Achtung!


Genelde yukarıdaki gibi fotoğrafları işçi maket veya oyuncakları ile çekiyorlar ama bu arkadaşımız asker figürleri ile çekmiş ve bence ilginç olmuş. Aslında benim elimde de çok asker figürü olduğu için ulan bende mi yapsam diye kaşınmadım değil.

Hatta aklımda bir sahnede var. II Dünya harbinin tetiklenmesine yol açan Almanların Polonya işgalinin başlangıcında sınırdaki engellerin kaldırıldığı meşhur bir fotoğraf vardır. Pikap kolunu kullanarak öyle bir şey yapılabilir aslında. Dur bir ara vaktim olduğunda oturup uğraşayım bari...

HakanCez ile ARPG Tarihi: Dungeon Siege


Dungeon Siege, Gas Powered Games tarafından geliştirilen ve  Microsoft tarafından yayımlanan bir ARPG  oyunuydu. Ehb adında bir ortaçağ krallığındaki geçen ve işgalci güçleri yenmek için yola çıkan genç bir çiftçi ve yoldaşlarını konu alıyordu. İlk başlarda Krug adındaki  yaratıklarla uğraşırken zaman içerisinde işler derinleşir ve 300 yıldır uykuda olan Seck adı verilen başka bir ırkı yenmek için bir yol aramaya başlanır.

2000'lerin benzer oyunlarının aksine Dungeon Siege dünyasında zırt pırt yüklenen dungeon  haritaları yerine açık alanlarda vardır ve bölgeler arası geçişlerde yükleme yapılmıyordu. Böylelikle işin içerisine dungeon'larda eklenince sanki tek bir dünyada oyun oynanıyormuş hissi elde ediliyordu. Bence dönemi için büyük devrimdi. Zaten oyunun bu denli ilgi görmesinin ilk sebebi bu idi. Güzel yaratılmış oyun dünyası.

Oyunun açık arazi ve orman haritaları dönemi için benzersizdi.
Dungeon Siege, oyuncuyu araziye bırakıyor ve savaş yapmasına izin veriyordu. 3 boyutlu dünya gayet güzel yaratılmış ve çizim yerine direkt olarak 3D tasarlanmıştı. İlk önce cinsiyet seçilir arkasından çok kapsamlı olmasa da, karakter özelleştirilirdi. Dönemin ARPG oyunlarında bunlar pek rastlanan şeyler değildi. Dungeon Siege bu özellikleri rol yapma oyunlarından alıp büyük ölçüde özelleştirerek dönemin teknolojik imkanları ölçüsünde oyuna eklemeyi başarmıştı.

Karakter yaratma ekranı şimdilerde ne kadar ezik gözüküyor ama o dönemlerde heyecan yaratmıştı. 
Oyunun bir diğer özelliği parti kurulabilmesiydi. Oyun sırasında istediğimiz zaman karakterimizi değiştirebiliyorduk. Aslında farklı oyunlarda bilgisayar kontrolünde yapay zekalı karakterler ile parti kurmamıza izin veriliyordu. Dungeon Siege bunu bir adım öteye taşımayı başarmıştı.

Oyunda karakter sınıfı seçmek tam anlamı ile yoktu. Aslında Ranger, Melee, Combat Magic ve Naturel Magic skilleri vardı. Siz ana karakterinizle kılıç kalkan kuşanıp, düşmana "Ya Allah" deyip giriştikçe melee skiliniz gelişmeye başlıyordu. Bu sistem oyundaki parti oluşturma stratejisinin de temelini oluşturuyordu. Her skill setini kullanan birer karakter yapıp, uzmanlaştırmak en iyi yoldu. Bir karakter hem kılıçla milleti biçsin, hem ok yağdırsın tarzı bir oyun sistemi yerine, ok atan ayrı, yakın dövüşçü ayrı olsun gibi bir sistemi vardı oyunun. Oyun zorlaştıkça partiyi kontrol etmek zorlaşıyordu ama zevkliydi. Tabii ki yön bulma sorunları, yapay zekanın aptallıkları yüzünden arada sırada saç baş yolunuyordu ama deneyim yine de eşsiz idi. Eğriyi oturup doğruyu konuşmak lazım. Aslında oyuna bu haliyle Baldur's Gate tarzı RPG oyunlarının basitleştirilmiş hali denilebilir.

Vefakar eşeğimiz grubun arkasında olacaklara bakarken :)

Oyunun güzel taraflarından birisi eşek idi :) Bu hayvancağız sizden daha fazla malzeme taşıyabiliyor, Toplanan eşyaları gidip satabiliyordu. Zırt pırt town poral atılan oyunlara göre bu bile başlı başına bir devrim idi.

Oyunda karakterlere giydirilen takım taklavat gerçek zamanlı olarak görülebiliyordu. Oyunun grafik motoru sayesinde zarar ziyan keza aynı şekilde silah ve zırhlara yansıtılabiliyordu. Bunlarda oyunun bence artı puanlarında idi.

Oyunun haritası yani Ehb krallığı işte böyle bir şeydi... 
Grafikler çok güzeldi. Özellikle orman tasarımları. Zindanlarda güzel tasarlanmıştı. Meşale yakmak gibi bazı ince dokunuşlar dönemi için benzersiz bir deneyim idi. Kamera açıları iyi düşünülmüş ve çok iyi bir zoom seviyesi vardı. Zaman zaman kamera açıları tabii ki problem yaratıyordu ancak çok da sıkıntı olmuyordu. Oyunda space ile oyunu durdurmak da vardı. Savaşlarda taktiksel fark yaratmıyor olsa da, kafayı toplamak için iyi oluyordu ve tabii ki arada sırada ortalığa ayrıntılı şekilde bakma için faideli bir özellik idi.

Oyunun yapımcılarının örümcekler ile bir alıp veremediği kesin olarak var. Bir süre sonra örümcek kesmekten ikrah geliyordu. 
Dungeon Siege serisi ilerleyen yıllarda Dungeon Siege II (2005) ile devam ettirildi. İkinci oyuna bir yıl sonra Broken World isimli bir genişleme paketi yapıldı. 2011 yılında ise Dungeon Siege III yayınlandı. Böylelikle üçleme tamamlanmış oldu. Aslında oyun dünyasını konu alan bir de film üçlemesi var ama o maalesef facia :)

Oyunun dönemi için hemen her türlü multiplayer seçeneğini desteklediğini söyleyebilirim ancak benim kişisel olarak fazla bir deneyimim olmadı maalesef. İlerleyen zamanlarda serinin diğer oyunlarına da bakarız hep birlikte...

LEAK 2000


Leak firmasının 1975 yılında ürettiği üst sınıf receiver. 30W güç üretebilen başarılı receiver firmayı kurtarmayı yetmemiş. Output Capacitorless circuit (OCL) yapıda olması maliyetini arttırmış bu amplinin. OCL olayı, amplifikatörün çıkış katında herhangi bir kapasitör kullanılmadan direkt olarak hoparlörün beslenmesi esasına dayanıyor.

Japon firmaları bu konuya kafalarını takınca batılılarda aynı şeyi taklit etmeye çalışırlar ancak maliyetleri aşırı yükselir. Japonlarla rekabet edemez hale gelince de teker teker batarlar...

Güzel ve farklı bir tasarımı vardır Leak amplilerin ve receiver'ların. Severim çok...