Askerlik Günleri ve Azer Bülbül
Yıl 1999, Edirne'nin adını ömrü hayatımda duymadığım bir kasabasında askerlik yapıyorum. İlk zamanlarda tüm kısa dönem askerlik yapanlar gibi uzun dönemlerin garip bakışları ve haklı önyargılı tavırları (1) arasında yaşamıma devam ederken, akşam içtiması yapıldıktan sonra açılan televizyonda garip ses tonuna sahip bir adam şarkı söylemeye başladığında, ses sonuna kadar açılıyor, Anadolu'nun dört bir yanından gelmiş onlarca genç adam hep bir ağızdan başlıyor söylemeye;
"Yüreğinde hasret ile, Bekledin mi gecelerce, Bir aşk için senelerce, Ağlatıldın mı ey can?" (2)
Zaman içerisinde hemen herkesle samimi olunur, sonuçta kısa veya uzun askerlik hep birlikte geçirilecektir. O dönemlerde cep telefonları, dijital müzik çalarlar yok. Ancak kaset çalarlar ve walkman'ler yaygın. Hemen her koğuşta bu garip adamın kasetleri var. Gün içerisinde, akşamın bir vakti, şarkılarını duymak mümkün. Sonunda merakıma yenik düşüp, bende başlıyorum dinlemeye. Vakit başka türlü nasıl geçecek ki...
Genç yaştaki askerler bu durumdan memnun. Okumuş adamdan çok daha iyi bildikleri bir konu olmasının yanında, sorulara kolaylıkla ve ustaca cevaplayabilmenin verdiği haz ile neredeyse 5-6 ay boyunca başta o garip adam olmak üzere hiç tanımadığım bir müzik konusunda resmen "master" yapmış oldum. Ancak bu müziğin içerisindeki isimlerden bir kaçının yeri farklı. Bunlardan bir tanesi, o garip sesli adam; Azer Bülbül...
Neredeyse tüm askerlik dönemim boyunca hemen her akşam, en az bir kaç Bülbül şarkısı dinledim. Bir kısmı hafızama yazıldı hatta. 8 ay boyunca her gün kasetleri haşat etme pahasına aynı şarkılar dinlenirken, bu durum gayet doğal...
Sonrasında askerlik bitti. Ama ismi öylesine aklıma kazınmış ki, nerede bir konser afişini görsem, zihnimin karanlık köşelerinden 10 sene öncesinin hatıraları canlanıyor;
"Bir gül gibi sevdiğinden Koparıldın mı ey can? Yapayalnız bir başına Bırakıldın mı ey can?" (2)
Son dört beş yıldır ise İzmir'de zaman zaman kıyıda köşede kalmış onuncu sınıf pavyonlarda, tavernaların afişlerinde görürdüm ismini. (3) Bugün ise eski dostlarımdan bir tanesi mesaj atmış. Azer Bülbül ölmüş diye. Ne yalan söyleyeyim, üzüldüm. Askerlik anılarımda önemli yeri vardı. Allah rahmet eylesin!
(1) Askerlik yapmayanlar için not; uzun dönem askerler aylarca (benim zamanımda 18 ay) görev yaparken, siz onların askerliğinin ortasında geliyorsunuz ve onlardan önce terhis oluyorsunuz. Eh bu durum son derece sinir bozucudur.. Ben olsam benzer şekilde düşünürdüm...
(2) 8 ay süren askerliğim boyunca hemen her gece bir kaç kere dinlediğim bir şarkıdan; "Yaralandın mı ey can"
(3) Nasıl yani demeyin. Şans işte denk gelmiş, afişler yani....
Timuçin Şahin İzmir 2012
2012 yılının konser sezonunu açtık. Yeni yılın ilk konseri geçtiğimiz sene olduğu gibi Timuçin Şahin konseri oldu. Güzel şans... Bu sene Timuçin Şahin yine bir dörtlü ile müzikseverlerin karşısına çıktı. Saksafonda Michael Attias, basta Josh Davis ve davulda Tyshawn Sorey bu seneki konserde Şahin'e eşlik ettiler. Konser Adnan Saygun Sanat merkezinin küçük salonunda gerçekleştirildi. Bu salonu ben çok seviyorum, bana nedense çok sempatik geliyor...
Konser için koca bir sırayı komple almış olmamıza rağmen salon genelinde bayağı eş dost vardı. İzmir'de doğaçlama müziğe gönül veren hemen herkes oradaydı. Orada olamayanlarla kapıda denk geldik. Bayağı insan bilet bulamayıp geri döndü. Bunlar güzel kıpırtılar. Sonuçta Şahin'in müziği sıradan bir dinleyici için öyle kolay bir tarz değil...
Bu sene en dikkat çekici şey, salondan sadece bir kişinin ayrılmasıydı. Bu şimdiye kadar gittiğim Şahin konserlerinde bir rekor. Bayağı konserini de takip ettiğimi söyleyebilirim. Demek ki, bu kez biletler gerçekten onun müziğini merak edenler ve takip edenlere gitmiş. Bu arada 5TL gibi bir fiyata yani neredeyse bedavaya, çok güzel bir salonda sağlam müzik dinlemek harika bir şey. İzmir gibi zaman zaman gidecek doğru dürüst konser bulamadığımız bir şehri göz önüne alırsak insanların böylesine etkinlikleri duyduklarında balıklama atlaması gayet doğal. Bu arada bir bakarsınız ilerleyen senelerde büyük salonları dolduracak hale geliriz...
Şahin, 2012'nin ilk konserinde neredeyse 10 seneyi kapsayan bestelerinden bir program hazırlamış. Bu sene en dikkat çekici olay, alıştığımız bilgisayar efektlerine çok daha az yer verilmesiydi. İkinci dikkat çekici nokta, geçtiğimiz senelere göre şarkılarda daha sert düzenlemeler veya gitmeler gelmeler/doğaçlamalar yaşanmasıydı. Özellikle davulcu Tyshawn Sorey, bu sene şarkılara daha hakim aslında daha kendinden emin bir performans göstermesi ile şarkıların icra ediliş tarzına sağlam bir etki yapmış... Konser sırasında zaman zaman prog/rock diyarlarına doğru bile yolculuklar yaptık. Aslında yaptığımız yolculuklar pek çoktu. Elektriğin caz müziğin içerisine girmesinden, Avrupa'daki yenilikçi hareketlere kadar farklı tatlar alabileceğiniz bir müzik ziyafeti dinledik. Bu dinleyici için her zaman keyifli bir durumdur. Performansa arzu ettiğiniz pencereden bakabilmenin yolunu açar. Bu sene konsere gittiğimiz grubumuzun içerisinde bu tarz müziğe biraz ön yargılı bakan bir arkadaşım ve daha önce bu tarz müziği hiç dinlememiş olan bir diğer arkadaşım vardı. Konser sonunda her ikisinin de yüzlerinde gülücükleri gördüm. Eminim her ikisi de farklı şeylerden keyif aldı.
Bir konserin en güzel yanı da bu değil midir? Keyif almak....
Bu seneki konser genel olarak bas-gitar-davul üçlüsünün hakimiyetinde geçti. Saksafoncu Michael Attias'ın biraz rahatsız olması bu durumu ortaya çıkartmış sanırım. Zaman zaman gözlerimi kapatıp Şahin'i bas ve davuldan oluşan bir üçlü içerisinde hayal etmeye çalıştım. Sonuç çok çok değişik olabilir.
Konser bitiminde Şahin'e bir merhaba demek üzere kulise girdim. Aslında bir sonraki albümü merak ediyorum ve ne zaman çıkacağını sormak istiyordum ama sonrasında vazgeçtim. Açıkçası bir sonraki albümden çok büyük beklentim var. Albümün nasıl bir yöne doğru akacağını çok merak ediyorum. Çeşitli tahminlerim var ama :)
Geçtiğimiz seneki konser yazımı şu şekilde bitirmişim;
Sonraki adımlar, meraklı ve ileri görüşlü müzikseverler açısından büyük olaylara gebe. Şarkıların yapısı, kendi içindeki gelişimi ve enstrüman kullanımı açısından Timuçin Şahin ismini uluslararası basında daha çok duyacağız ve iddialı yazılar okuyacağız. Garip ama ben dün akşam direkt bunu hissettim. Böyle iddialı cümleleri benden pek duymaya alışkın değilsiniz ancak tarihe not düşmek istedim. Bir kaç sene sonra, büyük bir keyifle bu yazıya dönüp, bakın ben demiştim diyeceğim.
Bafa albümü için yazılan çizilenlere bakılırsa yazdıklarımın ilk bölümü gerçekleşti. Özellikle böylesine bir müziğin içerisinde gitarın kullanımı konusunda ciddi bir açlık yaşanıyor ve Şahin, ilk albümlerinden bugünlere hem enstrüman kullanımında kendisini bambaşka bir yere getirmiş olması, hemde müzikal gelişiminde geldiği nokta itibarı ile bu açlığı bastırabilecek çok az sayıda müzisyenden bir tanesi. Hal böyle olunca Bafa için özellikle yabancı sitelerde yazılan çizilenlere şaşırmamak lazım. Bizim bu taraflara ise pek bakmayın. Yazılarını severek okuduğum bir kaç müzik meraklısı haricinde olana bitene boş gözlerle bakanlar. Üzücü ama kimin umurunda :)
Heyecanla bekliyorum, bekliyoruz....
Celal Bozsoy ve İskeletler Orkestrası
Ülkemizin müzik tarihinden oldukça ilginç bir fotoğraf. Fotoğraf 1961 yılında dönemin meşhur Taksim Gazinosu'nda çekilmiş. iskelet kostümlü caz orkestrasının kurucusu ve yönetici Celal Bozsoy. Aslında bu kıyafetlere bakınca iskeletten ziyade dönemin Türk sinemasının süper karakteri Klink aklıma geldi. Belki bir atıf vardır bilemiyorum.
Celal Bozsoy'u 1953 yılında kurulan Türkiye'nin belki de ilk caz sextet'inden hatırlayabiliriz. İsmet Sıral ve caz tarihi kitabını bir çok okuyucumuzun okuduğunu düşündüğüm Cüneyt Sermet'in kurduğu toplulukta trompette Zekai Apaydın, pianoda Nejat Cendeli, alto saksofonda Celal Bozsoy, davulda Yalçın ve basta Cüneyt Sermet yer almış. İlerleyen yıllarda Bozsoy, bir çok müzisyene alto saksofon dersleri vermiş.
Fotoğraf kim tarafından çekilmiş ne yazık ki elimde bilgisi yok...
Plak Mağazası Bulma Yazılımı
Tüm dünyada plak meraklılarının ikinci el plakçılarına ilgisi malum. Amerikalı bir oluşum olan "The Vinyl District" bu ilgiden yola çıkarak dünyanın bir çok yerinde bulunan plakçıların işaretlendiği bir yardımcı yazılım yayınlamış. Şu an için ağırlıklı olarak Amerikan kentleri eklenmiş ama Avrupa'lılarda son dönemlerde yazılıma ilgi göstermeye başlamış. Bir bakarsınız bu tarz bir yazılımı ilerleyen günlerde bizde yazarız. Küçük yazılım hem iPhone sahipleri hemde Android işletim sistemi kullanan telefonlar için mevcut. Arzu edenler Apple Store veya Android Market'e göz atabilirler. Yazılım Facebook, Twitter veya Foursquare gibi programlarla da uyumlu....
Bir Restorasyon Projesi: Henry Kloss u Tanıyalım...
Bu yazımda sizlere önemli bir ismi tanıtacağım; Henry Kloss. Yazı bir biyografi olmasına karşın Kloss'un renkli kişiliğini göz önüne alarak biraz esprili bir şekilde yazdım. Bu yazı Kloss hakkında kaleme alacağım yazıların ilk bölümünü oluşturuyor. Sanırım keyifle okuyacaksınız...
Kimdir?
Henry Kloss (1929 - 2002) Amerikalı bir ses mühendisi ve iş adamıdır. Bir ses mühendisi olarak özellikle 50'li yıllarda hi-fi hoparlörlerin tasarımlarına önemli katkılar sağlamış ve radyo alıcılarının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Kloss aslında biraz garip bir adamdır, önemli bir teknik üniversiteye (MIT) kabul edilmiş olmasına rağmen bir noktadan sonra eğitimini yarım bırakmış (sonra onursal diploma vermişler) ancak buna rağmen bir çok ilgi çekici tasarıma imza atmıştır. Tasarımların yanında önemli birkaç buluşu da vardır, bunlardan en önemlileri akustik süspansiyona sahip hoparlörler, projeksiyon televizyon ve yüksek hassasiyetli kaset çalarlardır.
Ne Adamsın Kloss!
Kloss, kariyeri boyunca bir çok önemli firmada çalıştı. Önemli firmalarda çalışmasına rağmen hiçbir zaman acayipliklerinden vazgeçmemiştir. Örneğin üst düzey yönetici veya şirket sahibi olduğu zamanlarda bile garip elbiseleri hatta takım elbiseleri ile bisikletle işe gidip gelmiş. Tabii günümüzde bu normal gibi gözükebilir ama Kloss bunları 1950'lerde yapıyordu.
Kloss Industries Macerası
1950'lerin sonunda Kloss evinde hoparlör tasarlamaya başlar. Bu sırada MIT üniversitesinde öğrencidir. Evinde tasarladığı bu hoparlörler köşe tipi hoparlörlerdi ve dört adet 5” boyutunda sürücüye sahipti. O dönemde hoparlörlerin tanesini 25 Dolara satıyordu. Sıkı durun hoparlörün Deluxe versiyonu (şimdiki terminolojide Signature, Reference gibi bir şey) 30 Dolar'dı. Deluxe edition'ın standart'tan farkı daha özenli bir kasasının olması ve toz ızgarasının bulunmasıydı.
Bir Efsane Doğuyor; Acoustic Research
1954 yılında Kloss, Edgar Villchur ile birlikte meşhur Acoustic Research Corporation (AR diye tanınır) firmasını kurar. Edgar Villchur, Kloss'un aslında üniversitede öğretmenidir ve kadere bakın ki, hoparlör tasarımının incelikleri ile alakalı kitabı Kloss'un ders programında okuduğu bir kitaptı. İkili beraberce AR Model 1 hoparlörünü tasarlar. Bu hoparlör çok başarılı olur ve büyük adetlerde üretilir. Hoparlörün kasasında herhangi bir port (delik) yoktu yani kapalı (sealed) tasarımdaydı. Bu sistem sayesinde kabin içerisinde hapsedilen hava özellikle bas sürücünün titreşimlerini sönümlüyordu. Bu sistem sayesinde daha ucuza bir hoparlör tasarlamak mümkün olmuştu. Üzerine daha az distorsiyon üretiyordu ve herşeyden önemlisi klasik tarzdaki bir hoparlörden daha az güçle çalışıyordu. (1) AR Model 1 monitör (raf tipi) bir hoparlördü ve ticari olarak başarı kazanan ilk akustik süspansiyonlu hoparlör idi.
Sıkıldım, Yeni Şirket Kuruyorum; KLH
1954 yılında başlayan Acoustic Research macerasının sonu Kloss için 1957 yılında gelir. Bir şekilde sıkılan Kloss, kendi isim ve soyisminin baş harflerinin kullanarak KLH ismini verdiği firmayı kurar. Firmanın finansmanı Malcolm Low ve J. Anton Hofmann tarafından sağlanır. Bu iki yatırımcı aynı zamanda AR firmasınında finansörüdür. Kloss daha sonradan efsane haline gelecek KLH Model Five ve Six modellerini üretir. Bunun yanında üstün özelliklere sahip küçük FM radyo alıcıları tasarlar. 1957 yılında kurulan firma 1964 yılında bizlerin dikiş makineleri ile tanıdığımız Singer Corporation'a satılır. Kloss bir süre daha firmada kalır ve ilginç tasarımlara imza atmaya devam eder. Bu dönemde ilk kaydedicisi KLH Model Eleven'ı üretir. Bu ürünü tasarlarken Dolby Laboratories'in kurucusu Ray Dolby ile çalışır. Dolby bu sıralarda meşhur B tipi gürültü azaltma sistemini geliştirmektedir. B tipi gürültü önleme sistemi bir dönem kaset çalarlarımızda görmeye alıştığımız Dolby B sistemidir. Dolby ile Kloss'un beraber geliştirdikleri teknolojiler KLH Model Forty makara teypte gün yüzüne çıkar ve bu ürün Dolby'nin ilk ticari başarısı olur. 1967 yılında Kloss hayatından yeniden sıkılır ve kendi kurduğu KLH firmasını terk eder. Hemen arkasından firma neredeyse iflas eder ve Japon Kyocera'ya satılır. 1970'lerin sonunda ise KLH tamamen kapanır.
Şimdiki Şirketin İsmi Ne Olsun, Tamam Advent Corporation Uygun!
Kloss kendi şirketi KLH'den ayrılınca yeni bir şirket kurmaya karar verir. Hemen aynı yıl 1967'de Advent firmasını kurar. Advent, Latince yaklaşım anlamına gelen bir kelimedir. Aslında Kloss, hoparlör tasarımı yapmaktan ziyade projeksiyon televizyon üretmek istemektedir. Ancak kendi firmasından ayrılırken 10”lik bir sürücü tasarımını yanında getirmiştir. Kloss yine rahat durmaz ve Advent adını verdiği hoparlörü tasarlar. Ürün efsanevi AR Model 3a'dab çok daha iyi ses vermekte ve neredeyse yarı fiyatına satılmaktadır. Ortalık birbirine girer ve hoparlör çok başarılı olur. Bu başarının hemen ardından aynı hoparlörün monitör tipini üretir.
Ancak ortada bir sorun vardır. Kloss bu hoparlörü de Advent olarak isimlendirir. Sonunda ilk çıkan hoparlöre Large Advent, sonrasında üretilen küçük olana ise çok yaratıcı şekilde Smaller Advent ismi verilir. Sıkı durun olay bununla bitmiyor. 1970'lerde Kloss, yeni sürücüler geliştirir ve yine bir hoparlör tasarlar. Hoparlörün ismi yine Advent'tir. Bu kez bu hoparlöre New Advent denilmeye başlar. Kloss bu hoparlörün küçüğünü yapınca işler daha da karışır ve bu yeni hoparlör New Smaller Advent diye isimlendirilir. Günümüzde bu kaos'tan kaçınmak için hoparlörlerin tiz sürücülerine göz atmak gerekiyor. İki nesil Advent arasında tiz sürücüler farklı olduğu için hangisinin yeni hangisinin daha eski olduğunu anlamak daha rahat oluyor.
Bu model karmaşasının arasında Kloss, projeksiyon teknolojisini geliştirir, Dolby ile işbirliği sonucunda mükemmel kaset çalarlar üretir. 1972 yılında ilk projeksiyon televizyonu üretir ve satar. Televizyonlarda kullanılmak üzere Novatron tüp teknolojisini geliştirir. Sonunda ne olur bilin bakalım. Kloss, sıkılır ve şirketi satar. Tahmin edebileceğiniz gibi 1980'lerde Advent firması da iflas eder.
Yetmedi mi, Alın Size o Zaman Cambridge SoundWorks
Kloss bu kez 1988 yılında Cambridge SoundWorks firmasını kurar. Çoğu kişinin zannettiğinin tersine İngiliz olan değil MIT üniversitesinin kurulduğu yer olan Cambridge'ten alır ismini. Kloss, bu dönemlerde üst sınıf radyola ve hemen arkasından bilgisayarlar için üst sınıf hoparlörler üretir. Aslında benim bile Cambridge SoundWorks hoparlör kullanmışlığım hatta satmışlığım vardır. O dönemlerde Kloss'un isminden bihaber olduğumu söylemem lazım. Bilsem kendi kullandıklarımdan bir çiftini elimde tutardım. 1996 yılında ne olur. Haydi tahmin edin. Kloss, firmadan ayrılır. Günümüzde hoparlör ve ses kartları ile bir dünya devi olan Creative Technology, Cambridge SoundWorks'ü satın alır.
Daha Durun Hikaye Devam Ediyor; Tivoli Audio
Kloss emekli olmak istese de, alışkanlıklarını bir kenara bırakamaz. Bir anda Cambridge SoundWorks'ün finansörlerinden olan Tom DeVesto ile ortak olarak Tivoli Audio'yu kurar. Bir nevi emeklilik projesi olan Tivoli markası altında iki adet efsanevi radyo üretir. Mono olan Model One ve stereo olan Model Two modelleri. Her iki modelde sevgili MOSFET teknolojisi ile donatılmıştır. Aslında bu iki modelin atası efsanevi KLH Model Eight radyodur. Bu radyolar öylesine başarılı olur ki, Tivoli hem tasarım hemde performansı ile efsane haline gelir. Kloss'un geliştirdiği Cambridge SoundWorks Model 88 ile aynı teknolojiyi kullandığını iddia eden Creative ile Tivoli arasında patent savaşları başlar. Ancak her iki ürünü geliştiren kişi Kloss olduğundan davalar düşer. Yaşlı kurt iki modelin farklılıklarını ortaya koyar ve sular durulur.
Kloss bu dönemin sonunda vefat eder. Herhalde yaşamaya devam etse birkaç firma daha kurardı. Ne diyelim toprağı bol olsun...
(1) İlerleyen günlerde, bu konuya geri döneceğiz...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)