Technics SE-A1


Technics SE-A1. Technics'in yeni nesil güç amplifikatörlerinin atası sayılan ürün sipariş üzerine üretiliyordu. İlk kez 1977 yılında ortaya çıktı. Kanal başı 350W güç üretebilen bu dev neredeyse 50kg'ın üzerinde bir ağırlığa sahipti...

Technics'in geliştirdiği ve uzun zaman bizlerle olacak geliştirdiği A + sınıfı amplifikasyon şeması bu üründe de karşımıza çıkmıştı. SE-A1 modelinde benimsenen A + sınıfı, her zaman bir elektrik akımına ihtiyaç duyan A Sınıfı amplifikatörün topraklama potansiyelinin dalgalanması gerçekleştirilir ve yüksek gerilim, gerektiğinde ayrı olarak oluşturulan güç kaynağı amplifikatöründen sağlanır. 

Küçük doğrusal akım direncine sahip büyük bir toroidal transformatör gücü iki kanal için sağlar. Bu amplilerde kanal başına toplam sekiz güç kaynağına vardı. 

Technics deyince burun bükenlerimiz vardır ya, eski Technics acayip bir firmaydı.. Sesi ne olursa olsun... 

Artan Plak Satışları

 


Garip ve Eğlenceli Ürünler bölümünde devamlı yeni ve adını sanını duymadığımız firmaların pikap ve analog pazara yönelik ürünler duyurmasının sebebi, artan plak satışları. Aşağıdaki haberi Euronews web sitesinden aldım. Haberi Kerem Congar yazmış. Haber Amerikan müzik endüstrisinde plak satışlarının CD'leri geçmesinden bahsediyor. Alıntı aşağıda; 

 Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kayıt Endüstrisi Birliği (RIAA) müzik endüstrisinde ilk defa 1986'dan sonra plak satışlarının CD satışlarını geçtiğini duyurdu. RIAA'nın verilerine göre dünya genelindeki plak satışları da 2019'un ilk 6 ayına göre yüzde 4 oranında artış gösterdi ve 232 milyon dolara ulaştı. Aynı dönemde CD satışları ise 129.9 milyon dolarda kaldı. 

 Bu sonuçla 34 sene sonra bir ilk gerçekleşti ve CD'nin icadı ve raflarda yerini aldığı 1986 yılından bu yana eski teknoloji ürünü olan plaklar CD'leri geride bırakmış oldu. Dünya genelinde kaset, taşınabilir disk (CD) ve plak gibi fiziksel müzik kaydeden ürünlerin satışı 2019'a oranla yüzde 23 düşüş yaşadı ve toplamda 376 milyon dolar ciroya ulaştı. Plakları en fazla satan sanatçılar ise klasik rock türünde müzik yapan grup ve şarkıcılar oldu. Beatles, 2018’de 300 binden fazla plak satarken Pink Floyd, Queen ve Led Zeppelin gibi sanatçılar 100’er binin üzerinde sattı. 

RIAA'ya göre 2020'de yaşanan koronavirüs salgını sebebiyle birçok müşterinin müzik dükkanlarına gitme oranı azaldı. Aynı zamanda müzik endüstrisindeki birçok konser iptal oldu ve bazı çalışanlar işlerini kaybetti. Bu sebeple müzik piyasasında dönen parada büyük bir azalma kaydedildi.
Pazarın ilerleyen yıllarda daha da farklılaşacağını düşünüyorum. Her ne kadar dijital platformlar müzik endüstrisinin en güçlü platformları haline de gelseler, plaklar daha çok uzun bir zaman hayatımızda olmaya devam edecekler. Sevindirici... 

Global Gizmos Retro Portable Briefcase Turntable


İlk önce bültenden birkaç başlık sonra yorum. Global Gizmos Retro Portable Briefcase Turntable ile hareket halindeyken plak çalın. Bu bağımsız plak çalar, modern dokunuşlarla retro bir görünüme sahiptir. Dahili hoparlörlerle tamamlanan Retro Briefcase Turntable, üç oynatma hızıyla birlikte geliyor; 33rpm, 45rpm ve 78rpm oynayabilir. 

Pikap, plak çalmanın yanı sıra, diğer müziklerinizi çalmak için Bluetooth bağlantısı da sunuyor. Benzer şekilde, en sevdiğiniz Spotify çalma listelerini hoparlörler aracılığıyla kolayca çalabilirsiniz. Hatta birlikte verilen USB kablosunu kullanarak kayıtlarınızı mp3'e aktarabilirsiniz. Ürün rahat bir taşıma sapına sahip 50'li yılların tarzı bir çantada gelir. Mavi veya siyah renkleri de mevcutmuş.

Şimdi bu pikabın Crosley ve benzerlerinden ne farkı var derseniz, farkı yok. Hemen her firma özellikle de gençlere hitap eden firmalar bu tarz ürünleri mutlaka ürün kataloglarında bulunduruyor çünkü global anlamda plağa talep inanılmaz artmış durumda. 

Ali ve Hakan'ın Karanlık Suları

EXORDIUM

Yazı yazmak konusunda daha doğrusu kısa yazı yazmak konusunda gerçekten başarısız bir adam olarak yeni akvaryum projemi sizlerle yine dozajı kaçmış uzun(ca) bir yazı ile paylaşmaya çalışacağım. Adım adım neler yaptığımı bol fotoğraf ile eklemeye çalıştım. Belki bu tarz bir kurulum yapacaklara fikir verir. Bu okuyacağınız ilk bölüm. Daha birkaç yazı ile başınızı ağrıtmaya devam edeceğim.


PRELUDE

Bundan neredeyse tam 1 yıl önce oğluma sorumluluk bilinci aşılamak, hayvan sevgisini öğretmek hem de beraber keyifli vakit geçirmek için ilk akvaryumumuzu kurmaya başlamıştık. Bu akvaryum gerçek anlamda düşe kalka ilerlediğimiz ama sonunda kendi açımızdan başarıya ulaştığımız bir proje oldu. Artık kaderin bir cilvesi mi dersiniz bilmem, Covid-19 yüzünden evlere kapanmak zorunda kaldığımız kış günlerinde, akvaryum projemiz baba oğul çok keyifli vakit geçirmemiz sağladı. O akvaryum artık salonumuzun ayrılmaz bir parçası. Bu sene minik dokunuşlarla sistemi daha da iyi çalışır hale getirip, farklı bitkiler ve belki balıklar ile yolumuza devam ederiz diye düşünüyorum. Bu akvaryumu kurarken aklımda her zaman bir proje daha vardı. Belki de hobiden keyif almamı sağlayacak bir tarz;

BLACK WATER

Black water deyince dünyanın dört bir tarafında bu tarz yaşam bölgeleri mevcut, hatta en meşhurları Güney Amerika'da Amazon bölgesinde. Ancak beni asıl çeken Güney Asya’nın karanlık suları ve onların sakinlerinden bir tanesi olan yabani Betta'lar oldu.

Akvaryum.com forumlarında bazı dostlarımızın çok güzel black water akvaryumlarını gördüm. Zaten o zamanlar yazmıştım bir sonraki projem bu tarz bir akvaryum olacak diye.  Ecnebi kaynakları araştırdıkça -tabii ki daha geniş imkanları sayesinde- müthiş tasarımlara denk geldim. Hele ki, bazı biyotoplar beni benden aldı. Vietnam, Tayland, Sumatra, Endonezya, Kamboçya derken adım adım bu tarz bir akvaryum yapma fikri daha da ağır basmaya başladı.

Ancak...

Sanılanın aksine 2 dal koydum, suyu koyu yaptım al sana biyotop oldu gibi bir durum söz konusu değil. Ciddi biyotop çalışmaları suyun özelliklerinden, su altı yapısına, bitki türlerinden, faunasına, dal kütük ve benzerlerine kadar bir nevi fotoğrafı çekilmiş bir sahneyi yeniden yaratmak gibi bir şey. Türkiye şartlarında kolay bir şey değil. Hele ki, benim asıl ilgimi çeken "peat swamp forests" veya turba bataklık ormanı konsepti ciddi zor bir biyotop tarzı. Çok absürd su değerleri, 4'lere düşmüş bir PH, çok özel ağaçlar ve hatta balıklar derken liste uzayıp gidiyor. O da emeklilik projem olsun diyorum artık... Seneler sonra yapılacak bir proje...



Araştırdıkça, okudukça heyecanım artmaya başladı. Black water tarzındaki tankı evdeki ofisime kurmak istiyordum. Arada sırada bilgisayar başında işten güçten bunaldığımda arkama baktığımda o tank benim kafamı dağıtacak ve beni rahatlatacak ise uğraşmaya değer diye düşündüm. İlk plan 15-20 litrelik bir akvaryum kurmak idi ama kenarda atıl duran 60x25x30 ölçülerindeki akvaryumun bu iş için daha uygun olacağına karar verdim. Haziran ayından itibaren çalışmalara başladım.

EKİPMANLAR

Bu akvaryum yine piyasa işi kapaklı ek özelliği olmayan basit bir akvaryum. Mahallemizdeki İlker Akvaryumdan satın almıştım zamanında.

Temel elektronikler zaten elimde vardı. Akvaryumlar için özellikle de Betta akvaryumları için olmaz ise olmaz ekipman ısıtıcı malumunuz. 50W'lık Smart marka bir ısıtıcı tankımız için yeterli gelecek idi. Siyah arka fonda oluşturduğu fazlası ile alakasız manzarayı ortadan kaldırmak için hemen bir koruma edindim. Hem balıklar zarar görmez hemde kılıksız ısıtıcının görüntüsünden kurtuldum.

Dophin marka şelale filtre alakasız şekilde elimde vardı. Ancak elektrik kesintisinde bu tip şelale filtrelerin sıkıntı yarattığını bizzat görünce motoru akvaryumun içerisinde duran bir şelale filtre satın aldım. Bunlar genelde OEM ürünler oluyor. Ben Aquawing diye bir markanın AQF380 modelini tercih ettim. Birebir aynı model farklı Çinli markalarda bulunuyor. Şansıma son derece sessiz bir ürün çıktı. Yalnız aynı ürünü kullanıp sesinden şikayetçi olan insanlarda var. Muhtemelen seriden seriye fark ediyor. Tavsiye eder miyim, bilmiyorum bence deneyin öyle alın…

Ben filtrenin içini Eheim firmasının minik yuvarlak Substrat ve Seachem firmasının Matrix ürünü ile teçhiz ettim. En üste de Sera Crystal Clear koydum. Substrat ve Matrix biyolojik filtreleme yaparken, olayın mekanik tarafını Crystal Clear üstlenecek. Filtrenin emiş borusuna da uygun bir sünger taktım ki, bu diğer akvaryum projesinde de kullandığım bir şey, hem filtrenin içinin kirlenmesini geciktiriyor hemde  faydalı bakterilerin tutunması için ekstra alan yaratıyor. Ha bu arada elimde bu malzemeler olduğu için bir şey satın almama gerek kalmadı ama aklımda lav kırığı kullanmak vardı filtre içinde. Dostlar alışverişte görsün diyerek biraz da lav kırığı attım…

Yaz boyunca şehir dışında olacağım için akvaryumun kurulumu yaz sonu hatta sonbahara kalacağı için malzeme tedarik süreci ile vakit geçireyim dedim.

MALZEME KAOSU

İlk olarak kum konusunda karar vermem gerekiyordu. Aklımda elimde bolca bulunan siyah kumdan kullanmak vardı ama bölgenin biyotoplarını inceleyince bej rengi silis veya dere kumu tercih edildiğini gördüm. Silis kum sevmiyorum, bu yüzden dere kumu ile devam etmeye karar verdim. Bunun üzerine elimde az miktarda bulunan dere kumuna ek olarak Vitasand marka 1-2mm boyutlarında dere kumu sipariş ettim. Dozajı biraz kaçırmışım birkaç akvaryum kuracak kadar sipariş vermişim. Neyse kenarda durur artık. Her zaman lazım nasıl olsa. Yazar burada kendisini rahatlatıyor, lütfen bozmayınız :)

Hoşuma giden biyotoplar ve fotoğraflarda tankların içi farklı dallar ile dolduruluyor. İlk önce mangrow, yati ve mopani kökleri ve dalları sipariş ettim. Yatilerin renk tonu hoşuma gitmeyince kullanamama kararı aldım. Gelen dallar gözüme az gözükünce Halil Aykn Beyin tasarlamış olduğu iki dal sipariş ettim. İzmir’de olduğum bir zaman dry fitting yaptım.


Yine gözüme az geldi. Bir iki tane daha aldım. Bir yandan da sayfiyeden farklı kuru dallar topladım. Püren çalıları vesaire derken işin tadı kaçmaya başladı tabii ki. Bu arada gördüğüm iki farklı konsept var ve bir de bunun hibrid varyasyonu. Ya ağaçlar ve dallar su içinde kalmış gibi tabandan yüzey giden görüntü veya dallar suyun içerisine girip taban doğru ilerlemiş gibi elde edilen konsept. Ve bunların bir karışımı. Ben kapaklı bir akvaryum kullandığım için birincisini tercih ettim.

Olay beni yavaş yavaş sarmaya başlayınca eşime çıtlattım olayı. Bu tarz durumlarda eşim beni frenliyor çok iyi oluyor. Aksi takdirde ithalat çalışmalarına başlamak bile olasılık dahilinde olabiliyor. Tannin Aquatics beni fena halde çağırmaya başlamıştı. Bu arada sahibi Scott Fellman’ın harika blog yazıları var şiddetle öneririm. İç mantığımın sesi olarak eşim beni durdurunca yerel olarak ne edinebilirim diye araştırmaya başladım. Hem tannin salgılayacak, hemde tabanda farklı bir doku sağlayacak ne olabilir diye araştırırken kızılağaç kozalağı seçeneği bir ışık gibi parladı kafamda.

Balıkesir’den son derece efendi ve düzgün bir arkadaşımız olan Kemal Gezer Bey ile irtibata geçtim. Hemen ilk tur kızılağaç kozalaklarını edindim.

Bende bir sorun var, okudukça fark etmişsinizdir. Acemilik had safhada olduğu için malzemeler akvaryumun içine konulunca nasıl bir görüntü olacağını hayal edemiyorum. İlle fiziksel olarak kurmam lazım. Yüzlerce kızılağaç kozalağı almış olmama rağmen gözüme yine az gibi geldi.


İkinci bir sipariş verdim ve eğer zahmet olmayacak ise biraz kuru dal ve yaprak göndermesini rica ettim. Kemal Gezer Bey sağolsun hayal ettiğimin de ötesini göndermiş. Bakınız yukarıdaki fotoğraf. Artık farklı dallar ve yapraklar arasından seçim yaparak istediğim görüntüye daha da yaklaşabilirdim. Kendisine buradan da kocaman bir teşekkürler.

Black Water ve özellikle Betta akvaryumlarının bir diğer vazgeçilmezi ise malum Catappa yaprağı. Nereden tedarik edeyim diye bakınırken Sadettin Kesergen Bey ile tanıştım. Daha önce birkaç kişiye tedarik ettiği yapraklardaki renk tonlarına bayıldım. Hemen kendisi ile irtibata geçtim. Yine gözüme az gözükmesin diyerek koca bir kutu Catappa yaprağı almış buldum kendimi. Yukarıdaki fotoğrafta görülebileceği üzere renk tonları muhteşem, formlar muhteşem.

Yavaş yavaş güzel şeyler olacak diyerek umudum artmaya başladı.

Tankımda konsept olarak siyah arka plandan tabandaki dere kumunun rengine uzanan bir renk skalası olduğu için araları farklı renk katmanları ile doldurmak üzere teorik çalışmalarıma başladım. Araya biraz derinlik katması için gri tonlarında taşlar eklemenin güzel olacağını düşündüm.


Sahilden gri tonlarında harika taşlar topladık oğlum ile. Bunlar neredeyse yaz boyunca tatlı su içerisinde kaldı. Ayrıca salınım olmaması için kontrollerimizi de yaptık. Oğlum "baba denizde taş kalmayacak" deyince taş toplama işini de sonlandırdım. 6 yaşındaki bir çocuk, babasından mantıklı davranabiliyor işte!

İzmir’e işlerimi toparlamak amacı ile döndüğüm bir gün ilk kez su doldurdum tankım içerisine. Bu noktadan sonra adım adım gelişim başladı. Aslında tasarımlarda altın oran gibi matematiksel olarak insanın gözüne hoş gelen prensipler kullanılabiliyor ama bunlar ile uğramadım hiç. İlk tasarım daha doğrusu çıplak tasarım yukarıdaki gibi oldu. İki adet içerisine elyaf eklenmiş iç filtre çalıştırarak toz tortu gibi istenmeyen ne var ne yok temizlemek üzere akvaryumu sanırım 2 hafta bıraktım.

TANKIMIZI KURMAYA BAŞLIYORUZ

Tanka su girişi yaptığımda ilk terslik ile karşılaştım. White fungus denilen ve dalların her yanından fışkıran beyaz mantarvari oluşumlar canımı sıktı biraz. Ama gayet normalmiş bu durum. Su değişimi yaptım, iç filtrelerimi çıkarttım. 4 adet elma salyangozu ve 1 adet Moli’den oluşan bir temizlik ekibi kurdum. Akvaryumun kendi filtresini çalıştırmaya başladım. Ve sayfiyeye geri döndüm. Suya da Seachem Stability ekledim.


10 gün sonra geri döndüm de temizlik ekibi görevini yapmış, dalları tertemiz yapmıştı. Adım adım tabanı oluşturmaya başladım. Catappa yaprakları ile başladım. 


Sonrasında kahverengi tonlarında bir zenginlik oluşturmak açısından çınar ve kızılağaç yapraklarını akvaryuma ekledim. Sonrasında da yerel ve ithal bir sürü dal tabandaki yerlerini almaya başladı. Kahverenginin onlarca tonunu elde ettim sonuçtan çok ama çok mutluyum.

Doğal saklanma alanları oluşturmuş oldum ama bir de yuva yapmak istedim. Balıkların stres olduklarında saklanabilecekleri bir yer. Benim müzik dinleme odam gibi.


İlk önce elimde fazlalık olan bir vatoz küpünü elimden geldiğince göze batmayacak bir hale getirmeye çalıştım. Ortaya çıkan "şey" hiç güzel olmadı ve çok yapay durdu. Sonuç; başarısızlık.

Aslında ecnebilerde acayip seçenek var. Pod denilen binbir çeşit kurumuş bitki meyvasına, kabuğuna ulaşmaları son derece kolay. Yine döndük Tannin Aquatics’e. Bu noktada yerel olarak ne alabilirim diye düşünürken JBL firmasının “Cocos Cava” isimli doğal hindistan kabuğu ürünü önerildi. Renk tonu ve yuvarlak formu hiç hoşuma gitmedi. Benim aradığım şey daha çok “trompeta pod” gibi bir şey idi. Eh kendim bir şey yapayım dedim.

Çeşme’de iken kardeşim OkanCez’e bana hindistan cevizi bulur musun dedim. Sezon sonuna denk geldiği için pek ümidim yoktu açıkçası. Sağolsun nereden bulduysa almış gelmiş. Bakınız fotoğrafı yukarıda.


Hazır bahçedeyiz çer-çöp sorunumuz yok diyerek oğlum ile Hindistan cevizi üzerinde çalışmaya başladık. İlk önce bir giriş kestik. Normalde daha küçük delikler açılıyor ancak biz çevresini dallar yapraklar ile kaplayacağımız için deliği biraz büyük tuttuk. Arkasından üst kısmına farklı zımparalar ile giriştik. Ortaya muhteşem bir iş çıktı bana göre. Sonuçtan çok mutluyum. Akvaryumumuzda kullanmaya karar verdik bu Hindistan cevizi yuvayı.

DONANIMSAL DENEMELER

Bu akvaryumda vahşi Betta besleyeceğimiz için bir konuda önlem almamız gerektiğini anladım. Bu sevimli balıklar arada sıkılıp Superman ve/veya Supergirl olmaya karar verip tanktan atlayabiliyorlarmış. Gerek akvaryum.com’da gerekse de sosyal platformalarda yazışmalardan anladığım kadarı ile bu oldukça yaygın bir durum. Akvaryumun tüm deliklerini kapatma kararı aldım. Güzel bir sineklik tedarik etmiştim zaten sayfiyedeki telleri değiştirmek üzere.

İzmir’e yine iş amaçlı geldiğim günlerden birinde tüm büyük küçük demeden tüm delikleri kapattım. Oldukça güzel bir çalışma oldu gözüme de sakil durmadı açıkçası. Benim projelerimi bilenler fonksiyonellik yanında görsel muntazamlığa da ehemmiyet verdiğimi bilirler. Bu da ayrı bir delilik işte…


Donanım ile alakalı kafayı taktığım bir diğer konu ise ışık oldu. Loş bir ortam sağlamak istediğim için tek noktadan spot kullanımı hoşuma gitti. Hemen daha önce akvaryumumuzda kullandığımız ofislerde kablo saklamak için kullanılan plastik parçalardan monte ettim kapağa. Oradaki küçük ayrıklığı bile kapadım tabii ki. Spot ışıklandırma IKEA Navlinge masa lambası ile yapılacak. Murat umarım okursun burayı, tekrar teşekkürler.

Farklı bir aydınlatma seçeneği olarak sarı LED’ler kullanarak minik bir armatür hazırladım. Tam istediğim ışığı elde edebilmek için oldukça seyrek kullandım şeritleri. Ayrıca elektrik bandı ile bazı panelleri kapatarak denemeler yaptım. İstediğim ışıklandırma tarzını elde ettiğimi düşünüyorum.

BLACK WATER KARIŞIMI

Hazırlıklar bir yandan devam ederken tankımda kullanılacak suyu da seçmek için çalışmalara başladım. İzmir’de düşük PH’lı bir damacana su bulamadım. Şans eseri çeşmede SIRMA markasının 250 ve 1500ML’lik şişelerinin damacanalarından farklı bir yerde doldurulduğunu keşfettim.


Yazlığa koli bazında su alıyoruz. Arada 3 koli SIRMA denk geldi. İçtiğim su midemi ağrıtınca değerlerine baktım. Yukarıya da etiketi ekledim. Benim midemi ağrıtan değerler tankım için hazine olabilirdi.

İzmir’e dönünce bu sudan ivedilik ile tedarik ederek bir damacanayı doldurdum. İç tasarım için kaynattığım dallar, yapraklar ve kozalaklardan elde ettiğim ve süzdüğüm black water extract’ını da damacana içine ekledim. Daha sonra su değişimlerinde içerisine bir motor takıp yavaş yavaş tanka eklerim diye düşünüyorum.

Bu arada sevgili eşim kendi tencerelerini kullanmak konusunda “haklı olarak” ültimatom verdi bana. Artık akvaryum ekipmanlarımız arasında bir de tencere var…

OPUS NOCTURNE

"Archangel, Dark Angel
Lend me thy light
Through death's veil
Till we have Heaven in sight!"

"Başmelek, Kara Melek
Bana ışığını gönder
Ölümün perdesinin ardından
Cennet görünür olana kadar! "


Spotlar akvaryumun tabanına vurduğunda aklıma bu dizeler geldi. Gerçekten de karanlığın aydınlatan minik bir ışık hüzmesi çok ama çok hoşuma gitti.

PRE POSTLUDE

Evet şimdilik anlatacaklarım bu kadar ancak bu tankın gelişimi devam edecek. Havaların güneyde güzel gitmesi ve Covid-19 tehdidi devam ettiği için sayfiye günleri biraz daha uzayacak gibi gözüküyor. Bu dönemde bakteri kültürümüz iyice oturur artık. Bir sonraki yazıda bitki konusunda bilgiler vermeye çalışırım. Muhtemelen tankın içine çok minimal bir bitki girişi yapacağım. Herhalde Ekim ayının ilerleyen günlerinde de balıklar ile alakalı arayış ve deneyimlerimi paylaşırım. Birkaç detay fotoğraf ile yazımı şimdilik sona erdiriyorum.. 




Kurmakta olduğumuz bu İkinci tankımız hakkında görüş, öneri ve düşünceleriniz için şimdiden teşekkürler.