Müthiş Bir Konser, Bik Bent Braam


14 Mart Pazartesi günü 18. İzmir Avrupa Caz Festivali Programına dahil olan Bik Bent Braam konserine seyretmek üzere Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezinin yolunu tuttum. Bu kez Seçil konsere gelemedi çünkü beli tutulmuştu. Cumartesi günü ağır bir şeyler taşıyınca belini incitmiş. Eh yapacak bir şey olmayınca bende tek başıma yola düştüm. Bu benim festival kapsamında gideceğim son konserdi.

Piyanist Michiel Braam Hollandalı bir müzisyen. 1964 doğumlu olan müzisyen Arnhem kentinde ArtEZ School of Music'te okumuş hatta şu an aynı okulun caz bölümünün başkanlığını da yürütüyor. Braam'ın birbirinden konsept olarak çok farklı olmayan iki ana topluluğu var. Birincisi festival kapsamında dinlediğimiz "Bik Bent Braam" diğeri ise "Bentje Braam" Ayrıca 1987 yılında Hollanda Yayın Kurumu (NOS) için beste yapmak için görev alınca bir de trio formatlı topluluk kurmuş. Bu minik topluluğun ismi ise "Trio BraamDeJoodeVatcher". Üçlünün ismi tahmin edebileceğiniz gibi müzisyenlerin isimlerinden geliyor "Wilbert de Joode" "Michael Vatcher" ve "Michiel Braam" Tabii ki hikaye devam ediyor. Pieter Douma ve Dirk-Peter Kölsch ile birlikte müzik yaptıkları "Wurli Trio" isminde bir diğer üçlüsü de var. Liste daha tamamlanmadı! Frans Vermeerssen ile beraber kurdukları "All Ears" bir de altılısı var. Tüm bunları yazmamın sebebi, konser öncesi ve sonrası gayet makul bir fiyat olan 20TL'ye satılan albüm sayısının çokluğu. Görebileceğiniz gibi son derece üretken ve bol albümlü bir müzisyen Michiel Braam.

Bik Bent Braam topluluğu dünya çağında emprovize müzik yapan büyük orkestralardan bir tanesi. Braam bu tarz müziğin son derece içerisinde olan bir kişi ve size yukarıda bahsettiğim "BraamDeJoodeVatcher" üçlüsünde de formül aynı. Hatta aslında tamamen emprovizasyona dayalı acayip bir dilde (uydurma Nothingyettish dili) librettolarla süslenen operavari garip besteleri de varmış. Tüm bunları yazdım ama konser sırasında arkadaşlarım bayağı albüm aldılar. Onları ilerleyen günlerde dinledikçe bu notları geliştirmeye devam ederim. Hakan sen neden albüm almadın derseniz, acele ile evden çıkarken para almayı unutmuşum. Kafama...


Gelelim konser yorumlarına. İlk önce 13 kişilik topluluğu bir yazmakla başlayayım. Topluluğu piyanoyu da çalan Michiel Braam idare ediyordu diyeceğim de aslında ortalıkta pek idare edilecek bir durum yoktu. Çünkü sololara veya şarkının ilerlemesine anlayabildiğim kadarı ile son soloyu atan müzisyen karar veriyor. Sahnede her dakika bir devinim var. El kol işaretleri ile anlaşarak şarkıları geliştiriyorlar. Müzisyen listesi şu şekilde; Jorg Brinkmann, çello. Michael Vatcher, bateri. Frank Gratkowski, alto saksafon, klarnet, basklarnet. Jan Willem van der Ham, alto saksafon, bason. Bart van der Putten, altosax, klarnet. Frans Vermeessen, tenor saksafon, bariton-saksafon. Peter van Bergen, tenor saksafon, klarnet, basklarnet. Peter Haex, euphonium-tuba. Carl Ludwig Hübsch, tuba. Eric Boeren, kornet. Angelo Verplogen, trompet. Wolter Wierbos, trombon.

Konser öncesinde bu konserde ilk şarkıdan sonra salonun boşalma olasılığını çok yüksek olduğunu düşünüyordum. Louis Sclavis konserinde neredeyse 25 kişi konseri terk etti. Bu konserde ise daha ilk dakika kopacak gürültü ile büyük bir terkediş başlar derken bırakın terketmeyi insanlar coştukça coştu. Sadece çocuklu bir kaç çift ayrılmak zorunda kaldı ki, küçük çocukların ağlayıp zırlamadan o ana kadar konseri takip edebilmeleri bile bence büyük bir olay. Hatta ön sırada bir ilkokul öğrencisi bir kız çocuğu vardı ve ilk başlarda özellikle sololarda kulağını kapatırken sonra alıştı ve konserin sonuna kadar dinledi veya izledi. Bunu neden yazdığımı birazdan anlayacaksınız. O yaştaki bir çocuğu bu konsere bilinçli olarak getirdiyse annesinin ellerinden öperim. Helal olsun. Bende aynısını yapardım vallahi.

Konseri dinlemek veya izlemek diye bir cümle yazdım biraz önce. Bu tarz müziğe alışkın benim gibi dinleyiciler için tam anlamıyla bir müzik ziyafetiydi. Zaman zaman klasik caz esintileri taşıyan bölümler, bol bol solo, 2'li 3'lü hatta 13'lü atışmaların yanında caz tarihine atıflar ile ortaya müthiş bir performans çıktı. Konseri izlemek ise başlı başına bir keyif. Sanırım dinleyicinin büyük bir çoğunluğuna bu durum ilginç geldi. Bir kere sahnede bir saniye bile boşluk olmuyor her dakika bir aksiyon var. El kol hareketleri (şarkının devamı veya bir sonraki soloyu kimin atacağını işaret etmek için) hiç durmadan yaşanan enstrüman değişim trafiği (hemen her müzisyen birden fazla enstrüman çalabiliyor) hemen her müzisyenin enstrümanından ilginç ses çıkartabilmek için kullandığı ıvır zıvırlar (kasket, kadeh, sepet vs) zaman zaman espirili sololar ve garip sesler (saksafondan öpücükler atılması vs) bir de tüm bunlar yetmiyormuş gibi soloya çıkan müzisyen (veya müzisyenlerin) sahne içerisinde dolaşması ile ortaya ciddi bir şov çıkartıyor. Bu tarz müziği sevsin veya sevmesin herkesi sahneye kilitlemeyi ve odaklamayı başardı Hollanda'lı müzisyenler. Bu konser için benim yorumum Sun Ra o an orada bulunsa müzisyenleri hiç yadırgamaz ve sanki onlarca yıldır beraber çalıyorlarmış gibi müzik yaparlar olurdu.

Tüm bu müzik ve şov, bazı şeyleri gözden kaçırmamıza sebep olmamalı. Müzisyenler tek tek baktığınızda müthiş bir performansa sahip. Üflemeliler, piyano ve özellikle de davul tınıları müthişti. Birlikte ortaya çıkan performans ise müthişti. Konser sonrasında çok bir büyük alkış tufanı koptu ve müzisyenler bis yaptı. Urszula Dudziak Super Band konserinin tam aksine Louis Sclavis konserinde olduğu gibi ellerimiz çatlayana alkış tuttuk. Kesinlikle hak ettiler.

Bu konser ile ilgili tek eleştirim keşke büyük salonda yapılsaydı  önermesi olacaktır Tabii salon dolar mıydı bilemiyorum. Ancak bu kadar çok enstrümanı küçük salon yerine büyük salonun akustiğinde dinlemek son derece büyük bir keyif olurdu. Bu konser sonrasında IKSEV'e övgümü yine yapayım çünkü bu festival ile alakalı topluluk seçimleri son derece başarılıydı bence.

Bir sonraki yazımda genel olarak festival, IKSEV ve dinleyiciler ile alakalı düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

not: konser boyunca fotoğraf çekilmemesi uyarılarına uyduğum için ilk fotoğrafı Aksanat web sitesinden ikincisini ise IKSEV sitesinden aldım. IKSEV sitesinden alınan fotoğraf Sn Oğul Ekşi tarafından çekilmiştir.

Loft ve Güzel Bir Sistem


Litvanya'dan çok güzel bir ev ve sistem. Aslında sistemden ziyade ev çok hoş. Son yıllarda ülkemizde de moda olan Loft tarzı bir ev. Sistemin elektronikleri Arcam, ilginç yapılı hoparlörler ise Eclipse markasından seçilmiş. Pileksi sallanan koltuk harika.

Joe Morello Anısına


İsmi Dave Brubeck ile özdeşleşmiş caz davulcusu Joe Morello 83 yaşında vefat etti. Bugün kendisini anmak için 3 video eklemek istiyorum. İlk videomuz caz marşı "Take Five" ikinci videomuz "Rondo à la Turk" ki son derece ilginç hatta absürd bir videosu var. Son olarak ise Joe Morello'dan bir davul solosu. Mekanı cennet olsun.

Zor Tamamladığım Bir Konser; Urszula Dudziak Super Band


12 Mart Cumartesi günü 18. İzmir Avrupa Caz Festivali Programına dahil Urszula Dudziak Super Band konserine gittik. Sağolsun Aydın Eroğlu, haydi sizi konsere götürüyorum deyince aman ne güzel diyerek Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezinin yolunu tuttuk.

1943 doğumlu Polonyalı solist Urszula Dudziak, erken yaşta piyano eğitimi almaya başlamış. 50'lerin sonlarında Ella Fitzgerald plaklarını duyunca şarkı söyleme konusuna eğilmeye başlamış. İlerleyen yıllarda ülkesinin en önemli ve popüler caz solisti haline gelmiş. Ancak müzik konusundaki en önemli gelişimi Michal Urbaniak ile evlendikten sonra sağlamış. Dudziak'ın 5 oktav genişliğinde tanrı vergisi bir sesi var. Ancak dil ve bazı kelimelerin telaffuzunda yaşadığı sorunlar onun müzik tekniği üzerinde çok ciddi etkili olmuş ve sesini söz söylemektense bir enstrüman olarak kullanmak yolunu seçmiş. Başta Archie Shepp ve Lester Bowie olmak üzere Bobby McFerrin, Norma Winstone ve Sting gibi isimlerle çalışmış. Ancak müzikal olarak en başarılı çalışmalarını daha sonra boşandığı eşinin kurduğu "Michal Urbaniak Group"ta kaydetmiş. Zaten hala o dönemden, bestelere repertuvarında yer veriyor. Konser sırasında da 3 adet bu döneme ait şarkı seslendirdi. Festival sırasında Polonya kökenli ABD vatandaşı soliste genç müzisyenlerden oluşan bir topluluk eşlik etti; Jan Smoczynski, piyano. Krzysztof Pacan, bas. Robert Cichy, gitar. Lukasz Poprawski, saksafon. Artur Lipinski, davul.


Konserde genel olarak tam anlamıyla bir fusion gecesi yaşadık. Tango, caz, Polonya'nın yerel ezgileri, ucundan köşesinden klasik müzik derken şarkılar birbiri ardına geldi. Ancak yine eski kocasıyla yaptığı bir çalışma olan "New York Polka"da topluluk tamamen aksayıp, ne yapacaklarını bilemez halde şarkıyı kurtarmaya çalıştı. Bol bol ilerici öğeler içeren şarkı, normal koşullarda müzisyenlerin emprovizasyon gücüne dayanan bir yapıdaydı ve konserde dinlediğimiz topluluk sololarında bile son derece notaya bağlı şekilde çalıyor iken, bu şarkıda tam anlamıyla çöktü. Konserde benim için en ilginç durum bir kaç sıra önümde oturan bir çiftin konser boyunca soloları bol bol alkışlayıp tezahürat yapmasıydı. Bu duruma müzisyenler bile şaşırdılar çoğu zaman.
Konserin sonunda bir anda moda haline gelen "Papaya" çalındı. Ben bu esnada konserin bitmesi için dua eder hale gelmiştim. Şarkının sonunda beklenen o büyük alkış tufanı kopmayınca şükürler olsun ki tekrar olmadan konser sona erdi. Bende derin bir "oh" çektim...

Konser Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezinin büyük salonunda yapıldı. Ses düzeni genel olarak başarılıydı ancak bas sololar sırasında bas amplilerinde çok ciddi bir titreşim ve distorsiyon oldu. Bunu küçük bir aksaklık veya şanssızlık olarak addetmek lazım. Özellikle küçük salon konserlerinde bu sene bence çok başarılı bir ses düzeni kurulmuştu.

Urszula Dudziak konseri büyük salonda olduğu için gitmek için bir soru işareti oluşmadı kafamda. Sonuçta salon büyük olunca gelmek isteyen herkesin gelebileceği kadar yer vardı ki, salon tam anlamı ile dolmamıştı zaten. Konser "Küçük Salonda" olsa idi pek gideceğimi sanmıyorum.

İzmir'de hasret kaldığımız konserler adına bence bu seneki İzmir Avrupa Caz Festivali güzel bir can simidi oldu. Louis Sclavis Trio konseri yazımda yazdığım gibi geçtiğimiz senelere göre organizasyon bence daha iyi bir içeriğe sahip ve fiyatlarda genel olarak makul. Ancak İzmir'li caz severler konserlere çok büyük bir ilgi göstermiyorlar bana göre. Festivalin sona ermesinin ardından bu konudaki görüşlerimi yazmaya çalışacağım.

not: konser boyunca fotoğraf çekilmemesi uyarılarına uyduğum için fotoğrafı IKSEV sitesinden aldım. Fotoğraf Sn Oğul Ekşi tarafından çekilmiştir.

Ah Kasetler :)


Boombox'ları ve kasetleri sevmeyen var mı?