Akvaryum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Akvaryum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Betta'ların Çiftleşmesi (Videolara Mutlaka Gözatın)

 

Betta'larım ile birlikte yaşamayı öğreniyorum ve keyif alıyorum. Betta Imbellis veya yabani Betta'lar bir arada yaşayabiliyorlar, akrabalarının aksine. Bu yüzden balıkları çiftleştirmek için özel olarak uğraşmanıza gerek yok. Ha tabii uğraşsanız daha sağlıklı olur ama ben akvaryumuma çok dokunmayı sevmiyorum. Doğal ortamlarında gibi yaşamalarını istiyorum.. Yabani Betta'lar canları isteyince çiftleşiyorlar. Eh işte Yabani Betta bunlar... 

Özellikle dişilerin karnı dolgun hale geliyor renkleri farklılaşıyor. Akvaryumda normal koşullarda birbirlerini kovalama şeklinde aksiyon olurken işler yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Erkek ile dişi Betta ile kurlaşma başlıyor. Bu emareleri görürseniz bilin ki bir aksiyon olacak. Bende de tam anlamı ile böyle oldu. 

Erkek balık suyun yüzeyinde köpüklerden yuva yapmış oluyor önceden. Dişi eğer çiftleşmeye hazır ise yuvanın altına gidecek ve çiftleşmek için yuvanın altında ters dönecektir. Erkek balık dişiyi saracak ve sıkacak. Bu işlem sırasında yumurtalar dişinin karnından dökülüyor. Bu sırada erkek eş zamanlı spermlerini bırakarak çıkan yumurtaları döllüyor ve düşen yumurtaları yakalayıp teker teker köpük yuvaya yerleştiriyor 

Şans eseri bu enstantaneleri videoya çekmeyi başardım; 

 
  
Doğanın mucizesi işte. Ama mucizeler burada kalmıyor. Yumurtalar 48 saat içinde çatlıyor ve her yumurtadan gözle zor görünen minicik yavrular çıkıyor. Tüm bu süreç boyunca erkek balık bir saniyeliğine bile olsa yuva bölgesini terk etmiyor. Dişi ise bir yerlerde saklanıp dinleniyor. Erkek, köpük yuvadan düşen yavruları tekrar yuvaya geri koyuyor. Bunun da videosunu çekmeyi başardım. 

 

Tam artık yavruları büyütmeye başlayacağız diye sevinirken canımızı yakan İzmir depremi oldu maalesef. Birkaç gün farklı bir evde kalmak istedik. Özellikle eşim bu depremde oldukça tedirgin oldu. Maalesef yavrularımızı göremedik döndüğümüzde. Umarım bir sonraki sefer her şey yolunda gider.... 

Su Piresi

 


Geçen yazımda, sonunda balıklarımı akvaryuma eklemiştim. Ekleyiş o ekleyiş, arada sırada canları istediğinde kendilerini gösteren Betta Imbellis'lerim ile yaşamayı öğrendim haftalar içinde. Ancak ufak bir sorun vardı. Arkadaş bu deliler yem yemiyorlar. Daha önce yazdığım üzere bu arkadaşların sevebilme potansiyeli olan hemen her türden her markadan yemi stoklamıştım.  Yok arkadaş yemiyor balıklarım hiçbirisini. 

Hadi ilk günler stres altındalar bunu anlıyorum da, artık akvaryuma alıştılar keyifleri yerinde. Yemlerde bir problem olsa oğlumun Betta'sı yemez. Nam-ı diğer "Gek Gek Yele" ne bulsa havada kapıyor. Bizimkiler yüzüne bakmıyorlar hiçbir yemin. Başladım araştırmaya. Üreticileri ile konuşuyorum, her yeme alışkın diyorlar, senin görmediğin zamanlarda yiyor olabilirler diyorlar. Bir yandan da keyifleri yerinde. Sn. Sadettin Kesergen "abi kafaya takma" başlarlar yakında yemeye dedi ama gel bana anlat işte... 


Dedim bu iş böyle olmayacak, bir de canlı yem deneyelim. İlker Akvaryum'dan biraz tubifex aldım, bizimkiler havada kaptılar.. Bu böyle olmayacak canlı yem lazım bizimkilere diye karar verdim. Aslında bir çok seçenek var, canlı yeme alternatif. Dondurulmuş yemler var, jel şeklinde satılan ve kendi hazırladığınız yemler var. Var da, buradaki kilit nokta bunların buzdolabında saklanması gerekiyor. Seçil Hanıma tüm şirinliğimle diyorum ki, buzdolabına yem koysam sıkıntı olur mu? Aslında cevabını biliyorum da, deneyeyim dedim.

Hayır!!!

Hani normal bir hane olsak, küçük bir buzdolabımız olsa, yer yok tamam diyeceğim de, buzdolabı, derin dondurucu aklınıza gelen her türlü şey var evde. Ama kız haklı valla, yapacak bir şey yok. Dur onu da yazının sonuna ekleyeyim unutmazsam... 

Seçenekler tabii ki bitmiş değil. Çeşitli kurtlar var, su piresi var. Geçtiğimiz senelerde su piresi üretimini denedim. Elime yüzüme bulaştırdım vallahi hiç yalan söylemeyeyim. Her defasında nasıl becerdiysem kültürleri çökerttim, su piresi hayalleri yalan oldu. 

Bir kere daha deneyelim bakalım. Şöyle bir araştırma yaptım. Bütün oklar Sn. Murat Tansel diye bir beyi işaret ediyor. Kendisi ile irtibata geçtim hemen, sağolsun son derece detaylı anlattı herşeyi. Dedim ki, yahu Murat Bey ben anlattıklarınızı anladım da, fazla detay ile uğraşmayalım, siz bana ne lazımsa gönderin. Bir yandan da nasıl olsa olmayacak diye düşünüyorum. 

Birkaç gün sonra koca bir koli geldi. İçerisinde su pireleri, yeşil su kültürleri, pireler için çeşitli yemler var. Bende göndermiş olduğu yönergelere göre ön hazırlık yapmıştım. Ha bir de pistia'lar almıştım. Şimdiye kadar bu güzel yüzey bitkilerini yaşatmayı başaramadım. Sn. Murat Beyden gelenler de, pek hayal ettiğim gibi değildi açıkçası. Ama büyüklerinden kalmadı 1TL boyutlarında olanlardan var şimdilik onlardan gönderiyorum demişti. Bu arada haftalar sonra bir koli daha geldi, sağ olsun unutmamış. Bir sürü pistia göndermiş, bilabedel olarak hem de tam hayal ettiğim gibi. Bu tarz insanlar ile alışveriş yapmak gerçekten çok keyifli! 

Neyse su piresi demiştik. Geçtiğimiz senelerde su piresi üreteceğim diye bir sürü özel plastik kaplar vesaireler almıştım. Üretim tesislerimiz görsel manada çok düzgün idi. Hiçbir masraftan kaçınmamıştım. Ama sonuç hep hüsran oldu... 

Bu defa nasıl olsa olmayacak diye hiç özenmedim vallahi. Hayatımda ilk kez 5LT'lik su kaplarını kesip içerisine su koyup beklettim. Hepsi leş gibi oldular yaz güneşi altında.  Aşağıdaki manzarayı, çok utanarak ekliyorum, 

Siz bu yazıyı okurken yukarıdaki gibi 5 tane daha, üstünkörü kesilmiş plastik su damacanası dolusu su piresi var. Üredikçe ürüyorlar maşallah! Ulan bir sürü para harca, özel kaplar al, su piresi üretmek nasip olmasın, "gecekondu styla" berbat bir şekilde üret. Şans mıdır, kaderin cilvesi midir, Murat Tansel'in alameti midir bilmem... Sonuç, başarı!  Bizim Betta'lar su pirelerini havada kapıyorlar artık... Onlar mutlu, bende mutluyum. 

Şimdi unutmadan gelelim buzdolabı meselesine. Beni daha önceden tanıyanlar, özellikle hifi vesaire sayesinde tanıyanlar, karakterimi üç aşağı beş yukarı anlamışlardır. Akvaryum alanında yazılarımı takip eden arkadaşlarda ipuçlarından yavaş yavaş anlamaya başlamışlardır beni. 

Ben ciddi bir işgalciyim bunu itiraf etmem lazım. Bana bir alanı verirseniz veya kaptırırsanız, kendime göre dönüştürmek ve dönüşümün akabinde stoklamak konusuna ciddi bir takıntım olabilir. Eşim seneler önce bir yazısında yazmıştı bunu. Salonda işlerin nasıl çığrından çıktığını anlatmıştı. 

Sadece salon değil tabii ki. Geçmişte buzdolabında da, özellikle içecek bölümünde bazı işgal olayları yaşadık. Mesela meşrubat bölümünde mahalledeki çoğu marketten daha fazla stok vardır. Aşağıda gözüken buzdağının sadece görünen yüzü. Bunun birkaç katı kilerimizde vardır herhalde. Seçil bu yazıyı okursa, ilk söyleyeceği şey, "birkaç katı mı" olur? Bayağı bir katı diyelim.... 


Yani siz bakmayın atıp tuttuğuma kız haklı. Eh peki Hakan Bey, bu su pirelerini nasıl kabul ettirdiniz derseniz, laf aramızda apartmanda gizli bir nokta buldum. Oraya doğru yayılmaya başladım :)


Adı Üstünde Yabani Betta

Evet bir önceki yazımda balıklarıma kavuşmuş ve onları akvaryuma eklemeye hazır hale geldiğimden bahsetmiştim. Akvaryumum veya Fifty Shades of Brown gerçekten tam istediğim gibi olmuş durumda, görüntüsü, uğraşma amacıma tam anlamı ile hizmet ediyor. Ay bir mutluyum ki, sormayın. Balıklarımı 1 erkek 2 dişi olarak seçtiğimi söylemiştim. Cahil kafamla düşündüm ki, koca akvaryum hiç olmazsa arada sırada balıkları da görür mutlu olurum. 

Vira Bismillah diyerek, dikkatli bir şekilde balıkları akvaryuma ekledim. Ekleyiş o ekleyiş! Akvaryuma önden bakıyorum kimse yok, sağdan bakıyorum kimse yok. Zaten ışıkta az. Ambiyans yapacağız ya malum, görmeyen gözlerimle balık arıyorum akvaryumun içinde. 


Stresteler ya, ilk gece alışırlar diye düşündüm. Ertesi gün, başlarlar akvaryumda fink atmaya. Neyse akşam yattım, ertesi sabahın köründe akvaryumun başında soluğu aldım. Yüzeyin neredeyse yarısı köpük dolu. Bu iyiye işaret; keyifleri yerinde. Peki balıklar nerede... 

Önden bakıyorum yok, yandan bakıyorum yine yok. Uzun uğraşlar sonucu erkek Betta beyefendiyi gördüm. Renkleri yerine gelmiş, keyfi yerinde gibi. Şimşek gibi akvaryumun bir tarafından diğer tarafına yüzdü, sonra, ara ki, bulasın. Ha bu arada birkaç kez dişilere de denk geldim, tam gördüm derken, tankın içinde bir kovalamaca yine herkes kayıp. Hemen yazıyorum tabii ki gruba, abi diyorlar normal. Normalde renkleri bir günde kendine gelmez, senin tankı sevmişler belli ki. E peki ne zaman görürüm bunları, orası nasip kısmet, yabani Betta bunlar... 

Büyük dişi, küçük dişiyi kovalıyor. Erkek ikisini birden kovalıyor. O enstantanede oda içerisinde bir şenlik havası, balıkları gördük. Sonra balıklar ortalıklarda yok. Betta Imbellis'ler saklanma yeri severler filan derken, anladım ki bizim biyotop çakması tankımız bir kara delik haline gelmiş. Her taraf saklanacak alan. Hani kendi boyutumuzda bir alan olduğunu düşünüp saklambaç oynasak birini bulmak yıllar sürecek. Sittin sene kimseyi bulmazsınız... 

İşin en komik tarafı oğlum geliyor, "baba sen 3 balık almadın mı" diye soruyor. Aldım oğlum deyince, neden ortalıkta gözükmüyor bunlar diyor. Oğlum diyorum bunlar yabani. Eşim de merak içinde. Evdeki ana muhabbet, bu balıklar nerede. Biraz vakit harcayıp birkaç fotoğraf çekmeyi başardım da, en azından elimde bir vesika var... Sorulara cevap belli; yabani Betta bunlar. Bir yandan da, ulan bu kadarı da normal mi diye düşünüyorum. Soruyorum araştırıyorum, bu durum normal deniyor. Oğlan geliyor, baba boşver sen bunları gelip istediğin zaman benim Betta'ya bakabilirsin diyor. Çocuk haklı, "Gek Gek Yele" yüzgeçlerini açıp hükümet gibi dolaşıyor minik akvaryumun içinde. Bizimkiler ortalıkta yok! 

Fifty Shades of Brown, biyotop çakması filan iyi hoş şeyler şimdi Allah için. Yapması, kurması da zevkli, planlaması da. Görsel, gerçekten muazzam. Ama okulda resim derslerinde öğrendiğimiz "natür mort" kıvamında bir olay. Fransızca "ölü doğa" demektir, aha işte bizim ortamda öyle. Dal, yaprak herşey var. Balık var, ama yok! Yabani bunlar...

Arkadaş, biyotop çakmasıdır, bol dallı güllü, pardon dallı yapraklı akvaryum yapacaksanız, çoğu zaman göreceğiniz manzaranın bu olacağını bilin. Balıkları şansınız varsa bu hengamenin içinde arada sırada görebilirsiniz. Neden diye sormayacaksınız herhalde, yabani bunlar tabii ki :)

Neyse bir hafta geçsin, birbirimize alışırız herhalde. 


Alıştırma Süreçleri


 

Geçen yazımda Sadettin Kesergen üretimi balıklarımın, Mehmet Bulut aracılığı ile Aydın'dan geleceğinden bahsetmiştim. Bu süre zarfında akvaryumdaki su döngüsü oturmuştu iyice. White fungus tabir edilen yapılar, temizlik ekibi tarafından temizlenmiş ve akvaryum tam isteğime uygun şekilde oturmuştu. 

Kısa bir bekleyişin ardından balıklarım geldi. Kısa bekleyiş derken sanırım Ekim başını buldu bu işler. Zaman mekan oryantasyonu bu yazı dizisinde oldukça kayık durumda. Neyse...  Öyle balığım geldi hemen akvaryuma koymak diye bir şey söz konusu değil bu dünyada. Sabır önemli. Burayı daha sonra defalarca hatırlatacağım; Sabır! 

Neyse balıklar gelir gelmez, yol yorgunu misafirlerimizi hemen akvaryumun içerisine koydum poşetleri ile. Buradaki amaç poşetin içerisindeki suyun sıcaklığının akvaryum sıcaklığı ile eşitlenmesi. Bu süreç bazılarına göre yarım saat, bazılarına göre bir saat, bazılarına göre daha uzun sürebiliyor. Ben deliyim derseniz, elinize bir ısı ölçer alıp, tam eşitlenmeyi de sağlayabilirsiniz de buna gerek yok. Ben sanırım 1 saat civarında balıkları aşağıdaki gibi bıraktım... 



Bu sürecin akabinde suya alıştırma aşaması geliyor. Bu nasıl bir şey derseniz, önce yukarıda görülen poşetlerden balıkları kurtarıyorsunuz ve bir kabın içerisine alıyorsunuz. Bir hava hortumu vasıtası ile ana akvaryumunuzdaki suyu damla damla, yavaş yavaş bu kabın içerisine akıtıyorsunuz. Bu konular ile alakalı internette bir sürü video ve bilgi var. Bunları yazınca aman abi ne bilgilisin filan demeyin, bende okuyarak öğreniyorum ve balıkları aldığım kişilerin deneyimlerine güvenerek aktardıkları yöntemleri kullanıyorum. Pek bir şey bildiğim yok benim de. :)


Bu süreci ne kadar uzun tutarsanız o kadar iyi. Balıklar bir şekilde adım adım sizin suyunuzun özelliklerine alışıyorlar.. Bu arada balıkların geçtiğimiz yazılarda eklediğim fotoğraflarda  renklerinin ne kadar güzel olduklarını fark etmişsinizdir ancak bana geldiklerinde neredeyse bembeyaz olmuşlardı. Bunun sebebi de stres imiş. Yavaş yavaş geçecek ve normale dönecekler. Ne demiştik, Sabır... 


Daha önce yazdığım gibi yabani Betta'lar atlamaya çok meraklı imiş. Ben sadece okuyucu olarak çeşitli gruplarda bilgi edinirken sevgili Mesut Kurtoğlu'nun iki dişi balığı atlayarak intihar etmişti. Benim balıklar gelene kadar bu atlamaların sonu gelmedi. Her hafta farklı meraklıların yabani Betta'ları atladı. Ben akvaryumumda gereken önlemleri almıştım ama bu alıştırma sürecinde bile kap yerine kova kullandım. Neme lazım, bizimkilerde atlamasınlar... 


Bilgi, Bilgi, Bilgi ve Bilgi

 


Geçen yazımda Betta camiasının resmen underground bir piyasa olduğundan bahsetmiş ve çeşitli sosyal platformlarda acayip bir devinim olduğunu yazmıştım.  Çeşitli whatsapp gruplarına üye olarak camianın yavaş yavaş içine girdiğimi söyleyebilirim.

Tabii bunlar olurken bir yandan hazırlıklarımı da yapmış idim. İlk olarak tankım veya ismiyle Fifty Shades of Brown hazırlandı. Bu oldukça uzun bir süreç oldu. Çeşitli yazılarımda hazırlık süreci ve motivasyonlarımdan bahsettim. Tankın hazırlanmasının akabinde yem stoğumuzu da yaptık. Ancak bu stoğun sadece oğlumun "Gek Gek Yele" Betta'sına yaradığını itiraf etmeliyim. Sanırım daha sonraki bir yazımda bu konuyu da açarım. Tabii şimdi bunları kolayca yazıyor çiziyorum ama tüm bu süreçler neredeyse yaz boyunca devam etti. Herşeyin tam istediğim gibi olması için çok özendim. Allah'ta utandırmadı... 

Yaz aylarına gelmeden önce Covid belası yüzünden ekonomiler kapanınca balık ithalatı durmuş. Ben akvaryumumu yapıyorum ama içine ne balık koyacağım konusunda en ufak bir fikrim yok. Neyse ben akvaryum hazırlıklarını yaparken yazın sonunda ithalat yasakları ortadan kalktı ve farklı yabani Betta türlerinden balıklar arz-ı endam etmeye başladılar memleketimizde. 

Bu noktada pre-order yani ön sipariş diye bir olay var. Çeşitli sosyal platformlarda Betta'ların resim ve/veya fotoğrafları yayınlanıyor. Eğer ilginizi çekerse sizin için ithalatın içerisine ekleniyor. Bu platformlarda fiyat zikretmek sıkıntı olduğundan ilgilenen kişiler konunun altına "Bilgi" yazıyorlar. Size fiyat bilgisi özel mesaj vasıtası ile gönderiliyor. 


Bende bu olayın içerisine girdim ama bir yandan da utanıyorum. Rahmetli babadan öyle alışmamışım ki! Senelerdir aynı kişilerden alışveriş ederim fiyat para vesaire konuşulmaz. Alınır, zamanında parası ödenir. 

Burada tam aksine, pazarda herşeyin fiyatını soran yaşlı teyze gibi "bilgi" de bilgi yazıyorsun. Alışmamışım ki böyle bir olaya. Sanırım Burak Bey'e yazdım, ya kusura bakmayın birkaç balığa  "bilgi" yazıyorum size de zahmet veriyorum diye, adamcağızda yazmış "ne zahmeti işimiz bu" diye... Ben yine de utandım valla. Hayatta sevmediğim bir şeydir fiyat sorup almamak. Hadi bu yeni bir alan diye kendimi avuttum. Gittiğim en yeni restoranın bile 20 senelik müşterisi olduğumu düşünürsem akvaryum hobisi benim adıma gerçek bir devrim sayılır.... 

Bu arada bu sosyal platformlar eskilerin deyimi ile gerçekten bir film, izlenimlerimi yazacağım bir ara... 

Neyse bir yandan Betta balıkları havalarda uçuşup, bilgi coşkusu yaşanırken, ben ne alacağım konusunda karar vermiş değilim. Günün birinde whatsapp'ta "Betta Bilgi Grubu"nda bakınırken bir çift gördüm. Amanın dedim bu ne böyle. Meğerse satılık imiş, hiç bilgi falan yazmadan dedim benim bunlar. Ne fiyat, ne de kimin balığı olduğunu biliyorum. Satan arkadaşımız bile durumu ilk anda anlayamadı zaten. Her işte bir hayır vardır derler ya, o hesap. 


Balığı satan kişi Mehmet Bulut diye genç bir arkadaşımız imiş. Yaşından büyük bilgisi olan, düzgün bir genç adam. Hemen irtibata geçtim, dedim ki, fiyatını söyle hemen havaleyi çıkartayım. Abi dedi balıklar Sadettin Kesergen'in. Bu ismi daha önce zikrettim, akvaryumu kurarken bana Catappa yaprakları konusunda yardımcı olmuştu. Yahu diyorum bunca zamandır yazışıyoruz, konuşuyoruz, neden söylemiyorsun bende böyle balıklar var diye. Bilgi de bilgi diye ortalarda dolaşıyorum. Sonra bir fotoğraflar geldi ki, Allah Allah. Dişiler erkek gibi renkler müthiş. Yahu dedim akvaryum büyük iki dişi, bir erkek koyalım mı? Abi dedi olur... 

Bu sırada ben yine sayfiyedeyim balıkları aldık ama haftalar sonra kargolanacak. En azından artık kafam rahat akvaryumumdaki herşey hazır. Bir sonraki yazıda balıklarımızı tankımıza ekleriz artık... 



Betta Camiası ve İlk İntibalarım


İlk akvaryumumu kurduğum dönemlerde black water tankları gördüğüm zaman bunlardan bir tane ben yapmalıyım diye düşündüğümü yazmıştım. İlk akvaryumumu bir şekilde tamamlayıp rahata erince bu tarz karanlık akvaryumlarda ne tarz balıklar besleyebileceğimi araştırmaya başladım. Malumunuz Güney Amerika bu tarz kurulumlar için harika bir çeşitliliğe sahip. Discus, Melek gibi balıklar gösterişli tarzları ile hemen dikkat çeken 2 tür. Ama doğruyu söylemek gerekirse benim ilgimi çeken türler değildi. Kardinal, neon ve onlarca Tetra türü yine bu tarz suların müdavimlerinden. Tetra'ları listeme ekledim hemen. Bu sürü balıkları çok şirinler ve hoşuma da gidiyor doğrusu. İlgimi asıl çeken tür ise Apistogramma ailesi oldu.   

Karanlık suların Asya temsilcileri ile ilk karşılaşmam akvaryum.com sitesinde Sn. Orkun Kırcı'nın konu başlığı sayesinde oldu; Wild yani yabani Betta'lar. O ana kadar böyle bir balığın varlığından bile haberi yoktu. Hiç yalan söylemeyeyim. İlgimi hızlı bir şekilde Güneydoğu Asya bölgesine doğru çevirdim. Gurami türleri gerçekten müthiş görüntüleri ile bir seçenek idi. İkinci tür -ki bu B planım- Rasbora ailesi oldu. Bunlar bir nevi Tetra'ların Asya'daki karşılıkları. Wild yani yabani Betta'lar ise okudukça, araştırdıkça ilgimi daha fazla çekmeye başladı. 


Araştırma deyince bu konuda birkaç kelam edeyim. Eğer yabancı diliniz varsa -İngilizce özellikle- ve Betta'lar hakkında araştırma yapacaksanız anormal geniş bir kütüphane var. Özellikle bir çok Asya ülkesi başta Tayland olmak üzere bu balıklara özel bir anlam yüklediği için akademik araştırmalar, makaleler inanılmaz sayıda. Renk pigmentlerinden, DNA yapılarına kadar çok spesifik alanlardan daha genel bilgilere kadar yıllar boyu okunacak kaynak var.. Wid Betta'lar söz konusu olunca listeye İngilizce'nin yanında Fransızca, Almanca'da ekleniyor. Bu iki Avrupa ülkesinde oldukça fazla Wild Betta meraklısı var gerek makaleler gerekse de tartışma platformları acayip zengin. Endemik türler hakkında çok yazışma var. Bu platformlarda gerçekten acayip bir yardımlaşma söz konusu ama Türkiye şartlarında gerçek bir adanmışlık lazım bu türlere girebilmek için. 

Türkiye'de ise durum fena değil diyelim. En azından daha bilindik Betta'lar konusunda... 

İlk olarak Kerimin Pet Dünyası isimli bir web sitesi var. Genç bir arkadaşımız tarafından gerçekten özverili bir çalışma ile yapılmış bir web sitesi ve video içerikleri de var. Yine video içerik yapan BettAngora diye bir kanal var. Bu kanalın içeriği görebildiğim kadarı ile bayağı ilgi çekici. Ancak ben video seyretmeyi sevmediğim için yazılı kaynakları takip ediyorum. Çeşitli sosyal platformlarda Sn. Ozan Bilgisun isimli meraklı tarafından yazılmış makaleler var.. Bunlar haricinde akvaryum.com sitesinde Sn. Orkun Kırcı gibi meraklıların Wild Betta'lar, ismini sayamayacağım kadar çok meraklının Betta'lar hakkında yazılarını bulabilirsiniz. Betta satın alacağım derseniz ve özel türler konusuna meraklı iseniz Sn Burak Bey'in Beta Petshop sitesi en bilinen platform. 

Ancak asıl şenlik sosyal platformlar üzerinde. İşin komik tarafı ben bunların hiçbirisini kullanmıyorum normalde. Yani otomatik olarak kullanıyorum diyelim. Sitelerimden yazılar otomatik olarak ekleniyor. Kendim açıp Facebook'a bakmayalı seneler olmuştur örneğin. Betta'lar ile ilgileniyorsanız bir kere Instagram ve Facebook platformlarını takip edeceksiniz. 


Burada bence bir sorun var. Örneğin Sn Cihan Yapıcı diye bir meraklı var. Wild Betta söz konusu olunca tüm oklar kendisini gösteriyor. Fakat benim gibi konulardan bihaber bir insanın Cihan Yapıcı ismine denk gelmesi imkansız. Yine işin içindekilerin yakından tanıdığı bir isim olan Sn Erdal Türkoğlu aynı şekilde. Bu isimlere Instagram, Facebook vesaire üzerinden ulaşabiliyorsunuz örneğin. Yine bu isimler öyle veya böyle camiada bilindik isimler, bir de bilinmeyen ve az bilinenler var ki, o da ayrı bir şenlik. 

Anlayacağınız Betta camiası oldukça garip bir camia imiş. Resmen underground bir piyasa.. Haa bir de whatsapp grupları var ki, o da ayrı bir yazının konusu olsun.... 



Betta Akvaryumu İçin Mini Otomasyon Sistemi

 


Geçtiğimiz sene kurduğumuz ilk akvaryumda yaz tatili büyük bir sıkıntı yaratacağından dolayı akvaryumla eş zamanlı olarak oldukça gelişmiş sayılabilecek bir otomasyon projesine başlamıştım. Tabii bu gelişmişlik olayının ucu bucağı yok. Şöyle demek daha doğru olacaktır. Kendi açımdan gelişmiş. Gün sonunda yaptığımız sistem 4 ay boyunca süren yaz tatilimiz boyunca beni çok rahat ettirdi. Balık besleyen meraklıların çektiği eziyetleri okuduğum için biz güle oynaya tatilimizi yaptık. Ama asıl önemlisi oğlum ile harika vakit geçirdik ve gerçekten çok çok fazla şey öğrendik. 

Bu seneki projemiz -artık biliyorsunuz- Wild Betta akvaryumu. İlk adımlarımızı uzun bir yazıda sizlere anlatmaya çalışmıştım. Bu akvaryumun anti-teknoloji tankı olacağını yazmıştım. Nerede yazdığımı bile hatırlıyorum. Akvaryum.com sitesinde Sn. Nursu Hanımın bir akvaryum tanıtımı içerisine. Hem buradan selam göndermiş olalım hemde bizim Betta akvaryumu için nasıl bir ilham kaynağı olduğunu da yazayım. 


Öncelikle akvaryum.com diye bahsettiğim site bir forum sitesi. Bizim Mecmua'nın forumları gibi. Meraklıların bilgi paylaştığı bir platform. Geçen sene biz kendi akvaryumumuzu kurarken bahsi geçen hanımefendinin akvaryumlarını oğlum ile çok ilgi ile takip etmiştik. Forumda belki çok daha güzel akvaryumlar var, müthiş biyotoplar var, ancak Sn. Nursu Hanımın akvaryumlarında değişik bir aura var. İçten demek lazım belki de. Birkaç örnek fotoğrafı yukarıya ekleyeyim kendisinin hoş görüsüne sığınarak. Hatta bir de yeni öğrendiğim ve Betta platformlarında bol bol duyduğum bir deyimi de yazayım. Ben bile yaşarım orada...  Bunu ilk Sn. Sadettin Kesergen'den öğrendim. Sonrasında çok şeyde öğrendim kendisinden. Selam olsun... 

Neyse konu konuyu açıyor yine. Ne demiştik,  anti-teknoloji tankı. 

Ulan madem anti-teknoloji tankı olacak, ne alaka otomasyon diyorsanız, haklısınız. Ama bir sorun neden yaptın diye... 

Belki bilirsiniz ben elektrik konusuna gerçekten takıntılıyım. Kendi elektronik cihazlarımı geçtim, Mecmua'nın aktif olduğu dönemlerde  yüzbinlerce Euro değerinde ekipman test ettiğim için elektrik çok önemli. Bir sıkıntı da yaşanacakları düşünemiyorum bile. Yeni akvaryumun veya ismiyle Fifty Shades of Brown tankımızın ışıklarını otomatik açıp kapatmak için bir zaman ayarlı priz alayım dedim. 

İki tür zaman ayarlı priz var, birincisi mekanik olanlar. Seslerinden nefret ettim. Benim gibi saat bile kullanmayan bir insan için hele ki çalışma odasında nasıl bir eziyet anlatamam... İkinci tür ise dijital olanlar. Bunların da harc-ı alem(1)  olanları var piyasada. Maalesef yapım gereği güvenemiyorum.. Düzgün bir marka olanlar ise ucuz değil. Hazır olmuşken wifi'li olsun, o da olsun bu da olsun deyince işler geleneksel olarak çığrından çıktı yine. 

Bunun üzerine eldeki parçalar ile "0" yazıyla sıfır maliyet ile minik bir otomasyon sistemi yaptık oğlumla. Bu defa ki basit ama... Sadece ısı sensörleri ile odayı ve akvaryumun içini kontrol ediyor. Yine ısıtıcı bu sensörler tarafından açılıp kapatılıyor. Optimal sıcaklık sağlanıyor. Bir de ışıkları, gerek akvaryum içi LED'leri gerekse de ambiyans ışığını, açıp kapatıyor. Başka bir şey yok. Vallahi de olmayacak... 


Daha önce çok yazdım çizdim, bu konu hakkında, uzatmayacağım. Kasasını aynı buradaki gibi yaptık ama daha küçük edisyonu oldu. Bağlantılar filan daha önceki konularda var zaten en aşağıdaki linkten göz atabilirsiniz.

(1) Kaan Beye düzeltme için teşekkürler

 

Yeni Mallar ve Yeni Ürünler

 


Geçtiğimiz yazılarımdan bir tanesinde Betta Beslemek ve Yem Paradoksu başlığı altında sonu gelmeyen bir alışverişin içine girdiğimi ve dışarıdan gelen destekler ile bol bol yem stokladığımı yazmıştım. Tamam normalde bir şeyleri stoklamaya bayılırım da, söz konusu balıklar ve akvaryum olunca hiç öyle bir hevesim yok. Bu Betta denen balık bir acayip arkadaş, yem seçmek vesaire her şey bunlarda. Neyse...

Bahsettiğim başlıkta yazdıklarım haricinde binbir çeşit yan üründe var elimde. En sevdiğim markalardan bir tanesi olan  Seachem Betta Basics vesaire. Yaz yaz bitmez. 

Geçenlerde bir video izledim ki, normal koşullarda video izlemek yerine okumayı tercih ederim. 5 dakika video seyredeceğime aynı bilgiyi muhtemelen 1 dakikada okumak mümkün. Gereksiz zaman kaybı bana sorarsanız. Video kısa olunca hadi dedim seyredeyim. Beyaz saçlı muhtemelen orta yaşlarında bir adam, ülkemize ithal edilen balıklardan satın aldığınızda yapmanız gerekenleri anlatıyor. Bilgili bir abiye de benziyor, dur dedim, 2-3 dakika seyredeyim. Bir dükkan, bir sürü raf, raflarda bir sürü Betta. Abi anlattıkça anlatıyor. Hızlı hızlı onu yapacaksınız, su önemli, değişim şöyle olacak falan filan. Anlattıkları da mühim. Neyse videonun sonunda bu abi kalkıp Tropical Sanital Ketapang mutlaka kullanın demez mi? 

Ulan ben böyle bir şey aldım mı, yoo hayır. Yurtdışında okuduğum meraklıların yazılarında hiç denk gelmedim. Birkaç güzel arkadaş edindim Whatsapp gruplarında. Dedim ki, böyle bir ürün var ne diyorsunuz. Abi, çok güzel, başarılı demezler mi, Haydi bakalım otur bilgisayarın başına ver sipariş. 

Bu arada beyaz saçlı abi diye bahsettiğim kişi, Burak Beymiş. Yerel Betta balıkları camiasında tanınan bir kişiymiş. Beta Pet Shop diye bir mağazası var. Bir göz atarsınız arzu ederseniz. Ben yukarıdaki ürünleri bahsi geçen web sitesinden aldım.

Aklınıza yanlış bir şey gelmesin. Bahsettiğim ürün matah paralar değil artı ille benim gibi kutulu olmanıza da gerek yok. Açık halde de satılıyor. Açık halde satılmak dediğim de benim yeni öğrendiğim bir kavram. Daha büyük gramaj veya hacimli ürünler tahmin edebileceğiniz üzere daha ucuz oluyor. Bazı firmalar bu büyük kutulardan size istediğiniz gramajlarda satıyor. Daha ucuza geliyor böylelikle ürün. İlle kutulu almanıza gerek yok yani. 

Tam bahsettiğim ürünü alırken bir de Tropical Sanital Aloe Vera diye bir şeye denk geldi. Bunun da faydasını gören çokmuş. Aynı şekilde bu ürünün de açığı kapalısı var. Hadi dedim bundan da koyalım sepete. Ha bu arada ille Betta'da kullanacaksınız diye bir şey yok. Bu Aloe Vera farklı balıklar içinde faideli bir eser. Onu da koyduk sepete... 


Daha benim balığım yok ama ekipmanımızın maşallahı var.. Bunlardan faydalanan bir de balık var evde. Oğlumun "Gek Gek Yele" Bettası. Onun hikayesini anlatmadım galiba. O da başka bir yazının konusu olsun...
   

Bir Tencere Hikayesi


Sevgili dostlar, bu yazacaklarımı dikkate alın ve bu hobi ile ilgilenecekseniz, kendinize bir tencere alın. Eğer evli iseniz eşiniz, bekarsanız anneniz, nişanlınız veya kız arkadaşınız, bir noktada bu yazacaklarımı yaşayacaksınız. Ben yandım, siz yanmayın. Sizleri baştan uyarayım... 

Malumunuz akvaryumlarımızın içine kök, dal koyacağımız zaman kaynatıyoruz. İçerisindeki organik yapıların kaybolması ve suya kolay batması için bu çok sıklıkla kullanılan bir yöntem. Yaz boyunca bir sürü kök ve dal alınca müsait bir gün eşimin tencerelerinden bir tanesini kapıp koydum ocağa.. Dolaba baktım, en derin tencereyi seçtim. İlk önce köklerimi bir güzel kaynattım. İşin tadını "birazcık" kaçırdığım için kaynat kaynat bitmiyor.. 

Kökler kaynadıkça bilirsiniz, koyu renkli bir su bırakıyor. Bir iki üç derken o günün ocak başında geçeceği belli olunca haydi dedim bir de "black water" özütü yapayım. 


Ben yaştakiler hatırlayacaktır. Asterix çizgi romanlarında büyücü "Büyüfiks" vardır. Hoş o aslında druid rahibidir ve asıl adı Panoramix'tir. Ufaklığı da yukarıda gördüğünüz üzere hazırlıyorum. Neyse başladım çalışmaya, ilk önce bir kaç catappa yaprağı, kızılağaç kozalakları, ceviz kabukları derken Büyüfiks'in "büyülü" iksirini yapar gibi kaynattıkça kaynatıyorum. Ortaya da harika renge sahip bir özüt çıktı. Ay nasıl mutluyum, nasıl mutluyum... 


İşlerim bitti. Bulaşıkları yıkayıp, mutfağı tabii ki tertemiz bırakacağım. Tencereyi yıkadım, yok o kahverengilik üst kısımlardan bir türlü çıkmıyor. Aldım elime bulaşık telini, bir miktar kayboldu ama tamamen değil. Kimyasallar şunlar bunlar derken, tencere de berbat oldu. Dedim yapacak bir şey yok bir tencere alacağız eşime... 

Ertesi hafta hep birlikte şehirde olduğumuz bir gün, Seçil'e yediğim haltı gösterdim. Meğer düdüklü tencere imiş benim kullandığım. Sen merak etme, hemen yenisini alırım. İyi dedi, Alman malı tencere idi bu, çok memnundum. Litresi şu alıver bir tane.  Tamam dedim, yapacak bir şey yok. Erkek aklı ya, oturdum hemen bilgisayarın başına... Hemen bir arama yaptım, hükümet gibi bir tencere buldum;

MANHEIM GERMANIA

Arkadaş tencerenin marka modeli bile insanda bir saygı uyandırıyor. Bir yandan da seviniyorum, 100TL bir şey, ucuz yırttık. Ha 100TL az para mı, değil tabii. Hemen Seçil'e gösterdim. bak dedim ismi bile bambaşka. Boru değil, "Manheim Germania" Yok dedi benim ki başka bir markaydı, aynısından istiyorum. 

İyi dedim ve yine bilgisayarın başına oturdum ki, oturmaz olaydım. Ekrandaki rakama bakıyorum, sonra bir daha bakıyorum. Bakın size burada önemli bir tavsiye vereyim. Kazaran bak bu da tencere, diğeri de tencere filan gibi işlere girmeyin. Gün sonunda zararlı çıkarsınız. Hem bir sürü lafı yersiniz, gün sonunda da o tencereyi de alırsınız. Boşuna laf yediğinizle kalırsınız. 

Kalkıp Seçil bana dese ki, 10 Liralık kulaklık ile müzik dinleniyor sen niye bu kadar para veriyorsun. Vereceğiniz cevap var mı? Ha acemi iseniz, sesleri farklı kem küm dersiniz. Eh eşiniz size, bunda da yemek şöyle pişiyor diyecek arkasından bak o kulaklık ile 1 saat müzik dinliyorsun, ben bu tencere ile yıllarca yemek pişireceğim diyecek. Gün sonunda ister seve seve, ister sevmeye sevmeye o parayı verecek, o tencereyi alacaksınız. 

Sonucu yazmama gerek var mı? Bir önceki yazımda demiştim ki, Ali 300-500TL yara açacak babasına. Çocuk yara filan açmadı, babası kendi ayağına sıktı. 

Uzun lafın kısası sevgili hobici dostlarım, bu işler için ya kendi tencerenizi alın veya içişleri bakanı evinizde kim ise, onun vereceği ekipmanı kullanın... Ben yandım, siz yanmayın... 

Betta Beslemek Yem Paradoksu


Ali ile akvaryum dünyasındaki maceralarımıza canlı doğuranlar ile başladık. Canlı doğuran balıkları beslemek dünyanın en kolay şeyi olabilir. Kaliteli birkaç çeşit yem satın alırsınız, belirli bir düzen kurarsınız. Arada bezelye gibi sindirim sistemini rahatlatan sebzeler verirsiniz. Hele bir de araya canlı yem sıkıştırabilirseniz balıklarınız mutlu olur. Canlı doğuranların beslenmesi ile alakalı 1 sene boyunca gözlemlediğim durum bu. Tabii ki işin alt ayrıntıları, detayları var. O konuya girmiyorum... 

Geçtiğimiz sene akvaryum.com sitesine üye olduğumda beğendiğim ve tasarımları hoşuma giden akvaryumların sahiplerinin yazılarında dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi gerçekten kalabalık yem listeleri idi. Herhalde bu insanlar kafayı yemişler diye düşünmüştüm. Zaman içerisinde konu başlıklarını okumaya başlayınca işlerin hiç öyle düşündüğüm gibi olmadığını yavaş yavaş anlamaya başladım...

Betta sahipleri arasında geçen yazışmalar genelde şu şekilde idi, "benim balığım Ocean's Nutrion yemi yiyor tavsiye ederim"  Birkaç saat sonra başka bir meraklı kendi balığının o markayı yemediğini Sera marka yemi bayıla bayıla yediğini söylüyordu. Bunların üzerine gelen bir diğer yorumda bir diğer Betta meraklısının kendi balığının bu iki yemeyip ağzından tükürdüğünü Tropical marka yemi bayıla bayıla yediğini yazıyordu. 

Zaten o dönemde balık dünyası hakkında bir şey bilmiyorum. Hala da pek bir şey bildiğimi iddia edemem de, bu durumun bizim memleketin havasından suyundan kaynaklandığını düşünmeye başladım. Balıklar, uzakdoğudan bizim memlekete gelince kafayı yiyorlardı muhtemelen. Ancak Betta'lar konusunda araştırmalarımı genişlettikçe dünyanın dört bir tarafındaki meraklıların aynı sorundan muzdarip olduğunu gördüm. Ha bu arada bu yazdıklarım kuru yemler için geçerli, canlı yemler konusunda pek sorun yok. 

Peki ben yapacaktım. Sayfiyede iken yavaş yavaş tedarik sürecine başladım diye yazmıştım. Tedarik ettim derken kum sipariş verirken, arama bölümüne Betta yazdım, önüme gelen her şeyi sipariş ettim.  İlk adımda şu yemleri tedarik ettim. 

- Tropical Soft Line Betta
- Tetra Betta Granules
- Sera Bettagran
- Dajana Betta Food

Oh dedim ilk başlangıç tamamdır. Sonrasında birkaç Betta yazışma grubuna üye oldum. Haydi bakalım cehennemin kapısı açıldı. Tam tahmin ettiğim gibi. Örneğin Tetra Betta yemleri Amerika'da bayağı popüler iken bizde pek tutulmuyor anladığım kadarı ile. Ama onların da Pro serisi var ülkemizde yok herhalde.. Veya Sera, canlı doğuranlarda çok tercih edilen bir yem markası iken Betta meraklıları pek sevmiyorlar. Genel olarak yukarıdaki listede ortak noktada buluşulan tek yem Tropical Soft Line Betta oldu. Dajana'da anladığım kadarı ile pazara yeni giren bir marka ülkemizde... Pek kimse bir şey kötü bir şey söylemedi. 

Yazışmalardan sonra iki yem daha listeye eklendi. 

- Tropical Soft Line America
- Tropical Pro Defence

Hadi Pro Defence yemi anlıyorum. İçerisinde bağışıklık istemini güçlendirici bileşenler var. Peki Soft Line America ne alaka. Betta balığının kökeni Asya, niye Amerikan balığı yemi veriyoruz. Zaten aynı serinin Betta'sını almışım. İçeriği faklıymış. Yok Omega 3 varmış yok Omega X varmış. İyi dedik aldık... 

Yazışmalar ilerledikçe dış yardımda gelmeye başladı. Bir anda devler ligine çıkmaya başladık. 

- Ocean Nutrition Atison's Betta Pro
- New Life Spectrum Betta

Devler ligi neden dedim. Bu iki yem Batı dünyasında nedeyse tüm önemli yayınlarda önerilen iki marka. Fiyatları da maşallah :) Ha bir de Hikari bekliyorum bir arkadaştan... 

Allah'tan ülkemiz piyasasında Batı'da bulunan bazı diğer markalar bulunamıyor. Omega One, Aqueon, Wardley ve niceleri.. Bunlarda ülkemizde bulunsa vallahi, Betta'nın menüsü, hanemizdekinden zengin olacak... 

Ha bunları yazdım ama bir de gerçeklere bakalım... 

Siz bu satırları okurken Ali'nin kendi Betta'sı nam-ı diğer "Gek Gek Yele" ne bulduysa afiyet ile yiyor. Ben çalışma odama akvaryum kurarken, oğlumda çalışma masasına Betta akvaryumu istiyorum dedi. Zaten her şeyi beraber yaptığımız için tamam dedim. Elimizde her şey vardı bir gün içinde akvaryum hazırdı. İş oğlumun balık seçmesine kalmıştı. Beraber balıklara bakarken Nemo dedikleri bol renkli Betta'lar çok hoşuna gitti. Tamam oğlum bundan alalım sana dedim.. Dedim ki, yine oğlan 300-500TL yara açacak babasına. Bir gün İzmir'de iken mahallemizdeki İlker Akvaryuma gittik. kırmızı bir Veil Tail'e bayıldı oğlan. Hemen aldık tabii ki. 


Balığını da çok seviyor. Balıkta tüm bu yazılanlara nazire yaparcasına her yemi afiyet ile yiyor. Gek Gek Yele" cennete düştüm diye düşünüyordur herhalde. Velhasıl kelam her Betta yem seçecek diye bir şey de yokmuş. Gözünüz korkmasın yani... 

Bu arada  300-500TL yara açacak dedim ya, cepten çıkacak para, cepte durmuyor. Çok acı bir tecrübe ile bu durumu yeniden hatırladım. O da bir sonraki yazının konusu olsun... 

Fifty Shades of Brown

Yavaş yavaş geliştirmekte olduğumuz black water akvaryumumuzun ikinci evresine başladık. Bu arada yazdıklarım çoğu zaman gerçek zamanlı olmuyor. Bazen 1 hafta bazen 15 gün sonradan geliyor yazılar. Bazı bölümleri gerçek zamanlı bazıları değil.. Zaman ve mekan oryantasyonu kayabilir aman dikkat! 

Neyse...

İlk olarak tankımızın artık bir ismi var. Akvaryum Forumlarında "The Last Samurai" mahlaslı Sn. Emre Zaim'in bir yorumundan hareketle tankımızın ismini "Fifty shades of Brown" koyduk. Bugünkü gelişimleri derlediğim bu ufak yazıda konumuz kahverengi değil ama.. Yeşil:)

Tankımızda çok az bitkiye yer vereceğimizi yazmıştım. Seçtiğim bitki Java Fern oldu. Bunun sebeplerinden en önemlisi Güneydoğu Asya kökenli bir bitki olması. Hifi ortamlarından tanıdığım sevgili Fırat Bey'in güzel bir kişisel sitesi var. Bakın aşağıdaki satırları yazmış... 

Güneydoğu Asya kökenli olan bitki, bataklıkların ve nehir yataklarının çevresinde su dışında yetişir. Bazı bölgelere, bataklıkımsı orman tabanının tek hakimi olmuştur. Doğal ortamında daha çok, yosunlanmış kayalara tutunarak yaşar. Nehir yataklarınınn ve bataklıkların amfibik yaşamına çok iyi uyum sağlamıştır.

Java fernler, su şartları açısından pek seçici değildirler. pH değeri 5.0 ile 8.0 arasında değişen sularda yetişebilirler. Su sertliği açısından da 8dH ile 20dH gibi geniş bir aralıkta yaşayabilirler. Hatta, acısuda bile yetiştirilebilirler. Doğal ortamlarında genellikle ılık sularda bulunurlar. Ama yinede, su sıcaklığı açısından da pek seçici oldukları söylenemez. 
Java Fern'ler konusunda bayağı geniş bilgiye buradaki yazısından ulaşabilirsiniz. Bir sürü kaynaktan okuduğum kadarı ile aynı zamanda yaptığım araştırmalarda gözlemlediğim kadarı ile Java Fern bitkisinin benim için biçilmiş kaftan olduğuna karar verdim.  


Bu akvaryumda geçen akvaryumda yaptığımın aksine hemen her ekipman ve bileşen -elektronikler hariç- hobici arkadaşlar ve dostlardan edinildi. Bitkilerde de aynı şey oldu tabii ki. Akvaryum Forumlarından bakınırken bir ilan dikkatimi çekti. Hemen ilan sahibi Sn. Necmettin Atalay'a ulaştım. Yazın şehir dışında olduğum için bir nevi ön sipariş vermek istediğimi, ilerleyen haftalarda müsait bir zaman aralığında bitkileri kargolayabileceğini söyledim. Anlaştık ve zaman akmaya devam etti... 


Şehre döndüğüm bir dönemde minik hediyeler ile beraber kargomu aldım. Son derece sağlıklı ve harika yeşil tonlarına sahip bitkileri akvaryumun kendime uygun gelen bölgelerine tutturdum. Sn. Necmettin Atalay'a bir kez de buradan selamlar. 

Kahverengi tonlarının arasında bu koyu yeşil yapraklar gerçekten müthiş bir atmosfer sağladı. Java Fern'ler yavaş büyüyen bitkiler olması sebebi ile bu bitkileri sadece atmosferi zenginleştirmek, balıkların hoşlanacağı "minik" alanlar yaratmak ve küçük boyutlardaki tankımızda derinlik algısını biraz arttırmak üzere kullandım. Bence hoş oldu. 

Birkaç detay fotoğraf ekledim. Umarım hoşunuza gider... 


Ali ve Hakan'ın Karanlık Suları

EXORDIUM

Yazı yazmak konusunda daha doğrusu kısa yazı yazmak konusunda gerçekten başarısız bir adam olarak yeni akvaryum projemi sizlerle yine dozajı kaçmış uzun(ca) bir yazı ile paylaşmaya çalışacağım. Adım adım neler yaptığımı bol fotoğraf ile eklemeye çalıştım. Belki bu tarz bir kurulum yapacaklara fikir verir. Bu okuyacağınız ilk bölüm. Daha birkaç yazı ile başınızı ağrıtmaya devam edeceğim.


PRELUDE

Bundan neredeyse tam 1 yıl önce oğluma sorumluluk bilinci aşılamak, hayvan sevgisini öğretmek hem de beraber keyifli vakit geçirmek için ilk akvaryumumuzu kurmaya başlamıştık. Bu akvaryum gerçek anlamda düşe kalka ilerlediğimiz ama sonunda kendi açımızdan başarıya ulaştığımız bir proje oldu. Artık kaderin bir cilvesi mi dersiniz bilmem, Covid-19 yüzünden evlere kapanmak zorunda kaldığımız kış günlerinde, akvaryum projemiz baba oğul çok keyifli vakit geçirmemiz sağladı. O akvaryum artık salonumuzun ayrılmaz bir parçası. Bu sene minik dokunuşlarla sistemi daha da iyi çalışır hale getirip, farklı bitkiler ve belki balıklar ile yolumuza devam ederiz diye düşünüyorum. Bu akvaryumu kurarken aklımda her zaman bir proje daha vardı. Belki de hobiden keyif almamı sağlayacak bir tarz;

BLACK WATER

Black water deyince dünyanın dört bir tarafında bu tarz yaşam bölgeleri mevcut, hatta en meşhurları Güney Amerika'da Amazon bölgesinde. Ancak beni asıl çeken Güney Asya’nın karanlık suları ve onların sakinlerinden bir tanesi olan yabani Betta'lar oldu.

Akvaryum.com forumlarında bazı dostlarımızın çok güzel black water akvaryumlarını gördüm. Zaten o zamanlar yazmıştım bir sonraki projem bu tarz bir akvaryum olacak diye.  Ecnebi kaynakları araştırdıkça -tabii ki daha geniş imkanları sayesinde- müthiş tasarımlara denk geldim. Hele ki, bazı biyotoplar beni benden aldı. Vietnam, Tayland, Sumatra, Endonezya, Kamboçya derken adım adım bu tarz bir akvaryum yapma fikri daha da ağır basmaya başladı.

Ancak...

Sanılanın aksine 2 dal koydum, suyu koyu yaptım al sana biyotop oldu gibi bir durum söz konusu değil. Ciddi biyotop çalışmaları suyun özelliklerinden, su altı yapısına, bitki türlerinden, faunasına, dal kütük ve benzerlerine kadar bir nevi fotoğrafı çekilmiş bir sahneyi yeniden yaratmak gibi bir şey. Türkiye şartlarında kolay bir şey değil. Hele ki, benim asıl ilgimi çeken "peat swamp forests" veya turba bataklık ormanı konsepti ciddi zor bir biyotop tarzı. Çok absürd su değerleri, 4'lere düşmüş bir PH, çok özel ağaçlar ve hatta balıklar derken liste uzayıp gidiyor. O da emeklilik projem olsun diyorum artık... Seneler sonra yapılacak bir proje...



Araştırdıkça, okudukça heyecanım artmaya başladı. Black water tarzındaki tankı evdeki ofisime kurmak istiyordum. Arada sırada bilgisayar başında işten güçten bunaldığımda arkama baktığımda o tank benim kafamı dağıtacak ve beni rahatlatacak ise uğraşmaya değer diye düşündüm. İlk plan 15-20 litrelik bir akvaryum kurmak idi ama kenarda atıl duran 60x25x30 ölçülerindeki akvaryumun bu iş için daha uygun olacağına karar verdim. Haziran ayından itibaren çalışmalara başladım.

EKİPMANLAR

Bu akvaryum yine piyasa işi kapaklı ek özelliği olmayan basit bir akvaryum. Mahallemizdeki İlker Akvaryumdan satın almıştım zamanında.

Temel elektronikler zaten elimde vardı. Akvaryumlar için özellikle de Betta akvaryumları için olmaz ise olmaz ekipman ısıtıcı malumunuz. 50W'lık Smart marka bir ısıtıcı tankımız için yeterli gelecek idi. Siyah arka fonda oluşturduğu fazlası ile alakasız manzarayı ortadan kaldırmak için hemen bir koruma edindim. Hem balıklar zarar görmez hemde kılıksız ısıtıcının görüntüsünden kurtuldum.

Dophin marka şelale filtre alakasız şekilde elimde vardı. Ancak elektrik kesintisinde bu tip şelale filtrelerin sıkıntı yarattığını bizzat görünce motoru akvaryumun içerisinde duran bir şelale filtre satın aldım. Bunlar genelde OEM ürünler oluyor. Ben Aquawing diye bir markanın AQF380 modelini tercih ettim. Birebir aynı model farklı Çinli markalarda bulunuyor. Şansıma son derece sessiz bir ürün çıktı. Yalnız aynı ürünü kullanıp sesinden şikayetçi olan insanlarda var. Muhtemelen seriden seriye fark ediyor. Tavsiye eder miyim, bilmiyorum bence deneyin öyle alın…

Ben filtrenin içini Eheim firmasının minik yuvarlak Substrat ve Seachem firmasının Matrix ürünü ile teçhiz ettim. En üste de Sera Crystal Clear koydum. Substrat ve Matrix biyolojik filtreleme yaparken, olayın mekanik tarafını Crystal Clear üstlenecek. Filtrenin emiş borusuna da uygun bir sünger taktım ki, bu diğer akvaryum projesinde de kullandığım bir şey, hem filtrenin içinin kirlenmesini geciktiriyor hemde  faydalı bakterilerin tutunması için ekstra alan yaratıyor. Ha bu arada elimde bu malzemeler olduğu için bir şey satın almama gerek kalmadı ama aklımda lav kırığı kullanmak vardı filtre içinde. Dostlar alışverişte görsün diyerek biraz da lav kırığı attım…

Yaz boyunca şehir dışında olacağım için akvaryumun kurulumu yaz sonu hatta sonbahara kalacağı için malzeme tedarik süreci ile vakit geçireyim dedim.

MALZEME KAOSU

İlk olarak kum konusunda karar vermem gerekiyordu. Aklımda elimde bolca bulunan siyah kumdan kullanmak vardı ama bölgenin biyotoplarını inceleyince bej rengi silis veya dere kumu tercih edildiğini gördüm. Silis kum sevmiyorum, bu yüzden dere kumu ile devam etmeye karar verdim. Bunun üzerine elimde az miktarda bulunan dere kumuna ek olarak Vitasand marka 1-2mm boyutlarında dere kumu sipariş ettim. Dozajı biraz kaçırmışım birkaç akvaryum kuracak kadar sipariş vermişim. Neyse kenarda durur artık. Her zaman lazım nasıl olsa. Yazar burada kendisini rahatlatıyor, lütfen bozmayınız :)

Hoşuma giden biyotoplar ve fotoğraflarda tankların içi farklı dallar ile dolduruluyor. İlk önce mangrow, yati ve mopani kökleri ve dalları sipariş ettim. Yatilerin renk tonu hoşuma gitmeyince kullanamama kararı aldım. Gelen dallar gözüme az gözükünce Halil Aykn Beyin tasarlamış olduğu iki dal sipariş ettim. İzmir’de olduğum bir zaman dry fitting yaptım.


Yine gözüme az geldi. Bir iki tane daha aldım. Bir yandan da sayfiyeden farklı kuru dallar topladım. Püren çalıları vesaire derken işin tadı kaçmaya başladı tabii ki. Bu arada gördüğüm iki farklı konsept var ve bir de bunun hibrid varyasyonu. Ya ağaçlar ve dallar su içinde kalmış gibi tabandan yüzey giden görüntü veya dallar suyun içerisine girip taban doğru ilerlemiş gibi elde edilen konsept. Ve bunların bir karışımı. Ben kapaklı bir akvaryum kullandığım için birincisini tercih ettim.

Olay beni yavaş yavaş sarmaya başlayınca eşime çıtlattım olayı. Bu tarz durumlarda eşim beni frenliyor çok iyi oluyor. Aksi takdirde ithalat çalışmalarına başlamak bile olasılık dahilinde olabiliyor. Tannin Aquatics beni fena halde çağırmaya başlamıştı. Bu arada sahibi Scott Fellman’ın harika blog yazıları var şiddetle öneririm. İç mantığımın sesi olarak eşim beni durdurunca yerel olarak ne edinebilirim diye araştırmaya başladım. Hem tannin salgılayacak, hemde tabanda farklı bir doku sağlayacak ne olabilir diye araştırırken kızılağaç kozalağı seçeneği bir ışık gibi parladı kafamda.

Balıkesir’den son derece efendi ve düzgün bir arkadaşımız olan Kemal Gezer Bey ile irtibata geçtim. Hemen ilk tur kızılağaç kozalaklarını edindim.

Bende bir sorun var, okudukça fark etmişsinizdir. Acemilik had safhada olduğu için malzemeler akvaryumun içine konulunca nasıl bir görüntü olacağını hayal edemiyorum. İlle fiziksel olarak kurmam lazım. Yüzlerce kızılağaç kozalağı almış olmama rağmen gözüme yine az gibi geldi.


İkinci bir sipariş verdim ve eğer zahmet olmayacak ise biraz kuru dal ve yaprak göndermesini rica ettim. Kemal Gezer Bey sağolsun hayal ettiğimin de ötesini göndermiş. Bakınız yukarıdaki fotoğraf. Artık farklı dallar ve yapraklar arasından seçim yaparak istediğim görüntüye daha da yaklaşabilirdim. Kendisine buradan da kocaman bir teşekkürler.

Black Water ve özellikle Betta akvaryumlarının bir diğer vazgeçilmezi ise malum Catappa yaprağı. Nereden tedarik edeyim diye bakınırken Sadettin Kesergen Bey ile tanıştım. Daha önce birkaç kişiye tedarik ettiği yapraklardaki renk tonlarına bayıldım. Hemen kendisi ile irtibata geçtim. Yine gözüme az gözükmesin diyerek koca bir kutu Catappa yaprağı almış buldum kendimi. Yukarıdaki fotoğrafta görülebileceği üzere renk tonları muhteşem, formlar muhteşem.

Yavaş yavaş güzel şeyler olacak diyerek umudum artmaya başladı.

Tankımda konsept olarak siyah arka plandan tabandaki dere kumunun rengine uzanan bir renk skalası olduğu için araları farklı renk katmanları ile doldurmak üzere teorik çalışmalarıma başladım. Araya biraz derinlik katması için gri tonlarında taşlar eklemenin güzel olacağını düşündüm.


Sahilden gri tonlarında harika taşlar topladık oğlum ile. Bunlar neredeyse yaz boyunca tatlı su içerisinde kaldı. Ayrıca salınım olmaması için kontrollerimizi de yaptık. Oğlum "baba denizde taş kalmayacak" deyince taş toplama işini de sonlandırdım. 6 yaşındaki bir çocuk, babasından mantıklı davranabiliyor işte!

İzmir’e işlerimi toparlamak amacı ile döndüğüm bir gün ilk kez su doldurdum tankım içerisine. Bu noktadan sonra adım adım gelişim başladı. Aslında tasarımlarda altın oran gibi matematiksel olarak insanın gözüne hoş gelen prensipler kullanılabiliyor ama bunlar ile uğramadım hiç. İlk tasarım daha doğrusu çıplak tasarım yukarıdaki gibi oldu. İki adet içerisine elyaf eklenmiş iç filtre çalıştırarak toz tortu gibi istenmeyen ne var ne yok temizlemek üzere akvaryumu sanırım 2 hafta bıraktım.

TANKIMIZI KURMAYA BAŞLIYORUZ

Tanka su girişi yaptığımda ilk terslik ile karşılaştım. White fungus denilen ve dalların her yanından fışkıran beyaz mantarvari oluşumlar canımı sıktı biraz. Ama gayet normalmiş bu durum. Su değişimi yaptım, iç filtrelerimi çıkarttım. 4 adet elma salyangozu ve 1 adet Moli’den oluşan bir temizlik ekibi kurdum. Akvaryumun kendi filtresini çalıştırmaya başladım. Ve sayfiyeye geri döndüm. Suya da Seachem Stability ekledim.


10 gün sonra geri döndüm de temizlik ekibi görevini yapmış, dalları tertemiz yapmıştı. Adım adım tabanı oluşturmaya başladım. Catappa yaprakları ile başladım. 


Sonrasında kahverengi tonlarında bir zenginlik oluşturmak açısından çınar ve kızılağaç yapraklarını akvaryuma ekledim. Sonrasında da yerel ve ithal bir sürü dal tabandaki yerlerini almaya başladı. Kahverenginin onlarca tonunu elde ettim sonuçtan çok ama çok mutluyum.

Doğal saklanma alanları oluşturmuş oldum ama bir de yuva yapmak istedim. Balıkların stres olduklarında saklanabilecekleri bir yer. Benim müzik dinleme odam gibi.


İlk önce elimde fazlalık olan bir vatoz küpünü elimden geldiğince göze batmayacak bir hale getirmeye çalıştım. Ortaya çıkan "şey" hiç güzel olmadı ve çok yapay durdu. Sonuç; başarısızlık.

Aslında ecnebilerde acayip seçenek var. Pod denilen binbir çeşit kurumuş bitki meyvasına, kabuğuna ulaşmaları son derece kolay. Yine döndük Tannin Aquatics’e. Bu noktada yerel olarak ne alabilirim diye düşünürken JBL firmasının “Cocos Cava” isimli doğal hindistan kabuğu ürünü önerildi. Renk tonu ve yuvarlak formu hiç hoşuma gitmedi. Benim aradığım şey daha çok “trompeta pod” gibi bir şey idi. Eh kendim bir şey yapayım dedim.

Çeşme’de iken kardeşim OkanCez’e bana hindistan cevizi bulur musun dedim. Sezon sonuna denk geldiği için pek ümidim yoktu açıkçası. Sağolsun nereden bulduysa almış gelmiş. Bakınız fotoğrafı yukarıda.


Hazır bahçedeyiz çer-çöp sorunumuz yok diyerek oğlum ile Hindistan cevizi üzerinde çalışmaya başladık. İlk önce bir giriş kestik. Normalde daha küçük delikler açılıyor ancak biz çevresini dallar yapraklar ile kaplayacağımız için deliği biraz büyük tuttuk. Arkasından üst kısmına farklı zımparalar ile giriştik. Ortaya muhteşem bir iş çıktı bana göre. Sonuçtan çok mutluyum. Akvaryumumuzda kullanmaya karar verdik bu Hindistan cevizi yuvayı.

DONANIMSAL DENEMELER

Bu akvaryumda vahşi Betta besleyeceğimiz için bir konuda önlem almamız gerektiğini anladım. Bu sevimli balıklar arada sıkılıp Superman ve/veya Supergirl olmaya karar verip tanktan atlayabiliyorlarmış. Gerek akvaryum.com’da gerekse de sosyal platformalarda yazışmalardan anladığım kadarı ile bu oldukça yaygın bir durum. Akvaryumun tüm deliklerini kapatma kararı aldım. Güzel bir sineklik tedarik etmiştim zaten sayfiyedeki telleri değiştirmek üzere.

İzmir’e yine iş amaçlı geldiğim günlerden birinde tüm büyük küçük demeden tüm delikleri kapattım. Oldukça güzel bir çalışma oldu gözüme de sakil durmadı açıkçası. Benim projelerimi bilenler fonksiyonellik yanında görsel muntazamlığa da ehemmiyet verdiğimi bilirler. Bu da ayrı bir delilik işte…


Donanım ile alakalı kafayı taktığım bir diğer konu ise ışık oldu. Loş bir ortam sağlamak istediğim için tek noktadan spot kullanımı hoşuma gitti. Hemen daha önce akvaryumumuzda kullandığımız ofislerde kablo saklamak için kullanılan plastik parçalardan monte ettim kapağa. Oradaki küçük ayrıklığı bile kapadım tabii ki. Spot ışıklandırma IKEA Navlinge masa lambası ile yapılacak. Murat umarım okursun burayı, tekrar teşekkürler.

Farklı bir aydınlatma seçeneği olarak sarı LED’ler kullanarak minik bir armatür hazırladım. Tam istediğim ışığı elde edebilmek için oldukça seyrek kullandım şeritleri. Ayrıca elektrik bandı ile bazı panelleri kapatarak denemeler yaptım. İstediğim ışıklandırma tarzını elde ettiğimi düşünüyorum.

BLACK WATER KARIŞIMI

Hazırlıklar bir yandan devam ederken tankımda kullanılacak suyu da seçmek için çalışmalara başladım. İzmir’de düşük PH’lı bir damacana su bulamadım. Şans eseri çeşmede SIRMA markasının 250 ve 1500ML’lik şişelerinin damacanalarından farklı bir yerde doldurulduğunu keşfettim.


Yazlığa koli bazında su alıyoruz. Arada 3 koli SIRMA denk geldi. İçtiğim su midemi ağrıtınca değerlerine baktım. Yukarıya da etiketi ekledim. Benim midemi ağrıtan değerler tankım için hazine olabilirdi.

İzmir’e dönünce bu sudan ivedilik ile tedarik ederek bir damacanayı doldurdum. İç tasarım için kaynattığım dallar, yapraklar ve kozalaklardan elde ettiğim ve süzdüğüm black water extract’ını da damacana içine ekledim. Daha sonra su değişimlerinde içerisine bir motor takıp yavaş yavaş tanka eklerim diye düşünüyorum.

Bu arada sevgili eşim kendi tencerelerini kullanmak konusunda “haklı olarak” ültimatom verdi bana. Artık akvaryum ekipmanlarımız arasında bir de tencere var…

OPUS NOCTURNE

"Archangel, Dark Angel
Lend me thy light
Through death's veil
Till we have Heaven in sight!"

"Başmelek, Kara Melek
Bana ışığını gönder
Ölümün perdesinin ardından
Cennet görünür olana kadar! "


Spotlar akvaryumun tabanına vurduğunda aklıma bu dizeler geldi. Gerçekten de karanlığın aydınlatan minik bir ışık hüzmesi çok ama çok hoşuma gitti.

PRE POSTLUDE

Evet şimdilik anlatacaklarım bu kadar ancak bu tankın gelişimi devam edecek. Havaların güneyde güzel gitmesi ve Covid-19 tehdidi devam ettiği için sayfiye günleri biraz daha uzayacak gibi gözüküyor. Bu dönemde bakteri kültürümüz iyice oturur artık. Bir sonraki yazıda bitki konusunda bilgiler vermeye çalışırım. Muhtemelen tankın içine çok minimal bir bitki girişi yapacağım. Herhalde Ekim ayının ilerleyen günlerinde de balıklar ile alakalı arayış ve deneyimlerimi paylaşırım. Birkaç detay fotoğraf ile yazımı şimdilik sona erdiriyorum.. 




Kurmakta olduğumuz bu İkinci tankımız hakkında görüş, öneri ve düşünceleriniz için şimdiden teşekkürler.