KonstruKt / Marshall Allen / Hüseyin Ertunç / Barlas Tan Özemek - Vibrations of the Day



Bundan seneler önce sanırım 2011 yılında ilk Peter Brötzmann ve KonstruKt konserine gittiğim zaman sevgili Reha Arcan bu albümün CD'sini de edinmişti ve bana hediye etmişti. Sanırım bu albüm ile bir şeyler karalamıştım bloğumda. Ancak asıl şenlik sevgili Umut Çağlar'ın gönderdiği bir kargonun elime ulaşması ile başladı. Albümün plağı "Holidays Record" tarafından basılmıştı ve elimde duruyordu. Vakit kaybetmeden plağı açtım ve dinlemeye koyuldum. Odyofil tarafım tabii ki rahat durmadı ve CD ile de kıyaslama yaptım.



Albüme ilgili yazmaya başlamadan önce Marshall Allen üzerinde biraz durmamız lazım. Tam ismiyle Marshall Belford Allen 1924 doğumlu bir müzisyen ve ilerleyen yaşına rağmen hala müziğe devam ediyor. Bence free jazz veya avant-garde jazz dünyasının yaşayan en önemli isimlerinden bir tanesi. Aklınıza gelebilecek hemen her tür üflemeliyi çalan Allen'ı ben alto saksafonda dinlemeyi çok seviyorum. Hiç beklenmedik anlarda hiç beklenmedik işlere imza atan müzisyenin kariyerindeki albümler saymak ile bitmez. Allen'ın yolları büyük üstat Sun Ra ile 1950'lerde kesişmiş ve uzun seneler beraber çalışmışlar. Üstadın vefatından sonra Marshall Allen, farklı topluluklarda çalmış ve 90'larda Sun Ra Arkestra"yı yönetmeye başlamış. İkinci Dünya Harbine katılan Allen, savaş sonrası Fransa'da kalmış ve farklı topluluklarda çalışmış. Bu dönemlerde kendisine özgü tekniğini geliştirerek caz müzik dünyasının en farklı saksofoncularından birisi haline gelmiş. Özellikle Sun Ra plaklarına bakarsanız bir anda ortaya çıkan fırtına gibi sololarını sıklıkla duyabilirsiniz.

Mecmua'da daha önce KonstruKt ve Marshall Allen birlikteliği ile Live At Sant'anna Aressi Jazz Festival plağını mercek altına almıştık. Bu canlı performans plağında KonstruKt topluluğunun "Turkish Free Music" seti içerisindeki "Bulut" plağından şarkılar seslendirilmişti. Şimdi ise ilk ortak çalışmaları olan "Vibrations of the Day" albümüne bir bakış atıyoruz.

Albümde klasik KonstruKt ekibinin yanında iki önemli isim göze çarpıyor. Hüseyin Ertunç ve Barlas Tan Özemek.


Hüseyin Ertunç ile sonunda tanışmış bir insan olarak en sevindiğim şeylerden bir tanesi böylesine "önemli" bir  müzisyenin bir şekilde dinlenebilir olması. Dinlenebilir derken bu kayıtlar sayesinde elimizde performansını dinleyebileceğimiz medya oluyor mevzuunu kast belirtmeye çalışıyorum . Ertunç kayıtlarına özellikle de eskilere ulaşmanın pek kolay olmadığını araştırmaya başlayınca anlıyorsunuz. "Turkish Free Music" içerisindeki Okay Temiz/ Hüseyin Ertunç /Doğan Doğusel - The Trio ve Okay Temiz ve Hüseyin Ertunç Etnik Orkestra - Live in Istanbul plaklarına bir bakış atabileceğiniz gibi müzik sayfalarımızda yer verdiğimiz "Eklisia Sunday" CD'sine bir göz atabilirsiniz. Albümde Ertunç'u perküsyon, davul, vibrafon ve flütlerde dinliyoruz.



Gitarist Barlas Tan Özemek albümde yine gitarlarda.Özemek'i farklı projelerde dinlediğimiz gibi KonstruKt ile  "Eklisia Sunday" CD'sinde dinlemeniz mümkün. KonstruKt ekibinden de bahsedelim. tenor ve alto saksafon Korhan Futacı, gitar ve sintizayzır Umut Çağlar ve perküsyon, bas,davul ve perküsyon Özün Usta ve davulda Korhan Argüden.

Albümün kayıtları 2010 yılında İstanbul'da yapılmış ve CD'si Ares Müzik tarafından yayınlanmıştı. Aynı kayıtlar Holidays Records tarafından 2014 yılında plak formatında basıldı. Buradaki en ilgi çekici durum plak baskısının uzak ara çok iyi çalması. Plak basılmadan önce bir re-mastering çalışması yapılıp yapılmadığını bilemiyorum ancak CD'ye bakarak plak baskısının çok çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Bu konunun ayrıntılarını öğrenip aşağıdaki yorum kutularına eklerim!



İtalyan Holidays Records tarafından basılan plak 250 adet limitle basılmış. 250 kopyanın 50 adedi yukarıdaki fotoğraflarda gördüğünüz renkli dokunuşları olan plak iken geriye kalanlar ise standart plak şeklinde yayınlanmış. Albümün kapağı elden geçirilmiş ve "Canedicoda" tarafından hazırlanan kırmızı renk üzeri altın renkli yazılar oldukça şık gözüküyor. 2 plağa basılan albüm için hazırlanan açılır kapak son derece kaliteli. Aslında keşke dediğim bir durum oldu. Şöyle ki, gatefold (açılır) kapak içerisine fotoğraflar ve biyografilerden oluşan bilgiler serpiştirilebilseydi bana sorarsanız harika olurdu.

Albüme gelirsek içerik şu şekilde;

1 Through The Asteroids 6:31 
2 Space Jungle 8:47 
3 Milkyway 6:63 
4 March Of The Aliens 11:01
5 Supernova 7:01 
6 The Emperor 3:52 
7 Sunflower 8:58
8 Neptune 10:13 
9 Spirits 7:54




Albümde benim açımdan en dikkat çekici parçaların başında "Neptune" geliyor. Perküsyon ile başlayan parçanın gerek melodi hatları gerekse de yapısı gerçekten çok dikkat çekici. "March Of The Aliens" ve "Spirits"e özellikle dikkat diyorum. Albüm genelinde bazı sololarda aklınız uçabilir özellikle de Marshall Allen üstadın yaşına bakarak.

Albümün benim için diğer ilginç yönlerinden bir tanesini defalarca dinlediğim müzisyenlerin 4 yıl gibi kısa bir süre içerisinde nasıl geliştiklerini görmek. O günlerden bugünlere müzikal manadaki gelişim baş döndürücü olduğu gibi özellikle de enstrümanlara hakimiyet anlamında olan biten müzikseverler açısından ilgiyle izlenecek bir foto-roman gibi...

KonstruKt yakın zamanda ilginç albümler ile geleceğine dair bir bülten yayınladı. Benimde dinleme fırsatı bulduğum efsanevi müzisyen Joe McPhee ile bir plak şu an itibarı ile yolda! Daha kimbilir neler gelecek. Türk cazının uç noktalarında çok acayip işler oluyor ve keyifle takibe devam ediyoruz.

Deborah Harry Döner Durur...


Blondie 1970'lerin sonunda üne kavuşan, new wave and punk rock müziği yapan tabii bunun biraz "light" edisyonunu yapan bir topluluktu. Başarılarında tabii ki Deborah Harry'nin absürdlükleri bayağı önemli rol oynamıştı doğruyu söylemek gerekirse... İlginç bir animasyon bulunca ekleyeyim dedim kenarda bulunsun!

Yanarlı Dönerli Kulaklık


Beats vesaire markaların bol renkli kulaklıklarının başarıya ulaşması bir sürü tasarımcıyı harekete geçirdi malum. Tasarımcıların yanında firmalarda coşmuş durumda tabii. Amerikalı üniversite öğrencilerinden oluşan bir grup kulaklık öyle olmaz böyle olur diyerek yukarıdaki tasarımlarına fon arıyorlarmış üretmek için. Allah cezanızı versin diyorum bu ne ya!

Pikabım, Ben ve Kelebek!


Kadına Şiddet, Dans, Terapi ve Psikoloji...



Odyofil ağabeyimiz Haluk Özümerzifon'un kızı Yasemin, Amerikan ellerinde şiddete uğrayan kadınlara terapi yöntemlerini dans ve psikoloji ile birleştirildiği ilginç bir çalışmanın içerisindeki maceralarını anlatıyor. Ben keyifle seyrettim, bir yandan da "ulan adamlar nelerle uğraşıyor" dedim. TRT Türk kanalında yayınlanan Benim Hikayem programının 40 bölümünün videosu yukarıda. İlginizi çekerse "play" tuşu emrinize amade...

B&O Coşkusu!


Vay be güzelliğe bakın. Bang & Olufsen coşkusu yine. Sonunda B&O bir sistem kuracağım evime. Hem şık hem fonksiyonel hemde laf aramızda fena çalmıyorlar hani... Evde evmiş hani....

Zenith Cobra-Matic


Şu cihaza hastayım. Gerçek bir plak değiştirici efsanesi; Zenith Cobra-Matic. Bildiğim kadarı ile 1950'lerde üretilmiş bu cihazlar. Çok iyi değiller belki ama tasarımları muhteşem. Baksanıza şu güzelliğe....

Razer Ferox


Yazın oyun oynadığımız arkadaşlarımdan bir tanesi beynimin etini yedi abi Ferox diye bir hoparlör var harika diyerek. Razer firmasından gelmesi onu ilginç kılıyordu gözümde. Bu firma bilgisayar oyuncularına yönelik fare, klavye vesaire özel ekipman üretiyor. Neyse Ferox elime geldi. Küçük yapılı bir hoparlör ama patlama efekti dışında hiçbir işe yaramaz. Tabii ben AudioEngine A5'lere alıştığım için bilgisayar sistemime ne gelse burun büküyorum. Küçük falan diyerek aman bulaşmayın...

Aristocats Animasyonu Yine


The Aristocats aslında meşhur bir Amerikan çizgi filmi. 1970 yılında Walt Disney tarafından yayınlanan filmde Eva Gabor, Hermione Baddeley, Phil Harris, Dean Clark, Sterling Holloway, Scatman Crothers ve Roddy Maude-Roxby gibi önemli isimlerin yaptığı seslendirmeler dikkat çekiyor. Filmin konusu biraz saçmadır aslında aristokrat bir aile ve onların aristokrat kedilerinin maceraları şekilde özetlenebilir. Film için yaşımız geçmiş olsa da, yukarıdaki animasyon pek hoşuma gitti ve bloğumdaki yerini aldı.

Bang & Olufsen Pikaplar İyidir Yahu!


Bang & Olufsen pikaplar bizim odyofil camiasında pek sevilmez ama ben son yıllarda bayağı bir dinleme fırsatım oldu ve açık konuşayım duyduklarım beni şaşırttı. Tasarımlar zaten muhteşem. İşin komik tarafı bu muhteşemlik inanılmaz bir sadelik ile sağlanıyor. Bir ara mini bir test yazısı ve tarihçe yazayım bu konuda!

Erken Dönem Hifi Dergileri


Erken Dönem Hifi Dergileri yayınlanmaya başladığında benim gibi adamlar ürünler şöyle böyle diye anlatmak yerine derginin konusu ürün yapmak yani bir nevi DIY odaklıydı. O dönemlerde daha kapsamlı markalar ortalığa çıkmamıştı ve herkes evinde müzik dinleyeceği ekipmanı kendisi üretmek zorundaydı. Arkasından yavaş yavaş markalar ortaya çıkmaya başladı ve bir şekilde testler ve incelemeler başladı. Yukarıdaki derginin yılını bulamadım ama bana kalırsa 70'ler gibi gözüküyor.

Audio Mix :)


2014 senesi ve 2015 senesine damga vuracak medyalardan bir tanesi sanırım kasetler olacak. Hemen her sitede özellikle de Amerika sitelerinde her dakika kasetler ile alakalı bir yayın bulmak mümkün. Düşünsenize yine eskisi gibi en iyiler kasetleri çeksek fena mı olur...

İmdattttttt


Yukarıdaki çizim bir yerlerde bulunsun. Biliyorsunuz bir ara Başlarım Çalacağınız Müziğe diye bir illüstrasyon yapmıştım. Bu da aynı hale yola girer sanırım. Bir boş zamanımda hallederim. Bu da eğlenceli olacak gibi...

Rank Arena Afiş 1972



Rank Arena anlayabildiğim kadarı ile farklı ürün gruplarını farklı üreticilere ürettirip oldukça iddialı fiyatlarla tüketicilerle buluşturmaya yönelik kurulmuş bir firma. Bende hiç bilmiyordum bu markayı ve bu afiş sayesinde denk geldim. Biraz araştırınca zaman içerisinde televizyondan tutun ev gereçlerine kadar hemen her konuya el atmışlar. Yalnız yukarıdaki hifi konsolu müthiş keyifli gözüküyor laf aramızda...

Back To Basics

Geçenlerde güzel bir afiş gördüm. Hoşuma gitti. "Back To Basics" yani basite dönüş! Hoş laf aramızda bu basitliğin derinliklerine doğru gittikçe son derece karmaşık bir dünya var ama çok abartmazsanız pikap dünyası son derece basit ve keyiflidir...

Que Viva Le Pop



Plak dünyasının en saçma içeriklere sahip muhtemelen tüm dünyada en çok korsanı basılan ancak bir yandan baktığınızda en eğlenceli plak kapaklarına sahip plakları muhtemelen toplama albümlerdir. Que Viva Le Pop plağı işte tam bu örneğe uyan bir plak. Aslında geçmişi çok eski değil 2006 yılında basılmış. İçeriğinde Hey! hey! alright! Cannonball Jane, Act Not Surprise - Jupiter Apple, Belt and Shoelaces - The Butterflies of Love gibi ne duyduğum ne işittiğim güzide eserlere yer verilmiş plak eBay gibi sitelerden üç kuruşa satın alınabiliyor. Kapağındaki kavram karmaşası için dahi bile satın alınabilir...

Mutluluk Getiriyorum!



Yukarıdaki afişin altında yazılan yazının Türkçe çevirisi bu işte; "Mutluluk Getiriyorum" Muhtemelen eski bir Fransız pikap üreticisinin reklamı hangisi bulamadım ama böyle eğlenceli ve renkli pikaplar üreten Teppaz olabilir sanırım. Bu pikapların ses kalitesi nasıldır bilemeyeceğim hatta oldukça kötüdür ancak yurtdışında öyle saçma sapan fiyatlardan satılıyor ki, sanırım denk gelsem her renginden eve alırdım bir tane. Bu arada saçma sapan fiyatlar derken Türk parası ile 100TL ve civarından bahsediyorum...

Sizin Yapacağınız Hoparlöre....


Yukarıda gördüğünüz saçmalık bir Amerikan firmasının tasarımı. Bildiğim kadarı ile operasyon geçiren köpeklere takılan koni şeklinde ismini bilmediğim aparattan hareket eden parlak zekalı tasarımcı kardeşlerimiz bu ürünü tasarlamakla kalmamış, bir de satışa sunmuş. Fiyat ise akıllara zarar, tam tamına 31 Dolar yani 60 küsür TL. Tasarım rezalet, muhtemelen ses kalitesi de faciadır, fiyat ise saçmalık. Perpetual Kids isimli site tarafından tasarımı yaptırılan ürün, firmanın çocuklarınızı eğlendirin mottosundan insanları aptal yerine koyun mottosunu hak ediyor!

Saatler.....


Hemen her yaz sonu olduğu gibi koleksiyonumdaki eski saatleri bakımdan geçiriyorum. Aileme ait neredeyse yadigar saatler bende ayrıca bende bir miktar satın almıştım zamanında. Aile yadigarlarının neredeyse tamamı çok iyi durumda ancak bana ulaşan bazı saatlerin durumu pek iyi değildi. Aslında bunların kozmetikleri konusunda pek bir sıkıntım yok. Bir restorasyondan geçirmeyi planlamıyorum ancak mekanizmalar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. 


Yaz sonunda deli bir iş olan mekanizmalara giriştim. Zaten gözüm görmüyor bunlarla uğraşmak bir delilik. Ancak bol bol video ve yazı okuyarak bazı ipuçları buldum ve dikkatlice bazı örnekler üzerinde uyguladım... 


Sonuçta neredeyse tüm saatlerin mekanizmalarını çalıştırmayı başardım. Sanırım bir tane var tam istediğim gibi olmayan. İzmir'de iyi bir tamirci bilen?

Gazetenin Verdiği Ana Britanicalar Mı O Raftakiler!

Blitzkrieg Mod ile Yaz Savaşlarına Devam!


Company Of Heroes 2 çıktığında bir daha orijinal Company Of Heroes oyununu oynamam demiştim ama halt etmişim... Sanırım daha önce burada yazmıştım, yaz döneminde eş dost ile online alemlere dalıp eski günlerimizdeki gibi oyun oynuyoruz. Pek keyifli oluyor doğrusu...


Bu sene nostalji yaparak orijinal Company Of Heroes üzerine yoğunlaştık bol bol. Tabii bağımsız bir topluluk tarafından geliştirilen harika ötesi "Blitzkrieg" modu sayesinde oyun bambaşka bir hal almış. Geçen aylarda daha doğrusu yaz döneminde mod elden geçirildi ve bir sürü özellik eklendi. Bir güzel oldu bir güzel oldu ki anlatamam... 


Her ne kadar yaz dönemi bitmiş olsa da, arada sırada Blitzkrieg modlu Company Of Heroes savaşlarımız devam edecek. Katılmak isteyen olursa benimle iletişime geçsinler... 

Kalenderîyye Emaneti


Yazın en ilginç buluşlarından bir tanesi yukarıdaki hindistan cevizi kabuğu. SeçilCez'in babası bu kabuğun hikayesini anlatmıştı bize. Dedesinin dedesi Bulgaristan'da yaşarken 17-18 yaşında bir anda ortadan kayboluyor. Neredeyse 15-16 sene sonra doğduğu köye geri dönüyor. Tabii ki kimse onun olduğuna inanmıyor ama o tek tek eski bildiklerini sıralayınca işin rengi değişiyor. 15-16 senelik bu ortadan kayboluşun hikayesini hiç anlatmıyor sadece yukarıda gördüğünüz hindistan cevizi kabuğunu getiriyor yanında başka bir şeyi yok! 

Bizde bu nedir diyerek araştırmalarımıza başladık. Bulmacayı çözmemiz bir tesadüf sayesinde oldu. Bir Cumartesi akşamı Murat Bardakçı'nın Tarihin Arka Odası programında gördüğümüz aşağıdaki gibi bir fotoğraf beynimizde şimşekler çaktı. Meğer yukarıdaki hindistan cevizi kabuğu Kalenderi dervişlerin yaşamlarını idame ettirebilmesi için olmaz ise olmazmış. Bir asırı geçen bir yaşı olan bu nadide parçayı hemen koruma altına aldık tabii. Hoş zaten koruma altındaydı da, biz biraz daha teknik işlere girdik. Metal kısımlar korozyona karşı korumaya alındı, gövdeye özel yağlar uygulandı vesaire...

Ve arkasından bu gizemli tarikatın peşine düştük.... 


Merak edenler için başlangıç olması babında, Diyanet Vakfının İslam Ansiklopedisinde Kalenderiler için şöyle yazılmış;

Kalenderî bir hayat tarzını benimseyen çeşitli tasavvufî zümrelerin ortak adı. Dünyayı ve dünyevî değerleri umursamayan, içinde yaşadıkları toplumun, toplumsal düzenin inanç ve geleneklerine karşı çıkan, bunu kılık kıyafet, tutum ve davranışlarıyla gündelik hayatlarına da yansıtan sûfîlere kalender, bunların temsil ettiği tasavvufî zümrelere de genel olarak kalenderiyye veya kalenderîlik adı verilmiştir. Kalenderin Farsça’da “iri yarı, kaba” anlamındaki kalanter (Türkçe’de kalantor) veya Grekçe aynı anlamda kaletoz kelimesinden geldiği ileri sürülmüştür. Kelimenin Farsça kalan sözcüğüyle ender ekinden oluştuğu ve “ağır yük taşıyan, ağır yük altına girmiş bulunan” mânasına geldiği yahut Arapça ekall kelimesiyle Farsça ender ekinden teşekkül ettiği ve “az, önemsiz” anlamında kullanıldığı kaydedilmektedir. Farsça tarihî metinlerde genellikle “rind, ayyâr, derviş” mânasına gelen kelimenin kökeni üzerinde kesin bir görüşe varılamamıştır. Öte yandan kalenderin Sanskritçe “töreyi bozan” anlamındaki kâlândâradan Farsça’ya geçtiği, kendi kabilesinin dışında bir kızla evlenen eski Hint yogilerine kalender denildiği, zamanla bu kelimenin Hintli ve İranlı dervişler arasında nefsi terbiye etme bağlamında özel bir anlam kazandığı ve bu derviş topluluğuna kalenderiyye denildiği de ileri sürülmüştür. Kalenderîlik üzerinde yapılan çalışmalarda da akımın geniş ölçüde eski Hint ve İran mistik akımlarından etkilenmiş olabileceğine dikkat çekilmiştir.

Daha fazlasına buradan ulaşabilirsiniz ama asıl maden Farsi kaynaklarda ne yazık ki...

Yaz ve Kitaplar


Yaz aylarından tam anlamı ile bir kitap canavarı haline geliyorum. Aslında bu durum normal, iş yok güç yok! Yaz boyunca farklı konularda araştırma yaptım bol bol. Kitap kapağından zaten belli oluyordur konular. En azından bir ipucu. Ancak komik bir şey söyleyeyim, bazı konularda özellikle de ülkemizdeki inançların mainstream olanları haricinde basılı kaynak bulmak pek zor. Türkiye Diyanet Vakfının İslam Ansiklopedisi bu eksikliği bir miktar azaltıyor olsa da, özellikle bazı konularda araştırma yaparken rastladığım Farsça kaynaklar yanında daha gidilecek çok yolumuz var anlaşılan. Bu arada meraklılar için hemen link vereyim www.islamansiklopedisi.info Sanırım sene içerisinde koyacak bir yer bulabilirsem ansiklopedinin basılı edisyonunu da almayı planlıyorum!

Yaz Odyofili Halleri!


Yazın bana en çok sorulan sorulardan bir tanesi yazın nasıl müzik dinliyorsunuz oluyor. Yanıt çok basit ancak pek kimsenin beklemeyeceği tarzda. Yazlıkta pek bir şey ile uğraşmak istemediğimden yanımda Creative Zen bir medya okuyucu ve çok kaliteli olmayan Sennheiser kulaklıklar ile. Evet CD yok plak yok, müzik sistemi yok. İstediğin zaman deniz kenarına in, istediğin zaman çimlerin üzerine uzan. Büyük rahatlık. 

Artık yaz bittiğine göre plaklarıma kavuştum ve laf aramızda pek özlemişim kendilerini.. 

NOS Yeni Rakı


NOS malum New Old Stock demek. Yani zamanında üretilmiş ancak hiç kullanılmamış ürünler için kullanılıyor daha çok. Sanırım Stereo Mecmuası'nda en çok vakum tüpler ve lambalar için kullanıyoruz bu kısaltmayı. Yazın Çeşme'deki evin bazı bölümlerini kurcalarken 90'ların sonundan kalmış birkaç şişe içki buldum. Tabii ki bir nostalji fırtınası esti. Eski etiketler, eski kapaklar... 


Ancak tüm bunlar iyi hoş ama Yeni Rakı özelinde konuşursam bugün içtiklerimizin rakı ile alakası yok. Bugünlerde başka bir şey içiyoruz. Hep atar tutarız nerede o eski tatlar diye. Zaman tüneline girip bulduğum şişeleri içince anladım bu söylenenlerin doğruluğunu... 

Notum sıfır, otur yerine!

Pakize the Cat


Benim hayvanlar alemi ile aram pek iyi değildir. Aslında belki biraz çekingenlik var demek daha doğru olacaktır. Yazın kardeşim Okancez, Çeşme'ye geldiğinde evin bahçesinde dolaşan bir kedi ile hemen haşır neşir oldu. Benim tam tersim anlayacağınız kardeşim. Üşenmeyip kedi maması satın aldı ufaklığı beslemeye başladı. Bir baktık ki, kedicik acıktığı zamanlarda bizim evin yolunu tutuyor hemen. Buraya kadar her şey iyi hoş ama Okancez bir hafta sonra İstanbul'a geri dönecek. Ondan sonra bu kedicik ne olacak!

Hazır kardeşimi bulmuşken kediler ile nasıl yaşamak gerektiğine dair ipuçlarını almaya başladım. Beslenme mevzuları, nasıl davranılacak dalan filan derken bir baktım bende kedilere alışmışım. Neredeyse tüm yaz boyunca bizimki acıktığı zamanlarda eve geldi, canı kendini sevdirmek istediğinde miyavladı derken biz kedi ile arkadaş olduk :)


İşin ilginç tarafı bu minik arkadaş "dur yapma vs" komutları bile anlamaya başladı zaman içerisinde. Eh hal böyle olunca kendisine bir isim vermek gerekiyordu. Seçil, ismi "Pakize" olsun dedi ve PakizeCez olarak ucundan köşesinden aileye katıldı ufaklık. 


Galiba bu yaz benim hayvanlara karşı çekincelerimin azaldığı hatta artık haşır neşir olabildiğim yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Anlayacağınız OkanCez sayesinde en azından kediler ile nasıl yaşanır öğrenmiş oldum... Bir ara size MahmutCez'in maceralarını anlatırım. O ne derseniz, kendisi bir bitki :)

Peyniraltı Edebiyatı Ağustos Sayısı ve Bendeniz!


Peyniraltı Edebiyatı dergisini duymuş olanlarınız vardır sanırım. Eğer duymadıysanız keyifli bir edebiyat dergisi. Hemen her ay yayınlanan dergi daha önce belirli satış noktalarında satılırken artık D&R, Ideefixe gibi büyük zincirlerde de bulabiliyorsunuz. Derginin Ağustos sayısı Boris Vİan'a ayrılmıştı ve bende bu sayıda yerimi aldım. Böylelikle bende keyifli bir dergi ile tanışmış oldum. Bulabildiğim eski sayıları edindim ve her ay satın alacağım.


Yazı tahmin edebileceğiniz üzere Boris Vian ve müzik ilişkisi hakkında. Geçmişte bloğumda bu konuda bir yazı yayınlamıştım zaten, onun dergiye uyarlanmış bir edisyonu diyebiliriz kısaca. Ancak her zaman söylediğim gibi basılı derginin tadı bambaşka. 


Dergi elime ulaşınca benim yazının başlığını süsleyen çok hoş bir illüstrasyon gördüm. Pınar Ergün tarafından çizilmiş olan bu illüstrasyon hoşuma gidince neler yapıyor acaba diyerek kısa bir internet turu yaptım. Upsaki mahlasını kullanan çizerin bir bloğu var. İsterseniz buradan ziyaret edebilirsiniz.  

Velhasıl kelam güzel bir anı oldu bu yazının yayınlanması... 

Yaz Konserleri: Cem Aksel Band ve Çağıl Kaya


Bloğumu tatile sokup tatile gidince ağırlıklı Çeşme olmak üzere Ege'nin sahil kasabalarında bol bol gezdim. Bol bol müzik dinledim ve daha önce dinlemediğim küçük formasyonların performanslarını dinleme fırsatım oldu. Bunların birçoğuna Twitter veya Facebook'ta denk gelmiş olabilirsiniz. Doğruyu konuşmak gerekirse işte budur dediğim pek az performans dinledim. Aslında bu normal karşılanması gereken bir durum. Tatil yörelerindeki insan profiline uygun seçimler...



Yazın en keyifli konserlerinden bir tanesi Cem Aksel Band ve Çağıl Kaya'nın İzmir'de verdikleri konserdi. İzmir Konak Belediye'sinin düzenlediği Dünya Müziği Sokakta diye bir etkinliği var. Alsancak'ın en çok gelip geçilen sokaklarından bir tanesi olan Dominik Caddesi’nin ortasına kurulan küçük bir sahne ve akşam serinliğinde müzik keyfi. Hiç fena bir fikir değil! Hal böyle olunca Çeşme'deki yazlık SM karargahından çıkıp bu konserleri dinlemeye karar verdik.


Çağıl Kaya'nın gerçekten başarılı Bir Parça Ay Biraz Kuş albümünün tanıtım dönemi devam ederken, iyi müzisyenlerle albümden şarkıları canlı canlı dinlemek için İzmir'e 40 dakikalık bir yolculuk yaptık.


17 Haziran saat  19:00 sularında Cem Aksel Band sahne aldı. Davulda Cem Aksel, piyano daha doğrusu klavyede Kürşad Deniz, basta Kağan Yıldız, üflemelilerde Tamer Temel ve Serhan Erkol sahne aldılar. Her ne kadar konserin yapıldığı sahnenin arkasında İzmir'in en çok trafik akan yollarından bir tanesi de olsa ben büyük keyif aldım. Arkasından saat 20:00 sularında aynı kadroya ek olarak Çağıl Kaya sahne aldı. Bir Parça Ay Biraz Kuş albümünden şarkılarda yavaş yavaş karanlık çökerken keyifli bir gece geçirdik. Albümü hala almadıysanız bence hata etmişsiniz...

Kapsül Kahve Dünyası: Nespresso, Lavazza Blue, Illy, Tchibo ve Nestle Dolce Gusto Kıyaslama


Bundan bir sene önce kapsül kullanan kahve makineleri ile alakalı bir yazı yazmıştım. Yine şaşırtıcı şekilde bloğumun en çok okunan 10 yazısından bir tanesi haline geldi. Demek ki, bu tarz makinelere ve kapsül kahvelere belirli bir merak var ki, insanlar bloğa girip bir göz atıyorlar. Yazıyı yazdığım günden bugüne neler olmuş neler bitmiş ona bir bakalım isterseniz.


Öncelikle ben hala Hiroshi Ono tarafından tasarlanmış Guzzini makine ile devam ediyorum. Ayrıca Tchibo'nun Cafissimo kahve makinesi yedek olarak duruyor. Sene boyunca bu kapsül kahve işlerine meraklı arkadaşlarla bazı denemeler yaptık. Hatta bu denemeler sonunda herkes bir şeyler satın aldı kendi zevkine göre. Biliyorsunuz bu kahve konusu tamamen zevk meselesi. Bir şekilde deneme yapmak çok önemli. Bunu her makineyi satın alamayacağınıza göre en iyi yöntem bahsi geçen makinelere sahip olan arkadaşlarınıza kahve içmeye gitmek....


Öncelikle son dönemlerde Nespresso iyiden iyiye makul mantıklı hale geldi. Kapsülleri satın almak konusunda sıkıntılar hem azalıyor hemde fiyatlar makul mantıklı seviyelerde. Ancak makineler biraz pahalı. Ancak bununda çözümü var. Neredeyse tüm büyük zincir mağazalar Krups veya Nespresso makinelerini stokta tutuyorlar. Muhtemelen çok hızlı satılmadıkları için "kötü stoğa" (perakendecilikte belirli bir sürenin üzerinde satılmayan veya az satılan mallara denir) düşüyor ve ciddi indirimlere giriyorlar. 400TL civarlarına Nespresso kapsüllerini kullanabileceğiniz bir makineye sahip oluyorsunuz böylelikle. Makineye sahip olduktan sonra kapsülleri satın almaya geliyor olay. Nespresso çok güzel bir siteye sahip hemde çeşit olarak oldukça zengin. Ekim başı itibarı ile 17TL ila 19,58TL ile arasında değişen fiyatlarla çok sayıdaki kapsül kahveden hoşunuza gidecek olan bir tanesini seçmeniz mümkün. Nespresso'da ne seveceğinize karar vermeniz için bahsettiğim fiyatlara 10 adet kapsül bulunan paketlerden seçmeniz gerekecek. Ancak bir avantaj eğer yaklaşık nasıl bir şey istediğinizi biliyorsanız sitede açıklamalardan yola çıkarak fazla para harcamadan işinizi çözebilirsiniz.. Nespresso'nun Türkçe e-ticaret sitesi gayet başarılı ve ilk başlangıç için bilgiler gayet doyurucu.


Benim şahsi favorim olan Lavazza cephesinde makine sıkıntısı geçmişe göre biraz azalmış durumda. Normalde Lavazza BLUE serisinin kahve makineleri çok pahalı iken artık 500TL civarlarına Lavazza Coffetech isimli bir seçenek var. Buradaki sıkıntı Nespresso gibi farklı satış noktalarında bulamayacağınız için uygun fiyat denk getiremeyebilirsiniz. Ancak fiyata dahil olan 30 Adet Lavazza Blue kapsül fiyatı makul mantıklı hale getiriyor. Kapsüllere gelince çeşit konusunda ülkemizde sıkıntı var. Aslında yurtdışında çeşit konusunda sıkıntı yok. Ülkemize daha sınırlı bir çeşit getiriliyor. Geçen sene yazdığım yazıda site ile alakalı pek sevmediğimi belirtmiştim aynı düşüncelerim devam ediyor. Şu an itibarı ile Lavazza Türkiye aynı site ile hizmet vermeye devam ediyor. Lavazza'da da nasıl bir kahve seçeceğinizi belirlemek için 17TL ila 22TL arasında gezinen fiyatlardan 10 adet kapsül içeren kutulardan almanız lazım. Karar verdiğinizde fiyatları 162TL ila 212TL arasında gezinen 100'lü paketlerden satın alarak maliyetlerinizi düşürebilirsiniz.


Illy konusunda ise değişen pek bir şey yok. Makineler konusunda zincir mağazalarda Illy makinelere denk gelebiliyorsunuz. Biraz şanslıysanız yukarıda bahsettiğim gibi kötü stoğa giren ürünleri makul fiyata denk getirebilirsiniz. Illy'nın Francis Francis Y1 makinesi uzak ara en güzel tasarımlardan bir tanesi, Francis Francis X7.1 de aynı şekilde. Her iki makinede 500TL'nin azıcık üzerinde fiyatlara sahip. Ancak Illy'deki asıl sıkıntı iperEspresso kapsül modellerinin Lavazza ve Nespresso'ya göre daha az çeşitlilik sunması. Ülkemizde sanırım 2 çeşit var biri zaten de-caf! Illy sitesinde de çok büyük bir çeşitlilik yok. iperEspresso sisteminde kullanılan kapsüllerin fiyatları 126 adedi için 191,20TL'lik bir fiyat etiketine sahip. Illy'de ayrıca bir pod sistemi var. Örneğin Saeco Poemia modeli kahve makinelerinde kullanılan E.S.E. podları gibi sistemleri de var. Evde Illy ile uğraşmaktansa çok canınız çektiğinde Illy kahve sunan cafe'lere oturup içmek daha mantıklı. Bu arada Illy'nin sunduğu denemelik tek kapsüllük paketler sanırım Türkiye'de meraklılara sunulmuyor en azından ben göremedim. Kendi sitesinde bunlar sanırım 14'lü paketlerde satılıyor ancak kafayı takarsanız yurtdışından satın alabilirsiniz...  Her türlü sıkıntıya rağmen, adamların kahveleri Allah var çok güzel. Şimdilik evde uğraşılmaz! Seçenekler artar ve meraklılara daha küçük ambalajlar sunulursa işin rengi değişir.

1 sene kadar önce Mediamarkt'larda hem makineleri hemde kapsülleri satılan Cremesso ise sanırım pek ilgi görmediğinden Mediamarkt raflarından kalkıyor. Bana sorarsanız hiç bulaşmayın. Elinizde patlamasın makineler...


Tchibo cephesinde ise yine geçen sene olduğu gibi evinde ekonomik olarak espresso içmek isteyenler için güzel seçenekler var. Cafissimo Picco adını verdikleri makineleri 129,95TL'lik fiyatı ile çarşıda pazarda bulabileceğiniz en uygun cihaz. Daha fazla özellik sunan Cafissimo Classic 279,85TL, her iki makinenin arasında kalan Cafissimo Compact ise 179,95TL'lik fiyata sahip. Tchibo kapsüllerde 10 adet kapsül içeren kutular için 8,95TL ila 11,95TL fiyatlar var. Evet Nespresso, Lavazza ve Illy'nin sunduğu o yoğun tat ve doku yok ama yine de keyifle içebileceğiniz ve en önemlisi Tchibo'nun yaygın mağazalarından gidip alabilme seçeneğiniz olması çok büyük avantaj.

Neredeyse diğer tüm kapsüllerde satış fiyatlarına bir de kargo ücretini eklemelisiniz. Tabii ki hemen her firma, adetli alımlarda daha uygun fiyatlar veya kargo avantajları sunuyor. Onu da eklemek lazım...


Bu arada pazarda yeni bir oyuncu daha var. Nestlé. Firmanın Dolce Gusto makineleri ve kapsülleri bir seçenek olarak pazarda yerini aldı. Anladığım kadarı ile makinelerin bir kısmı Krups tarafından üretiliyor ve yaklaşık 300 ila 500TL'lik fiyatlara satılıyor. Kapsüllerde ise çeşitlilik fena değil ancak Espresso özelinde bakarsak sanırım ülkemizde Intenso satılıyor. Yurtdışında ise daha fazla seçenek var. Hem Migros hemde Macro mağazalarında satılıyor ayrıca online alışveriş etmek isteyenler Kangurum vesaire sitelerde farklı seçenekler bulabilirler. Espresso Intenso 16 adeti için 22,40TL'lik bir fiyat etiketine sahip ve benim damak zevkime göre Tchibo Cafissimo kapsüllerden bir adım daha iyi. Migros'un göreceli daha büyük mağazalarında da satılıyor olsa kolay ulaşılabilirlik ve makinelerin makul mantıklı fiyatları ile bence ekonomiklik konusunda gayet iyi bir seçenek.

Şimdi gelelim işin maliyet kısmına. Aşağıdaki grafikte bir karşılaştırma tablosu mevcut! Büyütmek için buraya tıklayın.


Sonuç olarak tabii ki damak zevkine göre değişmekle beraber, ben Nespresso, Lavazza Blue ve Illy seçeneklerinden bir tanesini seçmenizi öneririm. Bu üç firma arasında ülkemizde Illy son kullanıcı tarafındaki en zayıf firma gibi gözüküyor. Hem daha küçük ambalajlarda satın alınamaması hemde çeşitlilik konusundaki sıkıntılar yüzünden Illy en geride. Lavazza ve Nespresso arasında ise yaklaşık maliyetler aynı gözüküyor. Ancak çeşitlilik Nespresso'nun en büyük avantajı. Bu iki markadan herhangi bir tanesini seçerseniz mutlu mesut yaşarsınız.

Pazarın yeni oyuncusu Nestle belki ilk yatırım olan makine anlamında hem Lavazza hemde Nepresso'ya göre daha avantajlı ancak espresso başına birim maliyet hiçte ekonomik değil. Ayrıca tat olarak Lavazza ve Nepresso'nun fersah fersah gerisinde. Bana sorarsanız Dolce Gusto yatırımı yapmak hiç mantıklı değil. Birim maliyetler düşer ve çeşitlilik artarsa yeniden değerlendirilebilir...

En ekonomik oyuncu ise yine Tchibo. İlk yatırım maliyetiniz düşük, fincan başına maliyet ise en iyi durumda. Tchibo sene içerisinde özel seriler ile meraklıların damak zevklerine daha farklı tatlar sunuyor ki, bana sorarsanız bu özel seriler sayesinde rakiplerine bir miktar olsa da yaklaşıyor...

Ekonomi tarafından düşünülürse Tchibo Cafissimo, çeşitlilik ve tat olarak düşünülüp fiyat ikinci plana atılırsa Nespresso ilk tercih edilecek markalar. Lavazza ise tat anlamında rakiplerinin bir adım ötesinde ancak hem fiyat/performans oranından, hemde çeşitlilikten ödün vermeniz gerekiyor.