Kişisel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kişisel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Tatil Bitti, Yola Devam!


Bayram tatili boyunca Stereo Mecmuası operasyonları bir miktar seyrekleşti. Aradaki farkı kapatabilmek için bir kaç gün boyunca forumlarımızı, müzik ve hifi haberler bölümlerimizi ciddi bir bombardımana tutacağız. Ancak standart işleyişimize gelecek hafta içerisinde ulaşmayı planlıyoruz. Bir yandan yeni sayımızında hazırlıkları devam ediyor. Hatta belki yeni sayımızdan önce araya mini bir fuar özel sayısı sıkıştırma ihtimalimizde var. Tabii önümüzdeki hafta içerisinde duyurmayı planladığımız bir projemizde var. Şu an sayfa tasarımı aşamasındayız. ben ise kendi işlerimle ilgili yoğunluktan dolayı Türkiye'de İnternet Hifi tarihi yazı dizisini biraz geciktirdim. En kısa zamanda bu bölüme de devam edeceğim. Günler, saatler ve dakikalar yetmiyor ne yazık ki daha fazlasını yapmamıza. Okuyucularımızdan da böyle dönemlerde destek bekliyoruz tabii. Bu hafta akşamları yoğun bir mesai bizleri bekliyor anlaşılan.

Bu oyuncak sadece odyofilleri değil ekonomiyi de sevindirir!


Ülkemizde bu aralar yeni bir reklam kampanyası ilgi çekiyor. Alın verin ekonomiye can verin diye ilginç bir cümle ile tanıtımı yapılan reklam kampanyasında ekonomi ile alakası olan önemli isimler rol almış. Ancak Deniz Gökçe'nin ekonomi yorumlarından pek hayır gelmediği düşünülürse bu sene de krizin etkisi kolayca geçmeyecek anlaşılan. Meraklıların hatırlayacakları gibi Asaf Savaş Akat, Deniz Gökçe ve Mahfi Eğilmez üçlüsünün çizdiği olumlu ekonomik tabloların sonucunda mutlaka bir facia oluyor. Ekonomimiz çok iyi yorumları yaparlarken bir gecede Cumhuriyet tarihinin en büyük develüasyonunu yaşanmış, ülkemizdeki bankacılık sistemi sağlam yorumları yapılırken bir haftada bankaların birer ikişer iflas etmişlerdi. Neyse konuyu uzatmayalım... Ekonomi dergisi değiliz sonuçta!

Ülkemizde müzik sektörü uzun zamandır çöküşte ancak bu sene yaz durgunluğu müzik endüstrimizi ne yazık ki fena vurdu. Bu konuda müzik endüstrisinin de hataları yok değil, devletinde aynı şekilde. Biz müzikseverler krizin etkilerini, günün kötü anlarını ve sorunlarımızı evimize gittiğimizde müzik setimizi açıp CD ve plaklarımızla unutmaya çalışıyoruz. Hazır böylesine bir kampanya başlamışken bizde Eylül banner'larımızda bu kampanyanın Stereo Mecmuası versiyonuna yer verdik. Bu oyuncak sadece odyofilleri değil ekonomiyi de sevindirir!

Eylül ayında da Stereo Mecmuasını izlemeye devam edin!

En büyük kim? Bilmem ben değilim!


Bilmiyorum dikkat ediyor musunuz çevrenize, ülkemizde benzer sektörlerde yayın yaptığımız sitelerde ne kadar iddialı yazılar okuyoruz. Türkiye'nin en iyi web sitesi, en büyük forumu, şuna buna rağmen en aktif sitesi, en bi büyük hifi sitesi... ve çok daha fazlası...

Büyük olmak her zaman önemli midir. Ya da en çok aktif üyeye sahip olmak. Veya ne bileyim en çok reklam almak. En iyi teknik altyapıya sahip olmak ve onlarca diğer böbürlenilebilecek faktör. Galiba bunlar çok önemli ama bizler için değil.

Ben Stereo Mecmuasını kuran adam olarak kendi etki alanım dışında iddialı olmayı seven bir tip değilimdir. Kendi etki alanım dediğim şey tüm değişkenlerin kendi elimde olduğu durumlardır. İnternet ne yazık ki bu türden bir ortam değil. Şekil şemalden tutun, okuyucu alışkanlıkları ve onlarca diğer faktör yaptığınız siteye ilgiyi, yazdığınız yazıya talebi etkiliyor. Ama yaptığım iyi bir şey vardır. Gözlem ve araştırma.

Hayatın bir çok alanında matematik ve ondan türemiş bilimler önemli yer tutar. İnternet dünyasında da her şeyin belli bir mantığı vardır. Sözgelimi siteniz hiç beklenmedik bir gün ziyaretçi akınına uğruyorsa bilin ki internette yapılan aramalar sitenize yönlenmiştir veya bir link aktarımı söz konusudur. Kısa bir araştırma ile bu durumu çözebilirsiniz. Bunu yapmak için arkanızda teknik bir ekibe gerek duymazsınız basit bir google araması ile olayı çok rahat kavrayabilirsiniz. Hemen ardından bir gün sonra ziyaret edilen sayfa sayısını incelersiniz. Eğer ortalam bir civarında ise bilin ki o anahtar kelimeyi arayanlar sitenizde aradıkları şeyi bulamamışlar. Bunlara göre sitenin yapısını düzenlersiniz. Basitçe Google trend analizlerine bakarsınız. Sayfa gösterim sayıları yükselmeye başlar. Tüm bunlar 5 dakikalık bir araştırmanın sonucudur.

Ama nedense ülkemizdeki anlayış bu araştırmaları yapmak yerine kendimizi kandırmaktadır. Örneğin bir forumumuz varsa görüntülenme oranı ile böbürleniriz. Eh bu görüntülenme oranlarının içerisinde arama robotlarından tutun, gerçek olmayan bir sürü internet programcığı vardır. Tek bir mesaj yazıp bir hafta sonra 150 kişi görüntülemiş diye kendi kendinize sevinme şansınız her zaman vardır. Hemen ardından sarılırsınız klavyeye en büyük biziz diye yazılar yazarsınız. Ama trend bültenleri ve istatistikler tam aksini söyler. Tabii ki bu durumdan zevk alanlar için ufak bir daha mutlu olma yöntemi söyleyeyim. Google web crawl oranını değiştirin. Daha fazla robot hiti ile daha mutlu olursunuz. Ufak bir not yazmak gerekirse Mecmua Forumlarında görüntülenme oranlarında robotlar gözükmez. Böylelikle forumdaşların takip ettikleri veya hoşlanmadıkları konuları daha rahat biliriz. Bu sayede moderatörler yeni konu açma olayında dikkat edecekleri faktörleri öğrenirler.

Ara sıra bu şekilde yazılarıma devam edeceğim. Bu yazımı çok sevdiğim bir söz ile bitirmek isterim. Charles Manson'ın hayatı boyunca ettiği tek güzel laf;
Eğer bana yukardan bakarsan aşağılık bir adam görürsün.
Aşağıdan bakarsan bir tanrı görürsün.
Karşıdan bakarsan kendini görürsün.

İşte olay budur..

İstanbul Gezi Notları Bölüm 1



İstanbul'a gelmeyeli 2 sene olmuş. İki senede bir çok değiştiğini görmek insana garip geliyor. Bu değişikliklerin bir kısmı iyi yönde bir kısmı da oldukça kötü yönde olmuş.

Belki ekonomik krizinde etkisiyle bir sürü kitapçı, plakçı ve sahaf kapanmak zorunda kalmış. Daha bilindik ve ana caddelerin üzerinde yer alan kitap ve müzik mağazalarının kalabalık caddelere bakan bölümleri şık café'lere döndürülmüş. Yaşayabilmek için popüler kültürün bir parçası haline gelmek zorunda kalmışlar. Müzik marketlerin ürün yelpazeleri ise oldukça yaralı durumda. Zaten çoğu müzik markette asıl ağırlık DVD bölümlerine verilmiş. Nasıl verilmesin ki, DVD fiyatları öyle düştü ki, makul fiyatlara harika filmler alabilme şansınız var. Müzikte ise durum vahim, bırakın ucuzlamayı bazı ürünlerde ciddi fiyat artışları var. Her ne kadar çeşitli firmaların mantıklı fiyatlandırılmış promosyon ürünleri olsa da, bu yeterli olmuyor belli. Müzik satışlarındaki erime yanında müzik marketleri de götürüyor anlaşılan.

Nişantaşı gibi göreceli zengin ve alım gücü zengin insanların yaşadığı semtlerdeki müzik mağazalarının durumu da yukarıda anlattığımdan farklı değil. Zaten görebildiğim kadarı ile Nişantaşı eski şatafatlı günlerinden yavaş yavaş uzaklaşıyor. 15 senedir belirli aralıklarla geldiğim Nişantaşı ilk kez bu kadar boş dükkan ve neşesiz esnafla karşıladı beni. Ekonomik kriz tıpkı İzmir gibi İstanbul'u da fena vurmuş. Orada konuştuğum bir çok insanın söylediğine göre insanlar Nişantaşı gibi semtlerdeki evlerini satışa çıkartıp Anadolu yakasındaki daha ucuz semtlere yöneliyorlar. Bir arkadaşım karşı tarafta şu an 500 TL'ye sıfır evler kiralanabildiğini söyledi. Benzer bir evin Nişantaşı'ndaki muadili ise neredeyse 10 kat daha pahalı bir kiraya sahip. Bu işin sonu nereye gider bilemiyorum tabii. Allah herkese yardım etsin!

Avrupa yakasındaki ara sokaklardaki ve viran mekanlardaki bir çok plakçı ise yerlerini başka başka mağazalara bırakmış. 2 senede bu kadar değişim beklemiyordum doğrusu. 10 senedir alışveriş yaptığım bir eskici ile sohbetimiz sırasında anlattıkları çok ilgimi çekti. Satır başlarını aktarayım sizlere;

Artık plak satışlarını popüler olan mekanlar yapabiliyor. Bizler gibi esnaflar yine plak toplamaya devam ediyoruz ama fazla kar olmadan popüler yerlere satıyoruz. Onlar internetten satış yapıyorlar. Peki siz neden internette satış yapmıyorsunuz dediğimde eski satışların olmadığını, insanların hep belli şeyleri aradıklarını söylediler. Eski Türkçe 45'likler bir anda inanılmaz fiyatlardan el değiştirmeye başlamış ama müşterisini bulabilirseniz. O müşterilerde belli yerlerden alışveriş yapıyor olunca seyyar plaklçıların ve bilinmedik yerlerdeki satıcıların işleri iyi gitmiyor haliyle. Çok çarpıcı bir örnek verdi bir satıcı. Geçenlerde trend haline gelen 45'liklerden bir tanesini bir plakçıya götürmüş ve oradaki satıcı 50 TL'den satın almış. Sonra duyduğuna göre aynı plağı 150 TL'den satmışlar. Bizde nasiplendik ama asıl nasiplenenler kendi deyimiyle "lüküs plakçılar"

Peki ya Issız Adam, etkisi olmadı mı hiç?

Aslında etkisi olmuş. Filmin gösterime girdiği ilk zamanlarda piyasa acayip hareketlendi diyorlar. Kendi deyimleri ile çöpleri bile satmışlar hemde ne fiyatlardan. Elde ne kadar hurda pikap, berbat plak varsa sattık her şeyin fiyatı bir kaç kat arttı ancak bu dönemde gerçek müşterilerimizi küstürdük. Şimdi Issız Adam modası bitti ama eski müşterilerde geri gelmiyor diyor sigarasını kederli şekilde ciğerlerine çekerken.

Issız Adam modasının bittiğini Akmerkez Mudo Concept'te de anladım. 2.222 adet basıldığı söylenen plaklardan bahsi geçen mağazada bol bol var. Hoş internet sitelerinden aynı plağı 150 TL'ye alan insanlarda var. Gözü kapalı alış veriş eden vatandaşlarımızı bu ekonomik krizde paralarını savurarak ekonomiye fayda sağlamalarından dolayı tebrik ederim. Tabii ki 2.222 adet plak basılıp hızla tükenince yeni bir parti de satışa sunulmuş olabilir. Bildiğim kadarı ile 500'lük veya 1.000'lik partiler şeklinde basım yapılıyor. Ama ben söylenilen adetten fazlasının basıldığını düşünmüyorum. Yalnız bu kadar modaya ve yükselen rüzgara rağmen 2.222 adet plak satılmadıysa memleketin hali vahim demektir müzik adına.

Bu noktada bana sorarsanız sen aldın mı diye. Hayır almadım. Filmi seyrettim ve bana hitap ettiğini söyleyemem aynı durum müzikler içinde geçerli. Eşimde de aynı durum söz konusu olunca plağı almaya gerek kalmadı. Zaten gördüğüm kadarı ile erkekler eşlerinin baskısı ile bu plakları almışlar.

Neyse devamı gelecek!

Pikaplarla alakam nasıl başladı


Kendi kendimle hifi sohbeti. Hi-fi ye ne zaman gönül verdiniz?

(Hifiyi bilmiyorum ama pikaplara çocukluğumda gönül vermişim) kaynak cihazınız (pikap): Mavi renk çanta tipi Grundig-bunu bozunca babam Dual HS serisi bir pikap almış ama modeli hatırlamıyorum-Eski HS'yi bozunca babamlardan güzel bir fırça yesem de sonunda yeni bir pikap gelmişti eve; Dual HS130 hala çok severim. -Amcamdan ödünç alarak asla geri vermediğim Dual 1215 -Marantz TT-351 eskiciden alıp düzeltip kullanmıştım, ilk kapsamlı modifikasyonlarımı bu pikapta yaptım-Bir dönem herkeste olan Technics hastalığı bana da geçmişti. 1210 alamayınca Technics SL-D21 almıştım hala 1210 içimde uhdedir. İstanbul'da gittiğim tanıdık klüplerde kurcalamama izin verilince hala çok mutlu olurum, birde forumdan Hakansm'ın pikabına yaptığım modifikasyonlar sayesinde biraz kurtlarımı döktüm sayılır -Babamın bana aldıkları hariç hiç sıfır pikabım olmadı diyerekten aldığım Sony PS-LX 76 ne yazık ki çok basit bir pikaptı kısa bir süre kullanıp bir arkadaşıma hediye ettim. Bu pikaptan ülkemize 80 adedin ithal edilmesinde azda olsa benimde katkım olmuştur herhalde Sony'nin başının etini yiyerek. O dönemin Sony Eurasia hifi bölümü müdürü Türk vatandaşı bir abimizdi. Başta o ve buradaki bir kaç müdür sayesinde çok fazla insan çok ucuz fiyata basitte olsa sıfır pikap alabilmişti.- Sansui P-1000 elimden 5 tane kadar geçti, hala bir tanesi duruyor, pikaplar konusunda öğrendiğim bir çok şeyi bu ucuz pikaba borçluyum.-Yine eskicide görüp aldığım bir Pioneer PLL-720 bir süre kullanıp tamamen dağıtıp yeniden toplamıştım. Hayatına Direkt Drive olarak başlayıp Belt Drive olarak devam ediyor ve bir arkadaşımda müzik hayatına devam ediyor- Sonra yine sıfır bir pikap almak isteğim depreşip bu defa ProJect Debut II almıştım, gerçekten çok güzel günlerimin geçtiği bir pikaptı, kendi pikabımı yapınca satmaya karar vermiştim ama sonra müstakbel eşime verdim, yakında yine eve geri dönüyor, pardon evimize geliyor- İlk pikap denemem Kybélé Mark I, çok zor ayar tutan büyük ölçüde gimbal sayılabilecek şimdi bakınca nasıl çalıştığına benim bile hayret ettiğim absürd kolu ve daha sonraları problem çıkartan motoruna rağmen ilk göz ağrım idi-Şu an kullandığım Michell Gyrodek Bronze Edition ve SME Series V, herhalde yeni pikabımı alsam bile uzun zaman bende kalacak- Michell geldikten sonra eski Kybélé projesinin daha gelişmiş bir versiyonunu yaptım. Bu defa kendi yapmaya çalıştığım kolun yerine tamamen elden geçmiş SME 3009 M.II ve büyük ölçüde özgün modifikasyona sahip SME Series III kullanarak 2 kola sahip, motor problemini bir şekilde çözdüğüm (iki farklı pikap motoru ile ayrı bir wheel kullanarak platter'ı döndürerek daha stabil ama 3 kat gürültülü bir motor elde ettim. Aslında bunu VPI HRX'ten arakladığımı açıkca yazmalıyım herhalde) eski versiyonda çıkma olarak kullandığım platter'ın yerine bu defa cam bir platter kullandım ve eski bearing yerine Gyrodeck'in eski bearing'ini kullanıyorum, doğrusu ses performansı fena değil ama bunda pikaptan ziyade kullandığım kolların etkisi olduğunu söylemeliyim.-Son olarak yaklaşık 3 senedir üzerinde bir şekilde çalıştığım son pikap projem var. Pikabın yapımı bir şekilde durdu, kullanmayı planladığım ve bir sürü probleminin çözülmesi gereken diy tanjansiyel kolun yapımına ara vermek durumunda kaldık şu an sadece standart bir RB-300'ün gövdesi ve armtube'ünü kullandığım ve Michell'in modifikasyonuna benzer bir çalışma yaptığım proje devam ediyor, muhtemelen bu pikabın bitmesi istediğim pikabı almamdan daha zor bir olasılık-Tabii bunlar haricinde satın almadığım ama gerek tamir gerekse de modifikasyon amaçlı bir sürü pikap geçti elimden. Binbir çeşit Dual ve onların türevleri, Sondek LP-12'ler, çeşitli Michell'ler, bir sürü ProJect, Rega ve daha başkaları. Dolayısıyla bir sürü kol ve diğer ıvır zıvırlar.

En basitinden en pahalısına çok güzel cihazlar bunlar ve insanı gerçekten çok mutlu ediyorlar tabii bunu Dual yada o dönemin diğer markalarının pikaplarının mekanikleri ile uğraşırken söylemek çok zor ama... Hızımı alamayıp bu kadar yazdım ama ben hifi'dan çok pikapları seviyorum galiba.