Mustafa Dönmez - Gizemli Yolculuk CD


4 yaşında duyduğu ilk elektrogitar solosunun, içindeki özgürlüğün ve coşkunun sesi olduğunu hissetti. Türkiyede ilk Jazz-Rock Fusion gurubu olan "Atmosfer'i" kurdu. Grup, birçok konser ve festivalde yer aldı. Mustafa Dönmez, daha sonra Avrupa'da Viyana ve Paris'de birçok konser verdi. Farklı müzisyenlerle doğaçlama performansları yaptı. Paris'de Soyut Resim ve Soyut Müziğin bağlantılarıyla ilgili özgün çalışmalarda bulundu. Türk müziğindeki makamların modern jazz içinde kulanımıyla ilgili çalışmalar yaptı. 2005 yılında kurucusu olduğu "Atmosfer" gurubunu yeni bir kadro tekrar oluşturdu. Atmosfer, 2006 ve 2007 yıllarında İstanbul'da birçok jazz kulubünde ve konser salonunda konserler verdi. 2007 Aralık ayında bestelerin tamamı Mustafa Dönmez'e ait olan "Ağaçların Öyküsü" adındaki albümü A.K Müzik'ten yayınladı.

20 yıldır eğitimci olarak, gitar, bas gitar, teknik, armoni ve teori eğitimi vermeyi sürdürüyor. "Gizemli Yolculuk" adlı ilk solo albümü A.K Müzik'ten yayınlandı....

Mustafa Dönmez kendi sitesinde çalışmalarını bu şekilde özetlemiş. Şimdi Mustafa Dönmez'in kaldığı yerden hikayeye kendi açımdan devam edeyim. Bu albümü çıktığı ilk gün bir arkadaşımın elinde görmüştüm. Hatta kısa şekilde albümü dinlemiştim. Sonrasında günlük koşuşturmaların arasında albümü almayı unuttum. İnsan hep aynı müzik marketten alışveriş edince zaman içerisinde ilişkiler gelişiyor. Sağolsunlar, albümü istediğimi unutmayıp, getirtip kenara koymuşlar. Bir gün bu albümü istemiştin deyip, önüme çıkarttılar. tabii ki hemen satın aldım ama uzunca süredir çok yazı yazamadığımdan sizlere tanıtamadım. Eh problemlerin bir çoğu ortadan kalktığına göre yazılara kaldığımız yerden devam.

Albümdeki müzisyenler şu şekilde; bas gitar Sertaç Tunguç (Yunus ve Mavi şarkısında), davul: Bilge Candan, davul : Selami Sevinç (sadece Mektup şarkısında) keman: Serdar Pazarcıoğlu, tabla, bas darbuka, tef, perküsyonlar: Ferhat Akay, tenor ve soprano saksofon: Hidayet Selim Kavçık. Albümdeki her türlü telli enstrüman ise Mustafa Dönmez tarafından çalınmış.

1 Begonvil Bahçesi: Albümün açılış parçası kuş sesleri arasında başlıyor. Son derece sade ve melodik bir parça. Saksafon bazı pasajlarda şarkıyı zenginleştirmiş ayrıca abartıdan uzak bir solo ile şarkı desteklenmiş. Albümün genelinde olduğu gibi farklı türden gitar ile çalınan ana ritmlerin üzerine yine farklı gitarlar ve tonlarla atılan sololar albümün özellikle de şarkıların yapısına olumlu katkı yaparken, abartı sololar veya hız gösterileri gibi tüm gereksizliklerden uzak durulmuş. Bu arada yine son bölümdeki Mustafa Dönmez'in bas solosu da keyifli. Albümde farklı gitarlar (akustik, bas, elektro ve türevleri) genelde Mustafa Dönmez tarafından çalınarak, kayıtlarda üst üste bindirilmiş.

2 Kelebeğin Günlüğü Bu şarkıda davul haricindeki tüm performans Murat Dönmez'in. Yine farklı türevleri ile gitarların yanında gitar synth kullanımı dikkat çekiyor. şarkıda oldukça uzun ama insanın dikkatini dağıtmayan bir solo var. Bu solo oldukça sert rock sound'una yakın.

3 Gizemli Yolculuk, Tanju Duru'ya adanmış şarkı. Tanju Duru'yu Ezginin Günlüğünden tanıyan okuyucularımız olacaktır. Araya kemanında girmesiyle zaten duygulu olan şarkı, insanın içine işliyor. Sololarda son derece duygu yüklü. Tonlar insanı yolculuğa çıkartacak türden.

4 Gökkuşağının Çocuğu Bu şarkı özellikle jazz rock fusion sevenlerin çok hoşuna gidecektir. Şarkının genel hatları çok ilginç şekilde doldurulmuş. Banjo sololar, tar sololar hatta şarkının başındaki vokaller ile ilginç bir parça.

5 Maraton: Albümü alan arkadaşlarımın arasında en sevilen parçalardan bir tanesi. İlle bir türe sokulacaksa jazz-rock fusion türüne sokulabilecek bir şarkı. Bu şarkının melodik yapısı keman ve saksafonun kullanımı ile zenginleşmiş. Tabii Murat Dönmez'in özellikle şarkının başındaki bas solosu son derece keyifli. Kendi aramızdaki tartışmalarda albümün genelindeki davul kullanımı konusunda en çok tartıştığımız şarkı, Maraton.

6 Mektup: Son derece güzel bir melodiye sahip bir parça. Yine ana ritmin çevresinde dolaşan sololarla ve aksak davul ritmleri ile dikkat çeken bir parça. Bu parçadaki davul düzenlemesi, sound'u ve performansı albümün geneline göre göre daha dinamik. Ayrıca da davulcu farklı. Bir kısım arkadaşım bu tarz davulun albüme daha fazla yakıştığını söylerken, ben kendi kararımı daha veremedim. Şarkıya katkı yapan davulcu meraklıların çok yakından tanıdığı bir isim Selami Sevinç.

7 Rastlantı Değil. Çok ilginç bir parça. Daha bir bizim topraklardan sanki. Vurmalı enstrümanlar şarkıya oldukça farklı bir karakter katmış. E-bow kullanımı ile ilginç sesler duyabilmeniz mümkün. E-bow nedir derseniz, aslında çok ilginç bir alet. Pille güç verilerek manyetik bir etki yaratan bu ufak alet, gitar teline devamlı olarak bir titreşim vermesini sağlıyor. Böylelikle çok ilginç tonlar alabilmek mümkün oluyor.

8 Nefes Blues: Adından anlaşılabileceği gibi blues formatında bir şarkı. Bu şarkıda davullar Mustafa Dönmez tarafından çalınmış.

9 Geçmişe Özlem, Yine ilginç perküsyonlar kullanılarak kullanılmış ve kemanın da kullanılmasıyla yüzünü iyice doğuya doğru çeviren bir şarkı olarak dikkat çekiyor. Raslantı Değil isimli şarkıda kısaca anlatmaya çalıştığım e-bow'un kullanımıyla gitarda ilginç tonları ile şarkıyı destekliyor.

10 Gün Bitti: Albümün sonuna doğru yaklaşırken harika bir şarkı. Tenor saksafon ve yine çeşitli gitar kombinasyonları ile solo ve ritm ortaklığı ile devam eden bir şarkı. Çok hızlı olmayan tempoda abartıdan uzak sololarla süslenmiş.

11 Yunus ve Mavi. Albümün kapanış parçası.

Gitarist albümleri beni her zaman korkutur. Özellikle de aynı gitaristin farklı enstrümanlarla kaydettiği enstrümanların birbiri üzerine getirildiği çalışmalar genelde daha bir tehlikelidir. Mustafa Dönmez albüm boyunca gitar, perdesiz gitar, slide gitar, akustik ve 12 telli akustik gitarlar gibi uzun bir listedeki enstrümanları çalıyor. Ayrıca e-bow gibi yardımcı aparatlar çeşitliliği arttırıyor. Birde tehlikeli bir şey olan gitar synth zaman zaman kullanılmış. Ama kulakları zedeleyecek şekilde değil!

Albümün genelinde korktuğum gibi bir durumla karşılaşmadım. Bazen iyi gitaristler egolarına yenik düşüp, böylesine albümleri solo üzerine solo, manasız hızlı ritm üzerine ritmlere boğarak dinleyicilere kabus yaşatabiliyorlar. Gizemli Yolculuk'ta böyle bir kabusa yer yok. Albüm, rock, blues, caz hatta Anadolu melodileri gibi farklı bir çok türün ustaca karışımıyla oluşturulmuş. Bazı şarkılarda saksafon kullanımıyla zenginlik artmış.
Albümde 11 şarkı bulunuyor ve şarkı süreleri son derece uzun. Neredeyse CD sömürülmüş diyebilirim, 79 dakikanın üzerinde müzik var. Eh bir CD'ye kaydedilebilen müzik süresinin 80 dakika olduğunu düşünürseniz sömürme konusunda bana hak verirsiniz. Bir kaç pasaj ve solo hariç albümü sıkılmadan keyifle dinledim. Bunu sağlamak pek kolay bir şey değil. Bu kadar solonun olduğu bir albüm bence çok iyi kotarılmış. Albümün geneli yazdığım gibi abartıdan son derece uzak ve bence bu çok önemli.

Bu albümü çok sayıda arkadaşımda satın aldığı için albümde herkesin uzlaşmadığı tek konu davullar. Bazı meraklılar davulların daha dinamik olması gerektiğini söylerken bazıları da davulların biraz geride olacak şekilde miksaj yapıldığını söylüyorlar. Benim görüşüm daha çok gitar ve soloların öne çıktığı bir solo albümde bu durumun normal olduğu yönünde. Müzik kişisel beğeniyle alakalı olduğundan bu görüşlerin olması son derece normal. Ama taraflı tarafsız herkesin birleştiği nokta genel olarak albümün başarılı olduğu! Zaten öyle olmasa tanıdığım herkeste bu albüm olmazdı :)

Sanırım ülkemizde bu tarzda (rock, blues, jazz gibi türlerin harmanladığı) albümlere belli bir açlık olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer Mustafa Dönmez, Atmosfer isimleri size bir şeyleri çağrıştırıyorsa ve albümü satın almadıysanız (ki tahmin etmiyorum) mutlaka alın. Ayrıca gitar dinlemeyi seven ve benim gibi saniyede binlerce notanın (tamam özellikle abartıyorum) basıldığı albümlerden nefret ediyorsanız, albüme yine bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Aşağıdaki video'da albümün açılış parçası olan "Begovil Bahçesi"nin  canlı performansı var. Umarım bir fikir verir.

Antonius Rex - Neque Semper Arcum Tendit Rex



Dünyada bizimki kadar acayip bir hifi ve müzik e-dergisi var mıdır bilmiyorum. Çok uçuk müzik dergileri var ama işin içerisine hifi girdiğinde müzik çok uçlarda gezin(e)miyor. Almanya'da bir kaç dergide bol bol farklı türlere yer veriliyor. Liste metale kadar uzuyor.

Geçenlerde gecenin bir vakti uykusuzluktan "dur bakalım eski sayılarımızda neler yapmışız" olayına gireyim dedim. Daha ilk sayılarda ele aldığımız albümlerin bir kısmını görünce ben bile şaşırdım. Cahil cesareti gibi bir şey. Bir yanda en sert Norveç black metal albümleri, arayıp bulunamayacak underground albümler, Türkçe albümler, Türk Sanat Müziği, Etnik, Klasik derken el atmadığımız tür kalmamış gibi. Bunlar yetmezmiş gibi derginin ayrı ayrı bölümlerinde farklı türlerde müzik dinleyen yazarların birbirlerinin yazılarına ince ince dokundurması.... Derken liste karmaşıklaşıp, içerisinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Daha ilk başlardan beri söylediğim bir şey var. Stereo Mecmuası'nın tüm bu acayipliklerine rağmen binlerce okuyucunun ilgisini çekmesi, yayınlanan yazıların okunmasının sebebi sanırım son derece içten olmamız.

Dediğim gibi bazı albümleri neden yazdığımızı bilmiyorum. İşte onlardan bir tanesi. Antonius Rex'in 1974 yılı albümü Neque Semper Arcum Tendit Rex. Kısada olsa burada biraz bahsetmişim. Şimdi yazımın üzerine bir tuğla daha koyalım.

Dergide bana ayrılmış bölümlerde sık sık müzik konusunda İtalya'ya dikkat edilmesi gerektiğini yazıyorum. Jazz, rock ve bir çok müzik türünde çok ilginç örnekler bulmak mümkün. Öyle ilginç plak şirketleri var ki, o dönemlerde bu albümleri nasıl basmışlar anlayabilmek mümkün değil. İşte onlardan bir tanesi.

Proje aslında Antony Bartoccetti'nin solo projesi. Çok derinlere inmeyi seven dostlarımız Jacula'yı duymuş olabilirler. 1960'ların sonlarında vukuatlarına başlayan bir topluluk. Bartocelli gerçekten çok ilginç bir müzisyen Jacula, Devil Triangle, Desert Behind Us, Invisible Force ve Antonius Rex. Her bir grup başlı başına bir araştırma konusu... Devil Triangle ve Desert Behind Us grupları hakkında o kadar az kaynak bulunuyor ki...

Özellikle In Cauda Semper Stat Venenum (Jacula'nın diskografisinden) albümünü dinlediğinizde ne olduğunuza şaşırmanız mümkün. Ortalıkta çok uçlarda gezinen türler yokken Antony Bartoccetti ve ekibi 30 sene sonrasında yapılacakların ipuçlarını vermiş. 1970'lerin başlarında Jacula projesi rafa kalkınca Stereo Mecmuası'nın ilk sayılarında yer verdiğimiz Neque Semper Arcum Tendit Rex ortaya çıkar. Albüm bugün progresif rock sınıflamasına sokulsa da, ortada bambaşka bir vaka var. Gotik veya doom gibi akımların (bugünün popüler kültürü olan Gotik müzikten bahsetmiyorum) ortaya çıkmasından çok önce ortaya çıkan albüm aklın alacağı gibi değil. Sözlerin konusuna girmek hiç istemiyorum. Sanırım çıkabilmemiz mümkün olmayacaktır.

Antony Bartoccetti 2009 yılında For Viam isimli bir albüm yayınladı. Topluluğun müzik kariyeri neredeyse 50 yılı aşmışken, uslanmaya pek yanaşacaklarmış gibi gözükmemekte. For Viam, günümüze göre çok uçlarda sayılmaz ancak 40 yıllık evrimi düşünürseniz ortadaki albümün değeri artıyor. Artmayı bırakın değer tavana vuruyor.

Bugün Black Widow plak şirketi tarafından basılan Pacula ve Anthonius Rex albümleri yüzlerce hatta süper az bulunur olanlar 600 Euro seviyelerinde fiyatlara sahip. Hatta bunlardan bir tanesinin satıldığını görmek bile büyük bir şans. Daha sonraki yıllarda İtalyan Abraxas plak şirketi, Black Widow kataloğundan bazı albümleri tekrar bastı ancak bu sonradan basımlar bile alınabilir fiyatlarda değil. CD olarak da bulmak sorun. Bazı internet sitelerinde dijital  formatlarda satışlar var. 1947 yılındaki albümle aynı ismi taşıyan bir şarkıyı bir İtalyan dostumuz Youtube'e eklemiş. Olayın vehametini anlamak için, dark underground müziğe meraklılar bir dinlesinler şarkıyı. Yıla dikkat, 1974!

Ronnie James Dio öldü!

Gecenin saat 01:00'de telefonunuz çalarsa sanırım hepiniz tedirgin olursunuz. Benim şu an ki psikolojim ile tedirginliği bırakın korkarsınız. Telefonu açmadan önce inşallah bizimkilerden değildir diye geçirdim aklımdan, sonra bir baktım ki Doğan (Deicidium) arayan. Sağlam bir küfür edip açtım telefonu. Gecenin bu vaktinde deli misin, ne oldu? Gelen cevapla yumruk yemiş gibi oldum.

- Ronnie James Dio öldü!
Bir süredir kanserle savaşan, müzik tarihinin önemli kilometre taşlarından olan bu küçük adam ölmüştü. Sonisphere festivali açıklandığında Heaven & Hell ismini görünce almıştım biletimi. Ne de olsa Rainbow, Black Sabbath ve kendi grubuyla yaptığı albümlerle tarihe ismini altın harflerle kazıyan Dio'yu seyredecektim. Çocuk gibi heyecanlanmıştım ne yalan söyleyeyim. Sonuçta senelerce bu tarz müzik dinlemiş bir insan olarak bir tarihi dinleyip, görecektim. İlk önce konser iptal oldu. Dio düzelsin nasıl olsa seyrederdik ama olmadı... Olamadı...

Dio, benim sert müzik dinlemeye başladığım dönemlerde tanıştığım bir isimdi. İlk önce müziği ile değil, logosu ile tanımıştım. Komik ama gerçek. Dio logosunu tersine çevirince resmen Devil yazısı görünüyordu. Venom, Bathory dinleyen bir insan olarak kesmemişti beni o dönemde Dio'nun müziği.

Seneler ilerledikçe metal müziğin köklerine inmeye başlayınca her taşın altından çıkıyordu Dio ismi. Yaş büyüdükçe ısınmıştım, öğrenmeye başlamıştım. Seneler içinde müzik zevkim değişse de, takibe devam ettim. Hatta Heaven & Hell topluluğunun albümünü alınca gözlerim fırladı yerinden. Neredeyse 70 yaşına gelen adamlar nasıl böyle bir müzik yapabilirlerdi. Ne güzel canlı canlı dinleyecektim. Olmadı.

Eskiden ölümler beni hiç etkilemezdi doğrusu. Bırakın senelerce dinledim insanları, çevremdeki ölümlerden bile etkilenmezdim. Bugün yani 30 küsür sene sonra artık ölümlerden etkilenir hale geldim. Sebebini gerçekten bilmiyorum. Ama etkileniyorum işte. Sıranın çevremdeki insanlara gelmekte olduğunu hissettirdiğinden mi, koca bir adam olsam da sevdiği şeyler elinden aldığında tepki veren bir çocuğun halet-i ruhiyesine sahip olmamdan mı, yoksa başka sebepleri mi var bilmiyorum!

Kısaca Hayatı (wikiden alıntıdır)
Asıl ismi Ronaldo Giovanni Padovan olan Ronnie James Dio, 10 Temmuz 1942'de ABD'nin New Hampshire eyaletinin Portsmouth kentinde doğmuş bir heavy metal vokalistidir. Vokalistliğini yaptığı gruplar arasında Black Sabbath, Rainbow gibi klasik isimler ile kendi grubu olan Dio bulunmaktadır. Ronnie James Dio, ayrıca, artık metal müziğin sembolü haline gelmiş olan devil horns işaretinin bulucusu olarak kabul edilmektedir.

Ronnie James Padavona, Dio takma adını Johnny Dioguardi adlı mafya babasından almıştır. Dio'nun bu takma adını ilk kullanışı, 1960lı yılların başına denk gelir.

Ronnie James Dio (kısaca Dio), aktif müzik hayatına 1957 yılında The Vegas Kings adlı grupla başlamıştır. 1958 yılında Ronnie & The Rumblers (bu grubun adı 1961 yılında Ronnie Dio and the Prophets olarak değiştirilecektir) adlı grubu kurmuş, 1967 yılında bu gruptan ayrılıp The Elves (bu grubun adı 1970'in ortalarında Elf olarak değiştirilecektir) adlı grubu kurmuştur.Bu grubu Ritchie Blackmore'un dikkatini çekmiş ve pek çok turnede Deep Purple grubuna alt grup olarak eşlik etmiştir. Dio, 1974 yılında Ritchie Blackmore'un kurduğu Rainbow'a geçmiş, 1979 yılına kadar bu grupla adını tüm dünyaya duyurmuş Hard Rock ve Heavy Metal müziğinin en ünlü vokallerinden birisi olmuştur.1979 yılında bu gruptan ayrılıp Black Sabbath'a geçmiştir. 1983 yılında Black Sabbath'tan ayrılıp kendi grubu Dio'yu kurmuş, 1991'de tekrar Black Sabbath'a dönmüştür. 1993'te tekrardan Black Sabbath'tan ayrılıp kendi grubu Dio'ya geçmiştir. Son olarak Heaven & Hell de Bulunmuştur.

Diskografi:
Rainbow ile albümleri
Ritchie Blackmore's Rainbow (1975) Rising (1976) On Stage (1977) Long Live Rock 'n' Roll (1978) Finyl Vinyl (1986) Live in Germany (1996)

Black Sabbath ile albümleri
Heaven and Hell (1980) Mob Rules (1981) Live Evil (1982) Dehumanizer (1992) The Dio Years (2007) Live at Hammersmith Odeon (2007)

Kendi grubu ile albümleri
Holy Diver (1983) The Last in Line (1984) Sacred Heart (1985) Intermission (1986) Dream Evil (1987) Lock up the Wolves (1990) Strange Highways (1994) Angry Machines (1996) Inferno - Last in Live (1998) Magica (2000) Killing the Dragon (2002) Master of the Moon (2004) Evil or Divine - Live In New York City (2005) Holy Diver - Live (2006)

Heaven & Hell ile albümleri
The Devil You Know (2009)


Yukarıda 2009 yılında Almanya'daki bir konserden görüntüler var. Heaven and Hell.


 

Huzur İçinde Yat Dio!

Ne Alemdir Japonlar, Naikaku'da Öyle



Japonları çok seviyorum. Her yönden ilginç -hatta bayağı absürd- bir toplum. Çok iyi müzik grupları da var. Benim en sevdiklerimden bir tanesi Naikaku. Stereo Mecmuası'nın ilk sayılarında Wheel Of Time albümleri ile ilgili kısacık bir yazı yazmıştım. İsterseniz buradan okuyabilirsiniz. Geçenlerde bir vesile ile bir kaç Japon müzikseverle internet üzerinden muhabbet ederken Naikaku'nun ismi geçti.

 Wheel Of Time albümünü dinledim, üzerine bir de Shell'i tabii ki. Her iki albümü bulması biraz zor. Üzücü... Sonra internette bu adamlar ne yapıyorlar acaba deyince karşıma bir kaç video çıktı. Yukarıdaki video topluluğun 10. yıl kutlaması için verdikleri bir konserden evlere şenlik "Please" yorumu. Nasıl evlere şenlik olmasın.. Tam anlamı ile kaos var. Dedim ya Japonlar son derece ilginç insanlar diye.. Sahnede Cosplay (anime severlere selam), müzikal karmaşa her şey birbirine girmiş durumda. Bir nevi kavram karmaşası! Bu yetmemiş Satoshi Kobayashi devamlı bir şeyler yiyor. Bunun sebebini daha çözemedim. Sadece bu konsere özgü bir şey değil, bu şarkıda devamlı yiyor bir şeyler. Aşağıdaki video ise şarkının albümdeki versiyonun canlı kaydı. Satoshi Kobayashi boş durmayıp yine atıştırıyor. Bir şekilde bu underground -hatta ötesi- topluluğun albümlerini edinin. Progresive rock, jazz artı kaos severler kesinlikle mutsuz olmayacaklardır. Bu arada Kazumi Suzuki'nin flütünden ortalığa süzülen tınılar grubun müzik türüne birde etnik Japon melodilerini ekliyor.

 

Kasaların İçerisinde Kazmak, Roland Loesslein

Kasaların İçerisinde Kazmak projesinin amacı örnekleme kültürünü oranların, karakteristiklerin ve etkileşimlerin tüm yönleri ile anlatmaktır. Sadece yaratıcılık sürecini bir zanaat olarak anlamak değil aynı zamanda çaba ve yaratıcı süreçleri örnekleme ile otantik ilişkili olduğunu anlamaktır. Projenin mimarı Roland Loesslein, konuyu böyle özetliyor. Nasıl çok karışık değil mi? Aşağıdaki resim projenin işleyiş mantığını anlatıyor. Videoda ise durum biraz daha netlik kazanıyor. Buradaki pikabı bir nevi kontrol ünitesi olarak görünce insanın aklına ilginç fikirler geliyor doğrusu..