEA Markus koltuktan mutlu değildim. Her tarafından ses gelmeye başlamıştı. Ayrıca saçlarım uzun olduğu için ve her zaman toka kullandığımdan mütevellit arkası uzun koltuklar beni çok rahatsız ediyordu. Ayrıca özel bir yastık kullanmam gerektiği için oturma alanının büyük ve mümkünse düz olması gerekiyordu. 

Zamanında ofis için fazladan aldığım Adore mobilyanın basit koltuklarından birisini evime getirip kullanmaya başladım. Herkesin ergonomi beklentileri farklıdır ancak ben halimden mutluyum. Zamanına toptan 90 küsür TL karşılığı almıştım. Şimdiki fiyatı da çok yüksek değildir sanırım... Meraklısına koltuğun ismi faturasında "Techno Plus File Sırtlı Bilgisayar Sandalyesi" olarak geçiyor.


Masaüstünde çalışırken müzik dinlemediğim için Audioengine A5+'larimi yedeğe kaldırdım. Hoş aynı oda da bir çift daha var zaten. Basit bir pikap ile sade bir sistemim var, belki Stereo Mecmuası'nda görmüşsünüzdür. Bunun yerine elimde bulunan Edifier marka basit bir hoparlör sistemini kullandım. Sadece Youtube videoları vesaire seyrettiğim için ses kalitesi çok önemli değil. Bu hoparlörleri basit birer metal parçasından bükerek elde ettiğim L parçalarla rafa monte ettim ve kabloları tablonun arkasından geçirdim....


Raflarımı temizleyip yeniden düzenledim. Benim en favori Tintin heykeli serisi olan siyah beyaz resin "Hors de Serie" figürlerine özel bir bölüm ayırdım. Kullandığım açık renk raflar IKEA'nın Malm rafları. Normalde bunların ayakları gizli. Ancak işi sağlama almak için 3TL'lik fiyatı ile dosta güven düşmana korku veren Ekby Stödis ayakları kullandım. Figürlerin arkasına ise Tintin çizgi roman kapaklarından oluşan minik bir arka plan hazırladım. Figürler tabii ki Figuratif Dükkan'dan...


Duvar raflarını da elden geçirip Asterix figürlerimi yerleştirdim. Geçmişten bugüne Asterix heykelleri maaselef biraz pahalıydılar. Bir çok okuyucum zaman zaman Stereo Mecmuası'nda veya kendi bloğumda kullandığım figürleri merak edip fiyatlarına baktıklarında hayal kırıklığına uğruyorlar. Ancak bu yeni Asterix figürleri bu dünyaya göre çok daha makul fiyatlarda. Hemde çok eğlenceliler. Şuradan bir örneğine bakabilirsiniz. 


Duvar tarafındaki rafları elden geçirirken elimde bulunan alüminyum çubuktan bir parça kesip IKEA da satılan çengeller ile günlük kullanım kulaklıklarımı astım. Bahsettiğim çengeller işte burada. Ben satın aldığım 5TL civarındaydı sonradan zamlanmış. Daha üst model kulaklıklar ise kutularında ayrı bir yerde duruyorlar... Ayrıca mutfaklarda bir şeyler asmak için kullanılan küçük plastik kaplardan alıp monte ettim. İçerisine de çok gerekli olan küçük malzemeleri attım. El altında harika bir çözüm oldu. Bunları seneler önce almıştım, bir sürü renk seçeneği vardı ama IKEA web sitesinde bulamadım. Kesin acayip isimli bir şeydir :)


Geçtiğimiz haftalarda "Yetişin Dostlar! Klavye Konusu" diye bir yazı yazmıştım. Amerikalıların Tenkeyless Mechanical Keyboards (TKL) dedikleri bir klavye tarzından bahsetmiştim. İşin özü normal klavyeden daha kısa nümerik kısmın olmadığı bir klavye diyelim. Aslında bunlardan da kısa olanları var. Neyse... 

Rahat durmayıp bu tarz bir klavye satın aldım. Deneyim hoşuma gitti. Bu şekilde devam eder miyim bilmiyorum ama bir süre devam edeceğim kullanmaya. 


Klavye ve mouse'un altına fazla beklentim olmamasına rağmen çok iyi sonuç aldığım bir mousepad ekledim. Bunlara extended veya genişletilmiş mouse pad deniyor sanırım. Gearbest'ten 5 Dolara aldım. İşimi gayet güzel görüyor memnunum. Aslında elimde binbir çeşit mousepad var. Yok efendim ekstra kontrol veren, yok sürtünmesiz.. Koleksiyona bir tane daha mousepad eklemiş olduk anlayacağınız...

Bu arada dikey duran monitörün altındaki stand eski bir ayaklı lambaderin ayak kısmı. Bunu da monitör standı olarak modifiye ettim. Aslında çok güzel monitör askıları satın almak mümkün ama ben daha çok DIY ile devam etmeyi seçtiğim için sonuçtan memnunum....


Geçen hafta mutfağa LED şerit takarken elimde bayağı fazlalık kalmıştı. Hazır uğraşmışken bilgisayar masamın arkasına LED şerit döşedim. Yapıştıracak yer olmadığı için kablo toplamak için kullandığım kıskaçların ortasına sıcak silikon ile sabitledim. Sayfanın başına ilk resimde sonradan bahsedeceğimi söylediğim mevzuu. 

Satın aldığım şeritler RGB şerit olduğu için basit bir kontrol kartı ile renk değiştirebiliyorlar. Aslında oturup kendim de yapardım ama gözler sıkıntılı olduğu için uğraşasım yoktu.


İmdada bir arkadaşım yetişti. Mutfağı yaparken tasarladığı kontrol devresi ve uygun bir uzaktan kumanda getirmişti. Hazır eli değmişken fazla fazla yapmış, bir tanesini de kendi odamda kullandım. Pavyon ambiansı oluşturmak için ideal :) Ama fena da gözükmüyor. 

Kullanacağımdan değil aslında hazır elim değmişken bunu da yapayım dedim. Odadan çıkarken yakıp çalışmaya başladığımda kapatıyorum. Gelecek haftalarda bir sensör vasıtası ile masama oturduğumda çalışma ışığımı yakıp, kalktığımda pavyon LED'lerini yakacak bir şey tasarlamaya çalışacağım... 

not: fotolar gecenin köründe basit bir telefon ile çekildiler. Biraz kötü olabilirler... Kusura bakmayın