Mum Diskografisine Bir Bakış Atalım



Múm, İzlandalı bir müzik topluluğu. Bu topluluktan Stereo Mecmuası'nda yayınladığımız “Screaming Masterpiece” DVD'siyle alakalı yazımda bahsetmiştim. Múm, çok ilginç bir müzik tarzına sahip. Bir yanıyla karanlık, bir yanıyla son derece yumuşak, bir yanıyla da deneysel.

Müziklerindeki en belirleyici özellik, kesinlikle vokaller. Bunun yanında görmeye alışkın olmadığımız ilginç enstrümanları elektronik öğelerle birleştiriliyor. Topluluğun kadrosu biraz karmaşık. Yazması ve okuması ölüm olan diğer üyelerden ziyade bence önemli iki kişiden habsedeceğim. İki kardeş Gyða ve Kristín Anna Valtýsdóttir, topluluğun karakteristik vokal tarzı ve ilginç enstrümanlarının bir kısmını çalarak bence Múm'un müziğinin omurgasını oluşturuyorlar(dı). Ancak iki kardeş, eğitim hayatı filan derken toplulukla ilişkilerini ilk dönemlerdeki kadar sıkı tutamıyorlar. Bence ilk albümlerden bugünlere gelirken müziklerindeki olumsuz dönüşümü bu şekilde açıklamak mümkün. İşin kötü tarafı topluluğun ilk 2 albümünü bulmak pek kolay değil. Arayışlarınıza dijital alanda devam etmek gerekiyor.

2000 yılında yayınlanan “Yesterday Was Dramatic” ve 2002 yılında yayınlanan “Finally We Are No One“ albümlerini edinmenizi tavsiye ederim. Adını okumanın imkansız olduğu ve ancak kopyala yapıştır ile yazabildiğim Kristín Anna'nın ayrılışından sonra yayınlanan 2007 yılı albümü “Go Go Smear the Poison Ivy” yine bir şekilde ortalamanın bayağı üzerinde bir albüm. Bu albümde vokaller tamamen değişik, müzik tarzında da farklılıkları görebilmek mümkün. Ancak 2009 yılı albümü “Sing Along to Songs You Don't Know” için pek olumlu konuşabilmem mümkün değil. Evet yine çok farklı bir albüm ama topluluğun ilk albümleri kadar etkileyici değil. Hatta sıkıcı olarak nitelendirebilmek mümkün...

Şarkıları teker teker ele aldığınızda sorun olmuyor ama albümü baştan sona dinlerken eh yeter artık diyebilme potansiyeliniz var. Aşağıda topluluğum 2009 yılı albümünden "Sing Along" parçasına çekilen video klip var.

Absürd Plak Kapakları: Marinella Stalia



Marinella Stalia, Yunan müziğinin en önemli kadın seslerinden bir tanesi. İlk önemli çıkışı 1950'lerde "Nitsa Elenitsa" şarkısı ile yapmış. Bir diğer önemli müzisyen olan Stelios Kazantzidis ile uzun süreli ortak çalışmalar yapan Stalia'nın en ilgi çekici özelliklerinden bir tanesi Eurovision şarkı yarışmasına katılan ilk Yunanlı müzisyen olması. Anlayacağınız Marinella Stalia Yunan müziği için önemli bir isim. Ancak yukarıdaki kapak olacak gibi değil. 1969 yılında yayınlanan Stalia adlı plağın kapak olacak gibi değil. Aşağıya bir klip ekleyetim dedim. İkisinin aynı kişi olduğuna inanmak bile güç :)

Hi-fi Dünyası 2011 Yaz Ayları



Arada sırada dünya hi-fi piyasasında neler oluyor neler bitiyor konusunu ele alıyorum. En son bu senenin başlarında bu konuyla alakalı biraz yazı yazmıştım. Güncel bilgiler ışığında yaza girerken neler olduğundan bahsedeyim...

Tüm dünyada satış alanında gözle görülür bir daralma olduğunu söyleyebilmek mümkün. Üretici firmalar bu daralmayı çeşitli yöntemlerle aşmaya çalışıyorlar.

Bu sıralar en popüler yöntem, internetten satış. Başta bir çok aksesuar üreticisi olmak üzere bir çok üretici kendi satış kanallarını açmaya devam ediyor. Bazı firmalar eBay gibi global sitelerden yararlanırken, bu aralar kendi satış sitesini açan üreticilerin arttığını gözlemlemek mümkün. Bu durumda yerel ve ülke dağıtıcıları etkisizleşiyor. Anlaşılan üretici firmalar ara dağıtım kanallarına ayrılan kar marjını, tüketiciye daha uygun fiyat etiketi için kullanmayı daha uygun buluyorlar.

Son dönemlerde üreticiler daha fazla satış için çok fazla dağıtım kanalı değiştirir oldu. Özellikle Avrupa'da temsilciler sıklıkla değişiyor. Ülkemizde de bu durumun özellikle bahar aylarında artacağını söyleyebilmek mümkün. Eskiden dağıtıcı/temsilci firmalar birbirlerinin markalarına saldırırken, şimdi üreticiler daha agresif davranıyorlar. Anlayacağınız bahar aylarında ülkemizdeki hi-fi pazarı fena halde karışacak. Bu durumun bazı yan etkileri var. El değiştiren markalarda ciddi bir likidasyon (1) süreci yaşanıyor. Sıfır ürünlerin fiyatları çok düşünce markanın ikinci el pazarı ölüyor ve tüketiciler ikinci el pazarı stabil olmayan ürünler konusunda alışveriş yapmaktan kaçınıyorlar.

Geçmişin aksine üreticilerin satış konusunda daha agresif olduklarını yazdım. Satışın kim tarafından yapıldığını çok önemsemeyen bazı üreticiler çeşitli ülkelerdeki temsilcileri vasıtası ile agresif fiyatlar sunuyorlar. Özellikle pahalı high end ürünlerde başlayan bu yeni trend ortalığı fena halde karıştırmış durumda. Özellikle güçlü Avrupa ve Uzakdoğu temsilcileri çok ilgi çekici indirimlerle pazara ürün basıyorlar. Üreticiler bu konunun kendileri ile alakası olmadığını iddia etseler de, bazı ülkelerde işler fena halde karışmış durumda hatta mahkemelik olan bazı firmalar olduğu söyleniyor. Bazı ülkelerde yerel dağıtıcı ve temsilciler isyan bayrağını çekmiş olsalar da, bu durum ilerleyen yıllarda daha da artacak gibi. Ülkemizdeki gümrük duvarları ve mevzuat dolayısıyla üst-giriş sınıf ürünlerde hareketlilik yok. Ancak üst-uç sınıf ürünlerde belirli bir hareketlilikten bahsedebilmek mümkün.

Benzer bir durum giriş seviyesi ürünlerde de yaşanmakta. Bu alanda Avrupa fena halde karışık durumda. Satış potansiyeli güçlü Almanya gibi ülkelerdeki temsilciler giriş seviyesinde diğer ülkelerdeki yerel firmaları zor durumda bırakacak fiyatlarla satış yapıyorlar. Avrupa'da gümrük duvarları olmadığı için isyan yavaş yavaş büyüyor. Bu durumun ülkemize de yansımaları orta vadede artacak gibi.



Tüketiciyi zorlayan konu gümrükler olsa bile, son dönemlerde yurt dışından kişisel ürün getirten çok sayıda meraklıya rastlıyoruz. Bu durum bana seneler önce bilişim sektöründe yaşananları hatırlatıyor. Notebook'ların ülkemizde pahalı olduğu dönemlerde çok ciddi miktarlarda cihaz yurt dışından gelmeye başlamıştı. İlk adımda bu duruma karşı durmak isteyen yerel dağıtıcılar, hemen servis silahına başvurdular. Türkiye'den alınmayan ürünlere servis hizmeti verilmemeye başlandı. Oysa bu durum uluslararası garanti koşullarının ihlali demekti. Bir şekilde servis hizmeti verilmeyince, yeni bir sektör ortaya çıktı. Yerel temsilcilerden bağımsız servis firmaları. Bu durumdan sonraki adım paralel ithalat (2) oldu. Sonunda bu durum üreticilere dokunmaya başlayınca servis sorunu çözülüverdi. Fiyat indirimleri de başladı. Sonuçta bazı markalarda fiyatlar Avrupa ile aynı seviyeye geldi. Bugün bazı markalarda yurt dışından aldığınız ürünlere ek bir ücret vererek Türkiye'de servis hizmeti alabiliyorsunuz. Bazı markalarda ise garanti hizmeti bilabedel şekilde sağlanıyor.

Bir süredir tüm bu gelişmelerden olumsuz etkilenen Güney Avrupa, Doğu Avrupa gibi pazarlarda neler konuşuluyor. Herkesin ortak görüşü hizmet kalitesinin arttırılması. Tüketicilere daha iyi hizmet vererek büyük dağıtım kanalları ile mücadele edebilmek mümkün. Bazı araştırmalar (bilişim sektörü için) tüketicilerin hizmet kalitesini göz önüne alarak bir ürüne %10-15 daha fazla ödeyebileceklerini işaret ediyor. Ülkemizde ise bu çıta gümrük duvarı ve mevzuatlar dolayısıyla %20 ila 35 seviyelerine kadar çıkıyor. Bu oranlar kabaca KDV+ÖTV şeklinde nitelendirilebilir. Bunun üzerindeki oranlarda markalar arası kayış veya farklı tedarik kanalları seçenekleri değerlendirilmeye başlanıyor.

Anlaşılan yaz ayları hi-fi dünyasında sessizliğin hakim olacağı ama fırtına öncesi sessizliğin hüküm süreceği bir dönem olacak. Bahar aylarında ise savaş kızışacak gibi. Ayrıca bazı dedikodulara göre çok büyük birkaç üretici firmanın el değiştireceği söyleniyor. Bu bahar ve kış dönemi ilginç olacak gibi. Hep birlikte bekleyelim ve görelim...

(1) stok temizleme odaklı yüksek fiyat indirimi
(2) Paralel ithalat, resmi prosedürler izlenerek bir ülkedeki resmi ithalatçı veya temsilci kanalı ile değil üçüncü kişi veya firmalar tarafından yapılan ithalatlara deniyor.

Finite Elemente Hohrizontal 51



Finite Elemente firmasını çok severim. Tasarımları çok keyiflidir. Fotoğraflar firmanın bir çok tasarım ödülü almış Hohrizontal 51 isimli ürününün fotoğrafları. Bu aslında bir raf gibi gözüküyor ama aynı anda bir iPod ve iPhone dock sistemi. Sadece Apple ürünleri değil hemen her türden ekipman bu sisteme bağlanabiliyor. Sistem daha doğrusu raf içerisine hoparlörlerde gizlenmiş. Çok yaratıcı bir fikir. Bu arada sistemin bin bir çeşit rengi mevcut...

Pazar Sineması: Frankenstein (1910)



Frankenstein, 1910 yapımı bir film. Film, o dönemin Edison stüdyoları tarafından çekilmiş. Filmin senaryosu orijinal romana sadık kalarak J. Searle Dawley tarafından yazılmış. Aynı zamanda filmin yönetmeni de Dawley. 1910 yapımı bu film sinema tarihinde bol bol çekilecek Mary Shelley romanı tabanlı Frankenstein filmlerinin birincisi. Bu arada filmin bazı ilginç noktaları var. İlki filmin yapımcısının meşhur Thomas Edison olduğu söylentisi. İkincisi ise filmin kaybolması. İlk kez 1963 yılında izine rastlanmış. Filmin orijinal bandı, 1950'lerde Amerikalı bir film koleksiyoncusu tarafından satın alınıyor. Ancak o dönemde filmin ne olduğunu anlamıyor ta ki 1970'lere kadar. 2010 yılında filmin yeniden onarılmış bir kopyası 100. yılı dolayısıyla gösterime giriyor.

100. yaşını geçen filmin telifi ortadan kalmış durumda. Filmin tamamını yukarıda seyredebilirsiniz.