Yine Güzel Bir Müzik Konsolu

 


Geçtiğimiz haftalarda müzik konsolları konusunda neredeyse tüm dünyada başlayan bir akımdan bahsetmiştim. Evet belki bizlerin Amerika veya Avrupalı meraklılar gibi hobi garajlarımız yok. Ama hep söylediğim gibi fikir almak bedava. Yine yukarıda güzel bir proje var. Bir göz atmakta fayda olabilir. İlham açısından.... 


Bir Tencere Hikayesi


Sevgili dostlar, bu yazacaklarımı dikkate alın ve bu hobi ile ilgilenecekseniz, kendinize bir tencere alın. Eğer evli iseniz eşiniz, bekarsanız anneniz, nişanlınız veya kız arkadaşınız, bir noktada bu yazacaklarımı yaşayacaksınız. Ben yandım, siz yanmayın. Sizleri baştan uyarayım... 

Malumunuz akvaryumlarımızın içine kök, dal koyacağımız zaman kaynatıyoruz. İçerisindeki organik yapıların kaybolması ve suya kolay batması için bu çok sıklıkla kullanılan bir yöntem. Yaz boyunca bir sürü kök ve dal alınca müsait bir gün eşimin tencerelerinden bir tanesini kapıp koydum ocağa.. Dolaba baktım, en derin tencereyi seçtim. İlk önce köklerimi bir güzel kaynattım. İşin tadını "birazcık" kaçırdığım için kaynat kaynat bitmiyor.. 

Kökler kaynadıkça bilirsiniz, koyu renkli bir su bırakıyor. Bir iki üç derken o günün ocak başında geçeceği belli olunca haydi dedim bir de "black water" özütü yapayım. 


Ben yaştakiler hatırlayacaktır. Asterix çizgi romanlarında büyücü "Büyüfiks" vardır. Hoş o aslında druid rahibidir ve asıl adı Panoramix'tir. Ufaklığı da yukarıda gördüğünüz üzere hazırlıyorum. Neyse başladım çalışmaya, ilk önce bir kaç catappa yaprağı, kızılağaç kozalakları, ceviz kabukları derken Büyüfiks'in "büyülü" iksirini yapar gibi kaynattıkça kaynatıyorum. Ortaya da harika renge sahip bir özüt çıktı. Ay nasıl mutluyum, nasıl mutluyum... 


İşlerim bitti. Bulaşıkları yıkayıp, mutfağı tabii ki tertemiz bırakacağım. Tencereyi yıkadım, yok o kahverengilik üst kısımlardan bir türlü çıkmıyor. Aldım elime bulaşık telini, bir miktar kayboldu ama tamamen değil. Kimyasallar şunlar bunlar derken, tencere de berbat oldu. Dedim yapacak bir şey yok bir tencere alacağız eşime... 

Ertesi hafta hep birlikte şehirde olduğumuz bir gün, Seçil'e yediğim haltı gösterdim. Meğer düdüklü tencere imiş benim kullandığım. Sen merak etme, hemen yenisini alırım. İyi dedi, Alman malı tencere idi bu, çok memnundum. Litresi şu alıver bir tane.  Tamam dedim, yapacak bir şey yok. Erkek aklı ya, oturdum hemen bilgisayarın başına... Hemen bir arama yaptım, hükümet gibi bir tencere buldum;

MANHEIM GERMANIA

Arkadaş tencerenin marka modeli bile insanda bir saygı uyandırıyor. Bir yandan da seviniyorum, 100TL bir şey, ucuz yırttık. Ha 100TL az para mı, değil tabii. Hemen Seçil'e gösterdim. bak dedim ismi bile bambaşka. Boru değil, "Manheim Germania" Yok dedi benim ki başka bir markaydı, aynısından istiyorum. 

İyi dedim ve yine bilgisayarın başına oturdum ki, oturmaz olaydım. Ekrandaki rakama bakıyorum, sonra bir daha bakıyorum. Bakın size burada önemli bir tavsiye vereyim. Kazaran bak bu da tencere, diğeri de tencere filan gibi işlere girmeyin. Gün sonunda zararlı çıkarsınız. Hem bir sürü lafı yersiniz, gün sonunda da o tencereyi de alırsınız. Boşuna laf yediğinizle kalırsınız. 

Kalkıp Seçil bana dese ki, 10 Liralık kulaklık ile müzik dinleniyor sen niye bu kadar para veriyorsun. Vereceğiniz cevap var mı? Ha acemi iseniz, sesleri farklı kem küm dersiniz. Eh eşiniz size, bunda da yemek şöyle pişiyor diyecek arkasından bak o kulaklık ile 1 saat müzik dinliyorsun, ben bu tencere ile yıllarca yemek pişireceğim diyecek. Gün sonunda ister seve seve, ister sevmeye sevmeye o parayı verecek, o tencereyi alacaksınız. 

Sonucu yazmama gerek var mı? Bir önceki yazımda demiştim ki, Ali 300-500TL yara açacak babasına. Çocuk yara filan açmadı, babası kendi ayağına sıktı. 

Uzun lafın kısası sevgili hobici dostlarım, bu işler için ya kendi tencerenizi alın veya içişleri bakanı evinizde kim ise, onun vereceği ekipmanı kullanın... Ben yandım, siz yanmayın... 

Betta Beslemek Yem Paradoksu


Ali ile akvaryum dünyasındaki maceralarımıza canlı doğuranlar ile başladık. Canlı doğuran balıkları beslemek dünyanın en kolay şeyi olabilir. Kaliteli birkaç çeşit yem satın alırsınız, belirli bir düzen kurarsınız. Arada bezelye gibi sindirim sistemini rahatlatan sebzeler verirsiniz. Hele bir de araya canlı yem sıkıştırabilirseniz balıklarınız mutlu olur. Canlı doğuranların beslenmesi ile alakalı 1 sene boyunca gözlemlediğim durum bu. Tabii ki işin alt ayrıntıları, detayları var. O konuya girmiyorum... 

Geçtiğimiz sene akvaryum.com sitesine üye olduğumda beğendiğim ve tasarımları hoşuma giden akvaryumların sahiplerinin yazılarında dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi gerçekten kalabalık yem listeleri idi. Herhalde bu insanlar kafayı yemişler diye düşünmüştüm. Zaman içerisinde konu başlıklarını okumaya başlayınca işlerin hiç öyle düşündüğüm gibi olmadığını yavaş yavaş anlamaya başladım...

Betta sahipleri arasında geçen yazışmalar genelde şu şekilde idi, "benim balığım Ocean's Nutrion yemi yiyor tavsiye ederim"  Birkaç saat sonra başka bir meraklı kendi balığının o markayı yemediğini Sera marka yemi bayıla bayıla yediğini söylüyordu. Bunların üzerine gelen bir diğer yorumda bir diğer Betta meraklısının kendi balığının bu iki yemeyip ağzından tükürdüğünü Tropical marka yemi bayıla bayıla yediğini yazıyordu. 

Zaten o dönemde balık dünyası hakkında bir şey bilmiyorum. Hala da pek bir şey bildiğimi iddia edemem de, bu durumun bizim memleketin havasından suyundan kaynaklandığını düşünmeye başladım. Balıklar, uzakdoğudan bizim memlekete gelince kafayı yiyorlardı muhtemelen. Ancak Betta'lar konusunda araştırmalarımı genişlettikçe dünyanın dört bir tarafındaki meraklıların aynı sorundan muzdarip olduğunu gördüm. Ha bu arada bu yazdıklarım kuru yemler için geçerli, canlı yemler konusunda pek sorun yok. 

Peki ben yapacaktım. Sayfiyede iken yavaş yavaş tedarik sürecine başladım diye yazmıştım. Tedarik ettim derken kum sipariş verirken, arama bölümüne Betta yazdım, önüme gelen her şeyi sipariş ettim.  İlk adımda şu yemleri tedarik ettim. 

- Tropical Soft Line Betta
- Tetra Betta Granules
- Sera Bettagran
- Dajana Betta Food

Oh dedim ilk başlangıç tamamdır. Sonrasında birkaç Betta yazışma grubuna üye oldum. Haydi bakalım cehennemin kapısı açıldı. Tam tahmin ettiğim gibi. Örneğin Tetra Betta yemleri Amerika'da bayağı popüler iken bizde pek tutulmuyor anladığım kadarı ile. Ama onların da Pro serisi var ülkemizde yok herhalde.. Veya Sera, canlı doğuranlarda çok tercih edilen bir yem markası iken Betta meraklıları pek sevmiyorlar. Genel olarak yukarıdaki listede ortak noktada buluşulan tek yem Tropical Soft Line Betta oldu. Dajana'da anladığım kadarı ile pazara yeni giren bir marka ülkemizde... Pek kimse bir şey kötü bir şey söylemedi. 

Yazışmalardan sonra iki yem daha listeye eklendi. 

- Tropical Soft Line America
- Tropical Pro Defence

Hadi Pro Defence yemi anlıyorum. İçerisinde bağışıklık istemini güçlendirici bileşenler var. Peki Soft Line America ne alaka. Betta balığının kökeni Asya, niye Amerikan balığı yemi veriyoruz. Zaten aynı serinin Betta'sını almışım. İçeriği faklıymış. Yok Omega 3 varmış yok Omega X varmış. İyi dedik aldık... 

Yazışmalar ilerledikçe dış yardımda gelmeye başladı. Bir anda devler ligine çıkmaya başladık. 

- Ocean Nutrition Atison's Betta Pro
- New Life Spectrum Betta

Devler ligi neden dedim. Bu iki yem Batı dünyasında nedeyse tüm önemli yayınlarda önerilen iki marka. Fiyatları da maşallah :) Ha bir de Hikari bekliyorum bir arkadaştan... 

Allah'tan ülkemiz piyasasında Batı'da bulunan bazı diğer markalar bulunamıyor. Omega One, Aqueon, Wardley ve niceleri.. Bunlarda ülkemizde bulunsa vallahi, Betta'nın menüsü, hanemizdekinden zengin olacak... 

Ha bunları yazdım ama bir de gerçeklere bakalım... 

Siz bu satırları okurken Ali'nin kendi Betta'sı nam-ı diğer "Gek Gek Yele" ne bulduysa afiyet ile yiyor. Ben çalışma odama akvaryum kurarken, oğlumda çalışma masasına Betta akvaryumu istiyorum dedi. Zaten her şeyi beraber yaptığımız için tamam dedim. Elimizde her şey vardı bir gün içinde akvaryum hazırdı. İş oğlumun balık seçmesine kalmıştı. Beraber balıklara bakarken Nemo dedikleri bol renkli Betta'lar çok hoşuna gitti. Tamam oğlum bundan alalım sana dedim.. Dedim ki, yine oğlan 300-500TL yara açacak babasına. Bir gün İzmir'de iken mahallemizdeki İlker Akvaryuma gittik. kırmızı bir Veil Tail'e bayıldı oğlan. Hemen aldık tabii ki. 


Balığını da çok seviyor. Balıkta tüm bu yazılanlara nazire yaparcasına her yemi afiyet ile yiyor. Gek Gek Yele" cennete düştüm diye düşünüyordur herhalde. Velhasıl kelam her Betta yem seçecek diye bir şey de yokmuş. Gözünüz korkmasın yani... 

Bu arada  300-500TL yara açacak dedim ya, cepten çıkacak para, cepte durmuyor. Çok acı bir tecrübe ile bu durumu yeniden hatırladım. O da bir sonraki yazının konusu olsun... 

Mgla ve Maciej "Darkside" Kowalski

 
 
Geçtiğimiz günlerde tavsiye üzerine Polonyalı black metal grubu Mgła'nın üçüncü stüdyo albümü olan Exercises in Futility'i dinleme şansım oldu. 4 Eylül 2015'te Northern Heritage Records tarafındna yayınlanmış albüm eleştirmenler tarafından Watain ve erken dönem Burzum gibi "ham, melodik bir black metal" tarzına sahip olarak tanımlanmış. Yine eleştirmenler albümü grubun 15 yıllık kariyerinin en önemli ve en etkili albümü olarak kabul ediliyor. Gerçekten başarılı bir albüm. 

 Albümde davulvu Maciej "Darkside" Kowalski'nin performansı dikkatimi çekti. Acayip zamanlamaya sahip bir davulcu ve ziller ile oynamayı çok seviyor. Müzik tarzı size hitap etmeyebilir ama performansı seyretmeye değer. Bir göz atınız...

Gazete Kağıdı